Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22. Bölüm

@eelliiffiippeekk

Donmuştu sanki zaman Mehmet'in çatık kaşları arasında. Nefes alamadığımı hissettim. İlk defa Mehmet'in gözlerinde bir öfke görüyordum bana karşı.

 

"Ya Rabbi şükür! Aklım çıktı! " Kapıda görünen annem yanıma gelerek kucağımdan Yavuz'u aldı. "Top istiyor deminden beri, çocuklarda top görünce çıktı demek ki. Sana kurban olurum ben, Emin gitsin kuzuma top alsın he benim paşam!" Gözüm ileride top oynayan çocuklara kaydı istemsizce.

 

Kemal, Mehmet'in yanından geçip içeri gitti. Yumruklarını sıkan Mehmet'in onu orda öldürene kadar döveceğini zannettim çünkü gözlerinde o vardı. Kemal içeri girene kadar nefesimi tuttum. Bir sorun çıkmaması nefes almamı sağladı. Yavuz'la içeri giden annemin gözden kaybolmasını bekledim.

 

Yanına gittiğim Mehmet'in sıktığı yumruğunu avuçlarıma aldım.

 

"Bir daha o adamla konuşmanı istemiyorum, teşekkür etmek için bile olsa! " Sıktığı dişlerinin hâlâ kırılmamış olması mucizeydi.

 

"Sen sakinleşince konuşalım mı bunu, sana söylemek istediğim şeyler var canım. " O sert bakışları yüzüme tırmanırken tüm öfkesine rağmen gözlerindeki aşktan bir zerre dahi eksik değildi. "Lütfen! " Israr ediyorum, çünkü ne yapıp edip Kemal ile konuşmam lazım.

 

"Yemin ederim o herifi öldürürüm! " Israrım işi tırmandıracak gibi görünüyor en doğrusu Mehmet sakinleşince konuşmak.

 

"Tamam! Lütfen sakin ol, rica ediyorum." Öfkeyle yumduğu gözleriyle sert bir şekilde burnundan nefesini üfledi. Elini ellerimin arasından çekip sırtını döndü.

 

"Ben biraz hava alsam iyi olacak! " Yürümeye başladı hızlı adımlarla, arkasından baktım usulca verdiğim nefesle.

 

İçeri döndüğümde Fatıma yüzüme bakıp hafif kaşlarını çattı.

 

"Abla, ne oldu? " Hiçbir şey onun gözünden kaçmaz, asla!

 

"Yavuz'un dışarı çıktığını farkedip gitmesine izin vermemiş Kemal, bende onula konuşurken Mehmet gördü. Haliyle delirdi tabi. "

 

"Kavga mı ettiniz? "

 

"Kavga etsek belki öfkesi bir parça yatışırdı, hava almak bahanesiyle ortamdan uzaklaştı. Kalsa kavga kaçınılmaz çünkü. "

 

"Enişteme bak sen! Hiç bu kadar kıskanç biri olduğunu sanmamıştım. "

 

"Bende ama kapıda bir an için Kemal'i orda öldürecek sandım, yemin ederim nefes alamadım. "

 

"Ah ah! Ben ne zaman bu kadar kıskanacak kadar çok sevecek birini bulacağım? "

 

"Aman Fatıma benim derdime bak birde şu söylediklerine bak! "

 

"Ne ama abla çok romantik değil mi? "

 

"He ya ne demezsin, romantizimden kalp krizi geçiriyordum az daha. " İkimiz gülerken içeri, elinde kucağına zor sığan kocaman bir buket çiçekle biri girdi.

 

"Kuzen, tebrik ederim senide kaybetmişiz. Aslında çelenk getirecektim ama bu da iş görür diye düşündüm. " Ceren gülerek çiçek buketini alıp ona sarıldı.

 

"Demir! Hoş geldin. "

 

"Hoş buldum. Bu beyefendi de seni kandıran enişte oluyor sanırım. " Meraklı gözlerle baktığımız gence Ceren gülümseyerek başını salladı. Ceren, Ali Abi ile kuzenini tanıştırırken Fatıma konuştu.

 

"Bu kim? " Fatıma'ya dönüp cevap verdim.

 

"Dayısının oğlu bu sanırım, gelecek demişti Ceren. Yurtdışında yaşıyor, Ceren'i zamanında onların yanına göndermiş Mehmet saklamak için. "

 

"Eniştem o kadar badire atlattı hiç görmedik kimseyi, şimdi senden duyuyorum dayısı olduğunu. "

 

"Bir bu var zaten başka kimseleri yok ki. Hiç evlenmemiş bir teyzeleri varmış dayılarıyla birlikte yaşayan, ikiside pandemi döneminde virüsten vefat etmiş. Annesiz büyümüş o da, küçük yaşlarda annesiz kalmış. " Fatıma'nın gözlerinin içinden bir hüzün bulutu geçti. Ah güzel kardeşim, ne büyük bir yaraydı o annesizlik o güzel ruhunda. Hüzünlü gözleri Demir'e baktı acı bir şekilde. Elimi koyduğum kolunu sıvazlayarak ona gülümsedim. O da acısını maskeleyen bir gülümsemeyle bana baktı.

 

"Mehmet Abi yok mu? " Demir'in soruyla gözlerim onlara taraf döndü. Ceren'in de bakışları bana baktı soru dolu bir ifadeyle. Yönlendirdiğim Fatıma'yla onların yanına yürüdük.

 

"Meryem, abim nerede? " Ceren'in gözleri bir kere daha salonu taradı.

 

"Hava almak için dışarı çıktı biraz, gelir şimdi. "

 

"Şu meşhur yenge hanımda sizsiniz galiba? " Bakışlarında garip bir şey sezmiştim nedense.

 

"Ne kadar meşhurum bilmiyorum ama yengeden kastınız Mehmet'in eşi ise o benim. "

 

"Bahsetmiştim ya Demir gelecek diye, işte o haylaz kuzen. Meryem'den çokça bahsetmiştim sana zaten onu tanıyor gibisin. Bu tatlı hanımefendi de Fatıma, Ali'nin kardeşi. " Ceren bizleri tanıştırırken Demir tokalaşmak için elini uzattı.

 

"Memnun olduk ama biz tokalaşmıyoruz. " Dediğimde Demir ağzının kenarıyla hafif gülümseyerek başını salladı. Gülüşünde kesinlikle bir küçümseme, alay vardı.

 

"Bende memnun oldum. " Ceren'e döndü tekrar. Ali Abi'nin de ondan çok hoşlanmadığı bakışlarından anlaşılıyordu.

 

"Ben Mehmet'e bakayım. " Onların yanından ayrılacaktım ki Fatıma da benimle birlikte yürüdü.

 

"Bende çocuklara bakayım o zaman. " Fatıma'yla onlardan biraz uzaklaşmıştık ki,

 

"Ne kadar kendini beğenmiş biri! " Deyiverdi. Normalde kimsenin arkasından konuşan biri değildir Fatıma. "Nasılda küçümseyerek baktı gördün değil mi? Bende annesiz büyümüş diye acımıştım, zerre haketmiyormuş. "

 

"Fatıma'm ne zamandan beri insanların arkasından konuşur oldun? "

 

"Aman ablaa! O züppe kılıklı insan mı sayılıyor, hiç sanmıyorum! " Haksız sayılmazdı aslında, önyargılı olmak istemediğimden görmezden gelmiştim hal ve tavırlarını. Bir parçada Mehmet'in tek akrabası o olması sebebiyle Mehmet ile Ceren'in hatrına kötü düşünmek istemiyorum ama Fatıma uzman doktor tavrıyla teşhisi koydu iki cümlesinde.

 

...

 

Demlediğim papatya çayına biraz bal katıp salonda oturan Mehmet'in yanına geçtim. Uzattığım bardağı aldığında yanına oturdum. Papatya çayını içsin, sakinleşsin öyle konuşacağım.

 

İkimiz sessiz sessiz papatya çayımızı içerken Mehmet arkasına yaslandı.

 

"Mehmet, " usulca adını söylememle başını çevirip bana baktı.

 

"Hım! " Çok tatlı söylemişti. Gülümseyerek baktım ona.

 

"Sen bu kadar tatlı bakarken ne söyleyeceğimi unutuyorum ama. " Gülümsemesi genişlerken doğrulup dik oturdu.

 

"Şimdi sana söyleyeceklerimi kızmadan sonuna kadar dinlemeni rica ediyorum. " Yüzündeki gülümseme silinirken konuyu anlamıştı. "Bugüne kadar kul hakkından hep çok korkmuş ve kaçınmışımdır. Hakkı geçenden de hiç ertelemeden helallik aldım hep ama biri hariç. Hiç yüz yüze gelmek nasip olmadı taki bu güne kadar. Ondan hazetmediğinin farkındayım ama bu yük çok ağır Mehmet, o kadar ağır ki kaldıramıyorum. Diğer yandan senin de bana kırılmanı, gücenmeni istemiyorum. Bir kere daha o aşık olduğum gözlerin bana öfkeyle bakarsa buna dayanamam. Ben ilk defa gözlerinde nefes alamadım, bunu bir kere daha yaşamak istemiyorum. " Gözlerinin içinden bir hüzün geçti. Oturduğu yerden yanıma doğru kaydırdı kendini sıkıca sarıldığında bende ona sığındım.

 

"Özür dilerim meleğim, seni üzdüğüm için çok özür dilerim! Söz konusu sen olunca ben kontrolü kaybediyorum galiba ama söz veriyorum bir daha asla böyle hissetmene izin vermeyeceğim. " Dudağımın iç kısmını dişlerimin arasına alarak ısırdım. Yüzümü ona çevirip baktım.

 

"Peki ya diğer konu? " Sıkıntıyla aldığı nefesi aynı sıkıntıyla verdi.

 

"Düşüneceğim. "

 

"Mehmet! " Bir parça naz eder gibi adını mırıldandım cilveli.

 

"Ne? " Çok istekli olmasada izin verecekti o yüzden biraz yokuşa sürüyordu.

 

"Ceren de olur yanımda, sadece beş dakika! "

 

"Ne kurşun, ne zehir öldüremedi beni ama sen öldüreceksin meleğim. " Sonunda izin vermesi beni inanılmaz mutlu etti, onun istemediği bir şeyi asla yapamazdım çünkü.

 

"Allah korusun ya! " Başımı kaldırdığımda dudaklarımın denk geldiği boynunu öptüm.

 

"Yapma şunu kadın zaten zor sabrediyorum. " Hareketlerime biraz daha dikkat etmeliyim, çünkü gerçekten zor sabrediyor. Yüzümü tekrar göğsüne yasladım.

 

"Bu hafta oruç tutalım mı? "

 

"Ben bu ayın tamamını tutacağım gibi görünüyor sen böyle davranmaya devam edersen. "

 

"Tamam, söz daha dikkat edeceğim. " Güldüğünü işittiğimde bende güldüm.

 

....

 

Uykulu gözlerimi kızımın ağlama sesiyle açtım.

 

"Ömür! Ne oldu annem. " Hızla doğrulup kucağıma aldım.

 

"Mamo yok. " Yatağın boş tarafına baktım gülerek. Babasını bulamadığı için ağlıyormuş. Her sabah erkenden uyanır, gelir babasının kucağında uyurdu. Bu sabah bulamayınca da basmış narayı.

 

"Baba işe gitti ama. " Büktüğü dudağını daha da büktü. Onu kendimle birlikte yatağa yatırdım. Yüzünü göğsüme gömüp iç çeke çeke uyudu. Mehmet'in halletmesi gereken acil işleri olduğu için sabah namazından sonra çıkmıştı hemen. Babasına olan büyük aşkı ondan daha büyüktü kızımın. Sarı saçlarını okşayarak öptüm. Ah Sarı Papatya'm, sonra arayayım da işi erken biterse erkenden gelsin babası, yoksa akşama kadar depresyondan çıkamaz. Alnını, yüzünü öptüm defalarca gülümseyerek. Dudağı bükük uyuyuşuna dayanamayıp elime aldığım telefonla fotoğraflarını çekip Mehmet'e attım.

 

"İşini erken bitir kızın sabah sabah seni göremediği için depresyonda haberin olsun. " mesajı göderdikten sonra telefonu tekrar konsolun üzerine bıraktım.

 

Kızımın uyanmayacağından emin olduktan sonra yavaşça yerimden kalkıp üzerimi giyindim. Kızlar bugün kahvaltıya geleceklerdi, vakit kaybetmeden mutfağa inip hazırlıklarıma başladım.

 

Poğaça ve börekler pişti derken çocuklarım uyandı. Obur oğlumun ilk durağı kahvaltı masası oldu. Gözünü açar açmaz ilk aradığı şey yemek! Bu konuda bir parça babasına çekmiş sanırım, karnı aç oldu mu agresif oluyor çünkü. Peçeteye sarıp eline tutuşturduğum börek parçasıyla ancak kandırıp yukarı çıkarabildim. Sarı Papatya'm ise hâlâ depresyonda sabah sabah babasını göremediği için. İkisinin üzerini giydirmiştim ki kapı zili çaldı. İkisini alıp hemen aşağı indim.

 

Ceren, Fatıma ve adaşım Meryem İklima açtığım kapıdan bana gülümsedi.

 

"Biz geldik! "

 

"Hoş geldiniz, geçin geçin. " Üçünü de hemencecik içeri aldım.

 

"Ablam yine döktürmüş be! " Fatıma sandalyeye tırmanmaya çalışan Yavuz'u sandalyeye oturtup yanına geçti.

 

"Hadi sizde geçin her şey sıcacık. " Kızımı da kardeşinin yanına oturtup çayları doldurdum.

 

Fatıma ile Yavuz börek yeme yarışması yaparken onlara güldük. Yüzü gülmeyen Ömür, İklima'nın gözünden kaçmazken yanağını okşayarak ona gülümsedi.

 

"Senin neden sesin çıkmıyor küçük hanım? " İngilizce konuştuğu için bir şey anlamayan Ömür boş boş suratına baktı.

 

"Depresyonda o, aman karışmayın ağlamaya başlarsa susturamam. "

 

"Neden? " Ceren diktiği gözleriyle ona baktı. Eğilip yanağını öptüğü Ömür sinirle yanağını sildi. Hepimiz güldük onun o tatlı sinirine.

 

"Sabah sabah babasını göremediği için niye olacak. Sabah bir ağlayışı vardı nasıl anlatsam sanki etini koparmışlar, 'Mamo yok' diye ağladı dakikalarca. " Kızlar kılır kıkır gülerken Fatıma o güzel kahkahaları arasında konuştu.

 

"Siz bunun adını yanlış koymuşsunuz, aslında bu kızın adını Zeynep koyacaktınız, baba delisi. "

 

... 

 

Keyifli geçen kahvaltımızın ardından kahvelerimizi almış bahçede oturmuşken sohbetin ucu Demir'e değindi.

 

"Tam artist, züppe! Kusura bakma yenge kuzenin oluyor ama kendini beğenmiş, ukala, burnu kaf dağında bir zavallı. " Fatıma'nın dedikleriyle üçümüz ona bakakaldık.

 

"Bacım bakılmayacak kusur mu bıraktın? " Fatıma bana omuzlarını kaldırıp indirdi.

 

"Bize o alaycı, küçümseyen bakışlarını unutmadım! "

 

"Ya aslında Demir mesafelidir biraz dindar insanlara karşı. " Ceren bir parça çekinceyle nazikçe durumu anlatmaya çalıştı.

 

"Dindar insanların ona ne zararı varda nefret ediyor, kendini bir halt zannediyor! " Fatıma'nın kızgınlığı geçecek gibi değildi.

 

"Annesinden sebep. " Ceren bundan bahsetmek istemiyor gibiydi aslında.

 

"Aa! Niye ki? " Pat diye sordu Fatıma.

 

"Aslında konuları tam bilmiyorum ama annesi onları başka biri için terketmiş. Çocukluğumdan kalan anılarımdan hatırladığım çarşaflı, rahle başında, namazlarda, hatta elinden hiç düşürmediği müthiş mavi renkli bir tesbihi vardı. Demir için yapamayacağı şey yoktu, bir gün dediler ailesini terketmiş, çocukluğumdan beri aklıma yatmayan bir şeydir bu, çünkü Demir'e olan sevgisi kıskanılmayacak gibi değildi. Gittiğinden bir yıl kadar sonra da vefat ettiğini duyduk. En son yedi, sekiz yaşlarında görmüştüm onu. "

 

"Annesini suçladığı için ona benzer insanlardan da nefret ediyor yani. " Meryem İklima konuyu kısaca özetlemiş oldu.

 

"Öyle müstesna yaşayan bir insan ailesini bir başkası için terkedemez. Allah'tan korkmayan biri namaz kılmaz, zikir çekmez, Kur'an okumaz; bunları yapan biri ise harama bakmaz. " Fatıma sert bir şekilde karşı çıktı.

 

"Biz kadını tanımıyoruz Fatıma'm, neler olup bittiğini bilmiyoruz, gece kadar karanlık bize bu konu, hakkında konuşmakta doğru olmaz. Üstelik vefat etmiş biri hakkında, hiçbir şey bilmiyorken iyi ya da kötü konuşmakta doğru değil. Kapatalım bu konuyu Demir bugün burda yarın dönüp geldiği yere geri gidecek. Düğüne hepi topu bir ay var zaten yüz yüze gelmemeye gayret ederiz. "

 

"Ama olumsuz tek kelime ederse dersini veririm, eşekten düşmüşten beter ederim onu. " Hakikaten Fatıma, Demir'e çok fazla kızmıştı ki dersini en alasından verirdi.

 

Bu konu burda kapanırken düğün hazırlıkları için planlar yapmaya başladık. Gelinliğinden, taşınmalara kadar her bir şeyi planladık. Planlarımızın üzerine annemi arayıp onunda fikrini aldık. Annem kontrol onda olacak şekilde her şeyi bize bıraktı.

 

...

 

"Ceren bunları bu kutuya koyuyorum, küçük parçaları da İklima diğer kutuya koyacak. "

 

"Tamam. Neyi hangi kutuya koyduysanız üzerine tahta kalemiyle yazın. "

 

Hem, Ceren'in, hemde Meryem İklima'nın eşyalarını topluyorduk. Ceren taşınacağı için Meryem İklima yalnız kalmak istemediğinden annemlerin yanına taşınacaktı. Yalnız kalmaktan çekindiğinden annem çok ısrar edince onların yanına taşınmaya karar vermişti. Buna da en çok Fatıma sevinmişti.

 

Fatıma'nın kaldırdığı kutunun altının atmasıyla içinden bir sürü mektup ve defter döküldü.

 

"Aman ya! " Diye söylendi Fatıma.

 

"Bir şey olmaz toplarız şimdi. " Aldığım boş kutulardan birine topladığım hiç açılmamış mektupları koydum. Hepsinin üzerinde aynı şey yazıyordu.

 

"Arslan Yüreklim'e "

 

Topladığım tüm mektupları kutuya koyduğumda Fatıma elindeki defterin sayfalarını okuyordu.

 

"Fatıma ne yapıyorsun? "

 

"Bir dakika abla! "

 

"Meryem yardım eder misin? " İçerden seslenen Ceren'le Fatıma'ya döndüm.

 

"O defterleri topla kutunun içine koy, lütfen! " Fatıma başını sallarken Ceren'e yardıma gittim.

 

"Ceren, içerde Fatıma bir karton kutuyu kaldırırken altı attı, içinden bir sürü açılmamış mektuplar ve defterler döküldü. O mektuplar kimin hiç açılmamış, üzerindekine bakacak olursak hepsi aynı kişiye yazılmış. "

 

"Ya o şey, annesinin Demir'e yazdığı mektuplar ve günlükler. Annesi vefat ettikten sonra teyzesi getirmişti hepsini ama Demir hepsini çöpe attırdı. Hizmetçinin atmaya içi el vermemiş getirip bana verdi. Ben buraya döndüğümde teyzem eşyalarımı gönderirken kutuyu benim zannedip onlarıda göndermiş. Ne yalan söyleyeyim benimde içim el vermedi atmaya koydum duruyordu öyle yıllardır. "

 

"E hazır Demir gelmişken versene. "

 

"Sözünü dahi açtırmaz ki. " konuşmaya devam ederken toplama işini hallettik.

 

Adaşımın eşyalarını annemlere taşıdık. Zaten çok bir şey yoktu, hemencecikte yerleştirmiştik. Ona banim odamı vermişlerdi. O da çok mutlu olmuştu, annem onu öyle bir sevinçle karşılamıştı ki ben eve dönsem ancak bu kadar sevindirdi. Annem ingilizce bilmiyor, Meryem İklima da türkçe bilmiyor nasıl anlaşacaklar çok merak ediyorum.

 

...

 

Kolumda Ceren ile birlikte abimlerin ofisine girdik. Bugün kına elbisesi ile gelinlik alacağız, o yüzden Meryem İklima'yı almaya gelmiştik. Aslında bu alışverişleri çok seven Fatıma tutturmuş şehir dışındaki kitap fuarına gitmişti. Pek bir şey anlamasakta ısrarından Emin ile birlikte günü birlik gidip gelecekti.

 

Ofise girer girmez karşılaştığımız kişi Meryem İklima oldu.

 

"Gelmişsiniz bile! Ama işim daha bitmedi biraz bekletsem sizi yarım saat kadar olur mu? Sunumunu yapmam gereken bir proje var da müşteriler toplantı salonunda. "

 

"Tabi tabi sen işine bak biz bekleriz. " Adaşım minnetle kolumu sıvazlayıp bize gülümsedi.

 

"Elimden geldiğince çabuk bitirmeye çalışırım. " Hızlı adımlarla giden Meryem İklima'nın ardından Ceren de yan çizmeye başladı.

 

"Ben bir Ali'ye bakayım. " Cilveli sesine güldüm.

 

"Peki ben ne deyim Ceren Hanım tek başıma burda? " Çattığım kaşlarımla bakarken hafif bana doğru eğilip konuştu.

 

"Sende gelmişken Kemal ile konuşursun işte! Şu helallik meseliesi falan."

 

"Burda mıdır ki? "

 

"Odası üst katta bak istersen. "

 

"Abin sen yanımda olacaksın diye izin verdi beni yalnız mı bırakacaksın? "

 

"Ay Meryem yüzümü yırtacağım şimdi! Allah aşkına seni yiyecek değil ya, iki kelam bir şey konuşacaksınız işte. Kaç gündür Ali'nin yüzünü görmedim koşuşturmaktan, iki dakika göreyim. "

 

"Abin sorarsa söylerim beni yalnız bıraktığını ama. " Tatlı tatlı ettiğim tehdide gözlerini süzerek cevap yetiştirdi.

 

"Sen bana kıyamazsın ki. " Kendimi tutamayıp güldüm.

 

"Bana cilve yapacağına git kocana yap. "

 

"Onun için aklımda başka şeyler var. " İç çekerek söylediğine ağzım aralandı şaşkınlıkla.

 

"Edep ya hu edep! "

 

"Aa! Ne edepsizlik etmişim? Hem ben senin yengenim Meloşum asıl sana ayıp. "

 

"Bak sen! Kusura bakma da biz sizden önce evlendik. "

 

"Ama biz Ali'yle senden büyüğüz. "

 

"Ama Mehmet ikinizden de büyük onu ne edeceğiz. " İkimiz kıkır kıkır gülerken Ceren, Ali Abi'nin odasının olduğu tarafa doğru gitti.

 

Derince bir nefes çekip usulca verdim. Hazır gelmişken şu konuyu kapatmanın vaktidir. Yönümü çevirdiğim merdivenlerden yukarı tırmandım. Önüne geldiğim kapıyı hafif parmaklarımın dışıyla tıkırdattım.

 

"Gel! " Yavaşça kulpu aşağı indirerek kapıyı araladım. Bakışları beni bulan Kemal şaşkınlıkla bakakaldı.

 

"Rahatsız etmeyeceksem gelebilir miyim? " Şaşkınlığını dağıtıp hızla ayaklandı.

 

"Estağfurullah tabi. Buyur lütfen! " İçeri adımladım. Bana gösterdiği masanın önündeki koltuğa oturdum emanet gibi. O da geçip karşıma oturdu.

 

"İşlerini bölmüyorumdur inşaallah. "

 

"Hayır, önemli değil. "

 

"Abimlerin nişanında konuşmamız yarım kalmıştı. " Helallik meselesi için geldiğimi anlamıştı.

 

"Hiç önemli değil, benden yana ne hakkım varsa helâl olsun. " Şaşırmıştım alelacele cevabına.

 

"Allah rızası olsun. Birde bir şey diyecektin? "

 

"Boş ver, önemli değildi. Hangi akla hizmet dediysem onu? " Son cümlesini kendine fısıldasada duymuştum.

 

"Senin için elimden ne geliyorsa yaparım. Tüm yaşanılanlara rağmen gösterdiğin anlayışı herkes göstermezdi, senin için yapabileceğim bir şey varsa elimden geldiğince yardımcı olmak isterim. "

 

"Hiçbir şey yapmak zorunda değilsin, Allah razı olsun. Zaten sözün bozulması benim için çok iyi oldu bile diyebilirim. " Bir kere daha şaşkınlıkla bakakaldım. Hafif gülümseyerek konuya açıklık getirdi. "Sen temiz bir hanımdın, ki hâlâ da öylesin Allah utandırmasın; istedim ki hayatımı Kur'an ahlakıyla yaşayan biriyle birleştireyim, ailem nasıl bir eş aradığımı biliyordu. Senden bahsedip duruyorlardı sürekli ideal eş adayı sensin zannettim. Seninle o gün sözleştiğimizde içimde bir boşluk oluştu, hiçbir şeyin, hiçbir şekilde dolduramadığı bir eksiklik! Dedim ki kendime o eksikliği nikah doldurur, olmadı nasip olursa evladımız olur o doldurur ama o boşluk büyüdükçe büyüdü ben içinden çıkamadım.

 

Benim için doğru kişinin sen olmadığını anlamıştım ama sana da verilmiş bir sözüm vardı geri dönemiyordum. Sen evlenemem dediğin zaman sanki omuzlarımda dünyayı taşıyormuşum da o yükü omuzlarımdan almışlar gibi hafifledim. Anlayacağın bana öyle büyük bir iyilik ettin ki. O huzursuzlukla asla mutlu olamazdık zaten, şükrettim ve hep hayırlısını diledim ikimiz içinde. Bugün hayırlısını bulduğun için gerçekten seviniyorum, kardeşim için ne kadar sevinebilirsem senin için de o kadar seviniyorum. "

 

Ne söyleyeceğimi bilemedim. Şaşkın bakışlarımı önümdeki zigon sehpadan ayıramıyorum. Aynı sıkıntıyı bende yaşamıştım o zaman. Kaderin işi işte! Helallik almış olmak elbette beni çok mutlu etmişti ama bir sorun olduğunu da hissediyorum.

 

"Peki doğru kişiyi buldun mu? " Hali tavrı kendinden bıkmış bir hâl aldı.

 

"Ruhumdaki boşluğu dolduruyor ama doğru kişi mi emin değilim. " Sesinin tonu kırılmış, acı cektiğini haykırıyordu.

 

" Sorun neyse yardımcı olmak isterim. "

 

"Ben bile kendime yardımcı olamıyorum ki! Boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor. "

 

"Bu kadar umutsuz olma illa vardır bir çaresi. " O sırada kapı tıkırdatılıp açıldı. Meryem İklima kapının arasında göründü. Beni gördüğüne şaşırdığı bakışlarına yansıyordu.

 

"Sen burda mıydın? " Bana takılı kaldı bakışları.

 

"Kapatmamız gereken bir konu vardı da. " Başını hafif aşağı yukarı salladı. Ama neden bu kadar bozulduğunu anlamadım. Bakışları kaçamak bir şekilde Kemal'e döndü.

 

"İmzalar tamamsa dosyaları alabilir miyim? "

 

"Tamam, hepsini imzaladım. " İkisinin kırık ve kaçamak bakışları bana tanıdık geliyordu yakın bir zamandan. Aynı şeyi sürekli inkar eden Ali Abi ile Ceren'de de görmüştüm. Demek oluyor ki Kemal'in büyük derdinin sebebi İklima'ydı. Ama neden imkansızmış gibi konuşuyor ki?

 

Meryem İklima aldığı dosyalarla istemsizce çıkıp giderken daha fazla dayanamadım.

 

"İklima mı? " Sanki bir hata yapmışta yakalanmış gibi bir ifadeyle bana döndü. Anlamama şaşırdığı çok belliydi. Yutkunarak hızla indirdi bakışlarını. "Neden olmasın ki? " Birbirine geçirdiği parmaklarına resmen işkence ediyordu.

 

"Nasıl olsun ki? " Düştüğü umutsuzluğu anlamıyorum. Bunu söylemekten bile utanıyordu.

 

"Neden ama? Gayette yakışırsınız birbirinize. "

 

"Kardeş gibisiniz ikiniz, her ne kadar bitmiş olmasından ikimizde razı olsakta geçmişte bir söz geçti aramızda. Hal böyleyken ben nasıl oldurayım bu işi?Ben nasıl bu hâle düştüm bilmiyorum! Kendime onlarca bahane uydurdum, kendimi inandırdım, ama o tüm bahanelerimi tek tek başıma yıktı kaldım böyle işte. "

 

İçim acıyarak baktım ona. İklima'yla aramızdaki kardeşlikten dolayı ona aşık olmayı kendine yakıştıramıyor, bundan utanıyordu. Kemal şerefli, mert ve dürüst bir adamdı kardeşim dediğim İklima'ya da sırf bu haysiyetinden dolayı çok yakışacaktı. Galiba onların çöpünü çatmakta bana nasip olacak. Ben bu işi burda bırakmam nokta!

 

"Sevmek her kişinin değil er kişinin harcıdır, Allah sana sevmek nimetini bahşetmişken sen onu sevmeyi kendine yakıştıramıyorsun öyle mi? " Söylediklerime şaşkın şaşkın bakakaldı. "Evet İklima ile kardeşiz, bu yaşımda bir kardeş sahibi olduğum için de her gün şükrediyorum ama kaçırdığın bir nokta var, kader. Kaderin gelip seni bulmuş, üstelik temiz, Kur'an ahlakını kendine rehber edinmeye çalışan, bunun için var gücüyle gayret eden, her şeyi sıfırdan öğrenen, yemek yerken bile İslam'da yemek yemenin adabını dahi anlamaya, öğrenmeye çalışan biri.

 

Bak kardeşim, o köprünün altından çok sular aktı gitti. Seni anlıyorum da, ama kendini de sana bahşedilmiş nimeti de heba etme. Şerefli bir adam olduğun için kendine bunu yakıştırmadığının farkındayım ama asıl şeref sevdana sahip çıkabilmektedir. Hakkını helâl ettin Allah razı olsun, seni de kul hakkıyla sınamasın. Ama unutma ki sevilmekte kul hakkına girer. " Ayaklanıp odadan çıktım. Belli ki İklima'nın da ona gönlünü düşündüğünden bihaber, kulağına kar suyu kaçırmış oldum.

 

Ama kardeşim dediğim, aynı zamanda da adaşım olan Meryem İklima'nın da alacağı olsun! İnsan tek kelime etmez mi bu konuda? Gözümle görmesem hayatta haberim olmayacak! Neyse ben alacağım onun ifadesini.

 

Bu konuyu Meryem İklima'ya uygun bir şekilde anlatmam lazımdı önce, ifade kısmı ondan sonra inşaallah. Aşağı inip kızların gelmesini bekledim.

 

Bir süre sonra İklima gelirken Ali Abi ile Ceren birlikte çıkageldi.

 

"Abi hayırdır, sende mi geliyorsun? "

 

"Tabi geleceğim. " bunlar atışmış belli!

 

"Sebep? " İkisine baktım senkronize bir şekilde. Ceren sinirle gözlerini Ali Abi'ye dikti.

 

"Niye olacak kataloktaki beğendiğim modelleri beğenmediği için geliyor! " Anlaşılan Ceren epey sinirlenmişti.

 

"Hadi yürüyün, hadi! " Ali Abi bizi önüne katıp dışarı çıkardı.

 

...

 

"Bak, bak, bak! Gelinlik mi ya bu! Kumaş mı yetmemiş, eksik mi kalmış ben alayım hayrıma tamamlasınlar! " Ali Abi'nin beğenmediği gelinliği Ceren çok beğenmişti.

 

"Öküzlükte sınıf atladın Ali çok tebrik ediyorum! " Ceren sinirle kollarını göğsünde kavuşturdu. İklima ile ikimiz ikisinin kavgasını köşeden izliyoruz. Türkçesi henüz olmayan İklima'ya bir taraftan da tercümanlık yapıyorum.

 

"Ali Haydar Boyatlı'nın karısı bu gelinliği giyecek he! Yakarım bu şehri beni dinden, imandan çıkarma! "

 

"Giymeyeceğim gelinlik falan! "

 

"Bunu giyeceğine hiç giyme daha iyi zaten! Önü yok, arkası hiç yok! " Ceren sinirle ayaklarını yere vura vura kabine giderken bizde peşinden koşturduk.

 

"Şimdi ne olacak? "Tedirgin bakan İklima'ya gülerek döndüm.

 

"Ali Abi onun gönlünü alır merak etme. "

 

Gelinliği çıkarmasına yardım ettiğimiz Ceren köpürüyordu.

 

"Abimin ne kadar kıskanç olduğunu benden iyi biliyorsun, hassasiyetlerine de anlayış göstermen lazım ama. Değil abim, şu giydiğine abinde izin vermez. İnatlaşmak ikinizide yıpratır, daha onlarca model var gerekirse günlerce gezer, dolaşır buluruz. " Ceren omuzlarını kaldırıp indirdi.

 

"Ama bir kere evleneceğim onda da istediğim gelinliği giyemeyeceksem! " Ceren suratını asıp elbisesini giymek için askıdan aldı. Meryem İklima elbisesini elinden alarak geri yerine astı.

 

"Kimse her gün evlenmiyor, elbette en güzel gelinliği giymek hakkın ama bir kaç saat giyeceğin gelinlik için bir ömrü paylaşmayı istediğin adamı kırmaya değer mi? Üstelik seni her şeyden, canından bile çok seven bir adamı. Onlarca model var, olmadı beğendiğin modele eklemeler yaptırırız. "

 

Ceren iç çekip ikimize baktı. İklima görevlilere seslendi.

 

"Buraya yeni modeller alabilir miyiz lütfen? "

 

...

 

Onlarca mağza ve gelinlik baktıktan sonra nihayet Ceren'in beğendiği, içine sindiği, Ali Abi'nin de itiraz etmediği bir model bulmuştuk. İklima'yla konuşmak istediğim için ikisinden ayrılmıştık. Oturduğumuz çay bahçesinde gelen çayıma şeker atıp karıştırmaya başladım.

 

"Ne konuşacağız? Önemli dedin. " Meryem İklima konuşmam için merakla bekliyor karşımda.

 

"Sende evlenmeyi falan düşünüyor musun? " Bana odaklı bakışlarını hızla çayına sabitledi.

 

"Hayır. "

 

"Hani şöyle adam akıllı, mert biri çıksa karşına olmaz mı? "

 

"Meryem nerden çıktı bu konu? "

 

"Sana bir soru soracağım ama bana dürüst olmanı rica ediyorum. " Tedirgin bakan gözleri bir o kadar da merakla dikildi bana.

 

"Kalbinde biri var mı? " Gözlerindeki ifade avaz avaz evet diye bağırıyordu sanki. Sessiz sessiz baktı bana öyle. "Ya da şöyle sorayım, Kemal'i seviyor musun? " Çatılan kaşları eşliğinde bakışları çay bardağına indi. Elini tuttuğumda bana kaçamak bir bakış attı, gözleri dolmuştu.

 

"Hani biz kardeştik, benim neden bundan haberim yok? " Bir parça sitem ettim.

 

"Çünkü olan bir şey yokta ondan. "

 

"Hadi ama adaşım benden de mi saklayacaksın? "

 

"Saklamaktan değil, yüzüme dahi bakmayan biri ile ne olmasını bekleyebilirim ki? "

 

"Peki ben sana bunun sebebini anlatsam? " Soru dolu bakışları gözlerimi buldu. "Hani sana yaşadıklarımı anlatmıştım ya, benim evlenmek için sözleştiğim kişi Kemal'di. " Bana bakan gözlerinde derin bir acı belirdi. "Bugün helalik almak için uğradım yanına. Yıllar geçti üzerinden, o günden bu güne yüz yüze onunla konuştuğum üçüncü sefer oldu bu. İlk görüşmemizde yengem ve ablası vardı yanımızda evlenmek üzere sözleştik ama nasip, kader başkaydı. İkincisi abimlerin nişanında Yavuz'un dışarı çıkmasına izin vermediği için teşekkür ettiğimde ve bugün geçmişin helalliğini istediğimde. İşin garip yanı o çoktan hakkını helâl etmişti zaten. Hatta o söz bozulduğu için çokta memnundu, sırf verdiği sözden dolayı benimle evlenmek istemediği halde susacaktı.

 

Bak çok uzun zaman önceydi ve aramızda bir kaç kelamdan öteye gitmedi o söz. Birbirimize saygımız büyüktü ki hâlâ da öyle ama sevgi hiçbir zaman olmadı. O sözden iki gün sonra Mehmet'le evlendim, Kemal'in hiçbir zaman Ali Abi'den farkı olmadı benim için. Bugün öğrendim ki bende hiçbir zaman onun için bir anlam taşımamışım ve buna çokta mutlu oldum.

 

Yüzüne bakmaması değil, bakamaması bu yüzden. Eğer sen bu geçmişi sorun etmeyeceksen sevgine sahip çık, sevmek büyük bir nimet heba olmayı haketmiyor. "

 

İklima başını hafifçe salladı iki yana. Hiçbir şey demeden öylece oturmaya devam etti.

 

Bir şey demesini bekledim ama o susmayı tercih etti. Birkaç dakika sonra bir şey demeden kalkıp gitti. Bir belirsizlikte acı çekmesindense gerçekleri öğrenip, ne yapacağına karar vermesi daha doğru ve sağlıklı olacaktı.

 

Bende bir süre daha oturup dinlendim, çünkü gerçekten çok yoruldum. Hiçbir iş beni yormazdı ama aklımdakiler ruhuma kadar yoruyordu. Ya kardeşim dediğim İklima bunu kabullenemeyip çekip giderse, ne yapardım bilmiyorum.

 

Tüm yorgunluğuma rağmen eve kadar yürüdüm. Mehmet sağ olsun çocukları gidip annemlerden almıştı. Yürümek istediğimi söyleyince, çok bir şey sorup üstelemedi. Onun bu anlayışlı yanına ayrı aşıktım, her halimi anlıyordu.

 

Evin kapısına varmamla bir bağırış sesi duydum. Fatıma mıydı o? Bağırışlar devam ederken endişeyle acele ettim. Anahtarı kilide zor soktum. Açtığım kapıdan hızla girip salondaki karmaşaya koştum. Salonda Mehmet, Demir, Emin ve Fatıma vardı. Demir çıldırmış gibi görünüyordu. Mehmet'in sıkıntılı bakışları beni buldu.

 

"Neler oluyor burda? " Korkuyla sorduğum soruya Mehmet başını iki yana salladı sinirle.

 

"Ne sen sor ne ben söyleyeyim! " Korkum artarken Fatıma'ya döndüm.

 

"Sen kitap fuarına gitmemiş miydin? " Fatıma bakışlarını indirdi.

 

"Hayır... "

 

"Ne demek hayır? "

 

"Biz Niğde'ye gittik abla kitap fuarına değil! " Emin'in söylediğiyle Fatıma'ya döndüm bir kere daha.

 

"Ne işiniz vardı Niğde'de? " Fatıma'nın öfkeli bakışları Demir'e döndü. Gerçekten burda neler oluyordu böyle?

 

Loading...
0%