Yeni Üyelik
27.
Bölüm

26. Bölüm

@eelliiffiippeekk

MEHMET....

 

Her şeyim, herkesim, beni yeniden hayata bağlayan sebebim olan kadın, Meryem... Kaç anlam barındırıyor adı bende sayısını bilmiyorum. Ama çok iyi bildiğim bir şey var ki tüm güzellikleri bünyesine barındırabilen Allah'ın lütfu tek varlık o.

 

Kaç saattir onu böyle uyurken izliyorum, bakmadım. Bildiğim tek şey ben onu izlemeye başladığım zaman gözümü bir kırpıyorum saatler olmuş. Ona bakmaya, sevmeye doyamıyorum. Derince ve hasretle soluduğum nefesi usulca verdim. O sırada sabah ezanının sesiyle gözlerimi sevdiğim kadından ayırıp cama taraf baktım. Bir geceyi daha onu izleyerek sabaha erdirdim.

 

Sabah ezanının sesine anında tepki veren güzel karıma gülümseyerek baktım. Onun yaptığı gibi üst üste öptüm.

 

"Namaz alarmı! " Gülümseyerek gözlerini açtı.

 

"Benden aldığını bana mı satıyorsun? " Gözlerinin içi gülerek baktı bana.

 

"Sabahın hayrolsun. " Doğrulup uyku mahmuru gözlerini gözlerime dikti.

 

"Seninde. " Birden yataktan kalkıp banyoya doğru koştu.

 

"Önce ben abdest alacağım. " Demişti ki yetiştiğim kolundan tutup kucağıma sıkıştırdım. Aramızda haftalık yarışma vardı, ilk kim abdest alır yarışması yapıyorduk. Bazen kazanması için göz yumuyordum ama genel olarak haftayı hep ben kazanıyorum çünkü biraz mızıkçılık yapıyorum kaba kuvvet kullanarak.

 

"Kim demiş onu? "

 

"Mehmet ya kaba kuvvet kullanıyorsun ama haksızlık bu! " Bir yandan kurtulmak için debelenirken bir taraftan da gülüyordu. O gülüşün yakıştığı dudaklarını öpmemek için zor tutuyorum kendimi. Hayırlısıyla sabah çıkacağım yolculuğun ardından döndüğümde inşaallah artık ondan uzak durmak zorunda kalmayacağım. Sabrımın son kırıntılarını döküyorum resmen.

 

"Hadi sana biraz bonus vereyim, banyonun kapısına varırsan ben seni yakalayamadan önce sen abdest alırsın, yok eğer yetişemezsen önce ben abdest alırım. "

 

"Ya ama sen yine yakalarsın beni. " Dudağını bükerek baktı nazlı nazlı.

 

"O zaman hızlı ol. " Kollarımı açmamla havada olan ayakları yere bastı. Tereddütle yüzüme baktı şüpheli şüpheli. Bakışlarımla koşması için işaret verdim. Gözünü dikip komodine baktı.

 

"Yine sivrisinek girmiş içeri, şuna bak kocaman birde! " onun gözlerinin odağına bakmamla koşması bir oldu. Bu soğukta ne sivri sineği demiştim ki kendi kendime jeton düştü. Gülerek arkasından baktım. Banyonun kapısını açmasıyla bana gülerek baktı.

 

"Ve bu haftanın kazananı ben oluyorum hemde dörde ikiyle. Ve tabi tüm kaba kuvvettine rağmen. " Harbi ya kaybettim bu haftayı, hemde tüm oyunbozanlıklarıma rağmen.

 

"Kabul bu hafta beni altettin. " Zaferle gülerek içeri girip kapıyı kapattı. İkimize seccade serip Meryem'in abdestini alıp gelmesini bekledim.

 

Az sonra Meryem gelirken ardından abdest almak için ben geçtim banyoya. Bende abdestimi alıp geldiğimde güzel karım beyazlar içinde beni bekliyordu. Beyez namaz elbisesini giymiş ay gibi parıldıyordu. Ona uzun uzun bakıp iç çektim. Beraber Rabbimizin huzurunda saf tuttuk. Namazdan sonra uzun uzun şükür ile dua ettim, sevdiğim kadının varlığına, verdiği huzura, yaşattığı mutluluğa.

 

Namazdan sonra biraz uyumak için beraber yatağa yattık. Tüm gece uyanık olmaktan sebep şimdi uyku bastırmıştı. Bugün yola çıkacağım için birkç saat uyusam iyi olacaktı.

 

.... 

 

Güzel karımın cilveleriyele açtım gözlerimi. Yolculuk vaktiydi. Çok vakit kaybetmeden uyuyan çocuklarımı öperek, Meryem'imle vedalaştım. Yolculuk uzun ve yorucu olacaktı ve tabi Meryem'imden uzak zamanın durduğuda bir gerçekti. Bir daha hiç ayrılmamak üzere gidiyordum. Bu sondu inşaallah, çünkü dahasını kaldıracak gücü artık kendimde bulamıyorum.

 

Daha yolculuğumun başında o ayrı zaman geçmek bilmiyor. Önce İstanbul'a ordanda İsviçre'ye geçecektim. Bıraktım akışına hayırlar getirmesi umudu ve dualarla.

 

...

 

Onlarca tahlil, onlarca test, onlarca şey yormuştu beni ama aklımda olan tek şey Meryem'di. Bir an önce şunlar sonuçlansın çıkıp ona gideyim istiyorum.

 

Nihayet doktorum haber verdi tüm yapılan tetkiklerin sonucu hazırdı. Heyecanla evden ayrılıp kliniğin yolunu tuttum.

 

Vardığım klinikte doktorum beni kapıda karşıladı.

 

"Biraz yürüyelim mi? " Sevecen tavrına gülümseyerek başımı hafif salladım.

 

"Elbette. " Birlikte bahçede yürümeye başladık. "Olumsuz bir haber vermeyeceksin umarım. " Gülümsemesi yüzüne yayılırken başını iki yana salladı.

 

"Aksine, artık gayet sağlıklısın. Kan değerlerin beklentimin üzerinde iyi; kalp, karaciğer enzimlerin gayet iyi aldıkları hasar neredeyse onarılmış durumda, tüm batın ultrasonografi ve MR sonuçların gayet olumlu. "

 

"Çok şükür! "

 

"Ama bir hasarın maalesef geri dönüşü olamamış. "

 

"Nedir? " Kendimi gayet iyi hissediyorum hemen hemen her konuda, ne olabilir ki?

 

"Hormonel olarak herhangi bir sorunun yok ama sperm kalitesi bebek oluşumu için yeterli değil. Sende taktir edersin ki maruz kaldığın zehrin geri dönüşü neredeyse yok denecek kadar azdı ve yine başka bir zehirle tedavi olmakta ölümle dans etmek gibiydi ama sen bir imkansızı başarıp hayatta kaldın. Aldığın hasarlar büyük ölçüde onarılmış ama hâlâ vücudun kendini iyileştirmeye devam ediyor. Tek sorunun bu olmasına şükretmelisin bunca atlattığın badirenin üzerine. Ayrıca zaten iki çocuğun var kaybettiğin bir şey görmüyorum ben bunca kazanımdan sonra. " Böyle bir şey kesinlikle beklemiyordum. Çok büyük yıkım etkisi yarattı bu bende.

 

"İleri vadede geri dönüşü olabilir mi? "

 

"Bunu anlamamız için belirli aralıklarla testler yapmamız gerek. "

 

"Ne kadarlık bir zaman aralığı? "

 

"Dört ile altı ay gibi. "

 

"Bu hiç beklediğim bir şey değildi. "

 

"Farkındayım ama şöyle düşün; karşımda duran bu adamın üç yıl önce yaşama ihtimali bile yokken bugün ayakta, sağlıklı, son derece iyi bir durumda, hatta herkesin kolay kolay yapamayacağı vücut, kas kütlesine sahip, güçlü bir şekilde karşımda duruyor. Üstelik iki tane çok tatlı çocuğunda var, sadece bu kadarıyla atlatabildiğine şükretmelisin. Şu an uvuzlarının bir çoğu eksik olabilirdi, eşine, çocuklarına yabancı olabilirdin hafızanı kaybederek, en kötüsü yaşamıyor olabilirdin.

 

Yaşamak için her gün yeni bir hayat, onu her gün eşin ve çocuklarınla yaşa, sana her gün yeniden verilmiş hayatı sakın heba etme. "

 

"Haklısın ama bunu kabullenmem zaman alacak sanırım. " O sırada bize doğru gelen bir genç ona seslendi.

 

"Anne! " Gülümseyerek o gence el salladı.

 

"Kayınvalidene sonsuz şükranlarımı ilet, onun sayesinde her günü yeni bir hayat olarak yaşıyoruz. Birkaç ay sonra on sekiz yaşına girecek oğlum, neredeyse iyileşti sayılır ve bunu ona borçluyuz. "

 

"Elbette. Yaptığın her şey için çok teşekkür ederim, bende senin sayende her günü yeni bir hayat olarak yaşayacağım. " Bana sarılarak vedalaşmasını beklememiştim, bu yüzden sarılmasına şaşırdım ama elbette karşılık verdim. Yanına vardığı oğluyla sarılarak birlikte yürüdüler.

 

Az önce öğrendiğim şey gerçekten beni yaralamıştı. Bunu Meryem'e nasıl anlatcaktım ben? Ona hakettiği gibi bir eş olmamıştım şimdiye kadar, şimdide ona hiçbir zaman çocuk veremeyecek olmak. Başımı göğe çevirip derin bir nefes aldım. Bunu önce benim hazmedip kabullenmem gerekiyordu.

 

Eve gitmek için yürümek sanırım benim için daha iyi olacaktı. Mesafe pek umurumda değil.

 

Eve vardığımda bedenimden çok ruhum yorgundu. Kendime dert edindiklerim çok yormuştu beni tüm gün. Geçip koltuğa uzandım. Yarın dönecektim ama bunları Meryem'e nasıl anlatcağımı hâlâ bilmiyorum.

 

....

 

Yorucu geçen dönüş yolculuğunun ardından beni müthiş bir güzellik karşıladı. Ay gibi parıldayan mutlu gülüşü, çok yakışan yeşil elbisesiyle ruhumun şifası beni karşıladı. Koşup boynuma sarıldı hemen. Sıkıca sarıldım narin bedenine. Ne çok özlemiştim varlığını, kokusunu, huzurunu...

 

"Hoş geldin. " Yüzündeki mutluluk paha biçilmezdi ama beni dirhem dirhem eritiyordu.

 

"Hoş buldum. " Demir'i farketmediği için utanmıştı, o mahçup hali o kadar tatlıydı ki. Ama ben onun yüzüne bile bakamıyorum. Bakışlarından onunda anladığı belliydi.

 

Ondan kaçmak için kendimi hapsettiğim uykudan tatlı sesi ve narin öpücüğüyle gözlerimi açtım. Ona karşı kendimi o kadar suçlu hissediyordum ki yüzüne bile bakamıyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum, uzakken kolaydı ama o tüm güzelliği ve her zaman ki nazeninliğiyle karşımda durunca ne yapacağımı bilemiyorum. O kadar karmaşığım ki biraz zaman lazım kendimi, zihnimi toparlamaya.

 

Meryem'le yüz yüze kaldığım her an o suçluluk duygusu dahada artıyor. Bu yüzden çareyi elimi yüzümü yıkama bahanesiyle soluğu banyoda aldım. Defalarca yüzüme soğuk su çarptım. Hayatım boyunca hiç bu kadar bilinmezliğe düşmemiştim, hiç bu kadar çaresiz kalmamıştım.

 

Elimi yüzümü kurulayıp banyodan çıktığımda Meryem bana kıyafet hazırlamıştı. Onun o sürekli ince ve lütüfkar düşüncesi karşısında daha da eziliyorum.

 

"Mehmet! " Dedi. Ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Efendim. " Nefesim kesildi sanki.

 

"Sorun ne? " Yüreğim sızladı o bunu sorarken.

 

"Bir sorun yok. " Başımı kaldırıp yüzüne bakamadım. Nasıl bakacağımı da bilmiyorum.

 

"Mehmet, yüzüme bile bakmıyorsun, bilmeden seni kıracak, gücendirecek bir şey mi yaptım? " Sorunu yine kendinde arıyor güzel yüreklim. Yutkunarak baktım yüzüne, uzun uzun baktım tek kelime edemeden. Beklentiyle baktı gözlerimin içine. O aşık olduğum gözleri bir cevap bekliyordu, peki ben ona ne diyecektim? Yanına gidip alnından öptüm. Sanki ona gücenmeye hakkım varmış gibi...

 

"Sana gücenmeye bile hakkı olmayan benim. " Anlamayan gözlerle bakarken aşağı inmek için odadan çıktım. Şimdi yapamazdım, kendim daha kabullenememişken ona anlatacak gücü kendimde bulamıyorum.

 

....

 

Herkesin gidişinden sonra yalnız kaldık, ama ben ne yere ne göğe sığamıyorum. Kendimi dışarı atmam lazım yoksa boğulacağım, delireceğim.

 

İşleri bahane edip evden çıktım. Dönüp Meryem'ime bakamadım bile. Meryem yanımda, yakınımda, artık ona vereceğim bir zararda yokken onunla konuşamamış olmak beni delirtmek üzere. Nasıl söyleyeceğimi, nasıl anlatabileceğimi bilemiyorum. Verebileceği tepkiyi bilmiyorum, ya bu sebepten dolayı beni istemezse diye düşünmeden edemiyorum. Bir yanım o Meryem, seni terketmez diyor; bir yanımda senin yüzünden çekmediği, katlanmadığı zulüm kalmadı yeter ona ettiklerin diye feryat ediyor.

 

Benimle birlikte her derde, her sıkıntıya katlandı, hatta katı katı fazlasına katlandı. Şimdi ona daha fazlasını yapmaya hakkım yokken ne diyecektim ki?

 

Arabayı kenara çekip aşağı indim. Hava soğuk olsada umurumda değildi. Ön tarafa geçip sırtımı arabanın kaputuna yasladım. Dakikalar saatlerle yer değiştirirken öylece gökyüzüne baktım, boğulacak gibi boğazımda bir yumru vardı. Bir türlü geçmek bilmiyor.

 

Sabah ezanıyla başımı çevirip minaresi görünen camiye baktım. İçimin yangını beynimi yakıyordu. Dolan gözlerimi üst üste kırpıştırdım. Camiye gitmek için doğruluğumda bedenimin soğuktan kasıldığını yeni farkediyorum.

 

Arabanın kapısını açmak için elimi kapıya attığımda parmaklarım tutmayacak kadar üşümüştü ve ben bunu farkedememiştim. Saatlerce bu soğukta beklemişken ne olmasını bekliyordum ki? İçimde öyle bir yangın vardı ki dışıma değen soğuğu farkedemiyordum bile.

 

Arabaya binip üşümüş ellerimi birbirine sürterek ısıtmaya çalıştım. Neyse ki arabanın içi sıcaktı ve ısınmam çok sürmedi. Çalıştırdığım arabayı camiye doğru sürdüm.

 

Vardığım caminin şadırvanında abdest alıp toplanan birkaç kişilik cemaate katıldım. Namazdan sonra ayağa kalkacak gücü kendimde bulamadım. Cemaat dağıldı ama ben olduğum yerde öylece kaldım. Ne kalkıp gidebildim, ne de başka bir şey. Öylece kaldım. Güneş doğup yükselene kadar öylece olduğum yerde oturdum. Tek duam, içimdeki yangının ferahlamasıydı. Ellerimi bile kaldırıp havada tutamıyorum, sanki tüm enerjim çekilmiş gibi.

 

En son kendimi kalkmak için zorladım. Zorlanarakta olsa ayağa kalktım, bir parça yalpalayarak yürüyebildim ilk. Kendimi toparlamaya çalıştım, hareket ettikçe daha rahat hareket etmeye başladım.

 

Yorgunca bindiğim arabayla evin yolunu tuttum. Sanki düşünmekten yoksun gibi boşluğa düştüğümü hissediyorum. Her şey anlamını yitirmiş gibi sanki, tüm renkler solmuş, güneş sıcaklığını kaybetmiş gibi. Her tat, her koku yok olmuş gibi...

 

Arabayı parkedip içeri yürüdüm. Girdiğim evde herhangi bir hareket, ses yoktu. Sessizce yukarı çıktım. Çocukları kontrol ettim ilk, ikiside uyuyordu. Yavaşça odadan çıktım çocukları uyandırmamaya özen göstererek.

 

Odamıza baktığımda korku ve acı birbirine karışıyordu. Meryem'i kaybetme korkusu aklımı kaçırtıyordu adeta. Yavaşça odaya girdiğimde uyuyan Meryem'i izledim ilk. Üzerinde bornoz, saçında havlu uyuyordu. Sabah namazına kalkamamış mıydı acaba? Ezan sesine dedektör gibi tepki veren Meryem benim yaşattıklarım yüzünden sabah namazından olmuştu öyle mi? Bu bile ona ne denli büyük zarar verdiğimin kanıtıydı.

 

Ona zarar ve acıdan başka ne verdim ki bu zamana kadar, bundan sonra verecek pekte bir şeyim yoktu.

 

Önüne çömelip yüzünü izlediğimde boynunda koca bir yara vardı, o an sandım tüm dünya başıma yıkıldı. Nasıl olmuştu ki bu yara, yeni kabuk bağlamış olduğuna bakılırsa yeni olmuş.

 

Bir yere mi çarptı, bir şey mi kesti ya da kendine zarar vermeye çalışırken mi oldu? Ama Meryem kendine zarar verecek bir şeyi bilerek veya isteyerek yapmaz. Ayaklanıp banyoya gittim hızlıca. Sinirden hızlanan nefeslerle sıktığım yumruğumu sertçe lavabo tezgahının mermerine indirdim. Çatlayan mermere dayanıp kendime olan öfkemle dişlerimi sıktım.

 

O sırada banyo çöpündeki Meryem'in elbisesi dikkatimi çekti. Çıkarıp baktığım elbise parçalanmıştı. Belli ki Meryem bu elbiseyi üzerinden böyle çıkarmış, boynundaki yaranın sebebi de bu sanırım.

 

Sıktığım dişlerim birbirine geçti. Benim yüzümden kendine zarar vermişti meleğim öyle mi? Çıkmazım daraldıkça kendime olan öfkem büyüyordu, ben Meryem'i hiç haketmiyorum.

 

.... 

 

Günlerce kendimden ve Meryem'den kaçmalarım en son Meryem'in alyansını parmağından çıkarmasına sebep oldu. Üstelik başka biri olduğuna inanması ise tüm dünyamı başıma yıktı. Hele onu istemediğimi düşünmesi hayatım boyunca bu kadar canımın yandığını hatırlamıyorum. Ben kendimi ona layık göremezken o bir başkadı var zannedip, onu istemediğimi sanıyordu.

 

O alyansını parmağından çıkardığı an yüreğime biri elini sokup söktü zannettim. Nefesim kesildi, dünya karardı, boğulacağım sandım ciğerlerimdeki veremediğim havada. Bundan daha kötüsü yok zannettiğimde duyduğum araba sesiyle koştum. Meryem çocukları alıp gitmişti. Canım çekildi her bir uzvumdan. Meryem gitmişti, çocuklarımızı alıp gitmişti, hemde alyansını çıkarıp gitmişti.

 

Ayakta durabilmek için havuzun korkuluğuna tutundum. Beni taşımayan bacaklarımla diz çöktüm yere. Bütün dünya silindi etrafımdan bir ben kaldım bir de ruhumu, tenimi, bedenimi, varlığımı yakıp geçen, parça parça döken acı kaldı. Ne kadar öyle arabanın gittiği yola baktım bilmiyorum. Acıma eş öyle bir pişmanlık sardı ki tüm benliğimi tükendim. Bu kadar ertelemeden konuşsaydım Meryem belki bu kadar üzülmezdi. Ne yaptım ben!

 

Yerimden kalkıp hızla arabaya atladım. Çalıştırdığım arabayla Meryem'in gittiği yola düştüm son sürat.

 

Arabasını babasının evinin önünde bulduğumda ağladığımı yeni farkettim. İki elimle yüzümü sertçe sildim. Arabadan inip kapıya yürüdüm hızlı adımlarla, hiçbir yerin ışığı yanmıyordu. Belli ki kimsenin haberi yoktu Meryem'den. Dakikalarca dolanıp durdum kapının önünde. Camları dakikalarca izledim, bilhassa Meryem'in odasının camını ama hiçbir hareketlilik yoktu. Yeterince yanlış yapmıştım zaten daha fazlasına gerek yoktu, sabah olmasına kaç saat vardı beklemeliyim. Ne kadar zor olursa olsun beklemek zorundayım.

 

Gardım düşerken arabaya döndüm geri geri giden adımlarla. Ne kadar zor olursa olsun sabahı edeceğim burda.

 

Zor sabrettiğim saatlerin ardından sabah namazı için herkesin ayaklandığını yanan ışıklardan anlamak mümkündü. Az daha beklemem gerekiyor, insanların namazlarının kılmasını beklemem lazım.

 

Birkaç dakika sonra arabadan inip kapıya yürüdüm. Çok sert olmamakla birlikte kapıyı çaldım. Az sonra kapıyı Züleyha Anne açtı. Gözleri yaşlı ve öfke doluydu.

 

"Anne, Meryem'le konuşmam lazım. " Çocuk gibi yalvardım adeta.

 

"Ne yaptın kızıma? Cevap ver onu öyle perişan edecek ne yaptın? " Kendime olan öfkemle dişlerimi sıktım.

 

"Onu çok üzdüm farkındayım ama müsaade edersen hatamı telefi edeyim. " O sırada ağladığı bariz belli olan Harun Baba çıkıp geldi içerden.

 

"Çek git! Senin konuşabileceğin bir Meryem yok artık! "

 

"Baba lütfen! "

 

"Bana baba diyorsun bunun hürmetine daha ağır konuşturma beni çek git! Gecenin bir yarısı kızım evlatlerını alıp baba evine geliyorsa senin konuşabileceğin biri kalmamış demektir şimdi çek git, sana ait hiçbir şey yok bu evde! " Sertçe yüzüme kapandı kapı.

 

Hakettim ben bunu! Vallaha billaha hakettim ben bunu! Ertelersem aptal gibi olacağıda buydu zaten. Ben Meryem'e nasıl ulaşacağım şimdi?

 

.....

 

"Bunu bana daha önce nasıl söylemezsin? " Sümeyye öfkeden deliye döndü iki gündür, olanları ve sebebini öğrendiğinden beri bana çemkirip duruyor. Şimdide ocağın başında yemek yaparken söyleniyor. "Peki Meryem'den saklamana ne demeli? Ya sen Meryem'i hiç mi tanımadın, seni ne kadar sevdiğinin farkında mısın? Bundan sebep seni istemeyeceğini nasıl düşünürsün senin için göze aldığı, senin için yaptığı onca şeyden sonra! "

 

"Durumu nasıl? Çocuklar çok huysuzluk ediyor mu? " Bana çattığı kaşlarıyla baktı.

 

"İyiler çok şükür! " Elindeki kaşığı bırakıp gelip karşıma oturdu. "Ban sana dememiş miydim bu durum Meryem'in umurunda olmaz diye, kızgınlığı senin söylememiş olman. Haklı! Her şeyi, her derdi, sıkıntıyı birbirinizle paylaşmayacaksanız niye evlisiniz o zaman? 'Evlatsız değiliz ya, hiç çocuğumuz olmasa bile umurumda olmazdı ' dedi. Ama sen! Ah sen! "

 

Ona gülümsemeye çalıştım.

 

"Birkaç gün kendine bakabil en azından karın öyle istiyor. "

 

"Onları öyle özledim ki beynim yanıyor resmen. "

 

"Sana müstahak! Yengemi tutuyorum bu kez! " Kendimden bağımsız gülümsedim. "Ama çok sürmez affeder seni bak gör. Sadece çok kırgın, biraz zaman lazım ikinize. Eh artık birkaç gün dişini sıkacaksın. Sonrasında da esaslı bir kendini affettirme operasyonu yapacaksın. "

 

"O kadar çok özledim ki onları yapamayacağım şey yok onlar için. " Avucumdaki Meryem'in alyansına bakarak iç çektim.

 

"O alyansı yine sen takacaksın onun parmağına, şimdi az sabır az da kendine bakman gerekiyor. " Yerinden kalkmasıyla karnını tutması bir oldu.

 

"Ahhh! "

 

"Ne oldu? " Demiştim ki parkedeki kanla donup kaldım.

 

"Abi bu ne? " Sümeyye de benim gibi korkak bakışlarla kana bakıyordu.

 

"Ne bileyim, kan galiba. Ama korkma normaldir. " Pek bir fikrim olmasada Sümeyye'nin telaşa kapılmaması için normalmiş gibi davranmaya çalışıyorum.

 

"Abi yine bebeğime bir şey olamaz değil mi? " Ah gözümün nuru, gözlerindeki korku benide korkuttu.

 

"Sakin ol! Hiçbir şey olmaz, zamanı artık doğacak ya ondan. Korkma yok bir şey, şimdi hastaneye gideceğiz. "

 

"Abi erken değil değil mi? " Gülümseyerek saçlarını yüzünden topladım.

 

"Ne erkeni güzelim çocuk içerde diş çıkaracak neredeyse. Şimdi sakince arabaya geçip hastaneye gideceğiz tamam mı? " Başını salladı ama çok korktuğu belliydi.

 

Sakince arabaya götürdüm onu. Hemen hastaneye yola çıkarken Züleyha Anne'yi arayıp haber verdim, o ne yapılacağını bilirdi. Hemen ardından da Ali'ye de haber verdim.

....

 

Yorgunluktan bitmiş durumdayım. Uykusuz kırk sekiz saati aşmış bulunuyorum. Tüm gece korkuyla Sümeyye'nin doğumunu beklerken adeta bittim. Züleyha Anne'nin ısrarıyla eve gidiyorum şimdi. Biraz dinlensem iyi olacak.

 

Aşırı bir susuluk bastırırken, benzin göstergesinin uyarısıyla da karşıma çıkan ilk benzinliğe girdim. Avucumdaki Meryem'in alyansını öperek torpidonun üzerine koydum. Ne kadar çok özlediğimi bilse bir dakika bile durmaz koşarak gelirdi ya. Canım çekiliyor sanki yokluğuyla, dayanamıyorum ama biliyorum ki kırgınlığı bir parça geçse bile beni affedecektir.

 

Yorgunca arabadan ceketimi alıp indim. Ceketi sırtıma geçirip gelen çocuğa arabayı işaret ettim.

 

"Depoyu doldur kardeşim. "

 

"Hemen abi. " Ceketimin cebinde cüzdanımı bulamazken arabanın koltuğunda olduğunu farketmemle eğilip ucu görünen kartı sadece çekip aldım. Ödemeyi yapıp markete yürüdüm. Girdiğim markette bir su, bir de sandiviç aldım. Birkaç gün kendime bakabileyim bari, malum Meryem öyle istemiş. Şeytan diyor yataklara düş ama, neyse.

 

Aldıklarımın parasını ödeyerek marketten çıktım. Döndüğüm pompanın yanında arabam yoktu. Sağa, sola bakındım ama arabam benzinlikte yoktu. Beni gören pompacı şaşkınlıkla baktı.

 

"Benim araba nerde? " Soruma o da benim kadar tuhaf bakıyordu.

 

"Abi senin araba gitti, sen aldın sandım. "

 

"Böyle işin içine! Dalgınlıktan anahtarı üzerinde bıraktım! Kahretsin! Ulan hiçbir şey önemli değilde Meryem'in alyansı vardı arabada! " Çırpınışıma şahit olan çocuk elini cebine atıp telefonunu çıkardı.

 

"Abi polisi arayalım mı? "

 

"Ara kardeşim ara! " Sinirle nefesimi üfledim. Arabanın canı cehenneme bana sadece Meryem'in alyansını bulsunlar yeter.

 

Birkaç dakika sonra gelen polislere arabanın modeli, markası ve plakasıyla ilgili bilgi verdim. Ulan sanki olanlar yetmiyormuş gibi birde bu! La havle vela kuvvete illa billah!

 

Rica etmem üzerine benzinliktekiler bana taksi çağırdı. Çok geçmeden gelen taksiyle eve döndüm.

 

İçim öyle bir acıyordu ki anlatmak için kelime bulamıyorum. En çokta kendime öfkeleniyorum. Günlerdir avucumdan bırakmadığım Meryem'imin alyansını nasıl arabada bırakırım, peki anahtarı arabanın üzerinde bırakmama ne demeli?

 

Sevdiğim kadının alyansına bile sahip çıkmayı beceremedim bravo bana?

 

O sinirle çıkardığım ceketimi tekli koltuğa gelişi güzel attım. Geçip büyük koltuğ uzandım. Kendime olan sinirim, ve günlerin yorgunluğuyla hemen uykuya daldım.

 

....

 

Anahtar sesine gözlerimi açtığımda vakit ikindiydi. Sümeyye hastanede olduğuna göre içeri giren kim? Ki Sümeyye'de de bizim evin anahtarı yok. Yerimden kalkıp salonun çıkışına doğru yürüdüm.

 

İçeri giren Meryem'di. Hıçkırıklarla ağlaması beni endişelendirirken aklımdan onlarca ihtimal geçiyordu şu an.

 

"Meryem? " İrkilen korkak bakışları bana döndüğünde kocaman açılan gözlerini dikip öylece baktı.

 

"Me...Mehmet ... sen... sen gerçek değilsin... " Sayıklamalarına anlam veremedim. O ne demek? Gözlerinin kaydığını farketmemle koşup yetiştim. Kollarıma bayıldı. Perişan bir halde üstelik! Oysa Sümeyye daha dün 'İyi merek etme' demişti. Bu muydu iyi hâli?

 

Hemen kucaklayıp salona götürdüm. Koltuğa yatırıp kolonya şişesini aldım.

 

Birkaç kez kolonya koklattığım Meryem kendine gelmeye başladı. Ağlayarak adımı sayıklamaya başladı.

 

"Meryem, aç gözlerini meleğim burdayım ben! " Yorgun, kızarmış gözlerini aralayıp bana baktı. Hiçbir şey söylemeden öylece uzun uzun bakmaya devam etti.

 

"Meryem iyi misin güzelim? " İç çeker gibi nefes alıp konuştu.

 

"Bende mi öldüm? " Allah korusun!

 

"Allah korusun o nasıl söz! "

 

"O zaman sen nasıl burdasın? Ben delirdim mi yoksa?" Elini uzatıp yüzüme dokundu. "Sen gerçeksin, hayal değilsin? Mehmet sen gerçeksin! " Hızla doğrulup oturdu. İki eliyle bana dokunmaya başladı. Alyansı parmağındayadı, ama nasıl?

 

Koluna sert bir şekilde çimdik atıp irkildi.

 

"Ben rüya görmüyorum ve sen gerçeksin. Bugün öldün sen, ama burdasın? Sen o arabadan nasıl sağ çıktın, paramparça olmuştu. " İyice beynim yandı.

 

"Meryem, ben bugün ölmedim sağ salim burdayım, ne söylemeye, anlatmaya çalışıyorsun anlamıyorum. "

 

"Sen bugün kaza yapmadın mı, ya da ben mi kabus gördüm? " Sanırım anlamaya başladım.

 

"Bu sabah arabayı benzinlikte çaldırdım, sabahtan beridir de evde uyuyorum. Günlerdir uykusuz olunca bu saate kadar uyanamamışım. " İki yumruğuyla sertçe göğsüme vurdu.

 

"Sabahtan beri seni kaybettim sandım! İnsan bir haber vermez mi araba çalındı diye! "

 

"Nerden bilebilirdim çalan kişinin kaza yapacağını? Üstelik telefon, cüzdan her şey arabada kaldı. " Omuzlarını düşürüp fısıldadı.

 

"Mehmet... " Gözlerini yumdu fısıldayarak. "Şükürler olsun! Şükürler olsun! " Hızla boynuma sarıldı. "Şükürler olsun sağ salim karşımdasın, şükürler olsun o arabanın içinde değildin! Ahdim olsun kurban keseceğim, hemde yedi tane. " Bende ona sarıldım hasretle. Şükürler olsun ki o da geri dönmüştü, burdaydı, yanımdaydı. Yine hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Daha sıkı sarılırken onu yüreğime saklamak istedim.

 

"Sakin ol, burdayım bir yere gittiğim yok. "

 

"Mehmet korkunç bir şeydi! Senin bir daha olamayacak olman korkunçtu! O acıyı kaldıramadım, aklımı kaybedecektim. Ne olursa olsun bir daha ayrılmayalım olur mu? Beni ne olursa olsun bırakma, ben senden başka hiçbir şey istemiyorum... " Gözyaşlarını silip alnından öptüm.

 

"Özür dilerim! Sana yaşattığım kötü her şey için binlerce kez özür dilerim. Söz veriyorum bir daha asla böyle üzülmene izin vermeyeceğim. Bir daha seni asla üzmeyeceğim. " Bir kere daha sıkıca sarıldı boynuma, aynı hasretle sardım onu yüreğime.

 

Birden hızla geri çekildi.

 

"İnşaallah kimse henüz Ceren'e bir şey dememiştir! Malum tüm aile senin yasını tutuyor ya. " Hızla çantasını alıp annesini aradı.

 

"Anne Ceren'e bir şey demediniz inşaallah? " Dedi telaşla. Biraz dinleyip tekrar konuştu. "Sakın bir şey demeyin hamdolsun Mehmet yaşıyor, yanımda şimdi, kazayı yapan başka biri. Sabah Mehmet'in arabasını benzinlikte çalan kişiymiş kaza yapan. "....... "İyi annem iyi vallaha karşımda oturuyor şükürler olsun. " ..... "Tamam annem. " Kapattığı telefonla derin bir nefes aldı.

 

"Söylememişler inşaallah? " Soruma gülümseyerek başını göğsüme koydu. Bir çocuk gibi sığındı bana.

 

"Yok sevgilim, kimse daha bir şey dememiş, bu olanlardan haberi bile olmayacak, annem izin vermez. İkiside iyiymiş çok şükür. "

 

"İyi, güzel. " Bir süre birbirinize sarılı oturduk öyle. Yüzünü bana çevirdiğinde gülümseyen dudakları tek odak noktamdı.

 

"Mehmet, " aklımdan geçenler onunda sesinin ahengini bozuyordu. Kolumu beline sarıp kucağıma çektim.

 

"Hım? " Eğildiğim dudakları en büyük hasretimdi.

 

"Ne diyeceğimi unuttum. " Nefesi nefesime karışırken dudaklarını öptüm. İnsanın muradına kavuşmasından daha güzel ne olabilirdi? Elinin biriyle omuzuma tutunurken diğer eliyle boynuma sarıldı. Öpüşmemiz derinleşirken örtüsünü açtım, saçındaki çelik tokayı açmamla gece karası saçları omuzlarına serpildi. Hızlı bir şekilde feracesinin fermuarını açtım, çıkarmamı Meryem kolaylaştırdı.

 

Belinden sıkıca kavrayıp dudaklarımı dudaklarından ayırmadan koltuğa yatırdım. Elbisesinin ilk düğmesini açmıştım ki telefon çalmaya başladı. İkimiz birlikte telefona döndük.

 

"Kim bu densiz? " Kızarak sorduğumda Meryem gülümseyerek elini uzatıp telefonunu aldı. Ekranına bakmasıyla üzerinden beni itti telaşla.

 

"Babaannem! " Doğrulup Meryem'inde doğrulmasına yardım ettim. Meryem yutkunarak nefesini düzeltmeye çalıştı. Hemen ardından açtığı telefonu kulağına koydu.

 

"Efendim babaanne? " Ömür'ün ağlama sesi geliyordu. ..... "Hemen geliyoruz babaanne! "

 

"Nereye geliyoruz? " Soruma telaşla ayaklandı. Saçlarımı toplarken bana cevap verdi.

 

"Ömür çok ağlıyor, susmuyormuş. Sabahtan beri beni göremedi ya şimdi kimse susturamaz onu hadi kalk gidip çocukları alalım. "

 

"Ömür'ün babasının şarap çanağına ben! "

 

"Söylenme hadi kalk. " Meryem hızlı bir şekilde örtüsünü bağlayıp feracesini giyerken bende ceketimi alıp sırtıma geçirdim.

 

İkimiz hızla çıkıp arabaya bindik. Aynı hızla yola çıktık.

 

... 

 

Vardığımız evde niyetim hiç içeri girmeden çocukları alıp gitmekti. Kapıda karşılaştığımız Harun Baba bana derin bir nefes alarak baktı.

 

"Meryem sen içeri gir kızım, bizim Mehmet'le konuşacaklarımız var. " Dediğinde şaşırdım, belki kızacaktı yaptığım hatalardan dolayı. Haketmiyorda değilim hani. Çardağa doğru yürüyen babamın ardından yürümeden önce başımı hafif salladım Meryem'e. O içeri girerken bende çardağa geçtim.

 

Geçip oturan babamın karşısına oturdum.

 

"Ahdettim kurban keseceğim, hamdolsun hayattasın. O kaza ve vefat haberini aldığımda sana söylediğim her söz için pişman oldum her ne kadar haketsende. Meryem'in seni ne kadar çok sevdiğine bir kere daha şahit olunca; nerdeyse aklını kaçırıyordu, dedim ki kendime, belki konuşsalardı barışırlardı benim yüzümden konuşamadılar diye Allah biliyor ya ağırlığı altında ezildim.

 

Velhasılı kelam aranızdaki sorunu çözdüğünüze göre kızımı tek şartla alıp götürebilirsin, telli duvaklı gelin olarak. Şu hayatta her şeyin en güzelini hakediyor Meryem, buna düğünde dahil. Tek evladım, sahip çıkamadım kardeşim gecenin bir yarısı alıp ölüme götürdü. Ben bunun hesabını kendime ne bu dünyada verebildim, ne de öbür dünyada verebilirim. Anası, 'Meryem çocukları alıp gelmiş gecenin yarısı' dediğinde sandım tüm dünya başıma yıkıldı. Bir kere yaptım o hatayı bir daha yapmam.

 

Olurda bir daha kızım babasının evine gözü yaşlı geri döner sakın kapıma, eşiğime gölgen değmesin. O gün sana verecek ne kızım olur, ne de torunum. Kızımın tek damla yaşını akıtırsan hesabını sorarım bilmiş ol, şimdi kalk git hazırlığını yap öyle gel. "

 

Yerimden kalkıp babamın elini öperek alnıma koydum.

 

"Hepinizi üzdüğüm için hakkını helâl et baba, yanlışlarımın farkındayım bir daha asla böyle bir şey yaşanmayacak. Meryem benim her şeyim, bir daha onu kaybetmek gibi bir hata asla yapmayacağım, çünkü kaldırabileceğim bir şey değil, çok ağır. İsteğin başım gözüm üstüne, sen nasıl istiyorsan öyle olacak. "

 

Yine beklemek düştü ya payımıza. Yönümü eve çevirdim. İçeri girip çocukların montunu giydirmiş hazır bekleyen Meryem'e gelmesi için başımla işaret verdim. Meryem yanıma geldiğinde merakla gözlerimin içine baktı.

 

"Bize yine beklemek düştü meleğim. "

 

"Sebep? " Çattığı kaşlarıyla baktı.

 

"Düğün yapacağız çünkü. "

 

"Ne düğünü iki çocuğun üstüne Allah aşkına! "

 

"Asıl şimdi düğün zamanı, sen her şeyin en güzelini hakediyorsun, düğünümüzde hakettiğin gibi güzel olacak. "

 

"Madem öyle, kuru kalabalık istemem. Biz bize olalım, sevdiklerimiz olsun yeter. " Alnından öptüm.

 

"Peki, çok güzel sürprizlerim olacak. " Meryem iç çekip omuzlarını düşürdü.

 

"Sürpriz falan çok uzatıp erteleme, yeter da! " Ona gülümseyerek sarıldım.

 

"Sadece üç gün, üç gün içinde hepsini halledeceğim, üç gün sonra düğünümüz var. "

 

"Hayırlısı inşaallah! "

 

Kaç gündür göremediğim çocuklarımladahasret giderip ordan ayrıldım.

 

İlk iş Meryem'e güzel bir gelinlik almaktı. O yüzden işim çoktu.

 

.....

 

Heyecanla gelin odasının kapısının açılmasını bekliyorum. Tabi karımı bana verirlerse! İklima kıkır kıkır gülüyor içeri girmemem için kapıda duruyor.

 

"Baldız, bak zorla girerim içeri. " İklima kahkaha attı.

 

"Az daha sabır enişte! Azıcık ya! "

 

"İki saattir az daha, az daha diyip duruyorsun bak sabır falan kalmadı ona göre. "

 

"Züleyha Anne nasıl diyordu, sen annenin karnında nasıl sabrettin? "

 

"Otuz iki yıl öncesi ne bileyim ben! Çekil şurdan. " Kapının kolumu sıkıca tuttu.

 

"Ama enişte ya! " O sırada Ali ile Kemal göründü koridorun başında.

 

"Hindistan'dan ipek sipariş etsek gelmişti yahu nerde kaldınız? " Nefesimi üfleyerek Kemal'e döndüm.

 

"Karına bir şey söyle, karımı versinler artık! Yeter da! "

 

"Ya çok azıcık daha, lütfen! " O sırada kapı nihayet açıldı. Önce Fatıma çıktı içerden gülümseyerek ardından da daha doğum yapalı dört gün olmuş ayaktaki Sümeyye. Ali hemen koşup koluna girdi yürümesine destek olmak için. Ve beklediğim güzellik kapıdan çıktı

 

Bir gelinlik bir kadına en fazla ne kadar yakışabilir? İşte onunda üzerinde bir güzellik duruyordu karşımda.

 

"Çok oyalanmayın bacanak. " Herkes orayı terkederken nefes almak için yutkundum.

 

"Nasıl, gelin olmayı becerebilmiş miyim? " Yüzünde gülümsemesi ay gibiydi.

 

"Rüya gibi olmuşsun. "

 

"Peki. Sadece bu kadar mı? "

 

"Meryem şu güzelliğini anlatabilecek kelime bulamıyorum. Nutkum tutuldu. "

 

"İyi hadi çok zorlanıyorum konuşamayacaksın belli ki. " Uzattığım elimi tuttuğunda sarılıp alnından öptüm.

 

"Bu gecenin sonu gelmez artık. " Kızaran yanaklarıyla gülümsedi. "Sen utanınca çok tatlı oluyorsun. "

 

"Sende her daim edepsizleşmeye pek müsaitsin, yürü artık insanlar bizi bekliyor. " Gülümseyerek tuttuğum elinin avucunu öptüm. Derince bir nefes almamın ardından yürümeye başladık.

 

Meryem'in istediği gibi kuru bir kalabalık yoktu, sadece sevdiğimiz insanlar vardı. Canı gönülden mutluluğumuza ortak olan değerli insanlar vardı sadece.

 

Yemek, pasta, tazelenen nikahımız, dualar derken nihayet sabırsızlıkla beklediğim gecenin sonu gelmişti. Elinden tuttuğum güzel karıma arabanın kapısını açtım. Gülümseyerek arabaya bindi. Direksiyona geçtiğim arabayı dikkatli ama birazda hızlı sürmeye başladım.

 

Evin bahçesine vardığımızda, elinden tuttuğum Meryem'i eve götürmek yerine çok uzun süredir kullanılmayan kulübeye yönlendirdim. Daha sürprizlerim bitmemişti.

 

"Niye eve gitmiyoruzda buraya geldik? "

 

"Çünkü ilk gecemiz özel olsun istiyorum. "

 

"Kulübede mi? "

 

"Bence kulübe diyip geçme içini görmeyene kadar. " Meryem gülümseyerek kapısını açtı. Şaşkın bakışlarla bakakaldı.

 

"Mehmet sen ne yapmışsın buraya? " Yüzünde mutlu olduğu belli bir gülümsemeyle baktı bana. Saatler harcadım o ambiyans için. Meryem'in yüzündeki o gülümseme değdiğinin kanıtıydı.

 

"Beğendin mi? "

 

"Beğenmekte laf mı harika olmuş. " Mum ışıkları arasında içeri girdi. "Buranın içinin bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum.

 

"Kulübeyi konuşacak değiliz herhalde? " Kenarda duran seccadeyi almamla o da gülümseyerek diğer seccadeyi aldı. Seccadeleri serdikten sonra ceketimi çıkarıp askıya astım.

 

İkimiz birlikte saf tutup şükür niyetine nafile namazı kıldık. Her başını secdeye koyduğumda şükrettim. Meryem ikimizin seccadesini toplayıp katladı. Elindeki seccadeleri alıp dolabın rafına koydum. İki elini tutup avuçlarını öptüm. Elleri yüzümü okşayarak ensemde birleşirken belinden kavrayarak iyice kendime çektim onu.

 

Davetkar dudakları ilk durağım oldu. Avuçlarıma teslim oldu tüm güzelliğiyle. Nefes oldu bana eş olmaktan önce. Dab-ı hayat gibi yeniden hayat verdi bana. Yeni baştan yazdı beni harf harf, kelime kelime. Yeni baştan var oldum onunla, onunla birlikte.

 

 

 

Loading...
0%