Yeni Üyelik
29.
Bölüm

28. Bölüm

@eelliiffiippeekk

 

Gözümü açtığım yer hastane odasıydı. Aklıma üşüşen korkunç sözlerle hemen doğruldum.

 

"Ömür! "

 

"Meryem! " Ceren başımda bekliyordu yaşlı gözlerle.

 

"Ceren, Ceren kızım! Ceren, Ömür nerde? "

 

"Sakin ol lütfen, herkes onu arıyor. Abimler, polis, jandarma merek etme mutlaka bulacklar. "

 

"Kızımı bulmam lazım... benim kızımı bulmam lazım, Şebnem canisi ona kötülük edecek, kızımı bulmam lazım... " Kolumdaki serumu söküp ayağa kalkmaya çalıştım ama Ceren engel olup kalkmama izin vermedi.

 

"Meryem sakin olman lazım, lütfen! " Bir taraftan gözyaşları akarken diğer yandan bana engel olmaya çalışıyordu.

 

"Ceren bırak, ne sakin olmasından bahsediyorsun kızım yok kızım! Canımın parçası yok, o caninin elinde! "

 

"Karnındakide canının parçası! " Doğru mu duymuştum ben?

 

"Ne? " İki eliyle yüzünü silip yüzüme baktı.

 

"Embriyo tutmuş, hamilesin. Doktor dikkat etmen gerektiğini söyledi. " Öylece kaldım. Ceren aldığı peçeteyi kanayan koluma bastırırken yutkundum. En çok istediğim şeye sevinemiyordum bile. Hıçkırıklarla ağlayarak kendimi tekrar yatağa bıraktım.

 

"Mehmet'i arar mısın? " Ceren başını sallayıp cebinden çıkardığı telefonla abisini aradı.

 

"Abi Meryem seninle konuşmak istiyor. " Diyerek telefonu bana verdi.

 

"Mehmet... " Hıçkırıklarım konuşmama izin vermedi.

 

"Meleğim, kızımızı bulacağım söz veriyorum! Yapacağım son şey olsa bile kızımızı bulacağım! Sen metanetle dua et, bebeğimize iyi bak, kendini bırakma dualarına ihtiyacımız var. "

 

"Mehmet çok canım acıyor. Nefes alamıyorum, ya o cani kızıma bir şey yaparsa? "

 

"Yapamayacak! O cani bir sevdiğime daha zarar vermeyecek! Bulacağım, kızımızı, sen metanetli ol. " Hıçkırıklara boğuldum, konuşamadım. "Meryem kapatmam lazım. "

 

"Allah yardımcın olsun. "

 

"Amin... " Sesi öfkeli ve telaşlıydı. Kapanan telefonu Ceren'e geri verdim gözyaşlarım arasında.

 

"Yavuz nerde? " Kim bilir ne kadar korkmuştur oğlum.

 

"Annenlerde. " Ya kızımı bir daha göremezsem... Allah'ım yardım et bize, neredeyse buldur bize. Aklımı kaçırmak üzereyim.

 

"Ceren beni çıkar burdan, en azından oğlumun yanında olayım çok korkmuştur şimdi. "

 

"Tamam canım. " Cerenbir kere daha yüzünü silerek odadan çıktı. Tüm benliğimle kızımın bulunması için dua ederken çaresizce ağlamaya devam ettim.

 

....

 

Kızımdan haber olmadan geçen koca dört gün. Sokak sokak kızımı aradığım koca dört gün. Kabadayı gibi anne diyişi olmadan, kokusu, neşesi, evi inleten kahkahaları, sürekli kardeşine sataşmaları olmadan geçen dört gün.

 

Ölüm nimet sayılır mıydı? En acı olandan bile daha ağır ve acıydı. Ölse insan bilirdi ki mezarı var, nerde; ama bu katlanılır gibi değil. Öyle bir çaresizlik ki her saniyede bir can veriyorum ama sonu gelmiyor. Kırılıp dökülüyorum vahde vahde ama kızımdan bir haber yok.

 

Mehmet iki gündür eve uğramadı bile, kırıntı kırıntı Şebnem canisinin izini sürüyor. Abim, babam, Emin, Demir, Kemal, Fatıma, İklima, Ceren herkes bir ipucu bulmak için çırpınıyordu. Benim gibi sokak sokak Şebnem'in geçebileceği alternatif yolları gören kamera kaydı ya da bir iz bulmaya çalışıyorlardı.

 

Babamın evinin önünde durdurdum arabayı. Annem arayıp Yavuz'un ağladığını söyleyince gelmek zorunda kaldım. Arabadan indiğimde başımın dönmesiyle düşmemek için arabaya tutundum. Diğer elim hemen karnımı buldu, bir taraftan kızımı bulmak için dua ederken diğer yandan bebeğime bir şey olmasın diye dua ediyorum. Yavaşça arabanın kapısını kapatıp eve yürüdüm.

 

Çaldığım kapıyı Asel açtı. Hemen sarıldı bana, bende ona sarıldım sıkıca.

 

"Yavuz nerde? " Dolu gözlerle salonu gösterdi. Salona girmemle Yavuz ağlayarak bana koştu. Sarıldığım oğlum iç çeke çeke ağladı kucağımda.

 

"Güzel oğlum benim, hadi ağlama artık paşam bak geldi annen. " Yengemin saçlarını okşayarak sakinleştirmeye çalıştığı oğlum boynuma sarıldı.

 

"Ömüy de geysin. (Ömür de gelsin) " Tutamadığım gözyaşlarımla sıkıca sarıldım oğluma.

 

"Gelecek birtanem, Ömür de gelecek. Hem sen dua ediyor musun bakayım? " Geri çekilip başını salladı. Oğlumun gözyaşlarını silip sarıldım, öptüm.

 

"Ömüy neyde? (Ömür nerde) " Saçlarını alnından topladığım oğlumun alnını öptüm.

 

"Keşke bilsem oğlum, keşke bilsem. Ama baban getirecek kardeşini. " O sırada annem elinde bir tabak yemekle geldi.

 

"Kızım, sabahtan beri hiçbir şey yediremedim belki sen yedirirsin. " Annemin elinden aldım yemek tabağını. Karşıma oturttuğum oğlumun ağzına kaşığı götürdüğümde dudağını bükerek yemedi.

 

"Yavuz, hadi ama bitanem yemezsen olmaz ki. "

 

"Ömüy de yesin. " Bugüne kadar birbiri olmadan hiçbir şey yapmamışlardı ki, kardeşi olmadan yemek bile yiyemiyordu.

 

"Ver abla ben kandırır yediririm. " Asel yemek tabağını elimden aldı.

 

"Meryem, hadi kızım gel sende bir lokma yemek ye. " Başımı hafifçe salladım yengeme. Hiç içim almıyordu ama bebeğim için yemek zorundaydım. Kızımı bulmak içinde güçlü olmam lazımdı ayakta zor durduğumu kabul etmem gerek. Annem ve yengemle birlikte mutfağa geçtim. Yengem yemek doldurduğu tabağı önüme koydu.

 

Tavuklu sebze yemeğiydi, kızım tavuğun göğüs kısmını çok severdi, hatta kıvırcık et derdi alakasız bir şekilde. Damlayan gözyaşlarıma engel olamadım. Ben bu yemeği nasıl yiyeyim şimdi?

 

Annem anlamış olacak ki yemek tabağını aldı önümden. İki elimle yüzümü sildim, annem bir kase çorba koydu önüme.

 

"Hadi kuzum, iç çorbanı da biraz dinlen. " Elime kaşığı aldım, için almıyordu ama zoraki zoraki yuttum her kaşığı.

 

....

 

"Abla, abla! " Gözümü uykudan Fatıma'nın seslenişiyle açtım. Bayılacak gibi olmuştum uykusuzluktan en son.

 

"Ne oldu, bir haber mi var? "

 

"Eniştem Şebnem'i bulmuş. "

 

"Gerçekten mi? Peki Ömür? "

 

"Ömür yanında değilmiş, kaçmaya çalışırken eniştem onu vurmuş. "

 

"Ne diyorsun, ölmüş mü yoksa? "

 

"Keşke geberse ama bir şeyi yok! Kaçamasın diye bacağına sıkmış eniştem, hastanedeymiş. " Hemen yerimden kalktım. "Abla yavaş ol, doktor dikkat etmen gerektiğini söylemedi mi, bu ne ani hareketle? " Başımın dönmesiyle Fatıma'ya tutundum. "Otur biraz şöyle. "

 

"Gerek yok iyiyim, hemen hastaneye gitmem lazım. "

 

"Tamam beraber gidelim. " Fatıma'nın destek olmasıyla yürüdüm.

 

Bitmeyecekmiş gibi gelen yol nihayet hastane önünde biterken arabanın durmasıyla hemen aşağı indim. Jandarmaların yanında gördüğüm Mehmet'e koştum hemen.

 

"Mehmet! " Üç gündür yüzünü dahi göremediğim kocama sarıldım. O da sıkıca sarıldı bana.

 

"Ne işin var senin burda, dinlenmen lazımdı. "

 

"Duramadım, kızım nerde? Ne yapmış, nereye götürmüş, nereye saklamış? " Umutla baktım sevgilimin gözlerine.

 

"Bilmiyorum, konuşmuyor. " İki elimle yüzümü kapattım. Aklımdan her ihtimal geçiyordu. Korkuyla ellerimi yüzümden çektim. Korkak bakışlarım kocamın gözleriyle kesişirken duyduğum çaresizlikle yutkundum.

 

"Mehmet kızıma bir şey yapmamıştır değil mi? " Onunda bundan ne kadar korktuğu gözlerinden okunuyordu. Sıkıca sarıldı bana bir kere daha.

 

O sırada iki jandarmanın kollarından tutarak dışarı çıkardığı Şebnem beni görmesiyle durdu. Jandarmalar onu yürütmeye çalışırken direndi.

 

"Durun, oğlumun katiline kızının nerde olduğunu söyleyeceğim. " Duyduğum şeyle korkuyla Mehmet'in gözlerine baktım. Dizlerim beni taşımıyordu, kalbim her an duracak gibiydi.

 

"Bırakın söylesin. " Üsteğmenin emriyle durdu askerler. Şebnem iğrenç bir tavır takındı.

 

"Aslında oğluma yaptığının aynısını oğluna yapacaktım ama babaannesinin küçük kopyasını görünce bir kere yetmez ikinci kez öldüreyim dedim. Sonra düşündüm, o baş belası halasıyla aynı kaderi paylaşsın istedim. Para karşılığı organ mafyasına sattım kızını! Çoktan paramparça etmişlerdir o küçük sarı yılanı! "

 

"Yalan söylüyor şeytanın arka bacağı! " Fatıma söyledikleriyle birlikte Şebnem'e saldırırken ayakta duramadığım için Mehmet tuttu beni.

 

Şebnem canisinin her bir kelimesi beni bin kere öldürdü. Nefesim kesilirken bütün dünya karardı. Son duyduğum şey kocamın adımı haykırmasıydı.

 

.... 

 

Gözümü yine hastane odasında açarken oğlum göğsümde uyuyordu. Annem, Fatıma ve İklima sessiz sessiz oturuyorlardı. Şebnem canisinin söyledikleri bir bir, tekrar tekrar çınladı kulaklarımda.

 

"Anne! " Hemen yerinden fırlayıp yanımda bitti üçüde. "Ömür'den bir haber var mı? Yalan söylüyordu o değil mi, yapmamıştı öyle bir şey değil mi? " Fatıma elimi tuttu.

 

"Şey... "

 

"Ne? Allah rızası için bana doğruyu söyleyin! "

 

"Şebnem'in saklandığı evde bulunan paraların üzerindeki parmak izleri iki sabıkalıyla eşleşmiş. Biri yakalandı diğeri iki gün önce tırla Gürcistan'a mal götürmüş. "

 

"Yani kızımı o tırla Gürcistan'a kaçırmışlar öyle mi? "

 

"Öyleymiş. Eniştem, abim ve Kemal Abi Gürcistan'a gittiler. Bir şey lazım olursa diye de Demir'i burda bıraktılar. "

 

"Benim de gitmem lazım! " Doğrulacağım sıra annem izin vermedi.

 

"Sen uzunca bir süre ayağa kalkamazsın, en azından düşük tehlikesi geçene kadar. "

 

"Düşük tehlikesi mi, bebeğim iyi mi? " Kızım ortada yokken bebeğime de bir şey olursa nasıl yaşayabilirim bilmiyorum.

 

"Tuvalet ihtiyacı dışında ayağa kalkman yasak. Şu olaylar seni hem ruhi, hem de bedeni çok yıprattığı için bebeğin hayatı da tehlikede. Sana çok iyi bakmamız gerekiyor, bebek dört, beş aylık olana kadar ayağa kalkama yasağın devam edecek, sonrası bebeğin ve senin sağlık durumunuza göre devam edecek. "

 

Elimi karnımın üzerine koyup ağladım. Ne olur bebeğimde ellerimin arasından kayıp gitmesin...

 

Loading...
0%