Yeni Üyelik
31.
Bölüm

30. Bölüm Final

@eelliiffiippeekk

Derince aldığım nefesle kalan son merdivenleri çıktım. İki kişinin nefes ihtiyacını karşılamak kolay değildi tabi. Hamileliğimin son bir ayıydı, epey ağırlaşmıştım artık.

 

"Ömür hazır değil misiniz kızım? " Seslendiğim Ömür örtüsünü bağlamış odasından çıktı.

 

"Ben hazırım anne kızların çıkmak bilmiyor. " Beyaz tenine siyah örtüsü yine çok yakışmıştı. Maşaallah boyu neredeyse benim kadar olacaktı daha on üç yaşında olmasına rağmen.

 

"Zeynep ile Elif nerde? " Ömür nefesini üfleyerek kardeşlerinin odasına doğru döndü.

 

"Süslü Pakize'ler! " Ablasının bağırmasıyla ikisi odalarından çıktı koşturarak. Zeynep'im her zaman ki gibi pırıl pırıl beyazlara bürünmüştü yine. Ablası siyahı o ise beyazı çok seviyordu. Hemde aşırı çok seviyordu, beyazda ona çok yakışıyordu. Aşırı titiz, aşırı nazlıydı, Yavuz gibi yumuşak huyluydu Elif'imin aksine. Elif'im ise umursamazdı fazlasıyla, inadı ve asiliğinden bahsetmiyorum bile. İstediği gibi olmayan hiçbir şeyi asla kimse ona yaptıramazdı babası hariç.

 

Bu yıl daha birinci sınıfa başlamıştı ve hepimiz onun her şeyi, her yerde huyundan muzdariptik. İkisinin arasında bir buçuk yıl olması sebebiyle çok iyi anlaşıyorlardı Ömür'e oranla.

 

"Anne ablam saçımı bağlanmadı. " Tabi Elif'imin sürekli şikayet etme huyu da vardı. Hemen hemen her şey için ablalarını ve abisini şikayet ediyordu. Babası fazla şımartınca bu durum kaçınılmaz oldu.

 

"Tamam güzel kızım ben bağlarım, gel. " Topladığım kızımın saçını bağladım. "İki saattir şu odalardan bir çıkamadınız, hadi biraz hızlı olun babanız bekliyor. " Üç gün sonraki bayram için alışverişe gidecektik ama kızlarım sağ olsunlar bir türlü çıkamamışlardı.

 

"Allah'tan bugün iftarı teyzenlerde yapacağız yoksa akşam kuru ekmek kemirecektiniz. " Akşama iftara Fatıma'ya davetliydik neyse ki.

 

"Kızlarına söyle, ben iki saattir çıkaramadım onları. " Ömür ikisne kıstığı gözlerle baktı. Ömür'ün mizacı bir parça sertti, ara ara kardeşlerinin daha çok küçük olduklarını unutuyordu.

 

"Hadi ama hâlâ oyalanıyorsunuz! Dikkatli inin merdivenleri. " Nihayet aşağı inen kızlarımın ardından bende indim. Hep beraber dışarı çıktığımızda Yavuz elindeki telefonunu cebine soktu. Yüzü gibi huyuda çok güzeldi, asla bir şeye şikayet ettiğini duymazdık. Fazla yardımsever ve cömertti babam gibi.

 

Ne çok özlemiştim babamı... Onsuz geçen koca üç yıl, acısı hâlâ taze yüreğimde. Dedem ile babaannem bir yıl arayla vefat etti, babaannemin vefatından dört ay sonra da babam... Ne ağır bir özlemdi bu, asla hafiflemiyordu.

 

Yavuz'um sürekli basketbol oynadığı için boyu beni neredeyse bir karış kadar geçiyordu. Beni geçmişti, şimdiki hedefi ise babasının boyunu geçmekti.

 

"Biraz daha gelmeseydiniz babamla bayram namazına gidecektik. " Gülmeden edemedim. Ömür gözlerini devirip arabaya yürüdü.

 

"Komik olduğunu falan mı sanıyorsun? " Lafını da söyleyip arabaya bindi sivri dilli kızım. Küçük Fatıma! Teyzesinin huyunun aynısı, asla lafını esirgemez, hiçbir lafın altında kalmaz.

 

Zeynep ile Elif'te arabaya binerken Mehmet bana arabanın kapısını açtı.

 

"Sen her halinle bu kadar güzel olmak zorunda mısın? " Kesinlikle hamilelik bana çok yakışıyordu. Kocama gülümseyerek arabaya bindim. Kapıyı kapatıp Yavuz'a döndü.

 

"Yavuz, Elif'i kucağına al oğlum. "

 

"Tamam baba. " Hepimiz arabaya yerleşirken Mehmet arabayı çalıştırdı.

 

"Akşama canının istediği bir şey var mı? " Göz ucu birbirleriyle didişen çocuklarıma baktım. Söyleyeceğimi duymayacak kadar birbirleriyle meşgullerdi.

 

"Var, sen. " Gülümseyerek yandan bir bakış attı bana.

 

"Orucuz meleğim ne ediyorsun? "

 

"Bende şimdi demedim. " İkimiz gülüşürken elimi tuttu. Tuttuğu elimin avucunu öperek avucunda sıkıca tuttu tek eliyle araba kullanmaya devam ederken.

...

 

Saatlerce süren kızlarımın bir şey beğenmeme çilesi Yavuz'u en son isyan ettirdi haklı olarak.

 

"Allah rızası için yeter ya! Ezana bir saat kaldı siz hâlâ şunun şurası bunun burası diyorsunuz! Üç saat ne demek ya! Üç saattir bir şey beğenemediniz, el insaf yahu! Tövbe olsun bir daha sizinle alışverişe çıkmayacağım! " Kaşlarını şöyle çattığı zaman aynı babasına benziyor boyuna posuna kurban olduğum. Ama haklıydı!

 

"Abiniz haklı, artık bir şey seçmezseniz hiçbir şey almadan çıkacağız! Kaçıncı mağaza ama bu! " Mehmet kızlarına kıyamadığı için tek kelime etmiyordu. Bana destek çıkması için gözlerimi dikip sert bir şekilde baktığımda ancak dahil oldu.

 

"Hadi güzellerim hangilerini beğendiyseniz alın çıkmamız lazım artık. " Her biri reyonların arasına girip iki dakikada ne beğendilerse alıp kasaya doğru yürüdüler.

 

Ben saatlerdir onca söylediğimle bir şey seçtiremedim, babaları güzellerim diyince iki dakikada bitti alışveriş.

 

"Bu kadar saattir resmen işkence etti kızların bize, bir şey söylemek bu kadar mı zordu Mehmet? "

 

"Normalde her şeylerini biz alıyoruz bayramdır heves etmişler biz beğeneceğiz diye, ne yapsaydım? "

 

"İyi, kurban bayramında sen getirir saatlerce kızlarını bu olmaz şu olsun, şu olmaz bu olsun diye diye mağaza mağaza gezdirirsin. "

 

"Gezdiririm tabi! Yeter ki onların istediği gibi olsun. " Gülerek yaslandım ona. Kızlarım babalarına, babaları da onlara çok düşkündü.

 

"Ah sevgilim! " O da gülümseyerek örtümün üstünden öptü.

 

"Ya Rabbi şükür! " Yavuz nefesini derince verip dışarı çıktı. Mehmet kasadan hesabı ödedikten sonra hep beraber otoparka indik nihayet. İstikamet Fatıma'nın eviydi.

 

... 

 

"Eline, emeğine sağlık Fatıma'm her şey çok güzeldi, hamile halinle keşke bu kadar zahmet etmeseydin. " Yemeğin ardından birlikte mutfağı topluyorduk.

 

"Ne zahmeti yemeğin zahmeti mi olurmuş, sende ablam. "

 

"Karnın burnunda bu kadar şey yapmışsın ama. Üstüne üç tane de yaramaz. " Bir buçuk yıl arayla üç oğlanın üzerine, belki kız olur umuduyla tekrar hamile kalan Fatıma'nın hamileliği yedinci ayındaydı ve o da erkekti. Kız hayaliyle yanıp tutuşan Fatıma umudunu kesmişti şimdilik.

 

"Bugün Demir evdeydi ya hiç sesleri çıkmadı, tüm gün bahçede top oynadılar babalarıyla. "

 

"İyi bari. "

 

"Masayı sildim, salonu topladım başka var mı yapabileceğim bir şey? " Ömür elindeki bezle mutfağa girdi. Hamarat kızım benim! Hamdolsun yapamadığı iş, üstesinden gelemeyeceği hiçbir şey yoktu.

 

"Sağ ol fıstığım, yok başka bir şey eline, koluna sağlık. "

 

"Yemekler soğumuş dolaba koyayım mı? " Eliyle kontrol ettiği saklama kaplarıyla bize baktı. Fatıma yok desede iş olduğu zaman asla bir köşeye geçip beklemezdi. Galiba bu yönüyle bana fazlasıyla benziyordu.

 

"Madem soğumuş koy o zaman dolaba. " Fatıma da biliyordu onun huyunu. Önce yıkadığı bezle dolabın raflarını sildi, ardında da yemek kaplarını yerleştirdi. Fatıma hayran hayran onu izledi. Birde derin derin ah çekti.

 

"Benimde bir tanesi kız olaydı ne olurdu. " Gülümseyerek baktım ona.

 

"Ya nasip, Ya Allah! "

 

"Nasip konusunda sen hepinizden öndesin abla. " Dedi Ömür'e bakarak.

 

"Teyze, ne zaman İstanbul'a gideceksiniz? " Ömür'ün sorusuyla Fatıma ona gülümsedi.

 

"Bayram tatilinden sonra. Şimdi yollar çok kalabalık arabayla gideceğiz ya. "

 

"Bende gelebilir miyim sizinle? "

 

"Tabi ki gelebilirsin. "

 

"Burda hiç güzel şeyler yok, aldık bir şeyler ama hiç içime sinmedi. " Hayret edercesine baktım ona gülümseyerek.

 

"Saatlerce mağaza mağaza dolaştık ve aldıkların içine sinmedi öyle mi ömrüm? "

 

"Ne yapsaydım anne, bir taraftan sen, bir taraftan Yavuz durmadan söylendiniz! " Ha birde biz suçluyduk!

 

"Şuna bak! " Demiştim ki Fatıma gülerek ona arka çıktı.

 

"Ay abla var senin öyle huyun çok söyleniyorsun. "

 

"Sende ona destek çık Fatıma'm! "

 

"Tabi ki çıkacağım abla, o benim en sevdiğim yeğenim! "

 

"Aslan teyzem ya! " İkisine gülerek baktım. Ciddi ciddi o ile Fatıma çok güzel anlaşıyor, birbirlerini her konuda destekliyorlardı.

 

İkisi birlik olup beni birde haksız çıkardılar.

 

Tam mutfak bitmişti ki bir gürültü koptu.

 

"Efe yine camları indirdi! " Diyerek fırlayan Fatıma'nın ardından bende koştum. Salonun bahçeye açılan sürgülü cam kapısı tuzla buz olmuştu.

 

"Anne bu kez ben yapmadım Yiğit yaptı! " Efe hemen savunmaya geçerken Fatıma sabır dilenircesine baktı üçüne.

 

"Anne yanlışlıkla oldu, özür dilerim. " Yiğit endişeyle bakarken Fatıma derince bir nefes alıp omuzlarını düşürdü.

 

"Yeter ama ya! Kaçıncı bu, az bana acıyın Allah rızası için ya! " Fatıma'nın isyanı yersiz değildi. Ayda bir kere şu camlar değişiyordu desem yalan olmaz herhalde. Allah onlara bağışlasın ama üçüde çok yaramazdı. Bahçede onlar için koca bir oyun alanı yapmışlardı ama yinede yaramazlıkları evi dahi kırıp dökmeye varıyordu.

 

Erkek çocuk dayıya çeker söylemi gerçekten de gerçekti. Üçüde yaramazlık konusunda Ali Abi'nin küçüklüğünün aynısıydı. Ali Abi'nin de iki oğlu vardı ama o kadar akıllılardı ki onun küçüklüğüne hiç çekmemişlerdi.

 

"Bu kadar yaramazlık yapılmaz ama siz cezayı hakettiniz! " İki elini rahmetli babaannem gibi iki yanına koymuş, kızan Elif'e şaşkınlıkla baktık hepimiz şu karmaşanın içinde. "Teyze bunları belediyeye ver! " Dedi birde üzerine. Hepimiz gülmeye başladık kendimizi tutamayıp.

 

"Harbi ya bu benim aklıma daha önce niye gelmedi ki, biz uğraşacağımıza belediye uğraşsın değil mi? Sen akınla çok yaşa pıtırcık. " Demir'in gülerek söylediğine oğlanlar ciddiye alıp endişeyle birbirlerine bakmaya başladı. "Basmayın camlara kenara geçin toplayayım ben şurayı, gülüm sende uzaklaş az. " Fatıma, Demir'in söylediği gibi biraz geriledi, oğlanlarda dikkatli bir şekilde kenara geçti. Fatıma oğullarına dönüp çattığı kaşlarıyla bakmaya başladı.

 

"Çıkın yukarı, teravih saatine kadar kitap okuyacaksınız. Hadi! " Üçü de birbirlerine bakıp merdivenlere doğru yürüdüler. "Sesiniz çıkmasın, başka bir yaramazlık daha istemiyorum. "

 

"Bir tane öpeyim. " Eren geri dönüp annesini öptü. Üçünün arasında açık ara annesine en düşkün olan Eren'di. Hemen ardından Efe ile Yiğit'te annelerini öperek yukarı koştular. Fatıma gülümseyerek arkalarından baktı.

 

"Gelde kız şimdi. " Tüm siniri uçup gitmişti bir anda.

 

Mehmet, Demir ve Yavuz cam kırıklarını temizlemişlerdi. Kapının çerçevesini de naylon poşetle bantlamışlardı yarına usta camı getirip takana kadar. Çay içmeye bile fırsat bulmadan teravih namazı için çıkmışlardı. Bizde evde teravih kılmış erkekleri bekliyorduk. Karnıma giren sancıyla kalkıp biraz yürüdüm. Yürümek iyi gelmişti.

 

"İyi misin abla? " Endişeyle bakan Fatıma'ya gülümsedim. Ara ara sancılarım oluyordu artık.

 

"İyiyim geçti zaten. " Geçip koltuğa oturdum. Ağrım geçmiş sayılırdı.

 

"Ne gerek vardı beşinciye! Zaten ev çocuk yurdu gibi! " Söylenen kızıma kaşlarımı çatıp gülümseyerek baktım.

 

"Sana sormadık tüh. " Bana bakıp konuştu sivri diliyle.

 

"Keşke sorsaydınız anneciğim başka kardeş istemediğimi söylerdim! Evdekiler az gibi sanki. "

 

"Şansına küs kızım yediye tamamlamayı düşünüyorum çünkü. " Ömür kocaman açtığı gözlerle bakarken,

 

"Pardon? " Diyiverdi. Fatıma eksik kalır mı hiç? O da hemen bir soru yapıştırdı.

 

"Ay abla ciddi misin? "

 

"Tabi ciddiyim. "

 

"Anne rica ediyorum yeter ama ya, şakası bile hoş değil! "

 

"Doğuracak benim sana ne oluyor? Ayrıca şaka falan da yapmıyorum çok ciddiyim. "

 

"Yemin ederim sen yedilersen ben ayrı eve çıkarım! Vallahi de, billahi de çıkarım! "

 

"O zamana kadar sen on sekiz yaşına girmiş olursun; nişan, düğün diyene kadar yirmi olur gider yuvanı kurarsın. "

 

"Ay teyze bir şey söyle anneme ya! "

 

"Şoklardayım ömrüm kadın yedi tane doğurdu da seni bile evlendirdi. Abla şaka yapıyorum de Allah aşkına daraldım! "

 

"Tabi ki şaka yapmıyorum, Elif'e hamile olduğumu öğrendiğim zaman ahdettim. Mehmet'in pek akrabası olmayışı, onu üzüyordu bizim ailenin büyüklüğünü gördükçe. Hedefim yedi, kafama eserse sekizde yapabilirim. " Gülerek söylediğime Ömür kocaman açtığı gözleriyle bakıyordu.

 

"Oldu olacak futbol takımı kur anneciğim. "

 

"Fena fikir değil aslında. " O sırada beklediklerimiz gelirken Ömür burnundan soluyordu. Mehmet içeri girer girmez Ömür'ün yüzünün düştüğü gözünden kaçmadı. Beni bulan bakışları ne oluyor diye soruyordu. Güldüğümde Ömür'ün yanına oturup kolunu ona sardı.

 

"Ömrüm ne oluyor, ne bu halin? "

 

"Anneme beş çocuk yetmiyormuş hedefi yedi taneymiş, kafasına eserse sekizde yapabilirmiş, o da kesmezse onu futbol takımı kurcakmış! " Mehmet gülmeye başlayınca Ömür çattığı kaşlarıyla ona bakmaya başladı. "Seninde mi niyetin bu baba? " Mehmet, Ömür'ü alnından öptü.

 

"Annen eğlenmiş seninle. "

 

"Yoo! Gayet ciddiyim. " Mehmet bana bakarken, tatlı gülüşü beni de gülümsetti. Bu adamın gülüşüne deli oluyorum.

 

"İnşaallah hepsi erkek olur bu mübarek günler hürmetine! " Yavuz'un içtenlikle söylediğine hepimiz gülmeye başladık Ömür hariç.

 

"İnşallah hepsi de Efe kadar yaramaz olur o zaman göreceğim ben sizi! " Ömür yerinden kalkıp ayaklarını yere vura vura mutfağa giderken Fatıma tuttuğu nefesini bıraktı.

 

Demir,

 

"Çok büyük beddua etti yeminle! " Dedi gülerek.

 

Fatıma başını iki yana sallayarak ayaklandı.

 

"Ben çay getireyim. " Fatıma mutfağın yolunu tutarken Mehmet bana bakıp derin bir iç çekti.

 

"Sende mi istemiyorsun kızın gibi? " Yüzü daha çok güldü.

 

"Öyle bir şey mümkün mü? "

 

"En güzelini yapıyorsun yenge, koca bir aile olacağız. Bizimkilerde zamanında senin gibi düşünselerdi keşke. "

 

"Amca, sizin hedef kaç? " Yavuz'un gülerek sorduğuna Demir derin bir iç çekerek cevap verdi.

 

"Teyzene kalsa kapattık biz o defteri ama bakalım, kandıra bilirsem tekrar ne âlâ. " Gülmeden edemedim.

 

Az sonra hâlâ tripli olan Ömür ile Fatıma çayları getirdi. Ömür çay bardağını alıp hepimizden uzağa oturdu. O sırada kavga eden Zeynep ile Elif'e bağırdı tüm siniriyle.

 

"Getirmeyin beni oraya! " Kızların ikisi neye uğradığını şaşırırken Mehmet gülümseyerek onu izliyordu. Sanırım güzel kızım kolay kolay kabullenmeyecek bu kararımı.

 

Bütün akşam Ömür'ün trip atmasıyla geçerken yol boyunca da tavrı değişmemişti. Yavuz bu konuda onunla uğraşmıştı tüm akşam. İkisi birbirlerini deli etmeye bayılıyor.

 

Küçük kızlarımın ikisi gelir gelmez uyumuşlardı hemen. Yiğit ile Eren'le koşuşturmaları ikisini çok yormuştu. İkisini kontrol edip, Ayetel Kürsi okudum onlara. İkisini uzun uzun öpüp çıktığım odalarının kapısını yavaşça kapattım.

 

Yavuz'un odasının kapısını hafif tıkırdatıp açtım. Yavuz yatağına girmek üzereydi. Onu öpmem için üzerime eğildiğinde gülerek öptüm onu.

 

"Anne azıcık boy at ya. " Diye birde takıldı bana.

 

"Eşek herif! " Dedim gülerek. Alnımdan öptü o da gülerken. "Allah rahatlık versin. "

 

"Sanada annem. " O yatağına yatarken ona da Ayetel Kürsi okuyarak çıktım odasından. Hemen yan taraftaki Ömür'ün odasının kapısını tıkırdatıp açtım. Odasında yoktu. Yönümü aşağı çevirdim, muhtemelen babasıyla yine sohbetleri bitmemişti.

 

Mehmet çocuklarımızın her biriyle ayrı ayrı ilgilenir, ne istediklerini bilir, her birini ayrı ayrı mutlu ederdi. Ama Ömür'e olan düşkünlüğü başkaydı. Hemde çok başka. Bazen uyanıp Mehmet'i yanımda göremezken, onu aşağıda Ömür'le sıcak süt eşliğinde sohbet ederken buluyordum. Ömür'ün camını sıkan bir şey oldu mu sabahlara kadar sürerdi sohbetleri, ne yapar eder illa ki hallederdi o sorunu.

 

İkisini yine salonda buldum sohbet ederlerken.

 

"Ömrüm, geç oldu hâlâ ayaktasın sahura uyanamayacaksın. "

 

"Sahura kadar uyumayacağım için kalkamamak gibi bir sorunum olmayacak anne. "

 

"Neden? "

 

"Bayramdan sonra sınavlar başlıyor, konu tekrarı yapıp test çözeceğim sahura kadar. "

 

"Yorgunluktan bir şey yiyemezsin o zaman. "

 

"Fidan Teyze'nin yaptığı börekleri çıkardım dondurucudan, ders çalışırken yerim. "

 

"İstediğin bir şey var mı yapayım hemen. " Bana bakıp güldü küçük hanım.

 

"Bence sen kendini yukarı çıkaramaya çalış anneciğim malum ağır vasıtasın. "

 

"Şapşal! " Gülerek söylediğime babasıyla birlikte gülmeye devam ederken kovdu bizi küçük hanım.

 

"Hadi gidin bir zahmet yatın bende ders çalışmaya başlayayım uyku bastırmadan. " Eğilip alnından öptüm. Mehmet de ayaklanıp saçlarından öptüğü kızına,

 

"Süt ister misin? " Diye sordu.

 

"Hayır babacığım teşekkür ederim. "

 

"Allah zihin açıklığı versin. "

 

"Amin babacığım, Allah razı olsun. " Sehpanın üzerinde duran sürahiden bardağa biraz su doldurup A'la Suresi'nin altıncı ayetini yedi defa okuyup üfledim. Uzattığım bardağı gülümseyerek aldı.

 

"Sen dünyanın en güzel annesisin biliyorsun değil mi? "

 

"Az önce ağır vasıtaydım hani? "

 

"O su götürmez bir gerçek, o ayrı. "

 

"Sende dünyanın en güzel kızısın. "

 

"Hadi odanıza ama ya ders çalışacağım, zaten ne kadar çalışırsam çalışayım Yavuz'a yetişemiyorum. " Yavuz okuldan geldi mi kitabın kapağını açmaz, ödevlerini dahi okulda yapar eve getirmezdi. Ona rağmen doksanın altında notu yoktu.

 

"Zamanında koyduğum beslenmeleri yeseydin sende hiçbir şey unutmazdın. " İlkokuldalarken okuyup koyduğum beslenmeleri Yavuz yemiş olarak dönerdi ama Ömür olduğu gibi geri getirirdi.

 

Mehmet elimden tutarken birlikte yukarı çıktık. Üzerimi çıkarırken Mehmet'in sarılmasıyla gülümsedim.

 

"Sen gündüz bir şeyler diyordun? " Gülümsemem genişlerken anlamazlıktan geldim.

 

"Aa! Ne demişim? "

 

"Gel ben sana göstereyim neler dediğini. " Elimden tutup beni arkasından yürüttü.

 

... 

 

Bayramın koşuşturması sabah ezanıyla başlamıştı. Kocamla oğlumu bayram namazına gönderdikten sonra heyecandan yerinde duramayan küçük kızlarım evi birbirine katarken Ömür terlikle kovalamıştı ikisini. Sanki anne ben değilim o, elinden terliği düşmüyor.

 

Mezarlık, aile ziyaretleri derken ancak ikindi vakti kendimizi eve atabilmiştik. Ömür, Fatıma'nın ısrarıyla onda kalırken Zeynep ile Elif'i de annem yanında kalsınlar istemişti.

 

"Ben namazımı kılıp uyuyacağım. " Yavuz yorgunluğu yüzünden okunur bir şekilde ayaklandı.

 

"Oğlum ikindiden sonra uyunmaz! "

 

"Ayakta duracak halim yok anne kerahat vakti girmeden uyandırırsın beni. "

 

"Ayete-l Kürsi okumadan uyuma. "

 

"Tamam anneciğim. " Yavuz ayaklarını yerden sürüyerek yukarı çıkarken Mehmet arkasına yaslanıp beni göğsüne sardı. Ceketinin cebine giden eli bir kutu çıkardı.

 

"Bak bakalım beğenecek misin? " Aldığım kutuyu açtım. Pırlanta bileklik almıştı. "Dün evde olamadığım için hediyeni veremedim, malum bugün de baş başa kalamadık bir türlü. Var ol, tuz gibi aziz olasın meleğim. " Her yıl hiç unutmadan ramazan ayının son günü tuz hakkı diye hediye alırdı bana. Bir ay boyunca tadına bakmadan yaptığım yemeklere teşekkür için.

 

Osmanlı'dan süre gelen güzel bir adetti. İnce ruhlu, zarif düşünceli kocam bu incelikleri asla atlamazdı.

 

"Çok güzelmiş, teşekkür ederim. " Onlarca mücevherimin hepsini sağ olsun Mehmet almıştı. Bu konuda kendime çöp almışlığım yoktu.

 

"Ben teşekkür ederim meleğim varlığına, güzelliğine. Sadece varlığına bile kaç şükür düşer payıma bilemiyorum. Bana verdiklerini saymıyorum bile. " Gözlerimin içine bakarak söyledi her biri binlerce güzel anlam taşıyan kelimelerini. Kutusundan çıkardığı bilekliği bileğime taktı.

 

"Asıl şükür bana düşüyor sevgilim, bu kadar güzel sevilmek kaç kişiye nasip olur? " Başımı göğsüne yaslayıp derin bir nefes aldım. Ben bu adama çok aşığım ya! "Sana olan aşkımı hangi kelime anlatabilir ki? En büyük şükrümsün sevgilim. " Daha sıkı sarıldı bana. Bende tüm varlığımla ona sığındım. Bu kadar zamandır evliyiz ona olan aşkım her gün yeniden tazelenip büyüyor.

 

...

 

"Meryem, meleğim kerahat vakti girmek üzere. "

 

"Hım? " Mehmet'in yumuşak tonlu sesiyle bilincim aralandı.

 

"Artık uyansan mı uyuyan güzel. " Ne zaman uyudum ki ben?

 

"Ne zaman uyudum ben? "

 

"Epey oldu. " Sığındığım kocamın göğsünde uyuya kalmışım.

 

"Niye uyandırmadın beni? "

 

"Çok güzel uyuyordun o yüzden. " Gözüm duvardaki saate döndü.

 

"Saat kaç olmuş yemek de yok. "

 

"Derdin bu olsun meleğim, dışarıdan söyleriz. " İyice doğrulup kocamın yüzüne baktım.

 

"Beni uyandırsaydın yemeğimiz hazırdı ama, sevmiyorum dışardan yemek söylemeyi. " Biraz gerindim.

 

"Bir haftadır Fidan Abla yok çok yoruldun tek başına, bugün de böyle olsun bir şey olmaz. " Ona gülümsedim.

 

"Eh hadi öyle olsun. Emin kızları getirdi mi? "

 

"Yok, küçük hanımlar bu gece orda kalacaklar annem arayıp söyledi. "

 

"Ömür geldi mi? "

 

"Yukarıda Yavuz'la birbirlerini yiyorlar. "

 

"Niye? "

 

"Bir kalem konusu vardı da teferruatını bilmiyorum. "

 

"Ben şunlara bir bakayım. " Mehmet'in yardımıyla ayağa kalktım. Ağır adımlarla merdivenlere doğru yürüdüm. Uykunun ağırlığı üzerime çökmüştü sanki.

 

Her bir basamağı işkence gibi gelen merdivenleri çıktığımda nefes nefese kaldım. Ömür bağıra çağıra söyleniyordu.

 

"Hadi buyur! " Yavuz'un odasından geliyordu sesi. Önüne vardığım odanın kapısını açtım.

 

"Ne bu ses, gürültü; yine neyi paylaşmıyorsunuz? "

 

"Yavuz Bey benim çizim kalemlerimi birilerine vermiş! " Eyvah bittik biz! Söz konusu Ömür'ün çizim kalemleriyse kıyamet kopardı.

 

"Sebep? " Kızarak sorduğuma Yavuz çattığı kaşlarıyla baktı kardeşine.

 

"Çünkü ihtiycı vardı! "

 

"İlla benim kalemlerimi mi vermek zorundaydın? Başka alaydın! "

 

"O an sadece onlar vardı, başka almaya da zaman yoktu! Sözüm olsun, borcum olsun aynısından hatta daha güzelinden alacağım ne olur yeter ya! " Yavuz bıkmışlıkla baktı kardeşine.

 

"Sende uzatma kızım, birinin ihtiyacını gidermek için vermiş kardeşin. Yine alırsın. "

 

"İsviçre'ye gidip nasıl tekrar alayım anne? İklima Teyze'm İsviçre'den getirdi onları. "

 

"Sipariş veririz çok zor bir şey değil! Sen ne zaman bu kadar anlayışsız oldun? "

 

"Anlayışsız olan benim öyle mi Yavuz Bey? "

 

"Öyle! " İlk defa Yavuz'un bu kadar sesini yükselttiğine şahit oluyorum. "Seçmelere girecekti çocuk, bizim gibi almaya da imkanı yoktu! Değil çizim kalemi almak ihtiyacı olduğu halde ayakkabı bile alamıyor! Zorla konuşturuyorsun insanı! " Yavuz sinirle çıkıp odayı terkederken Ömür üzgünce arkasından baktı.

 

"Ben bilmiyordum. " Yanıma gelerek üzgünce yüzüme baktı. "Anne biz bir şey yapamaz mıyız? "

 

"Ben bir Yavuz'la konuşayım önce bu kadar zamandır bir şey demediğine göre var bir şey. " Ömür başını sallarken Yavuz'u bulmak için aşağı indim.

 

Mehmet de salonda yoktu. Bahçeye çıktığımda Mehmet ile Yavuz çardakta oturuyorlardı. Yavuz babasına bir şeyler anlatıyordu. Onlar konuşsun Mehmet bir çözüm muhakkak bulurdu.

 

Geri içeri geldiğimde aşağı inmiş Ömür merakla gözlerimin içine baktı.

 

"Babanla kardeşin çardakta konuşuyorlar, baban mutlaka bir şeyler yapacaktır. " Ömür başını hafif salladı. " Gel biz de yemek siparişi verelim, ne sipariş verelim? "

 

"Yavuz pizza seviyor ya, pizza siparş edelim. " Yavuz'un gönlünü yapma derdindeydi şimdi.

 

"Babanda seviyor, olur. Asma suratını öyle nerden bilebilirdin ki? "

 

"Şimdi düşününce, gerçekten de çok anlayışsızmışım. Alt tarafı bir kutu kalem ne olmuş yani? " Ağladı ağlayacaktı. Güzel yürekli kızım benim!

 

"Güzel kızım benim, sen anlayışsız asla değilsin! Nerden bilebilirdin durumu, hadi üzme kendini el birliğiyle o çocuk için güzel şeyler yapacağız. Bu konudaki işlerin çoğunu da sen yapacaksın. "

 

"Seve seve yaparım gıkım bile çıkmaz. "

 

"Güzel yüreklim benim, bir de kendini suçluyorsun. Hadi gel biz sipariş verelim. "

 

Verdiğimiz yemek siparişi gelene kadar Mehmet ile Yavuz'un konuşması devam etti. Ömür sofrayı hazırlayana kadar bende onları çağırmak için bahçeye çıktım. Yanlarına vardığımda ikisi de oldukça üzgündü.

 

"Yemek hazır. " Mehmet ağır ağır başını salladı. Yavuz ayaklanıp derin bir iç çekti.

 

"Ben aç değilim. " Diyerek içeri gitti. Mehmet'in yanına oturdum.

 

"Durum ne? " Sorduğuma Mehmet derin bir nefes aldı.

 

"Önceki yıllarda Yavuz'la okul arkadaşıymış çocuk, babası iflas ettiği için intihar etmiş. Onlarda ki kardeş ortada kalmış, tabi ne var ne yok alacaklılara gidince çocuk okulu bırakmış kardeşine bakabilmek için. "

 

"Anneleri yok muymuş? "

 

"Kardeşinin doğumunda ölmüş. "

 

"Canım ya! Elimizden geldiğince yardımcı oluruz onlara. "

 

"İşin kötü yanı çocuk kimseden yardım kabul etmiyormuş. "

 

"Neden. "

 

"Gururundan. Anlamıyor da değilim ama, bakacağız bir yolunu bulacağız. Çok akıllı, yetenekli, çalışkan bir çocukmuş Yavuz anlata anlata bitiremedi, belli ki çokta seviyor. " Omuzunu sıvazladığım Mehmet yerinden kalkıp önümden yürüdü.

 

Beraber içieri girdiğimizde Ömür tek başına oturuyordu. Ömür çocuğun durumunu öğrendiğinde çok daha fazla üzülecekti o kesin.

 

"Ben elimi, yüzümü yıkayıp geleyim. " Yukarı çıkan kocamın arkasından baktım. Mehmet çok üzülmüştü belliydi ama sanki başka bir şey daha var gibiydi. Hayırlısı bakalım.

 

"Yavuz yemek yemeyecekmiş. Bana çok kızdı o yüzden. " Üzgünce baktı kızım bana.

 

"Yok ömrüm sana kızgınlığından değil arkadaşının durumuna olan üzüntüsünden yemek istemiyor. "

 

"Babam bir şey yapacak ama değil mi? "

 

"Tabi ki yapar, babanı bilmiyor musun? "

 

"Çok mu zor durumdalarmış? "

 

"Öyle. Yemek yiyelim anlatırım sonra. "

 

"Tamam. " Ömür birden ayaklanıp bardağa içecek doldurup eline aldı. Diğer eline de Yavuz'un pizzsını aldı. " O yemeğe gelmiyorsa ben yemeği ona götürürüm. " Diyerek yukarı çıktı. Gülümseyerek baktım arkasından, kardeşi yemezse boğazından geçer miydi hiç?

 

Az sonra Mehmet'in gelişiyle beraber oturup yemeğimizi yedik. Ama Mehmet hâlâ çok düşünceliydi.

 

...

 

Bayram tatilinin sona ermesiyle Mehmet işe, çocuklar da okula başlamışlardı. Fidan Abla ile girişmiş evi temizliyorduk. Daha çok Fidan Abla bana kızıyor iş yaptığım için, yine de işten geri kalamıyorum. Biri çalışırken ben asla oturamam.

 

"Kızım yeter Allah rızası için! Doğurdun doğurcaksın hâlâ durmuyorsun yerinde. "

 

"Bir şey kalmadı zaten, bitti. Daha da sürmüyorum elimi başka işe tamam. "

 

"İnşaallah! " Gülmeden edemedim. "Senin telefonun sesi geliyor. " Takip ettiğim ses salondan geliyordu. Yetiştiğim telefonun ekranında ikizlerin öğretmeninin adı vardı. Hemen açıp kulağıma koydum telefonu.

 

"Buyrun hocam. "

 

"Meryem Hanım okula gelebilir misiniz lütfen? "

 

"Çocuklarıma bir şey mi oldu? "

 

"Endişelenmeyin kötü bir şey yok, Yavuz kriz geçirdi ama şu an iyi. "

 

"Hemen geliyorum ben. " Telefonu kapatıp yukarı koştum ağırlığına rağmen. Hemen feracemi giyip çantamı ve arabanın anahtarını aldım. Aynı hızla aşağı indim.

 

"Abla ben çıkıyorum! "

 

"Nereye? " Arkamdan yetişmeye çalıştı Fidan Abla.

 

"Yavuz kriz geçirmiş, okula gidiyorum. "

 

"Deme! Dikkatli sür arabayı! "

 

"Tamam. " Yetiştiğim arabaya yerleşip hemen çalıştırdım. Hızla düştüğüm yolda telefonu arabaya bağlayıp Mehmet'i aradım. Uzunca çaldı ama açmadı, tekrar aradım.

 

"Efendim? " Dedi bana güç veren sesi.

 

"Mehmet Yavuz kriz geçirmiş okulda. "

 

"İyi miymiş? "

 

"Öğretmeni iyi dedi ama okula gidiyorum. "

 

"Meryem sen ilgilenebilecek misin çok acil bir işim var. "

 

"Bir sorun mu var? " İki eli kanda olsa gelirdi.

 

"Gelince anlatırım, Allah'a emanet ol. " Telefonu kapatmıştı. Mehmet asla telefonu yüzüme kapatmazdı. Kesin büyük bir sorun vardı, hayırlısı bakalım.

 

Okula vardığımda arabayı zor park edip içeri koştum. Yavuz'un öğretmenini bulduğumda hızlı adımlarla yanına vardım.

 

"Leyla Hanım, Yavuz nerede? "

 

"Buyrun bu taraftan. " Peşine takıldığım öğretmen beni revire götürdü. Yavuz uyuyor, Ömür başında bekliyordu.

 

"Anne! " Ömür hızla kalkıp bana sarıldı. Bende kızıma sarıldım aynı hızla. Uyuyan oğlumun yanına oturdum, saçlarını okşadım, öptüm.

 

"Merak etmeyin iyi sadece uyuyor sakinleştiricinin etkisiyle. " Arkamda doktor duruyormuş yeni farkettim.

 

"Nasıl oldu, okulda kırmızı saçlı kimse yoktu. " En son ki krizinin üzerinden epey zaman geçmişti.

 

"Okula yeni bir öğrenci geldi ve maalesef saçları doğal olarak kırmızıymış. Ben duruma müdahale edemeden Yavuz gördü, gülmeye başladı ve durumu krize dönüştü. " Derin bir nefes aldım. Neden düzelemiyordu bu çocuk? Kaç yıl oldu, kaç tane doktora gittik neden biri bile bir şey yapamıyordu.

 

Ömür'ün kaçırılma vakasından sonra bulunması ve saçlarının kırmızı olması Yavuz'un yaşadığı travmanın simgesi olmuştu. Sürekli Ömür kırmızı olmuş diyip gülüyordu, zamanla bunun normal olmadığını farkettik. Kırmızı ne görse gülmeye başlıyordu, önünü alamayacağımız bir hâl aldı. Uzun süre tedavi gördü, şükürler olsun iyileşmişti ama kırmızı saçlı birini gördüğü zaman gülme krizi geçiriyordu hâlâ. Ne yapabilirim başka bilmiyorum.

 

Oğlumun saçlarını okşarken eğilip alnından öptüm bir kere daha.

 

"Babam nerde? "

 

"İşi varmış. "

 

"Yavuz'un durumundan önemli ne işi olabilir? " Babasının burda olmayışına kızıyordu Ömür.

 

"Önemli olmasa baban burda olurdu ömrüm, benimle konuşamadı bile. "

 

"Ne olur başka bir sorun daha çıkmasın! " Ömür bıkmış bir halde gözlerini yumdu.

 

"Babanın halledemeyeceği şey yok merak etme sen. " Derince soluduğum nefesi yorgunlukla verdim. Karnıma giren sancıyla elimi karnıma koydum. Hafif öne doğru eğilip derin birkaç nefes aldım. Ömür'ün dikkatinden kaçmadı.

 

"Anne, iyi misin? "

 

"İyiyim sancı girdi sadece. "

 

"Doktor hanım baksın size isterseniz? " Leyla Hanım da endişeyle bakıyordu.

 

"İyiyim, gerek yok sağ olun. Oluyor arada geçer az sonra. "

 

"Emin misiniz, doğum da olabilir? " Doktorun endişeli bakışlarına hafif tebessüm ettim.

 

"Doğum olmadığını anlayacak kadar tecrübeliyim sanırım, gerçekten iyiyim teşekkür ederim. "

 

"Şimdi Yavuz'un durumu ne olacak? " Ömür'ün sorusuna öğretmenle birbirimize baktık.

 

"Yavuz iyi ve uyuyor olduğuna göre bu konuyu konuşmamız gerekiyor Feraye'nin de annesi hazır buradayken."

 

"Tabi. " Ömür'ün yardımıyla ayağa kalktım. Yavuz'un alnını okşayarak öptüm. "Kardeşinin başından ayrılma. " Ömür başını sallarken öğretmen Leyla Hanım ile odadan çıktık.

 

"Müdüre hanımın odasına geçelim Feraye ile annesi orda. "

 

Beraber vardığımız odada kınalıymış gibi kırmızı saçlarıyla çok tatlı bir kız, annesi olduğunu düşündüğüm oldukça süslü yüzündeki boya bir odayı boyayabilecek bir kadın vardı. Kimseye böyle yakıştırmalar yapmam ama görmemezlikten gelinecek gibi değil.

 

"Hoş geldiniz Meryem Hanım, şöyle buyurun. " Müdüre hanımın yer göstermesiyle teşekkür ederek oturdum.

 

"Yavuz nasıl, uyandı mı? "

 

"Daha uyanmadı ama iyi olacak inşaallah. "

 

"Yavuz'un durumunu Şirin Hanım'a anlattım, kendileri de buraya yeni taşınmışlar eşinin işinden sebep. Malûm dönemin sonunda sayılırız neredeyse. Önümüzde lgs sınavı var Feraye'nin tekrar okul değiştirmesi mümkün olmayacağı için Yavuz'un durumunu göz önünde bulundurarak saçlarını kamufle edecek şekilde okula gelecek. " Müdüre hanımın söyledikleri doğruydu durumu idare etmemiz gerekiyordu.

 

"Anlayışınız için teşekkür ederim. " Şirin'in yüzüdeki ifade pek hoşuna gitmediğini açıkça belli ediyordu.

 

"Mecbur, yapacak bir şey yok. " Sözleriyle de belli etti zaten. Şirin'in tavırları müdüre hanımın da pek hoşuna gitmediği çok açıktı, yine de nezaketen gülümsedi. Feraye ise mahçup bir şekilde bana baktı.

 

"Gerçekten üzgünüm. " Bakışlarındaki saflıktan annesiyle aynı düşünmediği belliydi.

 

"Güzel kızım benim, geçecek inşaallah. "

 

"Müsaadenizle müdüre hanım, biz artık gitsek iyi olacak. " Şirin'in ayaklanmasıyla kızıda ayağa kalktı.

 

"Tabi, güle güle. " Onlar çıkarken müdüre hanım derince soluduğu nefesi üfledi. Gittiğine şükreder şekilde bir şeyler mırıldandı.

 

"Çay, kahve bir şey içmek ister miydiniz? "

 

"Sağ olun, Yavuz'un yanına dönsem daha iyi olacak. "

 

"Tabi. Tekrar çok geçmiş olsun. "

 

"Sağ olun, iyi günler. "

 

"İyi günler. "

 

Revire döndüğümde Yavuz uyanmış boş boş duvara bakıyordu.

 

"Oğlum, nasılsın bir tanem? "

 

"Bilmiyorum. " Oldukça kısıktı sesi.

 

"Hadi eve gidelim. " Ömür ile destek olduğumuz Yavuz yorgunca ayağa kalktı.

 

Öğretmeni sağ olsun bize arabaya kadar eşlik etti. Yarın için de izin aldık, Yavuz'un dinlenip kendine gelmesi gerekiyordu.

 

...

 

Çok geç saate kadar gelmeyen kocamı bekliyordum camın kenarında. Uyukluyordum artık. Bir sorun olmasa Mehmet bu kadar gecikmezdi.

 

Küçük oğlumun tekmesiyle ne zaman kapandığını hatırlamadığım gözümü açtım. O sırada Mehmet'in eve doğru yürüdüğünü farkettim. İki elimle yüzümü sıvazlayarak ayağa kalktım. Kapıda karşıladığım Mehmet'in bakışlarında bir tükenmişlik vardı.

 

"Niye uyumadın sen hâlâ? "

 

"Sensiz uyumam mümkün mü? " İçeri girip salona yürüdü.

 

"Hayrolsun nedir seni bu saatte kadar eve getirmeyen şey? " Çökercesine oturdu.

 

"Yavuz'un şu arkadaşı var ya? "

 

"Ee? "

 

"Babasından alacaklı olan şirket bizimmiş. "

 

"Yani? "

 

"Birlikte iş yapmıştık ama yapılması gereken ödemeleri sürekli ertelediler, en sonda ödemediler. Sürekli vakit isteyip duruyordu çocuğun babası, birkaç kere istediği zamanı verdim, ödemeleri istediği gibi taksitlendirdim ama sonuç değişmedi. Büyük zarara uğradık, mecbur yasal takip başlattı avukatlar, sonra da intihar ettiğini söylediler falan. "

 

"Olması gerekeni yapmışsın da neden kendini suçlar gibi konuşuyorsun? "

 

"Meryem belki bir kere daha şans verseydim, belki böyle olmayacaktı. "

 

"Canım, sen yapman gerekeni zaten yapmışsın, kaç kere istediğini vermiş, her kolaylığı da sağlamışsın. "

 

"Öyle ya da böyle birlikte iş yapmıştık arkasında kalanı var mı, yok mu, sormadım, soruşturmadım. O çocukların yaşadığı onca sorun, sıkıntı. Alacaklı olan bizdik ve o çocukların hakkını gözetmeliydik. Onların rızkını kumarda yiyip yüzüstü bırakan babaları kadar suçluyum.

 

Yetim ve öksüz iki sabinin hesabını nasıl vereceğim Meryem? Onların hakkına girmişken çocuklarımın yüzüne nasıl bakacağım ben? O çocukların karşısına geçip nasıl helallik isteyeceğim? "

 

"Kendin söylüyorsun adamın kumar oynadığını, sen ne yapsaydın da değişmeyecekti o adam. Çocular için elimizden ne gelirse yapacağız ama suçlu olan sen değilsin. "

 

"Küçücük bir çocuk kardeşine bakabilmek için okulu bırakıp çalışıyorsa suç, haklarını gözetmeyen benim. "

 

"Kendine haksızlık ediyorsun! Tanıdığım en mert, en merhametli, her işinde Allah'ın hakkını gözeten insansın! Bugüne kadar tek bir insanın hakkına girmişliğin yok aksine fazlasını vermişliğin var. Üzüntünü anlıyorum ama kendini bu kadar kahretmek kendine haksızlık. O çocukların bir hakkı geçtiyse de bunun bilerek veya isteyerek olmadığını sende biliyorsun. Ne hakları geçtiyse fazlasıyla tazmin ederiz, lütfen kendini bu kadar hırpalama. "

 

"Elimde değil Meryem vicdanım susmuyor. " Elini tuttum.

 

"Sen karıncanın hakkını gözeten insansın, bilerek, isteyerek kimseye haksızlık etmezsin. Hadi kalk bir duş al kendine gelirsin biraz. " Derince aldığı nefesini sesli bir şekilde verdi.

 

"Yavuz nasıl? "

 

"İyi çok şükür. " Birlikte ayaklanıp yuları çıktık.

 

Mehmet duş alana kadar bir kere daha gidip Yavuz'u kontrol ettim. Hayırla çıkalım şu sıkıntılardan inşaallah.

 

... 

 

Tüm gece rahat edemediğim sabah nihayet gelirken yataktan yavaşça kalktım. Sabaha kadar uyuyamayan Mehmet'i uyandırmamak için sessizce üzerimi giyinip aynı sessizlikle odadan çıktım.

 

Penguen gibi yalpalaya yalpalaya kahvaltı hazırladım. Artık otururken bile rahat edemiyorum.

 

"Ben kurardım kahvaltıyı bu halinle ne kendine işkence etmeyi seviyorsun. " Kızarak kaynayan suya çay demleyen Fidan Abla'ya gülümsedim.

 

"Ne edeyim abla bir türlü rahat edemedim tüm gece. "

 

"Hayırlısıyla kucağımıza alsaydık küçük beyi sende rahat ederdin. "

 

"İnşaallah ablam. " Mehmet'in söyledikleri aklımdan çıkmak bilmiyordu bir türlü.

 

"Hayırdır niye düştü yüzün? "

 

"Yorgunum ablam dinlenemedim ya bir türlü. "

 

"Yine de yerinde rahat durmuyorsun! " Sağ olsun benden çok düşünürdü beni, üstümde hakkı, emeği çoktur.

 

"Hakkını ödeyemem ablam sağ ol. " Gülümseyerek sofranın eksiklerini tamamladı.

 

"Deli! " Dedi birde.

 

Az sonra herkes uyanırken hep beraber kahvaltı ettik. Mehmet oldukça üzgün ve düşünceliydi. Yavuz ise sessiz ve halsizdi sakinleştiricinin etkisinden. Ömür de Yavuz'un etrafında pervaneydi. Kardeşiyle çok kavga ederdi ama saçının teline zarar gelse ölürdü. Küçük kızlarım ise bitmek bilmez okulda kim ne yaptı konuşmalarına devam ediyordu.

 

"Anne müsaitsek bugün Esat geçmiş olsuna gelmek istiyor. " Yavuz'a taraf baktım.

 

"Tabi oğlum buyursun gelsin. " Mehmet derin bir nefes alarak bana baktı.

 

"Kaç gibi gelir? " Babasına taraf dönerek cevap verdi Yavuz.

 

"Öğleden sonra iki gibi dedi. "

 

"İyi, geldiğinde onunla konuşmak istiyorum. Birkaç işim var çıkacağım şimdi, gecikirsem gitmesin beni mutlaka beklesin. "

 

"Çok gecikmezsin değil mi baba, çalışıyor ya izin alıp gelecek gecikmemesi gerekiyor. "

 

"İnşaallah bir daha çalışmak zorunda kalmayacak. İcralık olan neleri varsa onlara geri verilecek bunun için elimden geleni yapıyorum. "

 

"Gerçekten mi? " Yavuz sevinçten inanamıyordu.

 

"Gerçekten. " Mehmet, Yavuz'a hafif tebessüm ederek yerinden kalktı. Bende onu yolcu etmek için kalktım. Salondaki ceketini getirip tuttum. Ceketini giydikten sonra dönüp alnımdan öptü her günkü gibi.

 

"Allah kolaylık versin. "

 

"Amin meleğim, o kadar çok ihtiyacım var ki. " Çalışma çantasını uzattığımda bana gülümsedi. Çantayı aldığında birlikte dış kapıya yürüdük.

 

"Hayırla git, hayırla gel. "

 

"Allah'a emanet. " Giden kocamın arkasından derince bir nefes alarak baktım. O kadar eşsiz bir insandı ki varlığına ne kadar şükretsem az kalır.

 

...

 

Yavuz'un arkadaşı gelmiş, yüce gönüllülüğüyle birde tatlı getirmişti. Olgun bir insan tavrı vardı küçük yaşına rağmen. Son derece nezaket sahibi, beyefendi temiz yüzlü biriydi. Allah bahtını açık etsin inşaallah. Ne kadar ısrar etsemde yemek yememiş, Yavuz'un odasında geçmişlerdi, yeni nesil yalnızlığı seviyor anlaşılan.

 

Onlara içecek götürdüğümde ikisi çok güzel sohbet ediyorlardı. Yaşlarının çok çok ilerisinde konularda sohbet etmeleri çok hoşuma gitti.

 

...

 

Yavuz'un ısrarıyla Esat gitmemiş Mehmet'i bekliyordu. Aradığım Mehmet gelmek üzereydi.

 

Merdivenlerden iniyordum ki Ömür ile Esat'ın konuştuklarını işittim.

 

"Ben zaten pek iyi çizemiyorum lütfen getirme kalemleri, benim yanımda çürüyeceklerine senin gibi yetenekli birinin kullanması beni daha mutlu eder. "

 

"Kabul edemem teşekkür ederim. "

 

"Israr ediyorum lütfen, Yavuz bugün doğum günün olduğunu söyledi doğum günü hediyesi olarak kabul et. "

 

"Neden bu kadar ısrar ettiğini anlamıyorum. Yarışmayı da kazanamadım zaten. "

 

"Ben artık istesemde o kalemleri kullanamam, yarışma için çizilmiş resimleri gördüm. Sadece birkaç saat ayırıp o kadar güzel şeyler çizmişken ben o kalemleri elime bile alamam. Amacına uygun hakettikleri yerde. Lütfen, en azından doğum günü hediyesi olarak kabul et. "

 

"Daha önce bu kadar anlamlı bir hediye almadım sanırım, teşekkür ederim. "

 

Yavaşça merdivenlerden indim. Beni gören Ömür yüzündeki gülümsemeyi örtbas etmeye çalıştı.

 

"Esat, oğlum sen benimle çalışma odasına gel Mehmet beş dakikaya gelmiş olur. " Başını hafifçe salladı. İkimiz birlikte merdivenleri çıkıp, çalışma odasına geçtik. Çok geçmeden de Mehmet geldi, geçip masasına oturdu. Çantasından birkaç dosya çıkarıp masanın üzerine koydu.

 

"Evinizin üzerindeki tedbir kararı kalktı, kardeşinle evinize dönebilirsiniz. Şirketinizden kalan yüzde onluk bir hisse var, avukatınızla konuştum gerekli işlemleri beraber yaptık. Artık bizim şirketin yüzde onluk ortağısın. Sen on sekiz yaşına girene kadar ben ilgileneceğim, senin okul işini de hallettik beş hafta sonra lgsye gireceksin, iyi çalışman lazım. Dersane, özel öğretmenler, sana uygun çalışma planı hepsi ayarlandı ve hazır, gerisi senin azmine kalmış. "

 

"Nasıl? Bunların hepsi nasıl olabilir? "

 

"Olması gereken buydu evlat, hakkınız gecikmiş olsada, olması gerekendi bu. Kimsenin size lütfu, yardımı değil, hakkınız olan. "

 

"Ben nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. "

 

"Etme evlat teşekkür bile payına düşmüyor senin, belki bir gün hakkını helal etme cömertliğinde bulunursun. Eviniz bıraktığınız gibi, avukat kardeşini alıp evinize götürdü bile, taksiyle geldim kapıda senin için bekliyor. Size dadılık edecek güvenilir birini de buldum. Vasiniz benim, hiçbir sıkıntı yaşamayacağınıza söz veriyorum. "

 

"Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. "

 

"Bir şey demene gerek yok, kardeşini bekletmezsen iyi olacak duyduğuma göre sana pasta yapacakmış. Nice hayırlı yaşların olsun. "

 

"Teşekkür ederim. " Şaşkınlığını atlatamıyordu ya da inanamadığından mıydı sesi kısık ve buğuluydu. Yerinden yavaşça ayaklandı. "Ben gerçekten çok teşekkür ederim. " Aynı ruh haliyle çıkıp giderken göğsümü dolduracak kadar derin bir nefes aldım.

 

"Sen nasıl güzel bir adamsın? " Gözlerindeki hüzün aynıydı. Hafif tebessüm ederek yerinden kalktı.

 

"Elimizi de, gözümüzü de üzerlerinden ayırmamalıyız. "

 

"Merak etme. " Sabahtan beri tekrarlayan sancılarım yine tekrarlarken dudağımın kenarını ısırıp derin derin nefes aldım.

 

"İyi misin? " Kocamın endişeli gözlerine gülümsedim.

 

"Küçüğümüzün artık gelme vakti. "

 

"Hemen hastaneye gidelim! "

 

"Dur sakin ol, çocukları da endişelendireceksin. İyiyim ya gece gideceğiz, ya da sabaha ama şimdi değil. "

 

"Emin misin, bak bu öyle iyiyim doktora gerek yok dediğin durumlardan değil. "

 

"Mehmet sakin ol, bu doğal bir süreç. Bende bebeğimizde gayet iyiyiz, daha yeni başladı sancılarım hemen doğum olmaz. "

 

"Yine sezeryanla doğum yapmak zorunda kalırsan? "

 

"Kızların ikiside normal doğdu, doktoru kendin de duydun hiçbir sorun yok dedi. "

 

"Yine de gidelim biz, nasıl olsa gideceğiz erkenden gidelim ki gözetim altında olursun. "

 

"Canım, iyiyim. Geçti zaten şu an sancım, söz sancılarım sıklaşınca söyleyeceğim. Şimdi gitsek bile doktorların da yapacağı bir şey yok ki yine bekleyeceğiz, en azından evimin konforunda geçiririm bu bekleme sürecini. Lütfen sakin ol çocuklar endişelenmesin. " Mehmet ne yapacağını bilemez şekilde elini ensesine attı.

 

"Anneni arayayım o gelsin. "

 

"Bak o olur. Gelir yanımda olur, Kur'an okur. "

 

"Aramakla olmaz, ben gidip alıp geleyim. "

 

"Tamam, bende merdivenleri inip, çıkayım birkaç kez. "

 

"Dikkatli ol. "

 

"Sen sakin olur musun lütfen! Hadi sen git annemi al gel, iyiyim ben. " İstemeye istemeye giden Mehmet'in arkasından bakarak gülümsedim. Tekrarlayan sancımla koltuğun kenarına tutundum. Bu gece epey uzun olacaktı.

 

...

 

Sabah ezanından sonra artık iyice artmıştı sancılarım. Hissediyorum bebeğim gelmek üzereydi. Fidan Abla ile namazını kılmış dua eden anneme seslendim.

 

"Anne! "

 

"He kızım? "

 

"Artık hastaneye gitmemiz gerekiyor. " Annem hemen kalkıp seccadesini topladı. Fidan Abla'da aynı şekilde seccadesini topladı.

 

"Mehmet'i çağırayım ben. " Annem hızlı adımlarla çıkıp bir dakika dahi sürmeden Mehmet'le içeri girdi.

 

"Abla, çocuklar uyandığı zaman idare edersin. "

 

"Aklın kalmasın kızım, sen hayırla git, hayırla gel. "

 

"Duanı eksik etme. "

 

"Gel meleğim. " Mehmet'in koluma girmesiyle odadan çıktık. Keskinleşen sancılar canımı çok yakıyordu ama sesimi çıkarmıyorum. Mehmet çok fazla endişeleniyor, onu öyle endişeli görmeye dayanamıyorum. Biliyorum ki bu acıların mükafatı güzel bir nimetle karşılık bulacak.

 

Aşağı inene kadar akla karayı seçtim çektiğim acıdan. Arabaya yerleşir yerleşmez Mehmet gaza yüklenmeye başladı. Aynı zamanda hastaneyi arayıp yola çıktığımızı, az sonra orda olacağımızı haber verdi. Benim doktorum da, çocuk doktoru da bugün bize özel hastanedelerdi.

 

Tenha yolda hiç araba olmaması gidişimizi kolaylaştırıyordu.

 

Az sonra hastanenin kapısına varmıştık bile. Tekerlekli sandalyeyle bekleyen kişi arabadan inmeme yardım ederek sandalyeye oturmama yardım etti. Saniyelerle içeri alındım. Mehmet ile annemi göremedim bile.

 

Hazır bekleyen doktor sedyeye uzanmamla muayeneye başladı. Hemşirelerden biri de hemen damar yolu açtı koluma.

 

"Nasılsınız Meryem Hanım? "

 

"Hamdolsun. "

 

"Bebek gelmiş hemen doğum sedyesine alalım sizi. Yardımcı olalım arkadaşlar hemen hadi, hadi!" Doktorun söylediğiyle üzerimdeki kıyafetleri dahi çıkarmedan sedyeye çıktım ebelerin yardımıyla.

 

"Gelen sancıyla bitirelim Meryem Hanım sonuna gelmişsiniz zaten. "

 

"Farkındayım. " Derin derin nefesler alıp sedyenin korkuluklarına asıldım. Doktor bana gülümserken gelen sancıyla tüm gücümle ıkındım. Tek sancıyla doğdu oğlum. Zeynep'in doğumunun çok zor geçtiğini göz önünde bulundurursam bu kadar kolay olmasını asla beklemiyordum. Ağlayan sesi o kadar güzeldi ki gözyaşlarımı tutamadım. Küçük oğlumu göğsüme koydu doktor hanım. Yumuk yumuk yüzü, daha açamadığı şiş gözleri, Allah'ım bu benimdi. İnanılmaz ama gerçek bir mucize canımdan çıkardığım can, bambaşka bir aşk...

 

"Küçük beyi izninizle ben alayım. " Çocuk doktoru aldı göğsümden oğlumu. Bebeğimi yıkayıp, muayene edip, giydirene kadar gözlerimi ayırmadan baktım.

 

Ufacık bedeniyle o kadar büyük bir mutluluk getirmişti ki kelimeler kifayetsiz kalıyor.

 

...

 

Doğumdan yarım saat kadar sonra servise alındım küçük oğlumla beraber. Çok güzel bir şeydi. Hiç kucağımdan bırakmak istemiyorum ama dinlenme ihtiyacı hissediyorum. Mehmet oturmuş gözünü ayırmdan bizi izliyordu.

 

"Adını ne koyacaksınız? " Annem gördüğünden beri durmadan torununa okuyor. Bebeğimin yanağını okşadım hafif hafif.

 

"Elif'e hamile olduğumun müjdesini verdiğimde babam, kız olursa adını Elif, erkek olursa adını Hamza koyacağım demişti. Mehmet de sağ olsun babamın istediği olsun dedi. " Annem buğulanan bakışlarla gülümsedi.

 

"Adıyla yaşasın... " Gözyaşlarını silip Mehmet'e döndü. "Oğlum kulağına ezan oku, adını fısılda. " Mehmet başını hafif sallayarak ayaklandı oturduğu koltuktan. Kucağına verdim oğlumuzu.

 

"Çok küçük ya bu. " Dedi gülümseyerek. Sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuyarak adını fısıldadı üç kere. Ağlamaya başladı küçüğüm. Sanki ilk defa çocuk emzireceğim gibi heyecanla kucağıma alıp beslemeye başladım bebeğimi.

 

Bebeğimin karnı doyduktan sonra yine uyudu. Yorgundum. Hemde çok. Annem ile kocam başımda beklerken bende uyudum.

 

...

 

Kucağımadaki oğlumun fotoğraflarını çekip kızlarla olan guruba attım. Daha kimsenin doğum yaptığımdan haberi yoktu. Bir tek Fidan Abla biliyordu.

 

Fotoğrafları attıktan hemen sonra Fatıma aradı.

 

"Abla! "

 

"Canım? "

 

"Hangi ara doğurdun kız sen? "

 

"Bu sabah. "

 

"Bu sabah? Zaten sabah daha gözümü şimdi açtım, şaka mı ediyorsun yoksa? "

 

"Bunun şakası olur mu hiç? Sabah ezanından sonra geldik hastaneye Hamza'm kucağımda şu an. "

 

"Amcamın dediği ismi mi koydunuz, adıyla yaşasın inşaallah! "

 

"Amin, Allah razı olsun. "

 

"Ay abla ne diyeceğimi bilmiyorum, kızsam mı, sevinsem mi bilemedim şimdi ben? İnsan bir haber vermez mi? "

 

"Kimseyi teleşlandırmak istemedim, diğer yandan çocuklar çok endişeleniyorlardı bende oldu bittiye getireyim istedim. Hem hepinize sürpriz oldu, hem de çocuklara. Ömür'ün çocuk istememesinin asıl sebebi bana bir şey olacak korkusu, arada sancım olduğunda bile rengi atıyordu. "

 

"Bir yanım sana kızıyor, bir yanım da iyi yapmış diyor hangisine uyacağımı bilemiyorum. Ağrın, sancın çok mu, iyi misin? "

 

"Sancım var biraz ama iyiyim hamdolsun. Tüm gece evde çektim sancıları, geldiğimiz gibi de doğdu küçük aslanım. O kadar kolay bir doğum oldu ki tek sancıda doğdu. "

 

"Darısı benim başıma inşaallah! "

 

"Amin! " Bildirim sesleri ard arda kesilmek bilmezken telefonu kulağımdan çekip baktım. İklima ile Ceren bir sürü mesaj atmışlar ve atmaya devam ediyorlardı.

 

"Fatıma, kızlar bir sürü mesaj atmış atmaya da devam ediyorlar. "

 

"Tamam. Ben öğle gibi gelirim inşaallah. "

 

"Tamam. " Telefonu kapatmamla tekrar çaldı. İklima arıyordu. Gülümseyerek açtım telefonu. Onunda şaşkınlık ve sevinçlerini karşıladım. Hemen adından da Ceren ile yaşadık aynı diyalogları.

 

...

 

Çocuklarım kardeşlerinin başından ayrılamıyorlardı. Özellikle Zeynep ile Elif. Neyse ki kıskançlıkları yoktu. Eve geldiğimizden beri doğal olarak ilgi merkezi küçük kardeşleriydi.

 

Çok yorgunum, uyumak istiyorum ama çocuklar bir türlü izin vermiyordu. O sırada Yavuz girdi odaya, yanıma gelerek şakağımdan öptü ilk. Bende onu öptüğümde hemen kardeşine yöneldi. Kardeşini kucağına alarak baktı yüzüne öyle.

 

"Anne bu çok çirkin ya. " Dedi gülerek. Elif hemen atladı.

 

"Hayır! Çok güzel! "

 

"Senin kadar çirkin işte. "

 

"Seni babama söyleyeceğim! " Tehdit sırarı yumuşak huylu Zeynep'imindi.

 

"Yavuz! " Bana bakarak gülümsedi. "Uğraşma kardeşinle ağlayacak uğraşamayacağım. "

 

"Tamam, tamam. "

 

"Baban nerde? "

 

"Telefonla konuşuyordu en son. " Küçük kardeşini öperek beşiğine geri bıktı.

 

"Zeynep ile Elif'i bahçeye çıkarsana biraz oynasınlar, bende biraz uyuyayım. Çok bağrışmasınlar anaannen uyanmasın uykusu çok hafif biliyorsun. "

 

"Merak etme ben ilgileneceğim bu cadılarla. "

 

"Anne abim bize cadı dedi. " Zeynep kollarını göğsünde bağlayarak baktı ikimize.

 

"Prenseslerden cadı olmaz abisi, ayıp ediyorsun ama. " Yavuz gülerek ikisinin elinden tuttu.

 

"Hadi yürüyün Morgana'lar. "

 

"O ne? " Zeynep merakla sorarken Elif hiçbir şey anlamamış gözlerle bakıyordu.

 

"Prenses o prenses. " Bu çocuk var ya çok matrak bir şey. O kardeşlerini dışarı çıkarırken bende hemen uyumak için yatağıma yattım. Daha akşam herkes bizde toplanacaktı, dinlensem iyi olacak. Zorlanmadan uykuya daldım.

 

...

 

Bugün küçük oğlum tam kırk günlüktü. Annem hiçbir torununu atlamadığı gibi onu da kırklayacaktı. Akşam da mevlidimiz var inşaallah.

 

Beşinci çocuğunu dünyaya getiren ben hâlâ bebeğim yıkanırken bakamıyorum. Annem, Fatıma, Ceren, İklima ve Fidan Abla oğlumu kırklıyordu.

 

Kalbim duracak onlar öyle foşur foşur su dökerken. Daha fazla dayanamayıp sırtımı döndüm. Bıraksalardı bana naif naif yıkardım, Allah'ım sen koru! Boğazına su kaçacak diye aklım çıkıyor.

 

Oğlum nihayet sağ salim kucağımda yerini alırken rahat bir nefes aldım. Bebeğimin üzerini giydirmiştim ki Ömür endişeyle içeri girdi. Hepimiz ona baka kalırken,

 

"Anne... " Dedi yutkunarak.

 

"Ne oldu? "

 

"Şey. "

 

"Halacığım taksit taksit konuşma! " Ceren'in kızmasıyla Ömür gözlerini sıkıca yumup tek nefeste söyledi.

 

"Feraye, Yavuz'u öptü, hemde okul bahçesinde ve onlarca kişinin önünde! "

 

"Ne? " Ömür başını iki yana salladı.

 

"Yanağından ama değil mi ömrüm? " Fatıma'nın tereddütle sorduğuna Ömür bir kere daha başını iki yana salladı. Şu an inme indi bana sebebini bile soramıyorum.

 

"Neden? " İklima sordu nihayet sorulması gerekeni.

 

"Okuldan birleri Yavuz'a gıcıklık olsun diye Feraye'nin şapkasını zorla çıkarmışlar, Yavuz'un tekrar kriz geçirmemesi için Feraye onu öptü. "

 

"Kardeşin nerde iyi mi? " Endişeyle ayklanmıştım ki kızım cevap verdi.

 

"Şaka gibi ama kriz geçirmedi, benden önce eve girip odasına kapattı kendini. " Endişeyle ayaklanıp küçük oğlumu teyzesine bıraktım. Hızlı adımlarla odamdan çıkıp oğlumun odasının kapısına vardım.

 

"Yavuz, aslanım kapıyı aç lütfen. "

 

"Anne, konuşmak istemiyorum lütfen! " Yavuz konuşmak istemiyorsa bu fikrini kimse değiştiremezdi. Sıkıntılı birkaç nefes alıp odama geri döndüm.

 

Herkes merakla gözlerimin içine bakarken başımı iki yana sallayarak bebeğimin yanına döndüm.

 

...

 

Akşam mevlid okunmuş, yemekler yenmiş, herkes evine dönmüştü. Mehmet, Yavuz'un doktoruyla konuşmuştu, doktor ne dedi merak ediyorum. Hazır küçük oğlum uyuyorken babasını bulup öğreneyim ne demiş doktor.

 

Yavaşça odadan çıkıp aşağı indim. Mehmet salonda oturuyordu düşünceli bir şekilde.

 

"Mehmet, gelmedin merak ettim. "

 

"Dalmışım öyle kusura bakma. "

 

"Ne dedi doktoru. " Kocamın yanına iliştim. O da bana bakıp hafif tebessüm etti.

 

"Aşık olmuş. "

 

"Ne? Nasıl? "

 

"Hemde o kınalı kıza. "

 

"Deme! "

 

"Ben demiyorum doktoru diyor. Şifasını ne çok aradık, meğer zamanı gelmediğinden bulamamışız. " Başımı kocamın göğsüne yasladım. İkimiz bir süre sessizce oturduk.

 

"Ben Hamza'ya bakayım ağlarsa buradan duyamam. "

 

"Bende az sonra gelirim. " Gülümsediğim kocamı arkamda bırakarak yukarı çıktım.

 

Ömr'ün odasının önünden geçerken aralık kapıdan gözüme ilişen kızımla bir adım gerileyip onu izledim. Elinde el kadar küçük bir defter vardı. Bakıp bakıp şapşal gibi gülümsüyordu. Nerden tanıdık gelmişti o defter. Hafif odasının kapısını tıkırdatıp içeri girdim. Hemen elindeki defteri yastığının altına sakladı.

 

"İyi geceler kızım. "

 

"Sana da anneciğim. " Gözlerinde yakalanmış olma korkusu vardı. Nerde görmüştüm ben o defteri? Kurcaladığım aklıma bir türlü gelmedi.

 

Yavaşça odadan çıkıp odama döndüm. Uyuyan bebeğimi kontrol ederken defteri hatırladım. Bugün Esat'ın elinde görmüştüm o defteri.

 

Sanırım tek aşık olan oğlum değildi. Çocuklar büyüdükçe dertleri de büyür derdi rahmetli babaannem, şimdi ben ne yapacağım? Bir yanda kızım, bir yanda oğlum, Allah'ım hayırlar ver evlatlarıma.

 

Onlarca zahmet ve eziyete ikisini dünyaya getirdim, şimdi ise ikisi yeni kaderlere, belki de kederlere, kim bilir belki de tarifi mümkün olmayacak mutluluklara kanat açıyorlardı.

 

"Ya Rabbi evlatlarımı iyi insanlarla karşılaştır. " Hayırla bekliyorum geleceklerini inşaallah. Görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler.

 

Ya nasip, Ya Allah...

 

                                SON

 

Bu yolculukta beni yalnız bırakmayan siz güzel ve değerli okuyucularıma çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız iyilikle var olasınız...

 

 

 

 

Loading...
0%