@eelliiffiippeekk
|
Tekerlekli sandalyede bile zor oturan Mehmet Ceren tarafından Harun'un yattığı odaya götürüldü. Kapıyı tıkırdatıp açtı Ceren.
"Müsait miydiniz? " Ceren'in çekince dolu, mahçup sorusuna Züleyha başını hafifçe salladı. Ceren tekerlekli sandalyedeki abisi ile birlikte içeri girdi.
Meryem'in neden ve nasıl hamile kaldığını, neden saklamak zorunda olduğunu Ali amcası ile yengesine anlatmıştı. Sadece onlara değil gidip babasına da her şeyi tek tek anlatıp Meryem'i nereye götürdüğünü sormuş ama babası inatla söylememişti. Harun ile Züleyha da çok üzülmüşlerdi Mehmet'in kayıplarına, hatta Züleyha kendini suçluyordu bu konuda ve birde kızının onun hayat borcuna olan vefası sebebiyle kabul ettiği bir evlilik ve çocukta ayrı bir yakıp yıkıyordu onu.
Mehmet de onlara karşı çok mahçuptu. Yüzleşmeye ömrünün yetmeyeceğini, hiç bu karşılaşmayı yaşamayacağını sanmıştı hep. Aylardır onun için canını dişine takan kardeşi imkansızı başarmış onu hâlâ yaşatmayı başarmıştı.
"Daha iyi misin Harun Amca? " Sesinde bile belli bir tükenmişlik vardı.
"Bilmiyorum... " Harun'un cevabı ve ses tonu ne kadar kötü olduğunu haykırıyordu adeta. "Sen nasıl oldun? "
Ağrısı, sızısı dayanılır gibi değildi. Yine de konuşmak için kendini zorladı Mehmet.
"Kalbim, karaciğerim ve tek böbreğim iflas etmenin eşiğinde, akciğerlerimden her gün litrelerce su alıyorlar. Bedenimin her bir zerresi ayrı ayrı acıyor, ağrıyor ama; hiçbiri kaybettiklerim kadar canımı acıtmıyor. Benim cehennemin bana getmezmiş gibi birde tek evladınızı içine sürükledim. Beni bağışlamanızı isteyecek yüzüm yok ama inşallah Meryem sağ salim döndüğünde onu affedin, annesiz ve babasız bırakmayın. Eğer hâlâ yaşıyorsa tek evladımı da size emanet ediyorum, emanet edebileceğim başka kimse yok çünkü. Yaşayacak çok günüm de yok gördüğünüz gibi. " O sırada burnu kanamaya başlayınca Ceren gözyaşlarıyla abisinin kanayan burnuna peçete tuttu. Abisinin ne kadar haklı olduğunu biliyordu, canını en çok yakansa artık sona doğru gelmişti ve elinden hiçbir şey gelmiyordu. Tüm çareleri tükenmişti artık elinden gelen hiçbir şey yoktu bir parça olsun abisinin sızılarını dindirnekten başka.
Züleyha endişeyle ayaklandı. Harun da endişeyle bakarken, Ceren abisinin başını geriye doğru yasladı.
"İyi misin çocuğum? " Züleyha'nın endişeli sesine Mehmet gözlerini yumdu.
"Oluyor bu kanamalar birazdan geçer. " Ceren hem ağlıyor hemde abisiyle ilgileniyordu. Mehmet kardeşinin gözyaşlarının sebebini biliyordu.
Biraz sonra Mehmet'in burnunun kanaması kesilirken Ceren yüzündeki kanı sildi.
"Kızımdan bir haber var mı? " Züleyha'nın umutla sorduğuna Mehmet başını hafifçe salladı.
"Yaşadığına eminiz kısa süre içinde inşallah bulunacak. Tüm bu yaşanılanlar için gerçekten çok üzgünüm, bana yardım edecek Meryem'den başka kimse yoktu. Durumlar bu hâle gelsin asla istemezdim. "
"İnşaallah kızım sağ salim geri dönecek, torunumda sağlıkla dünyaya gelecek. Olaylar tırmanmasın, durum bu hâle gelmesin diye sustum, geçiştirdim, kardeşim, babam ne dediyse yaptım, kabul ettim ama büyük hata etmişim. En büyük hatayı da kızımdan şüphe ederek etmişim. Onu gözümün önünden hiç ayırmayacaktım! Hayırlısıyla Meryem'imi bir bulalım, bir daha kimsenin saçının teline dahi zarar vermesine izin vermeyeceğim. Gözümün önünden hiç ayırmayacağım. " Harun'un üzgün ve samimi cümleleri ölümün kıyılarında olan Mehmet'in içine su serpmişti. En azından çocuğunu ve annesini koruyacak, kollayacak babası vardı.
"Hakkınızı helâl edin benim yüzümden yaşandı bunca şey. " Mehmet kendini suçlarken Züleyha'nın duyduğu suçluluk duygusu daha büyüktü.
"Helâllik konusunda hakkını helâl etmesi gereken varsa ikinizsiniz. Anneniz bana ciğerinden vermese belki bunların hiçbiri yaşanmazdı. Başanıza bunca şey gelmezdi, kızım şimdi kayıp olmazdı. Kim bilir şimdi nerde, ne halde bunca şeye sebep olmaktansa keşke ölseydim. "
"Allah korusun! Lütfen böyle konuşma Züleyha Teyze. " Ceren bir kere daha gözyaşlarıyla dahil oldu konuşmaya.
"Annem sana ciğerinden vermemiş olsaydı bile yine bunlar yaşanacaktı. Çünkü çok önceden Şebnem planlamıştı her şeyi. " Kelimeleri arasında defelerca kez duraksayan Mehmet'in gücü tamamen tükenmek üzereydi. Bugün çok fazla yorulmuştu. Zoraki aldığı nefesi kesilmeye başlarken daha fazla konuşamadı. Kardeşinin elini tutup hafif sıktığında Ceren durumu anlamıştı. Mehmet'in kötüleştiğini sadece Ceren değil Harun ile Züleyha da farketmişti. Ceren nefes alamayan abisini apar topar odadan çıkarıp götürürken Harun ile Züleyha ne yapacaklarını bilemez bir şekilde birbirine baktı.
Meryem...
Bir buçuk aydan fazla olmuştu burda tek başıma yaşıyordum. Amcam birkaç gün içinde geleceğim demişti ama haftalar olmuştu. İçim içimi yiyiyordu. Acaba bir şey mi olmuştu? Düşünmekten aklımı kaçıracak gibi oluyordum bazen. Gelip giden kimse olmadığına göre burda olduğumdan kimsenin haberi yok hâlâ belli ki. Kasabayla burası arasında uzun bir yol olduğu için araba olmazsa geri dönmem de mümkün değil. Ama araba bulmam bu dağ başında hiç mümkün değil. Ne yapacağımı bilmez bir şekilde bahçeyi izlerken derin bir nefes alarak aynı sıkıntıyla verdim.
Bir, bir buçuk saat uzaklıktaki yoldan geçen arabalardan birini yakalayabilsem belki giderdim ama evimizi taşlayan kasabalıdan kimse beni götürmezdi. Yayan gitmeye kalksam yedi saatlik yol ayısı, kurdu, domuzu da cabası. Ne etsemde bir haber versem bizimkilere? Ya Rabbi sen büyüksün! Konu komşuda yok ki etrafımda yardım isteyeyim, en yakını kırk dakikalık yürüme mesafesinde. Diğer yandan burda olduğumu öğrenirlerde başıma bir şey getirirler diye de ayrı korkuyorum. Bakalım Mevlam neyler, neylerse güzel eyler..
Dolabın içinden yine ses gelirken belli ki davetsiz küçük misfirim yine gelmişti. Ortalıkta asla yiyecek bir şey bırkmıyordum ama kaç gündür evin içinde bir fare dolanıyordu. Dışarı atmışlığımda vardı ama nasıl olduysa yine bir yolunu bulup gelmişti. Allah verede o geldiği delikten yılan falan gelmese, fareden korkmam ama yılana da yaklaşamam. Ah bir bulsam açtığı tüneli kapatacağım ama bulamıyorum.
Sesi de gelirken başımı iki yana sallaya sallaya ayağa kalktım.
"Acaba daha kaç kere seni dışarı atmam gerek! " Açtığım dolapta beni fazlasıyla şaşırtan bir sürpriz vardı. Babaannemin atmadığı demlik kartonundan fırlayan farenin ardından yeni sesler belirirken açtığım kartonda bir sürü yavru vardı.
"La havle vela kuvvete illa billah! Senden kurtulamadım bir de yavruların çıktı iyi mi? " Kaçtığı köşede beni izleyen anne fareye nefesimi üfleyerek baktım. Evin içinde olmazdı bunlar, en iyisi götürüp ahıra bırakayım da orda baksın anneleri onlara. Daha önceden bulduğum anahtarı alıp yavruların içinde olduğu kartonu da alarak dışarı çıktım. Anne fare arkamdan ciyaklamaya başlarken sanırım yavrularına zarar vereceğimi sanıyordu. Dışarı çıkması için kapıyı açık bıraktım. Ama bir türlü gelmeyen fareyi daha sonra yakalayıp getirmeye karar vererek ahıra yürüdüm. Ahırın kapısını açıp kartondaki yavruları bir köşeye bıraktım. Şimdi annelerini bulup yakalayıp getirmem gerekiyordu.
Döndüğüm evde anne fare yoktu. Delik delik her yere baktım ama bulamadım. İşin iyi yanı açtığı deliği buldum ama kapatmadım, gelsinde yakalayayım ve yavrularına götüreyim diye.
Bir saate yakın bekleyişim sonuç vermezken yavrularını bulmuş olabilir mi diye gidip ahıra bakmaya karar verdim. Çıkmışken bahçeyi de sulayıp öyle dönerdim.
Evin anahtarını alıp çıktım. Yürüdüğüm ahırın kapısını açmamla anne farenin kaçması bir oldu. Tahmin ettiğim gibi yavrularını bulmuştu. Ah annelik şu küçücük canlı bile yavruları için neler yapıyordu. Aklımdan çıkmayan annemi ne kadar da çok özlemiştim. Kaç ay sonra bende anne olacaktım, ki şimdi bile bebeğim için yapamayacağım şey yoktu. Onlara rahtsızlık vermeden kapıyı tekrar kilitleyip geri döndüm.
Önce ön bahçeyi güzelce suladım, daha sonra arka bahçedeki her şeyi iyice sulayıp olgunlaşan domatesleri kontrol ettim. Otuz kilodan fazla domates olgunlaşmıştı. Ziyan olmalarına izin veremezdim. Eve dönüp birkaç kova aldım. Döndüğüm bahçedeki olgunlaşmış domateslerin hepsini topladım. Dolmalık ve salçalık biberlerin de toplanması gerekiyordu.
Bu yıl salçayı mecbur ben yapacaktım. Topladığım domatesleri güzelce yıkayıp bahçede oturarak hepsini soyup doğradım. Bugün salçayı halledeyim yarın da dolmalık biberleri toplar ipe geçeririm. Daha kurutulacak patlıcan, kayısı, incir, üzüm, elma, armut ve daha bir çok şey vardı. Bağ yerinin işi biter miydi hiç? Büyük leğeni çeşmenin önüne koyup suyu açtım. Bugün biber salçasını da halletmeliydim. Leğen su dolana kadar gidip kuru odunları kömürlükten getirerek tandırlağa taşıdım.
Tandırı yakıp dumanın çekilmesini bekledim. Duman çekikene kadar da bir kova salçalık biber topladım. Dumanı çekilen tandırlığa gidip yıkadığım kazanı tandırın üzerine koydum. Kovalardaki domatesleri birer birer taşıyıp kazana döktüm.
Gün yerini geceye bırakırken yorgunluktan bitmiştim. Hem domates, hem de biber salçasını bugün bitirmiştim. Yatsı namazını kılıp hemen uyudum, daha yarında çok işim vardı.
.....
Salçalarından tut kurularına kadar birçok şeyi halletmiştim. İki haftadır gecemi gündüzüme katıp bitirmeye çalışıyordum. Ama aklım sürekli bizimkilerdeydi. Ya Mehmet! Of aklımı kaçırcaktım, dayanamıyordum. Bilsem iyiler burda sorunsuz bir şekilde yaşarım ama onlardan haber almadığım her an daha fazla kendimi yiyiyordum.
Yorgundum uyumam gerekiyordu. Her zaman yaptığım gibi evi toplayıp benim burda olduğuma dair hiçbir şey bırakmayarak öyle divana uzandım çok geçmeden de uykuya daldım.
İndiğim merdivenlerden anneme ve onunla birlikte yemek masasını hazırlayan Ömür Teyze'ye baktım. Omuzumda hissettiğim ele döndüğümde yanağımdan kocaman öptü boyumdan büyük oğlum.
"Annem! " sesinde müthiş bir sevgi vardı. Bana gülümseyerek kalan merdivenleri hızlı adımlarla indi. Az sonra babam, Yavuz Amca, annem, Ömür Teyze, Mehmet, oğlum ve benim olduğunu bildiğim bir sürü çocuk yemek masasına oturdu.
"Hadi kızım! " Annemin hafif kızmasıyla kalan merdivenleri indim.
"Yavuz, ekmek ver dedesinin aslanı. " Oğlumdan ekmek isteyen Yavuz Amca'ydı. Mehmet hızla oturduğu sandalyeden ayaklandı.
"Ömür nerde?! " Sesinde endişe vardı. Ona gülümseyerek tuttuğum elini şişkin karnımın üzerine koydum.
"Ömür burda, güvende merak etme. " Dememle Mehmet korkula yüzüne baktı.
"Meryem kalk! " Öfkesi ve endişesini anlayamıyordum. "Meryem kalk! " Sesi git gide yükseliyordu. "Kalk diyorum sana Meryem kalk!!! " Sert bir şekilde beni sarsmaya başlamasıyla "Kalk! " Diye bağırmaya devam etti.
Uykumu bıçak gibi kesip beni kendime getiren Mehmet'in sesine eş araba sesi oldu. Sıçrayarak uyandığımda kan ter içinde kalmıştım, hemen perdenin arkasından dışarı baktım. Bahçenin dışında duran araba ile korkudan yükselen adrenlinle üst üste yutkundum.
Kimdi bu gelen? Amcam mıydı acaba? Hemen yerimden kalkıp battaniye ile yastığımı kucağıma aldım. Bir taraftan da pencereden dışarıyı izlemeye devam ediyoruum. Kim olduklarını göremiyorum ama bahçeye üç adamın girdiğini çok net farkedebiliyorum. Hemen yavaşça koşup olabilecek en sessiz şekilde kapıdan anahtarı çıkarıp babaannemin odasına koştum. Battaniye ile yastığı yüklüğe sıkıştırıp banyoya koştum. Karanlıkta el yordamıyla kilidini açtığım banyonun camını tamamen açıp tabureyi tam camın altına koydum. Aynı hızla babaannemin odasına koştum tekrar.
Üst üste koyduğum sandalyeleri arkasına saklanacağım döşeklerin önüne dikkat çekmeyecek şekilde koydum. Ben arkasındayken yıkılacak olurlarsa beni bulurlardı. Derin dondurucunun üzerine çıkmıştım ki duyduğum silah sesiyle yüreğim ağzımdan çıkacaktı korkudan. Hemen döşeklerin arkasına atlayıp o büyük örtüsünün altına saklandım. Zayıf olmamdan sebep kolayca sığmışken korkudan kalbim göğüs kafesimi parçalayıp çıkacakmış gibi atıyordu.
İki elimi gözyaşlarım ile ağzıma kapattım. İçerden gelen gürültü patırtı gelenlerin pekte hayra alamet olmadığını belli ediyordu. Hıçkırmamak için kendimle verdiğim mücadeleye tek desteğim, dayanağım bebeğim. Durmadan dua ederken kurtarıcı ayetleri okuyordum. Bu ayetler hürmetine kurtulacağımdan şüphem yoktu.
"Patron buraya bakman lazım, galiba kız banyonun camından kaçmış. "
"Kahretsin!!! " Duyduğum ses tanıdıktı! Serkan'dı bu! Nasıl bulmuştu beni? Korkum daha daha çoğalırken tüm benliğimle duaya sarıldım. "Nedim'in peşine takıl, ondan başkası kızı saklıyor olamaz! Kızı bulana kadar gölgesi olacaksın! "
Duyduğum cümlelerle ellerimi daha sıkı ağzıma bastırdım. Sesli ağlamamak için avuçlarımın içini ısırmaya başladım.
Az sonra ortalık sessizleşirken tedbir amaçlı yerimden çıkmadım. Kulağıma ilişen araba sesi uzaklaşırken firar etmek için can atan hıçkırıklarımı koyverdim.
Ne kadar öyle ağladım bilmiyorum. Bir süre sonra yavaşça olduğum yerden çıkarak evin içinde tedbirli bir şekilde dolanmaya başladım. Kimsenin olmadığı çok belliydi. Kapının kilidine ateş etmişlerdi. Endişeyle kapıya bir önlem düşündüm. Olurda geri gelirlerse diye de sürekli tetikteydim.
Şafak sökene kadar kaç kere korkudan bayılacak gibi oldum bilmiyorum bile. Sabah namazını kılıp dedemin çiftelisini alarak kontrol ettim. Dedem ayıları, yaban domuzlarını kaçırmak için bununla ateş ediyordu bazen. Pek nasıl kullanıldığını bilmesemde az buçuk güven veriyordu. Yanıma aldığım birkaç fişekle birlikte evden çıkıp kasaba yoluna doğru koşmaya başladım.
Bir saaten fazla süren koşuşturmam yolu bulmamla son buldu. Yolun kenarına oturdum biraz dinlenmek için ama tedbirliydim de. Olurda Serkan ya da amcam gelecek olursa kayalığa yakın oturdum kolay saklanabilmek için.
Bekle bekle kimse gelip geçmiyordu. Ne yapacağımı bilmez bir şekilde bakındım etrafıma. Üç saatten fazla olmuştu tahminimce bekliyordum.
Sonunda duyduğum bir araç sesiyle hem korkuyor, hem de umutlanıyordum. Gel gitli endişeli bekleyişimi bir traktör karşıladı. Hemen kayalığın dibinden çıkıp durmaları için kaldırdığım ellerimi salladım. Durmuşlardı.
"Kız Meryem, senin için öldü dedilerdi, ne örüyon buralarda? " traktörün üzerindeki kadının söyledikleri ile sanki o dağlar üzerime yıkılmışlardı.
"Kız kocan gavur ellerinde canıyla cebelleşirken sen bağ yerinde keyif mi yapıyon kız? "
"Sizin Fatıma'yı da buldular mı? O da mı burda? "
Neler oluyordu? Bunlar neler söylüyorlardı böyle?
"De susun! " Kadınları susturan Dudu Teyze'ydi. "Meryem kız ne ediyorsun sen burda? "
"Dudu Teyze telefonunuz varsa kullanabilir miyim? " İçimi kaplayan korku ve üzüntü çok konuşmama müsade etmedi.
"Var kızım, " çıkardığı telefonu bana uzatan kadından minnetle aldım.
İlk Ali Abi'yi aradım ama telefonu kapalıydı. Hemen Ceren'i aradım ardından onunda telefonu kapalıydı. Aynı şekilde Fatıma'nın da. Annemi aradım bu kez, uzunca çaldı çaldı ama açmadı. Bir umut babamı aradım bu defa. İkinci çalışta telefon açıldı.
"Baba... " Biraz tereddütlüydüm.
"Meryem sen misin kızım? " sesindeki heyecan paha biçilmezdi.
"Benim baba. " Daha rahat baba diyebilmiştim.
"Baban sana kurban olsun, nerdesin kızım sen aylardır? " Sesi buğulanmıştı. Sevinçten ağlıyordu.
"Bağ yerindeyim babam, gelip beni alır mısın? "
"Kanat takıp geliyorum iki gözüm nuru merak etme sen. " Bende ağlıyordum sevinçten.
"Tamam. " Kapattığım telefonla derince bir nefes alıp gözlerimi kapadım. Çok şükür babama ulaşabilmiştim. Hemen gözlerimi silip telefonu Dudu Teyze'ye geri uzattım.
"Teşekkür ederim. " Hızlı adımlarla eve doğru gerisin geriye koşmaya başladım. Babam gelip beni alacaktı. Sevinçle onları arkamda bırakarak kayboldum ormanda.
Sevincim çok sürmedi. Birkaç dakika sonra karşıma çıkan arabayla olduğum yere adeta çivilendim. Serkan arabanın içinden bana bakıyordu.
|
0% |