@efecto_mariposa
|
Başlama tarihinizi buraya bırakın... (: Keyifli okumalar :)
Efecto__Mariposa/EşZaman
�� Anıl Piyancı ve Perdenin Ardındakiler:Yağmurlar��
İnstagram:efecto__mariposaa ❗NOT: Bana ulaşmak isteyenler buradan ulaşabilir. �� Batıyorum... Hatta battım. Ama bu nasıl bir batmak... Ben kurutulmuş çiçeklerle büyümüş kızım. Etrafım çiçeklerle bezenmiş ama ben bir çiçek olamayacak kadar çamura batmış o kızım. Ben böyleyim kimse beni düzeltemez. Kimse beni anlayamaz, kimse beni görmez, göremez, görmek istemez. Çünkü ben; kusurlu ve kirliyim. Kim niye görmek istesin böyle yaralı, hasarlı kızı? Beni, kusurlu kalbimi, kirli düşüncelerimi, bedenimi kim ne yapsın? Ailesine bile acı getirmiş bu kız başkasına nasıl mutluluk getirsin? Başkasına nasıl iyi gelsin? Ben Beyda'yım. Ben acı dolu o kızım. Kirli düşüncelerimle büyümüş, çamurlarla savaşmış, bataklığın kalbi olmuş kızım. Ben böyle doğdum böyle de hayatıma devam ediyorum. Etmek zorunda bırakılıyorum. Kimse beni değiştiremez. Kimse beni o bataklıktan çıkaramaz. Çıkarmaya çalışan herkesi tek tek düşünmeden o çukurun içine attım. Atmak zorunda bırakıldım. Ben bu olmak için zorlandım. Bana başka bir seçenek sunmadılar. Böyle biri olmak için bu şatafattan geçilmeyen, yalancı, iki yüzlü Dünya'ya getirildim. Ne yaparsam yapayım her şekilde bataklığın dibini boyladım. Daha fazla dibi boylamamak için de bataklığın kendisi oldum. "Beyda burada mıydın?". Yine yine yine o ses. Bırakmıyor beni, bıraksana bırak işte. Sen de o çukura girme. Yapma bunu kendine. "Git başımdan Balım!" Diyerek elimle kış kış yaptım. Gözlerini devirip. "Bıkmadın mı her gün bu lafı demekten? "Diyerek yanıma gelip oturdu. Öfkeyle ona bakıp, bir hışımla yerimden kalktım. Bıktım. Seni kırmaktan, parçalamaktan bıktım. Sana böyle davranmaktan bıktım. Karşısına geçerek. "Sal beni. Gelme arkamdan. Bırak beni.Bırak peşimi!" Diye yüzüne haykırıp arkama bile bakmadan onu çardakta tek başına bırakarak okuldan dışarı çıktım. Ben böyle bir insanım. Herkese zarar veriyorum. Bilerek ya da bilmeyerek, ama zarar vermeden yerime oturamıyorum. Benim yanımda olan herkes bir şekilde yara alıyor. Ama Balım bunu bir türlü kabul etmiyor. Ya da kabul etmek istemiyor. Balım benim küçüklüğüm. Onu kendisinden bile çok sevdiğim için böyle davranıyorum. Çünkü biliyorum benim gibi oda yaralanacak. Yaralayacağım. Ondan geriye hiçbir şey kalmayana kadar yıkıp,parçalayacağım. Onun o masum kalbine katran karasını karıştıramam. Ben bunu ona yapamam. Olmaz. Küçüklüğüm dediğim insana bunu yapamam. Temiz kalan tek kısmımı kirletemem. Balım bunu haketmiyor. Balım ne beni ne de bu davranışlarımı haketmiyor. Daha doğrusu ben onu haketmiyorum. Benim Dünyam için çok berrak. Hem ben yaklaştığım herkesi meyveler gibi içten çürütür, dıştan ateş gibi yakarım. Benim doğam böyle. Ben böyle yaratılıp, büyüdüm. Bana başka bir şey öğretemediler. Öğretmediler. Her tarafım yara bere olana kadar savaş meydanında bıraktılar. Acımadılar. Şimdi de ben o meydanda küllerimden yeniden doğuyorum. Eve doğru gitmeye başladım. O dıştan mükemmel gözüken ama içten harabe olan evim diyebileceğim ya da öyle demek zorunda bırakıldığım yere gidiyorum. Karşıdan karşıya geçmek için bir iki adım atmamla, korna sesiyle aniden kafamı sağa çevirdim. Üzerime hızla gelen simsiyah Mercedes'le bakışmaya başladık. Kaçmak yerine boş boş ona bakıyorum. Çarpmasını bekliyorum. Gelip bana çarpacak ve ben de bu acımasız dünyadan yok olup gideceğim. Tek başıma geldim, tek başına gideceğim. Vücudumun herhangi bir yerinde acı ya da bir çarpma sesi bekliyordum ama ne acı ne de çarpma vardı. Çünkü ani bir fren sesi duymamla,durduğunu anlamıştım. Bana vurmadan salak insan durmuştu. Araba kapısının açılıp kapanmasıyla birlikte "Manyak mısın sen?" Diye keskin sesi duyana kadar gözlerimi kapattığımın farkında bile değildim. Etrafta tarçın kokusu mu var? Yoksa bana mı öyle geliyor? "Tarçın mı kokuyor?" Diye saçma bir şekilde sormak istedim. Çünkü gerçekten sesle birlikte eşsiz bir tarçın kokusu geldi. Ve bu koku... O kadar ben ki... "Ne tarçını kızım? İyi misin sen?" Diye sert sesi duymaya devam edince tarçın kokusunun kaynağını öğrenmek için o kişiye doğru döndüm. Baştan ayağa siyahlar içerisindeydi. Ben siyahım diye bas bas bağırıyor. Gözlerimi gözleriyle buluşturduğum an çarpılmışa döndüm. Aman Allahım bu o. Herkesin gözdesi olduğu halde bir o kadar ismi geçince tir tir titreyip, korktukları kişi... Kahraman Aris. Daha fazla ona bulanmamak için hemen arkamı dönüp gidecekken bileğimden sertçe tutulup geri çekilmem bir anda oldu. "Sana çarpıyordum. Sen ise tarçın mı kokuyor diyerek çekip gidecek misin?" inanamazca. "Şaka mısın kızım sen?" Diyerek bana bakmaya başladı. Gitmem gerekiyor. Gitmezsem, senin merkezinde kalırsam bir daha sana arkamı dönemem. Gidemem. Sırf bu yüzden gideceğim. Çünkü gitmeliyim. Senden kaçarken sana daha fazla tutulmamalıyım. Ben tehlikeyim. Sen tehlikesin. Bizden cacık bile olmaz. Benim bu sessizliğime daha fazla dayanamayan Kahraman Aris. "Ya sabır!" Diyerek arabasına binerek, çekip gitti. Gitti. Yine beni umursamadan, görmezden gelerek ve beni benimle bırakıp, çekip gitti. Sen beni anlamazdın, ben ise tarçına bulanırdım. O gitse bile eşsiz tarçın kokusu hâlâ benimle. Tarçın kokusunu nasıl unutabilirim ki... Seni ilk gördüğüm günü hatırlıyorum,bana ölen hislerimi hissettirmiştin. Beni yaşatan, bana umut veren o kokuyu, o kişiyi nasıl unutabilirim? Onunla ilk karşılaşmamız karanlığa atıldığım daha bataklığın kendisi olamadığım zamandı. ...Bundan 3 yıl önce... "Bırak bırak saçımı,bırak!" Diye haykırarak o zalimin elinden kurtulmaya çalışıyorum. Bırak şerefsiz bırak. Annemin kıyamadığı saçlarıma nasıl senin pis ellerin kıyar? Eve biraz geç geldim diye daha doğrusu pislik oğluna duyduğu öfkeyi, ondan çıkaramadığı için ve kolay lokma olan kimsesiz kızdan çıkaracağı için bahanesi eve geç gelmem. " Seni pislik. Dışarda kal da biraz aklın başına gelsin." Diyerek yüzüme tükürerek "Başıma kalan en büyük belasın." Diyerek beni sürükleye sürükleye kapıdan dışarı attı. Atmasıyla birlikte bacağımda feci bir acı baş gösterdi. Bu acıyla birlikte içimdeki acı birleşip ağlamaya başladım. Bıktım bu hayattan, kimsesiz olmaktan, acılardan, onlardan, herkesten bıktım. Ben neden yaşıyorum. Ben neden bu acıları çekiyorum. Ben neden bu Dünya'da tek başına bırakıldım. Gökyüzüne bakarak haykırmaya başladım. " Anne, baba görüyor musunuz? Kızınızı. Canınızı. Bu hayatta en bi en değerlinizi. Görüyor musunuz? Beni kimlerin eline bıraktığınızı görüyor musunuz?" Daha da sesimi yükselterek. "Dayanamıyorum. Dayanamıyorum." Saç köklerim acımıyormuş gibi birde ben çekerek " Bak. Bak anne gör. Kıyamadığın, acıtırım diye tarayamadığın saçlarım şimdi ne halde..." Dedim. Gözlerimi acıyan dizlerime çevirdim. "Bakın her düştüğümde üfleyip, pamuklara sardığınız dizlerim ne halde? Bilmem kaçıncı acısı bu..." "Neden? Neden? Neden beni bırakıp gittiniz"Diye haykırmaya devam ettiğim zaman başımın okşanmasıyla kafamı aniden kaldırdım. " Şşş sakin ol. Benim." Simsiyah gözlerle dumura uğradım. Beni, içimi, kalbimi görüyor gibi bakan bu kişi de kim? Ağlamaktan kısılan sesimle. "Sen de kimsin?" Diye sordum. Elini saçımdan indirmeden. "Kahraman Aris." Diye bana bakmaya devam etti. Kahraman Aris. Niye bu kadar adın zihnimde var gibi? Ama seni ilk kez gördüğüme yemin edebilirim. Saçımda duran elini elimin tersiyle atıp. "Git başımdan." Diye öfkeyle konuştum. Tanımadığım biri gelip başımı okşuyor. Bir de üstüne üstlük beni anlıyormuş gibi bakıyor ama bir bok anladığı yok. Benim böyle yapmamla kaşları çatılıp beni kolumdan sertçe tutup ayağa kaldırdı. Ve bu ani duruma sesimin tonunu istemsiz yükselttim. " Sen... Sen ne yapıyorsun?" Diye şaşkınlıkla konuştum. Yüzündeki sevgi tanecikleri kırılıp yerine öfke tanecikleri gelmesi bir oldu. " Bağırma bana. Bağırma." Diye öfkeyle konuştu. İçimde kaynayan öfkeyle bütün acıları unutup ona laf yetiştirmeye başladım. " Bir anda gelip, beni anlıyormuş gibi davranıp, bana burada ahkâm kesemezsin." Diye dik dik ona bakmaya başladım. " Kapının önüne atıldın. Bu hayatta kimsesizsin. Aynı benim gibi." Diyerek bir anda beni göğsüne yatırdı. Elimle onu hışımla ittim. Sen kimsin? " Sen kim oluyorsun da gelip böyle davranıyorsun ?" Pişkince " Yardım etmeye çalışıyorum." Gözlerime bakarak. "Minnak." Dedi. Öfkeyle."Senden yardım isteyen olmadı." Diyerek baştan ayağa süzdüm. Yakışıklı. Tek kaşını havaya kaldırarak."Öyle mi dersin?" Sesini daha keskin yaparak. "Mihri." Diyerek çıplak ve savunmasız kalan ruhuma bakmaya başladı. Tek bir isimle, sadece beş harften oluşan bir isimle, kuşandığım bütün zırhlarımı indirdim. Kulağımda tek bir isim çınlıyor. Mihri. Beni ben yapan, çocukluğumla dolu olan toprağa gömdüğüm bu ismi nasıl bilebilir? Sen gerçekten kimsin? Koca bir boşluk ve dumura uğrayan bir bedenle "Sen kimsin?" Dedim. Bu sorumu bekliyormuş gibi bıyık altı gülümsemeye başladı. Şöyle bir etrafa bakıp, "Ben kim miyim?" Sessizliğe bürünüp bir iki saniye bana üstten baktı. "Bilmem kimim?" Diyerek pis pis gülmeye başladı. O gülümsedikçe öfkelenmeye başladım. Elim kaşınıyor. Konuşacağım zaman eliyle beni durdurup konuşmaya başladı. "Benim kim olduğumu öğrenmek istiyorsan, benimle gelmen gerekiyor." Gözlerini kısarak."Mihri." Dedi. Tahmin etmeliydim. Böyle bir şart koşacağını tahmin etmeliydim. Öfkeyle. " Sen... Sen..." Dedim ama sözlerimi bölüp elimi tutarak beni göğsüne yatırdı. " Şşşş şşşş." Demesiyle birlikte saçlarımı da okşayınca daha yeni itelediğim göz yaşlarım tekrar gelmeye başladı. Ve içimde kopan acı ve bilinmezlikle tanımadığım bir gencin göğsünde ağlamaya başladım. Bu his... Bu his çok başka, çok farklı. Ama bir o kadar bu his tanıdık. Bilinmezlikle harmanlanmış bir gerçek var. Mihri ismini bilen ve daha neler bildiğini bilmediğim bu kişiye hissettiğim şeyler bir miktar tanıdık ama o kadar da yabancı. Tükendim. Ağlamalarımın arasında." Dayanamıyorum. Bu Dünyada tek başıma savaşmaya dayanamıyorum. Olmuyor olmuyor olmuyor. Yapamıyorum. Canım çok acıyor. Beni neden bıraktılar?" Dedim ve kollarımla ona sarılmaya başladım. Tanımadığım bu kişiye kalbimde kilitli olan en özel kapıyı sorgusuz sualsiz aralık bıraktım. Ona sarılmak beni hiç olmadığım kadar rahatlattı. Sanki... Sanki evimi bulmuş gibiyim. " Seni bırakmadılar. Baksana gökyüzüne bugün ne kadar parlak. Sonra şu yıldızlara bak bir sürüler. Hiç olmadıkları kadar belirginler. Biz buradayız diye bağırıyorlar minik. O yüzden yalnızım deme." Diyerek saçımdaki elini çekip sıkıca bana sarılmaya başladı. Kazadan beladan sakınır gibi sarıl. Bana öyle bir sarıl ki, kaburgalarımın altındaki de hissetsin. " Kendini yalnız hissettiğinde, çaresiz, kötü olduğunda, acıyla savaştığında sadece gökyüzüne bak. Onlar hep orada olacak. Seni yalnız bırakmayacaklar minik. Gökyüzüne bakıp ben yalnız değilim diyerek onların orada olduğuna kalpten inan. İşte... işte o zaman kendinde savaşmak için o gücü hissedeceksin minik." Havaya bir nefes bırakarak. " Sadece kalpten inan." Dedi. Kafamı yavaşça göğsünden kaldırıp, gözlerinin içine baktım. O an sanki etraftaki tüm sesler gitti. Nerede olduğum, kim olduğum umurumda bile olmadı. Hissettiğim tüm duyguları çöp kutusuna atıp, sadece şu an hissettiğim bu; bir çocuğun annesine duyduğu güvenle gelen sevgiyle ve bir çocuğun şekerine duyduğu bağlılıkla baş başa kaldım. İşte o an bir şeyler oldu. Bu hissin bir gün başımı yakacağını bilmeme rağmen ona o gün 20 Aralıkta tutuldum. Ben o eşsiz tarçın kokusuna tutuldum. Bir hiç uğruna... Onun sevgisine, sıcaklığına, güven veren kollarına, yuva olan göğsüne ben 20 Aralıkta tutuldum. Yavaşça yanağına dudağımı değdirdim. Bu benim teşekkürümdü. Kendimi bir gün olsa bile değerli olduğumu, yalnız olmadığımı hissettirdiği için duyduğum minnetle beraber, bu küçük sevgisiz kalan kız çocuğunu sevgiyle ilk defa karşılaştırdığı için duyduğum teşekkürümdü. Belki bir gün bu hissettirdikleri için pişman olacağım ama ben bunu çoktan göze aldım. Onu öptüğümle şimşeğin çakması ve yağmur damlalarının yüzümüze akın etmesi aynı anda oldu. Sanki öpücüğüm ve gökyüzü el sıkışıp anlaşma yapmışlar. Çünkü bu kadar tesadüf olamaz. Bir anda kulağımda Müslüm Gürses'in aşk tesadüfleri sever şarkısı çalmaya başladı. Aşk tesadüfleri sever Kader ayrılıkları Yıllar geçmeyi sever İnsan aramayı Yağmur damlalarını yüzümde daha fazla hissedince birde aklımdan geçen düşüncelere son vermek için hemen geri çekildim. Tedirginlikle "Şey.." dedim. Yumuşak ama bir o kadar iri parmağını dudağımın üstüne koyarak. " Şş bir şey deme." Dedi. Başımı yere eğip alttan alta gülümsemeye başladım. Bu hissettiğim şeyler çok yabancı beni iyi hissettirdiği gibi elimi, kolumu bağlayarak çaresiz bıraktı ama bana iyi geldiğini inkâr etmeyeceğim. Zaten sevgiye aç olan, kan pompalamaktan başka bir şey yapmayan kalbim sürekli bu anı, bu hissettiklerimi hatırlatır. Belimdeki elini çekip elimden tutarak beni sürüklemeye başladı. Nereye bile diyemeden sürüklemesine izin verdim. Bu tanımadığım, isminden başka hiçbir şey bilmediğim genç adamın beni sürüklemesine izin verdim. Zaten sokağa atılmıştım. Beni iyi hissettiren, kısacık bir zaman bile olsa sevgiyi iliklerime kazıyan, ailem dışında kimsenin bilmediği Mihri ismini bilen bu genç adamın peşine takılmayacaktım da ne yapacaktım? Beni siyah bir arabaya oturtarak yanıma- sürücü koltuğuna oturarak-arabayı kullanmaya başladı. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Neden bana yardım ettiğini bilmiyordum. Ben bu genç adamın isminden başka hiçbir şey bilmememe rağmen içimde baş gösteren hisler yüzünden ve bildiği şeylerden kaynaklı peşinden gidiyorum. Belki bu genç bana zarar verecek ama ben bu ihtimalleri duymamak için kulağıma ve düşüncelerime kepenk atıp tamamen onları toprağa gömdüm. Şu an bu genç adam bana öl dese ölecek durumdayım. Çünkü bana hissettirdiklerini bu zamana kadar kimse hissettirmedi. Yıllardır aç bekleyen kalbim şimdi kapısını sonuna kadar açtı ve bu hislerle dolmak için bekliyor. Nasıl kapatırım o kapıyı? Nasıl bir kez daha kanatırım? Bir kez sadece bir kez iliklerime kadar bu hissi tatmak istiyorum. Ne olacaksa olabilir. Ama... Ama lütfen bir kez daha yarı yolda bırakılmayayım. Bu hissettirdikleriyle baş başa kaldım. Bocalamama rağmen bir gün bu hislerimin beni okyanusların altında nefessiz bırakacağı bilinciyle her şeyi toprağa gömdüm. Ve sadece arabada geçip giden yolu seyretmeye başladım. Bir de tarçın kokusunun bana hatırlattığı geçmiş ve Mihri isminin güçsüz bıraktığı bu bedenle savaşmaya... Bölüm sonu.
Sevgilerle B. |
0% |