@efil_efil
|
~Okurken Elfida'yı dinlemenizi öneririm~
Korku. 5 harfti ama içinde o kadar çok şey barındırıyordu ki kelimeyi ağzıma aldığım an bile içinde olanlar kendini hissettiriyordu. Kendi kendime tekrar güldüm. Düşünceler beni içine çekiyordu. Seviyordum düşünmeyi ama sevmiyordum düşünerek ömrümü yemeyi. Kendimi düşüncelere ile kaybederken telefon çaldı. Nerden gelmişti şimdi bu arama? Koşar adımlar ile masanın üzerinde duran telefonu aldım. Arayan kişi kimdi bilinmiyordu. Bir numara vardı fakat ismi yoktu. Belki yanlış numaradır diyerekten telefonu açmak yerine kapattım ve arkama bakmamak üzere mutfağa yöneldim. Bir bardak çay kendime gelmeme vesile olabilirdi. Yani tahminlerimce öyleydi. Çay suyunu kaynattıktan sonra tam demleyecektim ki tekrar telefon çaldı. Asla akıllanmayacaktım. Telefonun yanına gittiğimde arayanın yine o yabancı numara olduğunu gördüm. Belki de yanlış anlaşılma filan yoktur acil bir durumdur ve bana ulaşılmıştır diye düşündüm. Telefonu açarak kulağıma götürdüğüm de karşı taraftan ses yoktu. Bir süre daha bekledim karşı taraftan ses seda yoktu. Derin bir nefes alarak ben konuştum "Buyurun" Karşı taraftan tekrar ses gelmedi bir süre sonra ise derinlerden gelen gülme sesi ile olduğum yere mıhlandım. Ben bu sesi bir yerden tanıyordum fakat nereden tanıdığımı hatırlamıyordum. "Kimsiniz? " diye sorduğumda ise bir cevap almak yerine telefon yüzüme kapatılmıştı. Derin bir nefes alarak masanın yanındaki sandalyeyi çekip oturdum. Kendimi 10 km koşudan çıkmış gibi hissediyordum. Ağlama isteğimi bastırmaya çalışıyordum fakat ağlarsam kaybedeceğimi biliyordum. Ne garipti ki ben bir gecede kaybedeceğim her şeyi kaybetmiştim şimdi ise kendimi kaybetmemek için saçma sapan kurallar koymuştum kendime. Herkes için boşluk bir şeyler ifade ederdi ama bir psikoloji öğrencisi içindeki boşluğun ne ifade ettiğini bilirdi. İnsanı mutsuz kılan şey içindeki boşluk hissidir fakat bazen de bir insan mutluyken içindeki boşluk onu mutsuz kılıyordu. Kimdi o? Gerçekten kimdi? Neden beni aramıştı? Numarayı bilmiyordum sorgulatmam gereken kimse yoktu. Tanıdığım yoktu. Ben bir gecede herkes tarafından yok sayılmıştım bir gecede herkesi kaybetmiştim. Kendi kendime bir hayat kurmuşken neden şimdi hayatıma birileri girmeye çalışıyordu. Biliyordum işte o kadar acıdan sonra yola çıkan kişi ile hedefe varan kişi aynı olmazdı. Doğduğum da adımı Elfida koymuşlar. Feda edilen demekmiş. Neden adımı Elfida koymuşlardı? Hiç mi istenmemiştim hiç mi sevilmemiştim? Derin bir nefes alarak mutfağa giderek demlenmiş çayımı bardağa doldurarak tekrardan odama yürüdüm. Gözlerim masanın üzerinde duran telefona kaymıştı fakat istemsizce ürpermiş ve telefonu almadan odaya gitmiştim. Kitaplıkta duran ve ne zaman canım yansa alıp olduğum okumadığım da ise bir sarılmam ile yaralarımı saran o kitabı alarak kaldığım yerden okumaya başlamıştım. Bu kitaba kaç defa başladığımı bilmiyordum fakat her okuyuşum da canım daha çok yanıyor fakat yandığı kadar da kendimi iyi hissediyordum. Kitaptan ne kadar okudum bilmiyordum fakat havanın kararması üzerine ve çayı sevmeme rağmen bir yudum içmeme rağmen belki içerim diye çayı ısıtmak için mutfağa ilerledim. Ocağın altını açtığım da telefonun bildirim sesi ile masaya yaklaştım. Tekrardan bilinmeyen numaradan gelmişti mesaj. Bilinmeyen Numara : Yarın sana atacağım adrese gel. Elim de kaybetmekten korkacağın biri var. Kaybetmekten korkacağım kimsem yoktu. Belki de bu yüzden sabaha kadar gözüme uyku girmemişti. O adrese gitmek üzere üzerime kabanımı giyerek evden çıktım. Bugün derslere yetişmem lazımdı. Benim bana ihtiyacım vardı. Attıkları adres evime uzak kalıyordu. Doğruyu söylemek gerekirse kendimi çok kötü hissediyordum. İçimdeki dürtüye engel olamamıştım. Ve şimdi de belki de hayatım uğruna bu yola çıkmıştım. Attıkları adres şehirin dışına doğruydu. Adrese ulaştığım da acaba geç olmadan geri mi dönsem diye düşündüm. Fakat bu kadar yol gelmiştim. Adımlarım yavaştı yavaş yavaş eceline doğru yürüyor gibiydim. Fakat biliyordum oraya gidecektim sonra bu kim diyip beni geri yollayacaklardı. En azından temennim buydu. Kapıdaki adamlar birbirlerine baktıktan sonra biri cebinden telefonunu çıkardı ve kısa bir mesaj geçtikten sonra kapıları açtılar. İçeri geçtikten sonra kapı arkamdan yüksek sesle kapandı. İçerisi karanlıktı. Korksam da "içeride biri var mı? " diye seslendim. Bir süre kimseden ses çıkmadı. "Gizlenmek zevklidir, bulunmamak ise felakettir değil mi güzel kızım" Arkamdan gelen ses ile gözlerimi açabildiğim kadar açtım. Tanıyordum bu sesi. Ama bu gülme sesi telefondaki gülme sesine benzemiyordu. Hızlıca arkama döndüğümde o gülme sesinin kime ait olduğunu bulmuştum. O güzel gözlerinin altı mosmor olmuştu kaşı ve dudağı patlamış gözleri ise her an veda edecek gibi duruyordu. "Baba" dediğimde ise sesim benden bağımsız çıkmıştı. Belki de baba dememem gerekiyordu o katildi babam değildi. Daha düne kadar ağlamamak için direnen gözlerim bana ihanet etmişti ve ayakta zar zor duran Ezel'e doğru hareketleneceğim sırada babam belindeki silahı çıkarıp Ezel'in alnına dayaması ile durmuştum. Ben her şeyimi kaybetmemiştim benim her şeyimi benden almışlardı ve bu kez de alacak gibi görünüyordu. Ve ben buna bu sefer izin vermeyecektim. "Benim güzel kızım bu sefer de kaçacak mı yoksa sevdiği için çabalayacak mı? " dediğinde Ezel ayakta duramayacak raddeye gelmişti fakat gözleri kendi için olmasa da benim için çabalıyordu. "Öldür" dedi yıllar sonra duyduğum sesiyle. Sesinde bile yorgunluk vardı. Feda edilmesi gereken bendim fakat o kendini feda etmek istiyordu hemde onu düşünmeden arkasına bile bakmadan benim için. Bu sefer korkaklık etmeyecektim. Bir adım daha öne çıktım. "Beni sevmediğini biliyorum aslında sen ne beni sevdin ne de benim ile ilgili olan diğer şeyleri. Sen sadece benden nefret ettin. Ben öleyim istedin o kadar nefret ettin işte benden. Şimdi ayaklarına kadar geldim bak tam karşındayım. Kanlı ve canlı yanındakini bırak da bana doğrult o silahı." Ezel'e ne vermişlerdi bilmiyordum fakat benim tanıdığım Ezel yaşamayı seven taraftı. Biz onunla iyi anlaşıyorduk çünkü zaten birbirimize zıttık. O yaşamayı severdi bense hemen ecelim gelsin isterdim. Şimdi ise ben ecelimden kaçtım o ise ecelinin ellerinde. Babam tam ağzını açıp konuşacaktı ki Ezel ondan önce konuştu. "Benim adım Ezel . Başlangıcı ve öncesi olmayan geçmiş zaman demek. Sen ise Elfida. Feda edilen demek. Bırak beni adım gibi geçmişte kalayım sen bundan sonra Armina ol sen zaten benden iyi bilirsin anlamını" Armina. Bu isim bana geçmişimi anımsatıyordu. "Karşındayım bırak Ezel'i al Elfida'yı" Ezel'in kafasına dayadığı silahı bana doğrultmuştu. Korku bana uğramadan bu iş bitecekti. Ezel'e bakıp gülümsedim ve gözlerimi kapatıp acının bedenimi ele geçirmesini bekledim. "Şımartılmamış aşkın sessizliğe yakın Kim bilir kaç yüzyıldır sarılmamış kolların Sisliydi kirpiklerin ve gözlerin yağmurlu Yorulmuşsun, hakkını almış yılların" gözlerimi acmadım ama şarkıyı söyleyenin Ezel olduğunu en başından anlamıştım. Çok geçmeden depoda iki mermi sesi yankılandı. Aslında izi kalan yara hiç iyileşmemiş varsayılırdı. ~~~ Selamlar tekrardann ben yine geldim. Siz de tekrardan hoşgeldiniz. Umarım başında bir Besmele çekmişsinizdir. Yeni kitabin tanıtım bölümüydü bu. Nasıl bulduğunuzu ve sizce nasıl devam edeceğini de karakterlerin size bu tanıtım bölümün de neler ifade ettiğini yazarsanız çok mutlu olurum. Bundan sonra da karakterler kafanızda oluşsun diye tekrar ikinci bir tanıtım yapacağım tekrardan hoşgeldiniz. |
0% |