Yeni Üyelik
14.
Bölüm

12.Bölüm - Okçuluk

@efloranizz35

Ophelia, bana doğru yaklaştı. Kollarıyla bedenimi saracakken kapı açılmıştı ve her ikimiz de kapıya doğru baktık. Gelen Orpheus'tu "İlham perisi? Sadece olmayan Berfin?" dedi ve bize kaşlarını çatmış bir biçimde bakmayı sürdürüyordu. Ophelia'yla bakışlarımız birbirine döndüğünde birbirimize çok yakın olduğumuzu görererek hızla birbirimizden uzaklaştık ve her ikimiz de tekrardan Orpheus'a doğru masumca baktık.

 

"Yanlış bir zamanda mı geldim?" dedi Orpheus, alaycı bir ses tonuyla. "Ortak ya, sadece sarılacaktık..." dedi Ophelia ve benden onay vermemi beklercesine: "Değil mi balam?" diye sordu, kaşlarını kaşlarını kaldırarak. "Evet, düşündüğün şeyi yapmadık. Ayrıca karşında iki prenses duruyor ve sen hesap mı soruyorsun Orpheus!?" dedim ve yutkunarak Ophelia'ya baktım. Orpheus sırıttı ve konuyu değiştirerek, "Ben de Zeynep'le antrenman yapmadan önce günlüğe yazayım demiştim. Ortam müsait değilse yapacak bir şey yok. Affınıza sığınıyorum, efendim."

 

Ophelia, yan tarafındaki yastığı tuttu ve Orpheus'a fırlattığında Orpheus, kahkahalarla gülmeye devam ediyordu. "Sen gitsene canım ortağım?" diye devam etti Ophelia. "Ben de meraklı değilim fantezilerinizi izlemeye!" dedi şikayetçi bir ses tonuyla, Orpheus ve ortak salondan şikayetle ayrıldı. Ophelia'ya bakarak: "Biz de gidelim mi?" dedim gülümseyerek.

 

Ophelia, küçük bir tebessümle kafasını onaylar bir biçimde salladı ve birlikte ayaklanarak ortak salonun kapısına doğru ilerledik. Salondan çıktık ve sağa baktığımızda merdivenlerden aşağıya inen Orpheus'u görmemizle ona doğru koşmaya başladık. Merdivenlerden indikten sonrasında ona daha da yaklaşmıştık. Ophelia, "Ortak!" diye seslenmesiyle Orpheus, arkasına doğru baktı. "Neden geldiniz?" dedi kaşlarını çatarak.

 

"Balam Hanım, merak etti de kıramadım." dedi Ophelia. Orpheus, lakabı duyduğu an garipsermişçesine kaşlarını çattı. "Balam Hanım?" diyerek tekrarladı. "Evet, o benim balam." dedi sıcak bir ses tonuyla.

 

"Aman isteyen olmadı Balan Hanımı." demesiyle gözlerimi kısmıştım, "Çok da Vikvik." diyerek kollarımı önüme bağladığımda Ophelia'da Orpheus'da bana anlamaz gözlerle bakıyordu. Bense sırıtarak, "Alışırsınız!" demekle yetindim ve dışarının kapısına doğru onları beklemeden hızla ilerlemiştim.

 

Onlarda arkamdan geldiklerinde sarayın bahçesine çıkmıştık. Sarayın bahçesinde bir kız dikkatimi çekmişti. Bu kızın Orpheus'un bahsettiği Zeynep olduğunu düşünerek yanına doğru ilerledim. Koyu kahve gözleri, koyu kahverengi dalgalı saçları vardı. Hafif buğday ten rengine sahipti. Boyuysa benim boylarımdaydı ve benim gibi zayıftı.

 

 

🌼🌼🌼

 

Kız, beni baştan sona süzdükten sonra Orpheus'a doğru baktı. "N'aber Orpheus?" dedi gülümser bir biçimde. Orpheus, ona gülümser bir biçimde karşılık vererek, "İyiyim, seni sormalı?"

"İyiyim bende, teşekkür ederim." dedi ve tekrar bana doğru baktı. "Yeni prenseslerden misiniz?" dediğinde, 'evet' anlamında kafamı salladım ve elimi uzattım. "Ben Berfin, sadece Berfin." dememle Orpheus, derin bir nefes aldı. Ona bakmasam da sinirlendiğini hissedebiliyordum. "Memnun oldum sadece majesteleri ama sadece değilsiniz sanki ne dersiniz?"

 

Prenses ünvanı benim sadece oluşumu alıp götürebilecek kadar güçlü bir unvan değildi. Sadece olmamam için geçmişte bedenime açılmış her bir yara iyileşmeliydi. Bir sadece olduğuma inanmıştım. Çünkü, öyleydim. Beni, ben yapan asam olmuştu. Ben sadece olarak doğmuş, Eflora olarak büyümüştüm. Eflora olsam da benliğimi kaybetmek istememiştim. Bu yüzden herkese 'sadece' olduğunu dile getiriyordum. Ama aslında ben çoktan benliğimi kaybetmiştim.

 

Berfin, benim acılarımı paylaştığım noktamdı. Eflora'ysa savaştığım. Onların birleşimiydim ben yani sadece birisi.

 

Acılar olmasaydı, Eflora doğmazdı. Bağırış sesleri olmasaydı, mahkum kalmazdı. Bedenindeki morluklar olmasaydı kimsenin kuklası olmazdı.

 

Benden cevap alamayınca gözleri Ophelia'yla buluştu. "Ben de ne zaman fark edecek diyordum!" dedi Ophelia kahkahayla. "Hoş gelmişsiniz majesteleri! Hangi rüzgar attı sizi buraya böyle? Gelir miydiniz buralara?"

 

"Geldim işte." diyerek gülümsemesini sürdürdü Ophelia. Zeynep, bakışlarını yeniden Orpheus'a yöneltti, "Gidelim mi?" dediğinde Orpheus, kafasını onaylar bir biçimde salladı ve birlikte bir sahaya doğru ilerledik. Sarayın bahçesi tahminimden daha büyüktü. Kocaman bir eğitim sahasına sahipti. Eğitim sahasının her bir köşesi farklı dallara ayrılıyordu. Orpheus ve Zeynep, okçuluk antrenmanı yapıldığı yere geçtiler. Sahanın köşe kısmında yer alan tahta masanın üzerinden, yaylarını ve oklarını aldılar ve hedefin önünden uzaklaştılar.

 

Ben ve Ophelia, onları izlemek için bir kenara geçtik ve yere oturarak atış yapmalarını beklemiştik. İkisi aynı anda oklarının yaylarını germişlerdi ve Zeynep, 3'ten geriye saymaya başlamıştı.

 

"3, 2, 1!" dedi ve ikisi aynı anda atış yapmışlardı. Zeynep'in oku tam hedefi vururken; Oprheus'un oku hedef dışına isabet etmişti. Zeynep, kahkahalarla gülmeye başladı. "Hadi ama yenilmeye doy artık" demesiyle Orpheus, göz devirdi. "Masanın önüne doğru ilerledi ve masanın üzerinden bir ok daha alarak geri yerine geçti. Yayı tekrardan gerdi ve hedefe odaklandı. Tüm dikkatibi toplamıştı ve yayı bırakmıştı. Ok yine hedef dışına isabet etmişti. Orpheus, şikayet eder bir biçimde, "Hadi ama!" diyerek tepki göstermişti.

 

Zeynep, gülmekle yetinirken ben ve Ophelia'da kendimizi tutamayarak Zeynep'e eşlik ederek gülmeye başlamıştık. "Çok mu komik kızlar?" dedi tersler bir biçimde Orpheus. İkimizde zor da olsa gülmeyi kesmemizle Orpheus, bana doğru baktı. "Sadece olmayan Berfin, buraya gelebilir misiniz?" Ophelia'ya doğru baktım, hemen sonrasında tekrar Orpheus'a doğru bakmıştım ve tedirgin bir şekilde ayağa kalktım.

 

Yanına doğru ilerledim ve bana yayını uzattı. Kahverengi, tahta masanın üzerinden bir ok alarak elime tutuşturmuştu." Madem şu an buradasın, sana da öğretelim ok atmayı. Ophelia, araya gitmişti." Bu iyi bir fikir değil sanki. " sanırım Ophelia'nın bu kadar tedirgin oluş sebebi geçmişimdi. Ben, geçmişimin üzerine giderdim. Yaralarıma meydan okurdum. Bu canımı acıtırdı ama acı değil miydi, insanı güçlü kılan? Ben de bu acıyı yaşıyordum ve direnebildiğim kadar direniyordum.

 

"Balana güvenmiyor musun, ilham perisi?" diyerek kritik bir soru sorduğunda Ophelia, cevapsız kalmıştı. Kafamı hedefe çevirmiştim. Yayı gerecekken Ophelia'nın sesini duymuştum. "Hedefin o olduğunu hayal et balam. Geçmişin gelmesin aklına, güçlenişin gelsin."Ophelia'ya bakarak gülümsedim ve hedefe doğru tekrar baktım. Orpheus, bir eliyle kolumdan tuttu, bir eliyle yayı.

 

Bu benim ilk ok atışımdı. Ophelia'nın deyişiyle yaralarının üzerine gitmenin başka bir yoluydu. Orpheus, kulağıma doğru fısıldadı. " Odaklan, Berfin. Hedeften başka bir şey olmasın zihninde." gözlerimi hafif kıstım. Orpheus, bedenimi ve yayı hedefe doğru yöneltiyordu. "Bırak." dediğinde yayı bırakmıştım ve hedefin bir noktasına gelmişti ok. Zeynep, alkışlamaya başlamıştı. "Kendim yapamıyorsun ama başkasına yaptırınca direkt tutturuyorsun. Helal olsun sana!"

 

"Eyvallah!" dedi Orpheus övünür bir biçimde. Zeynep, bana doğru yaklaştı. "Daha önce hiç ok attın mı?" diye sormuştu. Kafamı hayır anlamında salladığımda gülümsedi. "Belli oluyor Ophelia gibi atıyorsun oku." diyerek gülmeye başladığında Ophelia, kaşlarını çatar bir biçimde, "Ben ne alaka yine?" diyerek kollarını göğsünde topladı.

 

"Her zaman sen, güzelim!" diyerek göz kırptı, Zeynep ve tekrar bana doğru baktı. "Hangi krallıktan gelmiştin bu arada?"

 

"Aurora Krallığı."

 

"Oradan, buraya neden geldin?"

 

"Sanırım geçmişimden kaçmak için."

 

"Kaçabildin mi?" hayır anlamında kafamı salladığımda yutkundu. "Geçmişte açılmış yaralar iyileşmezler, iyileştiklerini sanarak kendimizi kandırırız." O haklıydı, ben geçmişimin enkazında kalmıştım. Ophelia, ayağa kalktı ve bize doğru yaklaştı. "Bizim balamla küçük bir işiniz vardı. Sonra görüşürüz!" diyerek kolumdan çekiştirmeye başladı. Cevap veremeden bedenimi ona bırakmıştım. Eğitim sahasından çıktık ve sarayın yemyeşil bahçesinden geçiyorduk.

 

"Ay Işığı Krallığı harekete geçecek gibi duruyor." dedi Ophelia düşünceli bir ses tonuyla. Biz prenseslerin de savaşması lazım. Kralla bir sonraki toplantı da bunu dile getireceğim." savaşa katılma fikri korkmama neden olmuştu. Kandan feci şekilde korkuyordum. Kan görmek genelde bayılmama neden olurdu. Sanırım bana bunun da eğitimi verilecekti. Umuyorum ki, eğitmenim insaflıdır. Yani umarım önüme bir şişe kan konulup beni öldürmeye çalışmazdı...

 

Ben düşüncelerimle boğuşurken Ophelia'nın sesini işitmemle tekrardan gerçekliğe dönmüştüm. "Berfin, iyi misin?" kafamı onaylar bir biçimde sallarken arkamdan bir ses duymuştum. "Ballı lokum!" bunu söyleyen Sylwia'dan başkası olamazdı. Ophelia'nın yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmasıyla arkama bakmıştım. Bize doğru hızlı adımlarla yürüyen Sylwia'yla göz göze gelmiştik. Yanımıza yaklaştığında Ophelia, "Nasılsın Tuis?" diye sorduğunda Sylwia'nın yüzünde bir tebessüm oluşmuştu: "İyiyim güzel Ophelia'm sen nasılsın?"

"İyiyim bende, aynı işte." Sylwia'nın gözleri benimkilerle buluştuğunda:

 

"Ballı lokumum seninle bir konu hakkında konuşacaktık, müsaitsen konuşalım mı?" diye sormasıyla Ophelia'ya doğru baktım, kafasını onaylar bir biçimde salladığinda: "Olur, ablacığım" dediğimde Sylwia, koluma girmişti. "Görüşürüz, güzel kız Ophelia" dedi Sylwia sıcak ses tonuyla. "Sonra görüşürüz Tuis, sonra görüşürüz Balam Hanım!"

 

"Görüşürüz balam!" diyerek elimi salladım ve Sylwia'yla beraber Ophelia'nın yanından ayrıldık.

 

 

🌼🌼🌼

 

"Kral, sana tam olarak ne dedi?" diye sordu Sylwia, kaşlarını çatarak.

 

"Anlamadım?" diyerek kaşlarımı çattığımda hiç beklemeden: "Senin salonundan ayrılırken gördüm onu ve bu bu durum tabiiki merak etmeme öncülük etti."

 

"Eflora olduğunu öğrenmiş başkası öğrenirse bana idam emri verirmiş falan filan."

 

Sylwia'nın gözleri kocaman açıldı, alıştıra alıştıra söylemek yerine aniden dökülü vermişti dilimden. Bu benim kötü akışkanlıklarımdandı. Bir çok şeyi ağzımdan kaçırıverebiliyordum.

 

"Ben demiştim sana."

 

"Demiştin abla."

 

"Sana, herkese söylene demiştim. "diyerek tekrarladı.

 

"Bana, herkese söyleme demiştin abla." diyerek devam ettim.

 

"Ya sana bir şey olursa?" dedi endişeli bir ses tonuyla. "Olmaz ya." dediğimde kaşlarını çattı. "Nerden biliyorsun?"

"İçgüdü."

 

Derin bir nefes aldı ve bakışlarını benden uzaklaştırdı. Canı sıkılmış gibiydi. Dakikalar boyu sessizliği korumuştuk. "Bana söz ver Eflora." dedi Sylwia düşünceli sesiyle. Tekrardan gözlerim, gözleriyle buluşmuştu.

 

"Başka kimseye anlatmayacaksın. Asanı da saklayacaksın." cevap vermememe karşı Sylwia, tepki göstermişti. "Eflora!"

 

"Tamam ya, merak etme sen abla."

 

"Odana git şimdi ballı lokum. İyi geceler sana."

 

"Senli geceler ablam." diyerek yumuşatmaya çalışsam da pek işe yaramamıştı. Hâlâ kaşları çatılı bakıyordu. Ondan cevap beklemeyi bıraktım ve sarayın içine girerek merdivenlerden yukarıya çıktım. Papatya desenli kapımdan içeriye girdim. Salonun içindeki diğer kapıya doğru ilerleleyerek benim için dekore edilmiş yatak odamla karşı karşıya kaldım.

 

Oda kocamandı ve lila tonları hâkimdi. Yatağımın koyu mor bir başlığı vardı. Nevresimin rengiyse yine lilaydı. Yatağın üst kısmından yere uzanan tüller vardı. Masamın yan tarafında beyaz renk bir çalışma masası; odanın diğer bir kenarındaysa koskocaman bir gardırop duruyordu. Gardırobu açtığımda birbirinden güzel elbiselerin olduğunu görmek yüzümü güldürmüştü. Tüm elbiseler zevkimi karşılıyordu adeta. Gardırobun yan tarafında bir boy ayna duruyordu ve yere serilmiş halıda papatya desenleri vardı.

 

Elbisemin arka tarafındaki fermuarını açarak elbisenin kol kısımlarını çıkardım ve elbiseyi aşağıya indirdim. Başka bir köşede duran kirli sepetine siyah elbisemi attım. Gardırobumdan beyaz bir gecelik çıkarttım ve üzerime giyindim. odamda yanan mumu söndürdükten sonra yatağıma girmiştim.

 

Bu saraydaki ilk gecemdi, Leviathan'daki 2. gecem... Daha iki gün olmuştu ama bir yuva gibi benimsemiştim. Jacob değildi, yaralarımı kapatacak olan. Leviathan Krallığı'ydı beni yaşama tutacak olan...

 

 

Loading...
0%