@efloranizz35
|
(İlahi bakış açısı)
(3 gün sonra)
Eflora'nın günlerdir ne sesi duyuldu, ne de dışarıya adımını attı. Bu durum da prensesleri korkutmaya başladı. Sylwia, üç gün boyunca Eflora'yı odasından çıkartmayı denemişti ama Eflora çıkmamak konusunda kararlıydı. Kapının tam önüne oturmuş, sırtını kapıya yaslamıştı.
Prenseslerin konuşmalarını işitmesiyle kulağını kapıya dayadı.
"Arkadaşlar, böyle olmayacak. Burası şu an Berfin'e iyi gelmiyor ve günlerdir odasından dışarıya adımını atmıyor. Abisini buraya getirelim. Berfin'i Aurora'ya geri götürsün, ne dersiniz?" diye sordu, İlkay.
Bu cümleleri duyan Eflora'nın gözü dolmaya başladı. Çözüm abisini çağırmak mıydı? Bilmiyorlardı ki asıl onu kötü yapan oydu. Hemen sonrasında Sylwia, araya girdi: "Haklısınız efendim. Fakat Berfin'e iyi gelecek şeyin bu olacağını sanmıyorum. Bence majesteleri gelene kadar bekleyelim. Onunla birlikte karar veririz.
"O zamana kadar 1 ayı aşacak Sylwia. O zamana kadar ne olacak?" Sylwia'nın söyleyecek bir cevabı yoktu. Eflora'yı derinden bilen tek kişiydi. Eflora'yı anlamamıştı. Eflora'nın yaşadıklarını kendi gözleriyle görmüştü. Ophelia, Sylwia'nın bu yaklaşımlarındab dolayı güçlerini Eflora üzerinde kullandığını ve onun geçmişini gördüğünü anlamıştı.
"Bana birkaç saat verin, majesteleri." dedi, Ophelia gülümseyerek.
İlkay'ın "Eğitime kadar getirebilir misin?" diye sorduğu soruya karşı:
"Evet, efendim." dedi, kendinden emin bir şekilde.
Ay Işığı Krallığı, her an Leviathan Krallığı'na savaş açabileceğinden dolayı soylu soysuz herkesin savaşa katılabilmesi için Leviathan Krallığı'ndaki prensesler, cadılar, çiftçiler, köylüler; şövalyeler tarafından eğitime alınacaktı. İlkay, kafasını onaylar bir biçimde salladı ve yanlarından hızla ayrıldı. Sylwia, Ophelia'ya bakarak: "Nasıl çıkaracaksın?" diye sordu soğuk bir sesle. "Aramızda büyük bir bağ oluştu. Onu benden başkası çıkaramaz." diyerek yanıtlamasıyla Sylwia, yapmacık bir şekilde gülümsedi ve Ophelia'nın yanından ayrıldı.
Ophelia, Eflora'nın papatya desenli kapısına doğru yaklaştı, "Balam?" dedi kapıyı çalarak. Cevap gelmemişti. Tekrardan kapıyı çaldı, "Balam?" dedi yeniden fakat Berfin cevap vermemişti. "Haklısın, Berfin." demişti ve gülümsedi Ophelia. "Prenses olmak, her zaman olgun olmak değildir." dedi ve kapıya sertçe durmaksızın vurmaya başladı. Eflora'dan ses çıkmayınca, "Açsana kapıyı Berfin!" diye bağırdı.
Eflora, dayanamayarak ayağa kalktı yoksa Ophelia, kapıyı kıracaktı. Kapının üzerindeki anahtarı çevirmesiyle Ophelia, geriye çekildi ve Eflora'nın
Eflora'yla göz göze gelmişlerdi. "Seni boğarım, Balam Hanım."
"Bende seni seviyorum, Balam."
"Başlatma sevgini!" diyerek sesini yükseltti, Ophelia. üç gündür Eflora'yı bekliyordu. Tepki gösteriyordu ama içinde bir hüzün, özlem yatıyordu. Ona sımsıkı sarılmak istese de içindeki kırgınlık buna engel oluyordu. Ophelia derin bir nefes alarak sakin olmaya çalıştı ve sakin bir ses tonuyla: "Bu romantizmi bir kenara bırakalım Balam Hanım. Herkes seni bekliyor." Eflora, kaşlarını çattı, "Bir yere gelmiyorum." dediğinde Ophelia, "Soru sormadım?" diyerek avuçlarını birbirine yaklaştırdı. Avuçlarından sarmaşık çıkmasıyla Eflora'nın el bileğini sardı. "Gidiyoruz." diyerek Eflora'ya bakmadan ilerledi. Hızlı adımlarla saraydan dışarı çıktılar ve eğitim sahasına gittiler.
Neredeyse tüm Leviathan oradaydı. Çiftçiler, şövalyeler, muhafızlar, prensesler, suikastçılar, okçular, Ozaniryuz ve daha bir çok kişi sahaya geçmişti. Ophelia ve Eflora'da aralarına katıldıkları gibi Sylwia, Eflora'nın yanına koştu.
"İyi misin ballı lokum?" diyerek boynuna sarılmıştı. Eflora, "İyiyim ablacığım." dese de içindeki hüzün devam ediyordu. Kraliçe İlkay, Eflora'yı odasından çıkaran Ophelia'ya karşı takdir edercesine bakarken vereceği emir için ciddileşti:
"Sıraya geçin, hadi." dediğinde, Sylwia ve Eflora birbirinden ayrıldı ve sıraya geçtiler. Şövalyeler, muhafızlar, okçular ve suikastçılar; prenseslerin, çiftçilerin, saray hizmetçilerinin karşısında duruyorlardı. Vezir Ozan, Kraliçe İlkay'ın tam yanında ona gelecek emri bekliyordu.
Kraliçe İlkay öne çıktı, "Unutmayın ki, bu savaşta soylu soysuz herkes yer alacaktır. Şövalyeler, muhafızlar ve suikastçılar sizi bir eğitimden geçirecek." demesiyle Ozan, yapmacık bir biçimde öksürdü. İlkay, gözlerini devirerek: "Ve Ozan." dedi ve devam etti: "Maalesef ki her an savaş çıkabilir. Bu yüzden halkım hazır olmalıyız. Artık Leviathan tahtına ben geçtim ve ilk söyleyeceğim söz eski kral Barış'ın da daha önceden dediği gibi bu eğitimde de herkes eşittir. Kimse, kimseye üstünlük sağlayamayacaktır." dediğinde herkeste İlkay'ın tahtta geçmiş olmasından dolayı bir gülümseme meydana gelmişti. İlkay'ın bu gülümsemelerden dolayı ne kadar siniri bozulsa da belli etmedi ve Vezir Ozan'a doğru baktı. Ozan, gülümsedi ve bir adım öne çıkarak Litost'a doğru baktı. "Litost'u eğitmek eğlenceli olacak." diyerek Litost'un yanına doğru ilerledi.
Hemen ardından; krallığın muhafızlarından Henry, öne çıkmıştı. Kumral saçları rüzgarda uçuşuyordu. Yeşil gözlerini kırparak, önündeki Atakan'a doğru eğilerek, elini uzattı. "Atakan Bey, çekirgem olur musunuz?" Atakan, kahkaha eşliğinde "Memnun olurum Bay Henry!" diyerek, Henry'nin uzattığı eli tuttu." ve birlikte kılıç sahasına doğru hızla ilerlediler.
Seçim sırası Orpheus'a gelmişti. Bakışlarından kimi seçeceği belli oluyordu. Ophelia'ya doğru yanaşmıştı. "Bu eğitimde bana eşlik etmek ister misiniz ilham perisi?" Ophelia, kıkırdadı ve hiç düşünmeden kafasını onaylar bir biçimde salladı. Batuhan, hiç düşünmeden Sylwia'yı seçerken, Şövalye Sinan, Nisa'yı; Sinem'se, Sear'ı seçmişti.
Sıra Alptuğ'a geldiğinde bir adım öne çıkmıştı ve karşısındaki kişileri gözlerini kısmış bir biçimde süzüyordu. "Yeni prensesi eğiteceğim." demesiyle Eflora, kaşlarını çatmıştı. Onu seçmesine şaşırmışcasına bakarken Alptuğ, oralı olmadan: "Gidelim." dediğinde, sesinde bir küçümseme yatıyordu adeta. Alptuğ, Eflora'nın yanına gelmesini beklemeden kılıç sahasına doğru ilerlemeye başlamıştı. Eflora, Alptuğ'a yetişebilmek için elbisesinin etek kısmından tuttu ve Alptuğ'un arkasından hızlı adımlarla ilerledi.
İkisi birlikte kılıç sahasına girmişlerdi. Sağ tarafta bulunan masanın üzerinde çeşit çeşit kılıçlar bulunuyordu. Sahanın duvar kısmına da kılıçlar asılmıştı. Alptuğ, kahverengi tahta masanın üzerinden bir kılıç almıştı ve Eflora'ya doğru bakmıştı.
🌼🌼🌼
"Merak etme, ilk günden başlamayacağız. Tanıt kendini, yeni prenses." Eflora, yutkundu ve içine bir rahatlık gelmişti. İlk günden eğitime başlayacaklar sanmıştı ve bu onun moralini bozmuştu. Şimdiyse keyfi biraz daha yerine gelmişti.
"İsmim Sadece Berfin, 17 yaşındayım. Peki ya siz?"
"İsmim Alptuğ. Yaşımdan pek emin değilim ama sanırım 20 yaşındayım."
"Sanırım?" dedi Eflora, kaşlarını çatarak.
"Annem ve babam ben küçükken beni terk etmişler. Bu yüzden ne zaman doğduğumu bilmiyorum. Beni 1782 yılında bulmuşlar ve krallığın şövalyesi olmam için eğitmişler. Fakat dediğim gibi doğum günümü bilmiyorum." Eflora, zorlukla yutkunmuştu. Ebeveynlerin yaptığı yanlışları çocukların çekmesi zalimceydi.
"Onları hiç aradın mı?" diye sordu Eflora, sesi normalden biraz daha düşünceli çıkmıştı.
"Aradım, yalan yok, değdi mi diye sorarsan yorumsuz." hemen sonrasında devam etti, "Buraya benim hayatımı konuşmaya gelmedik Sadece Berfin. Konumuz sensin."
"İlk günden bir şey yaptırmayacağını söylemiştin?"
"Dedim ve yaptırmayacağım." Eflora, kafasını onaylar bir biçimde sallamıştı.
"Sen şu krallıktaki her şeyi merak eden Berfin misin?" Eflora, şaşırmıştı. Onu bu şekilde tanımış olmaları garibine gitmişti. "Sanırım oyum." diye yanıtlamakla yetinmişti.
"Neyi merak ediyorsun?"
"Kayıp prensi." demişti Eflora ama tek merak ettiği bu değildi. Aklından bir çok soru vardı. Ay Işığı Krallığı, Jacob, büyücülük, Tomris, soylar... diye uzuyordu liste. Alptuğ'nun yüz ifadesi değişmişti. Çünkü o da en az Eflora kadar kayıp prensi merak ediyordu.
"Bir bilgiye ulaşabildin mi?" diyerek Eflora'nın ağzını aramaya başlamıştı. Eflora'ysa her zaman olduğu gibi ağzından laf kaçırmaya başlamıştı. "Bence kayıp prens ile Tomris arasında bir bağ var."
"Tomris?"
"Büyücülerin a-" Alptuğ'un ondan laf almaya çalıştığını anlamıştı ve aklına Kral Barış'ın dedikleri gelmişti. Krallıkta, büyücülerin peşinde olan bir ajan olabilirdi. Normalden daha dikkatli olmalıydı. Ölmek istiyordu belki ama bu şekilde istemiyordu. Kaderinin başkası tarafından belirlenmesini istemiyordu.
"Neden durdun?" dedi Alptuğ ve kaşlarını çattı.
"Benim gitmem gerek. Sylwia, benimle konuşmak isteyecektir. Tanıştığıma memnun oldum Alptuğ!"
"Bende öyle efendim, dikkat edin!" Eflora, kafasını onaylar bir biçimde salladı ve Alptuğ'un yanından koşarak ayrıldığında Alptuğ, arkasından bir şeyler sakladığını anlamışçasına bakıyordu. Kılıcını bir kenara koyarak sahadan yavaşça ayrıldı.
🌼🌼🌼
(Kral Barış'ın anlatımıyla)
~Rüya Krallığı
Günler sonrasında Rüya Krallığı'na varmıştım. Rüya Krallığı'nın sınır kapısındaki veziri gördüm ve yanına hızla ilerledim. "Hoş geldiniz, efendim!" dedi vezir ve kafasını eğdi.
"Kral Nacht'la görüşebilir miyim?" dediğimde kafasını onaylar bir biçimde salladı,
"Tabii, efendim." diyerek kapıyı açmıştı vezir. Bu krallıktaki bir çok kişi beni tanıyordu. Bu yüzden bir yabancıymışım gibi davranılmıyordu. Vezirle beraber saraya doğru ilerlerken etrafa göz gezdirdim. Buradaki saray, Leviathan'daki gibi ayrı bir yerde değildi. Saray tam olarak köyün arka tarafında yer alıyordu. Köyden, saraya doğru ilerledik ve sarayın bahçesine girdiğimizde Kral Nacht'la göz göze gelmiştim.
Siyah saçlarını ortalamanın biraz üstünde uzatmıştı. Siyah, geceyi anımsatan gözleri benim geliş amacımı sorgular gibi bakıyordu. Üzerine giyindiği siyah pelerinle ellerini ve önünü kapatıyordu. Pelerin yere uzanıyordu ve duruşuyla ciddiyet sağlıyordu.
"Sizi buraya hangi rüzgar attı Barış Bey?" yıllardır ne Nacht, beni görüyordu; ne de ben onu görüyordum. İkimiz de krallık işlerine kafamızı o kadar çok gömmüştük ki yıllardır görüşemiyorduk. "Bey mi olduk şimdi, Bay Nacht?" dedim, kaşlarımı çatarak. "Aynen öyle olduk."
"Hadi ama Nacht!"
"İyi, hadi acıdım."
"Sen kimsin ki bana acıyorsun!?"
"Ben Rüya Krallığı'nın, kralı Nacht. Peki, sen kimsin?"
"Leviathan Krallığı'nın, kralı Barış." demiştim gözlerimi kısarak.
"Çok korktum." diye yanıtladı, eğlenir bir sesle. Derin bir nefes aldığımda ciddiyetimi anlamışçasına ciddileşti ve beni dinlemeye koyuldu: "Görüşmemiz lazım, Nacht."dediğimde Nacht, vezirine doğru bakarak: "Bizi yalnız bırak." demişti ve sarayının bahçesindeki beyaz, 4 sandalyeli, daire masasındaki sandalyelerden birisini kendisine doğru çekerek oturdu ve benim de oturmamı söylercesine baktı. Masaya doğru yaklaştım ve beyaz sandalyelerden bir tanesini kendime çekerek Nacht'ın tam karşısına oturdum.
"Çay ister misin?" dedi misafirperverliğiyle. Hayır dercesine kafamı salladığımda konuya girmemi bekledi, "Seni dinliyorum."
"3 gün önce çok garip bir rüya gördüm Nacht. Aynı gelecek gibiydi, çok gerçekçiydi."
"Rüyadan bahset." dediğinde kaşlarını çatmıştı ve siyah eldiven taktığı ellerini birleştirerek masanın üzerine koymuştu. Gece gibi kara olan gözlerini, gözlerimden ayırmıyordu.
"Sarayımda yaşayan üç kişinin ve geçmişte ölen bir kişinin cansız bedenlerini gördüm. Bir tanesi Prenses Nazlı'ydı. Yakılarak canice öldürülmüştü. Öteki, Prenses Eflora'ydı. Kendisi soyunun son örneği bir büyücü ve dalgalanılarak acı çektirilerek öldürülmüştü. Son olarak Litost, annesinin boynundan asılmış bedeninin tam altında cansız bedeniyle yatıyordu."
Nacht'a hayatımı bile emanet ederdim ve ona güvenim sonsuzdu. Bu yüzden Eflora'nın büyücü olduğunu söylemekte bir sakınca görmemiştim. Nacht, düşünceli bir sesle; "Dillendirmeme pek gerek yok sanki ama içimden bir ses Eflora'nın peşindeler diyor. Leviathan ve Ay Işığı arasında bir savaş olacağından tüm krallıklar eminiz ve o savaş esnasında içimden bir ses Eflora ölecek diyor."
"Bana kalırsa bu savaştan önce bir şeyler olacak." dediğimde Nacht, kafasını onaylar bir biçimde salladı ve "Katılıyorum." dedi. İkimiz de susmuştuk, ikimiz de düşüncelere dalmıştık. Sessizliği bozan yine ben olmuştum. "Leviathan'dan uzaklaştırsak?"
"Nereye gidecek? İlk bakacakları yer Aurora ve Baykuş olur zaten." haklıydı. Aurora, Eflora'nın doğduğu krallıktı. Baykuş'sa ortağım Zülfiyye'nin krallığıydı. İlk bakacakları yer muhtemelen oralar olurdu.
Nacht'ın "Benim sarayıma getirsen?" demesiyle, daha önceden neden aklıma gelmediğini düşünmüştüm. Hiç bir krallık Nacht'la benim dostluğumu bilmiyordu sonuçta.
🌼🌼🌼
|
0% |