@efloranizz35
|
(Eflora'nın anlatımıyla)
Hızlı adımlarla Alptuğ'un yanından ayrılmamın ardından saraya doğru ilerledim. Mum ışığının loş ışığıyla aydınlatılan sarayın içinde Kral Barış'ın salonunu aramaya koyulurken "Majesteleri?" diye bir ses işitmemle hafif irkildim ve yavaşça arkama baktığımda gelenin Oprheus olduğunu görmek şaşırtmıştı. Daha demin Ophelia'ya kılıç dersi verirken neden şimdi buradaydı? Bu düşünceleri bir kenara bırakarak ona bakmayı sürdürdüm.
"Kaç gündür nerelerdesiniz?" dediğinde kaşlarımı çattım ve net bir şekilde:
"Odamda." dediğimde bir iç çekmişti.
"Ciddi misiniz?" dediğinde sesi daha yüksek çıkmıştı. Buna karşılık sesimi biraz daha yükselterek:
"Bana bağırma." diye verdiğim emrin ardından Orpheus, derin bir nefes aldı. "Tamam, sakinim. Söyleyin madem, neler oluyor?"
"Yıllardır birisini bekliyorsun ama o seni istemiyor. Sen, onun varlığına tutunurken o seninle karşılaşmamayı diliyor. Kim olduğunu öğreniyorsun yıllar sonrasına ama o ellerini bırakmış oluyor. Onu onun yerine koyuyorsun ama sana acı çektiriyor."
"Duygu bana tanıdık geldi."
"Gerçekten mi?" diye sorduğumda kafasını salladı yavaşça ve devam etti. "Ay Işığı Krallığı'nın Prensesi Defne... Belki o beni tanımıyor bile fakat ona çok aşığım. Fakat düşman krallıktan olduğu için bir o kadar imkansızım."
'imkansız' derken sesi titremişti. Onunla düşman krallıklarda olmak ona acı veriyordu. "Ay Işığı Krallığı'na hiç gittin mi?" dediğimde, 'hayır' anlamında salladı başını.
"Sen hiç gördün mü peki beklediğin kişiyi." dediğinde, evet anlamında kafamı salladım. "Çok yakınımdaymış."
"Kim olduğunu sorsam?"
"Kral Barış." dediğimde yutkunmuştu acıyla. Barış'ı söyleyeceğim aklına gelmemiş gibiydi. "Kralla 1 haftadır tanıştığınızı sanıyordum." dediğinde, kaşlarını çatmıştı. Kafamı 'evet' anlamında salladığımda, "Olayı baştan anlatmayı düşünür müsün?" diye sormuştu kaşlarını çatarak.
"Tabii ki de, hayır." derken gözlerimi kaçırmıştım. "Ne demek, hayır?" "Basbaya, hayır." dediğimde yeniden göz göze gelmiştik.
"Güvenmiyor musun? derken kaşlarını kaldırmıştı. "Sen güveniyor musun?" diyerek sorusuna soruyla yanıtlamıştım.
"İlham perisinin güvendiği birisi güvenilirdir." bu dediği cümleyle omuz silkmemin ardından bir şey söylemeyeceğime ikna olmuşcasına yeniden derin bir iç çekti.
"Pekâlâ, majesteleri. Dediğiniz gibi olsun, zorlamayacağım veya kurcalamayacağım daha fazla." buna karşılık gülümsemeyle yetindim. Ellerimi önümde bağlamamın ardından Orpheus, başını eğerek:
"Kraliçe İlkay, sizleri saat 21.00'de toplantı salonunda görmek istediğini söyledi. Şimdi izninizle majesteleri." dediğinde "İzin senindir Orpheus." diye yanıtlamamın ardından yanımdan hızla ayrıldı.
🌼🌼🌼
Toplantı salonundaki derin sessizlikle salondaki diğer prenseslerle bakışıyor, Kraliçe İlkay'ı bekliyorduk. Kapının açılmasıyla hepimiz kapıdaki Nisa'ya doğru baktık. Nisa, önümüzde reverans yaparak: "Kraliçe İlkay geliyor!" dedi ve hemen ardından kenara geçerek başını eğdi. Kraliçe İlkay, küçük adımlarla salona girdiğinde benimle birlikte masanın etrafında oturan diğer prensesler ayağa kalktılar ve reverans yaparak Kraliçe İlkay'ı selamladılar.
İlkay, küçük bir gülümsemeyle başını oturmamız için salladığında tekrardan yerlerimize oturduğumuzda Kraliçe İlkay'da masanın baş ucundaki sandalyeye oturdu. Nisa'ya bakarak: "Çekliebilirsin." dedi. Nisa'nın salondan çıkmasıyla yeniden gözleri bizimle buluştu ve söze başladı:
"Burada sizi 2 konu üzerine çağırdım. İlk konumuz eğitimler, ikinci konumuzsa Leviathan anı günlüğü." dedi ve prenseslerden ses çıkmayınca devam etti.
"Eğitimleri haftanın üç günü olsun diye düşünüyorum. Salı, Perşembe ve Cuma. Bunda itirazı olan var mı?"
Prenses Sylwia, "Pek fark edeceğini düşünmüyorum, majesteleri. Siz nasıl uygun görürseniz." Sylwia'yı onaylarcasına kafamızı sakladığımızda kraliçe devam etti:
"Diğer bir konuysa yarın Leviathan'ın ismini alışının 4. yılı ve Leviathan anı günlüğü her yıl olduğu gibi bu yılda açılacak. Fakat bir sorun var ki Barış yok. Bu yüzden günlüğü açmayı erteleyelim mi, zamanında mı açalım yoksa bu yıl krallık içi sorunlardan dolayı ertleleyelim mi?"
Sylwia, konuşmak için izin isteyerek,"Bence her zamanki gibi zamanında açalım, efendim. Halkı bekletmeye lüzum yok." demesine karşılık Ophelia, Sylwia'ya onaylayarak kafasını salladı. "Tuis'e katılıyorum, majesteler. Barış 1 ay sonra gelecek ve herkes bu anı bekliyor." gözler bana dönmüştü. "Sen ne düşünüyorsun ballı lokum?" diye sormuştu Sylwia gülümseyerek.
"Bence kralı bekleyelim. Sonuçta bu tür anları görmek de onun hakkı. Ne olursa olsun krallığı o kurdu. Tabii, yine de siz bilirsiniz. Bu sadece benim fikrim." gözlerin Nazlı'ya dönmesiyle, Nazlı konuşmaya başlamıştı. "Açık konuşayım, ben de günlük geleneğini merak ediyorum. Bu yüzden ben yarın açılmasından taraftarım."
Kraliçe İlkay'la göz göze gelmiştik. "Ben, Berfin'le aynı fikirdeyim. Yani bence 1 ay geç açılabilir veya bu yıl açılmaz. Neyse, çoğunluğun dediği olsun. Yarın açarız günlüğü." diyerek ayağa kalkmıştı. "O halde toplantı sonlanmıştır."
Kraliçenin ayaklanmasıyla bizler de ayaklandık ve reverans yaparak kraliçeyi salondan uğurladık.
Ophelia, bana doğru yaklaşarak: "Sarayı turlamaya ne dersin?" diye sormasına karşılık Sylwia, benden gelecek cevabı beklemeden: 'İstemez, çünkü onunla konuşmamız gereken bir konu var. Ama bence Nazlı çok ister." dediği gibi Nazlı heyecanla atıldı: "Gerçekten çok iyi olur!" dedi ve Ophelia'nın koluna girdiğinde Ophelia'nın yüzündeki gülümseme silinmişti. Hiç ses çıkartmadan beraber salondan ayrıldıklarında Sylwia, yine bana döndü.
"Ballı lokumum, konuşmalıyız. Ophelia'nın amacını bilmiyorum ama sana fazla samimi davranıyor ve bu garip. Daha seni ne kadardır tanıyor ama sana karşı nasıl davranıyor, sence de şüpheli değil mi? dediğinde Sylwia'nın beni bu şekilde düşünmesine karşı gülümseyerek:
"Seninle tanıştığımızda da sen bana böyle samimi yaklaşmıştın ama." dememe karşı kollarını önünde bağladı.
"Sorun da bu ya! İnsanlara çabuk güveniyorsun ve insanlar bunu kötüye kullanabilir. Ona büyücü olduğunu söyledin mi mesela?"
"Söyledim." dediğimde alkışlamaya başladı bense konuşmayı sürdürdüm: "Ama ablam Ophelia o kadar kötü birisi olsa neden Kral Barış onu krallığında prenses yapsın?" gözlerini kısarak baktı:
"Belki o da 2. büyücünün peşindedir?"
"Bilmiyorum ablam, zamanla çıkar zaten gerçekler. Merak etme sen!" Sylwia, bu dediklerime karşı göz devirdi.
(Ertesi günün gecesi)
200'e yakın Leviathanlı ateşin etrafına arka arkaya sekiz daire şeklinde oturarak bizi bekliyorlardı. Yanyana oluşturulmuş her bir sırada 25 kişi bulunuyordu.
Kraliçe İlkay, elindeki günlükle en öne yere otururken ben ve Ophelia'da onun iki yanına geçmiştik. Sylwia ve Batuhan birlikte oturabilmek için hemen arkamıza geçmişlerdi. Naz'sa Ozaniryuz'un ve Litost'un yanına oturmuştu. Hepimizin gözleri heyecanla kraliçenin günlüğü açmasını bekliyordu.
Kraliçe günlüğün kapağından tuttu ve yüksek bir sesle, "Leviathan'ın ismini alışının 4. yılı ve hepinizin benim için bir aile olduğunuzu söylemem gerek. Leviathanlılar, hiç bir zaman dağılmayacak ve her zaman zorluklar karşı başı dik mücadele edecek. Krallığımızın kurucusu şuan aramızda değil ama tanrı onu korusun ve sağ salim geri dönmesini umuyorum." herkesin alkışlamaya başlamasıyla Kraliçe İlkay, günlüğün rastgele bir sayfasını açtı.
"Prenses Ophelia!" demesiyle günlüğü yani başındaki Ophelia'ya uzatmıştı. Ophelia, bana bakarak, "Senin için Balam Hanım." dedi ve günlüğe yazdığı cümleleri okumaya başlamıştı.
"Hayatıma girdiğin günden beri çok şey değişti. Bazen bana gerçekten değerim olduğunu ve bu hayatta ki en güzel şeyin seninle tanışmak olduğunu öğrettin. En zor zamanımda Sevgim zaten sonsuz ama sen hayatımdan çıkarsan koca bir boşluk olucak içimde. Koca bir karanlık. Beni o karanlıkta asla tek bırakma olur mu herşeyim? Daha yeni tanıştık ve bu söylediklerim belki sana abartı geliyor. Ama gerçekler bu şekilde. Kısa bir sürede benim için büyük bir değerin oldu. " okumayı bitirdiği an göz göze gelmiştik.
Sylwia'nın dediklerini göz önünde bulundurarak gülümsemekle yetindim ve "Teşekkür ederim." demekle yetindim.
Kraliçe, Ophelia'nın elinden günlüğü alarak rastgele başka bir sayfa çevirdi.
"Batuhan" diyince arkamızdaki Batuhan abi, kraliçenin elindeki günlüğü eline almıştı. Ne yazdığını az çok tahmin ediyordum ve yanındaki Sylwia'da tahmin ediyor gibiydi. Turkuaz gözleri ışıl ışıl parlıyordu.
"Turkuaz gözlerin bana yaşamayı hatırlatırken, sarı saçların karanlığıma ışık olmuş yol gösteriyordu. Bütün yollar tek bir yere çıkıyordu o da sana... Sen olmazsan karanlığa gömülür, yaşama isteğimi kaybederim Tuis'im. Sonsuza dek benim olur musun? Sonsuzadek 'biz' olur muyuz? Bu günlüğe başka ne yazılır bilmiyorum. Kalbim sadece seni sayıklıyordu. Ben de, seni kalbime yazdığım gibi günlüğün sayfasına da yazmak istedim..." kafasını günlükten kaldırdığı an Sylwia'ya doğru bakmıştı. Aşık gözlerle bakıyorlardı birbirine, her seferinde.
Sylwia, Batuhan'ın boynuna sımsıkı sarıldıktan sonrasında günlüğü kraliçeye geri vermişlerdi. Kraliçe, yeniden günlüğün sayfalarını rastgele çevirmişti. Çıkan ismi yüksek sesle okumuştu yine.
"Alptuğ!" diye seslendiğinde Alptuğ 3. sıradan elini kaldırdı. Elden ele bir şekilde günlük Alptuğ'a uzatıldı. Boğazını temizlemesinin hemen ardından derin bir nefes aldı ve okumaya başladı:
"Bazı insanlar bir bilinmezle yaşar. Ne kim oldukları bellidir bu kişilerin ne de kimden geldiği... Koskocaman bir boşluğun içinde öylecene yaşamaya çabalarlar ve bir yandan da bu boşluğa sebep olan insanların kim olduklarını araştırarak tüm bilinmezliği baş uçlarına koyarlar... Hiçbir çocuk günahkar doğmamıştır, bu bilinmezlikler onları bunlara zorlamıştır..."
Alptuğ'un okuduklarıyla oluşan derin sessizlikle Kraliçe İlkay yutkundu. Yeniden önüne gelen günlüğü rastgele açtı ve gelen sayfada yazan ismi sesli bir şekilde okudu:
"Orpheus!" diye bağırmasıyla Orpheus, günlüğe uzandı ve hiç vakit kaybetmeden yazdığı cümleleri okumaya koyuldu:
"Bazı insanlara göre imkânsıza tutunmak tamamen aptallıktı ve ben de koca bir aptaldım. Kim ne bilirdi, ne anlardı ki aşktan? Aşkın ansiklopedisi mi vardı ki bileceklerdi? Benim vardı işte bir ansiklopedim, o ansiklopedi de senin gözlerinde yazılıydı. Belki bir imkânsızdı seni sevmek ama yaşanılan en güzel duyguydu aynı zamanda. Kim bilir belki birgün ellerin ellerime değer veya kim bilir belki birgün seninle konuşma fırsatı bulurum. Konuşmasakda olur... Bırak sözler bizde kalsın, gözler buluşsun, senin cennetinle başbaşa kalayım n'olursun..."
🌼🌼🌼
|
0% |