Yeni Üyelik
9.
Bölüm

7.Bölüm - Ölüm Cadılarının Belgesi

@efloranizz35

(İlahi Bakış Açısı)

(3 ay önce)

 

Leviathan'da yağmurlu bir geceydi. Kara bulutlar gökyüzünü kaplamış, sokaklar bomboştu. Tüm dükkan sahipleri dükkanları kapatmış, evlerine gitmişlerdi. Açık olan tek yer Eomin'in ayakkabıcı dükkanydı. Eomin, dışarıda yağan yağmura camdan baktı ve gök gürültüsünü işitmesiyle Nelin'in evde korkacağını düşünerek kalın cübbesini üzerine geçirdi ve dışarıya çıkarak dükkanın kapısını kilitledi.

 

Soğuk rüzgâr esintisi tenini üşütüyordu. Su damlaları saçlarını ıslatmasıyla saçları alnına gelmeye başlamıştı. Şemsiyesini evde bıraktığı için yağmurdan korunamıyordu. Yüzüne yağmur damlalarının gelmesini rahatsız edici bularak kafasını eğdi. Evine doğru yere bakarak ilerlerken iki ayak görmesiyle kafasını kaldırdı.

 

Karşısında Leviathan Krallığı'nın şövalyelerinden Sinan'la göz göze geldiğinde kaşlarını çattı ve bu havada krallığın şövalyesinin dışarıda ne işi olduğunu sorgulamaya başladı. Sinan'ın üzerinde şövalye zırhı vardı. Simsiyah saçlara, beyaz tene sahipti. Elinde krallığın logosu olan Leviathan canavarının olduğu mavi bir şemsiye vardı.

 

"Yardımcı olabilir miyim?" diye söze başladı Eomin. Sinan; ona soğuk, tek düze bir sesle: "Benimle saraya gelmelisiniz, efendim. Kralın kesin emridir." Eomin'in hiç bir fikri yoktu, kralın onu neden çağırdığında dair. Eomin, kafasını onaylar bir biçimde sakladığında; Sinan, "Gidelim." diyerek siyah şemsiyesini açtı Sinan ve Leviathan ormanına doğru yöneldiler.

 

Yağmur bastırmaya devam ediyordu, gök gürültüsü, şimşekler... Eomin'in aklı ara sıra Nelin'e gidiyordu. Ama bir yandan da, kralın neden onu çağırdığı düşüncesini kafasında sorguluyordu.

Yol boyunca; yağmurun, gök gürültüsünün sesi haricinde sessizlik hakimdi. Hiç bir şekilde konuşmuyorlardı. Sadece sarayın yolunu tutmuş, ilerliyorlardı.

 

Saray, kendisini göstermeye başlamıştı sislerin arasından. Saraya doğru hızla ilerlemeye devam ettiler ve sarayın bahçesinin giriş kapısının önüne vardıklarında; Sinan, muhafızlara seslendi:

 

"Muhafızlar, açın kapıyı!" diye bağırmasıyla: kahverengi koyu saçları, hafif esmer tenli, uzun boylu, zayıf birisi giriş kapısının ardından Sinan'a kaşlarını çatmış bir biçimde baktı ve "Ne bağırıyorsun, sağır mıyız?" demesiyle Sinan'ın mimikleri oynamadı. Her zamanki gibi "Hiç bilmiyorum." diye cevap vermesiyle, muhafız göz devirdi. "Neyi bilirsin?" diye sordu kaşlarını çatarak. "Hiç bilmiyorum." diye yanıt vermişti yine ve muhafızda sabır kalmamıştı. "Niye geldiniz?" diye sormasıyla Sinan farklı bir cümle kullanmıştı. "Kral, Eomin'le görüşmek istediğini ve buraya getirmemi söyledi." demesiyle muhafız Sinan'ı alkışladı. "Demek ki 'Hiç bilmiyorum." cümlesinden başka cümle kurabiliyorsun." demesiyle Sinan, altta kalmadı. "Demek ki düzgün sorular sorabiliyorsun, gözüm yaşardı. Aç şimdi kapıyı. Kral bekliyor."

 

Muhafız, derin bir nefes alarak siyah demir kapıyı açtı ve onların sarayın bahçesine girmesini bekledi. Sarayın bahçesine girdiklerinde hiç oyalanmadan sarayın içine giren kapıdan diğer muhafızların da izniyle geçmişlerdi. Leviathan sarayında yaşıyordu ama Eomin sarayın dışından olduğu bekletiliyorlardı. Dört katlı sarayda, birinci kata, kralın salonuna gitmek için mum ışığıyla aydınlatılan merdivenlerden yukarıya çıktılar.

 

Birinci kata çıktılar ve Sinan, Eomin'i Kralın salonunun önüne götürdü ve kapıyı çaldı. Kapıyı, mor tonlarındaki elbisesi; kahverengi tonlarındaki saçlarını topuz yapmış, önlerdeki kısa saçlarını açık bırakmış Litost açmıştı. "Buyurun efendim?" dedi Litost ve elbisesinin eteğini hafifçe tuttu, kafasını eğerek Sinan'ı selamladı. "Kralla görüşecektik Litost." dedi Sinan, tek düze bir ses tonuyla. Litost, kafasını onaylar bir biçimde salladı ve gülümseyerek kralın tahtının önüne geçerek:

 

"Majesteleri, Şövalye Sinan ve Eomin sizinle görüşmek istiyorlar."

 

"İçeri gelsinler." dedi Barış ve Litost, tekrar kapının oraya giderek onları salona buyur etti. İçeriye giren Eomin ve Sinan, kralın karşısına geçerek, önünde eğildiler. Kral, beyaz gömleğinin üzerine lacivert bir kravat takmıştı; kahverengi bir cübbe giymişti. Barış, Sinan'a doğru bakarak: "Eomin'le özel konuşmak istiyorum, Sinan." Sinan, kafasını onaylar bir biçimde salladı ve salondan ayrıldı. Eomin, merakla Barış'ın konuya girmesini bekliyordu.

 

"Seni çağırma nedenimi merak ediyor olmalısın." dedi ve Eomin'i baştan sona süzdü. Kıyafetleri, saçları yağmurda ıslanmıştı. Kral, konuya geçmeden önce Litost'a seslendiğinde; Litost, koşar adımlarla kralın tahtının önüne; Eomin'in yan tarafına geçti. Kafasını eğdi, mor elbisesinin etek kısmını tutarak kralı selamladı. Kral, direkt konuya girerek: "Eomin için havlu getirin." dediğinde Litost, kafasını onaylar bir biçimde salladı ve yanlarından havlu almak için yanlarından ayrıldı. "Gerek yoktu efendim." dedi Eomin, gururuna yenik düşerek.

"Önce sağlık, üşütmeni istemeyiz." dedi Barış ve hemen ardından Litost, havluyu getirerek Eomin'e uzattı ve kralın iznini alarak yanlarından ayrıldı.

 

Kral, direkt olarak konuya girdi:

"Eomin, bildiğin üzere bizler krallığı yönetmekte zorlanıyoruz." dediğinde Eomin, sessizliğini korudu. Bu konuşmanın nereye geleceğini düşünüyordu. Barış, Eomin'den cevap gelmeyince devam etti. "Kardeşin, Nelin. Krallıktaki herkes tarafından sevilen, güler yüzlü, saygılı bir kız." Eomin, kaşlarını çattı; Barış'sa devam etti. "Prenseslerle görüştüm de, onlar Nelin' i aralarında görmekten mutluluk duyacaklarını söylediler. Ve tabii bende öyle."

 

Eomin, hiç düşünmeden yanıtladı ve tek kelimeyle: "Hayır." demesiyle Kral, tahtından ayağa kalkarak tahtının merdivenlerinden inerek Eomin'e yöneldi. "Düşünmeni istiyorum Eomin. Kardeşinin tüm hayatı değişebilir. Ayrıca, kardeşin bizim yanımızda güvende olacak." demesiyle Eomin, yine net bir biçimde, "Hayır." diye yanıtladı. Barış, derin bir nefes aldı ve kaşlarını çatarak: "Neden?" diye sormasıyla Eomin gülümsedi. "Daha Ay Işığı Krallığı ve Leviathan arasındaki atışma devam ederken ve onca Leviathanlı can verirken; ben nasıl olur da Nelin'in yanınızda olmasına izin veririm?

 

" Elbet bu şekilde!" dedi Barış, sırıtarak. Ve "Nisa!" diyerek seslenmsiyle Nisa, salona girdi ve kapının tam önünde kralı selamladı ve ona gelecek emri bekledi.

 

"Orpheus'u çağır." dedi Barış, Eomin'e bakarak. Eomin, kaşlarını kaldırdı ve bekledi. Dakikalar geçiyordu, salonda büyük bir sessizlik hakimdi. Kapının açılmasıyla ikiside kapıya doğru baktı ve gelen suikastçı Orpheus'tu. Orpheus kafasını eğerek, kralı selamladı ve yanlarına yaklaştı. "Beni çağırmışsınız efendim?"

 

"Evet, Orpheus. Yanında ölüm cadısının belgelerinden var mı?" demesiyle Orpheus, bir parşömen çıkarttı ve Krala uzattı. Ölüm cadısının belgeleri anlaşma yapmaya yarıyordu. Yeminli bir anlaşmaydı ve yemin bozulup yemini edilen kişi ölürse, yemin eden kişinin sevdiği insan onun kaderinin daha kötüsünü yaşayarak ölürdü.

 

Barış, Nelin'e bir şey olmayacağının yeminini verecekti. Çünkü, krallıkta prenses olabilecek en uygun kişiydi Nelin.

 

Orpheus, emin olmak için sordu. "Emin misiniz majesteleri? Yani bunu yapmak konusunda..."

 

"Evet."dediği an Orpheus, kılıcını çıkarttı ve parşömeni yere koyarak kılıcını doğrulttu." Yemin neyin üzerine?" diye soran Orpheus'a cevabı Eomin vermişti." Nelin, Leviathan'da prenses olacak. Nelin, ölürse cezası Barış'ın sevdiği bir insandan kesilecektir. " demesiyle, bakışlar Eomin' e dönmüştü. Orpheus'un gözleri kızarmıştı aniden. Hemen ardından Barış'a döndü. "Onaylıyor musunuz efendim?" diye sormasıyla Barış, hiç düşünmeden "Evet." cevabını vermişti.

 

Kılıç parlamaya başlamıştı ve Barış'la Eomin'in elleri aniden kesilerek kanları kağıda bulaşmıştı. Kan, mürekkep gibiydi. Kağıda damlamasıyla anlaşma kağıdının yazıları belirmişti. Orpheus, Barış'a kağıdı uzattı ve elinin kanayan yerini kağıda bastırması için bekletti. Barış, parmağını kağıda bastırdı. Aynı şeyi Eomin'in de yapmasıyla anlaşma tamamlanmıştı ve Nelin'in prenseslik süreci bittiği gün anlaşma sonlanacaktı.

 

Barış, şuana kadar hiç risk almamıştı. Bugün hayatında ilk defa risk almıştı ve ölümünün riskini almıştı. Nelin'in başına gelecek her bir olayın sorumlusuydu kral Barış. Sevdiklerin mi? krallık mı? Diye sorulmuştu bir nevi. Prensesler ve ben birleşerek Leviathan'ın yıkılmasını engelleyebilirdi. Bu yüzden Leviathan'ı seçmişti. Tüm sevdiklerini göz ardı ederek herkesin yuvası olan Leviathan'ı, ailesi gibi gördüğü bir çok kişiyi seçmişti.

 

 

 

 

🌼🌼🌼

 

(Barış'ın anlatımıyla)

(Günümüz)

 

Anlaşma bozulmuştu, zaaflar aranmaya başlanmıştı belki de. Anlaşmanın bulunduğu parşömen, büyük bir ihtimalle küllere dönmüştü. Orpheus, meraka kapılmış olmalıydı. Dükkandan ayrılarak derin bir nefes aldım.

 

Güneş ışığı gözlerimi rahatsız etmeye başlamasıyla ağacın gövdesine yaklaştım ve ağacın gövdesine omzunu yaslayarak etrafı izlemeye koyuldum. Gözüm Eflora'ya çarpmıştı. Lila, kana bulanmış elbisesini değiştirip açık pembe tonlarında fırfırlı bir elbise giyinmişti. Kahverengi tonlarındaki kıvırcık saçları beline uzanıyordu. 13 yaşlarındaki 4 kızın yanına gitmişti koşar adımlarla. Bir şeyler konuşuyorlardı ama ne olduğunu anlayamıyordum. Yerdeki papatyalardan bir kaçını topladı ve kızlar için papatya tacı yaparak onların kafalarına takmıştı. Hemen sonrasındaysa bir kere kendi etrafında dönerek yanlarından uzaklaştı.

 

Genellikle en mutlu insanlardır, en mutsuz olan. Acı çeken, acısını belli etmezdi. En güçlü olan kişi acısına gülen insandı. Eflora, gülüyordu. Abisinin ona neler yaptığı bilinmiyordu. Ama ne yapmış olursa olsun; sadece gülüyordu. Kardeşim gülüyordu, bense sorunları unutuyordum. 6 yaşından beri Tomris'in yazdığı mektuba tutunmuştu belki de. Gerçek olmayan bir kişiye tutunduğu söylenmiştir belki de... Veya benden umudunu kesmiştir. Gerçek olmadığıma inanmıştır, inanmaya mecbur bırakılmıştır.

 

 

 

 

🌼🌼🌼

 

Loading...
0%