@efloranizz35
|
(İlahi bakış açısı)
Sylwia, Eflora'nın geçmişinin ne kadar acı olduğunu, prensten vazgeçmeyeceğini biliyordu. O, son umuduna kadar bekleyebilecek birisiydi. O gün onun geçmişini görürken pek iyi şeyler görememişti. Sylwia, Eflora'ya kardeşlik duygusunu tattırmak istiyordu.
Abisi tarafından şiddet gören bir kıza abla olmak istiyordu. İsterdi ki küçüklüğünde yanında olmak ama hayat onları yeni bir araya getirmişti. O da kadere inat Eflora'nın içindeki çocuğun ablası olmaya karar vermişti ama sadece Eflora'nın içindeki çocuğun değil, Eflora'nın ta kendisinin de ablası olmuştu. Eflora, ona sımsıkı sarılıyordu. O zaman bile anlamıştı ona farklı baktığını. Sımsıkı sarılışından anlıyordu gitmesini istemediğini. Bu şekilde Eflora'nın duyguları için güçlerini kullanmasına gerek kalmıyordu.
Leviathanlıların hepsi bir tarafta toplanınca Sylwia'nın dikkatini çektiğinde gözlerini kısarak anlamaya çalıştı.
"Gel, ballı lokumum. Bakalım, bu kalabalık niye toplanmış?" Eflora, kafasını kaldırdı ve kalabalığa bakarak, Sylwia'nın bedenini yavaşça bıraktı ve birlikte kalabalığa doğru ilerlediklerinde Vezir Ozan'ın elimdeki parşömenle kalabalığın toplanmasını beklediğini gördüler.
🌼🌼🌼
"Merhaba, sevgili Leviathanlılar! Bugün öğlen saatlerinde krallığımızın prensesi Nelin'i Veba hastalığından kaybettik. 1 hafta boyunca Prenses Nelin için yas tutulacaktır."
Neredeyse herkesin gözlerinde bir şaşkınlık oluşmuştu. Leviathan Krallığı:nda güneş sönmüş gibiydi adeta. Ozan, bu sözleri söylerken bile sesi titriyordu. "Ayrıca saraya yeni prenses veya prens alınacaktır. Olmak isteyen olağanüstü güçlere sahip olan kişiler benimle iletişime geçebilir. Dinlediğiniz için teşekkür ederim..." demesiyle kimse sesini çıkartmamıştı. Herkes hüzne gömülmüştü. Ozan gittiğindeyse bir ses yükselmişti: "Büyücülerin öldürülmesi de böyle ani olmadı mı!? Madem bir hastalık var, neden bizde yok? Bunların hiçbiri tesadüf olamaz Leviathanlılar uyanın!" Leviathanlılar bir ağızdan onaylayıcı konuşurken Sylwia kaşlarını çatmış onları dinlerken kalabalığın sesinden daha yüksek sesli bir erkek sesi duyulmuştu. "Leviathanlılar, dağılın!" Diye bağırdığında Sylwia ve Eflora gibi herkes yüzünü sesin geldiği yöne çevirmişti. Kalabalıktan sitem sesleri çıktıkça kalabalığı dağıtan sesin sahibi: "Sonra şikayet edersiniz, hadi dağılın!" dediğinde kalabalık yavaşça dağılmaya başlamıştı ve sesin sahibi olan muhafızla göz göze gelmeden oradan ayrılmıştı.
Eflora, yavaşça Sylwia'ya doğru baktığında Sylwia'nın hayran olmuşça.bakan gözlerini sorguladı. "O kimdi?" Diye sorduğunda Sylwia ufak bir gülümsemeyle: "Krallığın muhafızı Batuhan..." Eflora, anlamaz gözlerle Sylwia'yı süzmeye devam etmesinin ardından omuzlarını silkti ve konuyu dağıtmayı hedefleyerek:
"Prenses olsana sen de." demesiyle Sylwia, şaşırmış bir biçimde baktı. "Bilmem ki." dediğinde Eflora, Sylwia'nın kolundan tutarak çekiştirmeye başladı ve sınır kapısının önüne doğru Sylwia'yı sürükleyerek Ozaniryuz'un yanına götürdü. "Ozaniryuz!" diye seslenen Eflora'ya doğru baktı Ozan. Eflora, Ozan'ın cevap vermesini beklemeden konuya girdi:
"'Sylwia ablanın da ismini yazabilir misin?' diye soracaktım." Ozan, Sylwia'ya baktı ve cebinden bir parşömen kağıdı çıkartarak Sylwia'nın da ismini yazdı. Tekrar parşömeni ikiye katlarken Sylwia, araya girdi. "Berfin'in de ismini yazar mısın, Ozan?" diye sormasıyla Eflora'nın gözleri ışıldamıştı. Ozan, küçük bir gülümsemeyle Eflora'nın da ismini parşömen kağıdına yazmıştı ve parşömeni ikiye katlayarak tekrar cebine yerleştirmişti. "İsimlerinizi yazdım kızlar. Bugün akşam krala teslim ederim." diyerek gülümsedi. Sylwia, kafasını onaylar bir biçimde salladığında Ozan, yanlarından ayrıldı.
Eflora, büyük bir sevinçle zıplamıştı. "Düşünsene, ikimiz de prenses oluyoruz!" Sylwia, Eflora'ya gülümsemişti. Eflora'nın yüzündeki mutluluğu görmek onu sevindirmişti. Küçük bir çocuk kadar mutluydu. Bu kadar küçük bir şey için bu kadar mutlu olması ne kadar garip olsa da; o, sadece gülüşüyle ilgileniyordu.
🌼🌼🌼
(7 saat sonra)
(Barış'ın anlatımıyla)
Prenses İlkay, Prenses Ophelia ve ben ortak salonda oturmuş Ozan'ı bekliyorduk. Saat geç olmuştu. Ozan'ın şimdiden gelmiş olması lazımdı. Cama doğru baktığımda havanın karardığını görmek Ozan'a birşey oldu düşüncesini getirmişti aklıma. Kötüyü kafamdan atarak derin bir nefes aldım. Bugünkü olaylardan sonra birşeylere umutlu bakmak zor olsa da gereken buydu. Hepimiz Nelin'in anısına simsiyah giyinmiştik.
Prenses Ophelia; simsiyah kabarık, uzun bir elbise giyinmişti. Elbisesinin üst kısmında beyaz çiçek desenleri vardı. Saçına yaptığı topuza, siyah güller takmıştı. Prenses İlkay; siyah, yere uzanan, sade bir elbise giyinmişti. Elbisesi desensizdi. Elbisesinin arka kısmı, ön kısmından daha uzundu. Başına siyah bir baş örtüsü takmıştı.
Hepimiz içimize kapanmış, ses çıkartmıyorduk. Ortak salonun kapısının açılma sesiyle üçümüz de kafamızı kaldırarak kapıya doğru bakmıştık. Ozan, salona girerek; başını eğdi.
"Gelebilirsin Ozan." dedim, Ozan'ın konuşmasını beklemeden. Ozan, kapıyı kapatarak yanıma doğru yaklaştı ve cebinden parşömeni çıkartarak bana uzattı. "Buyurun majesteleri." parşömen kağıdını, Ozan'ın ellerinden aldım ve içine bakmak için ikiye bölünmüş parşömen kağıdını açtım. Parşömende 3 kişinin ismi yazıyordu: Sylwia, Berfin ve Nazlı. Bu kadar az katılım olması çok normaldi çünkü hem olağanüstü güçlere sahip sayılı kişi vardı hem de koskoca krallığın yönetiminde bize yardım edeceklerdi.
"Kimler katılmış?"
"Sylwia, Berfin ve Nazlı." Ophelia, kaşlarını çattı ve yorum yapmak için söz hakkı istedi.
"Şöyle ki; Sylwia, bu işe en uygun kişilerden birisi. Hem asaletiyle, hem de sorumluluk sahibi kişiliğiyle ona güvenim tam. Bence o alınabilir ki kendisi zaten bir cadı yani kriterleri karşılıyor." İlkay, Ophelia'ya dönerek:
"1 kişi almak zorunda değiliz, Ophelia. Hepsini de alabiliriz. Yani sadece 1 kişi seçeceğiz olarak bakma."
"Bilmiyordum, sultanım. Kusura bakmayın. O üçü arasından birisini seçeceğiz sanmıştım.
İlkay, gülümsedi ve tekrar ciddiyetle bana doğru baktı. "Ne düşünüyorsun Barış"
Eflora'yı prensesliğe alırsam gözümün önünde olabilirdi. Ama yapabilecek birisi miydi? Bundan emin değildim. Daha bugün gelmiş birisine güvenebilir miydim? Kendisinin olağan üstü güçleri vardı. Onu alalım desem bile alamazdık.
"Nazlı ve Sylwia'nın yapabileceğinden eminim. Fakat Berfin daha Leviathan'a bugün geldi. Tabii, ön yargılı olmak istemem."
"Sana katılıyorum Barış. Ben Berfin'le daha karşılaşmadım, tanımıyorum." Ophelia, araya girdi. "Ben tanıştım, iyi birisine benziyor." diyerek bana doğru baktı. "Şans verelim mi?" diye sorduğumda İlkay, pek olumlu bakmayarak: "Bilemiyorum, ne kadar güvenebiliriz? Hem olağanüstü güçlere sahip mi onu da bilmiyoruz." Ophelia, ikna olmuş gibiydi, Berfin'in güvenilir olduğunu savunarak: "Sylwia'yla fazla yakınlar. Sylwia, bir cadı ve insanların geçmişlerini, duygularını görebiliyor. Sizce bir terslik olsa bu kadar yakın olur muydu? Ayrıca Sylwia'da krallığa 1 hafta önce geldi. Bir sorun çıkmayacaktır."
"Haklısın Ophelia." dedi, İlkay ve gözleri yine benimle buluştu. "Şans verelim Barış." demesiyle, gülümsedim. "O halde yarın duyuruyu yaparız. Krallığımızın yeni prensesleri: Nazlı, Sylwia ve Berfin." dedim ve Ozan'a baktığımda: "Yarın, öğlen saatlerinde köyde duyuruyu yapacağım efendim ve yarın prensesleri saraya getireceğim." dedi Ozan ve kafasını eğdi. "Çekilebilirsin Ozan, iyi geceler dilerim."
"İyi geceler majesteleri." diyerek, Ozan ortak salondan ayrıldı.
"Bu iş de hallolduğuna göre dağılabiliriz." dedim ve ayaklandığımda İlkay'ın sesini duydum. "Berfin'e nasıl bu kadar güveniyorsun?"
"Herkes bir şansı hak eder." diyerek gülümsedim ve salondan ayrıldım. Sarayın karanlık koridorlarından kendi salonuma doğru ilerlerken Nisa'yla karşılaştım.
"Günaydın majesteleri."
"Günaydın Nisa." dediğimde gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Ozaniryuz bize haber verdi de efendim. Yeni prensesler alınmış. Odalarını hazırlayalım mı?"
"Evet."
"Tamamdır, efendim." diyerek yanımdan ayrıldığında; ben de salonumun önüne doğru ilerledim ve kapının önündeki muhafızın kapıyı açmasıyla salona girdim...
(Ertesi gün) ( Eflora'nın anlatımıyla)
Yeni bir sabaha gözlerimi açmamla çabucak yatağından kalktım ve Leviathan Krallığı'nda ki 2. günümü kendimce kutladım. Bana kalmam için küçük bir ev verilmişti. Burada evler Levi akçesiyle kiralanıyordu ve son olan olaylardan dolayı parası değersizleşmişti. Bu yüzden Aurora'nın akçesi olan Auro'yla evi kiralayabilmiştim.
Bazı soylulaların da krallıkta olduğu söyleniyordu ama onlar da bizim gibi evleri Levi akçeyle kiralıyorlardı ve kimse bundan şikayetçi gibi durmuyordu. Tam aksine herkes mutluydu. Dolabımdan siyah bir elbise çıkarttım. Elbise ayak bileklerime uzanıyordu. Kol kısımları tüllüydü ve genişti. Hafif göğüs dekoltem gözüküyordu. Siyah elbise, bedenimin inceliğini belli etmişti.
Kahverengi, uzun, kıvırcık saçlarımı açık bıraktım ve kafama Prenses Ophelia'nın verdiği papatya tacı takmıştım. Son kez aynadan bakarak evden çıktım. Bugün için ne kadar heyecanlı olsam da Prenses Nelin'in ölümü beni de bir o kadar üzmüştü ve onun yerine geçme düşüncesi canımı yakmaya yetiyordu.
Köy meydanına doğru yaklaşırken halkın yüzünde mutluluktan eser kalmadığını görmek yüzümü düşürmütü. Mutluluk yerine halkı; karamsarlık, hüzün ve umutsuzluk kaplamıştı. Köydekiler yeni prensesin kim olacağını merak etmiyor gibilerdi. Çünkü Prenses Nelin'in yerine geçecek bir prenses istemiyorlardı ve Nelin yerinde başkası alınacağı için krala tepkililerdi.
Büyük bir kalabalık vardı ve kalabalık Ozaniryuz'u bekliyordu. Benimse gözlerim Sylwia'yı arıyordu. Parmak uçlarıma çıktım ve onun nerede olduğunu anlamaya çalıştım. Ama parmak uçlarıma çıkmak pek fayda etmemişti.
Ozaniryuz, gelmişti ama Sylwia hâlâ ortalıkta yoktu. Gitti düşüncesi gelmişti aklıma. Leviathan'dan gitmiş olabilir miydi? Bu düşüncelerle birlikte bir ses gelmişti kulağıma: "Ballı lokumum!" diye. Arkama baktığımda gelenin Sylwia olduğunu görmemle ona doğru koştum ve boynuna sımsıkı sarıldım. Siyah yere uzanan sade bir elbise ve elbisesinin üzerine siyah bir pelerin takmıştı. Sarı, düz saçlarını açık bırakmıştı ve kafasına cadı şapkasını takmıştı. "Çok güzel olmuşsun!" demeden edemedim çünkü, gerçekten her zamanki kadar çok güzeldi.
Bana aynı şekilde karşılık verdi. "Sen de çok güzel olmuşsun, ballı lokumum." birbirimize sarılmayı bırakarak kalabalığın toplandığı yere doğru geçtik ve Ozaniryuz'un konuşmasını yapmasını bekledik. Kalbim çok hızlı atıyordu. Çok heyecanlanmıştım. Sylwia'nın elini tutarak sakinleşmeye çalıştım ve kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Bir abla şefkatiyle sımsıkı tutuyordu elimi.
"Hepinize günaydın Leviathan halkı!" diye söze başladı Ozaniryuz. "Bugün, bu dakikalarda size Prenses Nelin'in yerine gelecek prensesin kim olduğunu açıklayacağım. Ama öncesinde söylemek istediğim bir kaç şey var. Prenses Nelin, hepimiz için büyük bir yere sahip olan kardeşimizdi. Biliyorum, yerine geçecek kişi onun yerini tutamaz. Ama sizden ricam yerine geçecek kişiye iyi davranın. Ayrıca Prenses Nelin'in cenazesi Leviathan Krallığında olmayacaktır. " son cümle, herkesi şaşırmıştı ve tepkilendirmişti. Bu cümleyi duyan Sylwia, kaşlarını çatmıştı. Bir adam," Nerede olacak peki cenazesi?" dediğinde Ozaniryuz, derin bir nefes aldı. "Ay Işığı Krallığı'nda." demesiyle herkes kaşlarını çatmıştı. "Üzgünüm ama abisi Eomin bunu uygun gördü. Bize saygı duymak düşer. Ben, en iyisi yeni prensesi açıklayayım." kalabalık yine sessizleşmişti.
🌼🌼🌼
"Prenses seçildi demem doğru olmaz. Prensesler seçildi. Ve onlar: Prenses Nazlı, Prenses Sylwia ve Prenses Berfin!" demesiyle herkes yavaşça, ayıp olmasın diye alkışlıyormuşcasına alkışlamaya başladı. Herkes bizi alkışlıyordu ama herkesin yüzündeki hüzün devam ediyordu. Sylwia'yla bir birimize uzunca bir süre bakmamızla onun boynuna sımsıkı sarıldım. Ardından Ozaniryuz'dan bir ses daha duyuldu."Seçilen prensesleri buraya alabilir miyiz?" demesiyle Sylwia, elimden tuttu ve birlikte Ozaniryuz'un yanına doğru yöneldik. Diğer seçilen Prenses Nazlı'da yanımıza geldi. Siyah, uzun kollu, yere uzanan, düz bir elbise giyinmişti. Açık kahverengi saçlarının ön kısımlarını arkada toplamıştı ve hafif bir makyaj yapmıştı.
"Beni takip edin lütfen." dedi, Ozaniryuz. Bunu söylediği an kalabalıktan bir kadının sesi yükseldi:
"Kral Barış tahtı başkasına teslim etsin!" dediğinde kalabalığa doğru döndük. Ozaniryuz duymamazlıktan gelirken, kalabalık kadının dediği sözü hep bir ağızdan tekrarlamaya başladılar:
"Kral Barış tahtı başkasına teslim etsin!
Halk durduğunda kadından yine bir ses çıkmıştı: "Katil bir kral istemiyoruz!" dediğinde halk yine bağırarak tekrarlamıştı. Bunun üzerine Ozan, kalabalığa doğru yaklaşarak: "Kesin şunu!" diye bağırdığında Leviathanlılar sustu. Hemen ardından Ozan, "Leviathan kralına dediklerinizden dolayı mahzene kadar sizi eşlik etmemi istiyorsanız bunu yapabilirim. Şimdi dağılın!" Dedi ve halk tek kelime edemeden dağıldılar.
Ozan, kalabalığın icabına bakmanın gururyla bize doğru döndü ve "Beni takip edin."diyerek önden ormana doğru ilerledi.
Ormanın içine girdiğimizde bizi 4 at karşılamıştı. Ben ve Nazlı atların yanına doğru koştuk ve her ikimiz de bir atın yelesini okşamaya başlamıştık. Okşadığım atın; beyaz derisi, gri yelesi ve kuyruğu vardı. Oldukça asil görünümlü bir attı. Nazlı'nın okşadığı at da beyaz renkti ama siyah beneklere ve simsiyah bir yele ve kuyruğa sahipti. Ozaniryuz, gülerek yanımıza yaklaştı. "Sanırım atlarınızı seçtiniz." dedi ve Sylwia'ya doğru baktı. "Sizin için de bu at uygun mudur efendim?" diyerek kahverengi deriye, simsiyah yele ve kuyruğa sahip olan atı gösterdi.
Sylwia, gülümsedi. "Sence başka seçeneğim var mı?" diyerek kahverengi ata doğru yöneldi ve hemencecik atına bindi. Ben ve Nazlı'ysa bir birimize bakıyorduk. Hayatım boyunca hiç ata binmemiştim. Ve anladığım kadarıyla Nazlı'da binmemişti. Sylwia, bu bakışmalarımızla kahkaha attı ve alayla: "O kadar koştunuz atlara. Hayrola, niye binmiyorsunuz?"
"Hayatımda hiç ata binmedim ki." dediğimde, Nazlı'da beni onaylar bir biçimde kafasını salladı. "O halde öğretirim. Bana da nişanlım öğretmişti. Kendisi saray muhafızlarından birisi. Acaba beni görünce ne yapacak!" dediğinde yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. "Senin nişanlın her dakika Sylwia diyor. Büyük bir ihtimalle seni görünce kalpten gidecek." dedi Ozaniryuz dalga geçer ses tonuyla.
"Hadi ama Ozan! O kadar da değildir yani."
"Ciddiydim."
"Her zaman benim ismimi mi söylüyor?" derken sesini şirin bir biçimde inceltmişti. Küçük bir çocuk kadar sevinçliydi. Yanakları elma gibi utançtan kızarmıştı. "Neyse, bu kadar ayrı kalmanız yeterli. Buluşturalım bakalım çifte kumruları." dedi ve bana doğru yaklaşarak kucakladı ve atın üzerine bıraktı. Nazlı'yı da aynı şekilde atına bindirmesinin ardından üç atın eyerini tutarak atları ilerletmişti. Sylwia'nın atı arkamızdan bizi takip ediyordu.
Saatler geçmesiyle sarayın önüne varmıştık. Ozaniryuz, saatlerin sonunda kan ter içinde kalmıştı. Muhafızlar, Ozan'ı gördüklerinde sorgusuz kapıyı açtılar ve sarayın bahçesine geldiğimizde, Nazlı ve benim gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
O, sarayın büyüklüğüne; bense, bahçenin güzelliğine hayran kalmıştım. Sarayın bahçesi oldukça büyüktü. Yemyeşil çimenler, renk renk açmış çiçekler vardı. Ve çiçekler arasından yine benim dikkatimi çeken papatyalar olmuştu. Ozaniryuz, inmemize yardımcı oldu ve ayaklarım yeniden çimenlere değdiğinde papatyalara doğru koşmamla arkamdan ses işitmem bir olmuştu. "Hoş geldiniz!" arkama baktığımda konuşanın Kral Barış olduğunu görmüştüm. Üzerine giyindiği, siyah bir gömlek ve onun üstüne siyah bir cübbe takmıştı. Altında siyah bir pantolon vardı. Kahverengi saçlarını yan tarafa doğru taramıştı. Sylwia ve Nazlı eteklerini tutarak; Ozaniryuz, kafasını eğerek kralı selamladı. Onlara bakarak ben de siyah elbisemin eteğinden tuttum ve kafamı eğerek kralı selamladım.
"Odalarınız hazırlandı kızlar. Size Nisa ve Litost yardımcı olacaktır. Bugün dinlenin. Yarın toplantı yapar, krallık için neler yaptığımızdan bahsederiz." üçümüz de kafamızı salladığımızda kral son kez bana baktı ve yanımızdan ayrıldı. Ozaniryuz, gülümseyerek," Benim görevim sona erdi. Hepinize hayırlı olsun." dedi ve Sylwia'ya doğru yaklaştı."Batuhan bu ay sarayın mahzeninde nöbet tutuyor. Aklında bulunsun." diyerek göz kırptı ve yanımızdan uzaklaştı. "Hadi kızlar! Ben de kaçtım. Odamı bulsam iyi olacak..." dedi Sylwia, kaçamak tavırlarıyla ve bizden hiçbir cevap beklemeden yanımızdan ayrıldı.
|
0% |