Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@efsunllu

Başlama tarihinizi lütfen buraya bırakır mısınız?

 

BULANIK 0.50

Şeytanlar bazen gözleriniz, bazen dudaklarınız, bazense de vücudunuzdur. İnsanları baştan çıkaran her uzvunuz şeytanın size hediyesidir. Fakat her zaman en tehlikelisi, şeytanın size verdiği o acımasız cümlelerdir. Şeytan herkes olabilir, kafanızın içerisindeki her cümle şeytan olabilir. Ateşin içinden çıkan her iblis sizin kafanızda, dudaklarınıza, gözlerinizde yaşayabilir. Kötülük romantize edilir mi bilemeyiz ama iyilik için de kesin konuşamayız. Melekler sadece bir yalandan ibarettir. İnsanların düşündüğünün aksine; kötülük, iyilikten önce doğmuştur ve iyiliğin ortaya çıkmasının sebebi kötülüğün her zaman ham madde olmasıdır. İnsan ise hiçbir zaman iyi olamamıştır. Şeytana kanıt olsun diye yaratılan insanlar, şeytanın dudağını uçuklatmıştır. En kötü olduğuna inanan şeytan, insanları gördükten sonra yenilgiyi kabul etmiştir.

 

Dünyamızdaki şeytanları görmek istiyorsak doğa üstü kitaplar aramaya veya geçmişe bakmak yerine, aynaya bakmalıyız.

 

 

Saat Öğlen 14.26

Uyuyakladığım sıradan yavaşça kafamı kaldırdım. Dün gece okuduğum kitabın cümleleri, rüyalarımda sehayat ederken ben hala uykusuzluğun ceremesini çekiyordum. Migrenim'in tutmaması dua etmekten başka hiçbir çarem yoktu. Bütün gün ders çalışıp adli tıp raporları inceledikten sonra yurda dönerken aldığım kitabı bütün gece okumak gibi bir hata etmiştim. Gece, bir şeytanın düşünceleri arasında dolanmıştım ve şimdi şeytanın yazdığı kitap, zihnimde dolanıyor gibiydi.

Yorgunluğumu atmak için acilen çay içmem gerekiyordu.

Elime telefonu aldım uykulu gözlerimle Elvin'nin attığı mesajlara baktım. Kızlarla kampüsteki kafede olduklarını söylediğini gördüğümde iç çektim. Zaten dersi dinleyemiyordum ve dinlesem de bu uykuyla hiçbir şey anlayamayacaktım. Eşyalarımı alıp dersten çıktım ve Tıpçıya doğru yürümeye başladım.

Kafenin adı Tıpçı değildi, sadece tıpçı damgası yemişti çünkü Tıp Fakültesinin yakınındaki tek kafeydi ve orada sadece tıpçılar olurdu.

Yürürken Elvin'e geleceğimi yazıp gönderdiğimde omzumu birine çok sert çarptım.

"Kusura bakmayın iyi misiniz? Önüme bakmıyordum." Mahçupça konuştuktan sonra kafamı kaldırdığımda, Cerrahi'nin en zeki ve en yakışıklı öğrencisi karşımdaydı. "Önemli değil, sen iyi misin peki?" Anın şokuyla hissetmesemde kafam kadar olan omzu sanırım omzumu çıkartmıştı.

"Kayaya çarpsam daha az acırdı ama alışkınım ben." Güldüğümde, kaşlarını çatıp gülümsedi. "Nasıl alışkın olabilirsin böyle bir şeye?" Dalga geçen sesi iğneleyici değildi, komikti. "İnan bana hayatında benim kadar sakar birini göremezsin. Artık insanlar ben yere düştüğümde değil de, düşmediğimde şaşırıyor." Gülerken söylediğim şeyler ona da komik gelmiş olacak ki güldü.

"Tıpçı'ya mı gidiyorsun?" kafamı salladım onaylarcasına. "Bir beş dakika daha çay içmezsem uykusuzluktan bayılacağım." Muhallebiye dönmüş uykulu suratımla gülümsedim. "Çay mı?" Kafamı salladım, kahve yerine çay diyen bir insan görünce şaşırırdı çocuk elbette.

"Kahve içemiyorum Kafein töleransım çok az bir de ufak bir çarpıntı yapıyor onun için pek içmiyorum." Kalp çarpıntısı yaşlı hastalığı olabilir ama eğer hiç tıp okumadıysanız bilmezsiniz; her genç tıpçı, bir yaşlıdır.

"İşin yoksa beraber içelim mi?" Tatlı teklifi ile güzelce gülümsedim ve kafamı salladım. "Ama bak ben tatlı da yiyeceğim haberin olsun. O yüzden umarım 'şeker sana çok zararlı.' diyen bir tıpçı değilsindir. Çünkü ben gerçek bir cheesecake bağımlısıyım." Cheesecake'ten bahsederken gözlerimin ışıldadığını hissedebiliyordum ve bu ona komik gelmiş olacak ki; gülerken kafasını iki yana salladı.

"Komaya girme de gerisi sorun değil, sorumluluk almam bilesin." Gülerek onayladım onu ve elimi 'sen merak etme, bende o iş.' der gibi göğsüme vurdum. "Yanında girmemeye dikkat ederim." Diye bir dip not geçtiğimde ikimiz de aynı anda güldük fakat ortamda anlık çok garip ve gergin bir hava oluştu.

"Hangi bölümdesin?" Sessizlik onun kalın sesi ve diksiyonlu kısa cümlesiyle bozuldu. "Adli tıp. Sen?" Yalandan sormuştum çünkü herkes biliyordu onun Cerrahinin en zeki öğrencisi olduğunu. "Cerrahi." Nizami gülüşü beyaz teninde gamzelerin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Şimdi tekrardan fark ediyordum, O gerçekten çok yakışıklıydı ve gülmek çok yakışıyordu.

"Güzel bir gülüşün var, söylenenlerin aksine de oldukça samimisin, yani bence öylesin. Herkes seni sadece kariyerine odaklanmış çok soğuk biri olarak tanımlıyor. Ama bilirsin; birini tanımadan onun hakkında konuşmak veya önyargıya sahip olmak çok da zor değildir." Kendimi tutamayıp onun hakkında vardığım kanıları bir anda söylemiştim ve bu onun hoşuna gitmiş olacak ki yüzüme o ela gözlerini kısıp gülümseyerek bakıyordu.

Kafamı çevirdiğimde Tıpçı'ya geldiğimizi fark ettim ve onu da durdurdum. Konuşmaya dalıp muhtemelen geçip gidecektik çünkü. "Girelim mi? Çünkü biraz daha dışarıda durursam hipertermi geçireceğim." Zaten yumuşak ortamı daha da samimi yapmak için şaka yaptığımda bence işe yaramıştı. "Girelim girelim, hiçbir şeyin mesuliyetini alamam şu an." Kapıyı centilmence açtığında gülümseyip içeri geçtim ama heyecanım boğazımda düğümlenmişti.

Enver, İnci'nin erkek arkadaşı buradaydı ve onun illet kuzeni Deniz'de vardı tabii. Biri Cerrahi diğeri Psikoloji okuyordu. Zaten Deniz'le de seçmeli olarak psikoloji derslerine girdiğim dönem tanışmıştım. Keşke tanışmasaydım dediğim nadir insanlardandı.

Enver tam bana elini sallayacağı sıra hızlıca Atakan'a doğru döndüm. "Kahveleri alıp dışarı mı çıksak çok kalabalık?" kaşlarını çatıp bana baktı. "E hani hipertermi geçirecektin sen? Kendini öldürüp üzerime kalmaya falan mı çalışıyorsun?" Sırıttığında gözlerimi devirdim. "Yok ben mezarımı sen kaz diye uğraşıyorum."

Gülerken tam arkama gözlerini diktiğinde yüzündeki gülümseme soldu. Merakla kafamı arkaya çevirdiğimde Cerrahi'nin ikincisi tam karşımdaydı. Gerçek bir şampiyonlar liginin ortasındaydım. "Alpay." Atakan'ın ilk defa soğuk sesini duyuyordum. "Atakan." Ve daha önce hiç sesini duymamama rağmen Alpay'ın sesindeki soğuk sertlik de bariz bir şekilde ortadaydı.

Başlarıyla beraber selam verdiklerinde Alpay'ın gözleri beni buldu. "Sana da merhaba." Elini bana doğru uzattı. "Alpay ben, memnun oldum." Elini tuttum ve basitçe selamladıktan sonra hızlıca elimi çektim. "Efsun, ben de memnun oldum." Hemen yan tarafta oturan Elvin bana elini salladığında kafamı Atakan'a çevirdim. "Arkadaşımın yanına gidip geliyorum sakın bensiz kahveleri alma." Başıyla onaylayıp gülümsediğinde hızlıca Elvin'in yanına koştum.

"Lan senin ne işin var onlarla?" Kafamı iki yana salladım. "Allah'ın işi işte. Atakan ile yolda karşılaştık birlikte geldik buraya ama Alpay'ın burada olmasını beklemiyordum hiç buraya gelmezdi." Kafasını doğrular şekilde salladı. "Sizi beklemediği kesindi, Minel getirdi zaten onu buraya." Minel fakülteye geri mi dönmüştü? Acil bir dedikodu seansı yapmamız gerekti.

"Neyse sonra konuşuruz bunları, ben çocuğu bekletmeyeyim." Elvin başını salladığında hızla ayağa kalktım ve tam yanına gidecektim ki hala Alpay ile beraber konuştuklarını gördüm. İkisi de sinirli gibi duruyorlardı.

Yanlarına gitmek için doğru zaman mı diye düşünürken Alpay bana kafasını bana doğru çevirdi. "Merak etme sevgilini yemeyeceğim." Kaşlarımı çattım. "Yanlış anladın sanırım, biz sadece arkadaşız." Adamla daha yirmi dakika önce tanışmıştım, nasıl sevgilisi olabilirdim?

Telefonum çaldığında babamın aradığını görmüştüm. "Kusura bakmayın benim buna bakmam lazım." Hızlıca Atakan'ın yanından geçip dışarı çıktım.

"Alo baba." Gülümsediğimde içim heyecanla dolmuştu, ailemden uzakta Ankara'da okuyordum ve onlardan ayrı kaldığım her gün hayat daha da yorucu oluyordu. "Kızım." Babamın diri sesini duyduğumda gülümsedim. "Nasılsın baba? her şey iyi mi? Annem nasıl?" Bütün sorularımı art arda sıraladığımda telefondan bir gülüş işittim. "ilk soru neydi? Diğerlerini dinlerken unuttum da." Kısık bir kahkaha attığında içim kıpır kıpırdı.

Kısa konuşmamızın ardından içeri geçtiğimde Alpay gitmişti. Atakan beni bekliyordu. "Kusura bakma, babam aramıştı da..." Gözlerine baktığımda önceki kadar mutlu değildi. "Sorun değil, zaten sen gelene kadar cheesecake'in bitmemesi için dua etmekle meşguldüm." Gözlerim parladı. "Dua'ların tuttu ama değil mi?" Kafasını onaylarcasına salladığında hızlıca arkamı döndüm ve kasiyerden bir tane frambuazlı cheesecake istedim ve tabii ki de yanında çay. Tam ben kartı çıkartacaktım ki arkamda Atakan'ın olduğunu hissettim.

"Yanına bir de extra dark filtre kahve ekler misiniz?" Ben daha ne olduğunu anlayamadan kartı cihaza okuttuğunda kafamı hızla ona döndürdüm. "Ama ben öderdim." Lafımı hızla kesti. "Seni ben davet ettim." Benimle flört etmeye mi çalışıyor yoksa sadece kişiliği böyle mi bilmiyordum ama sanırım biraz daha kızarırsam Amasya elması olarak hayatıma devam edecektim.

Sparişleri alıp masaya geçmiştik. Çok heyecanlıydım çünkü buranın cheesecake'i inanılmazdı. Ağzıma bir çatal götürdüğümde dudaklarım muzipçe kıvrıldı ve gözlerimi mutlulukla kapattım. "Sen gerçek bir tatlı bağımlısısın." gülüşünü işittiğimde gözlerimi açtım. Hızla çatalımı cheesecake'e daldırdım ve ona doğru uzattım. "Dene, sebebini anlayacaksın." Reddetmesini beklerken çatalımdaki cheesecake bir anda dudakları arasına hapsolmuştu. Keyifle yerken bana baktı. "Haklı olduğunu kabul etmem gerek." zaferle güldüğümde o da güldü.

 

 

Saat Akşam 19.54

Yurda geldiğimde vücudumda tatlı bir yorgunluk vardı. Hızlıca pijamalarımı giydim ve yurda gelirken aldığım makaronları mini buzdolabına koydum. Hızlıca kettle'dan su kaynatmaya başladım ve yatağıma yattım. Atakan ile keyifli vakit geçirmiştim, üstelik benden numaramı istemişti.

Kampüste numaramı isteyen çok fazla kişi oluyordu çünkü görünüşümün dikkat çekici olduğunu biliyordum ama ilk defa numaramı isteyen birine numaramı vermiştim ve onunla konuşmak için heyecanlıydım.

Geçen gün baktığım cinayet dosyalarına tekrardan göz gezdirdim. Adli tıp okumayı seçmek gerçek bir psikoloji bozma girişimiydi. İnsanların ne kadar cani olabileceğine burada şahit olmuştum. Korkunç cinayetler ve dahası o cansız bedenlere yapılanlar. İnsanlar gerçekten korkunç yaratıklardı.

Biyolojik olarak hayvan olan bizler, vahşi bir kaplandan daha korkunç güdülere sahiptik. İnsanları vahşice öldürmekte üzerimize yoktu. Bunu kendi gözlerimle görmüştüm. Çayımı içip biraz daha rapor inceledikten sonra vücudumdaki yorgunluk ağır basmıştı. Yastığa kafamı koydum ve kendimi karanlığa teslim ettim.

 

Saat Gece 3.48

Kulaklarımda yankılanan çığlıkla gözlerimi hızlıca açtım. Üzerime hızlıca bir hırka geçirip yatağımın yanındaki gözlüğü taktım ve telefonumu aldım. Kapıyı açtığımda yurttaki tüm kızlar kolidordaydı. Herkes beklerken sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Yurdun kapısına geldiğimde gözlerim kocaman olmuştu. İnci, Enverin cansız ve kanlı bedeninin yanına çökmüş çığlıklar atarak ağlıyordu.

Merhabalar! Öncelikle bir hatam varsa affola . Kitap boyunca bol bol cinayet ve ölüm göreceğiz. Belki canımız yanacak belki de şok olacağız ama en çok kafamız karışacak diye düşünüyorum. Şimdilik görüşürüz! Kitap kapağı o yapan en yakın arkadaşıma ve bu kitabı yayınlamam için beni ikna eden bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum! (Ayrıca Wattpad açılana kadar buradayız!!)

Sevgilerimle!

 

Loading...
0%