Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. İmkanlar ve İmkansızlıklar

@eftlaya_atalar_tdc

Herkes evdeydi. Birlikte toplanmıştık. Tanıdıklarımdan

Timur

Ateş

Kıvılcım

Amellia

Ilgın

Ilgay

Aras

Arin

Araf

Barmen.

Hepsi burdaydı ama Willeam ve Derya yoktu. Willeam'ı gelmesi ıçın ikna edememiştik. Diğerleriyle ise bu gün tanışmıştım görevde bana yardım edenler arasında tanıştıklarımdı. Barmen konuşmaya başladı.

"Başımız sağolsun tekrardan"

"O ölmedi ki"

"Biliyorum"

"E o zaman niye başımız sağolsun desin."

"Acı gerçeklerden bahsedecek olursam. Vurulma sonrası koma bir çeşit ölüme hazırlık gibi birşey. Willeam çok üzülecek biliyorum ama benim kuzenimde aynı durumu yaşadı tam 256 gün sonra öldü."

"Umarım ölmez. Bu hepimizin düşüşü demektir. Eğer o ölürse hepimiz parçalanırız. Başın sağolsun. Ama bir sorum var"

"Sorabilirsin"

"İlk sorum nasıl koma da kaldığı günü biliyorsun. Yani 256 gün derken her gün saydın mı? İkinci sorum Sanki Kıvılcımı vuracağında onun arkasında bir kadın vardı, gölge, farkettiniz mi. Şunu merak ediyorum o kimdi ve neden ortaya çıkmadı?" Kıvılcım bağırdı.

"Kahretsin! Bu nasıl olur."

"Noldu ki güzelim" bu konuşan Ateş'di

"Olamaz! O kişi Anelis di Gökçen. Onlar konuşurken duydum, nasıl unuturum. Analisti vuracaklarını söylüyorlardı."

"Yani o arkadaki kadın Anelis'di ve aslında onu vuracaktı ancak korkutmak için böyle birşey yaptı."

"Derya bunu biliyormuydu sizce?"

"Eğer biliyorsa benim yüzümden öldü demek oluyor. Yürüyün gitmeliyiz."

"Bekleyin"

"Noldu"

"Kaan öldümü gerçekten"

"Duydunuz doktoru tabi ki öldü. Pislik herif."

Herkes arabaya atladı. "Çocukları nerde saklıyor sizce"

"O'nu bilmiyorum ama Kaan'a zarar verdiğimiz için çocuklara birşey yapmaz umarım."

"Bütün çocukları bulacağız."

"Umarım" Uzun bir yolculuğun ardından hastaneye gelmiştik. Koşarak Willeam'ın yanıma gittik.

"Willeam"

"Neden geldiniz."

"Birşey konuşmalıyız. Sanırım Derya Kıvılcım'ı kurtarmak için kendini silahın önüne atmadı."

"Ne! Bu nasıl olur."

"Önce bir sakin ol ama-"

"Ama ne Gökçen. Neden peki?"

"Kıvılcım'ın arkasında bir kadın gölgesi vardı ve aslında O gölgeyi vuracaktı. Ancak bize oyun oynayıp bizi korkutmak istedi."

"O gölgede ki kadın kim."

"Ma-maskeli"

"Sakın devamını getirme yoksa seni kimse elimden kurtaramaz"

"Yiyorsa bir zarar ver ona. Bakalım noluyor"

"Timur tamam, Willeam haklı."

"Neden peki"

"Uyandığında soracağız."

~İlâhi bakış açısı~

1 sene olur ve Willeam neredeyse her gününü Derya'nın yanında geçirir. Gökçen ve Örgüt ise bu 8 ay içerisin de çocukları kurtarmak için güçlü bir plan kurar. Ancak onları engelleyen şey ise heryerde gizli bombalar olması. Bu yüzden ilk işleri bombaları yerini belirlemek olacak. Deryaya gelecek olursak uyanmasının şuan bir mucize gibi birşey olduğunu söylüyorlar.

Derya ile Willeam'ın arasında kardeştende yakın bir bağ vardı. Onlar hiç ayrılmamalıydı. Ancak Derya uyandığında örgüt eskisi gibi deildi. Biz güçlenmiştik. Ilgın sürekli bayıldığı için piskolojik tedavi gördü ve düzeldi. Ve en acı deişim olan, Willeam Amellia ile birlikteydi. Her ne kadar şaşırtıcı olsa da onların arasında bir bağ oluşmuştu. Aslında Derya ile Willeam'dan bahsederken hiç kardeş ilişkisi demiyorlardı. Çünkü onlar herşeyin ötesinde bir sevgiye sahiplerdi. Yanı açıkçası herkes onları sevgili falan sanıyorlardı.

~Gökçen~

"Yalvarırım uyan Derya. Seni çok özledim. Herkes senin için endişeleniyor. Bizi bırakıp gidemezsin."

Willeam çığlık attı.

"Uyanıyorrr!!"

Bende dahil herkes Derya'ya bakmaya başladı. Uyanıyordu.

"Allahım şükürler olsun."

"Barmen aklımı çıkardın. Bi an uyanmıyacak sandım. Eve gidince seni geberticem."

Barmen'dan kahkaha sesi geldi.

"Doktor çağırın."

Doktorlar içeriye girmişti ve hepsi şaşkın bir şekilde Derya ile bakışıyorlardı.

"Derya"

"Willeam" ikisinde birbirine sımsıkı sarılıyordu. O anın etkisinde olan Timur ise bana bir anda sarıldı ve konuşmaya başladı.

"Aynı bizim gibiler deilmi. Gerçi biz daha iyiyiz ama."

"Hâlâ iddiayı kazanmadın."

"İddiana başlattırma"

"Olsun iddia'yı kazanana kadar yaramazlık yok."

"Emredersiniz komutanım."q

"Derya hiç uyanmayacaksın sandık."

"Altı üstü bir gün yoktum abartma." Ne o gerçekten böyle mi düşünüyordu.

"Derya sen uyumalı bir yıldı oldu." Derya bunu beklemiyormuş gibi şaşkınlıkla bize bakıyordu. Gözünden bir damla yaş aktığında yanına giderek ona sarıldım.

"Bence üzülme ne güzel 1 yıl dinlenmiş oldun. Ayrıca hayat hikayeni çok merak ediyorum bir gün konuşacağız bunu hatta bir plan yapalım hep birlikte lunaparka gidelim nasıl olur."

"Bu 1 senede neler oldu Allah bilir. Ayrıca benim yükseklik korkum var. Ama sizi kırmak istemem."

"Sana birşey sormak istiyorum."

"Tabi ki."

"Sen Kıvılcımı korumak içinmi yoksa Anelis'i korumak için mi kursunun önüne atladın."

"Anelis'i vuracaktı Gökçen."

"Ama neden böyle birsey yaptın. O kadını başka kurtarmanın yolu yokmuydu."

"Gökçen o senin annen sayılır ve sen illahi üzülecektin, şuan çocukların hayatı senin elinde, bu senin yıkımına neden olur."

"Derya birdaha böyle birşey yaparsan seni asla affetmem."

"Sorun yok gazeteci, sen yıkılma yeter. Gine olsa gine yaparım bana darılman umrumda deil sen düşme yeter." Söyledikleri iyi birşey olsa da duraksamaya neden oldu. Kimse benim gazeteci olduğumu bilmiyordu. "Gazeteci mi?" Timur'un sorusuna herkes susmuştu."

"Evet."

"Bundan benim niye haberim yok."

"Size söyleyecektim ama çok yoğun olduğumuz için unutmuşum." Barmen lafa atladı.

"Tatlıbiber sen yaklaşık 4 senedir burdasın 25 yaşındasın ve meşgulsün diyorsun bu 4 yılda hiç bir Allahın günü mü müsait deilsin." Defne beni korumak için söze girdi.

"Bana anlatınca ben size bahsetmesine gerek duymadım. Ona söylememelerini diyen bendim. Size sürpriz yapım haberlere o piskopatları çıkaracaktı." Konuşması bitince bana tebessüm ederek göz kırptı.

"Çok alındım ayrıca tatlıbiber ne alaka"

"Bir iyi haber veriyorsun bir kötü haber. Biber de aynı ne zaman tatlı çıkacağı ne zaman acı çıkacağı belli olmaz. Ama o da senin gibi her haliyle güzeldir ve sevilerek yenilir." Ağzım açık kalmıştı. "Bu senaryoyu kaç dakika da düşündün."

"Az önce sana derken." Derya bil alkış kopardı.

"Willeam hani benim yanımda Amellia'ya açılacaktın. Söz vermiştin."

"Haklısın ama merak etme gine fotoğrafımızı sen çekersin ve o anı tekrar canlandırırız."

"Hayvan! Ben kızın ilk tepkisini merak ediyordum. Kutlarımm!" Amellia söze girdi.

"İlk tepkimi soracak olursan daha önce böyle bir şey yaşamadığım için bunun bir oyun olduğunu düşünüp ona yumruk attım." Herkes kahkaha atmıştı. Ama birtek Ateş yoktu. O uzakta bizi izliyordu. Koşarak yanına gittim.

"Neden burdasın. Derya uyandı mutlu değilmisin."

"Mutluyum. Sen git Barmen ile ilgilensene daha çok mutlusun onun yanında." Demek kıskandın. Bu oyunu biraz da olsun sürdürmek istedim.

"Peki sana tek başına iyi eğlenceler." Şaşkın yüzünü arkamda bırakıp Deryanın yanına ilerlerken ansızın durup ona baktım. Ve koşarak ona sarıldım. "Sen beni mi kıskandın."

"Yani biraz da küstüm."

"Büyük sorun var desene. Ne yapsam affedersin peki?" Düşünür gibi elini çenesine koyup sakalını okşadı.

"Hmm, bence bir dondurma ısmarlarsan fena olmaz." Kıvılcım kıskanır gibi ofladı.

"Bize de var dimi." Evet bu Kıvılcım dı.

"Olmaz olurmu. Beni bekleyin."

Koşarak hastaneden çıktım ve en yakın dondurmacıdan dondurma almaya gittim yolda yürürken bir çocuk dikkatimi çekti çaktırmadan birşey anlatıyordu sanki. Ardından eline baktığımda baş parmağını avucunun içine alıp yardım işareti yaptığını gördüm. Hızlıca yanına gittim. "Merhaba küçük bey. Dondurma almazmısın." Fark ettirmeden göz kırptım. Bir anda rüzgar estiğinde aklıma gelen şeyle duraksadım. O adamdan kurtulamazdım ama çocuğu omzuma alıp kaçırabilirdim. Elimde ki kağıdı yavaşça baktığımda ağacın üstüne uçtu. "Seni kucağıma alsam benim için o kağıdı ağaçdan indirirmisin." Yanında ki adam bana baktı fakat ona birşey yapmayacağımı düşündüğü için çocuğa onaylar bakış attığında onu kucağıma alarak ağaca tuttum. Adam hemen yanımızdaydı ve bana iyice yaklaştığında diz kapağına tekme attım. Acıyla inleyerek yere düştüğünde çocuğu alıp kaçtım ve hastaneye karıştım. Arkamızdan bizi takip ediyordu ancak kılık deiştirebilirdik. Hastanenin içindeki mağazaya girip doktor gömleği alarak 5 dakika içerisin de çıktık. Hâlâ yakınımızdaydı ve bizi takip ediyordu. Biz ise etrafimiza bakarak hızlı adımlarla ilerledik. Timur'un yanına gitmeliydik yoksa başımız beladaydı. Yol boyu hiç konuşmamıştı, bu çocuk fazla dikkatimi çekmişti.

"Konuşamıyormusun. Yoksa korkuyormusun."

Başını olumsuz anlamda salladı.

"Üzgünüm. O zaman seninle eve gittiğimizde sessiz sinema oynayalım olurmu. Bakalım kim kazanacak." İşte çocukları mutlu etmek bu kadar kolaydı. Bunu dememle çocuğun tebessüm etmesi bir oldu.

"Bak orda abiler ve ablalar da var. Hepsi seni çok sevecek. Korkma olurmu onlar sana birşey yapamaz." Tekrar başını olumlu anlamada salladı. Timur kükredi bir anda.

"Nerde kaldın kalbime iniyordu." Bunu duyan çocuk arkama geçti.

"Şşşş onu korkutuyorsun."

"Oha o çocuk kimin" Cevabım eksik kalmadı.

"Benim" Herkes "Nee!" Demişti.

"Gökçen bana bunu nasıl yaparsın."

"İddia bitmedi." Timur baş ve işaret parmağıyla burun kemiğini tutarak sıktı.

Anlaşılan bu konu da anlaşamayacağız.

"Çocuğu kurtarmakla uğraştım. Kaçırılırken yakaladım. Ve yardım etmek istedim."

"Adam nerde. Belki konuşur."

"Çocuğu zor kurtardım."

"Çocuğu kurtarmışsın ama dondurmalar için aynı şeyi söyleyemiyorum." Herkes güldü. Çocuğun elindeki dondurmayı gören Ateş "paylaşalım mı?" dedi. Çocuk hayır anlamında başını salladı.

"Karışma çocuğa."

"Adın ne"

"O konuşamıyor."

"Üzgünüm bilmiyordum."

Herkes çok mutluydu. Sanki dünya da deildik, çünkü dünya da bu kadar mutlu olmak imkansızdı. Sanki evrenin ötesinde bir yerdeydik.

~1 saat sonra~

Çocuk tam karşıma geçmişti ve barışıyorduk. Ben çocuğa çocuk bana. Sanki birşey diyecek gibiydi.

"Nee, noldu"

Çocuk bana bakım işaret diliyle konuştu.

"Tatlım üzgünüm ama ben işaret dili bilmiyorum." Çocuk üzgün bir şekilde başını sağladığında kaşıma geçip birşey anlatmaya başladı. O an hatırladım. Ben ona sessiz sinema sözü vermiştim.

"Ahh! Üzgünüm tatlım aklımdan çıktı tamamen. Ama sana sözüm olsun işaret dilini öğreneceğim ve o zaman seninle çok güzel sohbetler yapacağız."

Ateş araya girdi.

"Şuan diğerlerine çok yaklaştık buna zamanın olmaz."

"Olsun gerekirse uykumdan bölerim."

"Erken kalkıyoruz sonra öğrensen."

"Olmaz baksana ne kadar tatlı bir çocuk. Onu mutlu etmeliyim."

Oyunumuzu oynayıp yemek masasına geçtik.

"Derya'ya ben götürürüm. Hem onunla konuşcaklarım var."

"O zaman sen ona yemeğini yedir sonra gel beraber biz de yiyelim"

"Beni beklemene gerek yok. Sen ye. Afiyet olsun."

"Bekliyeceğim. Konu kapandı." Oflayarak Deryanın odasına çıktığımda tıklayarak içeriye girdiğimde yatağında uzanıyordu."

"Sana yemek getirdim gülüm."

"Gelsene bende seninle konuşacaktım."

"Güzel çünkü bende o yüzden geldim. Benim gazeteci olduğumu nerden biliyorsun."

"Gökçen özür dilerim ama ben günlüğünü oku-"

"Nee!"

"Gökçen beni dinle bir. Okudum ve seni anlıyorum bu yüzden bütün yazdığın gazeteleri yok ettim. Yani şuan hiç bir gazete basılmıyor."

"İyi ama nasıl. Ben bile yazdığım şeyi kaldıramadım."

"Merak etme bu konuda iyi bir arkadaşım var onun sayesinde diyelim."

"Ama artık çok geç ki. Onu belkide bugün yarın tutuklarlar."

"O kötü birşey yapmadi zannetmiyorum."

"Derya polisler de teröristler tarafından. Ülke de çoğu yer aynı durum da. Kurtarmamız imkansız olur."

"Bulucaz bir yolunu gazeteci hanım"

"Off bundan nefret ediyorum. Gazetecilikten de nefret ediyorum seslenme şöyle."

"Bu senin çocukluk hayalin Gökçen. Vazgeçemezsin buna izin vermem."

"Derya ben o çocukluk hayalim dediğim meslek sayesinde tek varlığım olan adamı kaybediyordum. O benim belkide şu zamana kadar hep çıkmayan sesim olmuştu. Ona bunu yaşatırken artık o meslekten bahsedemem." Bana sımsıkı sarıldı. Âdeta 'Seni bırakmayacağım' dercesine.

"Ay tamam kız ağlatcan beni. İyi ki varsın. Sen olmazsan ne yapardım Allah bilir."

"Sana birşey sorcam. İşaret dili biliyormusun"

"Evet. Neden ki"

"Nee ciddi misin. O çocuk için öğreneceğim. Peki bana öğretirmisin. Ayrıca nerden biliyorsun."

"Kardeşim de konuşamıyordu. O zamanlar.öğrendim. ve tabi ki öğretirim."

"Şimdi nerde kardeşin."

"Toprak da" suskunluk oldu böyle olduğunu bilmiyordum. O gün geç saate kadar bana işaret dili öğretmişti. Ona uyumasını söyledim fakat 1 senedir uyuduğu için yorgun olmadığını söyleyip geçiştirmişti. Saat şuan tam olarak 4.30 du ve evet ben sabaha kadar o işaret dili denilen şeyi öğrenmiştim.

"İşaret dili bu kadar zor mu yoksa ben mi salağım." Olamaz!! Ben dün gece yemek yemedim ve Timur en son beni beklediğini söylemişti. Uyumuştur ki o.

"Biraz zor ama merak etme alışacaksın."

"Timur beni beklediğini söylemişti en son akşam yemeğinde. Uyumuştur deilmi."

"Bence hala seni bekliyor"

"Saçmalama."

"O çok manyak birisidir bilirsin. İnde bak." Aşağı inerim ve gördüklerim karşısında şoka girmiş bir şekilde ben ona o bana bakıyordu. "Sen kafayı yemişsin"

"Sözümü tutmalıydım." Resmen konuşurken sayılıyordu. "Ama uyuya bilirdin. İşim uzun sürdü beklememen gerektiğini söylemiştim."

"İddiayı kazandım mı."

"Ne!"

"Seni etkilemek için 4'e kadar bekledim be kadın. İddiayı kazanmak istiyorum artık."

"O iddiayı var yaa!"

"Eee güzelim."

"Bok kazanırsın."

"Açım artık yemek mi yesek."

Daha sözünü yeni bitirmişti ki uyuya kaldı. Aç uyuması hoşuma gitmemişti. Onu uyandırmaya çalıştım ancak çok yorgun görünüyordu. Onun karnını doyurmalıydım. Zorlayarak ağzını açtığımda ağzına birşeyler koydum ve ona dokundum.

"ye şunu."

"Geliyorum bekle beni sevgilim."

"Ne diyorsun lan."

"Bekle beni güzeller güzeli Ayşem." Yüzüne tokatı indirdim.

"Aaaa" çığlığı evde yankılandı.

"Ayşe kim." Uykuya dalmıştı tekrardan.

Zehir zıkkım ye ulan! Sabah görücez Ayşe kim Fatma kim. Yaktım ulan seni kork benden.

Sabah olur.

Uyandığımda üstüme en güzel duran çiçekli rengârenk elbisede giyerim. ve saçımı dalgalı yaparak açık bırakırım. Son olaraksa üstüme karamel kokulu bir parfüm sıkarak aşağı inerim.

"Ahh! Önünüze baksanıza be kadın!"

"Özür dilerim"

"Pardon fazla bağırdım. Ben Gökçen." Evet yine örgütten biriyle tanıştım.

"Bende Ayşe. Uzun zamandır yokum fazla özlemişim buraları."

"Uzun zaman oldu hiç bu kadar Ayşe ismini sevdiğim olmadı biliyormusunuz. Sizinle yemekten sonra bir güzel sohbet edelim. Sohbetlere bayılırım. Özellikle Ayşelerle."

"Anlamdım. Ama olur."

Yemek masasına gittiğimizde herkes vardı ve ben ise Timur'un yanına geçip. Tam dibine oturmuştum. Diğer yanına Ayşe geçirecekken onu durdurdum.

"Şey o sandalye en son kırıktı sen Timur'un biraz uzağına otur."

"Peki." Enayi hemen de sözümü dinledi.

Ayşe ile sevgili olmana göz yumamam Timur. Ben ondan daha güzelim. O sadece bir Enayi

"Eee Timurcum dün akşam 4e kadar benimle yemek yemek için beklemişsin. Ama sonra uyuya kalınca sana yemek yedirdim. Aç uyumana gönlüm elvermedi" Timur mala bakar gibi bana bakıyordu.

"Timurcum?"

Öksürdüm ve ayağına bir tane tekme attım. "Seninle görüşcez Timur"

"Ne bakıyorsunuz."

"Siz sevgilimisiniz?" Evet bunu soran bizim örgüttekilerdi.

"Evet."

"Hayır."

"Yani evet. Aslında hayır."

Timur'un şaşkınlıktan ağzının kenarı kıvrıldı. "Gökçen?"

"Efendim."

"Konuşalım mı?"

"Büyük bir zevkle."

Hadi ama birazdan olacaklarda benim hiç bir suçum yok. Hepsini kendisi istedi.

Oda ya geçtiğimizde artist bir şekilde gülüyordu. "Naptın salonda öyle."

"Ne mi yaptım. Aptal!" Yüzüne tokadı geçirdiğimde yüzü yana savruldu.

"Gökçen sen iyi deilsin."

"Ayşe kim. Dün gece sevgilim diye sayıklıyordun"

"Allahım! Bende diyorum bu işte birşeyler var. Gökçen o benim kardeşim!"

"Nee!"

"Timur ben özür dilerim. Bilmiyordum. Salonda dediklerimi unut. Hepsi şakadan ibaret! İnan ba-"

O sırada sözümü kesen birşey gerçekleşti. Nefesi nefesime çarpıyordu aramızda bir parmaktan kısa mesafe kaldığında arayı kapatan benim dudaklarım olmuştu! Lanet olsun kaptırmamalıydım kendimi. Kavga için gelmiştim.

"Kabul et kazandım" Kahretsin!

"Rüzgâr itti"

Allahım! Ne kadar güzel bir mağana benden iyisi yok bu konuda

"Ama lunapark?"

"Götüreceğim."

"Söz mü"

"Söz tatlıbiber, söz"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%