@egeninincisiizmiir
|
1. Bölüm: Kalbin Duvarları
"Bu bizim hikayemiz, kalbi yüz bin parçaya ayrılanların hikâyesi."
Ben Suay, Suay Kılıç.
Ben kim miyim? Ben sizden biriyim.
Hani hayatında kendinden çok başkalarının söz sahibi olanlardan...
22 yıllık hayatımda kendim için yaşamadım hiç, kendi kararlarımı alamadım. Kendi kararlarımı veremedim ama hep ben sorumlu tutuldum olanlardan. Gastronomi okuyup dil öğrenmek hayatımda kendime dair verdiğim tek ve en iyi karardı. 22 yılın çoğunu zaman doldurmak için geçirdim, ne zaman sona ereceğini bilmediğim hayatımı doldurmak için.
Odamın kapısı sert ve destursuzca açıldı. Kafamı kapıya doğru çevirdiğimde onu gördüm, babamı... Yine yüzünde aynı, bana karşı değişmeyen soğuk, sert bakışlarıyla bana bakıyordu.
"Üstüne başına doğru düzgün bir şeyler giy! Misafir gelecek." Daha cevabımı beklemeden kapıyı sertçe kapatıp çıktı. Haber vermemişti, rica etmemişti, emretmişti.
Evimize pek misafir gelmezdi ama yine de çok kurcalamadan oturduğum sandalyeden kalkıp dolabıma yöneldim. Krem rengi bir gömlek, kahverengi bir etek alıp hızlıca üzerimi değiştirdim. Saçlarımı da alçaktan toplayarak düşük bir topuz yaptım ve bonemi takıp kahverengi penye şalımı örtündüm. Yazın kavurucu aylarındaydık ama çok şükür ki tesettürüm beni bunaltmıyordu. Odamın kapısını aralayıp odamdan çıktım. Mutfaktan gelen tıkırtılara bakılırsa ablam mutfaktaydı. Mutfağa girdiğimde ablam birtakım hazırlıklar yapıyordu.
"Kolay gelsin." Diye mırıldandım. O da teşekkür ettiğini belli ederek gülümsediğinde gözüm masada kurabiyesini kemiren yeğenimi buldu. Tebessümüm benden izin almadan yüzümde belirtmişti bile. Bu dünyanın acımasızlığına, pisliğine, kötülüğünü rağmen çocuklar çok saf, narin ve güzellerdi.
Ablam yakın zamanda kocasından boşanmış ve yeğenim Duru ile bizimle yaşıyordu.
Duruya yaklaşıp yanağına kocaman bir öpücük bıraktım.
"Afiyet olsun balım."
Yüzünde içimi ısıtan öyle büyük bir gülümseme yayıldı ki bana da bulaşması imkansızdı.
"Teşekkür ederim teyzeciğim." Tek elimle yüzünü severken ablama döndüm.
"Kim bu misafirler sen biliyor musun?"
Omuzlarını yukarı çekip bıraktı.
"Bilmiyorum ki, babamın işleri işte." Yine kendi kafasına estiği gibi davranıyordu. Ondan da ne beklenirdi ki zaten.
Misafirlerin geldiğini belli eden zil evin içinde yankılandığında diyafona gidip kapıyı açtım. Saniyeler içerisinde Babam da yanımıza geldiğinde misafirlerin önemli olduğunu anladım.
Kapıyı açıp misafirleri bekliyorduk ki merdivenlerden çıkıp 1. Kata gelmeleri uzun sürmemişti. Orta yaşlı hafif kilolu bir adam ve eşi olduğunu düşündüğüm Orta yaşlı bir kadın merdivenlerde bilirdi. Birkaç saniye sonunda kapının önündeydiler artık. Karşılama merasimi bittikten sonra misafirler ile birlikte oturma odasına geçtik.
Nasılsınız, iyi misiniz, tanışma faslından sonra havadan sudan sohbetler dönüyordu ama hiçbirini ilgiyle dinlemiyordum. Kahve yapmak için mutfağa geçtim. Yemek yemek istememişlerdi. 2 sade 1 şekerli kahveyi hazırlayıp içeri geçtim, kahveleri birer birer dağıtıp tepsiyi mutfağa bırakıp tekrar içeri geçtim.
Orta yaşlı, adının Adnan olduğunu öğrendiğim adam kahvesini önündeki sehpaya koydu, duruşunu birleştirdi, boğazını tazeleyip konuşmaya başladı.
"Gelelim asıl konumuza." Orta yaşlı adamın gözleri beni bulduğunda babacan bir tebessümle devam etti sözlerine. İçim kıpırdatmayan başladı, bireylerin üçünün bana dokunacağını hissediyordum.
"Suay kızım, biz buraya hayırlı bir iş için geldik." Yutkundum, düşündüğüm şey olmamasını dilemekten başka çarem yoktu.
"A-anlamadım." Diyebildim kekeleyerek. Kulaklarım alev alıyordu sanki, kalbim ağzımda atıyor gibiydi.
"Biz senin oğlumuzla evlenmeni istiyoruz." Dedi Selma Hanım çekingen bir tavırla. Okulları yanlarında bile değildi.
Ve hayatımda yüksek ihtimalle yine söz hakkım olmayacak bir an daha diye geçirdim içimden.
Babamım bana söz hakkı tanımayacağını bile bile araladım dudaklarımı. Belki de istemediğimi görürler de vazgeçerler diye. Sonradan bunun hesabını vereceğimi de biliyordum. Babam bana bu yaşıma kadar babalık yapmadı, ablama davrandığı gibi hiçbir zaman davranmadı bana. Küçükken ablamı kıskanırdım hep. En büyük hayalim ablam gibi olmaktı, yani babamın bana ablama davrandığı gibi davranmasıydı.
"Ben evlilik düşünmüyorum." Babamın nefret dolu bakışları beni buldu. Alışıktım ben bu bakışlarına, ne içim ürperdi ne de başka bir duygu hissettim. Mimiksiz yüzümü ondan ayırdım ve adama döndüm.
"Biraz düşün kızım, hemen kestirip atma. Bir tanışın, kaynaşın. Kararını sonra verirsin."
"Biraz ani oldu ama o gerekeni yapacaktır." Dedi babam. Bana kızım demeye bile tenezzül etmiyordu, "o" diyordu sadece.
Benim kararım belliydi ama kendi kararlarımı kendim veremeyeceğimi unutmuştum, tüh!
"Biz kalkalım artık." Orta yaşlı adam ayağa kalkınca onları yolcu etmek için bizde kalktık. Babama hiç bakmıyordum. Adam kapıda ayakkabılarını giyerken konuştu.
"Cevabını bekliyorum kızım." Ona sahte bir gülümseme yollayıp kafamı olumlu anlamda salladım. Merdivenleri birer birer inip, gözden kaybolduklarında kapıyı kapattım. Kapıyı kapatır kapatmaz Babam başlamıştı.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" Babamın gittikçe yükselen sesiyle ona döndüm. Elimde olmadan dudaklarımda irite edici bir gülümseme yayıldı.
"Baba, yapma!" Dedi ablam yalvarırcasına ama onu dinleyecek hali yoktu ya. Duru uyuyordu ama bu seslere uyanacaktı kesin.
"Ah pardon!" Dedim sahte bir üzgünlükle.
"Kendi hayatımda söz hakkım olmadığını unutmuşum!" Arkamı dönüp uzatmamak adına odama ilerleyeceğim sırada bileğimden sıkıca kavrayıp beni kendine yaklaştırdı. Boşta kalan sol eliyle şalımın altından topladığım saçımı kavrayıp yere doğru çekince yüzüm acıyla buruştu. Kurtulmak için herhangi bir çaba göstermedim. Ona direnirsem ondan korkuyormuş izlenimi vermek istemiyordum.
"Evlenmeyi kabul edeceksin!" Dedi dişlerinin arasından. Beklenmedik birşey değildi! Onun bu hallerine alışkındım, korkutmuyor beni.
"Neden istiyorsun bunu?" Dedim zar zor.
"Onca yıl baktım sana, dünya kadar masraf ettim." Sözleri kalbimin önüne ördüğüm duvarı yerle bir ederken gözümden inen sıvı, yanağımı ıslatıp çenemde kayboldu. Ne kadar alsam da her seferinde aynısı oluyordu.
"Artık katlanamıyorum, dayanamıyorum sana!" Dediğinde saçımı ve bileğimi bıraktı. Yine kalbimi çevrelediğim duvarları yıkmıştı. Daha güçlüsünü örecektim, o yine yıkacaktı ve ben daha güçlüsünü örecektim!
"Neden sokağa atmıyorsun o zaman?" Diye bağırdım ona. Ablam da alışmıştı kavgalarımıza.
"Seni sokağa atarsam harcadığım parayı bana verebilecek misin?" Donup kaldım, bu zamana kadar bana söylediği en kırıcı şeydi! Hakaretler etmişti, bir işe yaramadığımı, annemin benim yüzümden öldüğünü söylemişti ama hiçbiri bu kadar kırıcı değildi!
Beni satıyordu, beni para karşılığı evlendiriyordu.
"Tamam." Dedim titreyen çeneme aldırmadan. "Kabul ediyorum." Yüzüne son defa hayal kırıklığıyla bakıp arkamı döndüm. Odama doğru hızlı adımlarla ilerledim. Her ne kadar farklı olmasa da, en sonunda aynı şey olsa da her seferinde hayallerim, kalbim kırılıyordu. Odama girip kapıyı sertçe kapattım. Aynadaki kendime baktığımda kafamdan kayan penye şalımı bir çırpıda kafamdan çekip attım. Saç diplerimin çekilmesi başımın ağrımasına yol açmıştı. Ağzımdan kaçmasına ramak kalan hıçkırığımı gizlemek için yorganın altına girdim ve sessizce hıçkırıklara boğuldum. Bir gün gerçekten boğulmayı dileyerek ağlıyordum. Son kez babamın istediğini yapacaktım, son kez! Onu kendimden kurtaracaktım.
Son kez beni kırmasına izin verdim, kalbime öyle güçlü bir duvar öreceğim ki ben yıkılsam o yıkılmayacaktı. Bu zamana kadar bu dünyada cehennemi yaşasam da artık iki dünya için de cenneti yaşamayı çabalayacaktım.
Bu bizim hikayemiz, kalbi yüz bin parçaya ayrılanların hikâyesi...
Bizde zaman darmaduman, biz darmadumanız.
Kendi hayatında yeri olmayanların hikayesi...
Var mısınız bunu değiştirelim? Kalbimize öyle bir duvar örelim ki kimse yıkamasın! Elimi uzatıyorum size!...
Tuttunuz mu?...
Evveeeett ilk bölümün sonundayız veeee klasik gelmiş olabilir.
Evet yüzeysel olarak baz aldığımızda öyle düşünebilirsiniz ama ilerleyen bölümlerde neyin ne olduğunu çok daha iyi anlayacaksınız.
Hoşçakalınn, yorumlarınızı bekliyorum.
|
0% |