@egeninincisiizmiir
|
19. Bölüm: Engel
Dün yaşananlardan sonra ilk uyanması gereken ben olmam gerektiğini düşünüyordum ve öyle de yaptım. O daha uyanmadan erkenden kalkıp ateşine baktıktan sonra üzerimi de değiştirip düne göre daha da iyi olan bileğimle aşağıya, mutfağa indim. Ateşi yoktu, benim de ayağım iyileşmiş gibiydi bu yüzden uzun zamandır kız günü yapmadığımız Özgeyle kız günü ayarlamıştık. Erkenden yemekleri yapıp kahvaltıyı da ettikten sonra çıkacaktım.
Çorbayı ve ana yemekleri hallettiğimde saat 10'a geliyordu. Hızlıca kahvaltıyı da hazırlayıp odama çıkarak üzerimdekilerden kurtulup dışarıya çıkmak için hazırlandım. Siyah bir etek, açık mavi bir gömlek ve siyah bir şal takıp günlük yaptığım bir makyajı da yapıp onun odasına ilerledim. Kapıyı tıktıklamaya yeltendiğimde kapı aniden açılmasını beklemeyerek şaşkınlıkla geriledim.
Üzerinde dün giydiği gri eşofman ve beyaz tişört vardı, saçlarını bazı kısımları ıslak, alnından aşağıya dökülüyordu. Yüzünden anladığım kadarıyla da iyi gibiydi.
Şirin olduğunu düşündüğüm bir şekilde gülümsedim.
"Kahvaltı."
Onun yüzünde de geniş bir gülümseme yayıldı. Gözleri üzerimde varla yok arası gezindi.
Kafasıyla beni onayladığında aşağıya inmek için ilerledim, o da benim peşimden geliyordu.
"İyiysin gibi." Masaya otururken konuştum.
"Hıhı." İyi, aklım geride kalmazdı.
Sessizce kahvaltımızı yapıp sofrayı topladık. Ben bulaşıkları akıtırken o makineye diziyordu. İşine konsantre olmuştu.
"Ben birazdan çıkarım, arkadaşımla buluşacağım." Elindeki tabağı makineye koyup bana döndü.
"Ben ne olacağım?" Şaşkın bakışlarımı ona gönderdim.
"Ne olacaksın?" Kaşlarım çatıldı, kaşlarımın aksine dudaklarımda belirmeye çalışan gülümsemeyi zar zor engelledim.
"Hastayım ben, ne yapacağım evde tek başıma." Son derece ciddiydi şu anda ben kahkaha atarak gülmek istiyordum.
"İyiyim dedin. Yalnız değilsin ayrıca..." Hafif kaşları çatıldı. Eğilip yerde bacaklarım dolanan Hulusiyi iki elimle yukarıya kaldırıp ona gösterdim.
"Hulusi var." Kahkaha atma isteğimi gülümseyerek bastırdım. Oysa somurtuyordu.
Kediyi yüzümden çekip geri yere indirdim.
"Tunaya da haber verebilirsin."
Sıkıntıyla başını geriye attı. Açık renkli saçları sarsılmıştı.
"Ne zaman gelirsin?" Tekrar bana döndü.
Omuzlarımı silktim. "Bilmem."
Masasın üzerinde çalan telefonum bizi böldü. İlerleyip telefonu elime aldım. Arayan Özgeydi ve bekletmeden açtım.
"Efendim." Yoldan geçen araba sesleri geliyordu telefondan.
"Ben geldiiim." Neşeli sesine karşın şaşkınca gülümseyerek kaşlarımı çattım.
"Nereye?"
"Kapının önündeyim, seni almaya geldim." Uzun zamandır dışarıya çıkmanın heyecanıyla konuşuyordu. Kaşlarım düzleştiğinde genişçe gülümsedim.
"Tamam, çıkıyorum o zaman." Telefonu kapatmak için kulağımdan çektiğimde o kapatmıştı.
"Ben çıkıyorum." Arkamı dönüp onu gördüğümde sıkkın, bunalmış bir ifade vardı yüzünde.
Elini alnına götürüp şakaklarını sıkıyorken gözlerini kapatmıştı. Bayık bayık konuştu.
"Tamam."
Ajitasyon mu yapıyordu yoksa gerçek miydi anlamak için kısık gözlerle süzüyordum onu.
"İyi misin sen?" Elini gözlerinden çektiğinde şüpheyle kısılan gözlerime değdi gözleri.
"Hıhım." Halsizce çıkan sesiyle üzerine gittim.
"Sesin bir halsiz geliyor sanki."
"Yoo." Beni yalanlarken bile sesi kötüydü. Doğru olma ihtimali biraz olsun içime doğarken ona daha da yaklaşıp elimin tersini alnına değdirdiğimde kısa bir süre gözlerini yumup geri açtı. Elimin altındaki sıcaklık gayet normaldi. Elimi ondan çekip geriledim. İyisin iyi, ne bu tip?
"İyi, ben çıkıyorum o zaman?" Kafasını olumlu anlamda salladığında yukarıya çıkıp çantamı alıp tekrar aşağı indim.
Tezgaha yaslanmış telefonuyla uğraşıyordu. Benim gelişimle tezgahtan ayrılıp kapıya doğru ilerlediğimde o da peşimden geldi. Kapının önünde ayakkabılarımı giyip dışarıya attım kendimi ve ona döndüm. Yüzünü Kapının kenarına yaslamış beni izliyordu.
"Yemekler tezgahta, acıkırsan yersin. Hulusiye mama vermeyi unutma."
Kafasını olumlu anlamda salladı. Yüzünde hala o sıkkın ifade vardı, alt dudağı üst dudağını geçerek biraz daha büyüdüğünde gözüme çok masum gelmişti ve yanaklarını sıkma isteği uyandırıyordu, gülümsedim.
"Tamam, gidiyorum." Sağ elimin baş parmağını çıkartıp elimle arkamı işaret ettim. Sol elini kaldırıp birkaç kere sallayıp yaslandığı kapıya dayadığında arkamı dönüp çıkışa ilerledim. Kapı sesi gelmiyordu ve ben arkamı dönüp bakmak istiyordum ama bakmadan çıkışa doğru ilerleyip siyah kapıyı açıp dışarıya çıktığım anda kapının hemen yanında Özgenin beyaz arabasını gördüm. Heyecanlanarak seke seke arabaya ilerledim ve kapıyı açıp koltuğa oturdum. Oturmadım, zıpladım resmen. Onu görünce içimde başka bir enerji ortaya çıkmıştı.
Oturduğum gibi elimi kavradı ve heyecanla minik çığlıklar atıp sıkıca sarıldık birbirimize. Uzun zaman sonra ilk kız günümüzü yapıyorduk.
"Mukaddes hanım, nasılsınız? " Tek kaşını kaldırarak imalı imalı sorduğu soruyla kıkırdadım.
"İyi gibi, yavaş yavaş alışıyoruz sanırım. Sen?"
"Eh, iyi ben de." Daha fazla durmadan arabayı çalıştırdı.
"Dün o kızı nasıl parçalamadın ben daha oradayım." Dedikodu sularını sızdırdığında ben de kemerimi bağlayıp ona döndüm. Dünkü şeyler aklıma geldiğinde sinirlerim biraz gerilmişti.
"Hiç sorma." Dedim. "Sadece onu da değil. Oğuzu da boğmak istemedim değil." Hafifçe kaşlarını çattı.
"O niye?"
"Sence niye?" Dediğimde biraz cevap vermesi için bekledim ama hala aval avaldı.
"O kıza inandığı için olabilir mi sence?"
Ona tip tip baktığımda ağzına bir fermuar çekti ve bunun aksine konuştu.
"Haklısın, ne yapacağız peki, öylece beklemeyeceğiz değil mi?" Sinsice gülümsedim ve ellerimi önümde birleştirdim.
"Yapacağım bir şeyler tabii ki! Elim armut toplamayacak ya o şırret karşısında."
"Ne var aklında mukaddes hanım, söyle hadi!" Gülerek söylediklerine bende güldüm.
"İlk olarak Selma Teyzeyle konuşacağım o da olmazsa başka bir şeyler düşüneceğim."
Arabada uzun bir sessizlik olduğunda sessizliği bozdum.
"Nereye gidiyoruz?"
"Her zaman gittiğimiz kafeye gidip bir şeyler yer içer sonrasına bakarız."
Her zaman gittiğimiz yer büyük bir AVM' nin yakınında bir kafedeydi. Çeşit çeşit, taze taze tatlıları vardı ama benim favori tatlım her zaman Suffleydi. Özgeninse değişmezi tiramisu. Ben tiramisudan nefret ederdim ve onu da hiçbir zaman anlayamamıştım. Benim damak tadıma uymamasını da o anlayamıyordu.
Sol elimi radyoya uzatıp radyoyu açtım, birkaç şarkı atladıktan sonra genelde dinlediğimiz hareketli bir şarkıda durdum.
Charlie Puth - Attention
Sağımda kalan camı açıp rüzgarın içeriye girmesiyle şalım uçuşmaya başlamıştı ve içimde bir coşku kabarıyordu ve şarkının nakarata girmesiyle patladım.
You just want attetion
You don't want my heart.
Ben sağ tarafta koparken Özge de sol tarafta kolabildiği kadar kopuyordu. Rüzgarın savuşturduğu düşüncelerimden bir bir kurtuldum ve huzura kavuştum.
Birkaç şarkı daha değiştikten sonra rotaya varmıştık. Özge arabayı park ederken küçük hareketlerle şalımı düzeltip gözlüğümü kafama taktım. Arabayı durdurduğunda emniyet kemerimden kurtup arabadan indim.
&
Özge her zamanki gibi tiramisu söylerken bende Sufle söylemiştim. Ortalama bir 45 dakikadır kafede oturuyorduk, siparişlerimizi çoktan silip süpürmüştük. Çayımdan son bir yudum alıp masaya bıraktıktan sonra yerime yaslandım. Yüzümde hafiften de olsa bir gülümseme vardı. Özgeyleyken genelde böyle olurdum da zaten.
Özge elindeki kahve fincanını havada tutuyordu.
"Beni bir çeksene." Her buluşma zamanın kaçınılmaz ve yazılı olmayan kuralı fotoğraf çekinmekti. Fotoğraf çekinilmeden ayrılmazdık genelde.
Yanımdaki sandalyeye bıraktığım çantamın içinden telefonumu çıkartıp birkaç tane fotoğrafını çektim.
"Aha böyle çeh." Sol kolunu sandalyesine yaslayıp başını sola çevirdiğinde gülmemi geçirdikten sonra fotoğrafını çektim. Taklit yeteneği gerçekten iyiydi ve beni her zaman güldürebiliyordu.
Telefonumu elimden aldı, sıra bendeydi.
"Poz ver." Ben fotoğraf çekinme işlerinde pek iyi değildim, poz ver denildiğinde hep afallardım ve yine afalladım.
"Ne yapayım?"
"Ay yap bir şeyler işte." Birkaç poz denemesinden sonra baktı benden olmayacak beni yönlendirdi ve öyle birkaç fotoğrafımı çekti.
"Anne çekemedim gine." Telefonu bana doğrulturken yaptığı taklitle poz vermeyi bir kenara bırakıp kısık bir kahkaha attım. Gözlerim yine kısılmıştı, zar zor görüyordum etrafı. Sesini o kadar benzetiyordu ki!
Telefonu bana çevirdiğinde gülmemi bitirerek çektiği fotoğrafa baktım. Gülerken fotoğrafımı çekmişti, fena çıkmamıştım.
"Çok güzelsin be zalimin evlisi."
Yüzünde sahici gülümsemesiyle bana bakıyordu, iltifatıyla utanmıştım.
"Biliyorum evlisin, seni bekliyor yuvan." Ajitasyon yaparak şarkı söylüyordu. Her yaptığı şey beni mutlu ediyordu. Beni mutlu etmek için uğraştığı her anda duygusallaşıp ağlayarak ona sarılmak istiyordum. Benim için çok özel biriydi.
Gözlerim dolduğunda bakışlarımı yukarıya kaldırıp gülümsedim. Duygusallaştığımı belli etmemeliydim.
"Çektiğimiz fotoğrafları bana atsana." Telefonumdaki ona ait olan fotoğrafları yolladım, birkaç saniye sonra da ona gitmişti. Parmak hareketleriyle fotoğrafları incelediğini anlıyordum.
"Kendi fotoğraflarını niye atmadın? Onları da at." İtiraz etmeden fotoğrafları gönderdim.
Ben gülerken çektiği fotoğrafı gösterdi.
"Bunu hemen paylaşıyorsun! Hemen!" Yalancı ciddiyeti beni ikna etmek içindi. Pek ikna olacak gibi değildim.
"Gerek var mı?" Telefonu geri çekti ve her zamanki tip tip bakışlarını bana gönderdi. Mahçupça gülümsedim.
"Var." Sesi netti. Telefonuna dönüp bir şeyeler yaptıktan sonra kafasını kaldırdı.
Bir yudumluk çayım kalmıştı, onu da içip geri yerime yaslandım. Özgenin kaşları hafif çatık benim sağıma kitlendiğini gördüğümde benim de kaşlarım çatıldı. Yavaşça sağ çaprazıma döndürdüm başımı ve genç, esmer bir adamla göz göze geldiğimde utançla geri yerime döndüm. Özge de bakışlarını bana doğrultmuştu.
Biraz masaya doğru eğilip bana yaklaştı.
"Bayağıdır seni kesiyor çakal."
"Bayağıdır? " Dedim sorarak.
"Fotoğrafta bile çıkmış." Dediğinde elindeki telefona çevirdim bakışlarımı. Telefonu masaya bırakıp geri çekildi.
"Bu fotoğrafı hemen paylaş, Oğuz kudursun biraz. Karısının değerini bilsin." Dedi bilmiş bilmiş, kahvesinden büyük bir yudum aldı sanırım bitmişti. Fincanı masaya bıraktı.
"Takipleşmiyoruz, Instagramı var mı onu bile bilmiyorum." Dedim bayık bayık.
"Tunayı takip ediyorsan yeterli." Sırıtarak göz kırptığında gözlerimi devirmeden edemedim.
"Hadi diyelim ki gördü, kuduracağını nereden çıkardın." Bana tepki olarak gözlerini devirdi.
"Düğünde kapıları kıran da bendim zaten." Haklı olmadığını düşünüyordum ama sustum.
"Hadi." Yüksek ısrarları sonucunda dediğini yaptım ve fotoğrafı paylaştım. Genelde yaptığım yemekleri paylaşırdım, iş ağırlıklı bir hesaptı ve herkese açıktı. Az çok takipçim de vardı.
Özge ellerini birbirine sürterek sinsice gülümsedi.
"Son kıskanç bükücü." Ona sadece gülümsemekle yetindim. Herhangi bir şey olacağını düşünmüyordum.
"Ee, bundan sonra ne olmasını bekliyorsun?"
Kollarımı masada birleştirip ona yaklaştım.
"Kan, vahşet!" Dedi, cadı kahkahasından da bir kuple atıp geriye yaslandı. Ona sen akıllanmazsın bakışları atıp bende geriye yaslandım.
Ağzını kımıldatmadan mırıldandı.
"Bu da hala bakıyor." Rahatsızca yerimde kıpırdandım.
"Hesabı isteyip kalkalım." Beni onayladığında bizimle ilgilenen garsonu çağırdım.
"Biz hesabı alabilir miyiz?"
"Sizin hesabınız ödendi." Anlamazca yüzümü ekşittim, kaşlarım istemsizce kasılmıştı.
"Anlamadım." Özgenin de benden farkı yoktu.
Garson başıyla sağ çaprazımdaki masayı gösterdi.
"18 numaralı masadaki beyefendi hesabınızı ödedi." Özgeyle aynı anda o masaya döndük. Adam hali hazırda bu masaya bakıyordu, göz göze geldiğimizde kıro bir davranışla başıyla selam verip gülümseyerek yerine yaslandı. Bu saçma sapan hareket tiksinmeme yetmişti. Uzunca bir nefes verip bayık bakışlarımla garsona döndüm.
"Kafanıza göre ödeme mi alıyorsunuz?"
"Beyefendi haberiniz olduğunu söyleyince, kusura bakmayın lütfen." Dedi mahçupça.
"Neyse." Sıkıntıyla mırıldandım.
"O masanın hesabını alabilir miyiz?"
Garson biraz düşündü. Kabul etmeyeceğini, mırın kırın edeceği belliydi. Özge devreye girdi.
"Beyefendi, yaşadığımız dururmun farkındasınızdır umarım."
"Beyefendiyle aranızda konuşup halletseniz."
"Uzamasın, lütfen." Özge son sabrıyla konuşuyordu. Garson da son derece mahçuptu.
Özgenin bakışları arka tarafıma kayarak hareket ediyordu ve en son gözlerini takip ettiğimde garsonun yanına o masadaki adam geldiğinde yanında masadaki arkadaşı da vardı.
"Bir sıkıntı mı var." Muhtemelen garsonun sıkıntı çıkardığını sanarak sözde erkeklik yapmaya gelmişti.
"Beyefendi, hesabı siz mi ödediniz." Adam gülümserken ben daha da sinirlendim.
"Bir sakıncası mı var." Karşımda adam değil de egosu konuşuyordu.
"Evet var!" Özge devreye girmisti, çantasından cüzdanını çıkarttı. Birkaç ikiyüzlük banknot çıkartıp adama uzattı.
"Alır mısınız şunu lütfen." Adam uzattığı parayı almazken ikimiz de son derece ciddiydik.
"Şöyle yapalım." Eliyle hafifçe beni gösterdi.
"Siz bana numaranızı lütfedin, ödeşmiş olalım." Sinir bozukluğuyla güldüm.
Çantamı omzuma taktığımda Özge elindeki parayı masaya bırakıp çantasını aldı ve birlikte ayaklandık.
Daha fazla uğraşmaya gerek yoktu.
"Beyefendi sizin de aklınızda bulunsun." Sol elimi kaldırıp yüzüğümü gösterdim.
"Medeni halinden emin olmadığınız kadınlara yakınlık göstermeyin." Adamın yüzündeki farkındalığı gördükten sonra muhtemel özrünü bile dinlemeden oradan uzaklaştık.
Arabaya doğru giderken hala sinirliydim. Saşkındım da biraz. Bu ne özgüvendi? Bu özgüven de değil, egoydu. Böyleleri yüzünden daha kötü şeyler yaşayanlar da vardı. Daha da ileri giden pislikler vardı.
Özge de söylene söylene, küfrede ede geliyordu. Arabanın kilidini açtığında kapıyı açıp ön koltuğa oturdum.
Hala söylenmeye devam ediyordu.
"Ay bir de salak salak numara alma numaraları, ayyyhh kusucam." Tiksintiyle silkelendiğinde kemerimi bağladım.
"Neyse, unutalım bunu. Tadımız kaçmasın."
Sıkıntılı bir nefes verdi ve ellerini birbirine vurup gülümsedi.
"Tamam, sil baştan."
"Rotamız nereye?" Eski neşemize dönmeye çalışarak konuştum.
O da bana ayak uydurdu.
"Biz niye arabaya bindik?" Çatık kaşlarıyla bana döndü, benim de kaşlarım çatıldı.
"AVM'ye gidecektik." Küçük bir kahkaha attım. AVM yürüme mesafesiydi, sinirden ne yapacağımızı unutmuştuk.
Kemerimi çözüp arabadan indim, Özgenin de inmesiyle AVM ye ilerledik.
Girişteki kontrollerden geçtikten sonra kıyafet mağazasına girdik. Gözüme hoş gelen pek bir şey yoktu. Özge elinde siyah uzun iki elbiseyle geliyordu. Sırıtışından anladığım kadarıyla geleneksel alınmayacak elbise denemesi vakti gelmişti.
"Hadi bunları deneyelim." Gülümsemesi sırıtışa döndüğünde bende güldüm.
"Birkaç bir şey daha alalım öyle gidelim." Biraz gezip, abuk subuk elbiseler aldıktan sonra kabine gittik. En uç taraftaki iki kabine girdik.
"Hangisiyle başlayalım." Pembe elbise gözüme çarptı.
"Pembesiyle başlayalım."
"Sonra da leopar desenli elbiseyi sonra da siyahı."
Onu onaylayıp uzerimdekilerden kurtuldum. Şalım da işin sonunda kayacağını bildiğim için onu da çıkarttım. Pembe elbiseyi giydim. Elbise tamamıyla absürttü. Eteği kocamandı ve aşağıya doğru kıvrık kıvrık dökülüyordu. Yakası da bisiklet yanaydı. Rengiyle fosforlu pembeydi...
"Ben giydim."
"Geliyorum o zaman, aç kapıyı." Yan kabinden birtakım sesler gelmişti, kapımı aralayıp onu görünce girmesi için geriye çekilip onu içeriye aldım.
İkimiz de aynı anda aynaya döndüğümüzde bu absürt görüntüye daha fazla dayanamayıp gülmeye başladık.
"Bu tip ne?" Elimi aynaya uzatıp güluyordum, konuşamayacak derecede gulüyorduk ikimiz de ki kabinde yankılanan telefonumun sesiyle çantamdan telefonumu çıkarttım. Arayan Tunaydı.
"Tuna." Sormasını beklemeden cevapladım.
Kafasıyla beni onayladı.
"Kesin fotoğrafı gördü, neyse ben çıkıyorum eşyalar orada." O çıkarken telefonu açıp kulağıma dayadım.
"Efendim." Özge çıkmıştı, kapıyı kilitledim.
"Selamın aleyküm." Selamını aldım.
"Ne yapıyorsun?"
"Arkadaşımla dışarıya çıktık, geziyoruz. Sen?"
"İyi, ben de sizdeyim." Demek Oğuzla beraberdi.
"Suay, o post neydi öyle?" Asıl meseleye geldiğinde gülme sesimin duyulmaması için telefonu kendimden uzaklaştırdım.
"Ne oldu? Fotoğraf işte. Çirkin mi çıkmışım?" Yüzümde sinsi bir gülümseme vardı. Çirkin çıkmadığımı düşündüğüm için içimde bir rahatlık vardı.
"Sen yorumları hiç okudun mu?" Ne vardı ki yorumlarda.
"Yorumlarda herkes sana yürümüş, fotoğraftaki lavuğu saymıyorum bile. Kim lan o sana öyle bakıyor?" Bir anda yükselmesiyle şaşkınca güldüm.
"Silsene sen onu."
"Abartma!" Dedim, gözlerim pörtlemişti.
"Ne abartma kızım, sen de yüzüne, gözüne bir şeyler çiz. Tek kaş falan çiz kendine."
"Kapatıyorum." U yu uzatarak söylendim.
"Engelle o zaman onları." Gülerek gözlerimi devirdim.
"Bay bay." Bir şeyler mırıldanırken telefonu kendimden uzaklaştırıp kapattım. İçimde tuttuğum kahkahayı bırakıverdim, bu iş beni çok eğlendirmişti.
"Ben sana demedim mi?" Yan kabinden Özgenin keyifli sesi kulaklarıma dolduğunda instagrama girdim. Bir sürü bildirim vardı. Onları es geçip attığım gönderiye girip yorumları okumaya başladım. Tunayı takip ettiğim için ilk başta onun yorumları vardı.
Ben_Tuna123 Lavuğa bak nasıl bakıyor Allahım yarabbim?
Ben_Tuna123 Konum at.
Ben_Tuna123 Neredesin?
Kaya_Ömer34 BAYILDIM!
Ben_Tuna123 Konum at da bir de ben bayayım.
Pelinny.official Şal nereden?
GizemGörk.m Nefesim kesildi, bu ne güzellik hanımefendi?
Ben_Tuna123 Gel bir de ben keseyim nefesini.
GizemGörk.m Sakın ol abi, kızım ben.
Ben_Tuna123 Pardon, Görkemi görünce.
Ben_Tuna123 Yürümeyin lan artık kıza, evli evli.
Ben_Tuna123 Karısı da @Oguz_Doganay
Oguz_Doganay Kocasıdır o.
Kaya_Ömer34 Bu kız buna nasıl bakmış?
Oguz_Doganay Sana mı baksaymış bayık?!
Ben_Tuna123 Ömüş şansını zorluyorsun.
SadeceGül Allahım güzelliği benden almış millete dağıtmış.
Egelibay Harbi güzelsin
Ben_Tuna123 Harbi malsın.
. . .
Birkaç tane kötü yorum atan vardı, onları da görmüşken engelledim.
Yorumların çoğu Tunaya aitti, yorumları büyük bir keyifle okumuştum. Bildirimlerde Oğuzun takip isteğini kabul edip ben de onu takip ettim.
Profil fotoğrafında kendi fotoğrafı vardı. Saçları genelinin aksine özenle şekil verilmişti. Bu hali de hoştu ama dağınık saçlı hali bir başkaydı. Hiçbir gönderisi yoktu ve buna rağmen takipçisi yüksekti. Bir şekilde bunların düşmesi lazım. Ne bu böyle, saçma sapan?! Gönderisi yoksa nasıl takipçisi var, neden var?
"Özge yorumları okudun mu?"
"Okudum." Nefes vererek güldüm.
"Ben demedim mi kuduracak diye." Gözlerimi devirdim, Oğuz kudurmamıştı ki.
"Oğuz bir şey dememiş ki, asıl kuduran Tuna."
"O yorumların hepsini Tunanın attığı ne malum." Olabilirdi aslında. İnşallah öyle olmuştur.
"Aman, herşey olacağına varsın."
Üzerimdekini çıkartıp sıradaki absürt elbiseyi giydim. Leopar desenli uzun elbiseyi...
Etekleri yerleri süpürüyorsu, üst kısmı da omuzlarımdan boynuma doğru daralarak kürek kemiklerimi ortada bırakıyordu. Modeli güzeldi ama kumaşı... Kumaşı böyle olmasaydı Özge alabilirdi.
"Ben giyindim."
"Geliyorum o zaman, aç." Hep benden hızlı giyinirdi. Kapıyı açıp içeriye girmesini izledim. Elbisenin tarzı ona çok yakışmıştı. Baştan aşağıya süzdüm onu.
"Bu tarz sana çok yakışıyor." Sahte bir özgüvenle bir elini beline götürürken diğer elini de dirseğinden kırıp kokoş duruşu yaptı.
"Tabii ayol." Ağzını sanki sakız çiğniyoruz gibi hareket ettirdiğinde güldüm.
"Alıyorum ben bunu." Gözlerim bir miktar büyüyüp geri eski haline geldi.
"Şakaydı." Kendine göz devirip kabinden çıktı ve kendi kabinine girdi.
"Sıra siyahta." Büyük heyecanını sebebini anlayamadım. Siyah elbiseyi askılıktan tutup havaya kaldırdım. Derin göğüs ve sırt dekoltesi vardı.
"Özge bu beni kapatmaz, bu ne?" Güldüğüm için sesim tuhaf çıkmıştı.
"Dene sen dene." Elbiseyle daha fazla bakışmadan üzerimdekilerden kurtulup siyah tül elbisenin içine girdim. İnce askılarından kollarımı geçirip arkadan fermuarı çektim. Tahmin ettiğim gibi açıktı ama üstümü başımı kapatıyordu ve yeni fark ediyorum sağ tarafımda da derin bir yırtmaç vardı. Bedenimi sağa sola döndürerek elbiseyi izliyordum. Güzel bir elbiseydi ama çok açıktı, Özge bile bu kadar açık giymezdi.
"Giydin mi?" Kapımın dibinden gelen soruya cevap vermeden kapıyı yarım açıp onu içeri aldım. Kapıyı tekrar kapatıp kilitledim.
Özge benden uzaklaşmıştı ve beni süzüyordu. Ben de onu süzdüm. Elbise ona o kadar iyi oturmuştu ki.
"Oha!" Ağzı ve gözleri büyük bir şaşkınlıkla açılmıştı.
"Oha, bu sana çok yakıştı." Gülümsedim, yanaklarım kızarmıştı.
Beni kendine doğru çekiştirip aynaya döndürdü ikimizi de.
"Oğlum çok güzelsin." Ağzı bir karış açıktı.
"Abartma istersen, elbise emanet gibi duruyor bende."
"Üf, ne emaneti? Saçmalama. Aşırı güzel oldun." Yüzünde bir heyecan vardı ve bu da ister istemez bana da geçiyordu.
"Asıl sana çok yakıştı."
"Bunu alıyorsun Suay, bunu kesin al!" Kaşlarımı çatarak güldüm.
"Özge unuttuğun bir şey var." Ona doğru yaklaşıp sanki bir sır veriyormuş gibi fısıldadım.
"Ben kapalıyım." Geri eski yerime çekildim.
"Bilmem anlatabildim mi?" Gözlerini devirdi.
"Evde giyersin." Büyük bir kahkaha attım.
"Doğru söylüyorsun bak, temizlik yaparken giyerim." Yüzü düz bir ifade halini almıştı, eliyle yalandan kafama vurdu.
Elini çenesine götürüp sinsice gülümsedi.
"Allahım bu güzelliği Oğuz da görmeli." Gözlerim kocaman olmuş ona bakarken o keyifli bir kahkaha attı.
"Ayy, düşünsene." Yine kocaman bir kahkaha.
"Kalpten giderdi heralde." Kahkahasının yerini sinsi bir sırıtış almıştı.
"Saçını, başını, makyajını yapıp bu elbiseyle fotoğraf çekinip yakın arkadaşlar storysi atıp yakın arkadaşlara beni ve kocanı ekliyorsun."
Şaşkınca mırıldandım, sanki planı mükemmelmiş gibi davranıyordu.
"Saçmalıyorsun."
"Konuşturma beni şimdi." Ciddiyetle söylemişti bunu.
Kabinin kapısını yarım açıp elimi dışarıya doğrulttum.
"Hadi Özge, hadi." Aval aval bana bakıyordu, kollarını sıkkınca iki yanına bırakıp rahatsızca kıvrandı.
"Of, siz böyle devam ederseniz ben nasıl teyze olacağım?!" Gerçekten sitem ve üzüntü içeren cümlesiyle kalakaldım. Özge bana biraz daha bakıp aynı üzüntü ve sitemle kabinden çıktı.
Şaşkınca arkasından kapıyı kapatıp kilitledim. Bu söylediklerinde ciddi olamazdı. Böyle bir şeyin olma düşüncesi aklımın ucundan geçtiğinde vücudum zorlukla kızarmış ve kalbim boğazımda atmaya başlamıştı. Kendime gelmek adına boğazımı temizleyip silkelendim.
Üzerimden gitmeyen şaşkınlığım ve düşüncelerimle kendi kıyafetlerimi giydim. Hamile olsam nasıl olurdu acaba? Aynaya bakarak yan dönüp karnımı şişirmeye çalıştım, olmadı. Elimi karnımın üzerine koyup hayal ettim. Çok büyük olmayan, ama doğuma yaklaşmış bir karın, içinde de benden bir parça. Güzel olurdu sanırım, doğduktan sonra evde tin tin gezen minik bir beden, mutlu bir aile...
Nasıl bir anne olurdum ben? Çocuğum beni sever miydi? Her çocuk annesini sever miydi bilmem ama ben çocuğumu severdim.
Ya babası, her çocuk babasını sevmezdi. Her baba da çocuğunu sevmezdi. Peki benim çocuğum babasını sever miydi? Babası çocuğumu sever miydi? Birlikte oyun oynadıktan sonra kanepede uyuya kalırlar mıydı?
Fark ettim de, düşüncesi bile çok güzeldi ve ben gülümsüyordum. Aynadaki görüntü buğulandığında gözlerimi kapattım. Yanağımdan aşağıya bir sıcaklık süzüldüğünde açtım gözlerimi. Makyajımı akmaması için telaşla kırpıştırdım gözlerimi ve yanağımı silip eşyalarımı toparlayıp dışarıya çıktım.
❗️LÜTFEN OKUYUN❗️
Evet bölüm sonundasınız.
Bir açıklama yapmak istiyorum ama öncelikle okuyan, yorum yapan, oy veren herkese teşekkür ederek başlamak istiyorum ve severek okuyan herkesten özür de dilemek istiyorum.
Yorumlarınızı okumak benim için her zaman çok güzel ve özeldi. Hayatımda yaşadığım en iyi hislerdendi.
Bu aralar gerçekten yorgunum, yazılarıma da yansıyor mu bilmiyorum. Hayatımda odaklanmam gereken başka durumlar da var ve ben her şeye yetişmeye çalışma duygusunda sıkıştım kaldım.
Emeğimin karşılığını alabildiğimi düşünmüyorum ve bu da yazarken motivasyonumu negatif yönde fazlasıyla etkiliyor.
Yorumlarınız beni yazmaya iten ve heveslendiren şeylerdi ama onlar da olmayınca olmuyormuş, sizi de zorlayarak yapamam, sınır koymakla olmuyormuş bu işler, size de haksızlık.
Yazmaya çabaladığımda da artık zorlama olduğunu ve akmadığını görüyorum.
Beni anlayacağınızı umuyorum. Kısa ya da uzun artık ne kadar sürer bilmiyorum ama kitap yazma yolculuğuma ara vermek istiyorum. Burada aktif olamayacağım, iletişime geçmek isterseniz eğer instagramda aktif olabilirim belki.
Sizlerden tekrar tekrar özür diliyorum, inşallah bana kırılmaz ve beni anlayışla karşılarsınız.
Yazarken ekran bulanıklaşıyor, boğazımda bir sızı oluşuyor, sizi gerçekten seviyorum ve özleyeceğim :)
Döndüğümde bir sürü bildirim görmek ve geri dönme dileğiyle.
Kendinize iyi bakın, Allaha emanet olun.
Çokça kalp ♡♡♡♡♡
|
0% |