Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm: Bağcık

@egeninincisiizmiir

Selaammınn Aleyküümm!

 

Nasılsınıızz?

 

Düşünceleriniz önemli, yorumlarda buluşalım,BIY!

 

4. Bölüm: Bağcık

 

"Bağcıgın çözülecekse sen hiç gelme."

 

Etrafımdaki koca kalabalıkta ben yalnızdım. Ruhen yalnızdım, ve böyle büyüdüm. Annem yoktu, babam yoktu. Babam bedenen olsa da ruhen yoktu. Annem beni dünyaya getirdikten sonra doğum yorduğu için dünyaya birkaç saat içerisinde, gelmemek üzere veda etmişti. Babam hayatım boyunca annemin yokluğunu bana hissettirmeye çalışmıştı. Başarmıştı da! Nasırlaşmış kalbim babamın eseriydi ve etrafına ördüğüm surlar da ama artık farklı olabilirdi, tabi ki evleneceğim için havalara uçmuyordum ama sonunda kendime gerçekten iyi bir hayat kurabilme imkanım da vardı, bu yüzden çabalayacaktım.

 

"Cidden kabul mu ettin Suay?"

 

"Özge yardım etmek istiyorum ona, ben onun gözlerindeki çaresizliği gördüm, gerçekten." Ev dışında olduğumda gerçekten neşeli bir insandım ve bu neşeyle belki onu da hayata döndürebilirdim.

 

"Sen artık ne zaman kendini düşünmeye başlayacaksın ya?" Sıkıntıyla sarf ettiği sözler zaten bozuk olan moralimi biraz daha bozuyordu ama çaktırmamaya çalıştım.

 

"Öyle düşünme. Ben bunu kendime yeni bir hayat inşa etme şansı olarak da görüyorum." Dedim ve devam ettim.

 

"Hem, istihare namazı da kıldım, olumlu olunca da..."

 

Yüzündeki ifadeyle tatmin olmadığını anlıyordum

 

"Eğer kötü giderse boşanırım. Babamdan kurtulmaktan daha kolay olacağını düşünüyorum." Sıkıntıyla bir nefes verdim ama ortamın kasvetli olmaması için konuştum.

 

Haberlerde neler neler görüyorduk...

 

"Bugün Nişan alışverişine gideceğiz, sen de nedimem olarak geleceksin, değil mi?" Kaşlarımı kaldırarak sorarca ona baktım. Yüzüne endişeli gülümseme yayılınca anladım ki benimle gelecekti.

 

Büyük kahverengi gözleri kahvelerimi bulduğunda şefkat ve üzüntüyle gülümsedi. İçimi ısıtan gülümsemesi beni biraz olsun rahatlamama yardımcı olmuştu. Gözleri dolarken ben de şefkatle gülümsedim. Sıcak kolları bedenimi sardığında ben de ona karşılık verdim. Düz, kahverengi saçlarının her zamanki güzel kokusu burnuma doldu. Birkaç saniye böyle kaldıktan sonra ayrıldık.

 

"Her ne kadar verdiğin karardan tedirginlik duysam da ben hep yanında olacağım." Gözleri beni bir anne şefkati ile süzerken gözlerimden akan yaşı sildim.

 

                                 &

 

"Bu nasıl?" Selma Hanım, elinde yeşil, oldukça şahşahalı, kabarık bir abiye tutuyordu. Dürüst olmak gerekirse hiç ama hiç beğenmemiştim, bana göre değildi.

 

"Güzel ama biraz abartılı sanki. Daha sade bir şeyler baksak." Selma Hanım bana karşı olan tavırları çok nazikti ve onu kırmak istememiştim.

 

Nişan için alışverişe çıkmıştık, ilk önce elbisemi seçecektik ama ben şimdiden sıkılmıştım. Şu ana kadar bir sürü mağaza gezmiştik ve bir sürü elbise denemiştim.

 

Özge de bizimle gelmişti. Biraz ileride lacivert, tül, kabarık olmayan, sade bir elbiseyi gözüme kestirmiştim. Ne çok abartılıydı ne de basit duruyordu. Elbiseye doğru ilerledim.

 

"Bu nasıl?"

 

"Premses elbisesi gibii." Durunun hayranlıkla bakması ve hayranlık içeren cümlesi beni tebessüm ettirirken diğerlerinin cevabını bekliyordum.

 

"Güzel ablacım."

 

"Güzel."

 

"Önemli olan senin beğenmen canım, bence de güzel." Selma Hanım çok ılımlı bir kadındı, kaynana olamayacak kadar.

 

"Ay bu kadın da ne kadar şeker, böyle kaynana mı olur." Özgenin sadece benim duyabileceğim şekilde söylediği cümle duygularımın tercümanıydı.

 

"Suay, denesene." Demin birşey söylememiş gibi konuştu. Hep bir ağızdan denemem için ısrarlar alınca elbisenin bedenine baktım. Small bedendi, tahminen bana olabilirdi diye düşünerek kabine girdim. Üzerimdekilerden hızlıca kurtulurken şalım da hayatım gibi kaymıştı.

 

Abiyeyi giydiğimde zor bela fermuarı çektim, şalımı da hafif düzeltip kabindeki aynaya baktım. Elbisenin bedeni tam olmuştu. Birkaç kez bedenimi sağa sola çevirip, ikna olduktan sonra kabinden çıktım. Yerleri süpüre süpüre beni bekleyenlerin yanına gittim.

 

"Ben beğendim, bunu alayım bence." Yüzlerindeki ifadelere bakıp beğenip beğenmediklerini anlamaya çalışıyordum ki galiba olumluydu. Kurtulduk!

 

"Ay çok güzel oldu, alalım bunu." Özgenin bana olan hayran bakışları ve söylediklerini herkes onayladığında üzerimi değiştirmek için içeri girecektim ki Özge kolumdan yakalamıştı.

 

"Dur çıkartma, ayakkabı da bulalım da öyle, yerleri süpürüyorsun." Özge haklıydı, bu haldeyken gerçekten komik görünüyordum.

 

"Bakar mısınız?" İlerideki çalışana seslendi. Çalışan hızlı adımlarla yanımıza geldi.

 

"Buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?"

 

"Bu elbiseye uygun, topuklu ayakkabınız var mı acaba?"

 

"Tabii, ayakkabılarımız şu tarafta."

 

"Kızlar siz gidin, biz biraz oturalım." Ablamla Selma Hanımı bırakıp kadının işaret ettiği yere ilerledik birlikte.

 

"Çeşitlerimiz bunlar, aklınızda bir renk var mı?"

 

"Siyah olabilir." Dedim, klasik siyah her yere giderdi.

 

Çalışan kadın siyah, kadife bir stiletto gösterdi. Gayet güzeldi, başka modele bakmaya gerek yoktu bence.

 

"Bu güzel bence." Özge de beni kafasıyla onayladığında denemek için 37 numarasını istedim. Hızlıca bulmuştu hemen kenarda duran pufa oturdum ve beyaz spor ayakkabımı çıkardım. Siyah stilettoları giydiğimde beyaz çoraplarımla oluşan görüntü ile gülmemeye çalıştıma ama çok geçti. Özgenin püskürerek gülmeye başlamasıyla ben de sessiz kahkahalarıma izin verdim. Günün stresini attığımızda durduk.

 

"Bekle çekicem." Özge sırıtarak çantasından çıkardığı telefonuyla ayağımı çekti.

 

"Bu tam oldu." Dedim.

 

"O zaman bir küçüğünü alalım, bu çoraplarla giymeyeceğin için." Haklıydı bu çoraplar kalın geliyordu. Çalışan kadın 36 numarayı getirdiğinde onu da denedim. Bu çoraplarla biraz sıkıyordu ama bunu alacaktım. Diğer çiftini de giyip ayağa kalktım. Biraz yürüdüm, günlük hayatımda kullanmamama rağmen gayet de kolay yürünüyordu, elbette spor ayakkabı kadar rahat değildi ama şu an için rahattı.

 

"Tamam bunu alalım." Dedim ve ayakkabıları çıkartıp spor ayakkabılarımı giydim. Ayakkabıyı Özgeye emanet edip kabine yöneldim. Elbisenin fermuarını zar zor indirdikten sonra günlük kıyafetlerimi giyip elbiseyle birlikte kabinden çıktım.

 

"Bunları alıyor musun kızım?"

 

"Hı hm, alıyorum." Başımı da desteklerce salladım. Gelen telefon zil sesiyle ortam sessizleşmişti. Selma hanım telefonunu çantasından çıkardı.

 

"Efendim oğlum."

 

...

 

"Biz de birazdan kasaya geçiyoruz."

 

...

 

"Evet, evet. O mağazadayız."

 

"Yüzükleri almak için çağırmıştım da, gelmiş aşağıda bekliyor." Onaylarca başımı salladım.

 

Çalışan kadın yanımıza geldi

"Bunlar olacak mıydı?"

 

"Ayakkabı ve elbise."

 

"Alayım ben onları, kasaya geçiyoruz değil mi?"

 

"Evet." Hep birlikte alt kata inip çıkışa yakın olan kasaya yöneldiğimizde şans o ki sıra yoktu. Zaten burası çok büyük bir mağaza da değildi.

 

"Siz çıkın ben ödeyip geliyorum."

 

Hepsi mağazadan dışarıya çıktı. Birkaç adımda kasaya ulaştık. Çalışan kadın elbise ve ayakkabıyı kasadan geçirirken çantamdaki cüzdanımdan kartımı çıkarttım. Bu zamana kadar kendi alın terimle kazanıp, biriktirdiğim paraları harcıyordum. Uzun zamandır da bu böyleydi her zaman birilerinden para istemek benim için zordu. Babamdan harçlık bile istemiyordum, harçlıklarımı hep ablam verirdi.

 

"2700₺ tutuyor." Tam kartımı uzatacağım sırada arkamdan uzanan kolla elim donup kaldı, iki parmağın arasında uzatılan kartı gördüm. Kafamı çevirdiğimde ne zamana geldiğini bilmediğim Oğuz arkamda duruyordu.

 

"Bir saniye." Dedim. Elimdeki kartı bu sefer tamamen uzattım.

 

"Buradan alır mısınız lütfen. " Tekrar göz ucuyla ona baktığımda hafifçe çatık kaşlarıyla sorgularca bana bakıyordu. Önüme döndüm. Kadın tam elimdeki kartı alacağı sırada arkamdaki sesle durdu.

 

"Hayır, bundan alın lütfen." Sesinin otoriter ve kesinliği gözlerimi devirmeme sebep olmuştu ki bundan nefret ederdim. Kasiyer kadın ikimizin kartını da almayıp 'karar verin artık aptallar' dercesine bize bakıyordu. Tamamen yüzümü ona döndüm, göğsüyle konuşmak istemediğim için başımı yukarıya, yüzüne kaldırdım. Üstten üstten bana bakıyordu, yükseklik olarak söylüyorum.

 

"Ben ödeyeceğim."

 

"Olmaz, ben öderim."

 

"Almıyorum o zaman."

 

"Alma o zamana. " Çocuk gibi kollarımı göğsümde birleştirip omuzlarımı silktim.

 

"Tamam, gidelim o zaman. " Kapıya yöneldim birkaç adım attığımda gelmediğini fark edince arkamı döndüm.

 

"Hadisene." Çok geçmeden önüme geçince arkasından aheste adımlarla yürüdüm. Fark etmediği bir anda çömelip bağcıklarımı çözdüm. Yürümediğimi fark etmiş olacak ki durup arkasını döndü.

 

"Bağcığım çözüldü, sen git ben bağlayıp geliyorum." Anlayışla kafasını sallayıp yoluna devam ederken sinsice gülümsedim. Bu oyalama oyunumun bir parçasıydı. Çömeldiğim yerden kalkıp hızlıca mağazaya girdim.

 

"Demin alacağım ürünleri almaya geldim." Tek nefeste söylediğim cümleyle kariyerin bana içinden sövdüğünü düşünüyordum ama kasiyer son derece nazik bir sesle konuştu.

 

"Tabii ki, bu sefer kimin alacağına kararlaştırdınız mı?" Kasadan geçirdiği ürünleri poşetlerken gülümsedim. Elimdeki kartı uzattım.

 

"Evet, benden." Gülümseyerek elimden kartı aldı ve temassız geçip, fişle beraber tekrar bana uzattı. İki poşeti de aldım.

 

"İyi günlerde kullanın."

 

"Teşekkür ederim." Zafer sevinciyle mağazadan çıktığımda tam yolun karşısında park halindeki siyah arabanın başında bekleyen Oğuzu görmemle gülümsemem istemsizce büyüdü. Belli belirsiz onun da güldüğünü gördüğümde arabanın sürücü koltuğuna oturdu. Dikkatlice yolun karşısına geçtim, arabanın yanında durduğumda ön koltuğun bana ayrıldığını gördüm. Bunu beklemediğim için biraz duraksasam da arabanın kapısını açıp oturdum, poşetleri kucağıma aldım ve sert olmamasına dikkat ederek kapıyı kapattım.

 

"Ne yaptın ettin sen ödedin ya." Selma Hanımın neşeli sözleri beni gülümsetmişti. Araba hareket ettiğinde emniyet kemerimi bağladım, sıradaki durak kuyumcuydu. Buralarda, yakınlarda bir yerlerde kuyumcular vardı bu yüzden yavaşça ara sokaklarda gidiyorduk.

 

Telefonumun titremesiyle çantamdan çıkartıp gelen bildirime baktım, Özgeden bir mesaj vardı. Mesajlara girdim.

 

Özge: Ulan ben de böyle kaynana istiyorum yaa. Millet önü kapmak için kaynanasıyla kapışıyor, seninkinin o taraklarda hiç bezi yok. Ulan hayaaatt.

 

Ne kadar çok gülmek istesem de tuhaf kaçmaması için kendimi tuttum.

 

Sorunlar olsa da moralimi daha da bozmamak için sanki normal bir ilişkimiz varmış gibi davranıyordu.

 

Siz: :)

 

Özge: Suay bir şey demeyeyim demeyeyim diyorum ama duramıyorum.

 

Özge: Sende de biraz salaklık var yani.

 

Özge: Niye bırakmıyorsun ödesin işte.

 

Ard arda sıraladığı mesajlar uygulamada olduğum için ses çıkarmamıştı.

 

Siz: Zengin koca parası yemek için çok gencim (oje sürülen tırnak emojisi).

 

Daha fazla mesaj yazmadan telefonu çantama geri koydum.

 

Uygun bir park yerine arabayı park ettiğinde arabadan indik, birkaç adımlık mesafede kuyumcular vardı.

 

"Ben gelmiyorum oğlum, siz gidin işinizi halledin."

 

"Ben de gelmiyim Suay, Duru uyuya kaldı zaten." Başımı olumlu anlamda sallayıp arabanın kapısını açtım, kucağımdaki poşetleri arabaya bırakıp arabadan indim. Kapıyı sert olmamasına dikkat ederek kapattığımda diğer iki kapı da kapanmıştı.

 

"Bağcığın çözülecekse sen hiç gelme." İma dolu sözleri kulağıma dolduğunda gülmemek için dudağımı ısırsam da başarılı olamamıştım.

 

Belli belirsiz dudaklarında oluşan tebessümü görür gibi olduğumda saklamak ister gibi başını benden kaçırdığında ilerlemeye başladı. Özgeye baktığımda gülümseyerek bizi izliyordu, tin tin yanıma geldiğinde belli belirsiz imayla omzuyla omzumu ittirdi. Ona baktığımda heyecanla koluma girdi ve Oğuzun peşinden ilerlemeye başladık.

 

Özge de beni yalnız bırakmazken önümüze gelen ilk kuyumcuya girdik.

 

"Selamın aleyküm abi."

 

"Aleyküm selam kardeşim, nasıl yardımcı olabilirim." Kuyumcu ve Oğuz arasında geçen kısa selamlaşmayla dükkanı süzmeye başladım. Altın renginin ve beyazın ağırlıkta olduğu bir mekandı.

 

"Abi biz alyans almak için geldik."

 

"Tabii, aklınızda bir model var mı?" Oğuzun bakışları beni bulduğunda, bu fikrimi sormak anlamına geliyordu.

 

"Sade bir şeyler olsun." Dedim, hep sadelikten yanaydım.

 

Hem ucuz olurdu.

 

"Peki." Adam cam vitrinden işaret ediyordu. "Bunlar altın modellerimiz, bunlar gümüş..." Diye sıralıyordu.

 

"Kadın yüzüğü altın, erkek te gümüş olsun." Erkeklerin altın takması haram olduğu için gümüş istiyordu galiba. Ufaktan bir mutlu olmuştum.

 

İtiraz etmek için araladım dudaklarımı, altına gerek yoktu, gümüş yeterliydi.

 

"Al-" Oğuzun itiraz edeceğimi anlamışı ki 'itiraz etme' der gibi bakışlarını aldıktan sonra sustum. Daha çok usandığını belli eden bakışlardı. Adam önümüze sıraladığı yüzüklere yaklaştım. Diğerlerine kıyasla uygun olan, beyaz altından yapılmış, ince bir yüzüğü aldım.

 

"Bunu beğendim." Aslında diğerleriyle arasındaki fark ince ve uygun olmasıydı, beğendiğim için de değildi.

 

"Çok ince." Dedi, orta kalınlıkta bir yüzük çıkardı ve bana uzattı.

 

"Bu nasıl."

 

"Pahalı." Dedim hiç düşünmeden. Pahalı bir şey istemiyordum.

 

"Önemli değil, dene bir." Eline değmemeye dikkat ederek- ne de olsa daha helalim değildi- yüzüğü aldım. Parmağıma soktuğumda fazlasıyla bol gelmişti.

 

"Çok bol." Dedim.

 

"Tamam, biraz daha küçüğünü verelim." Elimdeki yüzüğü çıkartıp cam vitrine bıraktım.

 

Kuyumcuya girdiğimizden beri sesi çıkmaya Özgeye baktığımda sadece bizi izliyordu, ne yüzüklere bakıyor ne de yorum yapıyordu.

 

Adam yüzüğü vitrinden alıp ölçü olduğunu düşündüğün bir şeye taktı. Birkaç denemede uygun olduğunu düşündüğü yüzüğü bana uzattığında tekrar eline değmeden aldım. Parmağıma götürdüğümde tam oturmuştu.

 

"Tam oldu."

 

"Tamam o zaman alıyoruz bunu." Kafamı salladım, başka seçeneğim yoktu çünkü. Kendi yüzüğünü seçmek için kafasını sola çevirdi ve hiç incelemeden eline aldığı yüzüğü parmağına götürdü. Bu özensizliği yüzümün düşmesine sebep olmuştu ama çabucak toparlandım. Ne de olsa onun beni istemediğini biliyordum ama neden kabul ettiği sorusu ise beynimde dolaşıyordu.

 

Alelade seçtiği yüzüğü parmağına takıp çıkarması bir olurken eline biraz daha dikkatli baktığımda derin yara izlerini fark ettim. Elinin kemiklerinden parmaklarına derin çiziklerle doluydu.

 

"Tamam alalım bunları." Yüzüğü kuyumcuya verirken dikkatimi dağıtmaya çalıştım ama başaramadım. Deli gibi merak ediyordum. Sormak da istiyordum ama ne yeri ne de zamanıydı.

 

"İçlerine isim yazdıracak mısınız?" Yüzüklerin içlerine isim mi yazdırılıyormuş?

 

"Yarın hazır olur mu?" İsteme yarın akşamdı bu yüzden yüzüklerin hazır olması gerekiyordu.

 

"Eğer acelesi varsa önceden halledebiliriz."

 

"Birine Suay, diğerine de Oğuz yazsın, yarına hazır olsun lütfen." Adımı ilk defa ondan duymuştum, adımı biliyormuş diye geçirdim içimden. Adam kağıda not aldıktan sonra dükkandan çıktık. Hala ellerindeki yara izleri gözümün önüne geliyordu. Aramızda hiç konuşma dönmeden arabaya ulaştığımızda artık sonunda sona gelmiştik. İçimde oluşan rahatlamaya arabaya bindim. Son durak artık evdi. Telefonumun bildirim sesiyle birlikte titremesiyle çantamdan çıkarttım, mesaj tam da tahmin ettiğim gibi Özgedendi. Bir fotoğraf göndermişti, uygulamaya girdim. Oğuz bana yüzük uzattığı yüzüğü alırken çekilmiş bir fotoğraftı. Dikiz aynasından ona bakmak istesem de dikiz aynasına baktığımda Özgeyi değil Oğuzu görüyordum. Onun da bakışları aynayı bulduğunda hızlıca gözlerimi kaçırdım. O kısacık zaman içerisinde gözlerinin duygusu beni utandırmıştı. Yüzüme vuran sıcaklık beni rahatsız ediyordu, benim ona baktığımı görmüştü ve büyük ihtimalle yanlış anlamıştı, başka ne anlamış olabilirdi ki. Tekrar telefonuma döndüm.

 

Özge: Ay tatlış tatlış imalı imalı konuşmalar falan, noluyo noluyo?

 

Özge: Başta ön yargılıydım ama sanki o kadar da değil gibi.

 

Özge: Allah'ım, ben eniştemden şu anlık razıyım. İnşallah saçma sapan bir kişilik çıkmaz, amin.

 

Siz: Amin.

 

                                   &

 

Ertesi gün...

 

Bu gün o malum gündü, isteme yapılacak ve sonradan da dini nikah kıyılacaktı. Muhtemelen gelmelerine fazla bir zaman kalmamıştı. Dün aldığımız elbiseyi ve ayakkabıyı giydim. Özge tüm konsantrasyonunu bana vermiş bir şekilde makyajımı yapıyordu. Kendinden emince geri çekildi.

 

"Olduu."

 

Aynaya nihayet bakabilme fırsatım olmuştu. Abartılı birşey yoktu, kirpiklerime rimel, dudağıma hafif bir ruj, yanaklarıma da biraz allıkla bitmişti.

 

"Oldu." Dedim ve şalımı yapmaya başladım. Siyah krep şalımı şekil verip arkamdan iğneledim. Kaymaması jçin türlü türlü yerlerden de iğneledikten sonra hazırdım.

 

"Ay Suay, sen çok güzelsin." Özge dolu gözleriyle bana bakıyordu. Duygulanmıştım, sadece bir yıldır tanışıyorduk ve ona o kadar bağlanmıştım ki.

 

"Aynaya bakmadan konuşuyorsun galiba." Dedim, kahverengi büyük gözleri, uzun kirpikleri, küçük burnuyla o kadar güzeldi ki. Düz kestane rengi saçlarını at kuyruğu toplamıştı ve üzerinde dizlerinde biten siyah, sade bir elbise vardı. Kollarını bana sardığında ben de onu sıkıca sardım.

 

"Seni çok seviyorum." Dedim, sesim ağlamaklı, boğu çıktığında benden ayrıldı.

 

"Ağlama, makyajın akar." Onun da benden farksız bir yanı yoktu ya. Tavana bakıp ellerini yelpaze yaparak gözlerine estirdi. Kendini toparladığında odadan çıktık. Odadan çıktığımız anda babamla karşılaştık, üzerinde her zamanki gibi gömlek ve pantolon giymişti. Güler yüzüm aniden solmuştu, mutlu anlarımın katiliydi bu adam. Beni baştan aşağıya süzdüğünde yüzünde anlamadığım bir ifade vardı, hiçbir şey söylemeden oturma odasına geçti. Özgenin sırtıma koyduğu elimle daldığımı fark edip ayıldım. Beraber mutfağa geçtik, ablamla Duru da buradaydı. İkisi de hazırlanmıştı. Ablam siyah bir pantolon, beyaz bir gömlek giymiş, saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı. Yüzünde de tıpkı benimki gibi hafif bir makyaj vardı. Yüzünde de sıkıntılı bir ifade vardı. Göz göze geldiğimizde gözlerinin dolar gibi olduğunu görünce gidip usulca kollarımı bedenine sardım.

 

"Endişelenmeyi bırak abla, ben iyi olacağım." Sadece ikimizin duyabileceği şekilde fısıldadım. Kafasını belli belirsiz salladı. Bacağıma sarılan çelimsiz, küçük vücutla ablamdan ayrıldım.

 

"Teyze premses gibi olmuşsun."

 

Gülümseyerek Duruyu kucağıma aldım. Pofuduk pembe elbisesiyle asıl o tam bir prensesti. Tombik yanağına kocaman bir öpücük bıraktım.

 

"Asıl prenses sensin güzelim."

 

Gülümsedi, gülümsemesi pofuduk yanaklarını ısırmak istememe neden oluyordu ama onu ağlatmak istemedim. Zilin çalmasınlar Duruyu kucağımdan indirdim.

 

"Aha geldiler." Hiç beklemediğim bir şekilde vücudumu heyecan basmıştı.

 

"Hadi kapıyı aç." Elim ayağım dolaşması kesildiğinde kapıya ilerledik. Diyafondan en dış kapının kilidini açtım, evin kapısını da açtığımda herkes kapıda sıra olmuştu. Merdivenlerden yukarıya çıkmaları uzun sürmemişti, önde Adnan Bey, ya da artık amca demeliydim, Adnan amca ve Selma Teyze, arkadan da O ve en arkada da hoca olduğunu düşündüğüm tombul bir adam geliyordu. İlk önce Adnan amca ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi.

 

"Hoşgeldiniz." Hep bir ağızdan söyleniyordu.

 

"Hoşbulduk.

 

Ardından Selma Teyze içeri girdi.

 

"Hoşgeldiniz."

 

Beklediğim gibi kollarını bana sardı

 

"Hoşbulduk." Benden ayrıldığında sırayla diğerlerine sarılıyordu. Sırada o vardı, çoktan ayakkabılarını çıkarmış, yüzünden de memnun olmadığı açıktı. Elinde, bana uzattığı gül demetini ve çikolatayı aldım.

 

"Hoşgeldiniz." Başı yerdeydi, sadece kafasıyla onaylar gibi bir işaret yapıp içeri girdi. Ufaktan moralim bozulacak gibi olsa da toparladım.Ne de olsa alışacaksın aslanım. Bana öyle bir alışacaksın ki... Uçuracağım seni.

 

Ardından hocayı da içeriye alıp kapıyı kapattım.

 

Mutfağa geçtim, elimdeki çikolata, gül ve küçük beyaz çiçeklerle karışık demeti masaya bıraktım. İçeriye yol aldım, kahvelerini nasıl istediklerini sorup tekrar içeri girecektim.

 

"Kahvelerinizi nasıl alırsınız?"

 

Babam ve hoca şekerli, Selma Teyze ve Adnan amca sade istemişti.

 

Kahve isteklerini aklımda tutmak için çabalıyordum 5 tane kahve yapacaktım, ablam, ben ve Özge hariç herkes içiyordu. Ablam ve Özge yardım etmek için peşimden geldiler.

 

"3 şekerli iki tane de sade değil mi?" Teyit etmek için onlara soruyordum.

 

"Çık." Özge onaylamadığını belli ederek kaşlarını kaldırdı.

 

"2 şekerli, 2 sade, 1 tane de tuzlu."

 

"Tuz koymayacağım ki." Dedim.

 

"Olmaz ya, adettendir." Karşımda çocuk gibi mızmızlanıyordu.

 

"Bence de koyma Suay." Ablam beni destekledikten sonra Özgenin memnuniyetsiz hallerini göz ardı ederek çekmeceden büyük olan cezveyi ve küçük olanı çıkarttım. Büyük cezveye 3 fincan su koyup 3 tatlı kaşığı kahve ve şeker koyduktan sonra kaynaması için ocağa koydum. Küçük cezveye de iki fincan şu ve 2 tatlı kaşığı kahveyi koyup ocağa götürdüm.

 

Kahveler hazır olduğunda benden önce Ablamla Özge içeriye geçti ben de kahveyi fincanlara koyduktan sonra tepsiyle birlikte içeriye geçtim. İlk önce Adnan amcaya sonra Selma teyzeye, hocaya ve babama dağıttıktan sonra en son kalan kahveyi de Oğuza verip yerime oturdum. Herkes kahveyi ayıp olmasın diye överken Oğuz kahvesini temkinli dudaklarına götürdü. Rahatça yutkunup kahveyi sehpaya bıraktı.

 

"Gelelim sebebi ziyaretimize." Adnan amca duruşunu dikleştirdi.

 

"Allahını emri, peygamberin kavliyle kızınız Suay'ı oğlumuz Oğuza istiyoruz."

 

Babam hiç düşünmeden, saniyesinde cevapladı.

 

"Verdim gitti." Bu zamana kadar bana iyi davranmamıştı ama yine de soğan çuvalı satar gibi 'verdim gitti' demek de insanın canını sıkıyordu. Ama pek de takmadım, bana ettiği en hafif hakaretti bu artık.

 

"Yüzükleri takalım, sonra da dini nikahı kıyarız." Yüzükleri takmak için ayaklandık hepimiz. İkimiz yan yana geldik, birbirimize ilk defa bu kadar yakın duruyorduk.

 

Yüzükler dua eşliğinde takıldı ve aramızdaki tek bağ olan kurdale tek bir makas darbesiyle kesildi.

 

Aramızdaki bağ bu kurdale gibi zayıf olmasın diye dua ettim içimden, ikimiz içinde hayırlısı, en iyisi olsun.

 

Soğuk ve temkinli sevinçlerden sonra dini nikah için masaya oturduk.

 

Dini nikah kıyıldı, hoca da hakkımızda en hayırlısı için bolca dua ettikten sonra biraz daha oturduktan sonra evden ayrıldılar.

 

Her ne kadar mehir istemesem, sadece boşanma hakkının birini alsam da Selma Teyzenin direktifleriyle 1 ev, 1 araba ve 200gr altın mehir olarak yazılmıştı.

 

Bölüm sonu canavarı came!

 

İngilizce desen var (oje sürülen el emojisi) irjdorhedorej

 

Bölümleri yayınlanmadan önce kesitler paylaşıyorum o yüzdeeen takip edebilirsiniiizz.

 

Bir sonraki bolümde görüşürüz, bıy!

 

 

Loading...
0%