Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21 | İstenmeyen Misafir

@ejderhacik

Keyifli okumalarrr


***


Yüzümün görünmediğinden emin olmak için aynaya baktım ve kendi yakut kırmızısı gözlerimle karşı karşıya geldim. Peçemi son bir kez daha düzelttim. Pelerinimin başlığını kafama çektim ve postallarımın bağcıklarını sımsıkı bağladım.


Döküntü kulübeden çıktığımda hırçın rüzgârın pelerinimin uçlarını savurduğunu hissedebiliyordum. Kısa süreliğine kullandığım bu döküntü kulübe muhtemelen çok uzun süre terk edilmişti. Ağaçların arasında gizlenmiş gibi olduğu içinse benim işimi epey bir görmüştü.


Kimsesizler Ormanı'nda eskiden yaşam olsa da Gece Uluyanlar ve İsyancılar yüzünden herkes buradan uzaklaşmıştı. İsyancıların burada bir yeraltı şehrine saklandıklarını biliyordum, çünkü o üç kişiyi buraya kadar takip etmiştim.


İçeri girmeyi düşünmüştüm ama o üç kişinin ayağıma dolanmaması için onların çıkmasını beklemiştim. Bu süre zarfında da bu kulübede kalmıştım.


Sarmaşıkları kahverengi saçlı ve neredeyse siyah denecek kadar koyu gözlü olan kızın yaptığı gibi kenara çektim ve yeraltı şehrine inen mağaraya girdim.


***


Saatlerdir ormanda aylak aylak dolanıp Lucas'ı arıyordum.


Bir kükreme duyduğumda başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Bir ejderha yaklaşıyordu, ama az da olsa ejderhanın üstünde birinin olduğunu seçebiliyordum.


"Darius!" diye seslendim beni görmesi için kollarımı sallarken.


Darius ejderhasından indiğinde gözleri sanki başka bir şey arıyormuş gibi etrafımda dolandı, ancak aradığı şeyi bulamamış olacak ki gözlerinin son durağı ben oldum.


"Lucas'ın senin yanında olduğunu sanıyordum."


Cidden mi, diye sormak istedim. Cidden beni o kadar uzun süre sonra görmedikten sonra bana söylediği ilk şey bu muydu? Bu gidişle sanırım çıldıracaktım.


Suratım asık bir şekilde "Lucas'ın nerede olduğunu bilmiyorum," dedim istemsizce dudaklarımı dilimle ıslatarak. Susuzluktan ve soğuktan dudaklarım kurumuş ve çatlamıştı.


Darius suratımın asılmasını yok saydı ve asla bozuntuya vermeden yanıma ulaştı. Matarasını bana uzattığında matarasını hızla kapıp tepeme dikmiştim. Nihayet susuzluğumu giderdiğimde Darius'a matarasını geri uzattım, o da sırt çantasının kenarına sıkıştırdı.


"Başka yaralanan bir yerin var mı?" diye sordu birden Darius.


Afallayarak neyi kastettiğini anlamaya çalıştım. Neye baktığını anlayınca elim istemsizce yanağıma gitti, Derrick'in çizik attığı yanağıma. Elim bir süre çiziğin üzerinde oyalandı, çiziği saklamak istercesine. Kan çoktan kurumuş, yara pürüzlü haline bürünmüştü.


"O kadar kötü görünüyor mu?" diye sordum pürüzlü çizikte parmaklarımı gezdirirken. Perçemlerimi kulağımın arkasından çıkarıp yüzüme düşmesine izin verdim, bu şekilde daha rahat hissediyordum.


"Hayır," dedi. "Kötü görünmüyor."


"Buraya neden geldin?" diye sorarken buldum kendimi. Gerçekten konuyu değiştirmeye çok hevesliydim. Neyse ki bu çiziği fazla üstelememişti.


"Lucas ve senin başını beladan kurtarmaya gelmiştim aslında," dedi Darius pişkin pişkin.


"Burada olduğumuzu nereden bildin?"


"Meclis Başı Alador bana buralarda olabileceğinizi söyledi," dedi Darius. Tavırları sayesinde gizli görevimizi bilmediğini, sadece yerimizi bildiğini anlamıştım. Muhtemelen Alador, biz uzun süre geri dönmeyince Darius'u göndermiş olmalıydı.


"Lucas'ı en son nerede gördün?" diye sordu Darius.


"Ağacın tepesindeydi en son."


"Ne?"


"Ağacın tepesi, diyorum. Oradaydı."


"Gece Uluyanlardan saklanmak için çıkmış olmalı," diye mırıldandı Darius kendi kendine. "Sen niye ağaçta değilsin?"


"Lucas uyurken yemek bulmaya gitmiştim ve kayboldum," dedim tek omzumu silkerek. Kaybolmuştum ve Lucas'ı nasıl bulacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. En azından Darius'un yanında güvendeydim.


Darius tam ağzını açıp konuşacakken "Soraya!" diye bir seslenme nidası duyuldu ormanın derinliklerinden.


Darius ile şaşkın şaşkın birbirimize baktık.


Bu Lucas'ın sesi miydi?


"Lucas!" diye seslendim bende. "Buradayım!"


"Olduğun yerde kal, geliyorum," diye cevap verdi Lucas. Sesi ağaçların arasından yankı yaparak geliyordu.


Elbette ki Darius ile birlikte Lucas'ın sözünü dinlemeyip Lucas'ın sesinin geldiği yöne doğru yürümeye başladık. Birkaç saniye içerisinde ağaçların arasından yanımıza yaklaşan Lucas görüş açımıza girmişti. Lucas'ın yanına vardığımızda yorgun gözleri önce beni buldu ve gözleri adeta parıldadı. Sonrasında gözleri birkaç adım arkamda duran Darius'a kaydı ve bu parıltı sönüverdi.


Lucas'ın suratında alaylı bir gülümseme hâkim olduğunda "Birileri seni çoktan bulmuş," deyiverdi.


"Darius ile az önce karşılaştık," dedim kendimi konuşmak zorunda hissederek.


"Yani ben uyurken gittin?"


"Hayır, sadece yemek bulmaya gitmiştim ve..." Omuzlarım pes edercesine öne düştü ve duruşum bozuldu. "Kayboldum."


Neden kendimi suçlu hissediyordum, hiçbir şey yapmamama rağmen.


Nasıl her seferinde bana kendimi suçluymuşum gibi hissettirmeyi başarıyordu?


Lucas muhtemelen kalbimi kıracak olan sözlerini söylemek için ağzını açtığında arkamda duran Darius nihayet varlığı belli etti ve konuştu: "Lucas yine ve yine abartıyorsun."


Şimdi Lucas her an Darius'un üzerine atlayıp ona saldıracakmış gibi bakıyordu. İkisi de göz temasını asla bozmuyordu ve bu beni tedirgin ediyordu. Lucas'ın kırmızı gözleri Darius'un simsiyah gözlerine sabitlenmişti.


Onların aralarından çekilip "Bu kadar gerginliğe gerek yok sanki..." diye mırıldandım çekingen bir tavırla. İkisinin kavgalı olduğunu biliyordum, hem de artık yaşamayan biri yüzünden. Bu yüzden karşı karşıya geldiklerinde aralarında bir gerginlik oluşacağını zaten biliyordum, fakat buna kendimi hazırlamamıştım.


Ama ikisi de söylediğime kulak asmadılar.


"Sahi burada olduğumuzu nereden biliyordunuz Liderim," dedi Lucas garip bir tavırla. O kadar garipti ki "liderim" kelimesini söylerken takındığı tavır korkutucu ve lakayttı.


"Belki de gizli göreviniz her neyse Meclis Başı sizin o görevi başaramayacağınızı düşündüğünden beni buraya göndermiştir," dedi Darius ciddi bir yüz ifadesiyle. Bu tavrını ve benden bahsetmelerini üstüme alınmıyordum, çünkü muhtemelen araya beni de katmak ikisinin birbirine söylediği sözlerdeki gerginliği azaltıyordu.


Lucas şimdi gerçekten öfkelenmiş görünüyordu. "Evet, senin söylediğin gibi yine ve yine abartıyorum, öyle mi?"


"Evet. Eskiden de böyleydin, ama görüyorum ki hâlâ aynısın," dedi Darius, Lucas'ın aksine ses tonunu ve sakinliğini koruyarak.


"Evet, eskiden," dedi Lucas ne söyleyeceğini bilemeyecek kadar sinirle dolup taşarken. "O zamanlar Lily-"


"Bunu şimdi burada konuşmayacağız," diyerek onun sözünü kesti Darius. Darius kontrolünü kaybetmemek için direniyor gibiydi. "Haddini aşıyorsun."


Lucas sessiz kaldı.


Anlaşılan ikisinin de Lily hakkında konuşmaya cesaretleri yoktu.


Ortamın gerginliğiyle nefesimi tutmuştum. Büyük kavganın ucundan dönmüştük resmen. Ve eğer bu kavga şu anda gerçekleşseydi sonucu ne olurdu tahmin dahi edemiyordum.


Daha önce Darius Lily hakkında konuşmuştuk. Bu konu hakkında Darius'un ağır basan iki duygusu vardı: Pişmanlık ve özlem. Ancak Lucas bu konuyu daha önce açmamıştı, o yüzden düşüncelerini ve duyguları tahmin edemiyordum, ama öfkeli olduğunu görebiliyordum.


Bir süre sessizlik oldu.


Darius az önceki konuşma hiç gerçekleşmemiş gibi eski ruh haline bürünüp "Neden çok 'gizli' görevinizi bitirir Arcadia Meclisine dönmediniz?" diye sordu bana bakarak.


Bu soruyu ortamdaki gerginliği dağıtmak için sorduğu barizdi. Ve soruyu bana soruyor gibi görünse de aslında cevabı Lucas'tan beklediği de barizdi. Bu yüzden omuz silkip Lucas'a keskin bir bakış attım.


"Tahmin edeyim gücünüzü kullanamadığınız için geri dönemediniz," dedi Darius.


Lucas şaşırmış görünmese de "Nasıl anladın?" dedi ilgisiz bir tavırla. Öylesine sorulmuş bir soru gibiydi.


"Arcadia Meclisine geri dönmek yerine geceyi burada geçirmeniz ve Gece Uluyanlar yüzünden ağaca çıkmanız ipucu vermişti."


Konuşma sona erdiğinde meclise geri dönmek için Darius'un devasa ejderhasına binmiştik. Buradan kurtulmak için hevesliydim doğrusu. Darius her zamanki gibi ciddi, Lucas ise memnuniyetsiz görünüyordu.


İkisiyle ayrı ayrı anlaşabiliyordum, fakat ikisi bir arada olunca aşırı geriliyordum. Lucas zaten her an patlamaya hazırdı, Darius ise ciddiyetini bozmuyor ve geri adım atmıyordu. Arada kalansa ben oluyordum. İçimden Lily konusunu bir daha asla açmamalarını diledim. Çünkü Lily hakkında bir şey diyemezdim. Lily ikisi içinde çok özel bir konuydu ve bu konu beni aşardı.


Lucas ve Darius'un bir daha tartışmamaları için yol boyunca çıtımı bile çıkarmamıştım. Birkaç saat sonunda meclise vardığımızda üçümüzde ejderhadan inmiştik. Lucas tek laf etmeden meclisin girişine yöneldiğinde Darius'a minnetimi göstermek adına "Teşekkür ederiz," diye mırıldanıp Lucas'ın peşine takıldım.


Buradaki kimse nezaket nedir bilmiyordu gerçekten.


Lucas ile birlikte Meclis Başı Alador'un odasına girdik. Alador'un gerginlikle belirginleşen alnındaki çizgiler bizi görünce rahatlamıştı. Alador bize koltukları işaret etti ve Lucas ile karşılıklı koltuklara oturduk. Alador ise masasının ardındaki baş koltuktaydı.


"Neler oldu, buz asilini bulabildiniz mi?"


İlk önce halimizi hatırımızı sormasını beklerdim, ama bununla idare etmek zorundaydık. Bu yüzden yüzüme ufak bir gülümseme kondurmaya çalıştım.


"Buz asilin bulduk, fakat bizimle gelmeye gönüllü olmadı," dedim.


"Buz asili isyancılardan biri. İsmi Elowen," dedi Lucas kısa bir bilgilendirme geçerek. Kısa bilgilendirmeden sonra Lucas ile birlikte her şeyi en ince ayrıntısına kadar olmasa da genel hatlarıyla yaşananları Alador'a anlattık.


"Bizim elimizden bu kadar gelir. Daha fazlası beni ilgilendirmez," diye bitirdi sözlerini Lucas. Bu sözleri artık mecliste yaşanan olan her olaydan elini eteğini çekeceğinin bir göstergesiydi. Lucas kısaca Meclis Başına "Ben artık Element Lideri olmadığıma göre bunlar beni ilgilendirmez," demek istiyordu. Tabii ki daha üstü kapalı bir şekilde.


"Anlıyorum," dedi Alador. "O halde buz asilinin güvenliği meclisin sorumluluğu altında değildir." Alador bana bir bakış attı. "Kalan son asil olmadığı sürece."


Yutkundum.


"Bu mühürden nasıl kurtulacağız?" diye sordu Lucas kolunu işaret ederek.


"Bu konu için Freya ile konuşsanız daha iyi olur," diyerek bizi başından savdı Meclis Başı Alador. "Gidip onunla konuşabilirsiniz."


"Bizden başka kimsenin bu gizli görevden haberdar olmaması gerektiğini sanıyordum. Eğer Freya'ya mühürden bahsedersek ne yapar eder öğrenir," diye itiraz ettim.


"Evet, Freya'nın hemen anlayacağına eminim," diye beni destekledi Lucas.


"Freya'ya güvenebileceğimizi düşünüyorum," dedi Alador. "Ona anlatmanızda bir sakınca yok."


Lucas büyük bir hışımla koltuktan kalktı ve kapıya ilerledi. Odadan çıkıp Freya'nın kapısının önüne ulaştığımızda Lucas'ın eli kapı koluna ilerlerken son anda durdu ve geri çekilip bana yolu açtı.


Kapıyı ufak bir tıklayıp içeriden girmeme dair onaylayıcı bir ses geldiğinde kapıyı açtım. Freya'nın müsait olduğunu gördüğümde içeri girdim ve Lucas'ta peşimden girdi.


Freya bizi gördüğüne memnun olmuş gibi gülümseyip "Geri dönmüşsünüz," dedi. Önündeki kitabın kapağını kapatıp okuduğu kitabı kenara bıraktı.


Lucas hemen konuya girdi: "Evet, tekrardan buraya geldik. Ama hâl hatır sormadan önce aslında sana daha önemli bir şey danışmak istiyorduk."


"Tabii size nasıl yardımcı olabilirim?" dedi Freya oturduğu yerden kalkarken.


"Bir mührü nasıl yok edebiliriz?" diye sordum.


"Mühürler yaratıcılarına sadıktırlar. Örneğin meclisin yaptığı mühürleri yalnızca Element Liderleri ve Meclis Başı silebilir," diye açıkladı Freya.


Bu sözler, Lucas'ın "x" şeklindeki mührü nasıl sildiğini açıklıyordu. "Yani mühürleri yaratıcısı dışında kimse kaldıramaz," diye tekrarladım anladığımı belli etmek için.


"Evet," diye onayladı beni Freya. "Peki, ama neden bunu bu kadar merak ettiniz?" Freya'nın parlak mor gözleri siyahi teninin altında ışıldıyor ve bakışları dikkatli bir şekilde hem beni hem de Lucas'ı süzüyordu.


Onun bu bakışları beni gerçeği söylemem için zorluyordu resmen. Çünkü yalan söylersem anlayacağına emindim. Lucas'a göz ucuyla baktım, o da tedirgin olmuştu.


Derin bir nefes aldım. "Freya izin verirsen bunu daha sonra anlatmayı tercih ederim," dedim utana sıkına. Freya'yı huzursuz edip asilleri kurcalamasını istemiyordum, çünkü meclisin benim asil olduğumu öğrenmesi demek Agnes'in de öğrenmesi demekti.


"Samimiyetine güveniyorum," dedi Freya. "Ama bu, burada oturup bekleyeceğim anlamına gelmez."


Bu bir tehdit miydi?


"Anlayışın için teşekkürler," dedi Lucas saygıyla. Tavrında bir yapmacıklık görememiştim, Freya'ya gerçekten saygı duyuyor olmalıydı. Freya gerçekten hem cana yakın hem zeki hem de tavırlarına dikkat eden biriydi. Saygı duymamak elde değildi.


Freya'nın odasından çıktığımızda Lucas, "hadi Roxana'yı bulalım. O da isyancılardan olduğu için mührü silebilir," dedi.


"İyi de silmek istemezse ne olacak?" diye sordum.


"Onu ben halledeceğim baş belası," diyerek göz kırptı Lucas.


Roxana'nın odasının kapısını hafifçe tıklattı. İçeriden Roxana'nın "Gelin," diye seslendiğini duyunca Lucas kapıyı açtı ve içeri girdik. Roxana bizi görünce önce şaşırdı sonra "Derrick ve Edwin'in sizi serbest bırakacaklarını düşünmemiştim," dedi Roxana. "Veya sizi serbest bıraktıklarında bir daha benimle konuşma cesareti bulacağınızı..."


Manalı cümleler ve tehditler...


Artık bıkmıştım.


"Senden bir şey istemek için geldik," dedi Lucas.


"Peki istediğiniz şeyi yapacağımı size düşündüren ne?" dedi Roxana meydan okurcasına gülümseyerek.


"Senin isyancılardan olduğunla ilgili sırrını biz bilirken senin bu kadar cüretkâr davranmanı sağlayan ne?" diye çıkıştım bende onun gibi.


Lucas gururlu bir şekilde bana baktı. Sonrasında ise kendini toparlayıp yine kaşlarını çatıp Roxana'ya döndü. Sonuçta Roxana'yı sinirlendirmek mantıklı bir fikir değildi.


"Ne istiyorsunuz?" dedi Roxana ciddileşerek.


"Mührü kaldır, bizde senin sırrını hiç bilmiyormuş gibi yapalım," dedi Lucas.


Roxana'nın ellerinden ateş çıkmaya başladığında Lucas beni arkasına almıştı. Parmak ucumda kalkıp Lucas'ın omzunun üzerinden Roxana'ya baktım. Roxana'nın kırmızı gözleriyle göz göze geldik, korkudan nutkum tutulmuştu.


"Sizce benim sizi yok etmem mi daha kısa sürer yoksa sizin benim sırrımı ifşa etmeniz mi?" dedi Roxana sıcaklık odanın içine yayılırken.


Korkuyla titredim.


Aynısını bir daha yaşamak istemiyordum.


"İsyancılar asilleri korumayı amaçlar ve meclis de sence sen bizi öldürdükten sonra isyancılarda veya mecliste barınabilir misin?" dedi Lucas. "Sırtını dayadığın herkes sana arkasını döner."


Roxana'nın ateşi söndüğünde tuttuğum nefesi geri vermiştim. Lucas sözleriyle Roxana'yı ikna etmeyi başarmıştı.


"Eğer sözünüzde durmazsanız o zaman bu işe bulaştığınıza pişman olursunuz" dedi Roxana. Ağır adımlarla yanımıza yaklaştı ve Lucas'ın bileğini avuçlarının arasına alıp kar tanesine benzer olan mührün üzerinde parmaklarını gezdirdi. Mühür silindiğinde Lucas kolunu ondan kurtarıp iğreniyormuş gibi kendine çekti. Sıra bana geldiğinde Roxana beni o kızgın ateşiyle kavuracak diye ödüm kopuyordu. Neyse ki Lucas'ın mührü silinmişti ve olası bir durumda gücünü kullanıp beni koruyabilirdi.


Roxana'nın yakmayacak olsa da sıcak olan parmakları, benim soğuk soğuk terleyin bileğime değdiğinde titredim. Mühür yavaş yavaş yok olurken rahatladığımı ve özgürleştiğimi hissetmiştim.


Lucas ile birlikte Roxana'ya bir şey demeden odadan çıkarken son bir kez göz ucuyla arkama bakıp Roxana'ya çaktırmadan masasının üzerindeki kağıtları ıslattım. Bunu benim yaptığımı fark ettiğinde kesinlikle deliye dönecekti. En azından içimin yağları erimişti.


Ben güle oynaya meclisten çıkarken Lucas'ta somurta somurta peşimden geliyordu. Gören de Lucas'ı zorla peşime taktım sanacaktı.


"Niye haylaz haylaz gülümsüyorsun?" dedi Lucas meclisten çıktığımızda.


Gülümsediğimi fark etmemiştim. Kendi kendime kahkaha attım, ama elbette Roxana'yı sinirlendirecek bir yaramazlık yaptım diyemeyeceğim için "Artık mühürden kurtulmuş olmak beni mutlu etti," dedim sinsi gülümsemem eşliğinde.


Lucas bana garip garip baktı. "Kafana taş falan düştü herhalde."


Tekrardan güldüm.


"Yine ne yaptın acaba çok merak ediyorum."


"Sadece mühürler silindiği için mutlu oldum." Tamamen yalan.


"Sadece bu mu?" dedi Lucas. Uzun kirpiklerinin gölgesi kırmızı gözlerine düştüğünde bana ilgiyle bakan bakışlarının yeni farkına varmıştım, bu tavrı sadece merak mıydı?


"Tamam," dedim ellerimi havaya kaldırarak. "Birazcık yaramazlık yaptım. En fazla Roxana'nın dosyaları artık okunamayacak duruma geldi, ne olabilir ki?" Elimi boş ve rdercesine havada sallayıp bir daha güldüm.


Lucas hırıltılı bir kahkahayla kahkaha attıktan sonra "Bu sorunu da çözdüğümüze göre anlaşmamıza gelebiliriz," dedi manalı manalı bakışlar atarak.


"Ne anlaşması?"


"Hatırlamıyor musun?"


Başımı iki yana salladım.


"İsyancıların zindanlarında yaptığımız anlaşma hani..."


Elimle alnıma vurdum. Şimdi hatırlamıştım bahsettiği anlaşmayı, hatırlamaz olaydım. Beni zindandan çıkarması karşılığında Lucas'ın şahini Aspera'ya bir haftalığına bakacaktım.


"Ama beni zindandan doğru düzgün çıkarmamıştın bile zindanın kapısı yeniden yüzüme kapatmıştın," dedim kendimi savunarak.


"Eh teknik olarak kapı kilitli değildi yani seni zindandan çıkarmış sayılırım."


Gıcık.


"Peki, tamam. Şahinine bir haftalığına bakacağım," dedim. "Zaten ne kadar zor olabilir ki?" diye de söylenmeyi ihmal etmedim. Umarım Kiran'ın bahsettiği kadar zor değildir.


Lucas bu dediklerime kahkahalarla güldü.


"Eee Aspera nerede?" diye sordum gökyüzünü hızlı bir şekilde tarayarak. Ama radarıma Aspera takılmamıştı.


"Merak etme Aspera seni bulur," dedi Lucas güle oynaya benden uzaklaşırken.


Onu boş verip öğrenci yurduna girdim ve üçüncü kata çıktım. Odama girecekken içeriden gelen kargaşa sesi kaşlarımı çatmama neden oldu. Odaya girdiğimde içeride bir adet Aspera ve bir adet çıldırmakta olan Cayena vardı.


"Soraya!" diye bağırdı Cayena tiz bir sesle.


"Kusura bakma," dedim gülümsemeye çalışarak. Fakat bu manzara karşısında gülümsemek pek kolay sayılmazdı. "Bir haftalığına misafirimiz var."


"Ne!"


"Merak etme Aspera çok uslu bir şahindir," dedim odanın içindeki dağınıklıkta göz gezdirirken.


Aspera ciyaklayarak üzerine uçtuğunda onu savuşturmak için kollarımı salladım. Saçlarımı dağıtıp uzaklaştığında yaptığı şeyden övünüyormuş gibi ötüyordu. Aspera'yı yakalamak için onun üzerine doğru atladım ve onu yakalamayı başardım. Koşarak pencereye gidip Aspera'yı gökyüzüne doğru fırlattım ve pencereyi onun üstüne kapattım.


Aspera tekrardan içeri girmek için odaya doğru uçtuğunda küt diye cama çarpmıştı. Pencereye çarptıktan sonra bana kötücül bir bakış atıp gökyüzünde yeniden gözden kayboldu.


"İyi misin?" diye sordu Cayena.


Kollarıma baktım. Aspera'nın pençeleri onu yakaladığımda kollarımı hep çizmişti. Lucas'a verdiğim sözü hatırlayıp istemeye istemeye pencereyi tekrardan açtım. Bu şekilde Aspera geri döndüğünde içeri girebilecekti.


"İyiyim," dedim. "Hadi odayı toplayalım."


İş birliği ile savaş yaşanmış odayı toplamamız birkaç saatimizi almıştı. Nihayet işimiz bittiğinde kendimi yatağa bırakmıştım. Hemen uyumak istiyordum.


Cayena, "Soraya hemen kalk," diye söylendiğinde ilk başta kalkmak istemedim. Fakat "Bu kuş yine geldi," dediğinde adeta yataktan zıplamıştım.


Anlaşıldı, bu gece bana uyku yoktu.


"Aspera!" diye bağırdım şahine kızarak. "Eğer bir daha yaramazlık yaparsan seni Lucas'a şikâyet ederim!"


Aspera dolabın üstüne konduğunda gözlerini kapatıp pineklemeye başladı. Gagasının kenarındaki kanlarda dışarıda avlanıp karnını doyurduğunu anlamıştım.


"Bu Lucas'ın şahini mi?" diye sordu Cayena.


"Evet," diye başını salladım.


Cayena suratını buruşturdu. "Ben yatıyorum."


"İyi geceler," diye mırıldanıp yorganımın içine gridim ve kafamı yastığa gömdüm. Yaşananların yorgunluğuyla hızlıca uykuya dalmıştım.


***


Aradan dolu dolu bir hafta geçmişti. Balığımı sürekli Aspera'dan korumak zorunda kalmıştım, çünkü bir keresinde balığımı yemeye kalkmıştı. Aspera zaman zaman Cayena ile beni çıldırtmış olsa da sonunda bir hafta bittiği için Lucas birazdan Aspera'yı almaya gelecekti.


Odanın kapısı yumuşak bir şekilde tıklandığında Cayena mutluluk çığlıkları eşliğinde kapıya koştu. Cayena'nın "Sonunda kurtuluyoruz bu şahinden!" diye bağıran sesini duyduğumda gelenin Lucas olduğunu anlamıştım.


Aspera hızlıca Lucas'ın omzuna kondu. Sanırım Aspera'da bizden kurtulduğu için mutluydu. Ne güzel, giden mutlu kalan mutlu. Umarım Aspera ile bir daha yollarımız kesişmezdi.


"Onun bir adı var," dedi Lucas Aspera'nın tüylerini özlemle okşarken.


"Aman," dedim yapmacık bir şekilde. "Şahininin bir adı varmış. Bence şahinin evde beslenmesi bile uygun değil. O çok yabani."


"Senin balığın çok evcil sanki," dedi Lucas gözleriyle komodinimin üzerindeki fanusun içinde yüzen turuncu balığı işaret ederek.


"Evet, en azından bana şu ana kadar hiç saldırma girişiminde bulunmadı," dedim gülümseyerek. Gülümsüyordum, çünkü Aspera'dan kurtuluyordum.


Cayena kıkırdadı, Lucas somurttu.


"Balığının adı neymiş bakalım?" diye sordu Lucas.


"Hmm. Balık işte," dedim. "Ne gerek var isme?"


Lucas sabır dilenirmiş gibi gözlerini kapattı ama dudaklarına tatlı bir gülümseme hakimdi.


Fanusu kucaklayıp küçük bir çocuk gibi Lucas'ın yanına gittim. "Balığımla tanışsan iyi edersin," dedim gururla balığımı Lucas'ın gözüne sokarak. "Artık onu sık sık göreceksin ne de olsa."


Lucas göz ucuyla balığa bakıp gözlerini devirdi. Lucas'ın omzuna tünemiş olan Aspera ise birden gagasını suyun içine daldırıp balığımı kapmaya çalışınca fanusla birlikte geriye çekildim. "Kuşuna sahip çık!" diye bağırdım Lucas'a doğru.


"Karnını doyuracaktı ne güzel, niye engel oldun?" dedi Lucas gülerek, bir yandan da Aspera'yı durdurmaya çalışıyordu.


Cayena'nınsa bana hiç yardımı dokunmuyordu, odanın köşesinden kıs kıs gülerek bizi seyrediyordu.


"Bana bak," dedim sesimi yükselterek. "Kuşun eğer bir daha balığıma saldırı girişiminde bulunursa ikinizin de buraya girmesini yasaklarım ona göre."


Lucas güldü.


"Hadi cici kuşunu al da git," dedi Cayena kovarcasına. Cayena kapıya ilerledi ve kapıyı kapatmaya yeltenerek Lucas'ı dışarı ittirdi.


Lucas kapıdan çıkarken "Soraya, beni savuşturmak için gelmeyecek misin?" dedi Lucas çocuksu bir sesi taklit etmeye çalışarak.


Balığımın fanusunu komodinimin üzerine bıraktım. Lucas'In peşinden odadan çıkarken "Balığımı koru ve kolla," dedim Cayena'ya göz kırparak.


Lucas'ın benimle bir şeyler konuşmak için bunu istediğini düşündüğüm için peşinden yürüdüm. Öğrenci yurdunun merdivenlerinden aşağı inerken konuşmasını bekledim, ancak yurttan çıkana kadar tek bir kelime dahi etmedi.


"Lucas bir şey mi söyleyecektin?"


"Hiç öylesine," diye sırıttı.


"Ciddi misin?" dedim kızarak.


Bu çocuk beni çıldırtıyordu bazen.


"Merhaba."


Duyduğumuz sesle Lucas ile birbirimizden aniden uzaklaşmıştık ve Aspera Lucas'ın omzundan gökyüzüne doğru uçmuştu. Önüme döndüğümdeyse sarı saçları ve yeşil gözleriyle Azura'yı gördüm.


"Uzun zaman oldu Azura," diye gülümsedi Lucas. "Nasılsın?"


"Mükemmelim," diye cıvıldadı Azura. "Eğer kendimi biraz daha geliştirirsem bir şifacının yanında çıraklık yapmaya başlayacağım." Bunu söylerken ne kadar hevesli olduğu her halinden belliydi.


"Artık Lucas başını belaya sokup yaralandığında sana geliriz," dedim espriyle karışık.


"Müşterilerin bile hazır," dedi Lucas eşlik ederek. Sonra bana yaklaşıp mırıldandı: "Acaba kimin yüzünden başım belaya girip duruyor."


İstemsizce öksürdüm.


"Merak etmeyin indirim yaparım," dedi Azura. Hepimizin modu yerine gelmişti.


"İkizin Azula neler yapıyor?" diye sordu Lucas öylesine sohbet etmek amacıyla. Ya da merak ediyor da olabilirdi. Ne de olsa Lucas'ın ailesi vefat ettikten sonra ona Alador bakmaya başlamıştı. Yani Lucas'ın Alador'un kızları Azula ve Azura ile bir bağ kurmama ihtimali çok düşüktü. Hayatlarının belli bir dönemini birlikte geçirmiş olmalılardı.


Azura tam cevap verecekti bir anda yüz ifadesi tamamen değişti. Yemyeşil iri gözleri tek bir noktaya odaklandığında neye baktığı görmek için onun baktığı yöne çevirdim bakışlarımı.


Lucas'ın yarası...


Lucas'ın gömleğinin üst düğmeleri açılmıştı ve omzundan boynuna kadar ejderhanın kanı yüzünden oluşan yarayı gözler önüne seriyordu.


Derrick'in sebep olduğu yara.


Ejderha kanının sebep olduğu yara.


Uğruna şifalı çiçeği çaldığım yara.


Bu yara kesinlikle bizi ele verirdi.


Lucas hemen gömleğinin düğmesini kapatmaya yeltense de Azura o yarayı çoktan görmüştü ve şifacılıkla az da ilgilenen birinin o yaranın nedenini anlaması çok da zor olmasa gerekti.


"O nasıl oldu?" diye sordu Azura kaygılı bir sesle.


Verecek bir cevap yoktu, her şey apaçık ortadaydı.


Ve bildiğim tek şey Lucas ile tekrardan en başa döndüğümüzdü.


***


Sınavlardan sonra geri döndüğüm için mutluyum.


Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?


Sizce bölümün en başındaki sahne hangi karakterin gözündendi ve o karakter ne işler çeviriyordu?


Haftaya cumartesi görüşmek üzeree


Loading...
0%