Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4 | Fırtına Adası

@ejderhacik

Keyifli okumalar.


***


Adaya geldiğimizden beri denizin kokusu, martılar, sıcak güneş ve her şeyiyle burayı çok sevmiştim. İsminin Fırtına Adası olmasına rağmen oldukça güneşli, sıcak ve neşeli bir yerleşim yeriydi. Adanın kıyı kesiminde yer alan ufak bir köydeydik ve az kişi yaşadığı için herkes birbirini tanıyordu. Lucas, tanıdığı birinin evine gideceğimizi söylemişti. Yeni biriyle tanışacak olmak beni heyecanlandırdığı kadar korkutuyordu da.


Küçük, tek katlı bir eve vardığımızda bahçesinden içeri yeni girmiştik. Eve doğru giden taşlı patikayı takip ettikten sonra iki basamak merdiven çıktık ve veranda da oturup bizi bekleyen bir adam ayağa kalkıp selam verdi. Güneşten yanmış ve muhtemelen ten rengi asıl renginden biraz daha koyulaşmış buğday tenli bu adam açık sarı saçlara ve mor gözlere sahipti. Yani bu durumda onun da güçleri yoktu.


"Görüşmeyeli uzun zaman oldu," dediğinde bu adamın Lucas ile konuştuğunu anlamak çok zor değildi. Lucas ile erkeklere has bir biçimde sarılıp tokalaştılar. Bakışları bana kaydığında "Ben Kiran," dedi sevecenlikle.


"Bende Soraya."


Ve evin içine girdik. 


Ferah bir salon bizi karşıladığında Lucas kendini hemen tekli koltuğa atmıştı. Bacak bacak üstüne atıp ayaklarını küçük bir sehpaya uzattı ve ellerini ensesinin arkasına koyup başını koltuğa yasladı. Fazlasıyla rahat davranması benim bu durumu garipsememe sebep olmuştu. Bende tereddütle herhangi bir koltuğa usturuplu bir pozisyonda oturdum.


"Haberler hızlıca her yere yayıldı ve tüm diyarda sansasyonel bir etki yarattı," dedi Kiran elinde iki bardak suyla yanımıza gelirken. Sonra komik bir ses tonuyla dedikoduları taklit etti. "Buz elementinin lideri Lucas, sessiz odadan kaçtı." Elindeki bardaklardan birini Lucas'a birini bana uzattığında ne kadar çok susadığımı yeni fark etmiştim.


Bu taklit Lucas'ı güldürmüş, keyfini yerine getirmişti. "Hiç sorma," diye söylendi Lucas. "Aslında bu şekilde planlamamıştım ama önünde sonunda isyancıları ve asilleri araştırmak için meclisten uzaklaşmam gerekecekti."


"Ama planın aranan bir kaçak olarak meclisten uzaklaşmak da değildi," diye düzeltti onu Kiran. Sonrasında biraz ciddileşti. "Neden buraya geldin ki?"


Lucas rahat oturuşunu bozmayarak "Benim yerimi Arcadia Meclisine söyleyeceğini düşünmüyorum," dedi ve duraksayıp düşündü. "Yoksa söyler misin?"


"Aslında Lucas, başına yüklü bir miktar para ödülü konsa ben söylerdim," diye konuşmalarının arasına daldım, kendimden beklemediğim bir şekilde.


Lucas şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırıp "Ona ne şüphe," derken Kiran kahkaha atmıştı.


"Bu arada isyancılar kim?" diye asıl konuya girdiğimde Kiran'ın kahkahaları susmuştu. Bense kendime cevaplar arıyor ve her defasında Lucas'a daha fazla soruyla tekrardan geliyordum. Oysa hiçbir zaman beni düzgünce bilgilendirmiyordu ama bu sefer bana aradığım cevaplarını verene kadar yakasını bırakmayacaktım.


"Asıl amaçları Eski Meclis Başı'nı yani Agnes'i durdurmak ve özgür olmak olan bir topluluk. Ticaretle uğraşıp oldukça zengin insanları içerisinde barındıran ve çok güçlü olan bir örgüt. Fakat geçmişte yaptığı çok sayıda pis işten dolayı insanlara güven vermiyorlar," diye açıkladı Lucas. Hayret bu sefer cevap vermemek için uyutmaya ve uyumaya kalkmamıştı. Ne kadar da şaşırtıcı!


"Eski Meclis Başı'nı yani Agnes'i neden durdurmak istiyorlar ki?"


"Eski Meclis Başı Agnes asillerin güçlerini çalıyor ve isyancılar bunu durdurmaya çalışıyor," dedi kaşları hafiften çatılırken.


"Asiller?"


"Geçmişte ejderhaların seçtiği özel kişilere yadigarlar verilmiş ve kanlarına ejderha kanı karışmıştır. Bu özel kişilerin yani asillerin soyu devam ettikçe özel bir güç kan yoluyla aktarılmaya devam etmiştir. Şu anda her element için birer asil bulunmakta. Asillerin bazı rüyaları yol gösterici olabiliyor. Agnes de hepsinin gücünü çalmayı amaçlıyor," dedi tane tane Lucas.


"Yadigarlar da nedir?"


"Asillere verilen yadigarlar, aslında ejderhaların birer parçalarıdır. Ateş asiline ejderhanın damarlarında akan o asil kan bahşedilmiştir. Bu kanın bir damlası bile karşısındaki kişiyi acı bir şekilde öldürmeye yeter de artardı ve bunun tek panzehir ejderhanın dal boynuzu çiçeğiydi. Su asiline ejderhanın gözünden akan gözyaşı taşı bahşedilmişti. Bu gözyaşı taşını kullanan kişi kendisini ve çevresini sirenlerin manipüle eden şarkısından korumuş olurdu ve sirenleri etkisiz hale getirebilirdi. Toprak asiline ejderhanın dal boynuzu çiçeği bahşedilmişti. Bu çiçek üç ayda bir gün doğumunda açar ve çiçeği bir kişinin hangi hastalığı olursa olsun o hastalığa şifa verirdi. Bu hastalığa ejderhanın kanının vermiş olduğu hasar da dahil. Buz asiline ejderhanın dişinden bir kılıç verilmişti. Bu kılıç karşısına çıkan her şeyi dondurabilen, etrafa dikenli buzlar saçan ölümcül bir silahtı aslında. Sonuncu hava asiline ise ejderhanın bir pulu bahsedilmişti. Bu pul her ay dolunay gecesinde gökyüzüne gelecekte yaşanacak bir kehaneti gökyüzüne yansıtırdı." Birbiri ardına dizdiği cümlelere bir enfes alma arası verdi. "Tabii sonradan yapılan düzenlemelerle bu nesneler asillerden alınıp korunması için meclise yani Element Liderlerine verildi."


"Peki, bu asiller korunmuyor mu?"


"Agnes şu ana kadar ateş asilinin ve hava asilinin gücünü çaldı. Toprak elementinin asili mecliste korunuyor. Buz asili nerede daha bulamadık. Su elementinin asilini de şu anda ben koruyorum," dedi Lucas övünerek.


"Sen mi koruyorsun?" dedim şaşkınlıkla. Böyle bir görevi yapabilecek kadar sorumluluk sahibi olan birine benzediği söylenemezdi. Aksine her şeyi kafasına nasıl eserse öyle yapıyor ve eline geçen her fırsatta sinirimi bozuyordu.


"Evet."


"Şu an karşımda keyif yaparken pek koruyor gibi durmuyorsun," dedim iğneleyici bir ses tonuyla kinaye yaparak. Kiran bana baktığında benden çok şey bildiğini gösterircesine sırıttı ve sessizce bizi dinlemeye devam etti.


"Bence hâlâ hayatta olup su gücüne sahip olman görevimi çok iyi yaptığımın bir göstergesi," dedi dudağının tek kenarı zevkle yukarı doğru kıvrılırken.


"Evet, ama-" derken Lucas'ın söyledikleri kafama dank edince duraksadım. "Bir dakika, bir dakika. Ne dedin sen?"


Dediği cümleyi tekrar etti. "Bence hâlâ hayatta olup su gücüne sahip olman görevimi çok iyi yaptığımın bir göstergesi, dedim Soraya."


Olduğum yerde donakalmıştım. Lucas'ın söylediklerini idrak etmeye çalışırken şu ana kadar yaşadığım her şeyi sorguluyor, en ince ayrıntısına kadar hatırlamaya çalışıyordum. Açık kalan ağzımı kapayıp yutkunduğumda bakışlarımı tekrardan Lucas'a çevirdim. "Benim su gücüm mü var?"


Başını sallayarak onayladı beni.


"Ben bir asilim, öyle mi?"


Tekrardan başını sallayıp onayladı beni Lucas. Kiran da bir yandan bize bakıp kıs kıs gülüyordu.


"O zaman neden bunu meclise açıklamak yerine ikimizi de kaçak durumuna düşürdün!" diye patladım birden. "Arcadia Meclisi benim asil olduğumu öğrenseydi neden beni koruduğunu anlardı." Bütün bunlar bana çok fazla gelmişti ve anlamakta güçlük çekiyordum. Sinirle Lucas'a baktım. "Hem sen bunu nereden biliyorsun? Biliyordun ve söylemek aklına yeni mi düştü?" Lucas her zaman tepemi attırmayı çok iyi başarıyordu.


"Biraz sakin olur musun? İzin verirsen her şeyi açıklayacağım."


"Sakin mi? Sakin olmamı mı bekliyorsun? Daha kaç kere bana her şeyi açıklayacağım deyip bildiklerini yarım yamalak anlatacaksın."


Lucas'ın gözlerine bir hüzün perdesi çekildi. "Ben senin yerinde olsam hâlâ güçlerim olduğu ve çalınmadığı için sevinirdim."


"Evet, Lucas haklı. Biraz sakin olmalısın," diye onu destekledi Kiran.


Kiran'ı boş verip Lucas'a baktım. "Lucas şakalarını bırakıp biraz ciddi olur musun? Bana şimdi hemen her şeyi açıklamanı bekliyorum."


Lucas oturuşunu düzeltip dirseklerini dizlerine yasladı ve el parmaklarını, çenesinin hemen altında birleştirdi. "Senin asil kandan olduğunu buraya geldiğin ilk günden anlamıştım. Hatırlıyorsan o gün kasaba ejderhalar tarafından saldırıya uğramıştı ve senin de o sırada kolun yaralanmıştı. Senin kanını bir çiçeğe sürmüştüm, hatırlıyor musun? Senin kanın saklı çiçeğe damladığında çiçek birdenbire soldu. Bunu hemen sana söylemek istemedim çünkü bende o anda çok şaşırmıştım ve emin olana kadar sana söylememe kararı aldım. Mecliste sorgulandığımızda tabii ki oradaki herkese bunu ulu orta söyleyemezdim. Çünkü Arcadia Meclisindeki herkes güvenilir değildir. Oldu mu, şimdi istediğin cevapları aldın mı Sayın Su Asili," dedi dalga geçercesine.


Tam konuşmaya başlayacakken Kiran'ın burada olduğunun aklıma gelmesiyle Kiran'a keskin bir bakış attım. Ne demek istediğimi anlamış olacak ki teslim olur gibi ellerini kaldırarak tıpış tıpış odayı terk etti ve Lucas ile ikimizi baş başa bıraktı.


"Birincisi istediğim cevapları hâlâ tam olarak alamadım. İkincisi bu bana hâlâ neden her şeyi bu kadar geç açıkladığını açıklamıyor." Onaylamaz bir şekilde dilimi damağımda şaklattım. "Peki, başka bir yerden geldiğimi nasıl anladın ve su asili olduğumu sana ne düşündürdü de saklı çiçeğe kanımı sürme gereği duydun?"


"Geçmişte Eski Meclis Başı'nın amacına ulaşmaması için su asili başka bir evrene gönderilmişti ve soyları orada devam etti. Asillerin üzerinde büyük bir güç ve onlara kalan yadigarlar olsa bile aynı zamanda üzerlerinde bu yadigarları korumanın yükü vardır. Bir asilin gücü doğan ilk çocuğa geçer, bunu kraliyet sisteminde tacı devretme gibi düşünebilirsin. Asil gücünü doğan ilk çocuğuna aktarıyor ve bu yüzden her elementin bir asili olmuş oluyor. Ve bu sayede her elementin asilinin soyu devam etmiş oluyor. En son öğrendiğimiz kehanette ise senin ait olduğun yere tekrardan geleceğin haber veriliyordu. Ayrıca seninle tanıştığımda sen hiçbir şeyi bilmiyor, bana soruyordun. Bu evrene fazlasıyla yabancıydın ve her şeyi merak ediyordun. Siyah kadar koyu olan gözlerin suyu temsil ediyor ve kanının çiçeği soldurması ise asil olduğunu söylüyordu. Tüm bunları birleştirdikten sonra senin başka evrenden gelen yabancı bir asil olduğunu anlamam, gayet normal," dedi Lucas.


Lucas bunları derken odaya Kiran geldi ve "Umarım Lucas'ı sorgulaman bitmiştir," dedi her an benim bağırmama hazır bir biçimde. Sanki ona her an saldırabilirmişim gibi kapının arkasında duruyordu.


"Bitti!" dedim kaşlarımı çatarak.


Başka bir şey söylememe fırsat bırakmadan "Mecliste sorgulanmam yetmiyormuş gibi bir de senin beni sorgulamanla uğraşıyorum," dedi sıkılmış bir çocuk gibi.


Lucas'ın beni alaya almasını yok sayarak "Madem benim su asili olduğumu biliyorsun öyleyse bana gücümü nasıl öğreteceğini de biliyorsundur umarım," dedim istifimi bozmadan. Belli etmesem de oldukça heyecanlıydım.


"Şanslısın ki bu dünyadaki en iyi öğretmene denk geldin Soraya," dedi tek gözünü kırparak. Söyledikleriyle daha da heveslenmiştim. Ama bunu ona belli etmedim. Hızlıca ayaklanarak kapıya doğru yürüdüm. Lucas'ın da peşimden geldiğine emin olunca evden dışarı çıktım. Evi yanlışlıkla darmaduman etmek istemezdim.


Lucas ile insanların daha az olduğu bir kumsala geldiğimizde yakınımızda denizin olmasının benim işime yarayacağı konusunda Lucas ile hemfikirdik. Dalgalar hafif hafif ayak bileklerime çarpıp geri çekilirken Lucas konuşmaya başlamıştı.


"Sadece suya odaklan. Onu istediğin gibi kontrol ettiğini ve ona istediğin şekli verdiği hayal et. Unutma, tüm kontrol sende ve bu güçle istediğini yapabilirsin," dedi ve geri çekildi. Sonrasında fısıldayarak "Tabii ilk dersten suya yön verebileceğini hiç sanmıyorum," dese de onu duymazlıktan geldim.


"Ya etrafa zarar verirsem?" dedim çekinerek.


"O zaman ben hemen suyu dondurup müdahale edeceğim." Muzip bir bakış attı. "Merak etme, sen suyu kontrol edemeyeceğin için hiçbir sorun olmayacak."


"Moral vermekte bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum, umarım öğretmenlikte de böyle değilsindir," diye lafı yapıştırdım.


"Birileri su gücünü kontrol etmeyi öğrenmeyi istemiyor galiba," dedi elini düşünür gibi çenesine yerleştirip.


Suyu kontrol etmeyi gerçekten istediğim için Lucas'ı daha fazla sinirlendirmemeye karar verip suya odaklandım. Ama ne hayal edersem edeyim gerçekleşmiyordu. Bu oldukça zordu. Zaten arkamdan Lucas'ın beni gıcık ederek seyretmesi yeterince rahatsız edici değilmiş gibi!


Kendi kendime sinirlenip suya tekme atarak Lucas'a döndüm. "Umarım, ilk öğrencin ben değilimdir," diyerek kollarımı göğsümde kavuşturdum.


"Evet, bu benim ilk deneyimim olmasına rağmen ne kadar iyi öğretmenim, değil mi?" dedi gözlerini iri iri açarak.


"Lucas," dedim sakin olmaya çalışarak. "Bana bir şeyleri yanlış anlatmadığına emin misin? Çünkü gücümü hiçbir şekilde kullanamıyorum."


"Yapamadığın her şeyde beni mi suçlayacaksın?" dedi yarı alaylı yarı ciddi bir tavırla.


"Lucas güçlerimi hâlâ kullanamıyorum," dedim kaşlarımı çatıp.


Benim aksime oldukça sakin ve rahat bir ifadeyle konuştu: "Ne yani ilk öğrencimin bu kadar beceriksiz olması benim suçum mu?"


"Bunun beceriksizlikle alakası yok. Peki, sen gücünü ilk denemende hemen öğrenmiş miydin?" diye sordum kollarımı göğsümde bağlayarak. "Hem bahse girerim sende ilk denemende hiçbir şey becerememişsindir."


"Evet, senin aksine ilk seferimde yanımda öğretmen olmadan öğrenmiştim," diye şımardığında önüme dönüp tekrardan suya odaklandım. Lucas ile konuştukça daha da çok sinirleniyordum. Gerçekten de çekilmez biriydi. Sinir bozucuydu. Hazır cevaptı ve kendisine asla kötü bir laf söylettirmiyordu.


Akşama kadar suyu kontrol etmeyi denemiş ama bir kere bile başarılı olamamıştım. Sonuç olarak Kiran'ın evine geri dönene kadar Lucas benim ne kadar beceriksiz olduğumdan ve öğretmen olmanın ne kadar zor olduğundan yakınmıştı. Ayrıca sürekli acıktığını ve yaptığı sandviçleri özlediğini söylüyor, ballandıra ballandıra anlatıyordu. Ne yazık ki ona verebilecek okkalı bir cevabım yoktu.


Nihayet Kiran'ın evine vardığımızda Lucas susmaya karar vermişti. Benim de başım ağrımaya başlamıştı. Kiran hızlıca bir yer sofrası hazırlarken bende yan odadan üstüne oturmak için birkaç minder getirmiştim. Sofranın kenarına dizildiğimizde yemekler nefis kokuyordu. Bende kaç gündür doğru düzgün yemek yemiyordum.


İlk olarak hepimize birer kâse sıcacık çorba koydu Kiran. Köz ateşinde pişmiş tavşan eti ve muhtemelen ormandan toplanmış mantarlara sıra geldiğinde gülümsedim. Kiran misafirlerini ağırlamak için hiçbir masraftan kaçınmamış gibi görünüyordu.


Ağzıma bir lokma mantar atarken "Sandviçlerden çok daha güzel gözüküyor," diye mırıldandım kendi kendime. Ama yanımda oturan Lucas bunu elbette duymuştu. Hoş, bende zaten duyması için söylemiştim. Sonrasında başımı yemekten kaldırıp Kiran'a baktım. "Gerçekten de birilerinin aksine çok misafirperversin. Ellerine sağlık. Nefis olmuş!" diye şakıdım.


Kiran söylediklerimin aslında ona olmadığını anladığı için sessiz kalmayı tercih etmişti. Kısa bir duraksamanın sonunda kendini gülümsemeye zorlayarak baş selamı verdi. Sanırım ikimizin arasındaki fırtına bulutlarıyla savrulmak istemiyor olmalıydı.


Sessiz geçen birkaç dakikanın sonunda Lucas, konuyu değiştirmeye karar vermişti. "İsyancıların yerini sanırım buldum," diye başladı söze konuşup konuşmamakta kararsız kalmış gibi görünerek. "Sana isyancıları ve asilleri araştırmak istediğimi söylediğimi hatırlıyor musun Soraya?"


Başımı sallayarak onayladım. "Evet, hatırlıyorum."


"İsyancılardan bir tanıdığım var ve beni araştırmam için içeri bir şekilde sokabileceğini söyledi," dedi Lucas. "Ve..."


"Ve bir asil olduğum için beni de yanında götüreceksin?" diye tahminde bulundum. Tüm bu koşuşturmacadan bıkmış gibi derin bir nefes aldım.


"Aynen öyle!" 


"Ayrıca kayıp olan buz asilini de bulmam gerekiyor. Belki de onu bu zamana kadar bulamamın sebebi isyancıların koruması altında olmasıdır, diye düşünüyorum. Ama yine de bunu teyit etmem lazım. Onun da güvende olduğuna emin olmalıyım ve tüm asillerin güvende olduğunu öğrendikten sonra artık isyancılarla konuşup Eski Meclis Başı'na karşı hamle yapabiliriz, diye umuyorum. Ama isyancılar bir Element Liderine karşı nasıl bir tavır içinde olurlar bu tahmin etmesi güç bir durum."


Lucas'ı dinlerken bir yandan da onu anladığımı belli edercesine kafa sallıyordum. Her şeyi düşünüyor, zihnimde tartıp biçiyordum.


"Belki de Soraya'yı da yanında götürmek yerine burada bırakmalısındır. Benim evimde kalabilir," diye öneride bulundu Kiran.


"Ama eski Meclis Başı onun yerini bulursa burada onu koruyabilecek biri olduğunu sanmıyorum," diyerek Kiran'ın fikrini çürüttü Lucas. "Benimle gelirse sürekli onun güvende olup olmadığını düşünmek zorunda kalmam."


"Biliyorum, ama isyancıların yanına götürmekte onu tehlikeye atmak demek. Ne kadar tehlikeli olduklarını yıllardır meclis onlarla uğraştığı için en iyi sen bilirsin," dedi Kiran, Lucas'ın sözlerini onaylayamayarak.


"Ama ben yeterince güçlüyüm," dedi Lucas.


"Onlar sayıca fazla," dedi Kiran.


"Belki de beni meclis koruyabilir," dedim ikisinin tartışmasının arasına dalarak. "Toprak asilini korudukları gibi."


"Evet," diye bana katıldı Kiran. "Onun bir asil olduğunu söylersen Soraya'yı korurlar."


Lucas asla gururundan ödün vermeyerek "Olmaz," diyerek reddetti. Onun bazen neden bu kadar inatçı olduğunu anlayamıyordum, ama bu konuda yapacak bir şey yoktu sanırım. Huylu huyundan vazgeçmiyordu.


"Neden?" diye sordum.


"Arcadia Meclisine güvenemeyiz," diye diretti. "Bunu daha önce de açıklamıştım Soraya."


"O zaman burada kalmalı," dedi Kiran tekrardan.


Lucas tam ağzını açıp bir şeyler söylemeye hazırlanıyordu ki ben onun konuşmasını engelleyerek konuştum. "Gidecek veya kalacak olan benim. Neden benim fikrimi ikinizde sormuyorsunuz?" dedim kaşlarımı çatarak.


"Peki, çok bilmiş sen ne yapmak istiyorsun?" dedi benim kızgın yüz ifademi komik bir şekilde taklit ederek.


"Bende seninle gelmek istiyorum."


Lucas zafer kazanmış gibi Kiran'a baktı ve "Konu kapanmıştır," dedi keyifle ağzına bir lokma atarak.


"Ne zaman gidiyoruz?"


"Bir, iki gün içinde gideriz."


Konuşma bittiğinde artık yemeklerde bitmişti. El birliği ile tabakları mutfağa doğru taşımaya başladık. Nihayet sofrayı topladığımızda Kiran benim için küçük bir odada yer yatağı yapmıştı. Lucas ile ikisi aynı odada kalacaktı. Tek başıma olacağım için mutluydum. Bir Lucas faciası daha çekemezdim.


Odama çekildiğimde Kiran'ın benim için bıraktığı birkaç kıyafet buldum. Erkek kıyafetiydi ama Lucas'a ve Kiran'a olamayacak kadar küçüklerdi. Altıma bol gelen bir eşofman giymiştim ve belimden düşmemesi için ipleriyle sıkı sıkı bağlayarak tutturmak zorunda kalmıştım. Üstüme de kısa kollu bir tişört geçirmiştim. Bunlar uyumak için gayet rahat kıyafetlerdi.


Yalnız kalınca üzerime bir hüzün gölgesi düşmüştü. O gölge ışığın bana ulaşmasını engelliyor ve beni karanlıkta yapayalnız bırakıyordu.


Ben komada değildim, bu bir rüya da değildi. Yaşanan her şey gerçekti. Göz pınarımdan parlak bir yaş süzüldü. Babam ve annemi düşündüm. Evime geri dönmek istiyordum.


Su gücüne sahip olmanın hoşuma gittiğini inkâr edemezdim, her şey bir masal gibi büyüleyiciydi. Ama aileme duyduğum özlemi de yok sayamazdım.


Ne yapacağımı düşünürken yavaş yavaş uyku bastırmıştı. Şimdilik Lucas'ın yanında kalmam benim iyiliğime olurdu diye düşündüm ve yavaşça uykuya daldım.


***


Odanın kapısının büyük bir gümbürtüyle açılmasıyla birlikte yerimden sıçrayarak uyanmam bir oldu. Lucas odaya baskın düzenlemiş gibi dalmıştı ve beni muhtemelen şafak sökmeden uyandırmıştı.


"Farkında mısın bilmiyorum ama güneş daha doğmadı," diye mırıldandım uyku mahmuru. Ellerimle gözlerimi ovuştururken bıkkınlıkla derin bir nefes verdim.


"Evet, güçlerini kullanmayı öğrenmek istiyorsan erkenden uyanmalısın," dedi Lucas. Sonrasında üstümdeki kıyafetlerde biraz göz gezdirdi. "Ve sanırım sana düzgün kıyafetler bulmamız gerekecek."


Söylene söylene yattığım yataktan kalkarken bir yandan da uykumu açmaya çalışıyordum. Lucas'ın saçları ıslaktı. Beni uyandırmadan önce banyo yapmış olmalıydı. Onu görünce benim de artık banyo yapmam gerektiğini hatırladım. "Acaba..."


"Küvet hemen sağındaki odada," dedi ne demek istediğimi daha ben söylemeden anlayıp. Birbirimizi daha yeni tanımış olsak da bana uzun süredir birbirimizi tanıyormuşuz gibi hissettiriyordu Lucas'ın davranışları.


Kiran'ın bıraktığı temiz havluyu ve bana olabilecek birkaç parça kıyafeti de yanıma alarak sağdaki odaya ilerledim. Kovaların boş olduğunu gördüğümde derin bir iç çekerek kuyudan su doldurmam gerektiğini hatırladım. Burası o kadar gelişmiş bir yer değildi. Havluları ve kıyafetleri temiz bir köşeye bıraktım ve Lucas'ı bulmak için banyodan çıktım.


"Lucas!"


"Efendim."


"Su yok!"


"O zaman git ve doldur."


"Ama..." 


Elimdeki büyük, boş kovayı gösterdim. Lucas şöyle bir bakıp eliyle garip bir hareket yaptığında kova birden ağırlaşmış ve elimden kayarak ayağıma düşmüştü. Ufak bir çığlık attığımda Lucas hiç pişman olmuş gibi görünmüyordu. Ne olduğuna bakarken kovanın içinin buz ile dolu olduğunu gördüm.


Bana doğru gülümseyerek "Banyo yapmak için buzların erimesini bekleyebilirsin," dedi ve arkasını dönüp gitti. Bu adamın vurdumduymazlığı beni öldürecekti...


Ayağım acıdığı için sekerek banyoya geri döndüm. Kovanın içindeki buzları küvete dökecektim ki buna gerek olmadığını, küvetin zaten buzlarla dolu olduğunu gördüm. Kim bilir erimeleri ne kadar sürerdi?


Sinirlerime hâkim olmak için sakinleşmeye çalıştım. Geri odama dönmeye karar verdim. Önce yatağımı topladım. Sonrasında ise Kiran'ı evin içinde aradım ama uyuduğunu görünce uyandırmak istemedim. Lucas'ın yanına gitmeyi düşündüm, ama Lucas şu an kim bilir nerede ne yapıyordu?


Onu ararken o gelip beni buldu. "Madem güçlerini kullanabilmek istiyorsun o zaman dünyanın en iyi öğretmeninden ikinci dersi alma vaktin geldi," dedi yine kendini övmek için bu fırsatını kaçırmadan.


"Lucas. Daha güneş yeni doğuyor. Kahvaltı yapmadım, banyo yapmadım."


"Cık cık cık... Tembellik mi edeceksin?"


Ayaklarımı yerde sürüye sürüye Lucas'ı takip ettim. Yine çalışmak için dün geldiğimiz yere sahile gelmiştik. Islanmayı önemsemeyerek dalgaların hafif hafif vurduğu kumsala oturdum. Dalgalar ayaklarıma çarpıp geri kaçıyordu.


"Sadece suya odaklan ve suyu hareket ettirdiğini hayal et" dedi Lucas dün ki dediklerinden farklı olmayarak. Gerçekten aynı şeyleri tekrarlayıp duracak mıydık? Olduğum yerde saymaktan farksız gibiydi bu durum.


Yine de başka çarem olmadığından Lucas'ın dediklerini yapmaya çalıştım. Suya odaklanmayı denedim ama zihnimin arka planında çok fazla düşünce vardı. Onları kovmayı denesem de pek başarılı olabildiğim söylenemezdi.


Oflayarak Lucas'a döndüm. "Bana bir şeyleri eksik veya yanlış söylemediğine emin misin?" dedim suyu yine hareket ettirmeyi beceremeden.


"Öğretmenliğimi mi sorguluyorsun sen?"


Ve yine dönüp dolaşıp aynı konuşmaya gelmiştik.


Bense bu durumdan fazlasıyla sıkılmıştım. "Hayır, ama-" derken Lucas hızlıca sözümü kesip "Yine de haklısın. Ben buzu kontrol etmeyi biliyorum, suyu değil. Belki de sana gücünü öğrenmen için başka birini bulmalıyız," dedi düşünceli düşünceli. "Su elementine sahip olan birini..."


Su elementine sahip olan tanıdığım sadece bir kişi vardı. Ama onun da pek iyi bir seçenek olduğunu sanmıyordum. "Darius?" dedim sorarcasına.


"Darius beceriksizin teki. O sana hiçbir şey öğretemez," dedi beni azarlayarak.


"Lucas çok açım..." diye söylendim. "Sonra devam etsek daha iyi olmaz mı? Mesela sen bana su gücüne sahip birini bulunca devam edebiliriz. Ama önce yemek yiyelim."


"Hadi, kalk," dedi. "Birini bulmadan önce senin karnını doyuralım."


Eve dönme yolunda ilerlerken artık güneş doğduğu için dükkanlar açılmıştı. Lucas birkaç yere uğrayıp bana kıyafet almıştı. Tabii ki en rahat olanları seçmiştim. Sonuçta kırsal bir kesimdeydik ve alımlı elbiseler giyebileceğimi sanmıyordum. Hem de birkaç gün sonra isyancıların yanına gidecektik.


Geri Kiran'ın evine döndüğümüzde Lucas'ın şahini bizi bekliyormuş gibi büyük bir özlemle Lucas'a doğru uçtu. Lucas şahinini biraz sevdikten sonra "Aspera'yla Roxana'ya bir mektup yollasam fena olmazdı," dedi.


Aspera anladığıma göre şu anda Lucas'ın omzuna tünemiş evcil şahinin adıydı. Ama Roxana'ya neden mektup yollayacağımızı çözememiştim. "Roxana'ya mektup mu yollayacağız?" diye sordum meraklı görünmemeye çalışarak.


"Evet, bizi isyancıların yer altı şehrine alması için ona bir mektup yazacağım," dedi gayet bariz bir şeymiş gibi. "Bizi yeraltı şehrine götürecek."


"İsyancı olan bir tanıdığım var derken Roxana'dan mı bahsediyordun?" dedim hayretler içerisinde. "Ama Roxana bir Element Lideri. O ateş elementinin Lideri, değil mi? Aynı zamanda o isyancılardan mı?"


"İşte bu yüzden meclise güvenmiyorum ya. İçerisinde çok fazla kişi var ve kimin gerçekte nereye hizmet ettiğini asla bilemezsin," dedi Lucas. "Yani mecliste meclisin içine girmeyi başarmış ama aslında Eski Meclis Başı Agnes'e hizmet eden biri olabilir. Böyle bir durumda meclisin koruduğu toprak asilinin gücünü çalmaları onlar için çok da zor olmaz. Bu yüzden su asilini yani seni bulduğumu meclise söylemeyi doğru bulmuyorum."


Köşedeki minik masaya oturdu. Eline bir parşömen bir tüy kalem aldı ve tüy kalemi hokkanın içindeki mürekkebe batırarak bir şeyler karalamaya başladığında Roxana için mektup yazdığını anlamıştım. Nihayet yazması kısa sürmüştü ve parşömeni katlayıp bir zarfın içine tıktı. Zarfın ağzına mühür bastıktan sonra mektubu Aspera'ya teslim etti ve Aspera hızlıca pencereden dışarı fırladı. Gökyüzünde süzülerek uzaklaşırken gerçekten de çok süratli ilerliyordu. Mektubun kısa sürede Roxana'ya ulaşacağından emindim.


Lucas'ı ardımda bırakıp banyoya ilerledim. Buzların büyük bir kısmı erimişti ama hâlâ suyun yüzeyinde yüzen buz parçaları vardı. Lucas sabahki gibi içeriye pat, diye dalmaması için kapıyı kilitlemiştim. Kıyafetlerimi üzerimden sıyırıp küvetin içine yavaşça girdim. Yeni erimiş suyun soğukluğu tüm bedenimi ürpertmeye yetmişti. Ara sıra buzlar tenime değiyor ve daha da üşümemi sağlıyorlardı. Dişlerim birbirine çarparak titremeye başladığı için işimi hızlı halletmem gerektiğini biliyordum. Öyle de yapmıştım.


Küvetten çıktığımda hızlıca havluya sarınıp ısınmaya çalıştım. Sonrasında Lucas ile bana yeni aldığımız kıyafetlerden birkaçını seçip hızlıca üzerime geçirdim. Kıyafetler üstüme tam oturmuştu. Altımda rahat bir kumaş pantolon, üstümde de dar bir tişört vardı. Aldığımız diğer kıyafetleri ise kaybolmaması için yer yatağımın bulunduğu odaya götürmüştüm.


Saçlarımı taramıştım ama kurulamama gerek olduğunu düşünmüyordum. Bulunduğumuz yer sıcak bir bölgeydi zaten. Ama yine de hasta olmamak için havluyla saçımın ıslaklığını biraz almıştım. Nemli, uzun, hafif dalgalı ve kahverengi saçlarımı tek omzumun üstünde toplayıp açık bırakmıştım.


İçeri girdiğimde Kiran ve Lucas'ın bensiz kahvaltıya başladığını görmüştüm. Her şey bitmeden kahvaltıya yetişebildiğim için mutluydum. Hızlıca yer sofrasına yerleşip karnımı doyurmaya odaklandım. Sofradaki her şeyi yiyebilecek kadar açtım.


"Aspera ne kadar sürede ona ulaşır?" diye sordum Lucas'a doğru. Özellikle Roxana'nın ismini ağzıma almamıştım, çünkü Kiran'ın bu durumu bilip bilmediğini bilmiyordum ve Lucas tarafından azarlanmak istemiyordum.


"Aspera çok hızlıdır. Hemencecik ulaşır," diyerek beni rahatlattı Lucas. "Hatta öğleden sonra Aspera tekrardan gelmiş olur."


"Bu iyi."


Sessizce yemeklerimizi bitirdik ve sofrayı topladık. Sonrasında canım sıkıldığı için Kiran bana okumam için birkaç kitap getirmişti, Lucas ise eğer kitap okumak istemezsem adayı gezebileceğimizi söyleyip bir öneride bulunmuştu. Neyse ki Kiran'ın verdiği kitaplardan biri ilgimi çekmişti. Lucas ile adayı gezmek için sonra da dışarı çıkabilirdim. Ayrıca şu an daha yeni kahvaltı ettiğim için üzerime bir ağırlık çökmüştü.


Koltuğa yayılıp elime kitabı aldım ve sayfalarını karıştırmaya başladım. Ejderhaların, asillerin ve yadigarların özelliklerinden bahsediyordu. Birazda Arcadia İmparatorluğunun geçmişi ve savaşları hakkında bilgilerde barındırıyordu. Erymna'nın başkent olduğunu biliyordum fakat bu kitapta adını ilk defa duyduğum şehirlerde vardı. Oldukça kalın bir kitap olmasına rağmen ilgimi çeken bir bilgiye ulaşamamıştım. Daha çok isyancılarla ilgili bir şeyler bulmaktı ümidim ama kitapta bunun hakkında maalesef bir şey bulamıyordum.


Kitabı kenara bırakıp Kiran'ın getirdiği diğer kitaplara bakındım. Birkaç tane de roman vardı, ama konuları dolayısıyla ilgimi çekmemişti. Kurgudan çok bilgiye ihtiyacım olduğu için hepsini elimde bir kenara itmiştim.


Kitaplardan bunaldığımı hissedince bahçeye çıktım. Ne tesadüf ki bahçede Lucas'ta vardı. Çiçekleri suluyor gibi görünüyordu, ama aslında daha çok çiçekleri sulayan Kiran'ı sinir ediyor gibiydi. Kiran beni görünce Lucas'ı bana bırakarak adeta Lucas'tan kaçtı. Nereye gittiğini bilmiyordum, ama çok kafa yormadım. Bir işi falan vardır, diye düşündüm. Ancak gitmesinin nedeninin Lucas olduğu gayet barizdi.


"Adayı gezdirme teklifin hâlâ geçerli mi?" dedim merakla. Canım sıkılmaya başlamıştı ve adayı gezmek hiç de fena olmazdı.


Gülümsedi. "Aspera'nın gelmesine az kalmıştır. Onu burada beklememiz daha iyi olur." Üzgünce dudağını sarkıttı. "Hakkını kaybettin Soraya."


Aspera'nın gür sesini duyduğumuzda Roxana'dan mektup geldiğini de anlamıştım. Aspera gelip Lucas'ın omzuna konduğunda parmağımı kapmasından korksam da elimi uzatıp onu biraz okşadım. Ayağına baktığımda mektup görememiştim. Kaşlarımı çatıp Lucas'a baktım. O da bunu sorguluyor gibi görünüyordu.


Bahçenin kapısı gıcırdadığında dikkatim hemencecik dağılmıştı. "Mektubunu alır almaz geldim," diyen ses kesinlikle Roxana'ya aitti. Sarı dalgalı saçları güneşte parlıyor, tıpkı Lucas'ınkiler gibi olan kırmızı gözleri ise keskin bir şekilde bizi süzüyordu.


"Aslında bir mektup bekliyordum, ama senin gelmen daha iyi oldu," dedi Lucas. "Hemen gelemeyeceğini düşünmüştüm. Mecliste işlerin olacağını sanıyordum. Hem de böyle bir karmaşanın ortasında..."


"Uzun zamandır hem Element Lider'inin görevini hem de isyancıların görevlerini aynı anda yapabiliyorum," dedi Roxana gülümseyip gözlerini kısarak. "Eminim bunun da üstesinden gelebilirim."


"İsyancılar yeraltı şehrine bizi götürecek misin?" diye sordu Lucas.


Roxana kızıl bakışlarıyla beni işaret ederek "O da mı geliyor?" diye sordu tehditkar bakışlarla beni bir adım geri atmaya zorlayarak. Benim varlığımdan rahatsız olmuş gibi bir hali vardı.


"O da gelecek," dedi Lucas net bir tavırla.


Roxana tripli davranıyordu, belki de Lucas meclisten kaçarken diğer tüm lidere yaptığı gibi ona karşı da cephe aldığı içindi. Onun bileklerini buzla dondurmuştu ne de olsa.


Roxana "Plana devam mı?" dedi bir şeylerden emin olmak ister gibi. Lucas'tan kuşku duyduğu barizdi.


Lucas'ın çenesi kasıldı. "Devam."


"Ne zaman gidiyoruz?" diye araya atladığımda "Pek bir heveslisin," dedi Lucas az önceki gergin ifadesinin aksine gülümseyerek.


Roxana onun aksine ciddiyetle sorumu yanıtladı. "Şimdi hemen yola çıkacağız. Eşyalarınızı hızlıca toparlayın."


"Kiran'a haber vermeyecek miyiz?" dedim.


"Onun için buraya bir mektup bırakırız."


Roxana ve Lucas'ı geride bırakarak yer yatağımın olduğu odaya yöneldim. Yeni aldığımız kıyafetleri çantaya doldurdum ve çantayı sırtıma geçirdim. Sonrasında yatağı bu şekilde bırakmamın doğru olmayacağını düşünerek yorganları ve çarşafları güzelce katlayıp bir köşeye bıraktım.


Tekrardan bahçeye çıktığımda Lucas kapı eşiğine sararmış bir zarf sıkıştırıyordu. "Artık gidebiliriz."


Bahçeden dışarı çıktığımızda kocaman bir ejderha görmeyi beklemiyordum. Kıpkırmızıydı ve Roxana'yla oldukça uyumlu görünüyordu. Neyse ki konut sayısının az olduğu bir bölgedeydik ki ejderha çok dikkat çekmiyordu.


Dev kırmızı ejderhaya Roxana ile ikimiz bindik, ki Roxana bu durumdan oldukça memnuniyetsiz görünüyordu. Lucas ise mavi buz ejderhasını çağırıp ona bindi.


"İsyancıların yeraltı şehrine nereden iniliyor?" diye sordum Roxana'nın cevap vermesini umarak. Çok yakından tanıdığım biri sayılmazdı.


"Kimsesizler Ormanı'nın derinliklerinde ufak bir mağara var, girişi gizlenmiş durumda. O ufak mağaradan ineceğiz yeraltına," diye detaylıca açıkladı Roxana.


"Ama bir ormanda bir mağara bulmak çok da zor olmamalı..."


"Sence biz bunu düşünmemiş miyizdir?" diyerek tersledi beni Roxana. "Kimsesizleri Ormanı tehlikeli bir ormandır. Orada yok denebilecek kadar çok az sayıda insan vardır. Ve o ormanın derinliklerinde ağaçlar çok sıktır. Engebelidir ve bol bol kayalık vardır. Bu yüzden sorun olmuyor, sen merak etme."


***


Bir dahaki bölümde görüşürüzzz

Loading...
0%