6. Bölüm

6. Bölüm

Ekim Can
ekim_00

Eveeetttt sizinle diğer karakterim, Boran'la tanıştırmak istedim.

Boran'ı sever misiniz, söver misiniz bilmem ama bazıları çok aşıkmış, Boran ağama djsjjskskd

Veee yeni bölümden hellloooooo diyerek başlayalım arkadaşlar bölüme.

Başlamadan önce de yıldızı parlatmayı unutmayalım, satır aralarına da bol bol yorum istiyorum.

Sizleri seviyorum, keyifli okumalar diliyorum 💜 🦋

Elzem'i hastaneden kaçırdıktan sonra, Eliz'i almaya havaalanına gelmiştik. Aramızda çıkan ufak kavgalardan ötürü, Elzem daha fazla dayanamayıp bana haddimi bildirmişti. Aslına bakılırsa düşündükçe, Elzem'e hak veriyordum. Hadsizce kelimeler kullanıp, karşımdaki kişinin bir kadın olduğunu tamamen unutmuştum.

'Genelde ben insanları sikerim, dikkat et.'

Allah benim belamı verseydi de, söylemeseydim bu kelimeleri. Gerçi, Eliz de çok masum değildi, o da bana küfür etmişti ama olsun. Ne olursa olsun, bir kadına küfür etmemeliydim. Bir an önce özür dileyip, yaptığım hatayı düzeltmem gerekiyordu.

Elimi cebime atarak, telefonumu çıkarmak istedim. "Hay sikeyim!" Ceplerim tamamen boştu, cüzdanım ve telefonum arabamda kalmıştı. "Ulan, Elzem! Elime geçme sen!" Diye geveledim, ağzımın içinde ki kelimeleri.

Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Elzem'in beni burada, bu şekilde bırakmayacağını biliyordum. Kesinlikle bana arabamı gönderecekti, bundan emindim. O yüzden en mantıklısını yaparak, beni bıraktıkları yerde beklemeye başladım. Beklerken ise aklımda sadece, Eliz vardı.

Güzel bir kadındı, hatta fazla güzeldi. Sinirden alev saçan bakışları, insanı uyutabilecek güzellikte; ninni gibi çıkan ses tonu, siyah saçlarıyla ışıldıyordu resmen. Gülümsedim, gerçekten çok güzel bir kadındı.

Eliz; doğmadan önce, ailesi Fransa'da olduğu için onu daha önce görmemiştim. Sosyal medya hesapları var mıydı bilmiyordum ama bu zamana kadar onu hiç merak etmemiştim. Keşke etseydim, tek kuzenim oydu benim. Aslına bakarsak, Eliz benim kuzenim de değildi, aramızda bir kan bağı yoktu.

Zamanında halam birini çok sevip evlenmek istemiş, adam da kendisini sevdiği için babam müsade etmiş bu evliliğe ama halam istediği gibi mutlu ve aşk dolu bir evlilik yaşayamamış. Halamın çocuğu olmadıkça, aşk evlilikleri birer zindana dönmüş ve bizim buralarda maalesef ki çocuğu olmayan kadınları; kadın olarak bile görmezlerdi. Hatta öyle ki, kadın olmalarını geçtim insan yerine bile koymazlardı. Ama kimsenin bilmediği birşey vardı, herşey nasipti...

Çocuk olmayınca, halamın üstüne kuma getirme kararı almışlar ama halam kaderine boyun eğmek yerine eşini boşayarak kendine yeni bir yol çizme kararı almış. Babamın da destekleriyle, Fransa'ya gidip okulunu bitirmeye karar vermiş ve başarmışta. Kötü bir evliliğin ardından, çok güçlü bir kadın avukat olmuştu. Şimdi ki kocasıyla da, ilk girdiği davada tanışmışlar. Avukat olarak girdiği davada, eşide o davaya bakan bir savcıymış. Meslektaş yakınlığı diyerek, sohbete başlayıp ilerletmişler bu ilişkiyi ve şimdi çok mutlu bir şekilde yaşıyorlardı.

Halam hem mutluydu, hemde çok aşıktı kocasına. Hasret çektiği çocuk sevgisini de, Eliz'den giderdiğini tahmin edebiliyordum. Eliz'in kendisinden olup olmaması çok önemli değildi halam için, o iyi kalpli bir insandı ve tüm çocukları severdi. Eliz'e de çok iyi bir annelik yaptığına emindim.

Eliz'in annesi ise; onu doğururken öldüğünü duymuştum, bu konuda çok bir bilgim olmasa da annemlerin bu şekilde halamla konuştuğunu ve o çocuğa iyi davranması gerektiğini söylediğini hatırlıyordum. Halam ise, çok güzel bakıp güzel bir kız çocuğu yetiştirmişti. Ona elinden geldikçe annelik yaptığına inanıyordum.

Halam ve eşi sürekli davadan davaya koştuğu için, biz iki kuzen de bir türlü bir araya gelip tanışamamıştık. Şimdi ise, Eliz'in buraya gelme sebebi yazdığı kitabın imza günü varmış, bu sebepten Türkiye'ye gelmek zorunda kalmıştı. İyi ki de gelmişti, onunla çok iyi anlaşacağımıza emindim. İlk karşılaşmadan fazlasıyla pot kırmış olsam da, bu durumu bir şekilde halledecektim. Kendimi affettirmek için elimden gelen herşeyi yapacaktım.

Benim güzel yazarım...

Önümde, Elzem'in araçlarından biri durunca düşüncelerimden çıktım. Canım kardeşim, geleceğini biliyordum.

Araçtan, Sedat çıkınca yüzümü buruşturdum. Hiç sevmezdim kendisini ama Elzem'in yakın korumalarından biri olduğu için arada mecbur katlanıyordum.

Yanıma gelerek, arabayı işaret etti. "Buyurun, Boran bey. İstediğiniz yere kadar ben size eşlik edeceğim." Acaba onun, bana eşlik etmesini istiyor muydum? Hayır!

"Benim arabam nerede?" Diye sordum, samimiyetsiz bir ses tonuyla.

"Arabanız, Elzem hanımda." Kafamı sallayarak, ağzımın içinden onaylar mırıltılar çıkardım. Arabama birşey olursa, Elzem kendine mezar kazmalıydı.

Elimi, Sedat'a uzattım. "Anahtarı ver, kendim giderim." Onunla bir yere gideceğimi düşünüyorsa yanılıyordu.

Sedat bir bana, birde indiği arabaya karasızca baktı. "Ben ne olacağım?"

"Çok pardon unutmuşum," diyerek, şoför koltuğunun yanında ki tarafın kapısını açarak elimle buyur ettim. "Buyurun, Sedat bey emrinizdeyim." Yüzsüzce açtığım tarafa doğru yönelince, içimden sabır çekerek hızla kapıyı geri kapattım. "Taşak mı geçiyorsun oğlum sen benle? Siktir git ne yaparsan yap!" Elinde olan anahtarı hızla elinden çekerek aldım ve arabaya binerek hızla çalıştırdım. Bir an önce, Elzem ve Eliz'in yanına gitmeliydim.

İkisine de bir özür borçluydum, en çokta Eliz'e. Benim güzel yazarıma...

***

Sinirden hastanenin koridorunda dört dönüyordum. Sadece yarım saat, bu iki manyağı baş başa bırakmıştım ve yapmadıkları kalmamıştı. "Hâlâ aklım almıyor, siz ne tür bir ruh hastasısınız?" İkisi de masumca bir tebessümle bana bakıyorlardı ama asla inanmıyordum bu masum gülüşlere. "Bana hiç öyle bakmayın! Hem arabam, hemde ağam gitti!" Eliz arabamla, Yiğit'in arabasına çarpmıştı ve Elzem de Yiğit'e yakalandım korkusuyla adamı bayıltmak amacıyla ensesine sertçe vurmuş, saatlerdir hastanede ayılmasını bekliyorduk. Hâlâ uyanmamıştı, arabamın durumunu söylemek bile istemiyordum.

Eliz tatlı tatlı gülümsemeye devam ederken dudaklarının arasından bir kaç kelime mırıldandı. "Je te baise toi et ton patron!" (Seni de sikeyim, ağanı da ama Fransa da ağa kelimesi olmadığı için bir nevi patron olarak geçti.)

Elzem'in gülen yüzü düşerken, sinirle Eliz'e döndü. "La personne que vous voulez baiser est mon mari!" (Sikeceğin kişi benim kocam yalnız!) Sinirle konuştuğu kelimelerden, hiçbir sikim anlamıyordum. Bunlar neden Türkçe konuşmuyorlardı, kesin yine birşey karıştırıyorlardı.

Omuz silkerek, umursamadığını belli eden Eliz, umursamaz ses tonuyla Elzem'e cevap vermişti. "Ça ne concernait pas seulement ton mari, mais aussi Boran. N'oublie pas ce détail." (Sadece kocanı değil, Boran'ı da kapsıyor. Bu detayı unutma lütfen.) Elzem sabır çekerek, Yiğit'in kaldığı odaya doğru adımlamaya başladı. "Lütfen al şu manyağı ve defolun gidin. Yoksa kendimi parçalayacağım sinirden!" Başka birşey söylemeden, odaya girip, kapıyı ardından sertçe kapatmıştı.

"Çok güzel, bir hastaneden kovulmadığımız kalmıştı!" Eliz'in üstüne doğru yürüyerek, sinirle elinden tuttum. Hastanenin çıkışına doğru ilerlerken, onu da arkamdan benimle birlikte sürüklüyordum. Birde onu arkamdan sürüklemem hoşuna gitmiş gibi, kıkırdayıp duruyordu utanmadan. Gerçekten çıldırmak üzereydim!

Hastaneden çıkınca, benim için konak çalışanlarından istediğim arabaya doğru ilerlerledim. Arabaya yetiştiğimizde, kapıyı açarak Eliz'i binmesi için elimle işaret ettim. "Bin şu arabaya!" Bir an önce bu kaçık kadını konağa bırakıp, işlerimin başına dönmek istiyordum. Birde ilgilenmem gereken, kazalı bir arabam vardı.

"Bu ne?"

"Araba!"

"Binmem ben buna!"

Sinirden kendimi sikmek istiyordum artık. "Yine ne oldu?" Sakin tutmaya çalıştığım sesimle, dişlerimin arasından konuşmuştum. Çenem seğiriyordu artık sinirden. "Tesla değil bu, binmem ben!" Ciddi miydi bu kadın?

Ona dönüp en ölümcül bakışlarımı atmaya başladım, dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımıştı. "Teslayı vurdurdun, daha ne istiyorsun kadın!" Kıkırdadı, deli olacaktım. "Çok güzel vurmuşum ama kabul et." Ya sabır!

"Sen şimdi binmiyor musun bu arabaya?" Omuz silkip kollarını birleştirdi, kafasını olumsuz anlamda sallayınca kaşlarımı alayla kaldırdım. O istemişti bunu, kimse beni suçlayamazdı.

Eliz'i kollarından tuttuğum gibi arabanın koltuğuna doğru fırlattım. Yeterdi artık, bende insandım ve sabrımı yeterince sınamıştı. "Hayvan herif!" Dediğini duysam da umursamadım, kapıyı kapatıp şoför koltuğuna doğru ilerledim.

Arabaya bindiğimde, Eliz bana bakarak Fransızca birşeyler saydırıyordu. Yüz ifadesi ve ses tonuna bakılırsa, kesin bana küfür ediyordu. "Kapat çeneni ve kemerini tak!"

"Takmayacagım!"

"Tak dedim şunu!"

"Takmayacağım dedim bende!"

"Ben takarım o zaman!"

"Hele bir dene!" Onu dinlemeden üstüne doğru eğildim, kemeri çekiştirmeye çalışırken sessizlik çöken arabada yüksek sesli bir yutkunma sesi gelmişti. Hayır bu yutkunma sesi benden değil, Eliz'den gelmişti.

Dönüp yüzüne baktığımda, garip bir şekilde bana bakıyordu. Yüzümüzün arasında santimler varken bakışları dudaklarıma indi ve tekrar yutkundu. Ne yani benden mi etkilenmişti?

Yüzümde piç bir gülümseme oluşurken, onunla uğraşabileceğim birşey bulmuştum sonunda. Hep o mu beni delirtecekti, sıra bendeydi. "Beğendiysen öpebilirsin, izin veriyorum." Tekrar yutkundu ve dudaklarının arasından, "ha?" Diye bir ses çıktı. Siktir! Gerçekten benden etkileniyordu.

Bakışlarım yüzünde oyalandı, gerçekten çok güzel bir kadındı. Benden o kadar etkilenmişti ki, şu an birşey yapsam karşı çıkamayacak haldeydi ve garip bir şekilde bana olan etkileyici bakışları beni de içine çekiyordu. Etkisinden çıkmak istercesine gözlerimi yumdum. O bana halamın emanetiydi, öz kuzenim olmasa bile bunu yapmamam lazımdı. Kendimi olabildiğince sakinleştirmeye çalıştım, sakin hissettiğimde ise tekrar gözlerimi açtım. "Sikeyim!" Gözümü açtığımda biraz daha yakınlaşmıştık. Bakışları hâlâ dudağımdayken, bende bakışlarımı dudaklarına indirdim. Tekrar bir yutkunma sesi yükselmişti sessiz olan arabanın içinde, bu sefer bu yutkunma sesi benden çıkmıştı.

Dudaklarını dişlemiş, dudaklarıma yoğunlaşan gözleriyle bakıyordu. Geri çekilmezsem çok fena şeyler olacağını bildiğimden, geri çekilmeye çalıştım ama takım elbisemin ceketinden tutarak beni kendine doğru çekmesi bir olmuştu. Dudaklarımızı birleştirdiğinde ne kadar karşılık vermeyi düşünmesem de, etkisinin altına o kadar çok girmiştim ki onu deli gibi öpmeye başlamıştım.

Kısa ama tutkulu bir öpücüğün ardından, hızla geriye doğru çekildim. Ne yapıyorduk biz böyle? Kendime çeki düzen vererek, boğazımı temizledim. "Seni konağa bırakayım." Diyerek arabayı çalıştırıp, konağa doğru sürmeye başladım. Yol boyunca ikimizden de bir daha ses çıkmamıştı.

***

Duyduğum cırtlak sesle gözlerimi açtım. "Hadi artık uyan, imza günüme geç kalıyorum." Eliz tepemde bağırarak beni uyandırmaya çalışıyordu. Normalde erken uyansam da, dün akşam düşünmekten uyuyamamıştım. Sabaha karşı uyuduğum için, geç uyanmam normaldi. "Kızım sabah sabah bir git başımdan!" Kolumdan tutarak, beni çekiştirmeye başladı. "Uyan artık ne sabahı, saat 2'ye geliyor. Senin yüzünden geç kalacağım ilk imzama." Yazar olduğu için, imza günü vardı. Derin bir nefes alarak saçlarımı karıştırdım ve yataktan doğruldum. "Tamam çık sen, duş alıp geliyorum." Beni onaylayarak odadan ayrılmıştı. Bende hemen, odamda ki banyoya girerek duş almaya başlamıştım.

Şu vücuduma değdikçe dün olanlar aklıma geliyordu. Onun beni öpmesi, bana olan yoğun bakışları, benim de ondan etkilenmem çok saçma bir durumdu. Nedenini bilmiyorum ama, sanki o dudakları ilk öpüşüm değilmiş gibi hissetmiştim onu öperken.

Kısa duşun ardından üstüme bir havlu sarıp, banyodan çıkarak giyinme odama doğru ilerledim. Zeren'in her akşam benim için hazırladığı takım elbiseyi alarak hızla giyinmeye başladım. Bu gün giyindiğim takım elbise lacivert renkteydi. Zeren her akşam, bir sonra ki gün giyineceğim takım elbiseleri özenle ütüleyip, giyinme odamın baş köşesine asardı. Bu da benim işimi daha da kolaylaştırırdı 'ben ne giyeceğim?' derdinden kurtarırdı beni.

Takım elbisemi giyindikten sonra, kol düğmelerimi ve kol saatimi de takarak hazır olduğuma karar verdim. Son olarak, pahalı olan parfümümü de sıkarak hazır oldum. Şimdi gidebilirdik.

Odamdan çıkarak, merdivenlere doğru ilerlerledim. Eliz'i imza için AWM'ye bırakıp, hızla şirkete geçmem gerekiyordu. Dünde geçmediğim için işler birikmiş olmalıydı.

Konağın avlusuna indiğimde, annem Eliz'i okuyup üflüyordu. Bir anne tarafından hayır duası almak hoşuna gitmiş gibi, Eliz etrafa gülücükler saçıyordu. "Hadi hazırsan çıkalım, baş belası." Gülen yüzü solmazken, koşar adımlarla yanıma gelip koluma girdi. İlk kollarımızın birleştiği yere, sonra da yüzüne bakıp sabır çektim. "Çok heyecanlıyım, Boran. Bu gün benim ilk imza günüm." Lafını bitirir bitirmez yanağıma kocaman sulu bir öpücük kondurması bir olmuştu. Ne yapıyordu bu kadın böyle, hemde annemin önünde.

Eliz'i umursamadan, göz ucuyla anneme baktım. İkimize de beğeni dolu gözlerle bakıyordu. Umarım kafasının içinden saçma sapan düşünceler geçmiyordur. Zaten büyüdün artık evlen adı altında darlamaları bitmiyordu. Ben kimseyle evlenmezdim, günü birlik takılmalarım bana yetiyordu.

Annemin dudaklarını aralayıp, birşey diyeceğini anladığım an hızla konağın çıkışına doğru ilerledim. Koluma kuala gibi yapışmış olan Eliz, az kalsın ani hareketimle yeri boylayacaktı. "Yavaş ol hayvan herif! Düşüyordum az kalsın." Omuzumun üstünden, Eliz'e ters bir bakış attım. "Koluma girmeseydin, bu benim sorunum değil." Onu yavaşça itirerek kolumdan çıkmasını sağladım. Konağın kapısının önünde hazır bir şekilde beni bekleyen arabama bindim ve Eliz'in de binmesini bekledim.

Kapımın penceresine tıklatılınca camı aralayıp, sinir küpüne dönen kadına baktım. "Sana bu arabaya binmem demiştim!" Lütfen biri beni siksin, bu kadına daha fazla katlanamayacaktım.

"İyi binme!" Diyerek, hızla gaza bastım. Orada biraz kalsın da aklı başına gelsin.

Dikiz aynasından, arkamda bıraktığım kadına baktım. Gideceğimi beklemiyormuş gibi, şaşkınlıkla arkamdan benim gidişimi izliyordu. O kaşınmıştı!

Konağın etrafında dolanarak, evin önünde geri durdum. Ne kadar onu burada bırakıp gitmek istesem de, halam üzülür diye gidememiştim. Sonuçta halam bana güvenip, üvey kızını bana emanet etmişti. Pencereyi yarıya indirerek, önüme bakmaya devam edip o şekilde konuştum. "3 saniyen var arabaya binmek için." Üstünde ki şaşkınlığı hızla atarak, arabanın etrafında dolaşıp yanımda yerini almıştı. "Kemerini bağla!"

"Ben değil de, sen bağlasan?" Bir elini bacağıma koyup sıktığında nefesim kesildi. "Dün çok güzel bağlamıştın, yine bağlamak istemez misin?" Bacağımda ki elini yavaş yavaş kasıklarıma doğru çıkarınca, kaskatı kesildiğimi hissediyordum. Ne yapıyordu bu kadın yine? "Yada tekrar beni öpmek?" Sözü biter bitmez, kasıklarıma o kadar sert bir yumruk atmıştı ki beynim dönmüştü resmen. Dudaklarımın arasından, acının etkisiyle inlemeler dökülürken, bir yandan da küfürler savuruyordum.

Gülmeye başladı, benim acıyla kasılmalarıma. "Hiç değişmemişsin, yıllar önce de böyleydin." Sinirle ona döndüm, bu kadının ayarı yok muydu? "Konu sikin olunca herşeyi unutuyorsun sen, piç herif!" Neyden bahsediyordu bu kadın yine? "Daha önce de beni arkanda bıraktın, şimdi yine bırakıyorsun. Bir daha bunu deneme bile!"

"Ne saçmalıyorsun sen? Kimi bıraktım ben arkada, ayarın yok mu kızım senin?" Yoktu!

"Yok benim ayarım, sür artık şu arabayı senin yüzünden geç kalıyorum!"

***

Eliz'le arabada kavga ettikten sonra onu imzasının olduğu AWM'ye bırakmıştım. Ben şirkete giderken, arabamda bilmediğim bir telefonun melodi sesini duyunca, Eliz'in telefonunu unuttuğunu anlamıştım. Ona telefonunu bırakmak için geri dönüyordum ve aklımda son 2 gündür olanlar vardı. Bu olanlar bana fazla anlamsız ve ağır geliyordu.

Eliz'in telefonu belki de 500. defa çalıyordu, daha fazla dayanamayarak telefonu açtım. "Elo." Diye bağırarak, manyak bir kadın karşılamıştı beni. O harflerini fazlasıyla uzatırken, mutluluğu yüzünden okunuyordu. Daha sonra ekranda beni görünce, far görmüş tavşan gibi açtı gözlerini. Garip bir şekilde bilmediğim, hatta ne Türkçesi ne de yabancı bir dilin olmadığına emin olduğum bir şekilde "agagagaggagaga" diye bağırmaya başlamıştı. Yüksek sesine yüzümü buruştururken, o gayet mutlu gözüküyordu. "Enişte." Dedi, sonda ki 'e' harfini uzatarak. Ben nereden onun eniştesi oluyordum?

Bir gözüm ekranda ki kadına, bir gözümle de yolu takip etmeye çalışırken, "Nereden enişten oluyorum ben senin? Bir tane akıllı olmaz mı?" Diye söylendim kendi kendime. Tabii laflarımı, ekranda ki kadın duymuştu. Arkadan da yüksek sesli, çocuk çığlığı sesi geliyordu. Çocuğu da kendisine çekmişti sanırım, onun gibi deli danalar gibi bağırıyordu.

Telefondan bir çığlık daha yükseldiğinde, buruşturduğum yüzümü daha da buruşturmaya çalıştım. "Onu bunu boş ver enişte, Elo sana vermedi değil mi?"

"Neyi vermedi?"

"Anladın sen anladın." Diyerek, 'ehehehe' tarzında kötü karakter oymuş gibi gülmeye başladı. "Gerçi boşa soruyorum, ben ona verme dedim ama onun beni dinleyeceğini sanmıyorum. O aklına koydu bir defa, sana vermeden rahat durmaz. Neyse anam boş ver, versin ne olacak. Sende al ama olur mu? Boş boş durma! Hem ona da söyle, verince bana detaylı anlatsın. Anlatmazda kudururum!" Tekrar 'agagagagagaga' diye çığlık atmaya başladığında, elimde lanetli birşey varmış gibi telefonu kapatıp, hızla yanda ki koltuğa doğru fırlatmıştım. Şimdi belli olmuştu, Eliz'in neden bu kadar manyak bir kadın olduğu.

Sonuçta halam gibi aklı başında olan bir kadının, böyle bir kız çocuğu yetiştirmesi imkansızdı. Kesin bu telefonda ki kadın, Eliz'i bozmuştu.

AWM'nin olduğu yere geldiğimde, arabamı park ederek Eliz'in telefonunu aldım ve arabadan indim. Hızla içeriye doğru girip, imzanın olduğu alana doğru ilerledim. Bir an önce, Eliz'e telefonunu teslim edip şirkete geçmem gerekiyordu. İşlerim birikmemeliydi, ben herşeyi zamanında yapan bir iş koliktim.

İmza alanına girdiğimde ne kadar kalabalık olduğunu gördüm. Gencinden, yaşlısına, erkeğinden, kadınına herkes buraya imza almak için toplanmıştı. Demek işinde gerçekten iyi bir yazardı.

Aklıma geldiği ilk gün gelmişti, gülümsedim.

Benim güzel yazarım..

Benim güzel yazarım, demiştim içimden. Gerçekten de çok güzeldi.

Öne doğru atılıp, Eliz'e ulaşmak istediğimde bir teyze kolumdan tutarak beni durdurdu. "Sıranı bekle, biz burada eşek miyiz?" Diyerek beni azarladığında, göz ucuyla sırayı süzdüm. Çok kalabalıktı ve benim beklemeye vaktim yoktu. "Teyzecim imza veren kişi benim kuzenim, ona telefonunu ulaştırmam lazım. Arabamda unutmuş." Teyze bana kararsızlıkla bakarken, başka birinden bir ses çıkmıştı. "Benim de karım, imza veren kişi. Her gün yatağımda bedenini unutuyor." Beynimden vurulmuşa döndüm, sinirle sesin sahibine döndüm. Çenem kasılırken, yakasından tutarak kendime doğru çektim. "Ne dedin anlamadım?" Dişlerimin arasından konuşarak, karşımda pis pis sırıtan adama baktım. "At gibi karı, bir erkek olarak düşüncelerim çok doğal." Çok rahat bir şekilde konuşmaya devam ederken ona yapacaklarımdan haberi yoktu, şimdi sikmiştim belasını. Kimse benim güzel yazarım hakkında böyle konuşamazdı, sikerdim!

Tuttuğum yakasıyla kendime doğru çekip, sert bir kafa atarak bedenini geriye doğru ittim. İnsanlar çığlık atmaya başladığında, umursamadan yere düşen adamı kaldırarak sol gözünün altına yumruğumu geçirdim. Yumruğumun etkisiyle, tekrar yere düşerken üstüne oturup ard arda yumruk atmaya devam etmiştim.

Arkadam biri beni tutup, "Lütfen dur artık, sana sesleniyorum duymuyor musun?" Diyene kadar, ben dünyadan kopmuş gibiydim. Son kez altımda olan adama bir yumruk daha atıp, ayağa kalkarak sesin sahibine döndüm. Benim güzel yazarıma.

Güzelim gözlerinden yaşlar akarken, dudaklarının arasından bir hıçkırık çıktı. "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bu gün benim en özel günümdü, nasıl mahvedebildin?" Sikeyim! O ağlamamalıydı. O böyle ağladıkça, içimde birşeyler kopuyordu.

Etrafıma baktım, herkes şok olmuş bir şekilde bize bakıyordu. "Herkesi dışarı alın!" Elzem'in yüksek sesini duyduğumda, içimden binlerce kez şükür ettim. Ne ara buraya gelmişti bilmiyorum ama bizim kardeşliğimiz böyleydi işte, kimin başı sıkışırsa ona koştur koştur giderdik. "Boşaltın burayı, çabuk!" Korumalarına emirler vererek, herkesi dağıtmaya başladı. Kalabalık, Elzem'in sayesinde yavaş yavaş dağılıyordu.

İnsanların çoğu gittiğinde, Eliz'i kendime doğru çekip sarılmak istedim ama izin vermedi. Ağlamasını istemeyen tarafım ağır bastığı için, beni itmesine müsade ettim. "Hayatımı mahvetmekten vazgeç!"

Elimi saçıma atarak dağıttım, kendime hakim olmak istiyordum. Şu an sinirlenmenin ve karşımda ki kadının yine ne saçmaladığını düşünmek istemiyordum. "Siktir git hayatımdan, en başından nasıl gittiysen şimdi de siktir git!" Onu anlamadığımı belirtir şekilde yüzüne baktım, o ise ağlamaya devam etti.

"Hakkında ileri geri konuştu, ben sadece seni savunmak istemiştim. Seni düşündüm, suç mu?" Sesimi olabildiğince sakin tutmaya çalıştım, ne kadar sakin olmasam da bunu başarmıştım.

Üstüme doğru yürüyerek, küçük elleriyle göğsüme olabildiğince sertçe vurmaya başladı. Ardı ardına gelen yumruklar canımı acıtmasa da, ağlaması canımı yakıyordu. "Sanane! Sanane benim hakkımda konusmasından! Sanane!" Resmen bana öfkesini kusuyordu, ama bu öfke neyin nesiydi bilmiyordum.

Göğsüme vurmaya devam ederken, dudaklarını araladı. "Bundan 4 sene önce, beni clup'ın lavabosunda terk ederken neredeydi beni düşünmen?" Diye mırıldandı, artık sesi güçsüz ve savunmasız çıkıyordu. Ne dediğini hâlâ anlamadığım için, yüzüne bön bön bakmaya devam ettim. Hangi clup'ın lavabosundan bahsediyordu, bilmiyordum.

Daha fazla ayakta duracak gücü yokmuş gibi, yere çöktü ve oturdu. Yıkılmış gözüküyordu. "Ben annem sayesinde, seninle büyüdüm Boran." Başını salladı, kendini onaylamak ister gibi. Annem dediği kişi ise, halamdı. Halam beni çok severdi. Çocuğu olmadığı için, beni hep oğlu gibi sevmişti. Beni bilerek büyümesine bu yüzden şaşırmamıştım. "Sen benim fotoğraflarda olan çocukluk aşkımdın." Acı dolu bakışları gözlerimi buldu. "Ama şimdi sadece nefret ediyorum senden!" Bakışları değişip, igrendiği bir şeye bakarmış gibi bakmaya başladı bana. İrkildim!

"Çıktım ben!" Elinin tersiyle, öfke ile göz yaşlarını sildi. "Karşına çıktım!" Sadece susup ne diyeceğini bekledim. Derin bir nefes alıp, konuşmaya devam etti. "Sen beni tanımadın, Boran! Sen beni sadece güzel olduğum için, bir sex objesi olarak gördün!" Elleriyle yerden destek alarak tekrar ayağa kalktı ve tam karşıma dikildi. Yüzünde, ben yıkılmam bakışları vardı. "Ben sana çocukluktan beri aşıkken, sen sadece beni kullanıp atmak istedin." Aniden alkış tuttup, yüzüme tükürdü. "Aferin başardın, artık mutlu olabilirsin! Bu gün içimde kalan aşk kırıntılarını da, kendi ellerinle tekrar yıktın!"

"Eliz ben-" başka birşey diyemedim, ne diyebilirdim ki? Söylediği şeyi hatırlamıyordum bile. Ben kadınlarla günlük takılır, ardıma bakmazdım. Ama şu an sorsalar pişman mısın diye? Hiç düşünmeden evet pişmanım derdim, ben ne sikim yapmıştım?

"Diyecek hiçbir şeyin yok değil mi?" Başımı olumsuz anlamda salladım, çünkü gerçekten diyecek hiçbir şeyim yoktu. "Sen kazandın, Boran Karabeyli! Sevgimi kaybederek, sen kazandın!" Yüzüme son kez bakar gibi baktı, yüzünü buruşturdu. Benden iğreniyordu resmen, hayır buna müsade edemezdim.

Arkasını dönüp gideceği sırada, kolundan tutarak onu kendime doğru çektim. "Haklısın, ben kazandım. Şunu da unutma, Boran Karabeyli hiçbir zaman kaybetmez!" Belinden tutup kendime çekerek, dudaklarımızı birleştirdim. Neden yaptığımı bilmesem de, kalbim sadece onu öpmeyi arzulamıştı. Ben aptal herifin tekiydim, bu kadından aptal gibi etkileniyordum ve bu kadını bırakmaya niyetim yoktu. Artık gitmek istese de, asla gitmesine müsade etmeyecektim.

Aşk mı? Sikeyim aşkını! Bu kadın artık benimdi, her şekilde yine bana aşık olacaktı. Çünkü bende artık ona aşıktım, bunu biliyor ve hissediyordum. Yoksa bu kadar basit bir şekilde ondan etkilenmem, deli saçmalığı olurdu.

Dudakları dudaklarımda, ahenkle dans ederken aklımdan tek birşey geçmişti;

Ve evet, Boran Karabeyli kazanmıştı.

Benim güzel yazarım, sadece benimdi..


Agaggagagaggagaggsgagga noluyo noluyooooooooo dnskjxjskkxks

Boran'a küfür etme satırı

Eliz'e sevgi sözcükleri satırı

Bölüm hakkında ki yorumlarınızı buraya bekliyorum

Veeee sizleri sevdiğimi söyleyip, bir sonraki bölüm görüşmek için sabırsızlanıyorum

Hepinize bir sürü bir sürü öpücük muuuaahhhh 💜

Bölüm : 09.12.2024 15:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...