Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.EDİLEMEYEN VEDA

@elenorbae

Vedalardan bir buket al. Onun ol, onu sev.
Perdenin Ardındakiler - Vedalardan Bir Buket

Bölüm şarkıları:

Tesadüfen - Hakan Kurtaş, Kalben
Tesadüf- Teoman

♡<•İyi okumalarr •>♡ Satır arası yorumlar yazmayı ve yıldıza basmayı unutmayın.😻

 

Uzun zaman önce bir söz duymuştum: "Hayat hesapta değil, nasipte olandır". Gerçekten de öyleydi. Planlarımız bambaşkaydı; takım elbiseyi teslim edecektik, sonra İzel'le parka gidip biraz oturacak, vakit geçirecektik. Ama bilmeden yaşıyorduk kaderde yazılanları, seçtiğimiz yolların bizi nereye götüreceğinden habersiz yürüyorduk.

Kendi kendime düşünüyorum; ya o kapıdan hiç girmeseydik? Ya teslimatı erteleyip başka bir gün yapsaydık? Neler değişirdi? Belki de hiçbir şey aynı olmazdı. Ama şimdi fark ediyorum ki, o gün o yola çıkmamız ve o odaya girmemiz gerekiyormuş. İyi ki o adımı atmışız.

Hastane koridorundaydık. Duvar kenarına sıralanmış sandalyelere oturmuş, sessizlik içinde bekliyorduk. Ben, İzel ve içerideki bedenin ailesi. Küçük bir kız, yanında annesi ve babası, onların yanında ise arkadaşları olduklarını düşündüğüm birkaç kişi... Beklerken, etrafı kaplayan gergin sessizlik her şeyden daha ağır geliyordu.

Hepsinin gözü yaşlı annesi de en perişan halde olanıydı. Bir an düşündüm benim başım böyle bir şey gelse annem de çok perişan olur muydu? Peki ya babam?

Doktor odadan çıktığında herkes ayağa kalktı, nefesler tutulmuştu. "Hastamızın durumu iyi.".. dediği anda ortamdaki gergin hava bir anda hafifledi, herkes derin bir nefes aldı. Annenin eli kalbine gitmiş, gözlerinde umutla karışık yaşlar birikmişti. Diğerleri gibi o da doktorun her kelimesine kulak kesilmişti. "İlk müdahale zamanında yapılmış, bu yüzden şanslıyız. Birkaç dakika daha geç kalsaydı, bu kadar şanslı olmayabilirdik". diye ekledi doktor. "Şu an görmeniz mümkün değil, dinlenmeye ihtiyacı var. Yarın kendine geldiğinde ziyaret edebilirsiniz. Tekrar geçmiş olsun". Ardından sessizce yanımızdan ayrıldı.

Tam gitmek üzereyken annesiyle göz göze geldik. Hafif bir tebessümle "Geçmiş olsun". dedim. O da aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdi.

Aşağı inerken polisler gelmişti. Bize birkaç soru sordular ve ifademizi aldılar. Şimdi otobüs durağında bekliyorduk.

"Ay insan bir teşekkür eder, sonuçta oğlunun hayatını kurtardık," diye söylendi İzel.

Hafif gülümseyerek, "Kimseden bir teşekkür beklemiyorum. Hem şu an hepsi üzgün, belki de kendilerine kızgınlar. Acıları var, bu yüzden akıllarına gelmemiş de olabilir. Ya da teşekkür etmeyi daha sonra düşünmüşlerdir," dedim ve kollarımı bağladım.

"Bu hayatta bazı şeyleri karşılık beklemeden yapacaksın, İzel. Çünkü karşılık bulamadığında ya da beklediğin şey geciktiğinde hayal kırıklığı yaşarsın". İzel'e dönüp göz kırptım. O da gülümseyerek kolunu omzuma doladı ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Ben de ona aynı şekilde karşılık verdim.

Sonunda otobüs gelmişti, bindik. Yaklaşık yirmi dakika sonra inip evlerimize dağıldık. Saat akşam dokuza yaklaşıyordu.

Kapıyı açıp ayakkabılarımı çıkardım ve içeri girdim. Çantamı askılığa astıktan sonra oturma odasına geçtim. Televizyon açıktı, koltukta annem oturuyordu ve kucağında Deniz vardı. Ev yine dağılmıştı. Şaşırdık mı? Hayır. Sesli bir "of" çektim ve gözlerimi devirdim.

"Ben geldim. Derya nerede"? diye sordum, annemin yanına geçip oturdum. Deniz'i kucağıma aldım, boynuna, yüzüne, ellerine öpücükler kondururken annem, "Odasındaydı en son," dedi. Deniz'i geri anneme bıraktım ve ayağa kalktım. Odama giderken sehpanın üzerindeki bardak ve tabakları alıp mutfağa doğru yürüdüm.

Mutfaktan içeri girdiğimde, sandalyenin üstünde oturan Derya, sabah yaptığımız keki süslemeye çalışıyordu. Tabii ya, kek vardı, tamamen unutmuştum.

"Ablacığım, ne yapıyorsun"? diye sordum, elimdekileri tezgâha bırakarak. "Keki süslüyorum," dedi ve bana döndü.

Elimi ağzıma götürüp gülmemi bastırmaya çalıştım, çünkü pastadan çok kendisini süslemişti. Yüzünde çikolata, krema ve pasta süsleri vardı.

Tezgâhtaki bezi alıp yıkadım, sıkıp güzelce Derya'nın yüzünü sildim. "Niye beni beklemedin"? diye sordum, bezi tekrar tezgâha bırakarak. "Geç kaldın, benim de canım sıkıldı. Hem sana sürpriz yapmak istemiştim," dedi.

Yaklaşık iki saat sonra evi toplamış, Derya ile birlikte pastayı yapmış ve pijamalarımı giymiş bir şekilde yatağa yatmıştım. Sonunda. Uyku bandımı taktım ve sola dönüp yastığıma sarıldım. Tam uykuya dalacağım zaman telefonumun çalması ile irkilerek telefonu elime aldığımda İzel'in aradığını gördüm. Hemen cevapladım çağrıyı.

Konuştuktan sonra telefonu kapatıp yataktan oturur pozisyona geçtim. İzel arkadaşlarıyla oturacakmış beni de çağırıyordu. Gitmek pek içimden gelmiyordu açıkçası.

Psikoloğum depresyon da olduğum için sürükle uyumanın, halsiz hissetmemin ve bir şeyleri yaparken isteksiz olmamın normal olduğunu söylemişti. Ha bir de karamsar. Ayda bir kez gitmeme rağmen konuşup bir şeyleri anlatmak, yargılanmadan dinlenmek çok iyi gelmişti.

Altıma siyah eşofman üstüme siyah tişört ve siyah hırkamı giyindim. Telefonumu ve bozuklukları alıp odamdan çıktım. Herkes uyuyordu sadece Derya televizyon izliyordu. Yanına gidip koltukta uzanan Derya'nın üzerine küçük battaniyeyi örttüm ve eğilerek aklına öpücük bıraktım.

O sırada Derya hafifçe gözlerini araladı ve mırıldandı, "Abla bir yere mi gidiyorsun"?

"Evet, ablacığım, İzel ablanla biraz oturacağız. Sen uyu, geldiğimde seni yatağına götürürüm." dedim ve gece lambasını yakıp odadan çıktım. Ardından da anahtarları alıp evden çıktım.

...

Sabah alarmdan önce uyanmış, yanımda mışıl mışıl uyuyan Derya'nın başına bir öpücük kondurmuş, ardından banyoya gidip elimi yüzümü yıkamıştım. Akşam eve geldiğimde Derya'yı kaldırmaya kıyamadığım için birlikte uyumuştuk. Şimdi, sabahın köründe, mutfakta kendime yaptığım tostu yerken, bir yandan da telefondan konu anlatım videoları izliyordum.

Odadan gelen ağlama sesiyle derin bir nefes alarak hızla sandalyeden kalktım ve yatak annemin odasına yöneldim. Odaya girdiğimde gözüm uyanmamış ve rahatça yatan anneme takıldı. Başımı iki yana sallayarak beşiğe doğru ilerledim. Deniz'i huzursuzca gözlerini bana çevirdi. Beni görünce gülümsedi. Ben de hafif tebessüm ederek eğildim ve onu beşikten alıp sessizce odadan çıktım. Elimi sırtında dolaştırarak yavaşça sırtını okşadım ve burada olduğum ona bir kez daha hissettirdim. Kucağımda Deniz ile mutfağa girdim ve annemin önceden sağdığı sütü biberona koyup ona verdim. Deniz biberonunu emmeye başlarken rahatladığını hissediyordum.

Kucağımda Deniz ile odama geçtim, Derya'yı uyandırmadan yatağa oturdum, sırtımı yatak başlığına yaslayıp ayaklarımı uzattım. Kafamı arkaya yatırıp gözlerimi kapattım, sol kolum Deniz'in başının altına destek olurken sağ elim biberonu tutuyordu. Yorgun bakışlarımı Deniz'in yüzüne indirdim ve bana kısık bakan mavi gözleriyle buluşturdum.

Bakışları uykuya dalacağının haberini verir gibi kısıktı. Sütünü bittiğini fark ettiğimde biberonu alıp yan taraftaki komodinin üstüne koydum. Parmaklarımı hafifçe Deniz'in yüzünde ve saçlarında gezdirmeye başladım. Bir süre sonra uykuya daldığında yavaş haraket ederek yan tarafa koydum ve ben de yanına uzandım.

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ama ani bir şeyin düşüp kırılma sesiyle gözlerimi hızla açtım. O sırada Derya da uyanmış korku dolu ve yani uyanmış olmasının verdiği sersemlikle hızla bana baktı. "Şşş bir şey yok. Sen burada bekle kardeşine, hemen bakıp geliyorum" dedim. Başına öpücük bıraktım ardından Deniz'in etrafına yastıklar koydum ve ayağa kalakarak odadan çıktım. Hızlı ve dikkatli adımlarla sesin geldiği yeri anlamaya çalıştım. Odalardan geçerken içeri göz attım ve en son mutfağa yöneldim. Kapı aralıktı. İçeri girdim ve yerde yatan annemi, kanayan elini ve etrafa dağılmış cam parçalarını gördüm.

"Derya! Derya ablacım telefonumu al gel". diye seslendim ve hızla yanına giderek oturdum ve nabzını kontrol ettim. Nabzı vardı. Koşarak gelen Derya'dan telefonumu aldım ve "Şimdi sen kardeşinin yanına git, hiç ayrılma, bir şey olursa da bana söyle". dedim. Bana endişeli gözlerle bakıyordu, bir şeyler söylemek in ağzını açtığında "Endişelenme annemiz iyi, tansiyonu düştü sanırım". dedim. Derya yanımdan ayrıldığında annemin ayaklarını tutup kaldırdım ve altına sandalyeyi koydum kafasını da hafif geriye yatırdım. Nefes alıp veriyordu. Bedeni kaskatıydı, dişlerini, ellerini sıkıyordu ve ağzından canı acıyormuş gibi kısık kısık inlemeye benzer sesler çıkıyordu.

"Anne. Anne". birkaç kez seslenmiş, hafif yüzüne vurmuş, ellerimi ıslatıp yüzüne sürmüştüm ama hâlâ uyanmamıştı. Hızla telefonu açarak ambulansı aradım.

Yaklaşık on beş dakika içerisinde hem ambulans hem de İzel gelmişti. İzel'i çocuklara baksın diye çağırmıştım. Ambulans ekipleri annemi sedyeyle alıp ambulansa götürürken bende hızlı annemin ve benim cüzdanlarımızı alıp çantama koydum ve ayakkabılarımı giyerken İdil gelip sıkıca sarılmış ben burdayım, bir şey olmayacak dercesine başıma öpücük bırakmıştı. Kardeşleriimin yanına odaya yönlenirken başımı kaldırıp gözlerine baktım ve yorgun bir tebessüm ettim ve ardından merdivenlerden inerek annemin peşine takıldım.

Annemi ambulansa yerleştirdiklerinde ben de içeri bindim. Kapılar kapandı ve ambulans hareket etti. Telefonumu açıp babamın numarasını tuşladım, ama telefonu açmıyordu. Sakin olmam gerekiyordu. Normalde telefonu elinden düşmezdi, şimdi ise aradığımda açmıyordu. Allah'ım sabır ver bana. Ambulanstaki görevli bana sorular sormuş ve annemin tansiyonunu kontrol etmiş bir yandan da elindeki kesikle ilgilenmişti.

Hastaneye vardığımızda, annemi sedye ile ambulanstan indirdiler ve hastaneye götürdüler. Ben de hem peşlerinden hızla ilerliyor hem de İzel’e sesli mesaj atıyordum.

“İzel, geldik şimdi, hasta-”

Birden biriyle çarpıştığım için mesajım yarım kalmıştı. Kafamı kaldırmadan “Pardon,” dedim ve ''hastaneye geldik'' diyerek mesajımı tamamlayıp İzel’e yolladım.

...

Annem kendisine gelmiş, tahliller yapılmış, eline dikiş atılmış, serum verilmişti. Şimdi de gözleri açık tavana bakıyordu. Ben de ayak ucunda sedyede oturuyordum. Doktor yanımıza yaklaşıp serumu kontrol etti ve bize döndü.

"Tahlil sonuçlarınız temiz çıktı. Bayılmanızın büyük ihtimalle aşırı stres ve yeni doğum yapmış olmanızla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Lütfen mümkün olduğunca stresten kaçının ve kendinizi rahatlatmaya çalışın. Serumunuz tamamlandığında taburcu olabilirsiniz. Geçmiş olsun."

''Teşekkürler.'' diye mırıldandım.

Anneme döndüm "İzel çocuklarla ilgileniyor, babamı aradım açmadı". dedim ve ayaklandım "Geliyorum birazdan". diyerek tuvalete doğru ilerledim.

Tuvalete girip arkamdan kapıyı kapadım. Kimse yoktu tuvalette, cebimden telefonu çıkarıp babamı tekrar atadım.

Çaldı, çaldı, çaldı ve yine açan olmadı. Bu kadar zor muydu siktiğimin telefonunu açmak. Kısa, hastanede olduğumuzu içeren, bir mesaj yazıp yolladım.

Ellerimi yıkayıp kalan suyu enseme ve alnıma sürdüm. Kafamı kaldırdım ve aynaya baktım; gözlerim dolmuştu. Stres, endişe, korku ve öfkenin birleşimiyle ağlama isteğim normaldi.

Nefes alamadığımı hissettiğimde tuvaletten çıktım.

...

Baran'dan

En tepeyedeydim

Hayır, ölmemiştim. Henüz.

Hastanenin hastanenin çatısındaydım. Buraya çıkmanın zor olacağını düşünmüştüm, ama aslında pek de zor olmamışt. Ya da bana öyle denk gelmişti, bilmiyorum.

İyi hissetmiyordum; zaten iyi hissetmediğim için buraya gelmiştim. Ailem, tuvalete gittiğimi düşünüyordu ama ben hastanenin çatısında, köşede sırtımı duvara vermiş bir şekilde oturuyordum. Beş dakika durur giderdim zaten.

Kafamı tam arkaya yaslayacaktım ki bir sızı hissettim boynumda ve ensemde. İp. Bir ip meselesi vardı, daha doğrusu intihar meselesi.

Ne zaman buraya geldiğimi bilmiyordum, ne kadar zaman geçtiğinide. En önemlisi de ben nasıl kurulmuştum bilmiyordum. Annem? Babam? Kardeşim? Açıkcası hiçbirinin beni o şekilde görmesini istemezdim.

Gözümü açtığımda odada yalnızca serumumu değiştiren bir hemşire vardı. Sonra annem, babam, biricik kız kardeşim ve arkadaşlarım gelmişti. Ama hiçbiri bunu konuyu açmamış sadece iyi olup olmadığımı sormuşlardı. Bu hayatta yapacağım en son şey bile olmayacağını bildikleri için şaşkınlardı. Belkide kendilerine kızıyorlardı. Bana engel olamamalarına, en çok da böyle bir şey yapacağımı bilememelerine.

Kapının açılmasıyla yerimde toparlandım ve nefesimi tuttum. Kapı kapanmıştı ama hiçbir ses gelmemişti. Birkaç saniye böyle bekledikten sonra hafifçe kafamı çıkarıp birinin gelip gelmediğine baktım. Kimse yoktu. Nefesimi bıraktığım sırada bir hıçkırık sesi duydum.

Sesin geldiği yöne döndüm ve baktım. Bir kız vardı. Ellerini yüzüne kapamış, hıçkırarak ağlıyordu. Gitsem mi buradan, yoksa kalsam mı burada? Ya da diğer bir seçenek olarak, onun yanına mı gitsem?

Ayağa kalkıp üstümdeki tozu silkeledim. Yürümeye başladım kıza doğru. Korkmaması için boğazımı hafifçe temizleyecektim ki o anda kız, beklemediğim bir şekilde, hastane duvarına bir bacağını attı, tam diğer bacağını atıp duvara tırmanacakken hızla ilerledim.

Aşağıya atlayacaktı, intihar edecekti, kendinden vazgeçecekti. Hızla kıza doğru koşup, "Dur!" diye bağırarak, kız tırmanmak üzere olduğu duvarın üstündeyken belini kavradım ve hızla dönerek oradan uzaklaştım. Belini kavradığım sırada ne olduğunu anlamamış ve çığlık atmıştı. "Hayır, atlamana izin vermeyeceğim!" dedim ve kızı sıkı sıkı tutmaya devam ettim.

"Manyak mısın be. Ne atlaması"? diye bağırdı. "İntihar etmeyecek miydin"? Tam kafamı kaldıracağım sıra "Ne intiharı, ne atlaması Allah aşkına. O kadar delirmedim daha" dediğinde kafamı kaldırmış kızla göz göze gelmiştim.

Gözleri çok güzeldi. Çok güzel bir kahve tonuydu. Kirpikleri upuzundu, yüzü küçükti ve bir sürü beni vardı yüzünde. Bu yüz bana birini hatırlatmıştı.

Göz göze geldiğimizde gözleri kocaman açılmıştı. Ne kadar bakıştık bilmiyorum ama bir an beni itip inmeye çalıştığında kendime gelmiştim. Hemen kollarımı gevşetmiş ve serbest bırakmıştım.

"Sen?.. Yani senin ne işin var burada"? dedi.

"Sen hangi sebepten dolayı buradaysan ben de o sebepten dolayı buradayım". dedim ve kıza bakmaya başladım. Elime enseme atıp "Kusura bakma seni bir an öyle görünce intihar edeceksin sandım. Onun için öyle bir harakette. bulundum" dedim.

"Anladım, önemli değil. Sadece manzaraya bakmak istemiştim". dedi ve gözlerini kaçırdı. Tam birlikte manzarayı izlemek için teklifte bulunacaktım ki önüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı "Ben gitsem iyi olur". dedi ve gözlerini bana değdirmeden hızla yanımdan ayrıldı, gitti.

Ne ironi ama. İntihar ederken tereddüt etmiştim. Ama intihar edeceğini düşündüğüm kızı kurtarırken ,öyle sanmıştım tabii, hiç tereddüt etmemiştim. Acaba o ya da bir başkası, hiç tereddüt etmeden, aynı şekilde görseydi kurtarır mıydı beni?

Uyandığımda önce kendime kızdım; bir şeyi bile beceremediğimi düşündüm. Ancak sonra, ailemi ve arkadaşlarımı yanımda gördüğümde, onları arkamda bırakmadığım için mutlu olmuştum.

Şimdiyse... Sanırım ölmediğim için mutluydum.

Son

           ⏳

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

İleride ki bölümlerde hangi sahneler görmek istersiniz?

Yıldıza basarak ve beni takip ederek destek olursanız çookk mutlu olurumm.

16.09.24

Loading...
0%