Yeni Üyelik
1.
Bölüm
@elf14_

 

 

 

 

 

 

“İyi akşamlar sayın seyirciler gündemi sarsan bir haber ile karşınızdayız. Artena alevler içinde ! Bölgeye çok sayıda ambulans ve polis ekipleri ulaştı. Yetkililer yangını söndürmek için canla başla mücadele ediyorlar fakat yangın hâlâ devam etmekte. Aldığımız bilgiye göre ölü sayısı dokuza yükseldi. Şirket sahibi olan Selçuk Kaya, eşi Seren Kaya, oğulları Baran Kaya ve kızları Liva Kaya hastaneye kaldırıldı. Durumlarının ağır olduğu söyleniyor”

 

Kırmızı, mavi.

Göz kapaklarımın ardından seçebildiğim iki ışık.

Alevler

Sıcaklık hissediyorum. Bedenim yanıyor.

Dumanlar

Nefes alamıyorum. Ciğerlerim tıkanıyor.

Kulaklarım.. fazla bir şey duyamıyorum.

Gözlerimi açabilecek gücüm yok. Rüyada mıydım ?

Ölmüş olabilir miydim ? Tanrım hiçbir şey hissedemiyorum.

Herkes nerede ?

 

“Nabız var ! Acele edin araca bindirin !”

 

Nereden geliyordu bu sesler ? Hayal miydi yoksa gerçekten duyuyor muydum hissedemiyorum..

 

Anne ? Baba ? Baran ? Neredesiniz ? Korkuyorum.

Her yer çok karanlık.

Nefes alamıyorum

Hissedemiyorum

Karanlık…

Karanlık beni içine çekiyor

Kayboluyorum.

Ben…

Ben ölüyorum..

 

***

“Değerli izleyiciler, şimdi sizlerle paylaşacağımız haber hepimizi derinden üzdü. Dünyaca ünlü iş insanı Artena sahibi Selçuk kaya ve ailesi, dün gece saatlerinde şirkette meydana gelen patlama sonucu oluşan yangından dolayı hayatlarını kaybetti. Selçuk kaya, eşi ve oğlu maalesef bu elim olayda yaşamını yitirdi.

Yangınla ilgili araştırmalar sürerken, olayın nasıl gerçekleştiği konusunda net bilgiler henüz elde edilemedi. Ancak, kaya ailesinin hayatta kalan tek üyesi olan kızları Liva Kaya, ağır yaralı olarak şu anda komada, yaşam mücadelesi veriyor.

Selçuk kaya, iş dünyasındaki başarılarıyla uluslararası alanda tanınan bir isimdi ve ailesiyle birlikte topluma pek çok katkıda bulunmuştu. Kendilerine Allah’tan rahmet, tüm sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyoruz. Kızlarının da en kısa sürede sağlığına kavuşmasını ümit ediyoruz.”

 

***

 

 

 

 

-2 sene sonra-

 

15.04.2024

 

“Liva, günaydın tatlım. Sonunda uyandın seni bekliyorduk” anne ? Annemin sesiydi bu.. ama neden odada yankılanıyordu sesi ? “Anne ? Neredeyiz ?” Cevap vermedi bana. Gülümsedi ve elimden tutarak yattığım yataktan kaldırdı beni.

“Seni çok özledik Liva” neler oluyordu.. “Anne neler oldu ?” Ellerini saçlarıma getirdi ve alnıma öpücük bıraktı “Bizi yolculaman gerek hayatım” yolculamak mı ? Nereye gidiyorlar ? Ben neden gitmiyorum ?

“Anne nereye gidiyorsunuz bırakmayın beni!” Gözlerim dolmaya başlamıştı. Annem konuşuyordu ama sorularıma cevap vermiyordu. Belki de cevaplardan kaçıyordu..

Elimden tuttu annem. Uzun bir yol vardı ve birlikte el ele yürüdük. Annem konuşmadı yol boyunca ama yüzü hep gülüyordu. Bir kapının önünde durduk. Devasa büyüklükte bir kapı.

“Bak tatlım, baban ve kardeşin burada” bakışlarım tekrar kapıyı bulduğunda babamı ve Baran’ı gördüm. Onlarla zaten birlikteydim ama neden uzun süredir görüşmüyor gibi hissediyordum ? Ve neden bilmediğim bir huzursuzluk kaplamıştı kalbimi ?

Annemle birlikte yanlarına gittik.

“Kızım” babam kollarını açarak sıkıca sarıldı bana. Sanki uzun süre sarılamayacakmış gibi.

Hepsinin yüzü gülüyordu ama ben mutsuzdum.

Babama sarıldıktan sonra Baran kucağıma atladı ve yanağımdan öptü.

“Sen çok güçlüsün abla”

Olanlara anlam veremiyordum.. ben güçlü değilim ki ? Ben sizinle birlikteyken ancak öyleyim..

Kapıya yöneldiler. Babam kapıyı açtı ve içeriden göz kamaştırıcı bir ışık yayıldı. Ben göremiyordum kapının diğer ucunda neler var ama ailem oraya aşık olmuş gibi bakıyordu. Hepsi âdeta bir melek gibiydi..

“Vedalaşma zamanı kızım” dedi babam. Hayır baba hayır.. neden vedalaşıyoruz ? Beni bırakmayın..

Gözlerim doluyordu ama gözyaşlarım akmıyordu..

“Güzel kızım. Bizim gitmemiz gerekiyor ama sen bizimle ne yazık ki şuan gelemezsin” annem bana sıkıca sarıldı ve alnıma öpücük kondurdu.

“Abla, bizi merak etme tamam mı ? Bak ayı Bob da yanımda. Hiç sıkılmam mutlu olacağım” neyden bahsediyorsunuz siz neden gidiyorsunuz ben neden gelemiyorum ?

Hepsi bana sıkıca sarıldı ve son kez beni öptükten sonra kapıyı kapatıp gittiler. Kapıdan yayılan ışık aniden yok oldu ve ben kapkaranlık uzun bir yolda tek başıma kalmıştım.

Nerede olduğumu bilmiyordum ve bundan sonra ne yapacağımı. Sadece olduğum yerde duruyordum.

Arkamı döndüğümde geldiğimiz yer uzaktan belli oluyordu. Annemin beni kaldırdığı yatağa doğru yürüdüm ve odaya nihayet ulaştım.

Tekrar yatağın içine girdim. Belki de bunların hepsi bir rüyaydı ve uyandığımda her şey düzelecekti. Bunu umdum ve gözlerimi kapattım.

 

***

“Doktor! Doktor çağırın! Hemen doktor çağırın!”

Kafamda yankılanan sesler.. kaynağını bilmiyordum. Hâlâ rüyada mıydım ?

“Gözlerini açıyor!”

“Liva! Liva bizi duyuyor musun ?”

Anne ? Hayır annem değildi.. Baba ? Hayır hayır

Baran ? Hiçbirinin sesi değildi. Onlar gitmişti değil mi ? Hayır Liva sadece rüyaydı onlar burada.

“Liva duyuyor musun ?”

Gözlerimde beyaz bir ışığın baskısını hissediyordum. Nereden geliyordu bu ışık ? Güneş miydi yoksa ? Sabah mı olmuştu ? Ama ne zaman uyumuştum ki ? En son şirketteydim ben.

“Kendine geliyor alanı boşaltın nefes alsın!”

Sanki göz kapaklarım yıllardır yeni bir güne uyanmaya direnmiş gibi bir ağırlık vardı üstünde. Yavaşça açmaya çalıştığımda daha da zorlanıyordum. Oysa ki her sabah yaptığım şey değil miydi ?

Tam açamadığım gözlerim ile çoktan birkaç kişi seçebilmiştim. Beyaz önlük giyinen birkaç kişi.

“Sakin ol Liva hepimiz buradayız tamam mı yavaşça aç gözlerini yapabilirsin”

Ses yanımda duran beyaz önlüklü adamdan geliyordu. Neredeydim ben…

Gözlerimi yavaşça araladığımda etrafı bulanık görüyordum. Yataktaydım ve etrafımda insanlar vardı.

“Harika gidiyorsun Liva”

Gözlerim acıyor ve yanıyordu. Konuşmak için ağzımı açacağım sırada dudaklarımı hissedemediğimi fark ettim. Konuşmakta zorlanıyordum ve âdeta felçli gibiydim.

“Liva beni duyabiliyor musun ? Eğer duyabiliyorsan gözlerin kırpabilir misin ?” Zorla araladığım gözlerimi kapatıp tekrar açtım.

 

“Çok güzel aferin sana harika gidiyorsun. Beni dinle olur mu. Şuan hastanedesin ben senin doktorunum. Şuanlık bunları bil yeter ben sana her şeyi açıklayacağım”

Hastane ? Neden hastanedeydim ? Annemle babam neredeydi ? Korkuyorum..

Biraz göz açıp kapama ve parmak hareketlerinden sonra odayı terk ettiler ve bir başıma odada kalıp bana denilenleri yapmaya çalıştım.

“Hasta biraz daha kendine gelmeye başladığında MR, EEG, kan, idrar, EKG ve solunum fonksiyonlarına bakılsın. Böbrek ultrasonu da istiyorum. Fizik tedaviye başlaması gerek ve psikolog ayarlanılsın. Vefat haberini kendine gelmeye başladığında söylememiz gerekiyor.”

Odaya bir sürü insan gelip çıkıyordu ve sürekli sedirle bir yerlere sürükleniyordum. Hemşirenin demesine göre tahliller ve tetkikler yapılıyordu. Bu süreç boyunca gözlerimi açıp kapamaya ve konuşmaya çalışıyordum.

Akşam sekiz civarlarında bugünlük tahlillerimin bittiğin söyleyen hemşire, odadan ayrılmadan önce serumuma yemek takviyesi yapıp odayı terk etti.

Gözlerimi bana denildiği gibi açabildiğim kadar açıp kapatıyordum ve bir şekilde eski göz kaslarımı uyandırmaya çalışıyordum. Hâlâ neler olduğunu bilmiyordum. Soramıyorum da çünkü konuşmakta çok zorluk çekiyordum. Dudaklarımı aralamaya çalışıyordum ama nafile… konuşamadıkça ruhumun daha da çok sıkıştığını hissediyordum.

“A- A- An-“

Lütfen Liva.. konuş

“An- An-“

Ağlamaya başladım. Ailemden haberim yoktu. Beni görmeye bile gelmediler. Neredeler ? Ben neden hastanedeyim ve neden bu kadar acınası bir durumdayım ?…

***

Sabah hemşirenin odaya girip benden kan alırken gözlerimi araladım.

 

“Günaydın Liva hanım. Bugün çok daha iyi görünüyorsunuz. Bazı değerleriniz için üç tüp daha kan almam gerekti. Birazdan çorbanız gelecek yavaş yavaş oral yoldan yemek yemenizi deneyeceğiz. Korkmayın daha iyi olacaksınız”

 

Hemşire çıktıktan sonra gelen doktor ile ellerimi ve diğer kaslarımı hareket ettirmek üzerine biraz egzersiz yaptık. Gözlerimi düne göre daha rahat açıp kapatabiliyordum. Yanında getirdiği birkaç cismi kavrayıp sıkmaya çalıştım. Başta zorlandım ama gün içerisinde dinlenerek azimle yapmaya devam ettim çünkü gerçekten kendime gelmek istiyordum

Doktor konuşmamı geliştirmek için sanki yeni konuşmayı öğrenen bir bebekmişim gibi egzersizler yaptırmıştı. Tüm gün böyle ilerlemişti. Bazen da ayak parmaklarımı oynatmayı deniyordum çünkü birkaç gün sonra ayaklanıp yürümem gerektiğini söylediler.

Akşam olunca hemşirelerin ara sıra kontrole gelip nabzımı ölçmeleri, çorba ve su içirmeleri dışında yapacak bir şeyim yoktu. Televizyonu sadece bir iki saat açıp kapatmışlardı gözlerimin yorulmaması için.

Saat yedi olmuştu. Kendi kendime egzersiz yaptığım sırada kapım çaldı ve açıldı. Semih bey ! Şirketin CEO’su !

“Çok şükür uyandınız Liva hanım.. çok şükür..” içeriye girer girmez yanımda duran sandalyeyi bana doğru yanaştırıp elimi kavradı.

“Nasılsınız Liva hanım ? İyi misiniz ? Özür dilerim yeni haberim oldu. Bir gelişme olduğunda ilk bana demelerinin talimatını vermiştim ama ilk günler kritik olduğu için hemen söylemediler”

Tedirgindi. Sormam gereken sorularım vardı.

“Ne- nerde- ner-“ Yutkunup konuşmak için bir kez daha denedim

“Nerde- neredeler ?”

Semih bey ağzımdan çıkan her kelimeyi kesmeden dikkatlice dinliyordu. “Kim nerede Liva hanım ?”

“Annem, b-babam, bar- baran”

Bakışlarını benden alarak yeri izlemeye başladı. Elleriyle oynamaya başladı ve dizini sallıyordu. Kaçamak hareketleri beni daha da çok strese sokmuştu.

“Liva hanım.. doktor öncelikli olarak iyileşmenizi temenni ediyor. Tüm sorularınızı cevaplayacağım ama biraz zama-“

“Neredeler ?”

Kelime oyunlarına ayıracak bir saniyem bile yoktu. Hemen şu anda neredeler ve bana ne oldu bilmem gerekiyordu.

Çaresizce etrafa bakınmaya başladı.

“En son şirkette olduğunuzu hatırlıyor musunuz ?”

Biraz düşünerek en son ne kadarını hatırladığımı düşünmeye başladım. Her şey kopuk kopuk zihnimde canlanıyordu ama en son şirkette olduğumuzu hatırlıyordum.

“Evet”

Yutkunarak konuşmaya devam etti “akşam saatlerine doğru her katta aynı anda bomba patladı. Artena yanıyordu.”

Semih bey anlattıkça zihnimde canlanmaya başladı.

*Şirketi boşaltın!*

*Liva! Baran! Yanımda kalın!*

*Çığlıklar*

“Çok yaralanan oldu..”

Demesi gereken şeyden kaçıyor gibiydi.. bu beni daha da korkuyordu çünkü vermesi gereken cevaptan korkuyordu..

“Aileniz yaralandı Liva hanım. Özür dilerim. Onları kaybettik”

“Onları kaybettik”

“Onları kaybettik”

Kafamda yankılanıyordu son dedikleri. Öyle yaralanmış. Öyle ruhum sıkılmıştı ki, göz yaşlarım akmaya cesaret edemedi bir süre. Şoka girmiştim.

Annem. Babam. Kardeşim.. Ailem.

Onlar gitmiş miydi ? Beni bırakıp gittiler mi ?

Hayır.. hayır hayır hayır.

Hayır lütfen. Bu gerçek olmasın. Hâlâ rüyada olmalıydım..

ya gördüğüm o son anılar.. gerçekten ailemin benimle vedalaşması mıydı ?

 

Göz yaşlarım nihayet kendini serbest bırakmıştı

“K-kim..” konuşamadım. Konuşamazdım. Dilim dönmüyordu soramıyordum. Konuşamadığımdan mı ? Hayır.. cevabını almaktan korkacağım başka bir soru daha sormak istediğimden emin değildim…

“Kim. Kim ya- yaptı ?”

Her soru soruşumda daha da köşeye sıkışmış gibi bakıyordu gözlerime. En az kaybımı benimle paylaşacak kadar üzgün ve çaresiz…

“Liva hanım hiçbir şey çıkmadı.. üstünden iki sene geçti olayı kapattılar ya da kapattırdılar”

Ne !? İki sene mi ?

Ağlamaklı gözlerim yerinden çıkacakmış gibi şaşırmışçasına bakıyordu.

“Alevlerden en son sizi çıkardılar Liva hanım. Dumanlar içerisinde çok uzun süre kaldınız ve düşen kolon parçasından kafanıza ağır yara aldınız. İki sene komadaydınız..”

İnanamıyordum. Duyduklarım gerçek miydi ? Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu ve duyduklarımı sindirmekte zorlanıyordum. Başaramayacağım. Bunları kaldıramayacağım..

Gözyaşlarım şiddetlenmişti.. sessizliğe hıçkırıklarım da eklenmişti. Halimi gören Semih bey elimi tutarak sakinleştirmeye çalışıyordu.

“Bundan sonra yanınızda olacağım Liva hanım. Çok daha iyi olacaksınız buna inanıyorum. Allah sizi bize bağışladı çok şükür..”

Saatine baktı ve oturduğu yerden ayağa kalktı. “Yanınızda kalma sürem doldu efendim. Hayatta olduğunuzun haberini basına vermeliyiz. Sizin yaşadığınızı herkes bilmeli. Siz Kaya ailesinin son üyesisiniz. Ben şimdi gitmeliyim tekrar geleceğim”

Gideceği sırada vücudumda kalan tüm güçle birlikte bileğinden yakaladım.

“Hayır”

Şaşırarak bana baktı. “N-nasıl hayır ? Anlayamadım efendim..”

“Sö- söylemeyeceksin!”

Sağ gözüm dolarak seğirmeye başladı. “Her- herkes öld- öldüğümü bilecek..”

Daha da şaşırarak beni dinlemeye devam etti. “Nasıl olur Liva hanım ? Bunu nasıl saklayacağız ?”

“İki.. iki sene geç- geçti. Basın. Basına öl-öldüğümü söyle” kenarda duran suyu henüz tam gücünü toplayamamış olan elime alarak titreye titreye dudaklarıma götürüp bir yudum aldım.

“Geriye ka-kalan son yakı-yakınlarım dahil.. hastane.. hastaneyi de bil-bilgilendir. H- herkes böyle bil-bilecek”

Biraz daha durup yutkundum “Bul bana. Kim-kimin yaptığını. Bul bana”

Gözlerimden alevler saçılırken son enerjimle şirkete bunu yapanların bulunmasını istemiştim. Geçen iki senede belli ki hiçbir şey bulunamamıştı ama bulunmak zorundaydı..

“Bu doğru olacak mı efendim ? Size hizmet etmeye and içtim ben ne derseniz o olacak ama.. Emin misiniz ?”

Kafamı salladım. Herkes beni öldü bilecekti ve ben de bu peşin işine düşecektim. Onlar bunu çoktan unutmuşken, ben o güne kendi gözlerimle şahit olan birisi olarak bunu yapanı bulacaktım. Ailemi. Benim sahip olduğum en değerli varlığımı elimden alan o kişiyi veya kişileri, kendi ellerimle kaderlerine teslim edeceğim!

 

 

 

 

-Ailesi bir yarışa kurban gitmişti Liva’nın. Liva o alevde yanıp kül olmuştu ama küllerinden doğmuştu ..-

Loading...
0%