Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12.Bölüm - Ölürüm

@elif.kinik


"O liman


Anılarla dolu."

Kulaktan kulağa yalanlar fısıldanır sonda olan aklındakini söylerdi. Drama gerek yoktu ilgi çekmek için acını anlatmak sadece saçmalıktı. Güç olacaktı. Adım attığında yer titreyecekti. Gök kuşağındaki renkler dikkatini çekmeyecekti , kendi renklerinden başkasıyla ilgilenmeyecektin. Yoluna çıkan engelleri , yolunda olan gözleri oradan çekecektin. Mantıklı hamleler yapacak mantıksız olan olasılıkları da mantık çerçevesinde tutacaktın.

Çünkü ölümün şakası yoktu.

Ölenlerin geri gelmesi sadece filimlerde ve romanlarda olurdu.

Kaybetmeyi kafandan atacaktın. İşte o asla olasılıkların içinde olmayacaktı. Gerekirse kendinle beraber sana meydan okuyan herkesi öldürecektin ama asla kaybetmeyecektin. Bir gecede başarılı olmak için yirmi yıl çalışman gerekecekti. Başarı , bedava olmazdı. İntikam ise acı çektirmeden. Ve bir sınır olacaktı. Merhamet ettiklerin ve çığlıklarını kaydedit tekrar tekrar dinlemek istediklerin.

Bu gece bana karşı olan tutumları değişmişti. Gözlerinde korku yaşam bulmuştu. Abimin adı geçtiğinde yaşam bulan korku gibi. Rüzgar’ın adını söylemeye çalıştıklarında ettikleri tereddüt gibi. Kuzgun deyince yutkunamamaları gibi. İçimdeki kadın bundan memnun değildi. Onların gücüyle kıyaslanmak hiç hoşuna gitmemişti. Ama ben farklı bir detaydaydım. Korkunun sahtesi olmazdı. Ya vardı ya da yok olmaya mahkumdu. Beni öldürmek istiyorlardı. Bu...harika bir histi. Kurdu yakalamak için onun av bölgesine girmeleri kurdun çok hoşuna gidecekti. Ama kurt bölgesine giren yabancıları gölgeler arasında izlerken tanıdık bir sürü ile karşılaşmıştı. O sürüde kaçak avcılarrın peşindeydi. Kurt tekdi. Karşısında ise bir sürü ve o sürünün lideri duruyordu. Sürü lideri kurda baktı ve onun aslında yalnız gezen alfa olduğunu anladı. Ve o alfayı tanıyordu. Sonuçta herkes kardeşini tanırdı. Saldırabilir ona boyun eğdiremese bile ruhuna zarar verebilirdi ama lider bunu yapmadı. Aksine uzun zaman önce yapması gerekeni yapıp alfanın gözlerine baktı. İş birliği karlı olurdu ve belkide ileriki zamanda alfa yalnız gezmekten vazgeçebilirdi.

Ama her adımın bir sebebi her kararın bir sorumluluğu vardı. Bu birlik alfanın ruhuna ve bedenine zarar vermemişti. Ama bu iş birliği de bir karardı. Bunun sorumluluğunu kim almıştı ?

Don kapıyı açtığında hemen arkama geçmiş ve ceketi giymeme yardım etmişti. Bizim çıkmamızla açılan kapıdan beş koruma koşarak girmişti. “Arkama geç.”dedim yanımda duran Teresa’ya. “Ben sizi koruyacağım efendim siz beni değil.”dedi ama cümlesi bittiğinde Rüzgar onun önüne geçmişti. “Onlara ihanet ettin seni öldürmek isteyecekler. Ölmek istemezsin diye düşünüyorum.”demişti ama ne benimle ne de Teresa ile göz teması kurmamıştı. Kırmızı halı serili merdivenlerden indiğimizde içeri girerkenkinin aksine ışıkları üzerimize tutmuşlardı. “Durdurun onları !”diye arkamızdan bağıran ses James’ın korumasına aitti. Silahını bize doğrulttuğunda bizim korumalar silahlarına sarılmıştı. Buraya gelirken on araç arkamızda bizi takip etmişti. Aralarda gördüğüm adamlarda Rüzgar’ın adamlarıydı. Kalabalıktık ama onlar bizden dahada kalabalıktı. Sonuçta onların dostlukları kuvvetliydi (!)

Rüzgar ve ben Teresayı aramıza almıştık. Benim yüzüm James’ın korumasına dönüktü , Rüzgar ise korumaları inceliyordu. Eğer tetiğe basılırsa kulağında kulaklık olan tek oydu yani adamlarla iletişim halinde olabilecek tek kişi oydu. “Gidebileceğini düşünüyor musun gerçekten ?”yüzü kıp kırmızı olmuş bastonuyla kapıda belirdi “O flaş bana ait ve onu alacağım. Güzel yoldan veya zor yoldan.” James arkasında göründüğünde diğerleri dışarı çıkmamıştı. “Yeğenini sevdiğini sanıyordum Bay James.”dedim göz teması kurup. Dudağı kıvrıldı “İlk atışta ıskaladın bu büyük hataydı. Keskin nişancıyı adamlarım arıyorlar bulmaları an meselesi ve yeğenim çoktan tahliye edildi.”

“Evet ,”dedi Kuzgun onunda Rüzgar gibi yüzü korumalar dönüktü “Ne tesadüf ki bizden de bir kişi bu gün aramızda değil.”

“Daha fazla zaman kaybına tahamullüm yok ! Gebertin onları !” Terasayı tutup merdivenlerin yan tarafındaki yeşilliklere ittirdim. Eteğimi yukarı toplayacak zamanım yoktu Rüzgar’da bunu bildiği için bileğimi tutmuş beni geriye doğru çekmişti. Merdivenlerde olmamıza rağmen kendi eksenim etrafında dönmüş kendimi Rüzgar’ın arkasında bulmuş ve sanki bu haraketin üzerinde aylarca çalışmış gibi diz çökmüştüm. Elbiseyi toplayıp silahıma ulaştığımda kurşun sesleri duyulmuştu. Dakikalar gibi gelen an aslında sadece saniyeler içinde gerçekleşmişti. Rüzgar James’ın korumasını vurmuş ben ise yakınımdaki iki korumayı indirmiştim. Önümüzde kulak çınlatır şekilde duran araba sper almamız için yeterdi. Korumalarımız az olsada diğerlerine göre fazlaca iyi eğitimlilerdi. Abimin adamları ateş edildiğinde saklanıyor daha sonra sıkıyordu. Kurşunu boşa harcamıyorlardı. Rüzgar’ın adamları ise...kaybolmuşlardı. Bu detay gülmeme sebep oldu.

“Kor adamların yok oldular ,”dedim ama kafamı çevirdiğimde Rüzgar’da yoktu. “Hadi ama !” etrafıma baktım. “Beni bırakıp gittin mi gerçekten ? Küseceğim.”dedim ve arabanın diğer tarafında yaklaşmaya çalışan adamı yere yatıp arabanın altında gözüken ayağından vurdum. Acıyla ve anın şokuyla inlemiş yere düşmüştü. Ayağını tuttuğu esnada onu bu acıdan kurtarıp başından vurdum. Oturur pozisyona geçip sırtımı arbaya yasladım. Koruma vuraktan nefret ediyordum ! İçimde ki vicdan sızlıyordu. Bunu yıllardır öldürmeye çalışıyordum. Onların kendi tercihi diyordum ama olmuyordu. Patronları olan o itler knerada izlerken ailesi olan insanlar ölüyordu. Bu öfkemi tetikliyordu. “Düşünme !” abim yanıma geldiğinde şarjör değiştirdi “Eğer düşünürsen elin titrer. Namluyu onlara çevir ve sık !” gözlerine baktım “Abim ,”dedi silahı ateşler konuma getirdi “Bu bizim tercihimiz değil.”dedi ve yerinden çıkıp Kuzgun’un yanına ilerledi.

Gözlerimi kapatıp derin nefes aldım. İstersen sana yardım edebilirim dedi kıkırdayarak ne söylemen gerektiğini biliyorsun dizimin üzerinde durup “İstemez.”dedim öfkeyle ve yerimden çıkıp üç kez arka arkaya tetiğe bastım. Hepsi hedefi bulmuş alınlarına isabet etmişti. James’ın veya onlardan birinin arabasının arkasına geçtiğimde sper almış iki koruma refleksle bana dönmüştü. Silahlarını daha çeviremeden birinin bileğine tekme attım etrafımda dönüp dirseğimi diğerinin boynuna geçirdim. Nefesi kesilip silahını düşürdü. O geriye doğru gidip arabay tutunduğunda diğer adam yumruk yaptığı ellerini yüzüme doğru savurdu. Eğilip kurtuldum , tekrar saldırdı. Elimde ki silahı hafif havaya atıp namluyu avcumun içine aldım. Ateşlendiği için sıcaktı ve avuç içim sızlamıştı. Kabzayı şakağına savurdum geriye gidip kaçtı ama attığım tekmeden kaçamadı. Topkulu ayakkabımın topuğu şakağına denk gelmişti. Ve silahın kabzasıyla vurmuşum kadar olmuştu. Kaşı açılıp kanarken daha fazla zaman kaybetmemek için sağ elimi L şeklinde açık tutup aniden boynuna vurdum. Gözleri kayıp yere yığıldı. Üstümü düzelttiğimde arkamda yaklaşan korumaya yüzünü yumruk atıp yere devirdim.

Silahı tekrardan normal şekilde tuttup etrafıma baktım. Bizim adamlardan kayıp yoktu ama yaralanlar vardı. Diğerleri ise...resmen dökülmüşlerdi. O sıra Teresa gözüme takıldı. Nereden bulduğunu bilmediğim askeri bıçağı karşısında ki adamın kalbiine saplamıştı ve sanki böcek öldürmüş gibi yüzünü buruşturup bıçağı çekmişti. Adam sırt üstü yere yığıldığında üzerin geçip yeni hedefine doğru resmen koşarak ilerledi. “Yanıma gelenide kendime benzetiyorum.”ilk yanıma girdiğinde uslu bir şeydi.

Hızlıca etrafa göz gezdirdim. James kolonun arkasına saklanmış abimin olduğu yere ateş ediyordu. Abim gayet rahat karşılık veriyordu. Kuzgun ise Fyodor’a yönelmişti. James’ın ölmemesi gerekiyordu ama Fyodor için aynı şey geçerli değildi. Suskunlar’ın listesinde , katillerle iş birliği yaptığı gerekçesiyle bulunuyordu. Onu öldürmek için dolunaya gerek yoktu veya Suskunlar’a. James’ın adamları onu korumak için yaklaşmaya çalışsada teker teker düşüyorlardı. Teresa’ya takıldı gözlerim bir kez daha. Çünkü tehlike sezmiştim. Arkasından yaklaşmakta olan biri vardı. Silahımı doğrulttuğum da benden başka birininde bunu fark ettiğini anladım. Don yolun ortasında delik deşik olmuş Fyodor’un korumalarına ait arabanın kaportasına elini koymuş , elinden destek alıp Teresa’nın arkasına geçmiş ve adamın boynuna silahını dayayıp tetiğe basmıştı. Dudağım , kıvrıldı.

Daha fazla oyalanmayıp abimin yanına sper alarak geçtim. “Kalabalıklar.”dedim sırtımı abime yaslayıp çaprazımızda kalan adamlara ateş ettim. “Gözün mü bozuldu Alya ? Etrafına bak çoğu diğer tarafı boyladı , bizde sadece yaralılar var.”yerinden çıkıp James’a ateş etti ama o kolanın arkasına saklanınca kurşunllar kolona isabet etti. “Sadece sohpet etmek istemiştim.”dedim kalbim kırılmış gibi dudaklarımı büzüp. Bu halime güldü ve dikleşip ateş etti , eğildiğinde “Öğrencin kayboldu diye canın mı sıkıldı ?” göz devirdim “Abi ammada kıskançsın he ,”dediğimde o durmuş ben ayağa kalkıp iki el daha ateş etmiştim “Bunu ilk defa mı duyuyorsun Ateş Bozkurt ?” burnundan güldü ve başını hafifçe iki yana salladı “Hayır ,” yüzüne bakmaya devam ettim “Sadece abi kardeş olmayalı uzun zaman olmuştu.”dedi. Gözlerim yere kaydı. Boş kovanlar ayaklarımızın önündeydi. Sıkılan kurşunlar geceyi aydınlatıyordu. Arkasına saklandığımız arabaya her saniye kaç tane kurşun saplanıyordu sayamamıştım ama abim haklıydı. Uzun zaman sonra abi-kardeş gibiydik. “Teşekkür ederim ,”dedim gözlerimi tekrardan gözlerine çıkartırken “İçeride yaptıkların için. Ağzımı bile açmama gerek kalmadan sadece bekledin...Teşekkürler Ateş Bozkurt ,”dedim içten bir şekilde “Teşekkürler abi...” bir şey demeden gözlerime baktı , dudakalarında buruk bir tebbesüm vardı.

Arka arkaya duyulan üç inilti ve yere düşme sesiyle kırılmış camdan baktım. Önümüzdeki adamlar başlarından vurulmuştu. “Arda burada.”dedim arkamızda kalan ağaçlara doğrdu bakıp. James katliamdan sonra sadece bir kez ormanın önünden geçmişti fakat ormana bakan bu restorantı inşa etmektende geri kalmamıştı. Restraonra ormanın önünden veya yakınından geçmeden ulaşabilsin diyede yol yaptırmıştı. Orman ile restorantın arasında iki futbol sağası büyüklüğünde mesafe vardı . Ortasında ise bir araç duruyordu.........Arda oradan sanki yanımızdaymış gibi adamları indiriyordu. “Rüzgar’ı görüyor musun ?”abim yerinen çıkıp James’a ve yanına varan üç korumaya ateş etti ama amacı artık vurmak değildi , oyalamaktı. Onları yerinde tutmaya çalışıyordu. “Hayır , kendini göstermek istemediği sürece onu göremeyeceğimi biliyorsun.”dedim yinede etrafa baktım. Ne o ne de adamları görünmüyordu ama buradaydılar. Rüzgar gizlilik konusunda fazla iyiydi. Adamlarını da bu konuda fazlasıyla iyi eğitmişti. İşık olmasına rağmen ruh gibi etrafta gezip karşı tarafı etkisiz hale getiriyorlardı. Bunun kanıdı ise merdivenlerde yatan korumaydı. Rüzgar imzasını mutlaka bırakırdı. Ve adamın sağ ve sol kolundaki dirseklerinin ortasında ki delik Rüzgar’ın ona göründüğünün resmi kanıtıydı.

Bende gizlenme konusunda iyiydim ama ışıkta değil.

O gizlenme konusunda iyiydi ama karanlıkta değil.

Evet , biz birbirimizi tamamlıyorduk.

“Fyodor kaçtı.”yanımıza gelen Kuzgun elini abime uzatmıştı. Abim ceketinin cebinden çıkardığı jarjörü eline verdi. “O kadar da önemli değilmiş.”diyen abim flaşı kasttediyordu.” Yumurta gö- kapıya dayanınca kaçmaktan başka bir şey yapamaz ,”Kuzgun ve abimin bakışlarını görünce u dönüşü yapmıştım. “Sabahtan beri küfür ediyorsun.”dedim mızmızlanıp.“Kız haklı.”diyen Kuzgun tekrar yanımızdan ayrıldı. “Bende gidiyorum sıkıldım.”dedikten sonra abimin belinde ki diğer silahını çevik bir haraketle almış ve yerimden çıkmıştım. Kendi silahımı kullanmaktan kaçınırken abiminkiyle oyuna dahil olabilmiştim. Birkaç adamı indirdikten sonra tekrar sper aldım. Buradan etrafı daha rahat görüyordum. Ve Rüzgar’ın adamlarından birini benim adamımın arkasını kollarken görmüştüm. Yanılmıyorsam on iki adamla gelmişti ve adamımı koruyan koruma Jaley’di. Rüzgar’ın korumalarının başı. Göz göze geldiğimizde başıyla selam verip kayboldu.

Arkamda hissettiğim haraketlikle kıpırdamadım. İyice yaklaşmasını beklediğimde hızlıca döndüm. Sırtım arkasına saklandığım duvara değdiğinde silahı karınına tutmuştum.”Aklımda o meşur replik var ,”dedi dudağı kıvrılmıştı “Bütün kasabayı peşine mi taktın ?”kısık sesle güldüm. Elini yanıma uzatıp duvara koydu. “Silahı diyorum indirsen mi ?”tek kaşımı kaldırdım “Bilemeyeceğim , beni bırakıp gittin küssem mi ?” iyice yaklaştığında elimi tetikten çekmiştim ama silah hala karnındaydı. “Barışabiliriz bence.”dedi , omuz silktim. Ayağımızın önüne isabet eden kurşunla ikimizdede mimik kıpırdamadı. Kurşunun sahibi abimdi , biliyorduk. “Yaralanmamışsın.”dedim parlayan okyanuslarına “Eğer iyileştireceğim dersen kendimi açık edebilirim.”

“Hayırdır Kor bu cesaretin kaynağı nerede ?” silahını tutuğu elini ağır ağır kaldırdı. Eli tıpkı benim gibi tetikte değildi. Silahı değdirmeden kalbimün üzerinde tuttu. “Kaynak burada sanırım ,” Kalbime zarardı , yine nefesimi tutmuştum. Bu duruma güldü. “Sen doktorsun nefes nasıl alınır unutmuş olamazsın ,”dediğinde derin nefes aldım ve çatılan kaşlarımla dudakalrımı araladım ama o konuşmama müsade etmeden “Evet bende avukatım ve böyle devam ederse güzel bir davayla karşılaşacağım ,”dudağım kıvrıldı , geri çekilip “Ama işte yeri , zamanı değil.”dediğinde gözlerimi kısıp elimi tetiğe koydum ve yüzüne doğrulttum “Kaşınıyorsun , vururum bak.” Göz kırpıp “Biliyor musun bence elini tetikten çekmelisin kurşununu boşuna harcama zaten bütün iplerimi eline verdim.” Elim titrediğinde gözlerimi iyice kıstım. “Dengemi bozuyorsun Rüzgar.” Silahı yere doğrulttum. “Bunu nasıl yaptığımı daha sonra bana anlatmaya ne dersin ?”dediğinde ayağımı yere vurdum “Kor kaybol !” gülüp geri geri gitti ve saniyeler sonra yerinde yeller esiyordu. Boşluğa bakıp başımı hafifçe iki yana salladım. “Şapşal.”böyle yaptığında zaten uyuşan zihnim iyice kendini kaybediyordu. Ama...bu halini de deli gibi özlemiştim. Az önce yaşanan diyoloklar bizim biz olduğumuz aylar önceki hallerimizdi. Buram buram özlem içeriyor ve kendimi oldukça iyi hissetmeme sebep oluyordu.

Gerçekten de buradaydım. Abim , kardeşlerim , Ssukunlar ve Rüzgar...Bunların hepsi gerçekten de yaşanıyordu. Aylarca zihnimde kurduğum her şey şu an daha iyi haliyle yaşanıyordu. Bazı farkındalıklar olay yaşanmaya başladığında hatta bittiğinde gelirdi. Ani bir ürpertiyle. Pihilip , Owen onlar ölmüştü. Suskunlar doğmuştu. Bu gün Suskunlar’ı öldürmek için düşmanlarımız tarafındna yemeğe davet edilmiştik ve o yemekte yıllar önce James’ın destek aldığı adamın yanına yerleştirdiğim köstebeğim ortaya çıkmış hepsinin bana olan bakışları değişmişti. Rüzgar ile Black’in cenazesine gitmiştik. Pusuya düşmüştüm , Rüzgar ile sessiz anlamşalar yapmıştık...Bunların hepsi gerçekten de yaşanıyordu.

Çaprazında duvarın arkasından çıkıp ateş ettim. Kalbine isabet eden kurşunla geriye sendeleyip yere yığıldı. Eğil bedenimi geriye doğru yatırdım. Yüzümü teğet geçen bıçak sağ tarafı aydınlatan ışığa denk gelmişti. Bir şey deği. Diyen iç sesim kıkırdayıp kaybolduğunda benimde dudaklarımda bir kıkırtı döküldü. Sağ tarafım karanlıkta kalmıştı. Ufak tefek ışıklar ve sol tarafı aydınlatan ışığın burayı da aydınlatmak için güçsüz çabası dışında karanlıktı. Eğer tam kapazite çalışabilseydi burayı da aydınlatırdı ama o da darbe almıştı ve tekliyordu. Oyun parkına getirilmiş küçük çocuk gibi heyecanlanmıştım.

Abimin silahını bizden olan ilk korumanın eline tutuşturup kendi silahımı bacağımdaki kabzaya koyduktan sonra karanlığa daldım. Karşı tarafın adamlarında görüş yoktu bu avantajımdı ama benim adamlarımda göremiyordu. Karanlıkta benim gibi rahatça haraket edecek üç kişi vardı. Biri Don diğeri Teresa ve Kuzgun’du. Ve gördüğüm üzere hallerinden oldukça memnunlardı. Bıçağı fırlatan korumayı bulduğumda görüşü olmadığı için oldukça savunmasızdı. Arkasında belirdiğimde haraket sezdiği için refleksle döndü ve şah damarına aldığı darbeyle kollarıma yığıldı. Kenra çekip duvara yasladım. Ölümcül darbe atmamaya sadece bayıltmaya çalışacaktım. Vicdanım karşıma dikildiğinde ona karşı kozum olmalıydı. Kendi adamlarıma doğru ilerlediğimde benim olduğumu anlasınlar diye bilerek ses çıkarmıştım. “Ah ışıkları kim söndürdü ?”bu Jaleydi. Dört korumayı da bayılttıktan sonra etrafı kolaçan ettim. “Kör mü oldun ?”dedim alayla. “Biliyorsunuz Ömür Hanım biz karanlıkta haraket edemiyoruz.”sesi halinden memnun olmadığını belli ediyordu. “Bizde karanlığı severiz.”diyen Don aramıza katılmıştı “Herkes ışıkta adam öldürebilir ,”diyen Teresa arabanın üzerine çıkmış ve yere atlamıştı “Marifet karanlıkta.”

“Kesinlikle katılmıyorum ,”diyen Jale , Terasanın sesine dönmüştü “Karanlıkta herkes saklanabilir marifet ışıkta saklanabilmekte.” Ben onları tartışmaları ile baş başa bırakıp yavaş yavaş yanlarından uzaklaştım. “Saklanmak konusunda bir şey demedi ki.”diyen Don’da olaya dahil olduğunda seslerini duyamayacak kadar uzaklaşmıştım. “Açın şu kahrolası ışıkları !”diye bağıran James’ın sesini de keşke duyamasaydım. Bizimkilerin yanına geldiğimde abim hızlıca arkasını dönmüştü. “Kardeşini vurmayacaksın değil mi Ateş ?”diyen Kuzgun abimin silahını kavrayıp yere indirdi. Abim ağzının içinde küfür mırıldanıp “Baykuşmusunuz anasını satayım karanlıkta nasıl görebiliyorsunuz ?” bir gece karanlıkta görebilmek için üç yıl eğitim aldım abi “Çok çalış seninde olsun.”dediğimde göz devirdi. “Şu boktan durumdan bir çıkalım seninle konuşacağım Bozkurt. Oyun parkı mı burası ?” benim için öyleydi. “Kiminin felaketi kiminin mucizesidir.”dediğimde etraf aydınlandı. Abim yüzünü buruştursada ışığa alışması saliseler kadar kısa sürdü ve gözlerindeki ifade gözrmek isteyeceğim bir şey değildi. O da görmemi istememiş olacak ki başını çevirdi.

Etraf tam anlamıyla savaş meydanıydı. Yerdeki cesetlerden akan kan birikinti oluşturmuştu. Arabalar perte çıkmış , kurşunlar duvarlara , camlara saplanmıştı. Bizim adamlarımızdan yaralılar vardı ama kaybımız yoktu. İşte iyi eğitilmek buna deniyordu. Sağ kalan karşı tarafın korumalar silahlarını atmış teslim olmuştu ve bir yere bakıyorlardı. Karşılaşacağım resmi tahmin ediyordum , hepimiz ediyorduk. O yüzden görüşümüzü kapatn arabanın yanına geçtik ve merdivenin karşısında durduk. Ve yine yanılmadım. Başına silah dayanmış elleri havada merdivenlerin başında duran kişi James’dan başkası değildi. Silahın sahibi ise kuşkusuz Rüzgar’dı.

Abim alayla güldü “James sanırım tahtın sallanmıyor , yıkıldı.” James ellerini indirmiş başını çevirip silahın rahatsız eden sıcaklığından kurtulmaya çalışmıştı. “Ben o kadar kolay yıkılmam Bozkurt. Her zaman kazansam oyunun eğlencesi kalmaz.” Anlından süzülen ter yanağından boynuna damlamıştı. Rüzgar onu tutmuyordu sadece silahı başındaydı ama James kaçmak gibi bir aptallık yapamayacaktı , o kadar salak değildi. Ve biliyordu Rüzgar onu öldürmeyecekti. Çünkü Rüzgar’ın eğlencesi ateşten geliyordu. Kafasına sıkacağı kurşun Rüzgar’a göre basit bir ölüm demekti. Düşünce yapımız da birdi. “Gizli silahın kaçtı. Adamlarının durumu ortada şimdi ne yapmayı planlıyorsun ?” abimde onu öldürmeyecekti , o da oyun oynuyordu. “Kaçtı mı ?”dedi kaşlarını çatıp “Onu öldürmeliydin Bozkurt. Bana büyük bir iyilik yapmış olurdun.”

“Bu yüzden gitmesine izin verdim ,”dedi Kuzgun “Sana daha fazla ayak bağı olsun ve çöken otoriteni tekrardan kurmaya kalktığında köstek olsun istedim.” Suskunlarla yaptığımız toplantıda listeden biri kaçtı onu saklandığı delikten çıkarmalıyız diye tabir ettiğimiz Fyodor aslında listede değildi. Bu gün kendi ağzıyla itiraf etmişti. Suskunlar’ın katliamında fikri veren oydu ama çakmağı tutmamıştı. Bu da onu sadece iş birliği demekti. Bu yüzden listedeydi. Tıpkı Albert’ın kızı gibi. Kurallarımız duyurulduğunda Fyodor bize yardım edecekti. Ne kadar ciddi olduğumuzu onun sayesinde gösterecektik. Bu yüzden saklandığı delikten çıkması ve faremizin çakalların yanına oturması gerekmişti. Şu an her şey plana uygun gidiyordu.

“Falan filan ,”dedim sıkıntıyla “Hangi gemi Bay James ? Hangi gemi , ne zaman ve hangi limana yanaşacak ? Bunu söyle ve bu miğde bulandırıcı geceyi bitirelim.” Sesli güldü “Efendine eksik bilgi vermek seni üzmüş olmalı ,”dedi doğrudan Teresa’ya bakıp “Fyodor kendini zeki sanıyor. Yıllardır onun yanına gitmemin tek sebebi malları taşımakta üzerine olmamasıydı. Burada ki işler bıraktığı gibi değil ! Ben bilmesinde sakınca olmadığı gereksiz bilgileri ona verdim o da atıp tuttu ! Londra’ya gelmek istediğini ve Suskunlar’ı bulabileceğini düşünmek istemesinde ki tek sebep burada ki gücünü geri kazanmak istemesi ,” alayla bir kez daha güldü “Ama buralar bana ait , her bir santimi , her bir karışı. Dedin ya Bozkurt tahtın yıkıldı diye , “ başını iki yana salladı “Benim tahta ihtiyacım yok ki istediğim herkes önümde diz çökerken buna ne gerek var ? Birkaç gemi , tır ve başarısız teslimat beni durduramaz ama Fyodor piçine sert bir ders olacaktır. O yüzden sana söyleek isterdim ama malesef yapamam ,” üzgünmüş gibi iç çekti “Bu gece biz buradayken yiğenim silah kaçakçılarıyla önemli bir toplantı yapacaktı ve orada ki adamlardan biri geminin kordinatları ve bilmek istediklerini yiğenime verecekti. Tabi siz toplantıyı mahfetmeseydiniz ,”düşünüyor gibi yaptı “Ah belki de tahliye edilmeden eline ulaşmıştır. Kim bilir ?”

“Sanırım ben bilirim ,”James refleksle sese döndü. “Bu it senin yeğenin oluyor sanırım değil mi James ?” Alev Bozkurt siyahlara bürünmüş bir elinde silahı diğer elinde ise yüzü gözü kan içinde kalmış ayakta zor duran James’ın yiğenini tutuyordur. Öne doğru ittirip yanımıza geldiğinde bir kez daha ama daha sert ittirmiş yere yığılmasını sağlamıştı. “Bunu arıyordunuz sanırım.”silahını diğer eline almış ve avcundaki kağıdı abime uzatmıştı. Abim , James’a yandan bakıp kağıdı açtı ve değişen yüzünden bu geceyi bitirebileceğimizi anlamıştım. Kağıdı iki parmağının arasında havaya kaldırıp “Teşekkürler Bay (!) James. Bizi ağırladığınız için ve hediyeleriniz için minnettarız. Bize müsade.”demiş ve Kuzgun’Un omzuna hafifçe vurup Rüzgar’a da gözleriyle gidebiliriz demişti. Ben yerimden kıpırdamadan doğrudan Rüzgar’a bakıyordum. Çünkü farklı bir sessizliğe sahipti. Masada ki gibi saygıdan ötürü susmuyordu sanki abimlerin biraz da olsa uzaklaşmasını bekliyordu. Ablam etrafı inceleye inceleye Kuzgun’un yanına ilerlediğinde James çırpındı. “Bırak artık Kor ! Beni öldürmeyeceğini biliyorum !” abimler durup arkasına bakmıştı. Rüzgar’ın ifadesiz yüzü değişti , dudak kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Ve James’ı bıraktı. James uzaklaşıp yakalarını düzeltiğinde “İmza atmadan gidemem James eğer gidersem içeride savurduğun tehditler gece uykumu böler ,” ve silahını doğrultup tetiğe bastı. “Böylesi daha iyi.” Kurşun doğrudan kol dirseğine isabet etmişti. Geriye sendeleyip küfür edip acıyla inleyen James arkasında ki duvraya yaslanıp ağır ağır yere çöktü. Rüzgar ise önünde eğilip kolunu tuttuğu sağlam elinin bileğini sıkıca kavradı ve var gücüyle sıktı. Hızlı hızlı ve hırıltıyla aldığı nefesleri buradan duyuyordum ve çok kan kaybettiğini söylememe gerek bile yoktu. Rüzgar işi bitmiş olcak ki bileğini bırakıp ayağa kalktı ve hiçbir şey olmamış gibi üstünü düzeltip merdivenlerden indip karşımda durdu. Onun James’ın yanından ayrılmasıyla adamlarımızın serbets bıraktığı korumalar James’a koşmuştu.

“Kor.”dedim kısık sesle. Saatine baktı “Daha on ikiyi geçmedi benimle pasta ve kahve içmek ister misin ?”elini uzattı avcu kan olmuştu. “Af edersin mesleğim gereği biraz kirli çalışıyorum.”dedi hafif gülerek. Burnumdan güldüm ve elini tuttum. “Sorun değil , kan ile aram iyidir.” Yavaşça yürüyüp abimlerin önünde durdum ve ablamın bir şey demesine izin vermeden cebindeki araba anahtarını aldım ve Rüzgar’ı da hfif çekiştirip arabay yönlendirdim.

--

Londra’nın Thames Nehri bulanık olsada hoşuma gidiyordu. İnkar edemediğim bir gerçekti ki köprüde dikkatimi fazlasıyla çekiyordu. Güzel bir yapıydı ama yanımda ki adam ondan daha güzeldi. Üzerine kan sıçramış bu bile ona fazlasıyla yakışmıştı. “Güzelim sen beni dinliyor musun ?” hiç durmadan başımı iki yana salladım. “Hayır , dinlemiyorum.” Kaşlarını havaya kalktı , dudağı munzurca kıvrıldı. “Ne kadar da dürürssün sen öyle ? Ne düşündüğünü sorabilir miyim ?” başımı aşağı yukarı salladım “Elbette , seni.” Aniden durdu. Arkamızda biri olsa bize çarpardı. “Yanındayken ?”dedi ilginç bir tınıyla. “Hıhı ,”dedim başımı tekrardan aşağı ve yukarı sallayıp. “Bu nehir bulanık ve kirli görünsede hoşuma gidiyor ama sen daha çok hoşuma gidiyorsun. Hal böyle olunca da iki hoşuma giden şey arasında tercih yapmam gerekti ,” birbirine klitlenmiş elimizi kendime doğru çekip boşta ki elimide birleşmiş elimizin üzerine koydum. Topuklu ayakkabım olsa da parmak ucumda yükselip güldüm “Şey bende seni seçtim. Düdel seçmiş miyim ?”

Bakışları değişti. Elini bırakıp ellerimi hafifçe birbirine vurdum “Bu bakışı biliyorum !”dedim ve dibine girip kollarımı beline doladım “Bu sana sarılmak istiyorum bakışı ,”başımı kalbine denk getirdim “Hadi sarıl bana.” Kalbi gümbür gümbür atıyordu. Çok güzel atıyordu , içim gidiyordu. İç çekti ve kollarını sıkıca bedenime doladı. “Benden bazen tercih yapmak zorunda kalıyorum ,”saçımı okşadı “Senin ve pastalarım arasında ,” sesli güldüm “Ama ben pastalarımı seçtim.” Başımı geri atıp yüzüne baktım ve gözlerimi kapatıp “Sorun yok ben seni pastalara olan aşkını bilerek sevdim ,” gözlerimi açıp “Kumalarımla iyi anlaşıyorum. Sonuçta onları yiyorsun bitiyor. Ben hep buradayım.” Başımı tutup göğsüne bastırdı “Sen kuma oluyorsun.” Haklıydı “Doğru ama olsun onlara kuma diyeceğim.” Bu sefer sesli gülen oydu “İki adamla tek baş edişini gördüm. Masa da dik ve sert duruşunu...Şimdi kollarımın arasındasın ama küçücüksün ,” omuzlarımdan tutup geri çekti ve yüzüme baktı “1.69 seni.”dediğinde romantik haline tokat atmıştı. İşte buna kızardım. Geri çekilip parmağımı salladım “Boyum 1.70 benim !” kollarımı göğsümde topladım “Kumaya tamam ama boya asla ! Katiyen olmaz ! Çakma Kor !” arkamı dönüp hızlı hızlı yürümeye başladım. Bıyık altından gülsemde arkamdan geldiğini bildiğim için poker suratıma bütründüm.

“Sadece hala sinir oluyor musun diye şey ettim !” birkaç adımla yetişip yanımda yürümeye başladı “Ben hala aynı Ömür’üm ! Gıcık Kor !” biraz öne geçiyordum , tekrar yetişiyordu. Benim üç adımım onun bir buçuk adımıydı ! Durup “Yavaş yürü ben önden gideceğim. Tam şu an tirip atıyorum.” Göz bebekleri hafifi büyümüş ve alenan gülüyordu ama annesinin sözünü dinleyen çocuk gibi beni onayladı. Önüme dönüp yürümeye başladım ama hızlı değildim. Yavaş ilerlerken o da hemen arkamdaydı. Birkaç adım daha attım ve bu tirip işini rafa kaldırmaya karar verip elimi arkaya uzattım. Uzatmamla tutması bir olmuştu. “Bir daha kine bende tirip atacağım.”mırıldandı. “Boş ver sen benim kadar bile dayanamıyorsun.”

“Doğru.”dedi beklemeden. “Kafe hala çalışıyor mu ?”konuyu değiştir Ömür. Tiripten girdiğimizde konu kıskançlıkta bitiyordu ve o konuda ikimizde sabıkalıydık. “Evet ama el değiştirdi. Artık yaşlı bir teyze yönetiyor.”

“Aşçıları aynı sanırım.” Başıyla onayladı “Aynı , sadece aşçıları değil aşçısı. Bir de sadece bir tane pastacı var.”Rüzgar’ın sevdiği mekenlardan biriydi , birazdan gideceğimiz kafe. Bir Bade bir bu mekanın tatlıları , ikisini kıyaslamaya çalıştığında benim ve tatlılar arasında tercih yapmaktan daha çok zorlanıyordu. “Sen hala oranın en tuhaf müşterisisin. Tabii bir de ben. Baksana halimize ,” Üzerimize sıçramış ve kurumuş kanlar , dikkatli bakarsan Rüzgar’ın belinde ki benim ise bacağımda ki silah , bizim gibi müşterileri olmadığına emindim. “Eski sahibi tanıyordu ve alışmıştı bu teyze polisi aramaz inşallah. Hiç çekemem.” Sıkı sıkıya tuttuğu elimi baş parmağıyla okşadı. “Eğer ararsa ben hallederim , endişelenme.”

“Ne kadar da jentirmensin sen ,” aklıma gelenle gözlerimi kıstım “Abim seni vurabilirdi.” Neyi kast ettiğimi anlaması birkaç saniyesini aldı “Hayır vurmazdı. Karşı taraf bizden fazlaydı , bir adam bir adamdır.” Boştaki ellimle koluna vurdum “ Onu kaSt etmediğimi biliyorsun.” Omuz silkti “Evet , sende gerçekten beni vurmayacağını biliyorsun. Daha önce de Ateş Bozkurt’un kıskançlıklarıyla uğraştım , kazanan benim ,” Haklıydı , o yüzden sessiz kaldım yüzümde ki gülümseme ile. “Asıl dikkatini çeken bu değil , abinin sana olan tutumu.” İstemsizce derin nefes aldım. “Bu gün masada Ateş Bozkurt değildi , o abimdi Rüzgar. Düşmanlarının önünde susmayacağı şeylere sustu.”

“Senin için , sen böyle olmasını istediğin için sustu.” Yürümeye devam etsekte adımlarım iyiden iyiye küçülmüştü. “Tuhaf hissediyorum. Böyle olmasından memnunum ama abimin bakışları ,” gözlerine baktım “İçimi huzursuz etti. Kendi istemese yapmazdı ,” durup ona döndüm “Sen istemesen gelmezdin.” İç çekti ve elimi bırakıp üzerime doğru iki adım attı. Bende iki adım gerilediğimde ellerini belime koyup bedenimi havaya kaldırdı ve arkamda ki yürüme yoluyla nehri ayıran duvarın üzerine oturmamı sağladı. Duvar desemde normal boyda birinin göğsüne gelecek yükseklikteydi. Dizim karnına değecek şekilde yaklaştı , iki yanımda duran ellerimi avcuna alıp bacağımın üzerinde tuttu. “Beni ve abini aynı kefede değerlendiremezsin birtanem. Toplantıya gelme sebebim sendin , bundan sonra gittiğin yerlerde olmama izin verdiğin sürece geleceğim ama abin...O seninle aynı kandan Ömür’üm. Aynı düşündüğünüz kadar farklı da düşünebilirsiniz. Abin bu gün sustu çünkü seninle iletişim kurmak , eskisi gibi vakit geçirmek için bundan başka çaresi olmadığını düşündü.” Gözlerim ellerimizdeydi. “Kızdı mı yani bana ?” ellerimi yüz hizasına kaldırıp avcumun içini öptü. Beni sakinleştirmek ve anda tutmak , zihnimin beni boğmasına izin vermemek için sözlerini kullandığı kadar bedenini de kullanıyordu. Bu yüzden bedenim bedenine değiyor , elimi bir sani olsun boşta bırakmıyordu. Rüzgar benim zihnimi durdurabilecek tek kişiydi. Ve zihnim düşünmeyi , olasılıkları bir kenara bırakıp öylece donduğunda yeni bir şey öğrenen çocuk kadar berrak oluyordu. “Kızmadı , sizi gördüm. Abin amacına ulaştı. Kardeşiyle eskiden olduğu gibi güzel bir anıya sahip oldu.”elimi serbet bıraksa bileğimi yırtmak pahasına kaşırdım. “Aması var dimi ?” yavaşça onayladı. “Üzerimizden kurşunlar geçerken istediği o anı-“

“Hayır güzelim. Kurşunlara değil , abi ve kardeş gibi konuşmanıza bakacaksın. Abinin isteği oydu. Bunun için ,” bana kızmasından korkuyormuşum gibi çekinerek gözlerine baktım “Bunun için düşmanının önünde diz çökebilirdi ,”göz bebeklerim büyüdü “Gördüm Ömür’üm , ben o bakışı Ateş abinin gözlerinde gördüm. James veya Fyodor onlara diz çöktürecek güce sahip ama sen eğer bile bile yenil deseydin bunu yapacaktı. Şirketten çıktığınızda oraya ne olursa olsun diye gitti. Ne olursa olsun , sadece bir anı. “ yutkundum , etrafa baktım. Kış ayında olsak da yazdaymışız gibi esen meltemi hissettim. Köprüden geçen arabaların sesini dinledim ama hepsi çok silikti. Tüm hücrelerim Rüzgar’ın varlığını haykırıyordu. O benden uzaklaşmadan tamamen savunmasızdım. “Uzaklaş ,”dedim kısık sesle “Düşünemiyorum.” Sesim içime kaçmıştı. Sağ elimi bıraktı. Ama koluma yönlendirmem izin vermeden sol elimi tuttuğu eliyle sağ elimi de kavradı. Boşta kalan eliyle çenemi tuttu. Bakmak istemedim ama bir o kadar da bakmak için yanıp tutuştum. “Düşünmeni istemiyorum ,” okyanuslarına baktım ve dalıp gittim “Ben varken düşünmeni istemiyorum. Çünkü bende bir anı istiyorum ,” yüzüme doğru eğildi ve anlını anlıma yasladı “Eskiden olduğu gibi herkesten kaçıp sığındığın liman olmak istiyorum.”

“Zaten öylesin ,”fısıldadım “Yanımda olmasan bile sen her zaman sığındığım o liman oldun. Yakmak istediğim çok an oldu ama bir anı değildi Rüzgar. Birden fazlası vardı. Kimin anıları gider acıları kalır ,”nefesim nefesine değiyordu “Anılarım gitmedi ama acılarım onları gölgeledi. Bu yüzden onları öfkeye dönüştürdüm. İnkar edemem bunu yaptığım için memnundum. Bu yüzden yapamam , abimi affedemem ,” gözlerimi kapattım “Ablamı affedemem ama seni...Sana da kırılamam , sırtımı dönemem ,” burnumu burnuna sürttüm “Benden bir anı istiyorsun ama sana birden çok anı vermeye hazırım. Derdim çok Rüzgar senden başka çarem yok. Olsun da istemiyorum. O yüzden öğret bana...Nasıl affedilir , “dudaklarımı kulağının önünde tuttum “Nasıl kırılabilirim sana ? “ tekrardan yavaşça anlımı anlına yasladım “Öğret bana Rüzgar...Tekrardan kendim olmak istiyorum. Bunca felaketin arasında , kopartacağım kıyametin ortasında , gözlerim kan ile dolduğunda , ellerim masumluğunu kaybettiğinde , olasılıklar ardı arkasına sıralanıp duramazsın dediğinde , çığlıklardan zefk almaya başladığımda , uyuyan uyandığında , öğret bana...Değer verdiğim insanların arasında yalnız kaldığımda , yalvarırım öğret bana ,” sol gözümden düşen tek damla kendine yol çizdi “Yaralarımın iyileşmesi gerektiğini , ağlamanın güçsüzlük olmadığını , sevginin aptallık olmadığını , korkunun cesaret getirdiğini , korkunun insan olduğunun göstergesi olduğunu yalvarırım öğret bana ,” sağ gözümden düştü bir damla daha “Ne olur sevgilim bana bir daha önden sen git deme ,” dudaklarım titredi “Gidişimi görmeye dayanamadığın için hep önden giden senken gidişimi izleyip kendini cezalandırma. Bana bir daha git deme okyanusum , dersen giderim. Lütfen Rüzgar , önden giden hep sen ol. Ben gidince canın yanıyor.”

Ayrıldığımız gün ben acımı gülümsemin arkasına saklarken o saklayamamıştı. Okyanusları maviliğini kaybedip kıp kırmızı olmuştu. Ve titreyen sesiyle ilk kez bana önden sen git demişti. Üç kelime içinde bulunduğumuz durumun gerçek olduğuna inanmak istemesemm de inanmak zorunda bırakmıştı. Ve yaptığımız o konuşmadan daha da sarsmıştı. Sağlam yapılmış , nice depremler atlatmış bina gibiydik fakat kolonun kesilmesiyle saniyeler içinde un ufak olduk.

Bunları itiraf etmeyi beklemiyordum o da bu kadar çabuk içime gömdüğüm tozlanmış sandığı kırmamı beklemiyordu. Ama buydu işte. Rüzgar’ın üzerimde ki etkisi buydu. Dizi dizime değse şakır şakır öterdim. Bir gülse son nefesimi veriyormuş gibi nefessiz kalırdım. Ve nefesi nefesime yaklaşsa aptallaşır çaresiz olduğum her bir anı fısıldardım. Düşünemediğim için tamamen savunmasızdım ama onun kollarında savunmasız olmak beline ağırlık bağlayıp suya girmek daha sonra o ağırlıklardan kurtulunca rahatlayıp özgürce yüzmekti. Ben , özgürdüm. Her şeye rağmen burada şu anda özgürdüm. Sonsuza kadar sürmeyecekti ama sonsuzluk da onun kollarındaydı.

Yüzüne bakmamı sağlamık için çeneme koyduğu eli titriyordu. Yanaklarımdan süzülüp giden o iki damla yaşın kendine çizidği yolu yok etmek istercesine canımı yakmadan yanağımı okşadı. Hala bir eli ellerimi sıkıca tutuyordu ama biliyordum birkaç saniye sonra elimi bırakacaktı. Nefesi düzensizleşmişti. Dizi dizime değince ben özgür kalıyordum. Dizim dizine değince kelimeleri birbirine giriyor aklı karışıyordu. Bunu bir yere kadar kontrol edebilecek iradeye sahipti ama arka arkaya yaptığım itiraflar iradesinin sınırlarını yıkıp geçmişti. “Yemin ederim ,”dedi ellinin aksine titrememişti “Öğreteceğim sana...Tekrardan kendin olmanı sağlamak için kendimden geçmem gereksede yapacağım...Bunca felaketin arasında , kopartacağın kıyametin ortasında , gözlerin kan ile dolduğunda , ellerin -imkansız olsada - masumluğunu kaybettiğinde , olasılıklar ardı arkasına sıralanıp duramazsın dediğinde , çığlıklardan zefk almaya başladığında , uyuyan uyandığında , öğreteceğim sana...Değer verdiğin insanların arasında yalnız kaldığında , ölsemde öğreteceğim sana ,” ölümü çağırma demek istedim ama ses tonu hipnoz etmişti “Yaralarının iyileşmesi gerektiğini , ağlamanın güçsüzlük olmadığını , sevginin aptallık olmadığını , korkunun cesaret getirdiğini , korkunun insan olduğunun göstergesi olduğunu ölsem de öğreteceğim sana ,” bir daha ölümü çağırma demek istedim ama dilim laldı ama gözlerim konuşamadığımı dile getirdi. Doldu gözlerim engel olamadım. “Ne olur birtanem bir daha önden git diyeceğimi düşünme ,” dudaklarım titredi “Gidişini görmeye dayanamadım...Kalbim un ufak oldu toplayamadım... Sana bir daha git diyemem , izleyemem. Lütfen sevgilim , tekrardan sığın bana. Tek kalınca kayboluyorsun , tek kalınca yok oluyorsun. Tek kalma , ölüyorsun. Ölürüm...”

Dudaklarımdan kısık bir inilti çıktı acı ile sarmalanmış. Elimi bıraktı ve ben aramızda ki milimlik boşluğu kapatıp kollarımı sıkıca boynuna doladım. “Bu gün farkına vardım. Bunların hepsi yaşanıyor...”başını boynuma sakladı ve tüy hafifliğinde öptü. “Ne tuhaf...bende aynı şeyi bu gün abin ayağımın önüne kurşun sıktığında gözlerinde kaybolurken hissettim.”aynı an da aynı şeyi hissetmiştik , yine “Ölme Rüzgar ,”daha sıkı sarıldım “Ne olursa olsun ölme. Beni bitmeyecek bir yalnızlıkla baş başa bırakma bununla baş edemem. Bu olmaz , yapamam.”bir daha boynumu öptü , kokumu içine çektiğini hissettim. “Ömrüm yettiği kadar seni seveceğim.” Genzimi çektim.

Zihnim hala donuktu ama kalbim Rüzgar ve benim için bir çizelge hazırlmaıştı. Zararı yoktu bu hoşuma gitmişti. Asansörün önünde ilk karşılaşmamız gözlerimizin konuşmasıyla sonlanmıştı. Arabasına binip defalarca kenara çekerek konuşmamız birbirimiz için hala aynı kişi olduğumuzu fark etmemizle sonlanmıştı. Bu gün ise...artık daha farklı bir konuya geçişimizdi. Sanki seviye yükselmiştik. Bu seviyede olacakların ön gösterimi yoktu ama kalbimizin tahmini vardı. Yeni bir anlaşma olacaktı ve bu anlaşmayı ben sunacaktım.

              

Loading...
0%