Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13.Bölüm - Kıyametin Sesi

@elif.kinik

 

"Kurtlar

 

da Korkar.

 

 

 

Herkes en az bir kez ‘Üç dilek hakkın olsa ne dilerdin ?’ sorusuyla karşılaşmıştır. Kimisi sevdiği şeylerin çoğalmasını , kimisi sonsuza kadar yaşamayı ve bunun gibi şeyler isteyeceğini söylemiştir. Hatırlıyorum lise zamanında kantinde otururken yan masamızda bu konu geçmişti. İlginç bir şekilde Bade bunu beğenmiş ve soruyu bize yöneltmişti. Cevaplar verilmiş sonra bakışlar bana dönmüştü ben ise eğer böyle bir hakkım olsaydı onu kullanmazdım demiştim. Cevabımı beğenmemişlerdi ama yanımda oturan okyanus sebebini anlamış ve bakışlarını yere dikip hafifçe gülümsemişti. Ben o cevabı verdiğimde lisede değilmişde şu an ki yaşımdaymışım gibi konuşmuştum. Ama Rüzgar’ın dudaklarında ki o hafif gülümseme o an ki ve şu an ki halimi tanıdığını belli edercesine yeşermişti. Lise çağında ki bir çocuk hayatına giren kız arkadaşıyla bir yılını doldurmuşken onu bu kadar iyi tanıyabilir miydi ? Daha kız bilmezken ? O zamanlar bunun cevabı hayırdı. Ama Rüzgar ile ikinci yılımız bittiğinde ve ben aniden büyüdüğümde anlamıştım ki o sorunun cevabı sadece evetti.

Kabusum olan ve ne yaparsam yapayım kurtulamadığım yükümden o elimi tutmaya başladığında kurtulmuştum. Ama bunun farkındalığı da ikinci yılımız bittiğinde aniden gelmişti. Şaşkınlıkla kalakalmıştım. Kaldırımda öylece dikilirken karşımdan gelen Rüzgar yüz ifademi fark edince gülümsemesi korkuya yerini bırakmış ve yanıma koşmuş elleriyle her zaman yaptığı haraketi yapıp yanaklarımı avcuna hapsetmişti. Ve o gün Rüzgar beni ilk kez ağlarken görmüştü. Bende ilk kez kendimi mutluluktan ağlarken bulmuştum. Ona sıkıca sarılıp arka arkaya teşekkür etmiştim. Açıklama yapmama gerek kalmadan yine anlamıştı. O her zaman anlamıştı. Ama ben onu bu yüzden sevmiyordum. Rüzgar’ı Rüzgar olduğu için seviyordum. Devamı ise Rabbimin bana hediyesiydi.

Çenemi omzuna sürtüp başımı boynuna sakladım. Kollarım beline sarılmış burakmaya niyetim yoktu. Bir elini enseme koymuş diğerini bedenime dolamış çok yavaş haraketlerle kolumu okşuyordu. Göz yaşlarım kurumuş , kaybolmuştu. Ben ağladım diye kızran gözleri de yavaş yavaş yok olmuştu. O zaten göz yaşlarıma hiç dayanamazdı. İçi gider hemen okyanusları kırmızıya boğulurdu. Sevilmek güzel şeydi “Daha iyi misin güzelim ?” koca dünyada bir ben varmışım gibi sevilmek çok güzel bir şeydi. Başımı boynundan çekmeden “Hıhı” sesim boğuk çıkmıştı. “Güzelim , yüzüne bakabilir miyim ?”kısık sesi lütfen dercesine çıkmıştı. Dayanamazdım , direnmedim. Yüzümü görebilmesi için geri çekildim. “Böyle daha iyi.”dedi hafif çekingen çıkmıştı sesi. “Sorun değil ,”dedim elimi yanağına koyup “Benim senden farkım yok.” Yine de gözlerinde o çekingenlik varlığını korudu. “Olsun...genzine kan kokusu dolsun istemiyorum.”

“O zaman sende benden uzaklaş , barut kokuyorum.” Sessizce gülüp burnunu burnuma sürttü. “Benim senden farkım yok.” Hafif koluna vurdum. “Gerçekten şapşalsın.” Geri çekilmeyeceğini bildiği için ben haraketlendim. Öne kayınca uzaklaştı. Rüzgar kimse olmasa da önümde durdu. Elbisemi düzeltip ayağa kalktığımda yan durup elini uzattı. Hiç bekletmeden parmaklarımızı kilitledim. “Sana en sevdiğim pastayı ısmarlıyacağım çok şanslısın.”

“Evet şanslıyım ama o yüzünde ki ifade beni gerdi. Son zamanlarda tatlı diye zehir mi içiyorsun ?” kahkaha attı “Neden zehir versem içmez misin ?” elbette o meşhur diyolağa gereken cevabı verdim “Senin elinden zehir olsa içerim ben.” Avcumu okşadı “Çok şükür ki ne ben zehir içiyorum ne de seni zehirlemeye niyetim yok.” Hızlı hızlı başımı salladım ve onu çekiştirdim. “Geldik.”dedim sevinçle. Ardından şaşkınlıkla durdum. “Bir an fark etmedin sandım.” Mekanın yerini bildiğim için değişikliği o an fark edememiştim ama...baştan aşağı değişmişti. Eskiden kapalı alanken şimdi dışarıya masa atılmıştı ve içeriye müşteri alınmadığı belliydi. Dışarıya masa atmaları değildi şaşırtan tabure ve buradan bakınca bile sağlam olmayan masalardı. “Buraya ne olmuş böyle ?” ışıklandırmalar da yoktu sadece sabahları güneşten korunmak için açılan ve hala açık olan branda vardı. “Değişti.”

“Rüzgar burası değişmemiş kapanmış ama tamamen !” terk edilmiş gibiydi. Önüne bakıp güldü ve tekrar elimi tuttu. Bu sefer beni çekiştiren oydu. Kapalı olduğunu bir kez daha dile getirecekken kapıyı ittirip içeri girdi. Ardından girdiğimde kapının gıcırdayan sesini duydum. İçim tuhaf olunca Rüzgar’ın elini sıktım. “Pardon ,”dedi onunda içi tuhaf olmuştu “Kapının yağlanması gerekiyor.”

“Tek sorun kapı mı ? Burası çökmesin. Mavişim sen buradayken çöker de bir çizik bile alırsan Londra belediyesinin içinden geçerim.”o önden ben arkadan ilerlerken güldüğünü sarsılan omuzlarından ve tuttuğum elinden anlamıştım. Tekrar dudakalrımı aralayacakken burnuma gelen kokuyla karnımın acıktığını hissettim. “İşte şimdi geldik.”deyip daha sağlam ve kesinlikele gıcırdamayan kapıyı öne doğru ittirdi. Kaşlarım havaya kalktı , dudaklarım aralandı. “Hoş geldin oğlum.”yumuşak sesle Rüzgar elimi bırakıp üzerinde ki önlüğü çıkaran teyzeye ilerledi. Hemen solumda tezgah vardı. Altında cam bölme ve içinde çeşit çeşit pastalar duruyordu. Tezgahınn arkasında rahatça dört kişinin gezebileceği bir alan vardı. Ocak , fırın ve kahve makineleri de arka tarafta ki tezgahta duruyordu. Geçtiğimiz kapı bizi direk dükkanın içine çıkarıştı. Ve dükkanın önünde sahte çim ve üzerinde sağlam tabure , masalar yer alıyordu. “Hoş bulduk. Nasılsın ... teyze ?” Rüzgar’ın Türkçe konuşmasına bir şey diyemeden duyduğum Türkçe isim şok üzerine şok geçirmeme sebep olmuştu. “Çok şükür. Sende hoş geldin kızım ,” Ben yüzüne bakarken teyze “Yabancı mı ? Ömür kızım değil mi oğlum karıştırdım mı ?” yutkunup “Hoş bulduk. Kusura bakmayın benim bildiğim halinden bayağı değişmiş burası. Bir an kapandı sandım da.” dedim ve yanına ilerleyip Rüzgar ile aralarında ki teyze-oğul ilişkisine dayanarak uzanıp elini öpüp anlıma koydum. “Gözlerin Rüzgar’ın gözleriyle aynı ,” dedi ve arkamda duran Rüzgar’a baktı “Söylediğin gibiymiş oğlum.Gözleriniz gerçekten de aynı.”

“Aynı ton.”dedim dudakalrımda ki tebessümle. “Ses tonun da güzel ,”dedi koluma hafifçe vurup ardından ikimizi süzdü “İyisiniz değil mi çocuklar ?” kormkamıştı hatta hiç yadırgamamıştı. “Elbette iyiyiz. Sen bir de karşı tarafı gör.”Rüzgar’ı ayıplamış cık cıklayıp “Görmesem daha iyi gibi oğlum.”ben ise hala aynı noktadaydım bu yüzden “Teyze Rüzgar buraya daha önce bu halde geldi mi ?” hafif eğildim “Yaralanmış mıydı ?” dedim sır verir gibi. Teyze arkama bakmış ve parmağını dudağına götürüp “Şşş , sen sevdiğin adam anlatmadan onunla ilgili bir şeyi başkasından öğrenmezsin.”gözlerimi kırpıştırdım. Rüzgar belimi kavrayıp bizi tezgahın önüne çıkardi ve dışarıya doğru yürütürken aralarında kısa ve ikisinin anlayacağı bir bakışma geçti. Masaların olduğu yere geldiğimiz de ağzımın içinde “Onuda mı biliyorsun be teyzem ?”

“Biliyor tabii. Mekanı boyarken konuşacak konu gerekiyordu.” Tabureye oturdum o da hemen karşımda yerini aldı. “Duvraları açık maviye boyamak senin fikrin miydi okyanusum ?” ne sandın dercesine bakış attı “İçeriye okyanus dışarıyı da ormana benzeteyim dedim. Yani en azından rek olarak.” Renk olarak bunu başarmıştı. İçeride ki mavilik orayı boğmamıştı ve duvarda dalga çizimide vardı. Masaların olduğu yer ise yeşil ağırlıklıydı. Sahte çimenler pek hoşuma gitmezdi ama Rüzgar’ın el attığını duyunca onu bile sevmiştim. Onun dokunduğu her şey sevilesiydi. “Çok iyi iş çıkarmışsınız ,”masada ki ıslak mendile uzanıp paketi açtım. Elimi silerken “Eee anlat buranın olayı ne ?” gülümseyen gözleriyle anlatmaya başladı “Altı ay önce kafenin eski sahibi aniden kızını kaybetti. Daha gençmiş ama kalp kırızınden vefat etti. Kızı , eşi ve iki çocuğu Almanya’da yaşıyordu. Birden dünyası kayınca da torunlarının yanına gitmek istedi. Bir süre git gel yaptı ama en sonunda burayı kapatmaya karar verdi. Ne kadar mekanı sevsem de buranın sadece müşterisiydim. Yani ne kadar normal olabiliyorsam ,” Eskiden Londra’ya geldiğimizde neredeyse her gün mutlaka buraya uğrardık. Ve bizim en normal halimiz bile diğer müşterilerin arasında sırıtırdı. “Son kez tatlı yemek için geldğimde daha içeri giremeden Poyraz aradı. Arkadan gürültü geliyordu. Daha konuşmadan arabaya dönmüştüm. Tahmin etmek zor değildi biri Ateş abiyi fazlasıyla kızdırmıştı. Çok eski bir dostumuz belasını aramış ,” anlattığı olayı biliyordum ama onun ağzından duymak ilk defa duyuyormuşum etkisi yapmıştı. “Çatışma esnasında bir adamımız vuruldu. Zaten toplasan bir avuç adamla gitmiştik. Karşıda ki ciddiye alınacak biri değildi. Adamın vurulmasının sebebi de dikkatsizliği değildi. Mal herifler kime sıktığına bakmadan körlemesine tetiğe basıyorlardı. Kendi kendilerini indirecekler de durup izleyeceğiz sandık da çok şükür o kadar salak değillerdi. Ama sıktıkları kurşunlarınolmayan hedefleri şaştı. Benzin bidonuna isabet edecekti. Hemen yanında ise deposuna isabet almış araba vardı. Bunu fark ettiğimde Ateş abiyi uyarmak için yerimden çıkacaktım ki o benden önce davrandı ama amacı uyarmak değildi. Kurşunun önüne geçti. Yaptığı hamleyle hepimizin hayatını kurtardı ,” durgunlaşmıştı “Öfkemi hatırlıyorum gözüm döndü. Yerimden çıkıp silah tutmayı bilmeyen aptalların karşısına dikiildimde yapabilecekleri bir şey kalmamıştı. Çatışma bittiğinde öfkem azalmamış aksine daha da artmıştı. Bizimle alay eden piç daha da alay etmek için birkaç gereksizi göndermişti. Ve ciddiye almadığımız o dostumuz bizden bir can almıştı. Çatışmaya girdiğimiz yer onun fabrikalarının önündeydi. Ateş abi ile diğerlerini gönderdik. Aslında ben Ateş abiyide gönderdim ama inadı tuttuğu için gitmedi. Öfkemi dindirmenin tek yolu yakmaktı. Yakıp geriye kor kalmasını sağlamaktı. Ve bunu saygı duyduğum birinin görmesini sevmiyordum. Gitmeyince de yapacak bir şeyim kalmadı. Değerli dostumuzun fabrikasını yakıp küle çevirdim. Fabrikanın deposunda yeni yaptığı için ürünleri duruyormuş ,” güldü “Onlarda alevlerden nasibini aldı. Daha yirmi dört saat olmadan Ateş abi o piçi buldu. Benim öfkem saklanmıştı ama onun ki yeni ortaya çıkıyordu. Bu sefer izleme sırası bendeydi. Değerli dostumuzla uzun uzun konuştular. En sonunda o daha fazla sohpet etmek istememiş olacak ki uyuya kaldı ,” omuz silkti “Bir daha da uyanmadı. Ne tırajedi ama ,” o günü yaşıyordu. Gözlerinde yaktığı fabrikanın alevlerini görüyordum. “Ölen ... içerdeki teyze onun annanesi. Kocasını daha torunu ... doğmadan kaybetmiş. ... annesi polis babası ise korumaydı. Evet...maalesef ikisi de şehit düşmüş... ...bizimle çalışmaya başladığında teyze önce itiraz etmiş ama itiraz etme sebebi yabancı yani Türk olayan küfür de var ama söylemiyorum birini korurken canından olmasını istemediğindeymiş. Bizden bahsedince de seve seve kabul etmiş. Vefat haberini verdiğimizde dim dik durdu. Çok şaşırmıştım Ömür gerçekten şaşırmıştım. Cenazesi Türkiyeye gönderildi ve orada defnedildi ben gidemedim. Ama teyzeyle konuştuğumda dönmek istmedğini söyledi fakat burada kalması için bir sebebi de varmış ,” yüzünde ki durgunluk mutluluğa döndü “ Annesi ve babası olmayan birine baktığını söyledi. Çocuk diyeceğim ama artık on sekiz yaşında. Onun için Lodra’ya döndü. Para konusunu açmak istmedim ama ona bu konuda canını sıkmaması gerektiğini söylemem gerekiyordu. Bana her şeyi bildiğini ve torunuma başka bir yerde çalışsa ömrü boyunca biriktiremeyceği parayı aylık olarak verdiğini bunu dert etmediğini söyledi. İçim rahatlasa da giden canın yerini asla tutmaz. Kafasını dağıtmak için bir şeyler yapacağını da farkındaydım. En sonunda geldiğimiz nokta burası oldu. Halinden memnun ne kadar yüreğinde ki kayıpların acısı asla dinmeyecek olsada...”

Elimde buruşturduğum ıslak mendilin paketini kenara koyup elini tuttu. “Tereddüt ettim ,” kaşları hafifce çatıldı “Bu gün çatışma esnasında tetiğe basarken tereddüt ettim. Abim o an ban düşünürsen elin titrer dedi. Haklıydı ve ekledi bunlar bizim tercihimiz değil ,” başımı hafifçe iki yana salladım “Biz böyle olsun istemedik Rüzgar. Ama biz bir o kadar da böyle olsun istedik. Babalarımızın yerine geçerken bir an bile tereddüt etmedik burada olmakdan guru duyuyoruz ve bunun bir bedeli var. Ölenler ve ölmek zorunda kalanlar. Vicdan devreye girdiğinde olasılıklar karışıyor. Düşündüğüm zaman duramıyorum. Arka rakaya sıralanan olasılıklar birbirine giriyor cümleleri okuyamıyorum. Okuyamadığım da işte o zaman kaybediyorum ,” elini nazikçe sıktım “Biz , bizim yanımızda çalışan herkese fazlasıyla değer veriyoruz. Bunu mesleği ekmek kapısı olarak görenlerind eolduğunu biliyoruz. Bunu düşününce de karşı tarafta da bu durumda olabilecekelr olduğunu farkına varıyoruz ve o an cümleleri okuyamıyoruz...Ne kadar istemesemde artık buna son vermek zorundayım. Çünkü işler daha da karışacak ve bu zamana kadar olmayan bir durumun içerisine gireceğiz. Baş etmenin tek yolu da...bu bizim seçimimiz değil ,” gülümsedim “Ama asla vicdanımızı da kaybetmemeliyiz okyanusum. Ben sana güveniyorum sende bana güven. İleride vereceğimiz kayıplar olursa tıpkı ... teyzeye yaptığın gibi geride kalanların da ailesi olmanın yolunu bulacağız. Vicdanımızı asla bu kadar kaybetmeyelim olur mu ?”

“Olur ,”dedi ışık gözlerinin farklı bir tonunu ortaya sermişti ama ben zaten bu tonunu da biliyordum. “Dedim ya öfkem dinmemişti...öfkemi dindirecek tek kişi sensin.” Avcumu okşadı “Bundan sonra nasıl yanında olacaksam uzak kaldığımız o aylarda tek başına baş ettiğin her bir anıya da oradaymışım gibi dahil olcağım maviş ,” aklıma gelen şeyle gözlerimin parladığına eminim. Omuzlarımı dikleştirip “Anlaşmaya yeni bir madde eklemek istiyorum ,” btün dikkatiyle dinledi “ Geriden başa doğru gidelim. İkimizde ayrıldığımız o günden hemen sonra olanları anlatmaya hevesli değiliz ama anlatmak içinde çabalıyoruz. Bu yüzden geriden gidelim. Mesela ben Londra’ya gelmeden bir ay önce ne yaptın ? Ben gelmeden bir ay içinde ne yaptım ? Buradan başlayalım ve her ay için bir hafta verelim...Kaçarımız yok ama iyileşmek için de kaçmaya niyetimiz yok. Ne dersin Kor bu maddeyi anlaşmaya ekleyebilir miyim ?” kasılmıştı ama söylediklerimden dolayı değil ‘ayrıldığımız gün ‘ kelimelerinden dolayı. O da benim gibi o kelimeden hoşlanmıyordu. “Elbette , elbette ekleyebilirsin güzelim...”

İç çektim. Gözleri hakkında metiyeler dizecektim ki “Hoş geldin abi ,”bu bahsettiği çocuk olmalıydı. Elinde ki tabakları masaya bıraktı “Nasılsın ?” Rüzgar keyfile “İyiyim aslanım sen nasılsın ?” kaşlarım çatıldı “Aslanım mı ? Aslan yok kurt olsun.”

“Yenge dimi abi ?” dedi çocuk çekinerek. “Gerçi sizi daha yeni görüyorum diğer abla yenge değilse siz olma- Tamam tamam sadece şaka yaptım !”ellerini yukarı kaldırıp ona doğrulttuğum silaha baktı. “Ee oğlum sende belanı arıyorsun ama ,” Rüzgar hafif ayağa kalkıp silahı tutup yere çevirdi ve gözlerini ağır ağır açıp kapattı “Sen ona bakma güzelim boş ver elini kana bulama.”

“Bulamış gibi san-Tamam tamam gidiyorum afiyet olsun soğuyor bak.”demiş ve hızlı adımarla gülen ... teyzenin yanına gitmişti. Silahı masaya koyup arkasından baktım “Kerataya bak oyuncak sandı herhalde ,” masaya hafif eğildim “Bu hep böyle mi vurayım mı ?” Sesli güldü “Yaşam dolu ve o daha çocuk. Yaşına bakma tam bebek.” Tatlı yiyeceğimizi sanıyordum ama önümüzde iki kase mantı otrta da soslu yoğurt vardı. “Buraya kimle geldin diye soracağım hazırla kendini ,” kaşığı alıp yoğurdu mantının üzerine döktüm “Hazır mısın ?” cevap vermesini beklemeden “Kimle geldin okyanusum ?” mantı...nasıl bu kadar güzel olabilirdi ? “Kimseyle seni sinir etmek için söyledi. O da tanıyor seni.” Allah biliyor ya cevabı bir kulağımdan girip diğerinden çıktı. Mantı...açtım. “Anladım.”dedim yeni lokma almadan. Kaşığı mantıyla dolduracağım az tabak benden uzaklaştı. İki elimle hızlıca tabağı kavradım. Rüzgar da iki eliyle sıkı sıkı tuttu. “Bir tercih yapman gerekse beni mi onu mu seçerdin ?”dedi gözleriyle mantımı işaret edip. Kendime doğru tabağı çektiğimde o da kendine doğru çekti. “Ya bıraksana pis Kor !” gözleri büyüdü “Ne !?” dudağımı büzüp gözlrimi kırpıştırdım. Şu an ağlayabilirdim. “Yok artık !” tabağı bıraktığında yüz ifadem hızlıca değişti. Mutlulukla kaşığımla mantımı kavuşturdum. “Tercihim mantı. Artık sen değilsim. Kötü Kor.” Tadı çok güzeldi !

“Al ,”dedi yüzünü buruşturmuştu “Bunu da ye. Bu saaten sonra mantı yemem ben.” Hiç ikiletmeden o tabağıda kendime çektim. Ve bu onu daha da affallatı. “Nasıl ya...”dedi hayal kırıklığıyla. “Şu an tirip atıyorum bir şey yapsana ?”dedi uzanığ kolumu dürttü. Kolumu çekip “Keyfin bilir.”biraz daha yoğurt. “Keyfimi s-“

“Ayıp oğlum !” tezgahın ordan buraya seslenen ... teyzeye katıldığımı belli edercesine elimi havaya kaldırım okey işareti yaptım. “Teyze ne koydun bunun içine ? Gel geri al !” kollarını göğsünde birleştirip ters ters bana bakıyordu ama ben onun tabağında ki mantıları yemekle meşkuldüm. Alttan yüzüne baktığımda kol düğmesine sıçramış kan dikkatimi çekti ardından yüzünde ki o çocuksu tiripli hali... Bir beden de birden fazla duygu olduğu gibi insandan insana değişen tutum da vardı. Bana çocuk diğerlerine kordu. “Alamaz yedi bile.” Çocuk haklıydı tabağı bitirdim. “Soda getir çok bilmiş ,”diyen Rüzgar bir kez daha haklı çıkmamı sağlamıştı. Benim kadar bile sürmüyordu tiribi.“İki tabak mantıyı yemeni geçtim yediğin süreyi farkında mısın ? Rahatsız olacaksın.” Arkama yaslanıp elimi çıkan göbeğimin üzerine koydum. “Olsun , buna değer.” Ağır ağır başını salladı ve artık dudağında kalıcı olan gülümsemesiyle içime işledi. “Buradan sonra seni nereye bırakayım ?”dedi ... yüzünde ki imalı gülümsemeyle yanımıza gelip sodayı bıraktı. Elide ki iki tatlıyı da koyup Rüzgar bakışlarıyla kaybol dediği için hızlı adımlarla uzaklaştı. “Nereye mi bırakasın ?” başıyla onayladı tatlısını önüne çekip çatalı batırdığı esnada “Sana geleceğim ,” Elinde ki çatal masaya düştüğünde göz bebekleri büyümüştü. “Kıyafetlerim hep kirlendi. Saçım başım da birbirinde. Hem hiç eve gidesim de yok. Bu arada odanda hala kıyafetlerim duruyor değil mi ?” donmuştu. Şu an taşa vursam Rüzgar’da daha fazla yaşadığına dair belirti gösterirdi. “Kıyafetleri mi attın mı ?”dedim merakla. Atmadığını elbette biliyordum sadece yaşıyor mu emin olmak için uğraşıyordum. Tepki vermeyince bu sefer böldüğü ama yiyemediği tatlısına uzandım. “O benim.”deyip elleriyle tatlıyı kendine çektiğinde “Yaşıyormuşsun.”dedim ağzımın içinde. Derin nefes alıyordu ama en azında tıranstan çıkmıştı. “Kıyafetlerin bıraktığın gibi duruyor. Odada her şey ,” dedi tekrardan çatalını eline aldı “Bıraktığın gibi duruyor.”

“Eee artık evime dönme zamanı.” Önce gözleri dön dedi ardından dudakları “Dön...Çok boş kaldı...”Türkiye’de yaşasakta şirketi ve hastanemizin olduğu yerlerde hepimizin evleri vardı. Şu an Afra , Kaya ve Arenle kalıyordum. Rüzgar’da , Bade , Poyraz ve Hayal ile aynı evde kalıyordu. Arda ve Eser ise onlardan biraz uzakta başka bir evde beraber kalıyorlardı ama bu sadece laftaydı. Zamanlarının çoğunu Rüzgarların evinde geçiriyorlardı. Orda da kendi odaları vardı. Zaten ev küçük bir sarayı andırdığı için odadan bol bir şey yoktu. Diğer şehir ve ülkelerde de ev dağılımları böyleydi. Abim ablam ve Kuzgun’da aynı evde kalıyordu. Rüzgar’ın odalarında ki garduropların yarısı da benim kıyafetlerim , eşyalarımla doluydu.

Arkadan gelen kırılma sesiyle bakışlarımız ayrıldı. “Af edersin anne elimden kaydı ,” yere dökülen limonataya baktım. Rüzgar ayağa kalkacakken onu durdurup ben kalktım. Teyze de harakete geçmişti ki gözlerimiz buluştu. Durup gülümsedi. Yere eğilmiş cam kırıklarını toplarken “Bardak kaydı tutayım derken tepsi devrildi.” Dedi ayağa kalkıp mahçupça gülümsedi. “Dur yardım ede-“

“ÖMÜR !” geriye doğru çekilip kendimi Rüzgarla beraber yerde bulduğumda saniyeler önce keyifle yemek yediğimiz masa yere devrildi. Dirseğimi yere çarptığımda Rüzgar ile gözlerimiz birleşti. Bu sefer farklıydı. Çünkü havayı bıçak gibi yaran sesi duymuştuk. Kimi kandırıyordum ? İkimizin de gözlerinde kaybın acısı vardı. Havayı yaran kurşunu ve yere düşün bedenlerin sesini devrilen masanın çıkardığı gürültünün arasında duymuştuk. “Bakma ,”dedim kendimin bile zor duyduğum sesimle “Lütfen oraya bakma.” Onu tutabilirdim. Ayağa kalkamamsı için binlerce bahane uydurabilirdim ama yapamadım. Gözlerini kaplayan çaresizlik banda bulaştı , direnemedim. Kollarımı tutup benimde onunla beraber dikleşmemi sağladı. Gözlerini benden ayırmadı ama göz bebekleri titriyordu. Bedeni ise kas katıydı. Yutkundu. Dudaklarını yaladı bir daha yutkundu. Dişelerini sıktı ve gözleri arkama kaydı. Dudaklarından acı ve kısık bir inilti döküldü. Zar zor ayağa kalktı ve yanımdan geçip oraya ilerledi. Bakmaya cesaret edemediğim saniyeler önce yüzünde mahçup gülümseme olan bedene.Ellerimi yere yasladım. Uzanıp kırılmış tabakların arasında ki silahımı aldım. Cam parmağımı kesti onu tutup atmak yerine avcuma alıp sıktım. Gözlerim bulanıklaştı fiziki acı çekmek için daha da sıktım. Derimi kesti ama kalbim sızım sızım sızlamaya devam etti.

Gözlerinde ki çaresizlik içime işledi , silemedim.

“Aslanım ,” acı ile kaplı sesi gözlerimi yummama sebep oldu. “Lanet olsun !” elini yere vurduğunda o an işte fiziki acı çektim. Bedenim karıncalandı elim kırılmış kemiklerim paran parça olmuştu. Cam parçasını fırlattım. Elime ilk gelen şeyi çektim. Masa örtüsüydü. Kanlı elimle tutup çektim. Yırtıldığında alıp elime sardım. Dikiş gerektiğini bilecek kadar kendimdeydim ama kendimi kaybetmeme de az kalmıştı. Biri onun canını yakmıştı ! Biri sevdiğim adamı çaresizliği sürüklemişti ! Biri masum canları almıştı...Öfkeyle derin derin nefesler aldım. Silahı iyice kavrayıp ayağa kalktım. Arkamı döndüğümde kalbimi biri avcuna almış sıkmış ardından iki tarafa sertçe çekip ayırmıştı. Rüzgar dizlerinin üzerinde önünde cansız yatan bedenin başında duruyordu. Kurşun...anlına isabet etmişti. Daha yere düşmeden ölmüştü. Gözleri açık kalmış başından akan kanlar cam kırıklarının arasında kendine yol çiziyordu. Rüzgar’ın eli ve üzerinde ki kıyafetler de bu kana bulanmıştı.

İşte asıl şimdi üstü kana bulanmıştı.

Gözlerimi belki de daha fazla buna dayanamadığı için yola döndü ama kimse yoktu. Ateş bir araçtan edilmiş ardından hızla kaybolmuştu. “Kahretsin ,”acı iniltisi un ufak olan kemiklerimi daha da parçaladı. Canım çok yandı. “Senin suçun yoktu...Onun suçu yoktu !” elini havaya kaldırdığında öne atıldım. Dizlerimin üzerine kendimi attığımda silah elimden düştü. O araba geri gelip bu sefer açık bir şekilde namluyu çevirse Rüzgar elini yere vurmasındansa o kurşunun bedenimi delip geçmesine razı olurdum. Sıkı sıkı tuttum elini. “Yapma ,”hızlı hızlı aldığı nefesler , öfkeyle dolan gözleri “Yapma sevgilim. Senin suçun değil yapma ,” Dizlerimin üzerinde yükselim boynuna sarıldım. “Bulacağız. Bunu yapanı bulacağız. Nolur kendini suçlama , yapma.” Bir kez daha dudakalrından acı dolu bir inilti döküldü. “Onun...onun suçu yok...O değil...O olmamalı...”kanla kaplanmış sargıyı çekip atmak istedim ama o zaman daha çok kan bulaşır diye yapmadım. Elimi boynuna bastırdım. Başını boynuma gömdü. “O olmamalıydı...Suçu yoktu...”ama bizim savaşımız da en çok suçsuzların suçu vardı. “İntikamlarını alacağız. Yemin ederim alacağız ,” Kas katı bedenini sarabildiğim kadar sardım ama kulağıma gittikçe yaklaşan siren sesleri ilişti. Genzimi çekip geri çekildim ve bana bakmaya zorlamak için ellerimle yüzünü avuçladım “Gitmek zorundayız Rügzar. Bunu kim yaptıysa suçu üzerimize atmya çalışıyor. Burdan hemen gitmeliyiz ,” ayağa kalktığımda bakışlarım benden izinsiz tezgaha döndü ama hemen Rüzgar’a geri döndüm. Ama çoktan görmüştüm. Bizim için çıkardığı limonata sürahisinin üzerine kan sıçramıştı ve yerde yatan bedenin de başın kurşun isabet etmişti tek fark onun gözleri kapalıydı. “Rüzgar lütfen , gitmek zorundayız. Eğer polisler bizi burada yakalarsa zaman kaybına sebep olacaklar ,” etrafta parmak izimiz vardı ve gelirken bir çok kameraya yakalanmıştık. Ama zaten ünümüzle tanınıyorduk. Bizi bu kanıtlara dayanarak gelip alsalar da çok tutamazlardı. Ama eğer burada yakalanırsak bir günde halledebileceğimiz şey bir haftayı bulurdu. O zaman diliminde de bunu yapan it dünyanın öbür ucuna gitmiş yeni bir hayata başlamış olurdu. O yüzden Rüzgar’ı zar zor ayağa kaldırdım. “Hadi sevgillim. Gelmek üzereler.”

“D-dur dur,”elimi bırakıp dudağını parçalamak istercesine ısırırken eğilip ... gözlerini kapattı ardından bir daha oraya bakmadan ayağa kalkıp elimi tuttu. Ben ise onun titreyen sesinde kalmıştım. Girdiğimiz kapıdan çıkarken ikimizde başımızı bir santim bile çevirmedik. Gıcırdayan kapıya geldiğimizde hızlıca açtı ve elimi daha sıkı tuttu. “Bunun bedelini ödeyecekler. Andım olsun ödeyecekler.” Çok değil iki saat önce ona sarıldığım nehrin yanından neredeyse koşar adımlarla geçtik ve arabay ulaştık. Sesim çıkmadı çünkü gözleri değişmişti. Rüzgar gitmiş Kor gelmişti. Anlattığı fabrika gibi bunu yapanı bulup yakmadan da durmayacaktı. Ve onun ateşinin kaynağı olan ben eşlik etmekten geri durmayacaktım. “Kahretsin !” hızlıca kemerimi bağladığımda Rüzgar arabayı park ettiği yeren çıkarım gaza bastı. Polis arabası yolun başında görünmüştü. “Amaçları olay değil , bizis ,”Rüzgar beni duyuyormuydu bilmiyordum. Sert bir dönüş yaptı ve kırmızıya dönen ışığı umursamadan hızını arttırdı. Dönüş yapmak üzere olan araç bizi görünce yolun ortasında arabayı istop ettirmiş sertçe kornaya basmıştı. Onun acemiliğine karşı Rüzgar ustaca çarpışmaya engel olmuş yoluna devam etmişti. Polis arabası da birkaç araba arkamızda bize yetişmeye çalışıyordu. Telefonumu elime aldığımda ekran kan oldu. Üzerime silmeyi denediğimde daha da berbat ettim. “Hay ben böyle işin.” Parmağımı veya yüzümü okuyamadığı için şifreyi girdim. Ana ekran açıldığında rehpere girecekken ekrana arama düştü. Aramayı yanıtlamak için baş parmağımı kullandığımda acıyla yüzüm buruştu. Kestiğim avcum sanki iki taraftan tutulup çekilmiş , yırtılmıştı. “Ömür , Rüzgar’ı aradım ama cevap vermedi. Biz şimdi şirketten çıkacağız. Eve geçiyoruz.”

“Geçmeyin Poyraz !” yürüyordu , sert sesimle durduğunu anladım “Gittiğimiz kafeye saldırdılar. ... teyze ve oğlu öldü ! Polis peşimizde ! “arka cama isabet eden kurşunla Rüzgar’a baktım. Gözünü yoldan ayırmıyor önünde ki arabalara makas atarak geçiyordu. “Bunlar polis falan değil ! Şirkete geliyoruz !” konuşurken koşmaya başlamıştı. Hayal’İn de yanında olduğunu biliyordum. “Bindiğiniz aracın plakasını biliyor musun ?” ben daha bir şey demeden Hayal cevabını vermişti. Çekilen sandalyelerin ve arka arkaya basılan tuşların sesinden çoktan işe koyulduklarını anladım. “Poyraz arkamızdakileri boşver onları biz hallederiz. Sen dediğimi yap. Bizimkileri oraya çağır.” Hayal bunu yapmayacağını önceliğinin biz olduğunu söylediğinde dişlerimi birbirine bastırdım ve dilimi ısırdım. Aksi halde ağzıma gelen lafları sayacaktım. Ben senin yerine söyleyeyim diyen iç sesim kıkırdadı bu durumda bilgisayarın başında bir bok yapamaz ardından her zaman olduğu gibi kayboldu. “Haklısın dediğini yapacağım.”

“Poyraz ! Onlar gerçek polis değils-“ Poyraz ben konuşsam araya küfür bile sokup söyleeyeceğim şeyleri çok nazik bir şekilde sevgilisine izah etti “Bizim burada şu durumda yapabilecek bir şeyimiz yok Hayal’im. Sadece işlerine ayak bağı oluyoruz. Bana yardım et de diğerlerine haber verelim. Ayrıyetten...Biri Kor , biri Bozkurt. Onları hafife alma.” Ardından telefon kapandı. Kapatmasaydı ben camı açıp fırlatacaktım. “Şehirden çıkamam ama dört yol ağzı var.” silahıma baktım “Sen arabayı sür ben hallederim. Ama silahına ihtiyacım var.”ikiletmedi. Sıkıca tuttuğu direksiyonu bırakmadan elini beline götürüp silahı bana uzattı. “Dolu ,”elbette doluydu. Bir kurşun eksik olsa mutlaka yerine yenisini koyardı. “Arabayı durdur sadece. İçindekiler canlı lazım.” Zaten bunu yapacaktım. Yanan canı öfkeye dönmüştü. O yüzden başımla onayladım. Yol kenarında ki tabelalar yaklaştığımızı bağırırken Rüzgar hızını düşürdü. Polis aracı arada ki mesafeyi kapatmak için fırsat bulmuşken bir kez daha ateş ettiler. Arka cama saplanan ikinci kurşun , kurşun geçirmez camda kalmıştı. Hemen arkamıza geldiklerinde “Araç kurşun geçirmez değil.” Camı açıp hızlıca kendimi yukarı çektim ve üç el tetiğe bastım. Cam tuzal buz olurken direksiyonu kırdı. Hızlıca içeri girdiğimde Rüzgar’da diğer tarafa doğru direksiyonu kırıp firene bastı. Araba yana doğru kayıp yolda tekereleğin izinin çıkmasına sebep oldu. “İyi misin ?” elini firene bastığı an önüme uzatmıştı. Bedini öne gitmekten korumuştu. Başımı salladım. “İyiyim.” Üstün başın kan içinde. Elinde durmayan bir yarık var. Kıyafetin yırtılmış ve saçın birbirine girmiş...ama hayattasın. Ne kadar da iğrenç ve küçük düşürücü bir durum Ömür ? Tiksindim. Onu boğabilsem boğardım. İçimden çıkarım kurşuna dizsem yapardım. Kıkırdayıp bir kez daha kayboldu.

İkimizde kapımızı açıp aşağı indik. Polis aracı kavşağın ortasında ki adaya çarpmış kaportası tamamen göçmüştü. Rüzgar dumanlar çıkan araca hiç teredüt etmeden ilerlemişti. Etrafa bakarak yanına ilerledim. Kazanın etkisiyle kapı içine çökmüştü. “Rüzgar kapı-“ kaşlarım havaya kalktı. Tek çekişle kapıyı açmıştı. Hava yastığına baş gömülmüş adamı tutup tek haraketle de dışarı fırlattı. Adam yüz üstü yere yığıldığında ayağımla dürttüm. Ben onu ikinci kez dürterken Rüzgar diğer adamı da tutup getirmişti ama onun da bilinci açık ve kapalı arasında gidip geliyordu. Adam nereden baksan doksan külüydü. Onu da öne doğru fırlattı. Üçüncü kez adamı dürttüğümde yan döndürmeyi başarmıştım. Havaya kalkan göğsünü görünce kocaman gülümsedim. “Ay yaşıyormuş ,” dizlerimin üzerine çöktüm elimdeki silahla dürttüm “Uyan birazdan ölürsün.” Ben onu uyandırmaya çalışırken Rüzgar’ın gölgesi diğer adamın üzerine düştü. “Aç gözünü ,” ingilizcesi ve ses tonu o kadar farklı ilişti ki kulağıma adamın yanağını silahla dürterken parlayan gözlerimi üzerinden alamadım. Senden tiksiniyorum kıkırdayarak devam etti Birkaç dakika önce iki can öldü. Gözünün önünde. Sevgilinin de yüzü kan içinde. Elinden akan kanlar boynuna ve yanağına bulaşmış. Üzerinde ki siyah kıyafetler o çocuğun kanına bulandı. Arabaya dönünce koltuğa bak belki daha rahat görürsün. Tekrar kıkırdadı. Aptalsın Ömür. Beceriksizsin. Bak aşk seni ne hale getirdi ? Hesaplamadın. Sen yemek yerken bile her olasılığı hesaplarsın. Gözlerimde ki pırıltı söndü. Hesaplasaydın onlar yaşıyor olabilirdi. Eskiye mi döndün Ömür Bozkurt ? Hata , hata ve daha çok hata. İç çektiğine yemin edebilirdim. Attığın adımı hesaplamazsan daha çok kayıp vereceksin. Bu sefer senin tanıdıkların olacak. Ne demiştin sevgiline ? Ellerim masumluğunu kaybettiğinde...kıkırdadı Ah Ömür ah. Geç olursa kaybeden sen olacaksın. Ve sakın unutma , kaybetmekten nefret ederim. Daha sesli kıkırdadı ve kayboldu. Ama biliyordum bu gün onu son duyuşumdu. Söyleyeceğini söylemişti.

Önümde ki adamın kıpırdanmasıyla bakışlarımı önüme çevirdim. “Kim gönderdi ? James için mi Fyodor piçi için mi çalışıyorsun ?” sesi çok sakindi. Adamlar kendilerine gelmek için çabalarken kaşlarım çatıldı “Rüzgar ,”dedim boştaki elimle adamın çenesini tuttum. “Bir terslik var.”ama o zaten bunu fark etmişti. “Konuşamıyorlar.”dedi sesinde değişiklik yoktu. Ağzını aralamasını sağladığımda dili yerindeydi. “Doğuştan olmalı.” Bu gereksiz bilgiyi verdikten sonra ayağa kalktım. “Ama bana cevap vermesi için konuşmasına gerek yok ,” elinde silahı yoktu çünkü bendeydi ama elinde başka bir şey vardı. Ailesinin , onun simgesi olan çakmağı parmaklarının arasında çevirip açtı. Çıkan ses her zaman hoşuma gitmiştir hala da fazlasıyla hoşuma gidiyordu. “Son kez soruyorum sizi James mı gönderdi Fyodor mu ?” adam ikinci ismi duyduğunda gözünü uzunca kapatıp açtı. “Fyodor ,” çakmağı kapatıp ayağa kalktı “Fyodor iti ,” ağzının içinde mırıldandı “Yedi ceddini-“ göz göze geldiğimizde küfrü yuttu. “Ben arabaya geçiyorum. Sende çok bekletme gel , hava soğuk.” Arkamı dönüp doğrudan arabay ilerledim. Bakışlarını üzerimde hisseettim daha sonra da çırpınan bedenleri. Arabaya bindiğimde dikiz aynasını kendime çevirdim. Saçımı düzeltirken yüzümde kurumuş kanımı umursamadım. Ben saçımla ilgilenirken arka pilanda Rüzgar adamları çıkardığı arabaya geri sokmuştu. Dışarı çıkmaya çalışmasınlar diye de nerden bulduğunu anlamadığım iple bağlamıştı. Sesleri çıkmadan çırpınıp duruyorlardı. Araçtan yükselen dumanlar patlayacağını işaret ediyordu. Yapış yapış olan saşlarımı elimden geldğince düzelttim. Torpidoyu açıp elimi saracağım bir şey ararken patlama oldu. Ama ben hala elimi saracak bir şey bulamamıştım.

En sonunda muhtemelen arabanın camını temizlemek için kullandıkları bezi bulmuştum. Yırtıp kucağıma koydum. Elimde ki bez artık kandan görünmüyordu. Yavaş açmam gerekirdi ama tutup bir anda çektim. Sızladı ve az da olsa duran kan tekrar akmaya başladı. Fiziki acı iyiydi. Bezi hızlıca elime sardım ve düğüm attım. Avcumu kapattıp elimi yanıma koydum. Bezin kana bulandığını her hücremde hissediyordum. Güzeldi...fiziki acı güzeldi...Sürücü koltuğunun kapısı açılıp Rüzgar bindiğinde oraya bakmadım. Koltuğun kan olduğunu bilsemde görmekten iyiydi. Bakmadım ve bakmayacaktım. Onu haklı durumu sokmayacaktım. Elimde ki kartlar tükenmeyecekti. Bana karşı benim oynadığım oyunda ben kazanacaktım. Kartlarım bitmeyecekti. Kaybetmeyecektim. Artık Rüzgar’da yanımdaydı. O da bana kartlarını vermişti. Beraberdik. Bu oyunda kartı biten değil diğerinden fazla olan kazanacaktı. Ben olacaktım. Ben kazanacaktım. Ondan daha fazla hamlem vardı. Daha fazla kartım.

Rüzgar’ın arabayı çalıştırmayıp beni izlediğini fark etmem birkaç dakikamı aldı. Zihnimin savaşından derin nefes alarak ayrıldım. Anda kalmak için yanımda Rüzgar’ın görüşünden uzak tuttuğum elimi sıktım. Sızlayan daha sonrada yanan elim artık kaşıntı gibi geliyordu. Başka bir yeri mi mi kesseydim ?

Derin nefes aldığını duydum ardından arabayı çalıştırdı. Bazı farkındalıklar nasıl andan sonra geliyorsa bazen konuşmadan yapılan bir nefes alma bile aslında çok şey anlatabilirdi. O fark etmedi ama ben sadece bir saniye yüzüne baktım. Ve o bir saniye aslında rafa kaldırdı. Hissettiğim o duyguyu rafa kaldırdı. Bencillik yapmama gerek yoktu. Şu an acısı olan Rüzgar’dı ben değil. Değer verdiği iki kişiyi kaybeden oydu , ben değil. İç sesimle olan aptal diyaloglarımın beni düşürmesine izin veremezdim. Normalde olsa vermezdim en azından. Ama o yanımdayken acı çekmek bile güzel oluyordu. Acı çekince geçireceğini biliyordum. Şu an o anlardan birinde değildik ve içimde ki organ bunu beklese de bu sadece bencillik olurdu. Kendime gelmek için önce nefesimi düzene soktum. İkici hamlemde sıktığım elimi açmak oldu. Ben nasıl o elini yere vurduğunca kemiklerimin kırıldığını hissettiysem ona daha fazlasını yapmıştım. Şirkete girer girmez elime pansuman yapacaktım. Üçüncü hamlem ise gözlerimi ona çevirmek oldu. Dördüncüsü ise konuşmaktı ama ne kadar da zorlanmıştım ?

“Fyodor’un arkasına bakmadan kaçma sebebi bu olmalı. Bizi takip ettirmiş. Ama amacı biz olsaydık vurabilirdi. Amacı sadece canımızı yakmaktı ,” düzelttim “Senin canını yakmaktı. Ama bu saçma.” Gözünü yoldan ayırmadı “Değil. Fyodor itinin amacı flaştı bu yüzden abinleri hedef almak istedi ama tuttuğu adamın derdi abinler değil , benim.” Dikleştim ve yan döndüm “Tuttuğu adam ?” direksiyonu tuttuğu elini açıp kapattı. “Az önce cehenneme giden iki şerefsiz Fyodor için çalıştıklarını onayladılar. Yalan değildi çünkü patronları veya ne karın ağrısıysa onu Fyodor tutmuş.”

“Verdiğin cevap daha çok soru doğuruyor.” Kaşlarım çatıktı. Yandan yüzüme baktı “Verdiin savaşı saklama çaban daha çok kayıp doğuruyor.” Anlamıştı.

Oturuşumu düzeltip yola baktım. Şirkete gelmek üzereydik.Bir şey demeden bekledim. Bencillik yapmak istemiyordum. Bunun için yardım çığlıkları atan kalbimi paran parça etmem gerekse bile edecektim. Şirket görüş alanımıza girdiğinde nasıl bir kargaşayla karşılaşacağımızı tahmin edebiliyordum. Ne zaman taktığımı hatırlamadığım kemerimi çıkardım. Kapının önünde arka rkaya dizilmiş arabalar bizimkilerin hemen hemen aynı zaman diliminde geldiğinin göstergesiydi. Rüzgar arabayı durdurduğunda korumalar bize bakıyordu. Aynı anda araçtan indiğimizde hepsinin yüzünde dehşet ifadesi belirdi. O kadar mı berbat görünüyorduk ? Don aralarından sıyrılıp karşımıza geçtiğinde onu hiç bu kadar şaşkın görmemiştim. Öyle ki tek kelime edemedi. Teresa’Yı da aralarında gördüğümde “Sende mi buradaydın ? Nasılsın , alışabildin mi kalabalığa ?”deyip göz kırptım. Korumalar bize yol açtığında aralarından geçip şirkete girdik. Hiç durakssamadan asansöre binip sekize bastık. Arkamı dönüp aynaya bakmak gibi bir hata yapmadığım için kendimi içten içe tebrik ettim. Ama aynaya gerek yoktu. Rüzgar benim aynamdı. Bu halimin canını yaktığını biliyordum çünkü onun hali benim canımı yakıp kavurmuştu.

Asansörün kapısı açıldığında yine hiç duraksamadan indik ve toplantı salonuna ilerledik. Yaklaştıkça sesler netleşmişti. İçeride bir curcuna vardı. Asıl curcuna bizi gördüğünde olacaktı. Hepsinin yüzünü aklıma kazımak için gözümü kırpmayacaktım. Kağı açıldığında “Selam çocuklar biz geldik.”dedim duygudan yoksun sesimle. Hepsinin yüzünde ki o ifadeyi tamda istediğim gibi zihnime kaydettim. “Rüzgar !” ilk kendine gelen Pıyraz oldu. Sesinde korku değil nefret , öfke vardı. İkizini bu hale sokanı öldürmek istediğini sezdim. Masadan uzaklaştığı esnada Rüzgar ona baktı ve gözleri yerinde kal dedi. “Ömür.”diyen sesler kardeşlerime aitti. Endişeyle adım attılar ama duygudan yoksun olsa da sesim gözleerim değildi. Onlara karşı hiçbir zaman duygusuz olamazdım o yüzden gözlerimle şimdi değil dedim. Durmak istemediler ama endişeleri bana duydukları saygının , sveginin önüüne geçemedi. Hayal taş kesilmişti. Bade ise oturduğu yerden abisine bakarken hasar tespit yapıyordu. Onu bu halde ilk kez görmediğini biliyordum ama üzerinde ki kanlar başkalarına ait olurdu değer verdiği birilerine değil. Kuzgun sert bir küfür ettiğinde tek kaşım havaya kalktı. Kelime haznem genişlemişti. Ablam onun bir adım arkasında duruyordu. Tıpkı Bade’nin yaptığı gibi beni süzdü ve yerinden ayrılıp saniyeler içinde yanıma geldi. Elimi tutup avcuna aldığında çekmek için hamle yapmadım. Dikiş gerekiyordu ve Rüzgar’ın canı daha fazla yanmasın diye gelir gelmez pansuman yaptıracağım demiştim. Ablamdan başka yapabilecek de yoktu. O elimi incelerken Eser ile gözlerimiz buluştu. Saf endişe akıyordu. Boşta ki elimi havaya kaldırıp el salladım. Arda’da onun arkasında Afra’nın yanındaydı ve elleri yumruk olmuştu. Kardeşinin hali canını fazlasıyla sıkmıştı. Daha doğrusu Rüzgar’ın sakladığı acısı canını sıkmıştı. Çünkü Afra’nın yüzündeki endişenin arkasında tıpkı Arda’nın yüzünde ki iafedenin yattığını biliyordum.

“Dizi ,”Rüzgar karşıya bakarken sadece ablam ve benim duyacağımız şekilde konuştu ama bu odada ki herkes dudak okuyabiliyordu. “Dizine de bak abla...Cam kırıklarının üzerine çöktü ,” bakışalrım benden izinsiz dizlerime döndü. O an kanadıklarını fark ettim. “Dikiş gerekiyor...canı...canını yakmamaya çalış ,” doğrudan ablama baktığında gözlerinde ki acıyı saklamadı “Lütfen elli üç dakikadır kendi canını yakıyor...sen yakma...” nefesimi tuttum. Başka bir şey demeden yanımdan ayrılıp masaya ilerledi ve kanlı ellerini sertçe masya vurdu. İrkildim ama irkilme sebebim ses değildi. “Vurma işe...vurma elini...” ablam elini belime koyup beni yerime yönlendirdi. Direnmedim. Afra , Kaya ve Aren yer açtığında Arda sandalyeyi çekti. Eser’de sandalysenini bana doğru çevirip öne eğildi. “Hemen geliyorum.”ablam oturduğum an yanımızdan ayrılıp arka tarafa gitti. Kaya ellerini omuzlarıma koyup eğildi ve saçımı öptü. Aren de hemen yanıma çöküp sağlam olan elimi tuttu. Afra ise benim hissetmediğim fizikia cıyı hissediyordu. Arda onun elini sıkıca tutmuş ama gözleri Rüzgar’da , kardeşindeydi.

“Fyodor iti ... tutmuş !”bende gözlerimi ait oldukları adama çevirdim. “O piçi gerbetmeliydim !” o kimdi ? Tanımıyordum. Gerildim , tanımadığım bir düşman olasılıkalrı bozardı. Cümleler birbirine girmeye başladığında Rüzgar sesini düşşürdü ve “... “ dedi bana bakarak “Senin bildiğin adı bu ... onun diğer atlarından biri ,” Cümleler düzeldi , olasılıklar hatasız sonuçlandı. Tanımadığım biri değildi. Her şey yolundaydı. Tehditi tanıyordum , Rüzgar’a bir şey olmasına izin vermeyecektim. “Abi , Ateş abi.” Abim Rüzgar’ı dinlemiyordu çünkü tek odağı bendim. Bakışalrı üzerimdeydi. Ona bakmaya cesaret edememiştim ama o çekmiyordu gözlerini üzerimden. Yutkundum. “Çok korktu ,”Kaya kulağıma eğildi ve omuzlarımda ki ellerini çok hafif sıktı “Sana bir şey oldu diye çok korktu kardeşim. Sesini duymaya ihtiyacı var. Ona bakmana ihtiyacı var...Karadeliğin içine düşmüş sürükleniyor gibi...Sadece seslen , o bile yetecek.” Dizlerimde ki bakışlarımı kaldırdım ve arkama doğru dönüp abime baktım. “İyiyim ,”dedim hafif gülümseyerek “Birkaç sıyrık bana hiçbir şey yapamaz Ateş Bozkurt ,” Kaya omzumu bir kez daha nazikçe sıktı “Kardeşine güven abi. Ona hiçbir şey olmaz ,” başımı hafifçe omzuma doğru yatırdım “Kimse ona zarar veremez. Kendisinden başka.” Burnumdan güldüm ve göz kırptım. Adem elması yukarı ardındna aşağı haraket etti. Başını önüne eğdi ve gözlerini bir süre kapalı tuttu. Ve gözlerini tekrar açtığında bakışlarında kan isteyen kurdun açlığı vardı. “Devam et Rüzgar.”

Rüzgar alt dudağını ısırdı ardınndan başını salladı. “Fyodor ... tutmuş. Polis kılığında ki itler gebermeden önce Fyodor için çalıştığını söyledi daha doğrusu işaret etti. Doğuştan konuşamıyorlardı. Bu değil ... adamları olduğunu almala sebebim. Ağızlarında sol üst dişleri yok. Dillerinin damak kısmında ise bıçakla çizilmiş düz çizgi var ,” adamın dilini kontrol etmek için ağzını açmasını sağladığımda bunu bende fark etmiştim “Fyodor’un onu tutma sebebi açık. Sendin abi , seni indirmesi için tutmuş ama o beynini siktiğimin derdi benimle. Fyodor’un ortamı terk etme sebebi buydu. Kaçtı çünkü bizim hepsini geberteceğimizi biliyordu. Onu aramış ve ateş abiyi takip etmesini söylemiş olmalı. Ama beni görünce hedefi değişti. Nerden biliyorsun demeyin onu adım kadar iyi tanıyorum.”

“Neden Ömür’ü vurmadı ?” Bade’nin sesi ortama bomba gibi düşünce Rüzgar o kadar hızlı döndü ki ona Bade hızlıca “Öyle değil abi. O kadar psikopat değilim. Sana mesaj göndermek veya canını yakmak istediyse anlamdığım şey ... teyze ile... neden vuru ? Onlar sıradan insnalara olabilirlerdi ama sen kolay kolay biriyle yemeğe gitmezsin.” Sesi sona doğru kısldı. Abisinin bakışları yerinde küçülmesine sebep oldu. “Bade ,”dedi Rüzgar sakin kalmak için caba sarf ediyordu “Bir daha ki sefere düzgün bir şekilde aklındakini söyle. İlk cümleni bir daha duymak istemiyorum. Anladın mı beni ?” Bade kendini açıklamak için dudağını aralayıp dikleştiğinde Rüzga elini öyle bir masya vurdu ki sesi toplantı salonunda yankılandı “Anladın mı dedim Bade Kor !?”

“A-anladım , anladım abi...Özür dilerim. Bir daha olmayacak.” Ellerini sıktı ve gözlerini yere çevirdi. Poyraz , Bade’ye bakmış “Rüzgar , Bade yanlış bir şekilde sordu ama doğru soruydu. Bir tahminin var mı ?” Rüzgar öfkeyle nefes alıp veriyordu. “Çünkü namluyu ona çevirseydi beni vururdu ,” dedi tane tane. Adımı bağırıp bene çektiği anı hatırladım. “Araba yaklaştığında fark ettim. Ömür’ü vurmaya çalışsaydı önüne geçeceğimi biliyordu. Amacı beni öldürmek değil açı çektirmek. Bunun için de en iyi hedef Ömür’dü doğru ama ne yapalım ,”dedi kollarını alayla iki yana açtı. “Elde ... teyze ve oğlu var.”

“Abi ben öyle demek istemedim.”diyen Bade gerçekten de üzgün görünüyordu. İstemsizce benim yanımda olan Eser’e baktım. Onunla yan yana oturmuyor oluşları aralarının hala bozuk olduğunun kanıtıydı. Eser , ellerini sıktı. Bade’nin üzgün oluşu canını yakıyordu ama yinede ona dönüp bakmadı. Burada ki herkes çaresizdi ama gidemeyecek kadar da sebeplerle doluydu. “Her neyse...yakında yeni hamle yapacaktır. Ondan öönce benim onu bulmam gerekiyor.”

“Fyodor’u istiyorsun.”dedi abim arkasına yaslanıp “Evet , tam olarak onu istiyorum.” Abim keyiften uzak gülümsedi “Git ve al o zaman abim. Bneden de selam söyle.” Çevirisi ; al ve buraya getir. Sen istediğin bilgiyi al ben onun canını alayımdı. Afra ile bakışlarımız buluştu. Fyodor , Suskunlar için ana listede değildi ama kurllarımızı duyuracağımız gecenin baş rol oyuncusuydu. Şimdi tercih zamanıydı. Suskunlar’ın lideri olan ben Rüzgar Fyodor’u bulmasın diye önüne engel mi koyacaktım yoksa Rüzgar’ın yanında durup Suskunlar’ın planına mı engel olacaktım ? Aren aklımdan geçenleri anlamıştı ve vereceğim cevap beni şaşırtmasın diye elimi sıkıp ona dönmemi sağladı. Gözlerini hafifçe açıp kapattı ve gülümsedi. Karar verildi... Rüzgar’ın ateşinin kaynağı olarak yanında duracak , Suskunlar’ın plnını değiştirecektim ama bun karar verdiğim an onca çaba onca çekilen ızdırap zihnimde yankılandı. Rüzgar’ı seçmek kendimden olmak ve kendimi bulmak demekti. Uzun uzun okyanusuma baktım. Bakışlarımı hissettiğini biliyordum direnir sandım direnmedi. Gözlerimiz buluştu ve tebessüm ettim. Yanında olacağım demenin sessiz haliydi.

Ablam geri döndüğünde karşımda oturan Eser ayağa kalktı. Ablam onun yerine oturup elinde ki ilk yardım çantasını masaya bırkatı. İçinden dikiş malzemelrini çıkarıp elime uzandı. Rüzgar’ın masadan uzaklaşıp yanıma geldiğini gördüğümde ablam elimde ki bandajı çıkarmış ve yarayı temizlemişti. Eline aldığı enjektörü gördüğümde elimi hızlıca keendime çekip ayağa kalkmak için hamle yaptım ama Kaya omuzlarımdan tutuğu için çabam boşa gitti. Diğer elimi sıkı sıkı tutan Aren ise başını hafifçe iki yana salladı. O an gerçekten korktum. “Hayır !”dedim korkuyla “Hayır ! İlaç olmaz ,” çaresizce ablmaa baktım “Uyuşturmadan dik ! Abla lütfen ilaç olmaz !” ablam yüznü buruşturdu “Canlı canlı dikeyim yanı...asıl bu olmaz Ömür.” Elime tekrardan uzandığında kalkmaya çalıştım ama Kaya izin vermedi. “Yapma !”diye bağırdım “ Yapma Kaya ! Bana destek oluyorsun sanırken kabus görmeme sebep olma !” sesım odada yankı yaparrken sözlerim Kaya’Yı bir duvradan diğerine çarpmış elektirik çarpmış gibi ellerini çekmişti. Hızlıca ayağa kalktım elmi sertçe Aren’den kurtardım “Destek oluyorsunuz sanıyorum ! Kabus görmemi bu kadar çok mu istiyorsunuz !? “Hızlı hızlı aldığım nefesle ve elimi korumak için arkama sakladığımda gerçekten savunmasız hissetmiştim. “Bunu ben kendime yaptım !”dedim ablama bakarak “Fiziki acıyı tercih ettiğim için yaptım ! Eğer iyileştirmek istiyorsan lütfen sadece dik...İlaç verme abla...Yalvarırım beni o batağa atma...”başımı iki yana salladım “Söz veriyorum ders olur bana...yapmam bir daha ama ilaç...ilaç verme...istemiyorum...kabus görmek istemiyorum...”sakinleşme çabam boşunaydı. Ablam sözlerimin etkisiyle donmuştu. O an sözlerim kulaklarıma ilişti ve kasıldım. Arkamı döndüğümde Aren , Kaya ve Afra sarsılmıştı. “Ben ,”ellerimi onlara doğru uzattım “İyiyim. Gerçekten iyiyim , sorun yok. Korkmayın. İyiyim ,”dedim ama yüzlerinde ki ifade daha da kötüleşti. Yutkunamadım “Tamam...tamam bakın şimdi dediğinizi yapacağım tamam mı ? Lütfen sakin olun , iyiyim ,”dedim Afra’nın dolan gözlerine. Elimi ablama uzattım “T-tamam yap yap hadi ,”dedim Aren’in kanlanmaya başlayan yeşilleriyle abkamın elind etuttuğı iğneye uzandım “Ben yaparım !” dedim ve elimin titremesini umursamadan dikiş atılacak olan kolumun iğneyi yapmak için başımı eğdim. “Sorun yok , yapcağım şimdi , üzülmeyin...Sorun yo-Ne yapıyorsun Rüzgar !?” şırınga elimden çekimiş ve fırlatmıştı. Korkuyala “Görmüyor musun üzülüyorlar !?” öne doğru adım atmıştım ki Rüzgar elleriyle yanaklarımı avcuna aldı ve anlını anlıma yasladı “Sakinleş , sakineş güzelim...Kriz geçiriyorsun sakinleş...Sorun yok...sakinleş...”bedenim titremeye başladığında “İğne ,”dedim ama dudakalrım bile titriyordu “Kardeşlerim iç-“devam edemedim. Rüzgar bedenimi sıkıca kendine bastırıp sardığında gözlerim kararmıştı. “Buradayım...hepsi geçti...hepsi geçti...”

Gerçekten geçmiş miydi ? Eğer geçtiyse bedenim bu hale gelmezdi. Ben bu tepkiyi vermezdim. Kendimi o odada hissetmezdim. Güçlü olmak isterken güçsüzlüğe boyun eğmez kendimi küçük düşürmezdim. Korkmazdım ben çok korkmuştum.

Bozkurt korkmazdı...ama ben çok korrkmuştum...

 

 

 

Loading...
0%