Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15.Bölüm - Uyuyan Güzel

@elif.kinik

 

 

 

"Kalbimin acısı

 

 

 

Karnlığımı aydınlattı."

 

 

Bir insanın güzel olduğunu söyleyen baktığı ayna mıydı yoksa dünyası olduğu kişi miydi ?

Cevap basitti ama bütün masallar güzellik algısı ile başlardı. Mahsur kalan veya zor durumda olan bir kadını kurtarmaya gelen adamla da devam ederdi. Çocukkan çizgi filime uyarlanmış masalları izlerken heyecanla beklerdim. Kadının ayağa kalkıp kendini kurtarmasını ama hepsinde prens gelip kurtarmış sonu aşka bağlanıp mutlu bitmiş , cadı veya kötü olan kral ölmüştü. Bir gün yine televizyonu izlerken sinirlenmiş ve kapatmıştım. Daha çocuktum ama sinirlerim bozlumuştu. Prense ihtiyacı olmayan prenses mutlu olmak için ona koşuyordu. Mutlu olmak için bir adana değil aynada ki görüntüsüne bakması gerekiyordu. Güçlü olduğunu fark etmesi için kendini yenmeliydi.

Masallara kızmıyordum onları yazanlara kızıyordum. O masalları izleyen okuyanların prens beklemekten başka çareleri olmadığını anlatıp durmaları , güzellik algısının zayıf olmaktan geçtiğini anlatan kalemin sahiplerine kızgındım. Hiçbir kadın güçlü olmak için bir adama ihtiyaç duymazdı. Güçlü olduğu için kalbine o adamın sevdasını kazırdı. Ama her güçlü kadın o adama karşı beslediği hisleri fark ettiğinde temkinli davranırdı. Beni bende eder mi yoksa beni bana bırakır kendiyle mi sarıp sarmalardı ? Düşünür ve hangi taraf daha ağır basarsa yeni bir yol çizerdi. Hiç mi affalamayacaktı ? Hayır affalayacaktı ama seçtiği yolda bunun da çözümü vardı. Beni benden edeceğini düşündüyse affalladığında kendi elini tutup devam edecekti. Beni bana bırakıp sarıp sarmalayacaksa da affalatan o hisi söküp atacak çevrede ki tehlikelerden koruyacaktı. Seçim vardı ama gözleri olanlar artık görmüyordu.

Aynı şeyi isteyip aynı şeyin peşinde koşuyorlardı. Duydukları şeyi herkes duymadıysa yalandı herkes duyduğundaysa yalan olan doğruydu.

Kalem kimin elindeyse o yazardı. Kalemi elinde olanlar ise gücünü boşa harcıyordu. Yazdıkları karakterlerinin ömürleri herkes ile sınırlıydı. Ve herkes her zaman giderdi.

Şimdi ise cam tabutun içinde yatan pamuk prensesin sonsuz uykusundan uyanamayacağı o gündeydik. Prensin yolu değişmişti. Onu uyandırmak için prense ihtiyaç duyan ve bu prensi hiç tanımıyan pamuk prenses sonsuz uykusundan asla uyanamadı. Oysa masallar mutlu biterdi. Hayır , kalem artık onlarda değildi. Güç kadında adamın sevdası ise yanındaydı.

Yeni yeni doğan güneş gözlerimi kısmama sebep olurken yan koltukta ki çantama uzanıp güneş gözlüğüm çıkardım. Saat yediyi geçiyordu. Üstte toplantı salonunda olmam gerektiği yerde yoldaydım. Kaya’yı da üsse göndermiştim.Benim gitmeme sebebim Afra ve Aren’in her duyguya ev sahipliği yapan gözleri değildi veya Suskunlar’ın neler olduğunu öğrenmek isteyecek halleri. Daha önemli ve fazlasıyla işimize yarayacak yeni bir bilgi elime ulaşmıştı. Ama toplantıdan da geri kalmamam gerekiyordu. Çünkü dolunay bağırıyordu. Yükselmesine çok az kalmıştı ve bu toplantı Albert’ın küle dönmesiyle ilgili olacaktı. Kaçırmaya asla niyetim yoktu bu yüzden telefonu arabaya bağlamıştım. Hattın ucunda da Suskunlar vardı. Bende çözüm bitmezdi yeter ki çözümü bulduğum an sorular değişmesindi. Aksi halde tekrar başa dönmem gerekirdi. Bu da canımı fazlasıyla sıkardı.

“... varmak üzere sen ne durumdasın ?” hızımı düşürüp durdum ama motoru kapatmadım “Sağdan gideceksin.” Direksiyonu kırıp sağda ki yola girdim. “Zaten ne durumda olduğumu görüyorsunuz ,”dedim şakayla. “Yaklaşık bir saatim var. Bakalım Fyodor bize ne gibi süprizler hazırlamış ?” ... gelip Fyodor’un yerini bulduklarını söylediğinde eş zamanlı olarak .... şifreli mesaj almıştık. Fyodor’un burada James’dan gizli iki mekanı varmış. Meekan desekte tahminimizce bodrum katı gibi bir yerdi. Ve sadece kendi gitmişti. Eğer yanında birini götürmüş olsaydı Teresa bundan mutlaka haberdar olurdu. Yerini tespit ettiklerinde bir saat önce ki konumuyla burayı bulmuştuk. Ama bu detaylardan daha çok hepimizin ilgisini başka bir şey çekmişti. Bu da Rüzgar’ın kurduğu sistem , Suskunlar’ın sistemiyle yarışıyordu. Eş zamanlı olarak Fyodor’un yerini bulmuştuk ve emindim ki bu iki mekandan Rüzgar’ın da haberi vardı. Orada karşılaşmamızı önleyen tek şeyde Rüzgar’ın bana olan bağlılığıydı. Adım kadar iyi biliyordum ben gitmeden yataktan bile çıkmayacaktı. Hep böyle yapardı ona göre bu beni ne olursa olsun bıraktığın yerde bulursun demekti. Haraketlerini , hamlelelri benimle sarılmıştı. Beraber dediysek ben gelmeden yerinden kıpırdamazdı.

Bazen keşke diyordum. Keşke bende o beni bıraktığında yerimde kalabilseydim. Keşke o bana nasıl dürüst davranıyor yalan söyleyemiyorsa bende ona her şeyi yalınlığıyla anlatabilseydim. O bunu da anlıyor ve gözlerimi okumaya çalışıyordu. Benimle ilgili her şey çaba gerektiriyordu. Rüzgar benden yorulur muydu ? Rüzgar benden ne zaman yorulucaktı ?

“Bozkurtlar’ın yani sizin James’dan ve Fyodor’dan aldığınız gemi kordinatları onlara ne oldu ?” abim gerekeni yapmıştı yani yapmış olmalıydı. “Teslimata engel olacaklardır.”deyip kestirip attım. Bunu öğrenmek için abim ve ablamla konuşmam gerekiyordu. Dün gece gözlerinin önünde kırız geçirmemiş olsam bunu kolaylıkla yapabilirdim. Bir farkındalık anının daha içindeydim. Toplantı da gerildikten sonra arabam kurşuna dizilmişti abimin ertesi gün endişe dolu gözlerini ve Aren’İn başıma dikilip Ateş abiyi ara deyişini anımsadım. Şimdi de öyle bir anın içindeydik. Abim endişeliydi yani öyle olmalıydı. Yine yanına gidecek ve sarılacak mıydı ? Böyle kapanır mıydı ? Peki ablam ? Onunla ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Tamamen boştu. ‘Kendine gel. Boş işlerle uğraşıyorsun yine , yine ve yine. Kusmamı istemiyorsan birilerini öldür artık !’ Evet...o fazla cana yakındı.

“Rüzgar’ın orada olmayacağına nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ?”Boris benim yerime geriliyordu. “Kor hafife alınacak biri değil. Bunu siz söylemiştiniz. Düne kadar inanmıyordum ama Emma beni ikna etmeyi başardı. Gidince Kor ile karşı karşıya gelirsen ne yapmayı planlıyorsun ?” Suskunlar Ateş ve Alev Bozkurt’a o kadar odaklanmışlardı ki aslında dikkat etmeleri gereken noktayı hep kaçırmışlardı. Rüzgar onlar için sadece bir ad gibiydi. Bir gün Emma bunu yıktı. O güne kadar ben bile Emma’nın da diğerleri gibi düşündüğünü sanıyordum. Yanılmıştım. Asıl dikkat etmemiz gerekenin Rüzgar olduğunu söylediğinde bazıları gülmüştü. Ben ise ellerimi göğsümde toplamış pür dikkatle Emma’yı dinliyordum. Abim ile olan ilişkileri başladıktan bir süre sonra şirkete gittiğini ve önce Poyraz ile tanıştığını onun hakkında düşüncelerinden bahsettmişti. Ardından Rüzgar ile tanıştığını ve ikisi arasında tehlikeli diye adlandırılması gerekenin Poyraz olduğunu düşündüğünü söylemişti. Hayal diyence akan sularının durduğunu karşısında ikizi olsa hiç tereddüt etmeden silahını doğrultabileceğini arka pilanda olsa da bir gözümüzün onun üzerinde olması gerektiğini söylemişti. Daha sonra ise en başında böyle düşündüm demişti. Yanılmışım asıl tehlike başından beri Rüzgar’dı diye eklemişti. Ateş ile odasında otururken arada yanımıza gelir bize eşlik eder gülerdi , hatta benimle şakalaştığı bile olmuştur demişti. Ateş’İn işi olduğunda ve arabamın olmadığı bir gün beni hastaneye bile bırakmışlığı vardı demişti. Sonra anladım. Meğerse bunların hepsini kendi ayarlamış. Ateş’in o gün programı boştu bana öyle söylemişti ama ne olduysa aniden acil toplantı olduğunu söylediler demişti. Rüzgar bilerek ayarlamış , yanımıza gelip benimle şakalaştığı her an aslında hakkımda bilgi topluyormuş. Doğduğum yer , yaşadığım yer anne baba adım değil , karakterimi öğreniyormuş. Rüzgar beni öğrenmiş demişti. İzler ve tartar , onu hafiife aldım ama biz bu hatayı yaparsak bir gün biz üsse geldiğimizde içeride bizi bekliyor olabilir demişti.

O günden sonra Rüzgar’a olan bakış açıları değişmişti. Çünkü Emma bizim aramıza daha sonra girmişti. Abimi seviyor olabilirdi ama diğerlerine bu kadar çabuk bağlanamazdı. Bu sebeple herkes söylediklerine inanmıştı. Rüzgar tuzağa düşmezdi , tuzağın kendisi oydu.

“Karşılaşmayacağız Boris. Rüzgar herkese karşı temkinlidir ve tehlike olarak görür. Ama beni değil. Ben ne yaparsam yapayım ,”durdum ve derin nefes aldım “O sadece yanına gelmemi bekler. Anlatırsam dinler anlatmazsam gözlerimi okur ve tartar. İyileştirmeli miyim yoksa susup beklemeli miyim ? Siz onu hafife almamaya devam edin ama konu Rüzgar olduğunda bana soru da sormayın. Benim her hücremde onun adı yazıyor , “onun canını yakmaktan bu kadar mı korkuyorsun ? “S.R.A’da öğrendiklerinizi anlatma vakti geldi. Sizi dinliyoruz.”deyip Tommoso , Dante ve Enric’e topu pasladım. Dilin kemiği yoktu , Rüzgar dendiğinde roman yazabilirdim. Adı bile kalbimin göğüs kafesimi parçalayıp elime düşme sebebiydi.

Evet , onun canını yakmaktan deli gibi korkuyorum. Bu yüzden kötü karakter olmaya razıydım. Dünya’yı Rüzgar’ı korumak için yakabilirdim. Sorun değildi o bana sarılsın yeterdi.

Enric boğazını temizledi “Yemek yemediğinizi umuyorum çünkü anlacaklarımız fazla miğde bulandırıcı ,” yaşadığımız hayatta miğde bulandırıcı bu yüzden miğdemi çıkarıp attım Enric dert değil. “S.R.A fazla sıkı korunuyor ama sıkı korunan yerlerde mutlaka güvenlik açığı olur. Üçümüzün içeri girebilmesi için önce birimizin aralarına girmesi gerekiyordu. Kısa bir süre olsada. Ne yapabiliriz diye düşünürken güvenlik açığını bulmak en iyi fikir olduğuna karar verdik. Açığı büyütürsek içlerinde halledemeyip dışarıdan yardım istemek zorunda kalırlardı. Köklü bir şirket olduğu için bu kolay olmadı. Yaklaşık dört gün kadar adım adım ilerleyip kimseye fark ettirmeden sisteme girmeyi başardık.” Bu anlattıkları birkaç kelimeden oluşsada ölümle dans etmekti. Eğer sisteme girdikleri fark edilseydi üçü de ölmüş olurdu. Sözü Dante devir aldı. “Sistem açığı aslında küçük de olsa yapılan siber saldırılardan kaynaklanıyordu. Sık değildiler ama bizimm için şanstı ,”bizim şirkette yapılanlar gibiydi. Hayal ve Poyraz’a dediklerimi onları da uyguladığını anladım. Sonuçta uzun yıllardır beraberdik. Benden birden çok şey kapmışlardı. “Saldırılar çok küçük ve değersizdiler o yüzden bigisayarın karşısında oturanlar bile ciddiye almıyorlardı. Sistem kendini koruyor daha sonra yeniliyordu. Onlarda kahve içerek sohpet ediyorlardı. Fazla güven başa her zaman iş açar. Saldırıları kendi yararımıza çevirdik. Anlamayacağınız terimler kullanmadan siber saldırı olduğunda bizde aynı anda sisteme sızdık. Bazen sadece on saniyelik yol kat ettik bazen ise on dakikalık. Bu yüzdden dört gün kadar sürdü. Sonunda ise siteme girip koruma programını iptal ettik. Ve bilgisayar karşısında oturanların baş edemeyeceği bir açık yaptık.”

“Dışarıdan yardım istemek zorunda kaldıklarında tanıdık yüzleri çağırmasınla diye de ayrı çaba sarf ettik. En sonunda sadece birileri gönderin denmesini sağlayacak kadar Albert’In kızını kızdırmayı başardık. Ekip yola çıktığında yerlerine geçmemiz bu süre zarfından en kolay olanı oldu ,” Tommaso gurula devam etti “İçeri girdiğimizde Jolie , Albert’ın kızı başta olmak üzere silahlı birkaç kişi de bize eşlik etti. Güya bir şey yapmamızdan (!) korkuyorlardı ama Jolie başımızda dikilirken de gayet rahat son hamleyi yapmayı başardık. Koruma programını tekrar çalıştırdığımızda Jolie adamlarına kontrol etmelerini emretti. Güvenli ve çalışıyor olduğuna emin olduktan sonra da sialhını çıkardı ,” göz devirdiğini hissettim “Rol gereği korkuyla geri çekildik. Ama yıllardır karşılaştığımız bu mazaralar artık sıkmaya başlamıştı. Silahı bize çevirdi ardından gülüp kendi adamlarını vurdu. Dört teknisyen iki de bilgisayar mühendisi. Nokta kadar vicdanı sızlamadı. Korumaları cesetleri dışarı sürüklerken başıyla boş olan koltukları gösterdi. Yerlerine geçmemizi ve hata yaparsak sonumuzun bu olacağını söyledi. Böylelikle içeri girdik. O arkasını dönüp çıkacağı esnada sistemin çalıştığını ama bütün her şeyin baştan kontrol edilmesi gerektiğini söyledim. Güldü ve yap o zaman dedi. Ve böylelikle şirkette kapalı olan tüm kapılar bize açıldı. Sadece yapmamız gereken bizi itip kakmalarına izin vermek ve onlardan korktuğumuzu göstermekti ,” Suskun olmak rol yeteneğimizi fazlasıyla geliştirmişti. “Planın ikinci aşamasına geçtiğimizde yani Albert’ın kızı hakkında en ayrıntılı bilgileri öğrenmek miğdem gerçekten de bulandı.”

Araya girdim “Afra kameralar.”dediğimde kılavye sesleri duyuldu. Gelirken bir çok kameraya yakalanmıştım ama hepsi de bana kördü. Bir güzergah belirlenmiş o yolda ki her kamera benim geçiş saateimde aynı görüntüyü göstermişti. Hayalet misali aralarında dolaşıyorduk. Suskun olmak bu demketi. Vardın ama kimse göremezdi. “Devre dışı.”azalttığım hızımı tekrardan arttırdım. “Devam edebilirsin Tommaso.” Kulaklarım onlarda gözlerim yoldaydı. “Şirketin orta katına sadece dört çalışanın giriş izni var. Ama...”kaşlarım çatıldı “Ama ne ?” Tegen’nin sorsuna cevap vermeyi istememişti ama vermek zorunda olduğunu bildiği için kendine birkaç dakika tanıyıp devam etti. “Katta iğrenç bir koku var. Sanki , sanki birileri öldürülümüş ve çürümüş.” Direksiyonu sıktım. Çocukları mı ? Bu sürtük çocukları orada mı öldürdü yani ?

“Bu organ kaçakçılığı yapmıyor muydu ?” diyen Kelvin birazdan bildiği bütün küfürleri sıralayacaktı. “Her ay iki kamyon geliyormuş. Malzeme taşıyan.”diyen Dante ağzının içinde konuşmuştu. “Ama sadece bir tanesi ön kapıdan giriyor. Diğeri arkada bulunan depoya gidiyor. Ve binanın krokisininde dördüncü kattan direk depoya inen bir asansör var ,” Enric , Tommaso ve Dante’nin anlatamayacağına kanat getirmiş olmalı ki sözü devir aldı. “Muhtemelen cesetleri taşıyorlar. Ön kapıya yanaşan kamyonda da muhtemelen çocuklar var. Organları da elektirikçi kılığında çalışan kuryeler binadan çıkartıyor. Dikkat çekmemek için her ay belirledikleri günlerde çocukları getirip cesetleri alıyorlar...Cesetleri kimsesizler mezarlığına götürüyorlar. Ve bir mezarlığa birden çok beden koyuyorlar.” Vurma , kırılma ve küfür sesleri arka arkaya duyuldu. Ben ise sadece arabayı durdurdum.

Hani dedin ya birilerini öldür diye keşke başka bir şey dileseydin. Gerçekten öldürecek misin ? meraklanmıştı. Evet öldüreceğim. Kıkırdadı ardından kıkırdayışı kahkahaya döndü. İşte şimdi beni gururlandırıyorsun Ömür.

“Sakinleşin ,”Aren gayet sakindi “Duygularımızı kontrol etmeyi öğrendik unutmayın. Ölenler için bir şey yapamayız ama eğer kendimizi kontrol etmeyi başarırsak yaşayanların hala şansı var. Ölmek zorunda değiller ,” ve ekledi “Dengeyi bozan her şey bizim sorumluluğumuzda. Korumak zorundayız. Tıpkı bizden öncekilerin yaptığı gibi.” Devam eden Afra oldu. “Aren haklı. O çocuklar için umut var. Yeni teslimat ne zaman ?”

“Dört gün sonra ,” Dante güldü “Evet kızımızın babasının küle döneceği gün. Teslimmatlar ayın sonunda yapılıyor. Yani dolunay çıktığında.” Torpidoya uzanıp kulaklığı aldım. Telefonun arabayla olan bulutut bağını kopartık kulaklığa bağladım. Ardınan inip yürümeye başladım. “Bu güzel haber. S.R.A’ya girme sebebimiz Albert’ın evinde ki ışıklardı. İçeri girmişken Jolie’da küle çevirebiliriz.” Maja hızlı haraket edip direk sonuca varmak istiyordu. “Bu hata olur ,” Maddox düşünceliydi “Dolunay’da sadece o gecenin katilleri can verebilir. Diğerleri dengeyi koruduğumuzun göstergesi olmalı.” Bulacaklardı. Şu an doğru yolda gidiyorlardı. Nixie kendi fikrini sundu. “Peki ya dolunaydan önce kadını indirsek ?” yol ikiye ayrılmıştı. Merakla dinlemeye ve hangi yolu tercih edeceklerini bekledim. “Bu mantıklı ,”dedi Jasmine “Eğer kadını bir gece önce indirirsek bu bizim işimizie de gelir. S.R.A boş kalır.”

“ Ve kızını kaybeden Albert sağa sola saldırır ,”Tegen doğru yola adım atmış diğerleride arkasından ilerlemişti. “Kızı Albert’dan önce indiremeyiz. Babasını kaybedince vereceği tepki Albert’ın vereceğinden fazla veya az olur bilemem ama kız ana listede değil. Ve biz zaten S.R.A’ya girdik. İçerisinin boş kalıp kalmaması önemli değil.”

“Çocukları korumamız ve kadını indirmemiz önemli ,”diyerek konuya dağil oldu Kaya “Ama bu kadın baş olsa da altında sağ kolu sol kolu ayağı bacağı ne karın ağrısıysa birileri de olmalı. Organları çıkarıp birine götürüyor ordan da satıyor da olabilirler. Kadını indirmeden önce bu konu hakkında daha ayrıntılı bilgiye ihtiyacımız var.” yönlendiriyordu. Benim suskunluğumun sebebini anlamış Suskunlar’a yardım ediyordu. Düşünmelerini ve planı kendileri kurmalıydılar. Bir gün ben emir veremeyecek konumda olursak hızlı ve doğru yolu seçmeliydiler. Bu yüzden arada geride durur planı yapmalarına izin verirdim. Kaya , Aren ve Afra’da bana ayak uydururlardı.

“Kadını kullanmaya ne dersiniz ?” Tommaso’nun daha anlatacakları vardı. “Önce Albert’ı indirelim , planladığımız şekilde. Daha sonra kadını kurallarımızı duyurmak için kullanalım. Çünkü bizim için fazlasıyla değerli bir koz olacak.” Kaşlarım çatıldı ama müdahalle etmedim. “Nasıl bir kozdan bahsediyorsun ?” Rose mırıldanmıştı. “S.R.A’nın aynı zamanda koruma yetiştirip o piçlere verdiğini biliyoruz. Bunun sebebi James ,” Dante bekledi ve masada ki bütün gözlerin anlık sadece bir bedende buluştuğunu görmesemde hissettim. Ardından devam etti. “Albert’ın kızı Jolie’nin , James ile ilişkisi var.” miğdemin bulanacağı kısmı geçtiğimizi sanmıştım. Yanılmışım. “Tamam benden bu kadar ,”dedi Kelvin “Ben artık şaşırmayı bırakıyorum.”

Konuşsam mı konuşmasam mı diye alıp verirken hissetiğim haraketlilikle diz çöküp beton yüksekliğin arkasına saklandım. “Hayır , bırak gitsin.”diyen Aren’in sesiyle ertelediğimiz bir konuşmanın artık zamanı geldiğini fark ettim. Üsse döndüğümde veya onunla ne zaman karşılaşırsam iyi bir dinleyici olup suskunun derdine ortak olacaktım. Çaresi olmadığını bilsemde. “Yıllardır türlü cineyetler , işkenceler duydum , gördüm bunlara şaşırmıyorum ama ne zaman amcası yaşında biriyle ilişkisi olan birini görsem şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak gibi oluyorum. Öyle hayatlar var ki kimileri zorla kendisinden yaşça büyük biriyle bir eve tıkılıyor kimisi ise seke seke kucağına gidiyor. Gerçekten şaşırıyorum ve buna alışamayacağım. Cinayetler ve katliamlar yürüyen ölümlerin yanında halt etmiş.” Ne denirdi ki Svea haklıydı.

Kurumuş otların çıtırdayışını dinledim. Attığı adımın büyüklüğünü ve hızı erkek olduğuna işaretti. Adımları ağırdı ve her adımında bir şen şıngırdıyordu. Üzerinde silah vardı ve yedek şarjörler birbirlerine sürtüyordu. Ama başka haraketlilik yoktu. Adamın ilerlediği ve durmadan attığı adımlar ezbereydi.Bu da demek oluyordu ki daha önce aynı adımları aynı tempoyla atmıştı. Tehtit değil sadece gösterişti. “Sormaya korkuyorum ama ,” Abel’de benim gibi üstte değildi. Fyodor’un diğer mekanına bakmaya gitmişti. “Çocukları var mı ?” silahıma uzanan elim saniyelik havada dondu. “Çok şükür ki yok.”Enric’in cevabıyla silahı kavradım ve sessizce tuttuğum nefesi bıraktım. “Olamaz zaten. Az önce sadece dört çalışanın orta kata giriş yetkisi olduğunu söylemiştik. Dördü de kadın ve sadakatlerini belli etmek için rahimlerini aldırmışlar. Albert’ın kızı bu kuralı koyan ve ilk yapan kişiymiş.” Ruh hastası , manyak kadın.

“Haklısın Kaya ,”dedi Maja “Bu konu hakkında bize daha fazla bilgi lazım. Bunlar örgüt bile olabilir.”kısa bir sessizlik olduğunda herkesin kimi düşündüğünü biliyordum. Ama zamanım yoktu bu yüzden dikkatlice eğilerek ilerledim. Adama zarar vermeyecek veya bayıltmyacaktım. Beni görebileceğini bile sanmıyordum. Hatta bu eski püskü yeri bekleme sebebini bile bilmediğine emindim. Silahın korumasını kappattım ve adam arkaya geçtiğinde hızlı adımlarla köy evini , terk edilmiş köy evini andıran yere girdim. Rutubet çok fazlaydı , istemsizce yüzüm buruştu. Bastığım yer çıtırdamış ve toz kalkmıştı. Çok fazla toz olmasının iyi bir yanı da vardı. Yerde ki ayak izi Fyodor’un buraya geldğinin kanıtıydı. Alt kata inmişti. Adımlar yıkılmak üzere olan merdivenlere gidiyordu. İnmekten başka yolum yoktu o yüzden telefonumun fenerini açıp dikkatlice benim ayağımın bile zor sığdığı merdivenlerden aşağı indim. Burada ki rutubet daha beterdi. Nefes almak gerçekten çok güçtü hele birde yüzünde maske varsa. Üzerim tamamen siyahtı. Agzımı ve burnumu kapatan bir maske yüzümdeydi. Gözlerimi de özel yapım bir gözlük saklıyordu. Elimi maskenin altına götürüp iyice yüzüme oturmasını sağladım. Gelen çıt sesiyle ferahladım. Suskunlar’ın kıyafetleri içinde gelemezdim onların maskelerinde özel hava sistemi vardı ama bu maskede iş görüyordu. Artık daha rahat nefes alabiliyordum.

“Kullanabiliriz dedin Tommaso aklında ne var ?” Abel kısık sesle konuşmuştu. Muhtemeln o da benim gibi içeri girmişti. “Kor , Fyodor’u indirecek bu çok belli bir şey. James’ın bu kadına zafı var. Takıntılı denecek kadar hemde. Fyodor’u normalde kullanacaktık. Herkesin gözü önünde fişi kesilecek niyetimizn ne kadar ciddi olduğunu gösterecektik. Ama şimdi bakıyorum da James gözünü kırpmadan Fyodor’u vurur ve yoluna devam eder. Ama eğer silahı bu kadına çevirsek işler o kadar da güzel olmaz değil mi ?” dudağım kıvrıdlı çünkü bitiş çizgisini geçtiler. “Ne oldu , neden gülüyorsunuz ?” bu soruyu Kaya , Aren ve Afra’ya sorduğuna emindim. Artık konuşma sırası bendeydi. “Tebrikler harika bir plan hazırladınız Suskunlar ,”dedim ayağımın önünde gezen böceklere basmamaya dikkat ederek ilerlerken “ Plan konusunda her geçen gün daha iyi oluyorsunuz. Kor yakın zamanda Fyodor’un fişini kesecek bu yüzden kurallarımızı onun üzerinden göstermeyeceğiz. Yeni yol haritamız Albert’ın kızı. Öncesinde ise Albert. Dolunay yükselmek üzere bu yüzden son hazırlıklara başlayacağız. O gece iki operasyon olacak. Albert’a bir gurup S.R.A’ya bir gurup gidecek ama çoğunluk Albert’de olacak. Kadına zarar vermeyeceğiz sadece sistemi kapatmak için girmişiz gibi gösterecek çocukları oradan çıkartacağız. Albert ve kızı arasında nasıl bir baba kız ilişkisi var bilemiyorum bu yüzden Albert ölünce kızı ne tepki verecek emin değilim. Hızlıca yeni bir teslimat da planlıyablir veya sarsılıp yıkılabilir. İçimden gelen ise birincisi. Ve biz her zaman her olasılığı yüzde yüz olarak düşünürüz. O yüzden dört gün içinde bulabildiğimzi kadar çok bilgiye ihtiyacımız var. En acil olanı ise , çocukları nereden getiriyorlar ?” önünde durduğum kapıyı ittirip açtım. Telefonumun ışığı içeriyi aydınlattığında ilk dikkatimi çeken duvarda ki mantar panolar oldu. Birileri fazla polisiye izlemiş olmalıydı. “Jasmine , Dina ve Kevin bu konuda size güveniyorum ,” içeriyi girdiğimde köşede çekmeceleri açık komidin duruyordu. Apor topar gelip bir şeyler almış ardından çıkıp gitmiş olmalıydı. “S.R.A’ya maddi hasar vereceğiz , bizim yaptığımız bilinecek ama kanıt bulamayacaklar. Jolies olaydan sonra James’a giderse bu da bizim işimize gelir. Daha rahat bilgi edinebiliriz. Anlaşılmayan bir şey var mı ?”

Mantar panoları inceledim. Kordinatlar , gemi resimleri , şirketler ve orman vardı. Suskunlar’ın ölürüldüğü orman. Uzanıp resmi aldım. James haklıydı , Fyodor , Suskunlar’ı gücünü geri almak için kullanmak istemişti. Diğer mantar panoda bizim hakkımızda bilgiler vardı. Bilgi de sadece tek bir kağıt parçasıydı.

Kimlik : Yok

Cinsiyet : Bilinmiyor

Yaş : Bilinmiyor

Kuralları : Denge

Ölüm : 1995

“Bu herif kafayı yemiş.”dedim mırıldanark. “Ne buldun ?”dedi Afra merakla “Bu gözlük kaydediyor değil mi ?” kılavye sesleri geldi “Evet , attığın her adımı kaydediyor ama bizim görmemiz için kaydı bitirmen gerekiyor.”diğer panoya geçtim “Kaydı şimdi bitirmeyeceğim sonra izleyin. Anlatayım , Fyodor bizi çıkış kapısı olarak görmüş. Bu artık netleşti. Ama boşa kürek çekmiş. Yani Suskunlar konusunda ,”yere düşmüş üzerinde ayak izi olan kağıdı diz çöküp elime aldım “Teslimat konusunda üzerine yok. Düzünelerce paket , teslimat yapmış. Ama nereye ve kime sanırım buraya geldiğinde bu belgeleri almış ,”ayağa kalkacağım an yere düşmüş başka bir kağıt gördüm uzanıp onuda aldığımda beynimde ki damarların daraldığını , başıma giren keskin ağrıyle kağıdı buruşturdum. “Or**** Ç****” bu Rüzgar’ın resmiydi. Uzanıp arka tarafı yokladım. İnce ve sert bir şey elime geldiğinde tutup çektim. Bu da mantar panoydu ama üzerinde bizim resimlerimiz vardı. Ortada da Sebastıyan’ın resmi bulunuyordu. “Amacı yemek çıkışında bizden birin öldürmektı. Ama Sebastıyan’ın Rüzgar ile olan husumetini bilmiyordu. Öğrenince Sebastıyan bütün planı bozdu ,”resimleri tek tek panodan çıkardım. Ailemin resimlerı bu iğrenç yerde kalamazdı. “Rüzgar’ın yemeğe dahil olması da ayrı sarstı. Uğradığı ihaneti hiç söylemiyorum.” Rüzgar’ın resmin de katlayıp elime aldım ve ayağa kalktım.

“Keni çalıp kendi oynamış ,” Kaya alaycıydı “Fyodor çok boş bir karakter. Var veya yok. Sadece ölüm şekli önemli. Boş yaşadı bare ölümü anlamlı olsun. Şanslı , Kor’un elinde ölecek , gurusuz bir yaşama gurulu bir ölüm. Herkese nasip olmaz.” Benim aklımda ise başka bir detay dönüp duruyordu. Fyodor , Sebastıyan’ı nereden tanıyordu ?

“Hattan çıkıyorum , Abel senin kayıtları da bana at. Orada neler olduğunu görmek istiyorum.” Ardından aramayı sonlandırdım. Sebastıyan katildi. Eski paralı askerdi ve cinayet işlemek onun hobisiydi. Karayla değil alacağı canın değeriyle çalışırdı. İş adamıysa değmez , ünü varsa ensesinde belirirdi. Öldürdüğü insanların ününü aldığına inanırdı bu yüzden çok fazla ismi vardı. İsimlerini aldıktan sonra aynı isimi taşıyan altı kişi bulur onları da öldürürdü. Ama o altı kişiyi öylesine kişilerden seçerdi. Böylelikle bir denklem yazmış olurdu. Bir ün altı insandan daha değerliydi. Sebastıyan paralı asker olarak yıllarca çalışmış şimdi ise parayı değil kelimeleri umursuyan bir psikopata dönmüştü. Ve kurallarından biri de ünü olanlara hizmet etmezdi. Yani Fyodor’Un Sebastıyan’ı tutması çok zordu. Ve bunu Rüzgar’da abimlerde çok iyi biliyordu. Ben o an buna odaklanamamıştım ve resimlerimizi gördüğüm an aklıma üşüşmüştü.

Fyodor ve Sebestıyan arasındaki ilişki neydi ?

Odayı incelemiştim ama değerli bir şey yoktu. Abel gözlük kamerasının kaydettiklerini attığında onun ne bulduğuna bakacaktım. Belki eksikler birleşirdi. Ama bulmamız gerekne başka bir eksik daha vardı. Fyodor’Un bunca zaman yaptığı teslimatlar kime ve nereyeydi ? Bunların notunu aldığına emindim ve buraya gelme sebebiyde o notları almaktı. Yakın zamanda ölecek biri için o kağıtlar önemli olamazdı. Sonuçta eski teslimatlardı. Ama Fyodor kendini riske atarak gelmişti. O kağıtları bulmamız gerekiyordu.

Maske hava için uyarı vermeye başladığında işim bitmişti. Bodrumdan çıkıp yıkılmak üzere olan evden de çıktım. Maske otamatık olarak kendini kapattığında gerçek oksijeni zefkle karşıladım. Rahat adımlarla karşımda ki pas tutmuş demir kapıya ilerledim. Adam ortada görünmüyordu. İşini güzel yapmıyordu. Kapıya sertçe tekme attığımda demir kapı gürülytüyle arkasında ki duvara çarptı. Umursamayıp yürüyüp uzaklaşmaya başladığımda yere düşen yazı güldürmüştü.

Özel mülktür girilmez.

**

Kuzgun’un Anlatımıyla

Kapının kapandığını duyduğumda son çalışanında çıktığını anladım. Çıkmadan ringin yanına koyduğu protein tozu belli belirsiz gülmeme sebep olmuştu. İnsanlar beenden çekiniyorlardı. Konuşmadığım için benimle konuşurken diken üzerinde duruyorlardı. Yanlış bir şey mi dedim acaba gerginliğini üzerlerinden atamıyorlardı. Konuşmak anlamsız geliyordu. Sözler gerçekleri yansıtmazdı. Kelimelerin gücü noktalama işaretlerine kadardı. Ateş’e göre bu kaybettiklerimden kaynaklanıyordu. Alev’e göre ise...Alev’e göreydi işte.

Sevda anne konuşmadığım gibi zihnimin de boş olduğunu bu yüzden öylece durabildiğimi söylemişti. Haklıydı ben zihnimde de konuşmazdım. Konuşacak bir şey yoktu. Bir şeyi düşünmem gerekirse onu sadece o an düşünürdüm. Sadece anlık olurdu. İnsan ruhtan oluşurdu , benim ruhum zihnimin boşluğunda oturmaktan başka bir şey yapmak istemiyordu. Arada ayağa kalkmak zorunda kalıyordu. Vuruyor , kovalıyor belki de gülüyor , sinirleniyordu. Sonra arkasını dönüp yerine duvarın kenarına oturup gözlerini kapatıyordu. Rahattı ve böylesi fazlasıyla iyiydi.

Eldivenlerin cırt cırtlarını sıkıca bağlayıp kum torbasının önüne geçtim. Işıkları kapattırmıştım sadece salonun en ucundaki küçük sehpanın lanbası yanıyordu. Onu da kapatmayı unutmuşlardı ve oraya gidip kapatmak istememiştim. Üşengeçlikten değildi , kapatsam da içerisi zihnim kadar karanlık olmayacaktı. Her türlü aydınlıktı , dünya yaşam doluydu. Karanlığa boğulamıyordu. Ama karanlıkta yaşayanlara küfür eder gibi ışıklarını üzerinde tutuyordu. Tuhaftı , çok tuhaftı.

Bir bacağımı diğerinin önüne alıp kum torbasına yumruklarımı indirdim. Bir , iki , üç. Hoşuma gidiyordu. Eğlendiğim anlardan biriydi. Diğeri de atılan çığlıklardı. Zihnimde karanlıkta olsam da kapının önünde kalabalık vardı. Ateş , Ömür , Poyraz , Rüzgar ve diğerleri orada dolaşır kapıya yaslanıp bana gülümserdiler. İki kişiye başımı kaldırmıştım. Biri Alev diğeri Ömür’dü. Alev içieri girmek üzereydi. Tuhafıma gitmişti karanlığa girip ne yapacaktı ? Adım atmış ama sanırım vazgeçmiş kapının eşiğine oturup benimle sohpet etmeye başlamıştı. Fark etmemiştim ama konuşmuştum. Alev sorular sormuş ben ise istekle cevap vermiştim. Sevmiştim , Alev’i karanlığa rağmen sevmiştim. O da sevmişti ama eşiği geçememişti. Sonra yanıma biri oturmuştu. Kaşlarım çatılmış ve başımı ikinci kez kaldırmıştım. Ömür tam yanımda oturuyordu. Bir kapıya bir ona bakmıştım. Omuz silkmişti. Konuşmamı beklememişti aksine suskundu. Bazı acıların konuşmayacağını bildiğini anlamıştım. Alev bu yüzden eşiği geçememişti.

Konuşunca çözüleceğine inanıyordu sanırım sevmek yetmiyordu. Belkide artık yeterince sevmiyordu.

Attığım yumrukla zincirden büyük bir gürültü geldi. Geri çekilmek için hamle yapmadım. Tavana bağlı kum torpası gürültüyle yere düşüp patladı. Buray gelmeden önce düşünmek zorunda kalmıştım. Çünkü değer verdiğim insanlar kapının dışında acı çekiyorlardı. Ateş , Ömür’ün geldiği hali kendine yedirememişti. Bayıldığında öylece bekleyemezdi. Abi olmak bu demekti. Abi olmak canının canı yanarsa can almaktı. Ama sakinleşmişti sonra ise odasına çekilmişti. Karma karışık ve belki de boş hissediyordu. Kimse boş bir zhine sahip olmamalıydı. Bu yüzden konuşmuştum. Uzun uzun onu dinlemiş ve teselli etmştim. Ateş haklıydı. O kardeşini geri istiyordu. Ömür de haklıydı. Abisine kızgındı. Ateş haksızdı çünkü pes etmişti. Ömür haksızdı abisini pes ettirmek zorunda bırakmıştı. Herkes haklıydı ve herkes haksızdı. Diğer durağımm Alev olmuştu. Hatanedeydi gidip odasında bir saat beklemiştim. Amilyatı olduğunu düşünmüştüm. Yokmuş sekreteri geldiğimi haber vermesine rağmen çatıda tek başına kalmak istemiş. Bunun üzerine kendini yalnız hissetmesin diye yarım saat kadar daha odasında bekledim. Ama ondan sonra da sadece üzerini değiştirip şu an konuşmak istemiyorum deyip çıkıp gitmişti. Sadece arkasından bakmıştım. Ben hiçbir zaman konuşmak istememiştim...

Başım ağrımaya başlayınca da anı anında bırakmış düşünmeyi kenera koymuştum. Çünkü bir işi yaramamıştı. İnsanlar benden çekinip kendilerinden şüphe ediyorlardı ama boş bakıyordum görmüyorlardı.

Eldivenleri açıp yere koydum ve eğilip kum torbasının zincirini tuttum. Kumları temizlemek için de bir şeyler gerekiyordu. Etrafa bakarken nefret ettiğim bir şey oldu. Işıklar açıldı. Salon en azından az da olsa karanlıktı şimdi karanlık yok olmuştu. Kimin geldiğini biliyordum. Alev gelmişti. Sanırım konuşmak istiyordu. Kendimi zorlamam gereken ve ışığa katlanmak zorunda olduğum o anlardan birindeydim.

Erkekler çok oturup dertleşmezdi. Ama bir gün bunu yapasımız tutmuştu. Ben sadece dinlemiştim ve bunu yaparken zorunluluk hissetmemiştim. Sanırım o an buna benimde ihtiyacım vardı. Ateş , Emma’dan bahsetmişti. Rüzgar ise Ömür’den. Ve benden küçük olsada o an Rüzgar’ın sevdasına imrenmiştim. Bir şey beklemeden seviyordu. Zorunluluk olmadan , şartı olmadan seviyordu. Ve bir cümle kurmuştu asla unutamayacağım o cümle kulağıma küpe olmuştu. ‘Olduğun gibi sevmiyorsan bu sevgi değildir. Bir şeyler bekliyor ve zora sokuyorsa bu sadaket değildir. Kızdığında önce seni incitiyorsa , önce senden gidiyorsa zaten sevmiyordur.’ Alev beni gerçekten sevmiyordu değil mi ? Zihnim boştu ama kalbimde bir şeyler dolanıyordu. Onu görünce hızını arttırıyor ama artık kan pompalayacak gücü bulamıyordu. Ama doğru olamazdı. O yüzden ses doğru dündüm. Kapı açıldı ve üç basamaklı merdiveni inip bana doğru ilerlerken kalbimi dinledim.

Hızlı atıyordu.

Yanıyordu.

Ve ölüyordu.

Alev adı gibi kalbimi yakıyordu. Beni öldürüyordu. Sevgi öldürmezdi , yıllardır kollarımda olan kadın ne zamandan beri beni öldürmeye başlamıştı ? Bağımlılık gibiydi. Alev’İn varlığıyla öyle bir dolmuştum ki yokluğu öldürür sanmıştım. Ama o beni zehirliyordu. Varlığı beni zehirliyordu. Hayrı beni yakıyordu. Alev sevdiği adamı neden öldürüyordu ? Sevmediği için mi ? Sevemediği için mi ? Yoksa sevmeyi unuttuğu için mi ?

Kuzgun korkmazdı , korkmadı. Ama sevdiği kadının avcuna verdiğim ruhum korkudan titredi. Bu son şarkı olabilir miydi ?

“Burada olduğunu biliyordum yine karanlıkta kalmışsın ışıklrı kapattırma Kuzgun ,”dedi hafif gülümsemesi ile “İçin daralmıyor mu hiç ?”bunu gerçekten sormuyordu. Gerçekten sorsaydı mı üzülürdüm yoksa şimdi karanlıkta yaşadığımı bilipte şakaya vurmasına mı üzülmelüydim ? Gerçi karanlıkta yaşadığımı biliyor muydu ? “Hayır ,”dedim ayağa kalkıp “Hiç daralmıyor.”bana baktı ardından “Yardım edeyim sana ,”deyip elimde ki zincire uzandığında elimi geri çektim “Kaldıramazsın ağır demeyeceksin herhalde.”işte buydu. Önce pişman oldu hastanede odasında beklememe sebep olduğu için ama bu kadardı. Mahçubiyet ve pişmanlık Alev’e sadece anlık gelirdi. Baskın bir karakteri vardı ve bu baskınlığı sadece düşmanlarına göstermezdi. “Demeyeceğim Alev sen her şeyi yapabilirsin ama bunu ben yaptım ben toplarım.”dedim ve arkamı dönüp kum torbasını duvarın kenarına koydum. Yerde ki kumları temizleme işini sonraya erteledim çünkü Alev’den yayılan aora az sonra olacakların ön gösterimiydi. Ringe ilerleyip telefonumu elime aldım. Ateş mesaj atmıştı.

Bazen risk almalısın Kuzgun. Bazı riskler getirdiği kayıpları anlamlandırır. Ders verir , sen acı çeksende.

Dert dinlemekten kaçınırdım ama insan sevdiklerinin acı çekmesini görmeye dayanamazdı. Ve yazılı olmayan kural birinin derdini dinliyorsan konuştuğunda kendi üzerinden de örnek verirdin. Vermiştim ve sonuç buydu. “Kuzgun konuşmamız gerekiyor ,” sessizce güldüm “ Hastanede olan için özür dilemem gerekiyor farkındayım ama yalnız kalmam gerekiyordu. Kafam çok doluydu. Seninle konuşacak durumda değildim. İncittiğimi biliyorum üzgünüm ,” nasıl bir riskten başhsediyordun Ateş ? “Ama Ömür...Ömür döndüğünden beri kafamı toplayamıyorum. Onu her gördüğümde içimde volkan patlıyor. Konuşamak istiyorum onunla ama konuşursam da olmaz bunu da biliyorum.” Konuşmak , konuşmak ve konuşmak. Daha çok konuşmak. “Ömür buraya dönmedi , geldi ,”dedim sırtım hala ona dönüktü “ Hastanede olana gelirsek , sorun değil Alev. İyi ol yeter.” Seven böyle der miydi ? Sevgim neredeydi ? Kalbim o kadar yanmıştı ki en sonunda alevler bile pes edip donmayı seçmişti.

“Araf ,”ismim...ne de yakışıyordu dudaklarına ? “Bana bakar mısın ?” istersen canımı bile veririm. Arkamı dönüp gökyüzünden kopan gözlerine baktım. “Beni anladığını biliyorum neden böyle yapıyorsun ? Aklım çok dolu o an seninle konuşmam doğru olmazdı. Ömür-“

“Sorun Ömür mü Alev ? Senın sorunun gerçekten de Ömür mü ?” kaşları çatıldı “O da ne demek şimdi ? Olnları biliyorsun.” Başımı salladım “Onlarla baş edebildiğini de biliyorum. Ama şimdi bilerek yapıyorsun ,”çok şey söyleyebilirdim ama ben yol ayrımında durmayı tercih ettim “Bilerek üzerine gidiyorsun. Fırsat arıyorsun değil mi ? Kavga edebilmeniz için fırsat arıyorsun. Bu yüzden geçen gün konuşurken Ömür’ün ne zaman hastaneye düzenli olarak gelmeye başlayacağını bilip bilmediğimi sordun. Orada üzerine gideceksin. Çünkü kavga ederseniz fark edeceğini düşünüyorsun ,” başımı hafifçe iki yana salladım “Doktorsun sen Alev Bozkurt bu yöntem hangi hastayı iyileştirmiş ?”

“Benim kardeşim hasta değil !”dedi elleri yumruk olurken “Hasta veya değil aranızda ki sorunu böyle mi çözeceksin ?” tuhaftı ama kendini sıkıyordu. Şimdiye çoktan kavga etmeye başlamış olmamız gerekirdi. “Bu hiçbir şeyi çözmez Alev. Aksine Ömür’ün sana olan bakışı değişir.” Sertçe iki adım attı. “Neymiş bana olan bakışı !? Öfke mi !? Nefret veya kin mi besle bana !? Bunların hepsini görüyorum ! Gözlerinde , sesinde , yüzünde ! Benden nefret ediyor. Benim kardeşim benden tiksiniyor !” yanılıyordu. Bunu ona defalarca söylemiştim.”Senin kardeşin sana hayran. Ama sen sadece göremk istediğini görüyorsun Alev.” Elini saçından geçirdi. “Görmek istediğim ne benim Kuzgun ? Ömür benden nefret etmiyor mu yoksa ?”dedi alayla. “Ediyor ,”dediğimde gözlerinde yıldırımlar çaktı ve gökyüzü çöktü “Sen onu ezmeye çalıştığında o senden nefret etmek isteyecek. Ama insan kanından olandan nefret etmek istese de bunu aklından geçirince bile sarsılır. Sen neden kendini buna inandırmaya çalışıyorsun ? Bunu anlamıyorum Alev. Çabalayabilirsin , Ömür’e anlatabilirsin ama sen çabalamıyorsun.”

Baktı baktı ve en sonunda omuzları çöktü. “Yoruldum çünkü ,”dedi incinmiş sesiyle “Çabalamaktan yoruldum.”arkamda ki ringe yaslandım. Bu son şarkıydı hissediyordum ama son şarkı bitmeden onun için sözlerine eşlik edektim. Elimi uzattığımda beklemeden tuttu. Kenime çektiğimde dizi dizime değdi.”Bazı haraketlerini anlayamıyorum. Bazı tepkilerine anlam veremiyorum ama seni duyuyorum Alev.Bütün bu yaptıklarının sebebini biliyorum.Hepsi farklı yollardan aynı sokağa çıkıyor. Ama bazı yollar kısa bazıları uzun. Kısa yolu tercih ettiğinde yolun sonunda seni bekleyene ulaşıyorsun. Uzun yola girdiğinde yolun sonunda ki beklemekten yorulmuş ve gitmiş oluyor ,” az önce öfkeyle karıştırdığı saçlarını nazikçe her teline dikkat ederek düzelttim “Yada uzun yola girdiğinde yolun sonunda ki kişi geç kalmış oluyor ve sen ondan önce varıyorsun. Kısa yolda da gidiyorsun ama bekleyen sen oluyorsun ,” dikkatle dinliyordu. Severdi sözlerimi. Yani dinliyorsa seviyor olmalıydı değil mi ? İnsan sevmediğini dinler miydi ? Boş da bakmıyordu. Gökyüzünde ki bulutlar dağılıyordu. Seviyordu bence...Seviyordu....Sevmeliydi , sevseydi...”Yolların seni aynı sokağa çıkartıyor olabilir Alev ama hangi hızla gidersen git dışarıda olan orada duracak mı ve bekleyecek mi önemli olan bu.”

“Bu bana bağlı değil ,”dedi fısıltıyla “Dışarıda olan beklemeli veya gitmeli buna sadece o karar verebilir.” Bekledim , devam etti “Evet ama yürümekte gerekiyor. Eğer adım atmazsam ve çaba sarf etmezsem her şey aynı kalır. Demek istediğin bu değil mi ?”sevsin veya sevmesin seviyordum. Onu canımdan öte seviyordum. Hayır ben kendimi sevmiyordum bu benzetme yanlış olurdu. Ben onu kelimeleri sevme pahasına sevmiştim. Ben onu nefret ettiğim ışık pahasına sevmiştim. Ben onu mutsuz olmaya alışkın mutlu olmayı umacak kadar sevmiştim. “Evet , demek istediğim bu. Kimse dört dörtlük değildir güzelim. Senden nefret ettiğini düşündüğün kardeşin bile. O sadece ,” şu an sakindi ama yine sinirlenecekti “Çaresiz.” Önce ufak bir kıkırtı cıktu dudaklarından sonra başını hafifçe sağa çevirdi. Saçında olan elimi çekmke zorunda kaldım. “Güldürme beni Araf. Ben bile çaresizlik içinde yanıp ölebilirim ama Ömür , çaresizlik kelimesi ile aynı cümlede bile bulunamaz.”

“En iyi olan bile bir gün çaresizliği tadar Alev.”

“Evet ,”ses tonu yine sertleşti “Ve Ömür bunu yaşadı. Üzerinden de uzun zaman geçti. Kardeşimi kaybettiğim gündü. Şu an bu durumda olmama , bu konuşmaları yapmama sebep olan gündü. Hak veriyorsundur ki unutmadım ,” geri çekilmek için hamle yapar gibi oldu ama vazgeçti “Hatta belli ki sadece ben unutmadım.”

“Kör olma ,”dediğimde hattimi aşmış olacağım ki James’a baktığı gibi baktı. Beni düşmanıyla aynı kefeye koydu. Ama ben yüzsüz gibi devam ettim sözlerime. “Etrafına baksan Ateş’in de senin yanında olduğunu görürsün o sadece -“

“Ateş ile ilgili olanı onunla konuşabilirim Kuzgun. Bana yardımcı olmuyorsun.”tabiyki de olmuyordum. Duymak istedikleri bu değildi. Onun yara bandına ihtiyacı vardı ama artık yaraya tutunamıyordum. Ben sarmak için çabaladıkça o olmadı diyip söküyor tekrar yapıştırmamı istiyordu. Yine de devam ettim. “Alev , Ömür deyince snein aklına ne geliyor ?”öfledi , sıkılmıştı. Etrafa baktı eminim duvar boyasını bile inceliyordu. Yine de devam ettim. “Güç , şöhret , sadaket , hangileri ? Ben söyleyeyim güç...Ama çok yakında Ömür kıyameti kopardığında ilk kendini yakacak.”ellim de yüzsüz gibi çenesine uzandı ama başını çevirip iki adım geriledi. “Anlamıyorsun ! Beni anladığını söylüyorsun ama anlamıyorsun. Ben senden bana Ömür’ü anlatmanı istemiyorum ! Beni anlamanı , derdime derman olmanı olamıyorsan da en azından oluyormuş gibi yapmanı istiyorum. Ama sen sadece taraf tutuyorsun. Ömür benim kardeşim Kuzgun ! Ama benden daha çok sen sahipleniyorsun !”kulağımda cam sesi yankılandı. İki kişi dikkatle camı taşıyordu ama biri bıraktı. Kırılan cama bakarken anladı aslında dikkatle taşıan sadece tek bir kişi vardı. Diğeri sadece yardım ediyormuş gibi yapıyordu. Yarayı sarıyormuş gibi. Yutkundum ama belli etmedim. Yutkunma sebebim sözlerini yutmaktı. Devam etmek için gururmu yuttum , bir kez daha.

“Kendini yakacak bu yüzden onu korumaya çalışıyorum ,”dedim ama kalbim uyuşmuştu “Ömür’e hak veriyorum Alev. Kardeşini kaybetme diye çabalıyorum. Nefret ediyor diyorsun ama nefret de bir duygudur. Çok sevmekten kopar ve yaşam bulur. Seni ablası , sığınacak anne sevgisi olarak görüyor ama sen bunu fark edemiyorsun. Gerçi o da bunu fark edmiyor , çocuk olduğunu fark edemediği ğibi ,” çatık kaşlarına , öfkeli bakışlarına alışkındım. Buna rağmen gözlerine bakmayı bile sevmiştim ama düşmanına baktığı gibi bakmasa olmaz mıydı ? “Ona başka çare bırakmadılar Alev. Güç olarak gördüğünüz kız aslında sadece bu duyguyu biliyor.”

“Bana da başka çare bırakmadılar !” parmağını salladı “Bana da başka çare bırakmadı ! Beni kovdu , kardeşim beni istemedi Araf. En çaresiz anında beni istemedi. Kovmakla kalmadı aynı gökyüzünün altında olmayı bile kaldıramadı. O yaşadıkları için beni ve Ateş’i suçladı ,” ellerini iki yana açtı “Gerçek bu ! Ömür çaresizlik ne demek tattı ve oradan çıktığında biz yoktuk. Biz onun için hiç yoktuk.” Onun penceresinden bakmaya alışıktım ama ben kardeşim dediğim kadının da gözlerini okuyabiliyordum. Bu yüzden şarkı son mısrasına girerkende doğru bildiğimi yaptım. “Sizi suçlamadı Alev. Başına gelen hiçbir şey için hemde.”

“Gittiğimiz için suçladı ama değil mi ? Türkiye’den ayrılıp Londra’ya geldiğimiz için suçladı ama aslında...”dudaklarını açıp kapattı “Ben dile getiremezken...Bizim suçumuz yoktu Araf.Ateş ve benim suçumuz yoktu. Sadece kurban edildik. Ama sırf o gülsün diye boynumuza geçirilen ipe bile razı olduk. Biz fedakarlık yaptık ama Ömür bunu hiç blmedi. Suçlu değiliz ama kendimizi affettirmek zorundayız. Koyuyor Araf , kardeşim beni sevsin diye çabalamak çok koyuyor ,” gözlerini yere sabitledi. Bunu gözleri dolduğunda veya dolmasın diye yapardı. Usulca tekrar yaklaştı. Dizi dizme değerken başını omzuma yasladı. Elleriyle üzerimde ki t-şörtü kavradı.”O beni sevsin diye çabalamak zorundayım bu ne demek , nasıl bir his biliyor musun ?”sesi çocuğun sesini andırıyordu. Ve şarkı son kelimelerini mırıldanmaya başladı. Bir kolumu beline diğerini saçına koydum ama terettüt ettim , kızarda çekilir diye. Şarkı bitmek üzereydi. Başka şarkı çalmayacaktı , çalamayacaktı.

“Biliyorum ,”dediğimde kıyafetimi tutan ellerinin gevşediğini hissettim “Biri seni sevsin diye çabalamak ne demektir biliyorum. Çok komik Alev , bir ortak yönümüz varmış ve bunu çok geç fark ettim ,”omzumdaki ağırlığı geri çekildi. Gözleri gözlerime değidi. Bu sefer gökyüzü sakindi çünkü anlamaya çalışıyordu. “Sen kardeşin seni sevsin diye çabaladın bende sen beni sev diye ,” göz bebekleri irileşti. Şaşkınlığı bile öfkeliydi. “Bu son perde güzelim. Bundan sonrası yok.”

“Araf ne diyorsun ? Neler oluyor ?”dedi kafası karışmıştı. “Aklım boştu benim , kalbim ile düşünmeyi öğrettin. Ama silahı tutan senmişsin be güzelim ,”geri çekilmek istedi ama bu sefer korkudan. İlk defa kaybetme korkusu gördüm gözlerinde. Alıştığın biri aniden giderdi de üzülürdün ya ondandı muhtemelen. Alev beni kaybetmekten hiç korkmamıştı. “Ben daha fazla eşikte oturuta beni izleyişine dayanamam. Kendim için bir şey yapmak istemiyordum ama bana bunu da sen öğrettin. Dedim ya kalbimi sen öğrettin bana ama isteyerek mi öğrettin Alev ?”elini yanağıma uzattı. Bir anlık göz yanılmasıyla sanki eli titremişti. “Araf neden böyle konuşuyorsun ?”dedi etrafa baktı ve yutkundu “Böyle konuşma. Sanki ,” dudağını ısırdı “Sanki gidiyormuş gibi. Hiç hoş değil.”saçı çok güzeldi. Elim özgürce dolaşıyordu saçında muhtemelen fark etmemişti. “Karşıma geçip başka birini seviyorum desyedi gülümseyip mutluluklar dileyecek kadar çok seviyorken seni , beni sevip sevmediğini düşünüp sadece istediğinde gelişine dayanamıyorum ,” gözlerim yine yanıldı. Alev’in gökyüzü benim için kızarmazdı. “Konuşmaktan yoruldum ben be güzelim. Sussam bir kere dinlemez misin ?”genzini çeekti ve hızlıca dinlerim dercesine başını salladı. “Gerçi ,”dedim umutla bakan gözlerine “Bu sondu artık dinleyemezsin.”hızlıca başını iki yana salladı. Korkuyor muydu ? Alev benim için korkmazdı.

“Her şey için teşekkürler Alev Bozkurt. Beni sevdiğin , en azından sevdiğini düşünmemi sağladığın o zamanlar için teşekkürler ,” saçını son kez okşadım “Canım deli gibi yanıyor seni tek başına bırakıyorum diye. Ama yaranın üzerine yapıştırdığın ben artık yaranı tutamıyorum. Sen sadece ben bunu yapayım istiyorsun ama ben senide seviyorum görmüyorsun ,” gözüm bir kez daha yanıltı beni. Alev benim için ağlamazdı. Gülümsedim “Perde kapandı güzelim artık tek oyuncu sensin.”

 

 

 

 

Loading...
0%