Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20.Bölüm - Pandomin

@elif.kinik

"Ağlamak için

Zaman yok."

 

 

Yazar Anlatımıyla

Talihsizlik...Halıya sıçrayan kan lekesi tamamen tahlihsizlikdi. Parkeye , duvara , merdivene sıçraması iyiydi kolay temizleniyordu ama halı onu çok zorlayacaktı. Derin nefes alıp yere eğildi ama o esnada yaklaşan adım seslerinin duyunca dikleşip ellerini önünde birleştirdi. Patronu ve arkasında ki adam içeri girdiğinde halıyı sonra temizlemeyi aklına yazdı ve başıyla selam verip hızla salondan uzaklaştı.

Koltuğa oturan adam ağrıyan yaralarına inat keyifliydi. "Nasıl bu kadar mutlu olabiliyorsun ? Her şeyini kaybettin." tekli koltukta oturan bedeni süzdü. "Sende fazla gerginsin ," Stresle sağ ayağını sallıyordu. "Rahatla , her şey yolunda." Alayla gülen adam öne eğildi. Sızlayan omzu hoşuna gidiyordu ama karşısındakinin rahatlığı sinirlerini bozmaya başlamıştı. Bütün riskleri boşuna mı almıştı ? "Her şey yolunda mı ? Bana o tırları getirmemi söyledin ama sende biliyordun ki o ikisi canları pahasına buna engel olacaklardı , oldular da. Günlerce arayıp tehdit ettin şimdi de tırlar havaya uçtu diye memnun musun ?" Sebastian boğazına yapışmamak için kendini zor tutuyordu.

Başını hafifçe geriye atan adam güldü. Boynu dahil her yeri sızlıyordu bu hareketiyle canı yandı ve duruşunu düzeltip Sebastian baktı. "Tırlar umurum da değil ," Sebastina dikkatle dudaklarından çıkacak kelimeleri dinliyordu. Bu dikkatinin sebebi hoşuna gitmeyen bir şey olduğu an aldığı nefese son verecek olmasıydı. Karşısında ki bedeni uzun yıllardır tanıyor olması onu öldürmeyeceği anlamına gelmiyordu. Hatta bu ona daha da zevk verirdi. "Sadece dikkatlerini dağıtacak bir şeye ihtiyacım vardı." Sebastian'ın sabrı tükeniyordu ve bunu belli eden bakışlarının yanına masanın üzerinde duran meyve bıçağını eline alması da eklendi. Kör olan bir bıçak doğru ellerde organları kesmek için yeterli olurdu.

"Ben senin adamlarından değilim ama seni patronum olarak görmeye başladım. Bu işin sonunda ne olacağını biliyorsun öyle değil mi ?" kalbi kırılmış gibi yüzünü buruşturdu. "Patronun değilim sana hiçbir zaman emir vermedim veya seni kiralamadım. Sadece ortam bir yönümüz var ve onun için birlikte çalışıyoruz." Arkasına yaslanan Sebastian elinde meyve bıçağını çevirdi. "Çalışmıyoruz ,"dedi ve iç çekti "Sadece çalışıyormuşuz gibi yapıyoruz."

"Her neyse ora da neler oldu anlat bakalım ?" Sebastian karşısında ki bunağı ortadan ikiye ayıracağı günü iple çekiyordu onun yüzünden en büyük düşmanı olan Kor'un ağzına laf vermişti. O kimse için çalışmazdı. Sadece 'gibi' yapar ve eğlendikten sonra geride sadece ceset bırakırdı. "İstediklerini yaptım. Mekana gittim , uyuşturucuları aldım ve oyun oynadım ," Bu herif onun yıllarca uğraşıp yaptığı üne hasar veriyordu. "Sana sadece kendi adamlarım olacak demiştim. Neden kendi itlerini gönderdin ?" Hepsi birer hiçti. Bir halta yaramamış ayak bağı olmuşlardı. "Yardım ederler diye." diyen adam itici bir şekilde güldü ve bu Sebastian'nın sabrını taşıran son damla oldu.

Yerinden kalkıp elinde ki meyve bıçağını adamın boğazına yasladı. "Sadece ayak bağı oldular ,"dedi keyifle gülüp "Bende hepsini öldürttüm ," bıçağı bastırdı ama kör olan bıçak sadece boynunun kızarmasını sağladı. Sebastian'ın da istediği buydu , en azından şimdilik. "Adamların beş kuruş etmezler. Onlarla mı Kor'a meydan okuyacaksın ?" Adam boynunda ki bıçağın kör olsa da doğru ellerde ölümcül olacağını ve doğru elde olduğunu biliyordu ama bildiği bir şey daha vardı , Sebastian onu öldüremezdi. Başını bıçağın izin verdiği ölçüde yana doğru çevirip salonun eşiğinde duran bedene baktı. "Hoş geldin."

Sebastian o tarafa doğru bakma gereği duymadı çünkü kimin geldiğini zaten biliyordu ve sinir bozukluğuyla geriye çekilip bıçağı fırlattı. Ortada duran sehpanın altına giren bıçağı gözleriyle takip eden kadın ise bu durumu normal karşılayıp elinde ki ilk yardım çantasıyla koltuğa doğru ilerleyip adamın yanına oturdu. "Pansuman zamanını sürekli geçiriyorsun , yaralarının iyileşmesi için dikkat etmen gerekiyor." Adam başlarında dikilen Sebastina bakarak "İş her zaman önceliğim olmuştur." demiş ve bakışlarıyla oturmasını işaret etmişti. Sebastian sinir bozukluğuyla gülüp koltuğa oturdu. Bedeni itaat etse de içinden çoktan elini kana bulamıştı.

"Bunu biliyorum ama benim için de yaraların öncelikli biraz beni düşün." diyen kadın adamın bandajının cırt cırtlarını ağır ve dikkatle çözdü. Dirsek kısmında ki bandajı açmadı ama gözünde canlanmıştı. Dirseği parçalanmış ve uzun bir ameliyat sonucun da kemiğe protez takmak zorunda kalmışlardı. Diğer koluna kaydı gözleri. Bileğinde çatlak vardı ama adam ısrarlara rağmen alçı istememiş onun yerine takıp çıkartabileceği ateli tercih etmişti. Kadın ilk başta buna karşı çıksa da daha sonra kabul etmişti çünkü diğer kolunu çok uzun bir süre kullanamayacaktı ve adam da her işin de yardım isteyecek biri değildi.

Kadının bu sözüne içtenlikle gülümseyen adam o koluyla ilgilenirken onu öldürmek için plan yapmaya başlayan Sebastian'a döndü. "Fyodor başından beri ufak bir detaydı. Onunla bağlantımı hiçbir zaman kesmedim çünkü işime yarayan bağlantıları vardı fakat suyuna gitmem gerekiyordu. Aç gözlü ve kaybettiği şöhretini geri almayı kafaya koymuştu bende bunu kullanmaya karar verdim. Yönettiğim her bir toprak sanki onunmuş gibi attığım adımları anlattım , yalan söylemeden. Her şeyi bilmesi her şeyini elinden almamı kolaylaştıracaktı. Yıllarca masayı yönetiyormuş ondan emir alıyormuşum gibi davranıp elin de olanları ağır ağır aldım. Bir kez daha onu ziyaret edecektim ama bu son olacaktı. Fakat buraya gelmeyi bu sefer kafaya takmıştı. Aklınca Suskunlar'ın dönüşü onun galibiyeti olacaktı ama hiçbir şey onun bıraktığı gibi değildi. Onun hüküm sürdüğü emir verdiği masadan geriye yaşayan sadece o kalmıştı ," James , Fyodor'un telefonda konuşurken ki emir veren sesini anımsadı , ses tellerini avcunda ezmek istemişti. "Anlayacağın yaşayan bir fosildi ," Sebastian'da aynısını James için düşünüyordu. "Fyodor kızını kaybetti. Düzenlediği bir davette. Saldırıyı yapan bendim." dedi gururla. Bunu duyan kadının yarayı temizleyen eli durmuştu. James o anı bir daha yaşıyor gibi mutluydu ve kadının duran elinj fark etmemişti bunu fark eden tek kişi Sebastina'dı.

"Kes artık ve anlat." Sebastian belli etmese de James'ın köprü altından su yürütmesinden hoşlanmıştı. Ucu ona dokunmuyordu değil mi ? Eğer dokunursa umurunda olmayan Fyodor'un ölü kızının intikamını alırken kendini bulabilirdi. Sonuçta vereceği her çaba ölüm demekti. Sebastian öldürmekten keyif alırdı. "Yemek sadece bir adımdı , "dedi ve anlatmaya başladı. "Güç toplamak diye adlandırdılar ama benim güç toplamaya ihtiyacım yoktu. Benim Fyodor'u öldürmeye ihtiyacım vardı." Sözlerinde ki tutarsızlık kadının da dikkatini çekmişti. "Onu güçlendiren sendin ,"dedi ve duran elini harekete geçirip yarayla ilgilenmeye devam etti. "Onu öldürmek senin için çocuk oyuncağı olmalı. Bunun için başkasına ihtiyacın yoktu." James ağır ağır basını salladı. "Evet ama Fyodor gerçek adıyla Alex's benim haberim olmadan kendini korumaya almaya başarmış ," bu canını sıkmıştı ve planlarında değişikliğe sebep olmuştu. "Alex's zamanının en iyi uyuşturucu baronlarından biriydi. Malları saklamakta ve dağıtmakta fazlasıyla güzel ve korunaklı bir sisteme sahipti. Fakat Fyodor ismini alıp hayatını değiştirdiğinde işleri istediği gibi gidemedi. Çünkü ufak bir hareketi onun yaşadığını belli eder bu sefer Kor'un elinden kurtulamazdı. Her yıl düzenli olarak onun ziyaret ettiğimde kendine olan güveninin fazla olduğunu düşünüyordum. Alex's kurnaz biriydi ve para dendiğinde zekası daha da farklı çalışırdı. İsmini değiştirmiş her şeyini kaybetmiş olsa da o hala yanı kişiydi. Neden bende de bir şey saklamasındı ? Bu teorim her geçen yıl ve her telefon konuşmamızda güçlendi. Fyodor benden başka bir şeye daha güveniyordu."

"Umarım bu masalsı anlatımının sonunda neye güvendiğini bulduğunu söylersin." diyen Sebastian aksini duymak istemiyordu. Son bir aydır kaybetti zamana acımaya başlamıştı. James ve gereksiz işleriyle ilgilenmek yerine kendi işini yapsaydı ününe ün katmış ve onlarca ölüm gerçekleştirmiş olurdu. "Hayır ,"diyen kadın sadece saniyelik Sebastıan'a bakmış ve işine geri dönerken "Bulamadı." demişti. Yarasını temizlediği adamı tanıyordu. Öyle ki anlatım tarzından sonucun ne olacağını ilk cümlesinden anlamıştı. James , Fyodor'un neye veya kime güvendiğini bulamamıştı.

Bunu teyid etmek istercesine adama bakan Sebastian doğru olduğuna çoktan inanmıştı. "Yemek sadece adımdı dedin ,"diyen Sebastıan ekledi "Bu yemeği düzenlerken neyi düşündün ? Fyodor'u oraya getirip herkesin önünde kendini rezil ettin. Yetmedi Fyodor'un sana emir vermesine herkesin bak üzerine basıyorum herkesin içinde izin verip el pençe durdun. Bu da yetmedi Bozkurtlar'ın seninle o şekilde konuşmasına müsaade ettin ," aklına gelen şeyle burnundan güldü "Bozkurtlar'ın en küçüğünün ve bir kadının senin masanda ki içkileri kaldırmasına izin verdin. Kuzgun denen piçin sanki kendi evinde televizyon karşısında oturuyormuş gibi çekirdek çitleyerek seni izlemesine de müsaade ettin !" öfkeyle ayağa kalktı "Senin tahtını da kuracağın planı da sikeyim !"

"Anlamıyorsun değil mi ?"diyen James pencereyi sertçe açıp soğuk havanın içeri girmesini sağlayan Sebastıan'a "Suskunlar-"

"Suskunları'da sikeyim !" diye bağıran Sebastian öfke patlaması yaşıyordu. "Seni öldürmemem için bana tek bir sebep söyle ! Bir ayımı hiç ettim , yetmedi senin uşağınmış gibi oradan oraya koşturup adıma leke sürdüm ! Bana öyle bir şey söyle ki James seni tahtına sarıp gebertmeyeyim !"James bekledi ama bu bekleyişin sebebi içinde patlayan volkanı susturmak içindi. Çok fazla risk almıştı. Çok fazla hakarete mahsur kalmıştı ve çok fazla küçük düşürülmüştü. Ve bunların hepsini emin olmadığı bir istihbarat ile yapmıştı. Ama onun da sabrı taşmak üzereydi. "Fyodor'un güvendiği kişi o masadaydı." Kadının eli bir kez daha durdu ve hızla başını kaldırdı. Sebastian kaşlarını çatıp sadece "Ne ?"diyebildi. Onun ve kadının bilmesi gerekenler aslında sadece bu kadardı dahasını kendisine saklamak istiyordu fakat her gün yüzünü gördüğü bu iki bedenin de ona aşağılayıcı bir şekilde bakmasını istemedi. Sebastian'a kolay kolay zarar veremezdi ama Sebastian ile yapacağı her hangi bir kavgada suçsuz olan kadına zarar verebilirdi. Bunu istemediği için James anlatmaya karar verdi ama her şeyi değil.

Ve James kendi de farkına varmasa da zayıflık gösterdi. Yaralarını saran kadına karşı...

"O davet sadece bir adımdı evet çünkü Fyodor'n güvendiği kişi o masadan biriydi. Kim bilmiyorum ama eminim ,"diyerek kolunu kendine çekti. Dirseğinde ki dikişler ve kadının sürdüğü batikona bakarak devam etti. "Bu sebeple herkesi çağırdım. Kor ,"dedi ve dudağı kıvrıldı "O gelmesini beklemediğim tek davetliydi."

"Fyodor'un onlarla iş birliği yaptığını düşünecek kadar bunamadığını ummak istiyorum." diyen Sebastian'a ilk kez sertçe bakan James sabrının tükendiğini ama yanında ki kadın için sabrının taşmasını göze alarak sakin olmayı denedi. "Benim sözümü kesme Sebastian ya dinle ya da def olup git ,"dedi ve meydan okuyan bakışlarıyla ekledi "Tabii gidebilirsen."Sebastian ellerini yumruk yaparken kadın ile gözleri buluştu ve kadının sakince gözlerini açıp kapatmasıyla ellerini sıkmayı bıraktı ve sırtını pencereye yasladı. En azından on dakika daha bu saçmalığa katlanabilirdi sonuçta bir aydır bu herifin abuk sabuk işlerini yapıp sabrediyordu. On dakika çabuk geçerdi.

"Az önce dediğimi hatırlıyor musunuz ? Suskunlar'ın dönüşüyle Fyodor buraya dönmeyi kafaya koymuştu ama nasıl oluyor da Fyodor yıllardır Londra'ya girmiyorken birden fazla yerde saklı mekanları olabiliyor ?"kaşlarını çatan Sebastian fark etmeden dikleşti. Bu detayı nasıl atlamıştı ? "Sen destek olmamış mıydın ?"diyen kadın da şaşırmıştı. Bu detay onunda gözünden kaçmıştı. Fyodor yıllardır Londra'ya gelmiyor ve başka birinin adında bile Londra'dan bir şey alıp satamıyordu. Çünkü yaşadığını ne kadar çok kişi bilirse Kor'un dikkatini o kadar çekerdi. Kurnaz olduğu doğruydu ama canından da korkardı. Bu yüzden James , Fyodor'a Sebatsian'dan bahsettiğinde Fyodor'un yüzünün rengi atmış ve onu istemediğini sertçe dile getirmişti. Patronunu öldüren birini yanına yaklaştıramaz , işlerini yaptıramazdı. Fyodor canından bu denli korkarken Londra'da alım-satım yapamazdı. "Hayır ben ona bildiğim her şeyi anlattım ve kendini benden üstün görmesini sağladım ama değil Londra'da diğer ülkelerde de oan bir ev bile almadım. Bunu yapmam demek birden fazla yerde güç kazanmaya başlayabilme olasılığını doğururdu. Ben onu bir yerde tuttum ve tuttuğum yer onun kafesiyken o özgür olduğunu sandı ,"ardından ağzının içinde mırıldandı "Sanırım bunu fark etmiş."

"Kim olduğunu bilmiyor muyuz ?"diyen Sebastian kalktığı koltuğa oturdu ve öne doğru eğildi. "Hayır ,"diyen James Sebastian'a baktı. "Bu sebeple onun ölmesine ihtiyacım var Sebastian. Kendi ellerimle öldüremem çünkü güç bulmasını sağlayan kişi ,"dedi ve söylemek istemese de söyledi "Yakınımdan biri de olabilir."James kimseye değer vermedi. Onun umurunda olan tek şey güçtü. Tahtı yeterince sallanmıştı ve Fyodor'u öldürmek için yapacağı hamle aniden kendi sonunu getirebilirdi. Bu riski alamazdı en azından daha kesin bir ip ucuna sahip olana kadar. "Yemekte dikkatini çeken bir şey oldu mu ?"diyen kadın düşünceliydi "Fyodor'un biriyle uzun süre göz teması kurması bile bizim için bir ip ucu olabilir." James daveti birden çok kez düşünmüş hatta kamera görüntülerini tekrar tekrar izlemişti ama yoktu. Her şey normaldi. Kurtla çakal yan yana gelirse olabilecek şeyler olmuştu. Kıyamet kopmuş , kan gövdeyi götürmüştü. "O gün silahlar ateşlendiğinde adamların yeni yetmeler gibiydi ,"dedi Sebastian "Tıpkı benim yanıma verdiklerin gibi. Bilerek seçtin değil mi ? Ölsünler diye." James güldü ve arkasına yaslandı "Elbette. Öyle gereksiz bir davete en iyi adamlarımı götüremezdim. Gözden çıkarabildiklerimi götürdüm çünkü zaten öleceklerdi."

"Neden böyle bir şey yaptın ?"diyen kadının sesi sertleşmişti "Seni öldürebilirlerdi !" James tebessüm edip kadına baktı "Öldürmeyeceklerini biliyordum."

"Nerden !? Tanrı aşkına kan gövdeyi götürdü. Kor , Kuzgun ve Bozkurtların olduğu bir yere korumasız mı gidilir ?"

"Düşmanını iyi tanırsan evet ,"diyen Sebastian kadına baktı. "Kor James'ı bu kadar kolay bir ölümle ödüllendirmek istemez. Parçalara ayırıp diri diri yakmaktan zevk alacaktır. Bozkurt her yerin kan olduğu bir yerde James'ı öldürmez çünkü çok sıradan olur. Onun bedeninden akacak kanların izlediği yolu takip etmek ister. Kuzgun ise asla öldürmez çünkü organlarını elleriyle sökebileceği bir ortam yoktu. Anlayacağın ,"dedi ve iç çekerek "James silah bile almadan oraya gitseydi şu an ki haliyle yani nefes alarak yine çıkardı."

"Bu çok saçma." diye mırıldanan kadın James'ın kolunu dikkatle kendine doğru çekti ve batikonu alıp dikişleri temizlemeye geri döndü. "Yaşayanlara ne oldu ?"diyen Sebastian sorusunun cevabını biliyordu ama yine de sordu çünkü duymak istedi. "Sence ?"diyen James göz kırptı. Ve bu Sebastian için yeterli oldu. James o geceden sağ kurtulan korumalarını öldürmüştü , tıpkı Sebastian'ın Kor ile karşılaştığında adamlarını Arda'nın yanına ölüme yollaması gibi. Kural basitti. Güçsüz isen ölürdün eğer hayatta kalırsan da öldürtülürdün. "Yeni adamlar gelecekler." dedi S.R.A bunun için vardı. Yani en azından var olma sebeplerinden biri buydu. "S.R.A ," diye mırıldanan Sebastian "Seni uyarmalıyım James. Orayı mümkün olduğunca sıkı korumalı ve saklamalısın aksi halde sana adam yetiştirecek biri kalmayacak." James bu sözlere gerçek bir kahkahayla karşılık verdi. "Tek orası olduğunu sana düşündüren nedir ?" kadın sessiz kaldı ama kulakları onların konuşmasındaydı. "S.R.A köklü ve asla tamamen yok edilemeyecek bir şirket."

"Sana bir sır vereyim ihtiyar ,"diyen Sebastian "Ben ölürsem adamlarım dağılır. Ufak çeteler kurarlar ve kendinden büyük bir balık ile karşılaştıklarında yok olurlar. S.R.A çöker ve sevgilin ölürse ,"bu iki kelime James'ı fazlasıyla germişti. "Yani baş düşerse vücut da yıkılır ,"ardından bir bacağını diğerinin üzerine attı "Ama bu beni ilgilendirmez. Fyodor konusunda bilmem gereken başka ne var ?" çok şey diye düşündü James ama hiçbirini bilmeyeceksin. James güçlü olan Sebastian'ı daha da güçlendirmek istemiyordu. "Ölmesi gerekiyor." dediğinde Sebastian güldü "Onu anladım anladığım diğer şey ise onu öldüremeyecek olman."

"Öldüremem ama öldürecek birini bulacağım. "

"Fyodor bu kadar değerli ve önemsenecek biri değil ,"diyen kadın adamın kolu dikkatle sardı "Ama kör bir bıçakta doğru kişinin elinde ölümcül olabilir."Sebastian kadının imasını anlamıştı ve gözlerini üzerinden çekmedi. "Suskunlar'ın dönüşü sokakta ki ufak ve değeri olmayan çetelere bile güç kattı. Diken üzerindeler ve birbrleriyle iş yapmaya arkalarını kollamak için destek toplamaya başladılar. Suskunlar ne kadar güçlü olsalar da şu an ufak çetelere yönelmeyeceklerdir. Amaçları biziz. Bizden o masadan birkaç kişinin daha canını almadan diğer detaylarla ilgilenmeyecekler. Fyodor bunu farkında ve iş birlikçisi ile bunu lehine kullanabilir. Eğre önünü kesmezsem çeteleri himayesi altına alıp sokaklarda tekrardan hakimiyet kurabilir. O yemeğin amaçlarından biri buydu. Güç topladığım doğru ama güç toplamak için önce düşmek gerekir ,"diyen James boşluğa bakıyordu "Herkes yenildiğimi düşünüyor ama biliyorum ki Suskunlar'ın alacağı bir diğer can benim yenilgimi galibiyete çevirecek. Çünkü benim yenilgim bile o masadakilerin galibiyetinden fazla ," iç çekti "Fyodor köşeye sıkıştı ve oradan çıkabilmek için desteğe ihtiyaç duyacak. Masada onun yanında olan da çıkıp ona destek olacak. Evet riskli ve oldukça boş bir plan gibi duruyor ama boş olması dolmayacağı anlamına gelmiyor."

Sakladığı ve güvendiği bir şey var diye düşünen Sebastian kimin yok ki diye de kendi düşüncesine eklemişti. Onunda güvendiği b ve c planları varı. Bu sektörde iş birliği olurdu ama o da bir gün biter sonunda birileri ölürdü. James bir plan yapmıştı ve bu planda anlatmadığı çok önemli detaylar vardı ve Sebastian bunun kokusunun da çıkacağını biliyordu. Belki de Fyodor'un arkasında biri olduğu gibi James'ın da arkasında biri vardı veya öğrendiği gerçek arkasında birinin olmasına gerek duymuyordu. "Gücünü kaybettiğine inananlar ,"dedi kadın "Ya güç kazanmaya çalışırlarsa ?"

James bunu bekliyordu. "Bu istediğim bir şey. Eğer biri veya birileri kendi başına bir şey yapmaya kalkar ve sonunda başarısız olursa bu benim evimde otururken güç kazanmamı sağlayacak."

"Eğer kendi başına aptal bir plan yapmasaydın güç kazanmaya gerek duymazdın." diyen Sebastian ayağa kalkıp bir kez daha pencerenin yanına geçti ve sigarasını çıkarıp yaktı. James onun bu sözüne içinden güldü. Kumar böyle oynanırdı. Ya kaybederdin ya da elinde olandan daha çoğunu kazanırdın. Ve James gerekirse hile yapar ama yine de girdiği bütün oyunları kazanırdı. Bunu da kazanacaktı çünkü elinde kalan kartlar oldukça güçlüydü. Sadece bir tanesinden emin değildi ve eğer o da beklediği gibi çıkarsa James'ın başka karta ihtiyacı kalmayacak tek kartla oyuna hükmedebilecekti. Ve iç güdüleri doğru olduğunu söylüyordu. Sonuçta kumar onun için nefes almak gibi bir şeydi.

Kadının koluyla işi bitince dikkatle kol askısını taktı ve diğer bileğinde ki atele baktı. Bu bakışı anlayan kadın adamın bileğinde ki ateli çıkarttı. Mor ve kızarıklığın hüküm sürdüğü bileğine bakan James Rüzgar Kor'un yüzünü anımsadı. Onu öldürmek istiyordu ama ondan önce yaşarken acı çekmeliydi. Ve bunu yapacaktı. Çünkü Kor kendi zaafını bile isteye açık etmişti. Tıpkı babası gibi. Rüzgar Kor Ömür Alya Bozkurt'a aşıktı ve James bunu kullanacaktı. Tek yapması gereken Bozkurtlar'ın küçüğünü daha yakından tanımasıydı. Dik başlı ve meydan okuyan kadın ilgisini çekmeyi başarmıştı. Ona nasıl da diklenmişti ? Blac'ın cenazesinde olanlar uzun süre aklından çıkamamıştı ve James fark etmeden birlikte olduğu kadının yüzüne bakarken de o anı hatırlamıştı. Dudağında tehlikeli bir gülümseme oldu. Düşmanının ufak kardeşini ve düşmanının sevgilisini evinde bir gün misafir etse Kor buna ne derdi ? Bu durum James'In fazlasıyla hoşuna giderken Kor'un yapabileceklerini düşünmek daha da hoşuna gitmişti. Rüzgar Kor kendi kaşınmıştı. Herkesin önünde diz çöktüğü kadının onun zaafı olduğunu bağırarak ne planlamıştı ? James bu planı bozardı.

Tabii karşısında normal bir kadın ve normal bir adam olsaydı.

Düşünceleri sehpanın üzerinde ki telefonunun çalmasıyla yarım kaldı. Belki de telefonun çalması bile bir uyarıydı. Çünkü Rüzgar Kor bu düşüncelerinden bir harfini duysa onu öldürmezdi ve kimse bilmiyordu şu ana kadar Rüzgar Kor'un öldürdüğü tüm adamlar kolay bir şekilde ölmüştü. Kor'un işkenceleriyle daha kimse tanışmamıştı. Tanışanlar sadece fragmandan ibaretti. Rüzgar Kor , Kor soy adının temsilcisiydi ve bunu boşuna demiyorlardı.

Kadın telefonu adama uzattı. James ekrana baktığında aramanın yanında bir de mesaj dikkatini çekti. Aramayı cevaplarken mesaja daha sonra bakmayı düşündü. "Albert bu saatte beni neden rahatsız ediyorsun ? Biliyorsun yaralandığım için dinlenmem gerekiyor." sesinden buram buram alay akıyordu. Fakat telefonun diğer ucunda ki Albert kendine fazlasıyla güveniyordu. Öyle ki James o konuştuğunda sesinde ki güvenle durmuştu. Albert'ı yıllardır tanıyordu. O ezebildiği ve her dağim kontrol altında tutabildiği küçük bir detaydı. "Yapmamalıydın James ," içinde olduğu araba şehir halinde hızla yolda giderken camdan dışarıyı izledi "Bizi küçük düşürmemeliydin."James'ın kafası karışmış gibiydi. Bu şerefsiz neyden bahsediyordu ? "Neyden bahsediyorsun Albert ? Gece gece sabrımı sınama da düzgünce konuş."

"Gücün sende olduğunu düşünüyorsun ,"dedi yıllardır boynunda olan tasmadan kurtulmuş gibiydi "Ne istersen elde edebileceğini. Kazanacağını , galip olabilecek tek kişinin kendin olduğunu." James kaybettiği her saniye de daha da sinirleniyordu. "Albert ! Seni gebertmemi is-"

"Yapamazsın ,"dedi sakince "Yıllardır aynı cümleyi söyleyip duruyorsun. Hatta bazen sana başka bir replik yazmadıklarını düşünüyorum. Peki James hiç düşündün mü benim ölümden korkmadığı mı ? Her ölümle tehdit edişinde bu detayı hiç hesaba katmadın öyle değil mi ?" James Albert'ın bu cesaretine anlam vermedi ta ki az önce söylediklerini hatırlayana kadar. Albert gerçekten de....olabilir miydi ? Hiçbir işe yaramayan o adam gerçekten de bunu yapmış olabilir miydi ? "Sen ,"dedi ve nasıl devam edeceğini düşündü "Yaptın mı ?"diyebildi. Albert onun bu şaşkın sesinden keyif aldı. "Yaptım James. Öyle bir hamle yaptım ki bütün dengeleri değiştireceğim." James beklenmedik bir hızla ayağa kalkınca kadında ayaklandı ama Sebastian rahat bir şekilde oturmaya devam ediyor sigarasını içiyordu. "Ne dengesi , ne ,"James şaşkınlıktan cümlesini toparlıyamıyordu. Bu mümkün değildi. Albert'ı çok uzun zamandır tanıyordu. Korkağın teki ve aldığı emirleri bile zar zor yerine getirin birinin bu denli büyük bir hamle yapmasına imkan yoktu. Onun bu hayatta doğru yaptığı tek şey kızının dünyaya gelmesini sağlamak ve onu yetiştirmekti. Albert'ı sadece S.R.A'ya sağladığı destek için yanında tutuyordu. Çünkü kızı babasına fazlasıyla düşkündü. Ama bu Albert'ın gereksiz bir detay olduğu gerçeğini asla değiştiremezdi. Bunu yapmış olamazdı. "Albert ! Sen ne yaptın ?" Albert bekledi. James'ın sesinde ki öfkeyi zevkle dinledi. Denge dediği şey aslında sadece saygıydı. Albert saygı görmek istiyordu. James'ın ve diğerlerinin ona küçümsercesine bakmasından fazlasıyla sıkılmışt ve elinde olan güçle harekete geçmişti. Gerçi onun elinde bulunan güç sadece S.R.A'nın başında olan kızıydı. Fakat James o kadar şaşkındı ki doğru düşünemiyordu. Albert ise bu şaşkınlığının asıl sebebini bilmiyordu. Fakat Albert memnun olmuştu. James artık onu küçümseyemeyecekti. Camdan dışarıya bakan gözlerini karşısında ki koltuğa çevirdi.

"Senin yapamadığını yaptım James ," dedi ve öne doğru eğilim baygın yatan kadının saçlarını yüzünden çekti "Düşmanımıza darbe vurdum." Kalbi öfkeyle atan James duyduğu cümleyle durdu. "Ne ?" bu seferki tepkisi ise afallamaydı. Ve Albert bundan da keyif aldı. "Davete Bozkurtları çağırman aptallıktı ! Bizi küçük düşürdün ! Peki ya o topala ne demeli ? Fiyaskoydu ! Aptallıktı! Gerçekten de bize yardım edeceklerini düşündün mü ? Suskunlar'ı biz öldürdük ve yine biz yapacağız ,"güldü ve arkasına yaslandı "Gerçi bundan sonra tek hareket etmemiz gerekecek ," kadının bağlı olan ellerine ve ayaklarına baktı. "Ben kendi yerimi sağlama aldım." James rahatladı. Bu aptal Fyodor'a destek çıkan kişi değildi zaten bunu düşünmesi başından beri saçmalıktı. Ardından durdu. Albert ne demişti ? Düşmanımıza darbe vurdum bu da ne demekti ? "Kast ettiğin şey ne Albert ?"sesinde ne panik ne de öfke vardı. Albert bu ses tonunu beğenmedi. "O davete katılan ve sana boyun eğdiren kadın desem yeterli olur mu Bay James ?" Göz bebekleri irileşen James doğru duyup duymadığını teyit etme ihtiyacı duydu. "Bozkurt mu ?"dedi. Bunu duyan Sebastian ayağa kalktı ve James'a yaklaştı "Bozkurt yanında mı ?"

Nasıl yanı bu aptal o dik başlı kadını yakalamış mıydı ?

"Hayır hayır ,"dedi Albert "Ama kıymet verdiği yanımda. İyi şanslar James artık bir değerin yok." ardından telefon kapandı.

Telefonu yavaşça kulağından uzaklaştırdı. "Bu sikik herif ne saçmaladı böyle ?" deyip telefonu avcunda sıktı. Kırık olan bileği zonklosada umursamadı. "Bozkurt mu ?"diyen kadın James'a yaklaştı "Ona ne olmuş ?" James kadına bakıp "Albert birini almış , kıymet verdiği mi ne dedi ," öfkeyle hızlı nefes alıp veriyordu "Onu öldürmeliydim." Bu cümleyi kurmak onun için nefes almak gibi bir şey olmuştu. Bu konuda Albert halklıydı.

Sebastian'ın konuşmasıyla bakışlar ona döndü. Adamın bakışları yerdeydi. "Ateş olmaz ,"dedi ve hafif güldü "Ateş'in yanına yaklaşacak kadar deli değil. Alev olamaz ," dedi ve bir kez daha güldü "Hastane çok sıkı korunuyor , korunmasa da yanına yaklaşması imkansız. Ömür olmaz ,"dedi ve sigarasını sanki sokaktaymışçasına yere atıp ezdi "Şu an Kor'un yanında olmalı. Ayrıyeten Albert tanımadığı birine yaklaşamaz. Ömür Bozkurt burada yeni ve Albert onda ne gibi numarala olduğunu bilmiyor. Sonuçta masanın liderinin bileğini kıran bir kadın o da olamaz ," ardından aklına gelen şeyle James'a baktı "Kıymet verdiği mi dedin ?" adam onayladı "O kadının kıymet verdiği az şey var." dediğinde kadın "Küçük Bozkurt'u ne kadar tanıyorsun ?"dedi başı dikti. Sebastian'ın dudağı kıvrıldı "Onu tanımam için oturup konuşmamıza gerek yok. James'ın kolunu kıran , oyununa kafeye girer gibi girip dahil olan , mekanında adamını öldüren ama hayır onu asıl bu sabah tanıdım ,"dedi ve Rüzgar'ın arkasında dik duran ve gözlerinde ölüm parıltısı olan kadını hatırladı " Ömür Bozkurt'un değer verdiği iki şey var. Biri Kor ,"dedi ve ellerini cebine koydu "Diğeri ise kardeşleri. Yani manevi kardeşleri."

James derin nefes aldı. Bileğinde ki ağrı artınca elinde sıktığı telefonu hatırlayıp parmaklarını gevşetti. Gelen mesajı anımsadığında koltuğa oturup mesaja girdi.

***** Albert , Afra Gür'ü aldı.

Mesajda yazandan daha çok atıldığı saate baktı. Albert onu aramadan on dakika önceydi. James öfkesini unuttu. Albert ile yaptığı saçma sapan konuşmayı unuttu. Bileğinde ki acıyı dahası o davette risk alıp aşağılandığını bile unuttu.

Aldığı risk onu ileriye taşımıştı. James elinde ki tek kartla oyunu ve oyunları kazanabilirdi. Kumarı kazanmıştı. İstihbaratı doğruydu. Ona bilgi taşıyan kişi doğruydu.

James keyifle kahkaha attı. "Biriniz bana şarap getirsin ,"diyerek mutfakta ki hizmetçilerine seslendi. Kadın mesaja bakmak isterken , Sebastian ise kendi düşüncelerinde haklı olduğunu anlamıştı. James'ın Fyodor'dan farkı yoktu. Onunda arkasında , önde veya çaprazında ona haber uçuran biri vardı. Ve James telefonuna ne geldiyse ona her şeyi unutturmuştu. "Evimde otururken güç kazanmak." dedi birkaç dakika önce söylediğine vurgu yaparak. "Dua et de başarısız olsun ,"diyen Sebastian "Eğer bir mucize olurda başarırsa işte o zaman senin adını bile hatırlamazlar." Bu da bir olasılıktı. Albert eğer başarılı olursa James'ın yaptığı plan onun lehine olacaktı. Herkes Albert'ın yıllarca James'ın dibinde onu yenmek için plan yaptığını ve güçlendiğine inanıp onun tarafına geçecekti ama James'da odada bulunan diğer iki benden de Albert'ın Bozkurtlara ve Kor'a karşı hiçbir şansı olmadığını biliyordu.

"Ben istediğimi aldım Sebastian ,"sessizce içeri giren kadın patronunun önüne şarabı bırakıp hızla dışarı çıktı "Bundan sonra olacaklar oldukça hoşuma gidecek."

James iç güdülerinde haklı çıkmıştı. Aldığı riskler onun yanındaydı. Hakarete uğraması , yıllarca uğraşıp kurduğu otoritesinin sarsılması yakın zamanda ona çok daha fazla güç verecekti. Adam şarabını yudumlarken hissettiği galibiyet hazzının tadını çıkardı. Belki de kırık olan bileğine rağmen bu gece kendini ödüllendirebilirdi. "Jolie'ye haber verin buraya gelsin." Kadının gerildiğini hisseden Sebastian kalbini bir şeyin sıktığını hissetti. "Albert'ın yanında olmalı." diyen kadına sertçe bakan James ile kadın başını salladı. "Nasıl istersen ,"diyen kadın salonun çıkışına ilerledi. "Baba."

Sebastian kadının bu gece evde durmayacağını biliyordu , durmaması onun için en sağlıklısıydı. Bu sebeple oda çıkışa yönelirken "Umarım gece kendini daha da sakatlamazsın Bay James bu komik olurdu." demiş ve evden çıkmıştı.

Ömür Alya Bozkurt

Öfke yüzüme çarpıyordu. Ağaçlar şiddetle sallanıyor bulutlar hızlı hızlı hareket ediyordu. Rüzgarın çıkardığı o uğultu duyabildiğim tek sesti. Tercihimi bundan yana kullanmıştım. En azından bunu kendim için yapabilmiştim. Boşluklar dolmazdı , suçlamak kolaydı. Her şeyi yaptığımı söyleyebilirlerdi ama bunu yaptığımı düşünmeleri kimseye güvenmemem gerektiğini bana tekrar tekrar hatırlatmaktan başka bir şey yapmıyordu. Bu benim suçum değildi. Bunu ben yapmamıştım ama ben yapmıştım.

'Alya ! Yaptın mı ?' dedi gözleri doluydu ama öfke acısını bastırmaya başlamıştı. Rüzgar Arda'nın önünde duruyor kollarını tutuyordu. Sırtı bana dönüktü ama bana bakmak için yanıp tutuştuğunu biliyordum. Fakat önceliği kardeşiydi , öyle olmak zorundaydı. Ama bu ikimizin arasında kaldığı gerçeğini değiştirmiyordu. "Soramaz Arda ,"dedi Rüzgar kısık sesle "Neyi diye sana soramaz." Arda öfkeli gözlerini kardeşine çevirdi ama Rüzgar'ın mavileriyle buluştuğunda öfkesi yok oldu. Arda , Rüzgar'a öfkeli bakamazdı , kardeşini herkesten hatta bazen benden de iyi tanırken bakamazdı. Öyle ki şu an Arda da kendi içinde iki kişinin arasında kalmıştı. Biri sevgilisini düşmanına göndermiş diğeri ise kardeşinin sevdasıydı ve ikisi de bendim. "Sormasın Rüzgar...sadece hayır desin ,"dedi Arda sesi de kalbi gibi paran parça olmuştu. Ama Rüzgar da tıpkı benim gibi 'yapmadı' diyemedi. "Afra o emir vermeden bunu yapmaz. Afra , Ömür bir şey demeden hiçbir şey yapmaz !" bana doğru hareket etti ama Rüzgar buna engel oldu. Arda istese onu iterdi ama kardeşini ezmek istemedi.

"Ömür bir şey demeden hiçbir şey yapmaz ?"gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ama kıkırdamamı bastıramadım. Elimi dudaklarımın üzerine örttüm ama gülüşümü tutamayıp karnım ağrıyana kadar güldüm. Öyle ki gözlerim yaşarmıştı. "Ah Arda hiç gülesim yoktu vallaha komik espiriler yapıyorsun." dedim elimi harikasın dercesine sallayarak.

Rüzgar'ın elleri Arda'nın kollarından düştü ve o da bana doğru döndü. "Bir de dalga geçiyor ?"dedi sinirle gülerek "Sen ne hal ettiğini farkında mısın !? Afra yok Ömür ! Afra yok ! Kim yüzünden sence ? "başımı hafifçe omzuma doğru yatırdım ve yüzümde ki bütün mimikleri katlettim "Senin yüzünden Ömür ! Bak ne diyeceğim sana ? Bunun sebebi ne sence ? O masaya oturdun , James'ı kendi mekanında küçük düşürdün ," sözleri...ölümü çağırıyordu. Başımı diğer omzuma doğru yatırdım. "Hepsine eyvallah. Hatta sana duyduğum hayranlık üçe dörde katlandı. Bizim yapamadığımızı sadece birkaç günde yapman beşe katladı ama bu değil Ömür ! Bu değil ! Benim saygı duyduğum kardeşimin aşık olduğu kadın bu deği-"

"Arda !"diye Rüzgar son cümleyle tercih yapmıştı. "Sakın kardeşim , sakın. Yut sözlerini bin şu arabaya gidip Afra'yı arayalım ," Arda bu sefer öfkeyle baktı Rüzgar'a ama sonra duruldu çünkü sözleri kulaklarına yeni ulaştı. "Yanımdaydın ,"dedi Rüzgar derin nefes alıp kardeşini anladı , her zaman anladı. "Yanındayım." Gözleri doldu , doldu ve taştı. Başını öne eğip bunu sakladı ama sarsılan omzu onu başarısızlığa sürükledi. Rüzgar bir an bile beklemeden kolunu kardeşinin boynuna götürüp kendine çekti.

Karşımda iki adam değil iki çocuk vardı...

Karşımda iki arkadaş değil kardeş vardı...

Karşımda suçsuz iki adam onların arkasında her daim suçlu ben vardım...

Karar çoktan verilmiş kalem kırılmıştı. Benim galip gelmem imkansızdı. Gerçi bunu başlatan bendim , bunu yapan bendim. Hepsi bendim.

"Onu –" Rüzgar direk sözünü kesti "Ona bir şey olsa hissederdin Arda. Saçına zarar gelse nefesin kesilir , nefes alıyorsun kardeşim ,"ardından yüzünü göremesem de dudağının kıvrıldığına emindim "Afra seni suya götürü susuz getirir. Henüz kulağımıza katliam diye bir şey gelmediğine göre de baygın olmalı yoksa çoktan kendini kurtarmış eve dönüyor olurdu." Bu sefer değil Rüzgar. Afra bu sefer kendini kurtarmayacak. Ama sözleri Arda'nın boğukta olsa gülmesini sağladı. "Onu bulmalıyım." dedikten sonra Rüzgar'dan uzaklaşıp doğrudan bana baktı ama Rüzgar omzunu sıkıp tekrardan dikkatini üzerine çekti. "Biz bulmalıyız." Dudağım kıvrıldı ve başımı yer eğip toprağı izledim. Ben burada değilmişim gibi devam edebilirlerdi , işime gelirdi. O zaman neden canın yanıyor ufak kurt ? İğrenç de o yüzden sormak istedim. Diyen iç sesimi duymazdan geldim o da gereksiz bir detaydı.

"Ömür biliyordur." diye mırıldanan Arda ile ayak ucumla yeri kazdım. Acaba başka uyuşturucu var mıydı ? "Bizde bulabiliriz Arda. Hadi kardeşim , gidelim." diyen Rüzgar ile kulaklarımda kırılma sesi yankılandı. Cam kırıldı. İyide burada cam yoktu. Muhtemelen arkamızda ki patlama yanan ağaçlar ve yaklaşan itfaiye araçlarının birleşimiyle oluşan tuhaf bir yanılmaydı. Gidelim buradan. İç sesime ilk kez itiraz etmedim. Arkamı döndüğümde adım atamadım.

'Bana arkanı dönme.'

Yutkundum. En son kavga ettiğimizi hatırlıyordum daha sonrası yoktu ama bu sözünü net bir şekilde hatırlıyordum. Rüzgar'a söz vermiş daha sonra sözümü çiğneyip ona gidişimi izletmiştim. Ama şu an gitmek istiyordum. Onun gözlerini görmek ilk defa istemedim. Gözlerinde ki ifadeden korktum. Ama gidemedim. Sonrası boşluk olan o üç kelimeye itimat ettim. Rüzgar'ın sırtı bana dönük olsa da gidişimi hissetmesin istedim ve tekrardan önüme döndüm.

Rüzgar gidecek ben izleyecektim. Böylelikle canı yanmayacak , gidişimi izlemek zorunda kalmayacaktı.

Arda bana son kez baktı ve arkasında ki arabaya bindi. Motoru salise bile kaybetmeden çalıştırdığında Rüzgar bana saatler gibi gelen bir sürede omuzunun üzerinden bana baktı. Ve ben o bakışı zihnime kazıdım , ölsem de unutamayayım diye. Ardından tercihi olan kardeşinin arkasından arabaya bindi ve ben olduğum yerde öylece dururken uzaklaşmalarını izledim.

Bu cam sesi kulaklarımdan gitmeliydi.

"Burada tek başına ne halt yiyorsun ?"Kelvin elinde ki silahı beline yerleştirip yanıma geldi ve izin isteme zahmetine girmeden oturup ayaklarını benim gibi uçurumdan aşağıya sallandırdı. "Sizden uzak duruyordum , sanırım bunu da başaramadım." Dolunayı izlemek ve aşağıda ki kayalıklara atlama arasında gidip geliyorum da diyebilirdim. "Bir daha ki sefer birimize haber ver de seni öldürmeyelim." sesli güldüm "Siktir lan oradan." hızla bana döndüğünde dudakları şokla aralanmıştı. "Oha ,"diye mırıldandı "Sen küfür eder miydin ?" göz devirdim "Sizin kadar ahlaksız değilim ama ahlakımı bozdurmam konusunda çok ısrarcısınız." Kısa bir ıslık çaldı "Yakıştı ama güzelliğine güzellik kattı ," Bir kez daha göz devirdim "Hop hop tamam demedim bir şey sok şunu yerine "deyip karnına yasladığımı silahı parmağıyla ittirdi "Onu nerenden çıkardın sen ?"diye mırıldandı silahı belime geri koyarken "Biraz daha zorlarsan ağzına sokacağım Kelvin."

"Ne kadar da edepsizsin ,"dediğinde burnumdan sert bir nefes alıp ellerimi yere verdim. "Tamam tamam şaka buraya kadardı ,"demiş ve ciddileşmişti "Bu senin işin değil değil mi ?" keşke şaka yapmaya devam etseydi. "Afra takip edilmeye başladığını bizden önce anlamış olmalı. Ayriyeten anlamamış olsa da bizim cihazlar uyarı verdiğinde bilekliği takip edildiğine dair işaret vermiş olmalı. Çünkü bizimkiler bize uyarı verdi. Bu şeyleri birbirimizden haberimiz olsun da arkamızı koruyalım diye bileklerimizde taşıyoruz ama Afra bu uyarıyı ciddiye almadı değil mi ? Göz göre göre onu takip etmelerine izin verdi ," Ellerimi kucağıma alıp ayaklarımı hafifçe salladım. "Ömür yine neyin peşinde ? Afra'yı gözden çıkaracak kadar mı delirdi ? Suskunlar'ın lideri ama sürekli başına buyruk , açığa çıkacağız , daha önce de yaptı ," yüzüne baktım "Başka lider mi seçmeliyiz ?" omuzlarımda ki yük sanki fazlaydı ha ? "Herkes bunu söylüyor. İçeride bir kargaşa hakim. Kaya ve Aren ise ilk girişte arabaların yanında öylece yerde oturuyorlar ," öfkelendi "Duramadım yanlarında ve üsten çıktım. Eğer birkaç saniye daha kalsaydım dışarıdan birine ihtiyaç duymadan onları kendi ellerimle öldürecektim ," ciddiydi "Olayın ciddiyetini farkında değiller , hepsi masalmış gibi geliyor ! Ama değil ! Hep bir ağızdan konuşuyorlar ama toplasan bir tane doğru cümle kuramıyorlar. Çünkü adlarını da görevlerini de senden alıyorlar ,"dedi cebinden sigara çıkarıp yaktı "Onları bir arada tutan sensin sen olmadığında bir avuç aptal oluyorlar , tahammül edilemeyecek şekilde. Ömür Suskunlar değil Suskun ,"dedi bana doğru dönüp "Suskun olan sensin onlar ise ellerine şans verilmiş bir avuç çocuk. " Dejavu , dejavu ve daha çok dejavu..."Bu anı yaşadık sadece sen değ-"

"Ömür ben ciddiyim ," bende ciddiydim aslında "Sürekli aynı şeyleri yaşadığını ve aynı şeylere cevap verdiğini hissediyorsun değil mi ? Çünkü çözüm bulmadın. Masada kuralları sadece kendinin değiştirebileceğini ve onların , bizim uymak zorunda olduğumuzu söyleyip gerçekten , bak gerçekten lider olduğunu hissettirdiğin o günün üzerinden ne kadar geçti de onlar yine senin liderliğini sorguluyorlar ? "sigarasından derin nefes aldı " Cümlemde bir şey dikkatini çekti mi ?" cevaplamamı bekledi , cevapladım. "Hissettirdin dedin." dedim dolunaya bakmak istesem de sözlerini dinlemek ve dinlerken yüzüne bakma ihtiyacı duyuyordum. Belki de bu sefer son olurdu. Belki de bu sefer takılı kaldığım yerden çıkardım. "Evet , hissettirdin. Sen lider olduğunu gösterdin ama sadece gösterdin. Yıllarca Suskunlar tekrardan doğsun diye çabaladın ama onlara , bize karşı her zaman merhametliydin. En ciddi anda sadece herkesin oraya odaklanması gerektiği yerde şaka yapan biri çıktığında herkesin dikkati dağıldığında öfkelensen de bunu yutup onlara eşlik ettin ," Kelvin beni izlemişti. Kelvin benim hareketlerimi takip etmiş , beni tanımıştı. Ve ben bunu yeni fark ediyordum. Bana bunları söylemese fark edemezdim. Çünkü haklıydı. Ben onlara hep merhametli davranmış , kendi kurallarımı ihlal etmiş , sınırlarımı yıkmıştım. Bu yüzden burnumun dibinde beni izleyen Kelvin'i bile fark etmemiştim. Dışarıyı dört gözle izleyen ben burnumun dibinde ki asıl sorunları hep görmezden gelmiştim. "Sen sınırları olan biriydin , sınırlarını kendi ellerinle sildin ," düşündüğümü dile getirdi. Lanet olsun Kelvin düşündüklerimi anlayacak kadar beni tanımıştı ve ben bunu fark etmemiştim. "Evet ,"dedi hafifçe gülüp "Ne kadar köreldiğini buradan anlayabilirsin Ömür Alya Bozkurt. Bir insana zarar veren dışarıdan gelen değildi içeride olandır. Sana zarar veren şey burnunun dibinde. Şimdi cevap ver bana bunu sen yapmadın değil mi ? Afra senin emrine , sözlerine karşı geldi değil mi ?" yalan söylemedim zaten söyleyemezdim. Bunu ben yapmıştım. "Evet ,"dedim yanına koyduğu sigara paketine uzanıp sigara aldım. İçmezdim , nefret ederdim ama bir kez de nefret ettiğimi yapacaktım. Fedakarlıklarım kursağımda kalmıştı. "Ona güvenmem gerektiğini söyledi. Yapacağı şey işimize fazlasıyla yarayacakmış. Zarar görürsün dedim. Benim canımı yakmak için canını alırlar dedim. Konuşmazsın ama konuşturmak için canını yakarlar dedim. Albert o kadar cesur değil dedi. Bana zarar veremez dedi. Yapma dedim düşmanını hafife alma dedim. Hafife aldığımız için katledildik dedim ," sigarayı derince içime çektim "Güldü , "dedim ve nefesimi dışarıya bıraktım. Dudaklarımdan çıkan duman arkada ki dolunay ile birbirini tamamladı. "Bana güldü. Komik bir şey söylemişim gibi güldü. James güçlü değil , Albert güçlü değil , Owen güçlü değildi ama bizi katlettiler ,"sinirlerim gerildi ve ilk defa kendimi sakinleştirmek için çaba sarf etmedim " Ama kimsenin aklına gelmiyor ki bizim gibi saklanıyor olabilecekleri ! Hamle yapmak için bekledikleri ! James kolay lokma mı ? Asla ! Alay edersin , gider parmağını , bileğini kırarsın , siktiri boktan masasında onu küçük düşürürsün ama o hiçbir şey yapmayıp sadece ortadan kaybolur öyle mi !?" güldüm hayır kahkaha attım , bir kez daha "Ya çevremdekiler aptal ya da düşmanlarını tanımayacak kadar körler !"

"Görmüyorlar ,"dedim gözlerim öfkeyle doldu burnumun ucu sızladı ama hepsi öfkedendi "Sadece suçluyorlar ! Kardeşim dediğim kadın benim sözüme güldü yetmedi ona emir vermeme sebep oldu !" denemiştim. Her yolu denemiştim. Kardeşi olarak yapma demiştim , lideri olarak emretmiştim , gülmüştü ! Bana sadece gülmüştü ! "Neden emrine uysun ki ?"dedi Kelvin gayet rahat bir şekilde "Sen kardeşlik ve iş arasında ki dengeyi koruyabildin mi ki o senin emrine uysun ?" irkildim. "Neden öyle şaşkın bakıyorsun ? Yapmadın. Ne Suskunlara ne de kardeşlerine bunu yapmadın. Onlar seni her yerde kardeşleri olarak gördüler. Yeri geldiğinde hayır işlerine geldiklerinde dinleyecek istemediklerine gülecek ," dudaklarının arasından dumanı serbest bıraktı "Bunu yapmamışken neden yapmışsın gibi sonuç bekliyorsun ? Sen lider değilsin Ömür , kimsenin ciddiye almadığı biri nasıl lider olabilir ki ? " omuz silkti "Buraya kadar gelmemiz bile mucize. Ben Suskunlar'ın yaşadığını duyurduğumuz anda işimiz biter sanıyordum. Malum herkes kafasına göre takılıyor ya ondan , üzerine alınma , sonuçta lider olmayı becerememek senin suçun değil. Herkes lider olamaz ," Ben herkes değildim. "Neyse canını sıkma Afra'yı kurtarıp Albert'I öldürdükten sonra muhtemelen başka birinin canını alamadan yok olacağız ," ayağa kalkıp sigarasını avcunun içinde söndürüp yere attı. Dudağı kıvrılmış avcunu bana çevirmişti "Anı olarak kalsın ," arkasını dönüp ellerini cebine soktu ve yavaş yavaş yürümeye başladı "Bu arada Albert ne kadar da şansız ? Bula bula bu günü dolunayın tepede olduğu günü buldu Afra'yı kaçıracak. Sanki öleceğini hissetti de ,"sesi uzaklaşıyor ağaçların gölgesi suretini saklıyordu "Havda ne kadar soğuk ya ateş yakmamız lazım belki öyle daha kolay bulurlar bizi. Keşke liderimiz olsaydı..."konuşmaya devam etse de artık dediğini anlayamıyordum.

Arkasından öylece baktım. Ardından dolunaya ve elimde bitmek üzere olan sigaraya baktım. Yavaşça ayağa kalkıp sigaranın son dumanını içime çekip dolunaya doğru nefesimi verdim. Avcumda ki sargıyı kenara doğru kaydırıp sigarayı bastırdım ve uzun süre orada tuttum. Geri çekip yere attım ve ayakkabımın ucuyla iyice ezdim. "Anı olarak kalsın ,"diye tıpkı Kelvin gibi mırıldandım ve gittiği yönden arkasından ilerledim " Belki bir ay daha yaşarız."

"Belki." dedi dudağı kıvrılmış iki ağacın arasında beni bekliyordu. Görmezden gelip ilerlemeye devam ettim. Bileklik bir kere titredi. Daha fazla konuşmadık. Arkamdan gelirken bilekliklerimiz arka arkaya üç kez titredi. Yanıp sönen yeşil ışık sabit kaldı. Kapı geçebileceğimiz kadar açıldığında içeri girdik , ardımızdan tekrardan kapandığında her zamankinin aksine karanlık değildi. Işıklar yanıyor arabalar hazır bekliyordu. Suskunlar ise burayı doldurmuşlar ve muhtemelen bileklikleri onları bizim geldiğimiz hakkında uyarana kadar hararetli bir konuşmanın veya kavganın ortasındalardı.

Bakışlar üzerimde toplandı. Ama bu sefer her zamankinden daha farklı...öfkeliydi. Zihin okuyamıyordum ama içlerinden geçirdiklerini tahmin etmek için özel güce ihtiyaç duymuyordum. 'Sıra bize gelecek...Kardeşinden vazgeçti...Lider olmamalıydı....Yanlış karar verdik...' ve dahası. Ben ise içeriye ilk adımımı attığımda maskemi takmıştım. Oysa daha Suskunlar'ın maskesini elime bile almamıştım. İnsan en çok sevdikleri arasında yalnız kalırdı sözünün beden bulmuş hali olduğumu kabul ettiğim anda tam bu andı.

Geri dönüşü yoktu.

Kimse farkında değildi , fark edemezdiler. Edecek kadar tanımamışlardı. Kevin gibi izlemelerini veya Kaya gibi kardeşim olmalarını beklemiyordum ama en azından onlar için yaptıklarımı farkında olduklarını sanıyordum , değillerdi. En kırıcı olanı ise Suskunlar'a gelene kadar karşımda duran Aren'de farkında değildi. Afra zaten...Kaya ise...Gözlerinde saf bir endişe vardı ve bunu sadece bana gösteriyordu. Çünkü endişesinin kaynağı bendim. De-ja-vu...

Elinde benim maskemi tutuyordu. Yanına ilerlediğimde Aren'de ilerledi.

Ama bana doğru ve öylece yanımdan geçip arabaya bindi.

Şu lanet cam sesi burada da duyuldu.

"Keşke sana sarılabilsem ,"diyen Kaya da tıpkı benim gibi Aren'in arkasından bakıyordu. "Sarılmam canını yakmayacak olsa bunu kimseyi umursamadan yapardım." haklıydı sadece canımı yakardı. Güçlü durmak için sarf ettiğim çabayı kırar ve bu da canımı yakardı. Benim canım var mıydı ? Sanırım vardı. Sanırım yoktu. Bir vardı bir yoktu.

"Ona göz kulak ol Kaya ,"dedim ve yine kimse fark etmese de bu son merhametli kelimelerimdi "Afra'ya çok düşkün." iç çekti "Bu senin suçun değil." dedi baş parmağıyla elinde tuttuğu maskemi okşadı. "Ama benden başka suçlu yok." dedim gözlerine dönerek. "Biliyorum ,"dedi buruk tebessümle "Ama sende şunu bil ,"dedi ve maskemi bana uzattı. "Benimde kırmızı çizgim sensin ve bunu kimse değiştiremez." Yutkundum ve zayıflık gösterdim. Göz bebeklerim titredi ama sadece saliselikti. Kaya bunu yakaldı ve maskeyi tutan elimi elinin tersini değdirdi.

'Erkeklerin bana dokunmasını sevmiyorum ! Dövesim geliyor !' gözlerini kırpıştırıp yanağında kuruyan yaşları silip ayağa kalktı. Göz yaşlarıyla ıslanan elinin tersini elime sürttü 'Bana ne !? Bu oyunda takımız. Bende böyle kazanırım !'dedi ve bir kez daha elinin tersini elime sürdü 'Al eline göz yaşım bulaştı bir daha ağlatma beni yoksa hep sürerim ! '

Benden dayak yemesine ve acıyan dizlerine rağmen bana diklenmişti. Ve sekerek eve gitmek için arkasını döndüğünde ona kıyamayıp yanına gitmiş ve koluna girmiştim. Kaya ile o günden sonra farklı bir bağım olmuştu. Çocuktum , çocuktu . Büyüdüm , büyüdü. Beraber...

Arkasını dönüp Aren'nin bindiği arabaya bindiğinde Suskunlar bunu emir olarak algılamış ve arabalarına binmişlerdi. Çok geçmeden tek kalmıştım. Birkaç dakika bile geçmeden ışıkta kapanmış karanlık etrafımı sarmıştı. Burayı ben kurmuştum. Bu üssü ben inşa etmiştim ama karanlıkta da hep ben kalacaktım.

Ve yine kimse fark etmedi zaten artık edemezlerdi , burada benden başka kimse yoktu.

Karanlığa , bu üsse merhametimi de gömdüm.

 

Loading...
0%