Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21.Bölüm - S.R.A

@elif.kinik

 

 

 

 

"Sese değil ,

sessizliğe..."

Yazar Anlatımıyla

Yüzünü buruşturan Jolie gözlerinde ki keskin acıyla uyandı. Göz kapakları uykusuzluktan kızaran gözlerini sızlatıyor diken misali batıyordu. Kuruyan boğazı için yan tarafında ki komedine uzanıp yarısı dökülmüş bardağı yavaşça yudumladı. Beli , bacakları ve karnında ki acıya gözlerini devirip bardağı aldığı yere koydu. Bedenini dikleştirip daha rahat bir pozisyon aldı. Sağında kalan ebeveyn banyosundan gelen seslere bakılırsa James duş alıyordu. Gözlerini avuç içiyle ovalayıp dağılan makyajını iyice dağıtmış ardından odaya göz atmıştı. Lanet olsun oda fazla dağılmıştı. James ona haber verdiğinde daha doğrusu onu arattığında babası Albert'ın arkasından yola çıkmak üzereydi. Babasının yaptığını duyduğunda hayır bunu yapmayı beraber planladıklarında kulağa çok mantıklı gelmişti. Ta ki babası planı değiştirip kızı öldürmek yerine esir alamaya karar verene kadar. Uyarmıştı. Başında fazlasıyla bela ve fazlasıyla iş olmasına rağmen babasını uyarmıştı. Öldürüp bir kenara atmalı ve zafer yemeği yemeleri gerekirdi ama babası onu dinlememişti. Güç sarhoşu daha Afra'yı takıp etmeye başladıklarında olmuştu. Planlar yapıyor güç kazanıp herkese emirler veriyordu. Jolie bunu fark etmişti ama birini sadece bir kez uyarırdı bu babası olsa da.

Ve kadın bu anların babasıyla geçirdiği son anlar olduğunun da bilincindeydi. Bu sebeple onu izlemiş ve en azından son gününde bütün ömrü boyunca arzuladığı güce sahip olmasını sağlamaya çalışmıştı. S.R.A'dan ayarladığı en iyi ve onun tabiriyle ölümcül adamları babasının hizmetine vermişti. Fakat Jolie bununla kendini riske atmış S.R.A neredeyse güçsüz kalmıştı. Çünkü babasını koruyabilmesi için en iyi adamlarının çoğunu vermesi gerekmişti. Fakat kadının içi rahattı kimse S.R.A'ya saldıramazdı. Hükümetin bile koruduğu , elini kanla yıkayan iş arkadaşları varken kimse cesaret edemezdi. Tabii bir de James. Bu sebeple kadın karnında ki ağrıyı da odanın geldiği hali de umursamıyordu.

Banyodan delen su seslerini bir süre dinledikten sonra yorganı ayağıyla ittirdi. Yatakta ki kana bakınca derince iç çekti. Alkol etkisinde olan James'la baş etmek gerçekten imkansızdı. Kolunda ki dikişleri patlatmış , bileğinde ki ateli de fırlatıp odanın bir tarafına atmıştı. Kadının emin olduğu bir şey vardı. Adam acı çekmekten zevk alıyordu öyle bir zevk alıyordu ki dikişlerinden süzülen kanın eline oradan da kadının yüzüne bulaşmasını bir filmi izler gibi dikkatle izlemişti. Jolie o anı hatırladı , o anları. Kanı durdurmak istemişti ama adam izin vermemişti. James kontrolü elinde tutmaya bayılırdı. Kanı durdurup dikişe bakmak ve yarım kalan işlerine devam etmek isterlerse kontrolü kadına bırakması gerekirdi ve adam bundan hiç hoşlanmazdı. Bu sebeple daha da hoşuna giden bir şey yapmış kana rağmen kadına nefes alacak bir dakika bile vermemişti. Fakat Jolie bundan hiç rahatsız değildi , aksine her seferinde hoşuna gider James'ın onu bırakmasını istemezdi. Ama bu işleri bittiğinde daha doğrusu bitmek zorunda kaldığında ağrıdan kırılan bedenine söz geçirmeye yetmezdi.

Ayaklarını yere bastığında çıplak bedenini inceledi. Köprücük kemiğinde , karnında , göğüslerin de , bacaklarında bütün vücudunda kurumuş kan lekeleri vardı. Duşa girmesi gerekiyordu. Aklına gelen şeyle dudağı kıvrıldı. James'da duştaydı , ziyaret etmek için güzel bir zamandı. Kadın içinde ki bu açlığın sebebini asla çözemiyordu ama bu sadece James'a karşı oluyordu. Ona aşık değildi. Kendinden yaşça büyük olan adamlardan hoşlanmaz , haz etmezdi fakat adam işini fazlasıyla iyi biliyordu. Geceyi geçirmek için başkalarıyla da vakit geçirdiği olmuştu , oluyordu ama hiçbiri James'dan aldığını ona veremiyordu. Ve gecenin sonunda kendini yine James'ın yanında buluyordu.

Üzerini giyip S.R.A'ya dönmeliydi. Yeni mallar daha bu gün gelmişti ve organlarını almaya bir an önce başlamaları gerekiyordu. Yarın sabahtan bir sipariş çoktan almıştı. Beş yaşında bir çocuğa uyumlu karaciğer ve böbreğe ihtiyaç vardı. Ve sabah olmasına sadece üç saat kalmıştı. Taşıyıcının yola çıktığına emin olan kadın ayağa kalktı ve o esnada kıyafetlerin arasında çalan telefonunu gördü. Kıyafetlerini hızlıca üzerine geçirip silahını da beline taktı. Telefonu cevapladığı esnada çoktan odadan çıkmış merdivenleri iniyordu. "Saldırıya uğradık !" karşı taraf başka bir şey diyememiş düşme ve acı dolu inleme sesinden sonra başka ses duyulmamıştı.

Jolie duyduğu iki kelimeyle buz kesti ve merdivende öylece durdu. Saldırı mı ? Kimse cesaret edemezdi. S.R.A kurulduğu günden beri bir tek kurşunun bile hedefi olmamıştı , olamazdı. Çevreyi , insanları kandırmak konusunda üzerlerine yoktu , bu imkansızdı ! Gözünün önüne gelen yüz ile kadın hıza harekete geçip evden çıktı ve kapıda bekleyen arabasına bindi. Babası o kadını öldürmeliydi ! Bu işin arkasında intikam isteyen kurttan başka bir şey olamazdı. Fakat içi az da olsa rahattı. Çünkü güvenlik sistemleri fazlasıyla güçlüydü sadece hasar verebilirler zemin kattan yukarıya çıkamazlardı. "Adamları geri çağır , hemen." diyen kadınla arabaya binen şoförün yanında ki koruma telefonuna sarılmıştı.

Jolie rahatlığını kaybetti. Çünkü S.R.A'nın güvenlik sistemi çökmüştü. Kapıları içeriden açılmış ikinci kat karanlığa gömülmüştü. Şirkette yanan tek ışık girişte ki desgin ışığıydı. O andan itibaren Jolie biliyordu. Bu iş intikam isteyen kurdun değil intikam isteyen gölgelerin işiydi.

"Ne demek Afra yok !?"diye bağıran Ateş elini masaya vurmuş masanın ucunda duran bardak yere düşüp kırılmıştı. "Albert-"Alev'e öfkeyle bakan Ateş "Bu nasıl mümkün olabiliyor diyorum Alev ? Bizim güvenlik sistemimiz hani en iyisiydi ? Biri yaklaştığında uyarı vermiyor mu bu lanet sistem ? Nasıl oluyor da Afr-"devam etmedi , gözlerini kapatıp masayı kırmak istercesine sıkıp başını yere doğru eğdi. "Hele şükür ," diye mırıldanan Alev elini havada salladı. "Kardeşini tanımadığını düşünmeye başlıyordum Ateş. Kim bilir bizim ufaklık yine neyin peşinde ?" bacak bacak üzerine atıp arkasına yaslandı. Alev'ın bu rahatlığı Ateş'in ensesine kadar uyuşmasına neden olmuştu. "O senin kardeşin Alev sesindeki iğnelemeye dikkat et." kadın cevap verme girişiminde bulunmadı. Ateş ile bu konuda konuşmak derisini yüzme isteği uyandırıyordu. "Öyle deme Ateş , Alev bu konuda kapalı kutu." diyen Kuzgun kenarda bulduğu beze elini sildi ama sadece yeni olan kan elini terk etmiş , kurumuş lekeler yapışıp kalmıştı. Bunu umursamayıp bezi koltuğun üzerine attı. "Bak ne soracağım sana ?"diyen Alev öfkeyle dikleşti "Benim kardeşimi benden daha çok-"

"Bu konuyu konuştuk Alev Bozkurt. Sorun bendeyse bende daha fazlasını konuşmak istemiyorum. Zamanımı daha önemli şeylere harcamalıyım." diyen Kuzgun arkasında kalan banyoya ilerledi. Alev öfkeyle ayağını sallamaya başladı. Ateş ise önünde ki sahneyi dikkatle izlemişti. Kuzgun değişmişti....Şey gibiydi eskisi gibi. Alev de değişiyordu. Daha öfkeliydi çünkü artık sinirini atacağı biri hayatında yoktu. Ateş bu işin sonunda ne olacağını merakla bekliyordu. Ama şu an aklı ikiye bölünmüştü bunu düşünmeye zamanı yoktu.

Alev'e arkasını dönüp telefonunu çıkarıp kafayı yemeden bilgi almak için Rüzgar'ı aradı. "Abi şu an doğru bir zaman değil." diyen Rüzgar soluk soluğa kalmıştı. Arkadan gelen kırılma sesleri ve Poyraz'ın bağırışını duyduğunda burun kemerini sıktı. "Bulamadınız mı ?"diye sordu cevabını bilse de "Arıyoruz abi ,"sesi Ateş'in bir an önce kapatmasını umduğunu belli ediyordu "Arabasının en son sinyal verdiği yere geldik , araç bura da." Bir gümbürtü daha duyuldu. "Arda !" Poyraz bir kez daha bağırmıştı. "Eser tut şunu !"

"Ulan tutabilsem tutacağım zaten ! Rüzgar ! Ne sikimi yapıyorsun orda gel şuraya !"

"Abi kapatmam-"Rüzgar bir an önce kardeşinin yanına gidip daha fazla kendine zarar vermeden onu durdurması gerekiyordu. Kulağında ki telefonun yanı sıra ayağının altında acı içinde inleyen ve ölmeden konuşturması gereken adam buna izin vermiyordu. "Ömür ,"dedi Ateş aceleyle "Ona sordunuz mu ?" Alev'in odayı kaplayan kahkahası Ateş'in yumruğunu sıkmasına sebep oldu. Telefonunu diğer ucunda ki Rüzgar ise daha farklı bir şey yapmış ayağının altında ki yaşamak için çırpınan ve bacağına sarılan adamın başına silahı çevirmiş tetiğe basmıştı. Boş arsa da yankılanan silah sesi Arda'nın irkilmesine neden olmuş iki yanında kollarını sıkı sıkıya tutan Eser ve Poyraz'ı yeni fark edebilmişti. "Ulan bununla kendine gelecektin seni bile vurabilirdim Arda !"diye öfkeyle konuşan Poyraz adamın boş bakışlarının içini sızlattığını hissetti.

Nerede olduğunu hatırlayan Arda önce arkasında ki Afra'nın arabasına baktı daha sonra Eser ve Poyraz'a ama bir eksik vardı. Kollarını hızla çekip öne atıldı "Rüzgar !" Bu silah sesi de neydi ve o kendisini kaybetmişken kardeşi neden yanında değildi ?

"Kapatıyorum abi ,"diyen Rüzgar eğer telefonu hemen kapatmazsa saygısını kenara koyacaktı. Ateş'in bir şey söylemesine müsaade etmeden telefonu kapatıp ayakkabısının üzerine düşen ölü bedenin elini tozmuş gibi sirkeledi. Arabaların arasından çıkıp Arda'nın görüşüne girdiğinde "Bu piçin bir şey bildiği yok." demişti. Arda hızla kardeşini süzmüş ardından kesik bir nefes almıştı. "Sen ciddi misin ?"diye şaşkınlıkla mırıldanan Eser "Bu halde bile mi Arda ?" Eser , Arda'nın yaralı haldeyken bile ilk önce Rüzgar'ın iyi olup olmadığını kontrol ettiğini daha sonra kendisine müdahale edilmesine izin verdiğini görmüştü. Başına silah dayanmış önce Rüzgar'a bakmıştı. Her an önceliği kardeşine verirdi ama bu anda bile , sinir krizi geçirirken bile , Afra için ölümüne korkarken bile...Onu kendine getiren şey Rüzgar'a , kardeşine bir şey olma düşüncesi miydi ?

Lanet olsun...Bu iş fazlasıyla ciddiydi. İkisinden birine bir şey olması ikisinin de kendi canına kıyması demekti.

Ve Eser bu gerçeği sindirebilmek için sertçe yutkundu.

Arda harap haliyle sırtını onlara dönmüş parmak boğumları kızarmış ellerini arkasında kalan sürücü kapısı açık arabaya yaslamıştı. Rüzgar saniyelik ikizine bakmış ardından yanından geçip Arda'nın omzunu sıkmıştı. "Bulacağız ,"Arda'nın onu suçlamasının içten içe korkarken mırıldandı. "Ne olursa olsun."

"Öldürdün mü ?"kaşlarını çatan Kuzgun kendini süzdü "Bunu da nerden çıkardın ?"silahının susturucusuyla oynayan Alev "Gömleğine , yüzüne veya elinde ki tornavidanın kan içinde olmasından değildir sanırım." Elinde ki tornavidaya bakan Kuzgun omzunun üzerinden geriye doğru fırlattı. Tok bir ses çıkarıp kapının eşiğine yuvarlanan tornavida elleri , ayakları bağlı ağzı tıkalı yerde cenin pozisyonunda duran adamı korkutmuş kaçabilecek yeri varmış gibi geri geri gitmesine sebep olmuştu. "Kıpırdanma ,"diyen kadın gözlerini Kuzgun'dan saniyelik çekmiş "Sırada sen varsın." demişti.

"Kesin gevezeliği ,"diyen Ateş kenara koyduğu çantayı aldı "İçeri girmek üzereler , gidiyoruz ," gelen gümbürtü kapının kırılmak üzere olduğunu söylüyordu. "Alev." Kadın adamın ismini telafuz edişinden ne istediğini anlamış ve başıyla onaylayıp yerde yatan adama ilerlemişti. Gözlerinde ki korkuyu saatlerce izleyebilirdi ama burada ki zamanları dolmuştu artık gidecekleri yere kadar yaşarsa orada izleyecekti. Ayaklarını açık tek hamlede adamı ayağa kaldırdı ve öne doğru ittirdi. Adam itiraz etme lüksünün bulunmadığını bildiği için topallayarak yürümeye çalıştı. Odadan son çıkan Kuzgun banyonun kapısını örtmüş ayağıyla da tornavidayı tekmelemişti. Odaya girdikleri hatta kata çıktıkları an neyin beklediğini tahmin edecek olsalar da Kuzgun arkasında iz bırakmayı severdi. Özellikle de cinayet aletini bilerek bırakırdı. Çünkü herkes bilir ama kimsenin gücü ona yetmezdi. Onu durdurmanın tek yolu öldürmeyi kafasına koyduğu kişiyi o bulmadan öldürmeleriydi. Yaşamanın mı hayır hiç yolu yoktu. Kuzgun kan severdi ve yine arkasında fazlasıyla kan bırakmıştı. Öyle ki kadın doğum kliniği olarak kullanılan üç katlı merkez açıldığı günden beri bu kadar kan görmemişti. Her adımlarında biraz daha arkalarında kalan odanın banyosunda bulunun küvet , sadece kan doluydu elbette birde o kanın aktığı beden.

"Beni buradan çıkartamazsınız." diyen sesle Alev kolunu sertçe tutup kendine çevirdi. "Ağzını sıktığımı sanıyordum." Alev tekrardan adamın ağzını bağlarken onun gözleri her daim onu izleyen Ateş Bozkurt'daydı. Ve adam o an emin oldu. Sonu kurdun elinden olacaktı. Bir gümbürtü daha koptuğunda alt kattan bağırış ve merdivenlere yönelen birden fazla adım sesleri duyuldu. "Akşam haberleri ne dersiniz ?"diyen kadın çoktan hazırladığı silahına aşkla baktı. Kuzgun ise öldürecek birden fazla kişi olduğu için mutluydu. Ateş...o çoktan pusuya yatmış bir kurt gibi avlarını beklemeye başlamıştı. Fakat kardeşine hak verdi. Bu gece akşam haberleri Rusya'nın Novosibirsk kentinde ki silahlı çatışmayı ve yaralanan belki de ölen güvenlik güçlerinden bahsedecekti.

Jolie S.R.A'nın bulunduğu caddeye girdiklerinde işin sandığından da ciddi olduğunu fark etmişti. Caddede hatta şehrin bu kısmında elektirik yoktu. Bu da demek oluyordu ki çöken S.R.A'nın güvenlik sistemi değildi. S.R.A'nın ta kendisiydi.

"Efendim arabadan inmeyin !"ama Jolie bunu dinlemedi. Yan tarafında duran silahı aldığı gibi dışarı çıktı. "Burayı ayağa kaldırabilmek için hayatımı verdim , kaybetmeyeceğim !" kapının önünde sırtları birbirlerine yaslanmış baygın iki korumanın önünden hızla geçerek şirkete girdi. Kameradan baktığı esnada yanan desgin ışığı içeri girmesiyle kapanmıştı. Silahını iyice kavrayan kadın gözlerinin karanlığa alışmasını beklemeden merdivenlere yürüdü. Mallarının yanına gitmeliydi. O çocuklar çok önemliydi. Özel güvenlik sistemiyle korunan kata geldiğinde gözleri de karanlığa alışmıştı ama alışmamış olmayı diledi Jolie. Katın kapısı sonuna kadar açıktı ve o alışkın olduğu koku artık daha farklı geliyordu. Jolie yavaş yavaş içeriye girdi. Burada ondan başka kimse yoktu. O kadar sessizdi ki alıp verdiği ses neredeyse yankı yapıyordu. Bu denli sessiz olması S.R.A'yı bu hale getirenlerin gittiğini hissettirmişti. Fakat bu denli sessiz olmanın hissettirdiği bir diğer duygu da panikti. Çünkü malları yoktu. Bu katta çığlık sesleri ağlama seslerine karışırdı. Ayaklarına giydikleri galoşlar her daim kana bulanırdı söz dinlemeyen malların terbiye edilmesi gerekirdi. Yanından geçtiği odanın da kapısı sonuna kadar açıktı ve oradan da çıt çıkmıyordu. Ama Jolie karanlığa rağmen yerde yatan bedeni seçebilmişti. Bu Clara'dan başkası değildi ve kadın emindi , nefes almıyordu. Alt dudağını ıslatan Jolie Clara'nın cansız bedeninin orada olma sebebinde ki ince imayı anlamıştı. O oda Clara'ya aitti. Kapısı genellikle kapalı olur ve her gün sadece bir erkek çocuk içeriye alınırdı. Çünkü Clara'nın burada çalışmasında ki karşılığı buydu. Sadakatini belli etmiş rahmini vermişti ama bu onun küçük erkek çocuklarına ilgi duymasına engel değildi.

Çırpınıp kurtulmaya çalışan ve kendi sesinde boğularak ölen onlarca erkek çocuğu...

Bedeli ödenmişti.

Duyduğu yüksek sesle irkilen Jolie arkasını dönüp silahını karanlığa doğrulttu. Az önce içeriye girdiği ve sonuna kadar açık olan katın kapısı kapanmış ve kilitlenmişti. Jolie emindi.

Burada yalnız değildi.

Silahlar ateşleniyordu ama kimse nereye ateş ettiğini bilmiyordu. Korumaların birbirleriyle olan iletişimleri kesilmişti. Tek bildikleri saniyeler önce yanlarında olan arkadaşlarının buhar olup kaybolduklarıydı. Enselerine silah bazen el bazen ise hiçbir şey hissetmeye fırsat bulamadan yere yığılıyorlardı. Bu nasıl olabilirdi ? Bir şehri aydınlatmaya yetecek kadar ışıklandırmaya sahip arsa nasıl karanlığın içinde kaybolabilirdi ? Nasıl olurdu da telefonlarını bile kullanamaz ekranlarını açamaz olmuşlardı ? Bu imkansızdı ama içlerinde oldukları durum çokta imkansız görünmüyordu. Gökyüzünde olan dolunay bile onlardan saklanıyor adeta kendilerini avlayanlara yardım ediyorlardı. Sırtını duvara vermiş göğsü hızlıca inip kalkan Albert'ın korumasının aklından geçenler bunlardı. Yanında duran takım arkadaşı birden yok olmuştu o da sırtını duvara vermişti. Böylelikle kimse arkasından yaklaşamazdı. Kendini korumalıydı. Biraz daha dayanabilir de patronunun acil çıkış olarak yaptırdığı yer altı tüneline ulaşabilirse yaşayabilecekti ama hesaba katmadığı ufak bir detay vardı.

Suskunları durdurabilmek için arkanı kollamak yetmezdi onlar her yerdeydiler.

Öyle ki koruma sağa bakmak için çevirdiği başını geri düzeltmedi. Karşısında ki bedeni hissetmişti. Ölüm anın geldiğinde hissetmek bu mu demekti ? Yutkundu. Titreyen elinde ki silahı yere düştü ve teker teker avlanan takım arkadaşlarının sessizliğinde tok bir ses çıkardı. Başını yavaşça çevirdi ama cesaretten değildi , korkudandı. Karşısında bir suret vardı ama hepsi buydu.

Devamı onun için yoktu.

Geceye bir beden daha dizlerinin üzerine yığılarak veda etti.

"Neredesin !?"diye bağıran Jolie korkuyu bedeninden def etti. Burası onundu ! Her şey onundu. Kaybetmeyecekti. "Burada olduğunu biliyorum !"haklıydı , buradaydı. O kadar yakınındaydı ki fakat Jolie ikinci kez kendi etrafında dönmesine rağmen onu göremedi. "Çık dışarı Suskun !" dışarı mı ? Ömür Alya'nın maskesinin altından dudakları kıvrıldı. O zaten dışarıdaydı. O zaten yanındaydı. Kör olan Jolie'den başkası değildi. "İntikam alıyorsun değil mi !?" evet "Babamın yaptığını bana mı ödetiyorsun ?!" hayır "Çık dışarı ! Korkak gibi saklanma çık karşıma !" Kadının sesinden rahatsız olmuş boş koridorda yankılanan sesine renk katmak istemişti. "Ah !"acı iniltisi bahsetti rengin bir tonuydu.

Kolunu tutan Jolie daha hızlı etrafında döndü. Silahı daha sıkı kavradı. Ama aklında sadece tek bir cümle hüküm sürmüştü. Lanet olası çok hızlıydı.

"Suskun !" arkasında karanlıkta gülümsedi Ömür Alya "Beni böyle yenemezsin !" yenmek mi ? Hayır , Ömür Alya onunla oyun oynuyordu. "Beni öldüremezsin !" Philip , Owen , Albert...Ömür Alya daha çok güldü. "Çık karşıma ! Neredesin ?!" bir çocuğun göz yaşındayım diye düşündü kadın. "Cevap ver , lanet olası neredesin ?!" bir çocuğun çaresizliğindeyim. "Çık karşıma !" ben Ömür Alya Bozkurt diye düşündü kadın Suskunlar'ın lideriyim.

Bunu tekrarladı , defalarca. Bu gece Ömür Alya çok şey öğrenmiş , çok şey kazanmış ve çok şey kaybetmişti.

Bu gece kaybedenler çoklukta kazanan sadece dolunaydı.

🎭

Rüzgar Kor

Yaşam ve ölüm arasında ince bir çizgi yoktu. Ölüm , ölümdü , yaşamak ise yaşamaktı. Bildiğim şeylerin arasına eklemiştim bu gerçeği ama sindirememiştim. Benim başıma gelmesine alışıktım ama kardeşimin başının koparılıp kalbinin ezilmesi alışamazdım , alışmayacaktım. İnkar edeceğim tek gerçek buydu. Arda acı çekmemeliydi. Yeterince fedakarlık yapmamış mıydı ? Benimle beraber yanmamış mıydı ? Onu arkamdan sürükleyip getirmem yetmemiş şimdi de bana isabet etmesi gereken ona denk gelmişti. Yanıyordum. İşte şimdi asıl şimdi kendi ateşim beni yakıyordu. Dirseğini kapıya yaslamış elini gözlerine örtmüş kanlı gözlerini saklıyordu. Sağım solum kandı da şimdi neden kardeşim kana bulanmıştı ? Bedeninde yok gözlerinde çoktu. Sindiremedim , yutkunamadım , nefes aldım da veremedim. Tıpkı Londra'ya geldiğim uçaktan inip öylece durduğumda ki gibi. O zaman kalbim acıyordu. Ömrüm geride kalmıştı. Gidişimi izlerdi önden hep ben giderdim ama o zaman gidişini ben izlemiş sonra giden de ben olmuştum. Şimdi ki acım bu acıyla nasıl yarışa biliyordu ? Bunun cevabı da nefesimi vermemem için bir sebepti.

Arda kendinden geçmişti. Arda kendinden vazgeçmişti. Afra'yı bir an bile tereddüt etmeden arkasında bırakmıştı. Bunu her hatırladığımda benim canım yanarken Arda yanamamış mıydı ? Yetmemiş ben evdeyken Afra ile mesajlaşmamıştı bile. Çünkü acı çekerim sanmıştı. Afra ile konuşursa Ömür'ün yokluğu yok eder sanmıştı. Ömür'ün yokluğu beni yok edeli çok olmuş kardeşimin fedakarlığı beni diriltip tekrar yakmıştı.

Ama en çok acıtan da Arda'nın dikkati ve fedakarlığı bana iyi gelmişti. Kahretsin ki telefona bakıp ufak bir tebessüm etse uzaklaştırmam imkansız olan düşünceler daha acı bir şekilde kalbime oturacaktı. Sağlıklı düşünemiyor , düzgün kararlar alamıyordum. Arda benim yerime düşünür ve yaşar olmuştu. Başımda sabahlamış yeri gelmiş litre litre kan vermişti. Evet bu benim için yaptıklarının nokta kadarıydı. Arda kendi sağlığını da geri plana atmıştı. Ben ölmeyeyim , kendimden gitmeyeyim diye.

Benim ise yaptığım tek şey ona yük olmak ve daha fazla sorun çıkarmaktı. Bencildim. Borçluydum. Kardeşime birden çok can borçluydum. Ve bunu da çok yanlış bir şekilde ödemeye niyetlenmiştim. Kalbimin , kalbini un ufak etmiştim.

Arda'nın iç çekişi bencilliğimi hatırlatmış girdiğim düşünce çukurundan geri çıkarmıştı. Bir kez olsun sadece kardeşimi düşünmek çektiği acıya çözüm bulmam gerekiyordu. Ömür benim meselemdi ve gözlerinde ki ifadeyi hatırladıkça parmak uçlarıma kadar sızlasam da ilk kez bütün dikkatimi kardeşime verdim.

"Az kaldı ," dedim bıçaktan farkı olmayan sessizliği bölerek. "Göreceksin tırnağı bile kırılmamış olacak." öyle ummaktan başak ne gelirdi ki elimden ? "Derimi yüzüyorlar sanki Rüzgar ,"kalbim sıkıştı kesik aldığı nefesle "Öldürün diye yalvarmamı istiyorlar sanki ,"sesi çatallı ve yardıma muhtaçtı "Bedel ödemesin be kardeşim ,"dedi yutkunup "Ben ödeyeyim , o istediğini yapsın acısını ben çekeyim." sözleriyle içimde bir şey kıpırdandı. Ve ben bu hissi yakıp yıkmak yok etmek istedim. Haklı olmaktan korktum. Arda...acısını çeken sen olabilir misin ? Bu düşünceyi silip bir köşeye attım.

Arda dikleşip camı araladığında kaşlarım çatılmış gaza daha sert basmıştım. Duyduğumuz ses silah seslerinden başka bir şey değildi. 'Ömür biliyordur.' Ömür biliyordu. Bozkurt her zaman bilirdi.

Arda'nın endişesi ve korkusu silah seslerine yaklaştığımız her salise daha da artıyor bunu her hücremde hissediyordum. Elini kapı koluna götürdüğünde "Silahını al !"dedim uyarırca. Aklı onu terk edeli çok olmuştu. Arabanın göğsüne koyduğu silahı sıkıca kavradığında sesler daha yakınımdan gelmeye başlamıştı. Sapağı döndüğümüzde yolun sonunda ki araçlar göründü. Lambaları yanıyor kapıları açıktı. Ve suretler ise fazlasıyla tanıdıktı. Firene bastığımda araba kayarak durdu. Neye uğradığını anlamayan adamlar Kayalar ile bizim aramızda çapraz ateşte kalmışlardı. Arda'nın öne atılmak için meyilli olduğunu bildiğim için koruma ateşi açarak hızla yanına geçtim. "Afra yok Rüzgar ,"dediğinde havada uçuşan kurşunlara kar tanesi misali bakıyordu. "Bulamadılar mı ?"dikleşip ortamızda kalan adamların ikisini vurdum. "Sakin ol eminim bur-"

"Arda." diyen ses kardeşimden önce benim derince nefes almamı sağladı. "Şükürler olsun ," diye kısık sesle mırıldandığımda Arda sanki caddeden karşıdan karşıya geçercesine ayağa kalkıp şok içinde kala kalan Afra'nın yanına neredeyse koşarak gitmişti. Sarıldıkları an göğüs kafesimin üzerinde ki ağırlık kayboldu. Sanki kurtulma olasılığı varmışçasına şarjör değiştiren adamın yanına ağır adımlarla yaklaştım. Kaya'nın silahı onu hedef alıyordu ama benim yaklaştığımı gördüğünde silahını indirdi. Elimi arabanın kaportasına koyup destek aldım ve diğer tarafa tek hamlede atladım. Dehşetle arkasını döndüğünde boğazını kavradım. Silahın namlusunu avcuma hapsedip kolaylıkla elinden alıp arabanın üzerine koydum. Nefes almak için çırpınırken bir eli boğazını tuttuğum elimi kavramış diğerini ise bir şey yapabilecekmiş gibi yüzüme ulaşmaya çalışıyordu. "Mide bulandırıcı ," dedim yüzümü buruşturarak "Yüzüme dokunursan boğularak değil her bir uzuvlarını keserken beni izleyerek geberirsin."

"Öldür gitsin." diyen Aren silahını beline koyarak yanımdan geçti. "Acı çekmesini istiyorum." dedim Aren'nin aksine İngilizce konuştum. Yüzü morarırken beni anlasın da korkusu daha da artın istedim. Hayır , sadece içindeki o dürtüye engel olamıyorsun. Öldürmek ve öldürüyormuş gibi yapmak. Etrafa baktım. Kaya ve Aren , Afra'nın yüzünde ki tebessümü izliyorlardı. Arda ise endişeyle parlayan gözleriyle ellerine , yüzüne bakıyordu. O an dikkatim dağıldı ve elimin altında can çekişen adamın boynunu ufak bir hareketle kırıp çöp gibi attım. Üzerinden geçip Afra'nın yüzünü daha rahat görebilmek için Kaya'nın yanında durdum. Bileği kızarmıştı. Ellerini sıkıca iple bağlamış olmalıydılar. Dudağının kenarı kızarmış ve hafifçe şişmişti. Sol kaşı yarılmış ama temizlenmişti. Bunlar değildi dikkatimi çeken. Dikkatimi çeken tek şey kızarık gözleriydi. Afra ağlamış mıydı ?

"Güzelim iyisin , şükürler olsun iyisin." diyen Arda canından öte tutuğuna kavuştuğu için mutluydu ve gözlerinde ki endişe yavaş yavaş öfkeye yerini bırakıyordu. Sevdiği kadına bunu yapana bin mislini yapmak istiyordu. Onu anlıyordum onun karşısında ki kadında ki farkı anlayamadığını da anlıyordum. Arda mutluydu ama bu çok sürmeyecekti. Yutkundum ama bu sefer ki boğazıma oturan yumruyu yutmak için değildi , sakinleşmek içindi.

Bu mesafeden görebildiğim kadar bileğinde ki kızarıklığı inceledim. Parmak uçlarında yok olmak üzere olan morluk vardı. Emindim eli de buz gibi olmalıydı. Titrediğini de var sayarsak elleri arkasında muhtemelen kaçırıldığı andan beri bağlıydı. Fakat bu denli sıkı bağlanmış ve o süre zarfı boyunca hiç çözülmemiş olsaydı ellerine kan gitmezdi. Albert'ın ellerini açmadığını tahmin etmek güç değildi Afra kendi açmış olmalıydı. Elini rahatlattıktan sonra aynı sıkılıkla bağlamış ve o süreden sonra da ipi çözmemiş olmalıydı. Dudağında ki kızarıklık ve hafifçe yanağında ki pembelik birinin tokat attığını gösteriyordu. Cinsiyeti kadın olan birinin aksi halde dudağı bu kadar iyi durumda olmaz kan toplayıp aynı kaşı gibi yarılırdı. Kaşında ki yarığın sebebinin de yumruk olduğunu anlamak güç değildi. Sol gözüne uzanan kızarıklık birkaç güne gözünün kapanacağı ve şişeceğini gösteriyordu. Ama onun gözleri bu sebepten kızarık değildi. Afra ağlamıştı. Yanaklarında göz yaşı lekesi yoktu bu da demek oluyordu ki kurtulduğu için mutluluktan değil Albert ona bunları yaparken acıdan ağlamıştı.

Soru buydu denklemi çözmek için ise lise zamanında Ömür'ün ilk can aldığı zamana gitmek gerekiyordu. Afra'nın sağ el bileğinden omzuna doğru uzanan ve yüze yakın dikiş atılan o güne. Hastane de dikiş atılırken gülerek izleyen , lokal anestezi istemeyip annesinin zoruyla uyuşturulan her iğne derisine saplandığında dikkatle izleyip gıdıklandığını söyleyen ve denklemi tamamlayan cümleyi dile getiren...Afra kolu kesilip babasını tehdit etmek için videoya alındığı esnada bir damla göz yaşı dökmemişti. Kaybettiği kan yüzünden halsiz düşse de ağlamamıştı. Bunun üzerine hastane de test yapılmış ve Afra'nın normal bir insana kıyasla yüzde atmış daha az acı hissettiği ortaya çıkmıştı. O gün ağlamayan kadın bu işkenceye mi (!) dayanamamıştı ? Ya da dayanamıyor gibi yaparak ne amaçlamıştı ?

"Onları gördün mü ?"Afra başına gelenleri , nasıl kurtulduğunu anlatıyordu. Kaya ve Aren eve girip yanına geldiğinde kimseye yakalanmadan zar zor dışarı çıkabilmişlerdi fakat kısa süre de fark edilmiş ve Albert adamlarını peşlerine takmıştı. Fakat uzaklaşmadan silah sesleri duyulmaya başlamış her yer karanlığa gömülmüştü. Adamların telsizlerinden duyduklarına göre bu saldırıyı yapan da Suskunlar'dı. "Suskunlardan birini gördünüz mü ?"dedim doğrudan Kaya'ya bakarak. Gözlerine meydan okuma oturmuştu. Belki kardeşinin başına gelenlerin intikamını Albert'dan alamadan kaçtıkları içindi. Ama içimde ki ses başka bir şey olduğunu söylüyordu ve ben buna fazlasıyla inanıyordum. "Afra'yı alıp çıktıktan kısa süre sonra telsizlerinden duyduk. Ama ,"dedi kaşlarını çatıp "Afra biz gelmeden önce koridorda birinin ayak seslerini duymuş. Koridorun lambasını hep açık bıraktıklarını ama ayak sesleri duyulduktan sonra kapandığını söyledi." Bakışlarım Afra'ya yöneldi. "Bence onlardan biri o esnada evdeydi." dedi ve yüzünü buruşturup elini dudağına götürdü. Canı mı yanmıştı ? "İyi misin ?"diyen Arda sevgilisinin çenesini nazikçe tutup yarasına baktı. Gözlerinde ki intikam ateşini saklamaya çalışıyordu ama ortada olanı görmüyordu değil mi ?

İster istemez karşılaştırırken buldum kendimi. Arda sakinleşmişti ama intikam alamamış bunu çok yüksek olasılıkla Suskunlar'a kaptırmıştı ve dinmeyecek bir öfke ateşine ev sahipliği yapmaya başlamıştı. Kaya kardeşine kavuşmuştu ama gözlerinde meydan okuma vardı. O da intikam alamamıştı. Belki de içinde hala öfke saklıyordu ya da bize anlattıklarından daha fazlası vardı ve Kaya bu sebepten öfke duymaya gerek duymuyordu. "İyiyim ben Arda. Korkma artık , kimse bir şey yapamaz bana." Afra'nın bu sözleri Arda'yı germiş ve ikisi arasında sadece onları ilgilendiren kavganın fitilini yakmıştı. Ama ben buna dahil olmak istemiyordum bu sebeple daha farklı bir soru yönelttim. "Albert'ın malikanesi açık bir alana yapıldı biri saldırırsa saklanamasın diye. Bununla övünüp dururdu tıpkı Owen gibi. Işıklandırması ve daha nice güvenlik nasıl oldu da çökebildi ?"dedim.

"S.R.A ,"diyen Aren dudaklarında ki mührü kırıp konuştu " Bildiğimize göre Albert'ın kızı evin güvenliğini o sağlıyordu. Muhtemelen Suskunlar oraya da uğradı ," omuz silkti "Sandığımız kadar zeki iseler yapılacak hamle bu olurdu." sessizce onayladım ve herkesin bakışlarını üzerimde toplayacak en can alıcı soruyu sordum.

"Peki ,"dedim harfleri uzatarak "Siz buradasınız Ömür Alya nerede ?"

Gerginlik...

Gülümsedim. Bilen bilirdi , hiç olmadık bir ortamda gülümsemek küfürden daha ağırdı. ilk tepki verene Afra oldu. "Gitti." dedi tek kelime bakışlarımın değişmesine yetti. Yalandan nefret ederdim. Böyle mi konuşacaklardı peki benim için uygundur. Kor olmak benim hoşuma giderdi hem de fazlasıyla. "Nereye gitti ?" yutkundu "Bilmiyorum." sinir bozukluğu ili daha çok güldüm. "Afra ,"sesim uyarı doluydu "Onun nerede olduğunu biliyorsun ," ve yemi attım "Her zaman bilirsin." Alayla güldü ve öfkeyle bana doğru döndü. "Bilen biz değildik her zaman oydu Rüzgar. Onu iyileştirmek için çabalayan bizdik. Saklayan , kendi bulan , kendi çözüm yolu arayan , bizi koruyup onu korumamıza izin vermeyen oydu." gözlerim hafifçe kısıldı dudağım tehlikeyle kıvrıldı. "Buraya hiç gelmedi öyle değil mi ?"göz bebekleri şaşkınlıkla büyüdü. "Ne ?"

Kaya ve Aren'e baktığımda Aren , Afra'nın bu oyunuma düştüğü için gözleriyle onu uyarmıştı ama çok geçti. "Anlattığınız her cümlede sadece üçünüz varsınız Ömür'den hiç bahsetmediniz. Buraya sadece ikiniz geldiniz . Sizi buraya tek gönderdi. Bu da iki olasılığı doğuruyor. Ya sizi hayatından çıkardı ve ölseniz umursamaz ki bu imkansız. Diğer olasılık ise ," Afra'ya baktım "Ömür'ün seni kurtarmaktan daha önemli işleri var." Arda kaşlarını çattı ama ses etmedi anlamaya çalışıyordu. Kardeşi neden sevdiği kadına bu kadar sert çıkışıyordu ? Sırf onun için zihninde ki bu soruyu filizlenmeden cevaplayacaktım. "Yavaş ol Rüzgar ," diyen Aren omzumu tuttu "Sözlerin yoldan çıkacak."

"Sözlerim çoktan yoldan çıktı Aren. Sadece Ömür'ün size olan düşkünlüğü için laflarımı törpülüyorum ," Kaya sessiz kaldı çünkü kardeşlerinin haksız Ömür'ün ise yaralı olduğunu farkında olan tek kişi oydu. "Ömür soramaz ama ben sorarım. Neden yaptın Afra ?" Afra sarsıldı "Neyi neden yaptı ?" Arda sessizliğini bozdu ve cevabını Afra'dan değil benden aldı. "Bile isteye onun tuzağına düşen seni yakalamasına izin verdin. Ömür yapma dese de ,"Arda kasıldı "Benim sana sorum ise şu öğrendiklerini uğruna canın yanıyormuş gibi yapıp ağladığın öğrendiklerini Ömür'e söyleyebilecek misin ? Yoksa yutacak mısın ? Değdi mi Afra ? Onu iyileştirmek için ona yük olmana değdi mi ?"

"Bu törpülemiş halin mi ?"diyen Aren öfkelenmişti. "O hiçbir şey yapmadı." dediğinde bir hışımla döndüm "Hiçbir şey yapmadı mı !? Kardeşin Ömür'ü mahvetti ! İyileşiyor öyle mi ? Hangi iyileşme zorla olur lan ? Hangi iyileşme hataymış gibi yüzüne vurarak olur ?" İşaret parmağımı göğsüne bastırdım "Afra'ya düşkünsün bu sebeple onu koruyorsun sana bir gerçekten haber vereyim Aren. Sen her zaman taraf tuttun her daim ," elleri yumruk oldu "Ömür hiç mi haksız olmadı olmuştur o da insan ya hani onunda bir kalbi var ya hani !" törpülemeyi siktir etmiştim canımın canını yakanlar kardeşleriydi. Elim kolum zaten bağlıydı ama susamıyordum. Kırgın gözleri gitmiyordu gözlerimin önünden. "Ben adaletli değilim. Senin gibi taraf tutarım. Tuttuğum tarafta her zaman Ömür olacak. Yanlış yapsa da o diyeceğim. Ölümüm olsa bile doğrudur diyecek kadar taraf tutuyorum , tıpkı senin gibi. Burada ikimiz de duygularımızı kontrol edemiyoruz ama o ediyor ,"deyip arkamda ki Kaya'yı işaret ettim. "Kaya haksız olduğunda direk söyler. Baksana susuyor sence burada suçlu kim !? Sensin ,"dedim Afra'ya "Suçlu sensin. O yüzden sil o gözlerinde ki timsah göz yaşlarını sen acı çekmezsin."

"Sert oldu Rüzgar." diye mırıldanan Kaya iç çekti. Ben ise sertliğini de yumuşaklığın da değildim. Öldüremiyorsam yakardım.

Öldürememenin sebebini hatırla.

Gözlerimde ki öfkenin irkildiğini hissettim. Derin bir uykudan uyanmışçasına Arda'yla buluştu gözlerim. Orada kırgınlık , sinir , öfke bekledim ama ben yine umduğumu bulamadım. Arda bu öfkemi sebebini bilmeden beni anlıyordu. Anlama diye yakasına yapışmak istedim. Sevdiğin kadına bağırdım , hakaret ettim lanet olsun beni anlama demek istedim. Ama diyemedim. İçim ona açıklama yapmama gerek kalmadan beni anladığı için rahattı ama olmamalıydı. Arda benim yakama yapışıp hesap sormalıydı ! Sormuyordu ! Beni okuyup duruyor kardeşim kendini bir kez bile düşünmüyordu. Onun yaşama hakkını almıştım onun yaşama hevesini almış parçalamıştım.

"Ahh" solumdan gelen acı inilti ile yüz üstü yatan zar zor başını kaldırıp yardım dilenen korumaya cevabım gecikmedi. Silahımdan çıkan kurşun anlına isabet etti.

Buradan gidiyordum.

Hem de hemen.

"Rüzgar ," durmayıp hızla arabaya ilerledim. "Nereye gidiyorsun ?"Arda yaşadığı kargaşaya rağmen önceliğini yine bana vermişti "S.R.A'ya ,"dedim arabaya binmeden "Suskunlar'ın gerçekten yaşadıklarından emin olmaya."

🎭

Ömür Alya Bozkurt

"Ne durumdayız ?"kontrol odasına girmek için ikiye ayrılmış kapının üzerinden geçmem gerekmişti. "Uğraşıyorum." iki bilgisayar ekranını aynı anda izliyor bakışlarını bir saniye olsun ekranlardan çekmeyip arka arkaya klavyede parmaklarını gezdiriyordu. Yüzünde ki maskeye rağmen yüz hatlarının gerildiğini biliyordum. "Ben çıkarken de uğraşıyordun ," dedim gözleri açık sandalyede oturan ve göğsünden yayılan kanla son nefesini vermiş korumanın omzuna hafifçe dokundum. Yan yatıp yere un çuvalı gibi yığıldı. "Teşekkürler." dedim sandalyeyi bana verdiği için. "Zibilyon tane işle aynı anda ilgilenmek adam dövmek kadar kolay değil."

"Tamam ters ters bakmaya son ver de işine dön." dedim başını tutup ekranlara doğru çevirdim. "Sanki görüyorsun." diye ağzının içinde söylenip işine geri döndü. Maskeler onların mimiklerini görmeme engel değildi ezberlediğim şeyler arasındaydılar. "Ne zaman sisteme girersin çok vaktimiz kalmadı." sıkıntılı bir nefes aldı. "Farkındayım ama bu lanet sistem sandığımızdan daha da sağlammış. Çok fazla güvenlik sistemi var. Birini kırınca üç pencere daha açılıyor. Kırmak çok zor Ömür." dedi bu durum sinirlerini germişti. "Kırmak zorundasın. O çocukların en azından bir mezarı olmalı Kevin. Mezarları olmalı ki S.R.A'yı kökünden kazıyabilelim. Bu binanın çökmesi hiçbir işimize yaramaz." başıyla onaylamakla yetindi. Ben bırak desem de zaten bırakmazdı , ölürdü ama başladığı işi bitirmeden ayağa kalkmayacak kadar da kararlıydı. Gözlerim bileğinde ki telefon büyüklüğünde ki ekrana kaydı. Tablet mi telefon mu çözememiştim ama ekranında Albert'ın evinde olan Suskunlar'ın maskelerinde ki kamera görüntüleri vardı. Ekran küçük olsa da bütün Suskunlar'ın görüntüleri mevcuttu. Kevin birkaç tuşa bastıktan sonra sağ tarafta kalan bilgisayar ekranında geri sayım belirdi. O esnada bir salisesini bile boşa harcamayıp bileğinde ki ekranı sağa kaydırmıştı. Kamera görüntüleri gitmiş Suskunlar'ın bilekliklerinden aldığı yaşam verileri görünmüştü. Hepsine hızla göz atmış ve tekrardan kaydırıp kamera görüntülerini geri açmış bu esnada ekranda ki geri sayım sonu ermiş tekrardan klavyeler de parmaklarını gezdirmeye başlamıştı. "Afra güvende bilekliğinden tekrar sinyal almaya başladım." dediğinde sessiz kaldım.

Bilekliğini kendi rızasıyla devre dışı bırakmıştı.

Suskunlar'ın asla çiğnememesi gereken tek kuralı çiğnemişti ama bunu sadece Kevin , Aren ve Kaya biliyordu. Kevin bunu saklayacağını bakışlarıyla bana anlatmıştı ama benim bunu saklamaya niyetim yoktu. Merhametimi düşürmüştüm ve aramaya da niyetim yoktu.

"Bu daha da hızlı olmamız gerektiğini gösteriyor. Arda yakında yanına gidecektir." Rüzgar çoktan yerini bulmuş ve yola çıkmış olmalıydı. "Hızlı ol dediğinde her şey şak diye olmuyor bana bulaşacağına gidip kadını öldürsene. S.R.A'nın başı koparsa kuyruğu bir işe yaramaz." dedi bunu yapamayacağımızı bilmesine rağmen. Jolie burada ölmeyecekti onun ölümü geceyi , geceleri beraber geçirdiğinin elinden olacaktı. Yoksa hiç eğlenceli olmazdı. "Çocuklar güvedeler diye umuyorum." dedim sorusunu pas geçip. "Şüphen mi var ? Çoktan hastaneye vardılar. "dedi gururla. Gurur duymakta haklıydı çünkü hastane dediği yeri kendi tasarlamıştı. Dışarıdan özel bir lise hatta içinde ders gören öğrenciler varken arka planda hastaneydi. Suskunlar için tasarlanmış tam kapsamlıydı ve berbat halde olan o çocukları korumak için kullanmak hastaneyi tasarlayan Kevin'in fikriydi. Onlar orada tedavi olurken biz Jolie'nin çocukları nereden nasıl bulduklarını ve nasıl sakladığını araştıracak ve hepsini silecektik. Onlara yeni bir yerde yeni bir kimlik verecektik. Şu an ki plan buydu bunun üzerine düşünmemiştik çünkü asıl önemli olan onları kurtarmaktı. Fakat çocukları gördüğüm o an işin sandığımızdan da kötü olduğunu fark etmiştik. Sağlık durumları çok kötüydü ve iyileşmeleri uzun zaman alacaktı veya iyileşemeyeceklerdi.

Her ölen çocuk için Jolie daha fazla acı çekecekti.

"Şüphem yok ,"dedim zihnimde ki katliamı kenara koyup "Benim yapabileceğim bir şey var mı ?" hızlıca onayladı. "Sus ," kaşlarım havaya kalkıp bu cesareti için onu takdir ettim. "Sen bizim mimiklerimizi ezberlemiş olabilirsin ama biz ezberlemedik. Maskenin altında kalan yüzünü okuyamam ve sinirlendin mi anlayamam. Üzgünüm Ömür ama biz sen değiliz." dudağımın kenarı usulca kıvrıldı.

"Haklısın."

Arkama yaslanıp ekranlara baktım ve klavyeden gelen sesleri dinledim. "Dikkat izinsiz giriş ! Dikkat izinsiz giriş ! Dikkat izinsiz giriş !" kollarımı göğsümde topladım. "Siktir bu imkansız !" sol tarafta ki ekran kararmış ve yanıp sönen üçgenin içinde ki ünlemle bakışmıştım. "Milyarda bir başıma gelecek şey gerçekten mi !? Bu sistemi kim tasarladı !?" öfkeli sesinin arkasında hayranlık vardı. Odada hatta karanlığa gömülmüş şirkette aynı ses yankılanıyordu. "Dikkat izinsiz giriş !"

"Başım ağrıdı ,"diye mırıldanıp masanın kenarında duran tableti kendime doğru çekip ekranı açtım. S.R.A'da ellemediğimiz tek şey güvenlik kameralarıydı tabii şu an bulunduğumuz teknik oda hariç. "Of hiç eğlenceli değil." Jolie'nin bulunduğu katın güvenlik kameralarında şifre vardı. Neyse ki şu an canım sıkılıyordu bu yüzden rast gele şifreler sallamaya başladım. Her yanlış girişimde tablet titriyordu. "Kes şunu ! Odaklanamıyorum !"diyen Kevin sertçe tableti elimden almış şifreyi girip kucağıma resmen atmıştı. Ama bunu umursamadım istediğime ulaşmıştım.

Jolie'yi sağ bırakmıştım ama çok kan kaybediyordu ve bilmiyordu kaybettiği kandan daha fazlası vardı , ölüyordu. Buna rağmen öfkeyle kapıyı yumrukluyordu. Kendisi de çok iyi biliyordu ki attığı her yumruk sadece kendine zarar veriyordu. Diğer tarafa ses geçmiyor hatta kapı titremiyordu bile. Anlından damlayan ter damlalarını görebiliyordum. Kameraları gerçekten güzel tasarlamışlardı. Harekete duyarlı ve karanlık olmasına rağmen görüntüyü netliyorlardı.

S.R.A'nın köklü olmasının sebebi dikkatleriydi ve tıpkı Suskunlar gibi yirmi sekiz yıl öncesine dayanan geçmişleri vardı. O zaman kökleri toprakta kalmış olsa da şimdi teker teker kurutulacak geriye hiçbir şey kalmayacaktı. "Dikkat izinsi-"ses kesilmiş ardından Kevin'in başardığını belli eden ses duyulmuştu "Giriş izni verildi."

"İşte bu ! Kim kurtulmuş benim elimden de her koda ayrı güvenlik sistemi kurup anamı ağlatan sistem beni yensin ?"galibiyetle arkasına yaslandığında galibiyetini boğazına dizerek üzerime düşen görevi yerine getirdim. "Çocuklar Kevin ve dahası al hepsini çıkmamız gerekiyor." maskenin altından devirdiği gözlerini hissettim. Öyle bir nefes çekti ki içine ya bana küfür etti ya da nefes alamıyordu. Bence ikincisiydi. "Yüklemeyi başlatıyorum." diyen Kevin birkaç tuşa bastıktan sonra dirseklerini masaya yaslayıp ekranı izlemeye başladı. "Güzel." diye mırıldandım ve Jolie'yi izlemeye döndüm. Güçsüz düşmeye başlamıştı ve bir şeyleri anlıyordu. Yarası normal bir yara değildi. Zehirlenmişti.

Sırtını duvara yaslayıp yavaşça yere çöktü ve kameraya doğru baktı. Hızlı hızlı inip kalkan göğsü mutluluğumu diri tutuyordu. "James'a an itibariyle haber ulaştı." diyen Kevin kulaklığını aç dercesine başını sallamıştı. Elimi maskenin çene kısmına götürdüm. Dikkatli baksana göremeyeceğin düğmeyi el alışkanlığı sebebiyle tekte bulup kulaklığı aktif ettim. Albert'ın evinde olan Suskunlar'ın konuşmalarını duyabiliyordum. "Tekrar ediyorum James S.R.A'ya geliyor." Emma'nın keskin sesi rahatlığımı bozmamıştı. "Oradan çıkmanız gerekiyor !"diyen Kaya'nın hadda olmasını beklemiyordum. Şu an Afra ile alandan uzaklaşmış olmalılardı.

"Daha işimiz bitmedi. James gelene kadar çıkmış olur-"

"Kor oraya geliyor Ömür !" Kaya'nın öfkeli sesi çok şey saklıyordu. "Çık oradan hemen !" Kevin bana döndüğünde aramızda sesiz bir anlaşma olmuştu. "Harici disk Jolie'nin odasında. Bilgileri direk oraya indiriyor ," dediğinde çoktan ayağa kalkmıştım. "Sen gidene kadar indirme bitmiş olur."

"Lanet olası bilgiler neden onun odasında ki diske iniyor Kevin !?" Kaya öfke kusacak yer arıyordu. İliklerine kadar endişe ve en çokta birinin onu öfkeden deliye döndürdüğünü söylüyordu. Orada bir şeyler olmuştu. "Sakin ol Kaya hızlıca halledecektir." diyen Aren sakindi. Fakat beklemediğim bir şey oldu "Sus Aren sus ki kalbini kırmayayım. Herkesin endişe edeceği kişi farklı ya (!) o yüzden sus aksi halde kim olduğunu umursamayacağım ! " yutkundum. Çok kötü şeyler olmuştu. Kaya üzülmüştü. Kaya kötü hissetmişti. Bunu yapan kardeşimdi değil mi ? Kardeşlerim arasında sorun vardı.

Ensemde hafif bir soğukluk hissettim. Gözlerimi sakince kapatıp açtım.

Onların arasında olan beni ilgilendirmiyordu değil mi ? Kesinlikle ilgilendirmiyordu. Beni ezip geçmişlerdi. Benden geçmişlerdi. Beni ilgilendiren tek şey Kaya'ydı. "Çıkıyorum." dedim dudaklarımda ki mührü kırıp. Kulaklıktan başka ses gelmedi ve bende beklemedim ve hattan çıktım.

Maskeler ses geçirmiyordu veya sesini dışarı vermiyordu ama yakınında Suskun varsa otomatik olarak ayrı bir hat açıyor yakınında ki ile iletişim kurmamızı sağlıyordu. "Yüzde yetmişi yüklendi gitmelisin." Onayladım "Hangi odada ?"sıkıntıyla nefes aldı "Gerçekten mi ?"dediğimde yavaşça onayladı. "Tamam sorun değil hallederim sen çık buradan." dediğimde yerinde yayıldı. "Güvenliğin benim sorumluluğum da."

"Ben kimsenin sorumluluğu değilim." Sözler dudaklarımdan çıktığı an yalan olduğuna ben bile ikna olmuştum. "Evet evet o dediğinden git hadi. Güvenle çıktığına emin olduktan sonra çıkacağım. Ayriyeten burada biri kalmalı Ömür. Benim için endişelenme ve kendin için endişelenmeye başla." Haklıydı zaten söylemek için söylemiştim. "Jolie." dedim odadan çıkmadan. "Anlaşıldı." dedi öylesine söylediğimi anladığı için gülen sesiyle.

Koridor zifiri karanlıktı maske karanlığı algıladığı an gece görüşünü aktif etmişti. Hızla Jolie'nin bulunduğu kata geldim. "Kevin kapı." Kilidin açıldığını belli eden sesten sonra kapı yavaşça iki yana doğru açıldı. Yüzüne çarpan tek şey sessizlik oldu. Emin adımlara içeri girdim. Maske yakınlarda birinin olduğunu algılamıştı. Sağ tarafa yönlendirdiğinde oraya doğru ilerledim. Sırtını duvara yaslamış Jolie ile karşılaştım. Başı önüne doğru düşmüştü. "Tara." Maske komutu alıp önümde ki bedenin yaşam bulgularını kontrol etti ardından veriler önüme sıralandı. Göz kısımlarında çok ince bir cam vardı ve milyarlar değerinde teknolojiyi saklıyordu. Nabzı çok düşüktü. Soluk almakta güçlük çekiyordu ama bayılma sebebi bu değildi. Havalandırmadan sızan gaz katı esir almıştı ve Jolie bilincini kaybetmişti. Ayağımla kolunu ittirdim. Bedeni yan yatıp yere yığıldı. "Bunu neden yaptın ?"

Omuz silktim yanından geçerken. "Emin olmak lazım."Kevin onaylamaz mırıltılar çıkardı sanki onu öldürmek isteyen kendisi değilmiş gibi. "Acele etmelisin James on dakikadan daha kısa sürede burada olacak ," adımlarımı hızlandırdım. Sağa , sola döndüm ardından düz ilerleyip koridorun sonunda ki odanın önüne geldim. "Kapıyı kendin açmalısın. Güvenlik sisteminin bile o o odaya erişim yetkisi yok , mükemmel , buraya gelmeden haberim olsaydı daha iyi olurdu sanırım. "Önce tarayıcıyı bul kapının kolunda olmalı. Daha sonra-" Kapıyı ittirdiğimde geriye doğru açıldı. "Ya da düşmanın parmak izini alırsın."

"Bunu nasıl yaptın ?"sesi gerçekten şokla harmanlanmıştı. "Çok basit Jolie'nin parmağına dokundum." odaya girdiğimde etrafa göz attım. "İyi de...nasıl yani sen sadece kapıya dokundun bunu parmak izi ile...Ömür gerçekten nasıl oldu bu ?" Oda sade döşenmişti. Fazla sade...Krem rengi koltuklar , krem rengi sehpa. Her şey neredeyse krem rengiydi. "Sizi bir araya topladığım il zamanda maske ve diğer her şey hakkında saatlerce bilgi verdim. Üzerinizde taşıdığınız kıyafetler (!) sandığınızdan daha kullanışlı Kevin. Fakat sizin ilginizi çeken tek şey maske olmuştu. Tamam haklıydınız da zaten filmlerden çıkmış gibi bir teknolojiyi elinize verdim ama tek bu değildi. Üzerinizde ki kıyafetler bak üzerine basıyorum kıyafetler aklınızın alamayacağı bir teknoloji ile üretildi. Buna eldivenlerde dahil. Bir düşünsene onca hengameye rağmen eldivenleriniz hiç hasar almıyor. Dünyanın en pahalı derisi bile yırtılmaya mahkumdur. Uzun lafın kısası eldivenlerin özelliklerinden biri parmak izini kopyalayabiliyor. Bir süre hafızasında tuttuktan sonra ise siliyor sana lazım olana kadar."

"Hassiktir ciddi misin ?" yüzümü buruşturdum. Maske yüksek ses algıladığı için otomatik olarak sesi kısmıştı ama buna rağmen yüzüm buruşmuştu. "Eldivenlerini sonra incele ve işine dön ," krem rengini seçmesinin başka bir nedeni olduğuna emindim. Odayı masum göstermek gibi. Bu kadının bu kat dışında da odaları vardı. Ama bu odayı görünce bir şeyden daha emin olmuştum. Burası labirent gibiydi. Ve burayı teftişe gelenleri kandırmak içinde bunu kullanıyorlardı. Emindim ki çocukların katledildiği yeri bu binaya hiç dahil etmemişlerdi. Bu sebeple bu kat fazlasıyla büyüktü. Her yer aslında buraya çıkıyordu fakat bilen için. "Jolie sandığımdan da zekisin."

"Servet döktün değil mi ?" Kevin'in sesi durgun çıkmıştı "Suskunların sadece giydikleri hatta sadece tek bir Suskunun giydiği bu kadar-"

"Param vardı harcadım." dedim ama sesim uyarı doluydu. Konunun nereye varacağını biliyordum ve bunun için çok erkendi. Konuşmak istemediğim ve sona yaklaşana kadar da konuşmayı reddedeceğim tek konu buydu. "Bunun parayla alakası yok Ömür bunun çok daha farklı bir şeyle alakası var ve ne yazık ki o konu da en masum sen oluyordun. Konuyu kapatacağım tek bir soruyla." odanın ortasında öylece dururken "Sor." dedim

"Neden kendini bu işin içine attın ?" dudağım kıvrıldı. "Ben bu hayatın içine doğdum." ben suskun olarak doğan tek kişiydim. Ses gelmedi cevabım yeterliydi.

Jolie'nin yıllarını verdiği S.R.A beni her dakika daha da büyülüyordu bunu asla sesli söylemeyecektim ama gerçek buydu. Sistemi o kadar ince işlenmişti ki. Güvenlik sisteminde ki onca şifre kırılır da biri çalarsa bilgilerin yükleneceği harici diski odasına yerleştirmişti. Bu bir nevi tehditti. Buraya kadar geldin her şeyimi aldın ama bu burada bitmeyecek...anlattığı mesaj buydu bunu da sadece onu uzun zamandır takip edenler anlayabilirdi. Krem rengi masanın arkasına geçip diz çöktüm. Bilgisayar kasasının arkasına elimi uzattığımda aradığımı bulmuştum. "Bekle son yirmi saniyesi ," elimi çekmeden saniyelerin geçmesini bekledim. "Tamamdır , " harici diski alıp ayağa kalktığımda Kevin'in sesini bir kez daha duydum. Bu gün Kevin dozumu fazlasıyla almıştım. "Şimdi çık oradan James iki dakika içinde orada olacak fakat ondan daha büyük bir sorunun var ," hızlı hızlı aldığı soluklar onunda çıkışa ilerlediğini anlamamı sağladı "Kor olduğun kata doğru geliyor." göz bebeklerim irice açıldığında Kevin ettiğim küfürleri duymamak için hattan çıkmıştı.

Geldiğini bana haber vermesi için onu güvenlik odasına bırakmıştım ama üstün zekalı onu sinir etmemin intikamını Kor ile ödetmişti.

Ölüm sessizliği olan koridora çıktığımda havalandırmadan sızan gazı da kapattığını anladım. En azından bunu akıl edebilmişti aksi halde Rüzgar'ın kesilen soluğunu kendi öderdi. Ama şu an bunu düşünmemem gerekiyordu çünkü maske yakınlarda Jolie dışında başka birinin daha vücut ısısını algılamıştı. Kor sandığımdan da yakındı.

Solumda kalan koridora hızlı ama sessiz adımlara girdim. Labirentler birbirlerine bağlıdır ama bir çıkışı her zaman vardır. Geldiğim yerden dönemediğim için o çıkışı bulmak zorundaydım. Bulacağıma da inanıyordum başka çarem de yoktu. Girdiğim koridorlar birbirleriyle bağlandıklarında dikkatimi çeken ufak bir detay olmuştu. Duvarlar boştu ama arkamda ki koridorda tablo vardı. Geri geri gidip o koridora girdim. Duvarda ki yüzünde kocaman gülümsemesi olan çocuk tablosuna alayla baktım. Jolie güzel şakalar da yapıyordu. Tabloyu yana doğru hafifçe eğildiğim de koridorun sonunda ki duvar hareket edip açıldı.

Yanılmamıştım. Kendimi zorlama gereği bile duymamıştım. Çünkü her şey gibi bunu da biliyordum.

Oradan geçtiğim de arkamdan açık bıraktım. Kaçıncı katta olduğumu anlamak için kat numarasını aradım ama onun yerine etrafı camla kaplı toplantı salonunu fark ettim. Altıncı kattaydık. Evet , Jolie gerçekten de asıl S.R.A'yı saklamak için üstün bir başarı sergilemişti. Yazık olacaktı hatta olmuştu. Hızlı adımlarla merdivenlere ilerledim ve merdivenlere çıkan kapıyı da açık bıraktım. İki kat daha yukarı çıkmam gerekiyordu. Adımlarım hızlı ve kendinden emindi. Bu yolun sonunda alacağım risk benimdi.

Kor'u kumar masasına oturtacaktım.

Ben kumardan nefret ederdim. Ve nefret ettiğim her şeyi ilk elden kazanırdım. Peki kumardan nefret eden ben Kor ile oturacağım masa da oyunu kazanmak mı isterdim yoksa kaybedip tekrar tekrar oynamak mı ?

Cevap ortadaydı.

Hava fırtınanın yaklaştığını bağırıyordu. Esen meltem rüzgara dönüşmüştü. Soğuk olduğunu biliyor ama hissetmiyordum. Teras denmezdi burası binanın çatısıydı. Fakat havalandırmanın mazgalları da buradaydı. Üzerine bastığım da metaller burada biri var diye bağırdı. İstediğim de buydu. Kor bana gelecekti. Yere eğilip çıkış biletimi avcuma aldım ve belimde ki kemere kilitledim. Kimseye buradan yürüyerek çıkacağımı söylememiştim. Sadece çıkacaktım. Önümde aşağıya düşmeyelim diye koydukları korkuluk tarzı bir insan boyunda ki yükseltiye baktım. Jolie'nin komik biri olduğunu daha önce düşünmüştüm yine düşünüyordum. Çünkü aşağı düşürmesin diye ördüğü korkuluk bozması şeyin önünde yükselti vardı. Basıp üzerine çıkabilsinler diye. Birkaç yıl önce haberde ve gazete de bir yazı görmüştüm. Şu an olduğum yere çıkmış sırtını boşluğa dönmüş yüzü onu ikna etmeye çalışan Jolie'ye bakan bir çalışan. Buradan atlayıp intihar etmişti. Halkın bildiği buydu. Gerçek ise Jolie onu buraya çıkarmış ve aşağıya atmıştı. Evet bakış açısı önemliydi ama asıl önemli baktığın kişiyi tanımaktı.

Mazgallar yine bağırdı. Ve ayaklarımın altında ki şehir gülümsedi.

Kor buradaydı.

Adım adım yaklaştı ve durdu. Yüzüm şehre dönük o yan profilimi görüyordu , görebildiği kadarını. Elbette gölgelerdeydim. Kumar oynayacaktım ama kendi üzerime Suskunlar üzerine değil. Yavaşça döndüm ve maskenin Dolunay'ın vurduğu kadarını görmesine izin verdim. Rüzgar ikna olmak istiyordu , olmuştu. Fakat yüzünde tek mimik bile yoktu. Ellerimi hareket ettirdiğimde silahına davranmadı kıpırdamadan bekledi.

"Hata yapma ,"dedim ellerimle "Aklını karıştırma ," İşaret dili gölgelerin sesiydi "Tahtını sarsma ," kehanet gibi devam ettim "Sana bırakılana ," ve son kelimeleri söyledim "İhanet etme."

Ellerimi indirdim , bir adım gerileyip Dolunay'dan saklandım. Okyanusları doğrudan maskenin altında ki gözlerimi buldu. Zihni beni yere sermenin bin türlü yolunu sıraladı ama o beklemeyi ve sözlerimin arkasında ki anlamı düşündü. Kor bir kez daha ona ait olmayan bir şeyi yaptı ve sadece düşündü. Ben bariyerin üzerine çıkarken ve sırtımı şehire verirken de düşündü.

Bedenimi geriye doğru bıraktığımda Kor kumar masasına oturdu.

🎭

 

Loading...
0%