Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23.Bölüm - Yap Da Boz

@elif.kinik

 

 

 

"Bir nefes uzağı

bir 

gülüş tuzağı."

Yirmi yedi yıldır koşuyor , kovalıyor , gülüyor , dinliyor buna da yaşamak diyordum. Çok şey sığdırmıştım. Bilgisayarlarda ki harici diskler gibi başımın içinde taşıdığım organ anıları kaydetmişti. Ve o anılarda kesinlikle nefret ettiğim iki şey vardı. Biri alkoldü. İçmez çevremdekilere de içirmezdim. Ama başımdan enseme vuran ağrı geceden kalma gibi hissettiriyordu. Yastıkta başımı çevirdiğimde ıslanan yanağım ve kabarık olduğunu hissettiğim saçlarım duş alıp yatağa girdiğimin kanıtıydı ama dün yaptıklarımı yokladığım da bu anıya ulaşamadım. Birinin zihnimi silecek hali olmadığı ve nemli olan saçlarım 'duş aldın işte ' diye bağırınca diken gibi batan gözlerimi araladım.

Gardırobun kapağında ki aynadan kendime baktım. Bakmasam daha mı iyiydi bilmesem de diğer tarafa döndüm. Eve gitmemiştim bir süre de gitmeyecektim. Afra ve Aren'e ama en çok da kendime müsaade ediyordum. Ellerimden destek alıp yatakta dikleştim. Üzerinden zaman geçse de iyileşmeye fırsat bulmayan elime baktım. Sargı bezi yoktu kahverengine dönenen ve sararan dikişler açıktaydı. Gözlerimi kapattım açtım ve daha dikkatli baktım. Dikiş yoktu. Başımı arkama yasladım. "Ne içtim ben ?" zihnimde ufak ve derinden bir kıkırtı duyuldu. Alkol içmediğime emindim ama dikişlerimi aldığım anı hatırlamıyordum.

Odaya daha dikkatli baktığım da balkon sehpasında ilk yardım çantasını ve sehpanın üzerinde duran portegü , makas , penseti gördüm. Dikişlere girişip sökmediğim ve gayet usturuplu bir şekilde aldığım için memnun olmuştum. Elimi yavaşça açıp kapattım. Deri kasılsa da yavaş yavaş kendine geleceğini biliyordum. Ağrıyan bedenimi zar zor ayağa kalkmaya ikna edip yere bastım. Telefonum görünür de yoktu. Bilekliği kontrol ettiğim de gayet sağlam ve ışıksız bir şekilde bileğimdeydi. Suskunlardan ses yoktu. Her şey yolundaydı , yol kaldıysa.

Aynanın karşısına geçip üzerime baktım. Kalçamın biraz altın da biten t-şort Rüzgar'a ait değildi. Derin nefes aldım. Ağrıyan ayaklarımı önce banyoya daha sonra da odadan çıkmaya zorladım. Tahmin ettiğim gibi telefonumda lavabodaydı. Hole çıktığım da sessizlik karşıladı. Evde benden başkası yoktu. Yavaşça merdivenleri indim. Yavaştım çünkü ayaklarımın altı gerçekten ağrıyordu. Sanki saatlerce yürümüş gibiydim. Vücudum tepki veriyordu , hakkıydı da. Her şeye dayanmıştı ama son darbe...bırak da dinleneyim diyordu. Bu sefer ona istediğini verecektim. Bu sefer kendimi düşünecektim bir kaç saatliğine.

Merdivenler bittiğin de sağ tarafımda hol sol tarafımda salon kalıyordu. Hol de bir lavabo sonunda ise iki küçük oda vardı. Çamaşır ve ütü odası olarak kullanılıyordu en azından burayı en son gördüğüm de olan buydu. Değişmeyeceğine emin olduğum tek yere mutfağa ilerledim. Göze batmayan aksine hoş bir hava katan yeşil ve siyahın uyumunun hakim olduğu mutfağı ben döşemiştim. Yeşili seçme sebebim ortadaydı. Tek mavi gözlü ben olabilirdim. İnatlarına yeşil ağırlıklı yaptırmıştım. Salona da yeşil ağırlıklı mobilyalar almıştım ve o kadar güzel bir tondu ki asla göze batıyor aksine rahatladım eve güzel bir hava katıyordu. Ve bunu fark ettiğimde planımın ters teptiğini fark etmiş huysuz bir çocuk gibi özel olarak cırtlak yeşil sehpa yaptırıp salonun ortasına koydurmuştum. Ama onlar bunu görünce gülmüş hatta kahkaha atıp benim çocuk halimi şirin bulmuşlardı.

"Televizyon izliyorsun diyeceğim ama bu açıdan göremezsin ," yanıma gelip "Kapalı ekranı da izleyeceğini sanmıyorum ," düşünür gibi ses çıkardı "Anıları mi izliyorsun küçük Bozkurt ?" Dudağımda ki ufak tebessüm varlığını korkarken Kuzgun'a döndüm "Evde yalnız olduğumu sanıyordum." Dudaklarını büktü "Dikkatli değilsen demek ki." Göz devirdim "Balkon kapısından girme sebebini ben mi sorayım sen söyler misin ?" dedim meydan okuyarak. "Sen soru sorar mısın ?" hayır "Bazen."

"Elimde büyümemiş olsan bu dediğine inanırdım."

"Elinde büyümedim." Tek kaşını havaya kaldırıp beni süzdü "Üzerinde benim tişörtüm var. Abin ile aynı evde yaşıyorum. Sence elimde büyümemiş olsan bu kılıkta burada durabilir misin ? Ateş beni diri diri yakar." Tamam haklıydı "Abimden farkın yok ki ,"dedim omuz silkerek. "Sende abimsin."

"Çok fazla kardesin var Bozkurt."

"Hızlı ve Öfkeli'de ki Dominic Toretto'yu aratmayayım istedim."

"Araba kullanmayı da seviyorsun."

"Kuzgun gidip yılanlarınla oynasana." Kollarımı göğsüm de toplayıp çıplak ayağımı yere vurdum. Sızlayınca bunun doğru bir şey olmadığını iliklerime kadar hissettim. Çok şükür ki dışarı bir şey yansıtmadım. Yoksa bir de bununla dalga geçerdi. "Gidip yatsam daha iyi olur." diyerek arkasını dönüp mutfağa ilerledi. O an etrafıma baktım. Ben mutfaktan buraya hangi ara gelmiştim ? Alt dudağımı ısırıp gözlerimi kapattım. Lanet olsun...Bu ev kahkahalarla doluydu. Benim ve...abimlerin. Ve ben buraya dönmüştüm. Gece kendi evime gidebilirdim. Küçük bir apartman dairem vardı ama gitmemiştim. Rüzgar'a gidebilirim , gitmemiştim. Kimseye gitmeyip otele gidebilirdim , gitmemiştim. Buraya gelmiştim ve inkar etme gereği duymuyordum. Gelmiştim çünkü abim anlardı , ablam da sarardı. Fakat ev yaşam kadar soğuk , ölüm kadar sıcaktı.

"Gece zor mu geçti ?"dedim kısık bir sesle arkasından mutfağa girdim. "Depoları taşıdığımız günden beri geceler zor geçiyor."

"Döndüğünden beri demek ağır geldi tabii." dedim masaya oturup. Sırtı bana dönüktü ama eli durmuştu. "Konu seninle ilgili değil." Başımı omzuma doğru yatırdım. "Geldiğimden beri bütün konular benimle ilgili." Ocağı açtı ve cezaevi üzerine koydu. Kahve mi içecekti ? "Benden hiç gitmedin Ömür bunu biliyorsun değil mi ? Ben seni hiç geride bırakmadım ," Haklıydı , bırakmamıştı. "Ama buraya gelme sebebin ben değilim. Sen buraya geldin çünkü abini bulmayı umuyordun," Cevap vermedim , zaten o da beklemedi "Ateş sandığından da yoğun. Çok fazla belaya baş tutuyor. En son ne zaman uyudu emin değilim."

İç çekip tezgahı inceledim güzel seçmiştim bunu da. "Odanda ki gardıroptan ses geliyor ,"dedim işaret parmağımla masaya yuvarlak çizerken "Tornavidan var mı ? Biraz sıkayım , gevşemiş olmalı." Kahvenin kokusu burnuma dolarken o hafifçe güldü sırtı donuktu ama duymuştum. "Beni neden tehdit ediyorsun Bozkurt ?" Omuz silktim "Refleks."

"Etrafındakiler sana sürekli yalan mı söylüyor ?" Bu sefer dudak büken bendim "Hayır sadece beni kendilerince düşünüp korumaya çalışıyorlar."

"İşe yaramamış."

"Yarayacağını mı düşündün ?"

"Seni kimse koruyamaz mi ? "

"Hayır , korumamalı." Kahveleri fincana hayır kupaya döktü. "Birilerine değer verdiğin için onları koruyorsun birileri de sana değer veriyor." Tepsiyi masaya bıraktı. "Beni mi iyileştirmeye çalışıyorsun ?" Sandalyeye oturdu ve tekrar beni süzdü. "Ben yokken kaç kişi denedi bunu ? Sesin sertleşiyor. Afra fazla ileri gitmiş."

"Az önce beni geride bırakmadığını söylemiştin." Bacak bacak üzerine attı. Beyaz gömleğinin kolları dirseklerine kadar katlanmıştı. "Vücudunda kaç yara var ?" Kaşlarım çatıldı "Kuzgun ," Kahveye bir de yüzüne baktım "Dün gece bir şey mi yaptım ?" Bekledi ardından "Ateş yok diye bana soruyorsun. Olsaydı ona soracaktın. Buraya gelme sebebin Ateş'ti çünkü hatırlamıyorsun ve abine güveniyorsun. Konu ne olursa olsun."

"Kaçak oynama. Derdin ne ?" Gülümsedi ve kupayı dudaklarına götürdü "Bazı şeylerin eski haline dönmesi güzel. Ne kadar bizi bitirecek olsa da ," daha afyonum patlamamıştı ve Kuzgun'un konudan konuya atlayıp kafamı sağa sola vuran soruları içimde hengameyi...bu hengame değildi daha çok sağa sola savrulmuş eşyaları yerine yerleştirmişti. Ama...böyle hissetmem tuhaftı. Bu alakasız sorular içimde ki dağınıklığı bir nebze de olsa nasıl toplayabilirdi?

Yüzüne baktım. Soramadım ama baktım anlar mı diye ama anlamadı. Anlamayacağını biliyordum. Onun tabiriyle elinde büyüsem de bakışlarımı bir yere kadar anlayabiliyordu. Ve konu kalbimin damarlarına bağlanıyordu. Rüzgar'a gitmeliydim...

"Kahve ister misin ?" onunda kafası karışıktı sanırım "Önümde y-"arkamda ki hareketlilik ile fincanı sıktım. Öfkeyle Kuzgun'a baksam da o gayet rahat kahvesini yudumladı. Beni kendi içime itmişti ve abimin geldiğini fark edemeyecek şekil de algılarımı kapatmıştı. "Bizde ufak kurtla sohbet ediyorduk Ateş. Bize katılmak ister misin ?" Kahveye üzerinde ki dumanları izledim. Duman severdim. Afra'ya göre ise sevmiyordum.

Kuzgun haklıydı. Abim için gelmiştim. Onu görmek için gelmiştim. Bir şeyler değişmişti ve ben...."Ömür ,"sesi soru sorar gibiydi "İyi misin ?" Kuzgun'a baktım ama o abime gözleriyle bir şey anlatmıştı ve Ateş Bozkurt dayanamadığım o kelimeyi söylemişti. "İyi misin abim ?" Değildim...İyi değildim. Boşluktaydım. "İyi görünmüyorsun Rüzgar'ı aramamı ister misin ?"

"Yüzümü görmedin Ateş Bozkurt."

"Gerek var mı ?"

'Duydunuz mu o Ateş'in kardeşiymiş ?' Koridorda yanlarından geçtiğimde herkes bana bakmıştı. 'Gözleri aynı.'

'Yürüyüşleri bile aynı.'

'Kardeşi olduğunu bilmesem de bu kızı gördüğüm an kardeş olduklarını söylerdim.'

Dumanları gerçekten sevmiyor olabilir miydim ? Rüzgar bana bunu da anlatabilir miydi ? Yoksa burada olma sebebim olan Ateş Bozkurt'da mıydı cevap ?

Kolumu sandalyeye yaslayıp yan döndüm. Abim yüzüme bakıyordu üstümdekileri çoktan incelenmişti. "Rüzgar'ın yanında olmak istesem olurdum."

"Onun yanında olmak ister gibi bir halin var."

"Yeni bir şey değil...ama şu an burada olmak istiyorum ," bunu söylemek benim için güçtü ama söyledim "Bu yeni bir şey." Afalladı o da hislerini saklamakta iyiydi ama hissetmiştim. Acaba o da hisseder miydi ? "Ateş bak sana ne diyeceğim ufaklığın iki kardeşi kaldı. Artık kafana takmana gerek yok." Araların da anlamadığım bir bakışma geçti. Kuzgun'un cümlesi ise sorular doğuruyordu abim neyi kafasına takıyordu ? Baktım ama onu da anlayamadım. Beni konuşmadan okuyan Rüzgar'dı. Abimi de konuşmadan okuyan Emma mıydı ? Umarım öyledir. Diğer türlüsünü düşünmek istemiyordum. Benim için bile ağır olurdu. Konuşmadan anlaşılmak zindana atılan mahkumun dar ağacı dışında deniz manzarasına kavuşmasıydı. Ben abimi okuyamıyordum anlamam için konuşması benim ise sormam gerekiyordu. Ben soramıyordum o da konuşamıyordu. Evet bize deniz manzarası yasak dar ağacı helaldi.

O bilmedi ama ben Emma'nın abimin konuşmadan da onu anlayan sığınağı olması için bir kez daha dua ettim.

"Kahve içerim." Kaşlarım havaya kalktı. Sormadı , teselli etmedi , bana baktı ve arkasını dönüp merdivenleri ilerlemeyi seçti. "Sormayacak mısın ?" derken buldum kendimi. "Sormam."

"Teselli etmeyecek misin ?" Merdivenin ilk basamağını çıktı "Etmem." Ürperdim "Ama iyi görünmediğimi söyledin."

"Bildiğim şeyleri sormam ," ve ekledi "Gördüğüm şeyleri de anlatmam."

"Seni tanıyorum Ateş Bozkurt ama sözlerin yabancı." Adım atmadı ama bana da dönmedi "Sözlerim yabancı değil sen çok fazla yabancı söze maruz kaldın...Hiçbir zaman Rüzgar hayatında yokken de teselli edilmeye ihtiyaç duymadın. Gelir sarılırsan anlardım konuşmak istediğini lafı yavaş yavaş sana getirir anlatmanı beklerdim. Üzerine gidildiğin de daha da susacak ama gözlerinle konuşacağını bilirdim. Sustukların anlaşılmayınca da...koruma iç gücün beslenir dinlenmeden koşardın...İstediğin kişiye kardeşim diyebilirsin Ömür, " mavileri mavilerimle birleşti "Ama oyuncakları bırak kan yalan söylemez."

Allah biliyor ya cevap veremedim. Nutkum tutuldu ses edemedim. Gözleri veya yüzünde herhangi merhamet kırıntısı yoktu. Abim gibi değil Ateş gibi bakıyordu. Ona kimse bir isim takamamıştı cesaret dahi edememişlerdi. O Ateş Bozkurt'du. Devamı veya sonrası yoktu. Onun zamanı kendiydi.

Merdivenleri çıkıp odasına yöneldiğin de ben birkaç saniye önce durduğu yere boşluğa baktım. "Öfkeli ," gözlerimi kırpıştırıp , kahvesini yudumlayarak yüzüne bir filozofun ifadesini takınarak konuşan Kuzgun'a döndüm. "Her şeye öfkeli. Ama en çokta seni incitenlere öfkeli."

"On-"

"Onları anlatma bana Ömür veya Ateş'e anlatma. Ne benim ne de Ateş'in onları silmeye veya düşman bellemeye niyeti yok. Onlar bizim ailemizden ama ," cümleyi toparlamaya daha çok bana anlatmak için düzgün kelimeler seçmeye çabalar gibi bir hali vardı. "Aması şu , Ateş kin tutuyor Ömür. Senin yanında olmaları gerekirken karşına geçmeyi seni incitmeyi , incindiğini kabul etmeyenlere karşı kin tutuyor. "

"Olayı biliyor mu ?"

"Gerek var mı ?"dedi ve kahvesini kasaya bırakıp ciddileşti "Kavga ettiler dememiz bile yetti. Anladı çünkü. Sebebine sonucuna bakmadı direk seni haklı buldu. Ömür abin seni dünyaya karşı savunmaya hazır. Ama sen hazır değilsin. Görmediğin bir şey var."

"Ya görüyorsam ?" Gülümsedi "İnkar ettiğin bir şey var." Gülümsedim "Ya inkar etmiyorsam ?" Başını kaldırdı ve dört kelime söyledi. "Kaçtığın bir şey var."

Şah.

Hamle yapmam gerekiyordu.Değil mi ? Yapacak miydim ? Sanmıyorum. Abim benim düşmanım değildi. Ateş Bozkurt benim düşmanım değildi.

Duvar yıkıldı. Molozları etrafa saçıldı. Etraf toz toprak oldu. Öksürüp gözlerimi korumak için elimi kullandım. Duman dağılacaktı. Ayların yıkımının dağılması uzun sürecekti ama duvar yıkılmıştı.

Ateş Bozkurt benim düşmanım değildi.

Ben düşmanıma gitmezdim. Ben abime gelmiştim. Çünkü biliyordum abim anlardı ablamda saracaktı. Sadece duman çok yoğundu. Elbet o da hafifleyecekti.

"Sor hadi ," dedim fincanı kavrarken "Birkaç gündür ortadan kaybolmak sebebimi." Omuz silkti. "Tek değilsin. Birkaç gündür herkes kayıp." Kaşlarım çatıldı "Anlayamadım."

"S.R.A çöktü ," Bildiğim bir şeydi , bizzat ben yapmıştım "Jolie kayıp ," Hayır değil "James ile ilişkileri olduğu ortaya çıktı, " benimde midem ilk duyduğumda bulanmıştı "Albert oldu ," rahmetli Albert bir şeyler yapmaya çalışmayı severdi "Masa bir kez daha karıştı ," toplanamayacak kadar aptallar "Suskunlar ,"dedi ve yüzünü buruşturdu "Sandığımız kişileri değillermiş."

"Suskunlar yapmamaları gereken bir şey daha yaptılar ," devam etmesi için bekledim "İdam kararlarını bekleyen mahkumlar gibi bekliyorlar."

Saliselik enseme giren ağrı aynı saliseler için de kayboldu. "Albert'ı öldürmediler mi ? Arka arkaya o masadan birilerini alıyorlar. Sandığımız kişi değillerden kastını anlamadım."

"Suskunlar yirmi sekiz yıl öncesinde yani katledilmeden önce dengeyi korumak ve anlamak için varlardı. Yani kuruluş sebepleri buydu. İnsanları anlamak , çaresizliği anlamak , yaşamı anlamak , tutunmaya çalışmayı anlamak , sorunu sorunun kaynağıyla çözmeyi anlamak. Albert'ın öldürüldüğü gece ölen sadece o değildi. O gece Suskunlar katliam yaptı."

Katliam ?

Yirmi sekiz yıl önce bizi katlettikleri gibi mi ? Çıt çıkmadan öldüğümüz gibi mi ?

Bir yudum alınmış kahvemde ki ufak köpükleri izledim. Zihnimde sesler duyuldu. James'ın kahkası , Albert'ın kahkahası , Philip'ın kahkahası , Owen'ın kahkahası...Ölüler konuşamazdı ama aralarından sıyrılarak öfkeyle gülen ses yaşıyordu. Dolunay öfkeliydi. Albert'ı öldürdükleri gece Dolunay'a ulaşan kül sadece onun ki değildi.

'Hayatı onlara zehir edeceğim.'

Kaya haklıydı hayatı onlara zehir edecektim.

"Kaç kişi öldü ?" Fincanı izledi tıpkı benim gibi. "Yaşayan kimse kalmamış." Dolunay lanet etti. İntikam için şans verdiği bize lanet etti. Öfkeyle emir verdi. Yıldızlar ışıklarını kıstı. Bulutlar ayı sakladı. Dolunay gözlerini üzerime dikti ve emir verdi. 'Düzelt ," dedi ve ekledi 'Yoksa ben düzeltirim.'

Muhtaç olduğun birinin sana vereceği en büyük ceza kendisini geri çekmekti. Dolunay bize bu cezayı verdi. İnsanların yapay ışıklarına mahkum kalmamızı arzuladı. Kelepçeleri yıldızlara anahtarı ise bize uzattı. Son şanstı bu. Ya Dolunay'a istediğini verecektim ya da Dolunaya ulaşan küllerden olacaktım.

"Rüzgar gibi veya Ateş gibi seni okuyamıyorum doğru ama bunu bilmediğini anlayabiliyorum. Birkaç gündür kayıp olmanla mi ilgili ?" Nasıl duymadın sorusunun kibar haliydi.

Bu meseleyi de beni heyecanlandırması için Rusya meselesinin yanına ekledim.

"Duymak istesem duyardım , görmek istesem izlerdim. " dedim kahveyi yudumlarken. "Korların da kayıp olması ile bir ilgin var mı ?" Fincan dudaklarımda kaldı. O ise keyifle gülümsedi. "Doğru ya Rüzgar ile ilgili her şeyi ondan duymak isterdin , kusura bakma bilemedim." kahveyi kafama dikip dirseklerimi masaya yasladım. "Ciddiyim derdin ne ?" Şaşırıyormuş gibi yapıp gözlerini iyice açtı. "Soru sordun."

"Bu konuşmayı dakikalar önce yaptık." Omuz silkti "Aynı şeyleri söylemiyor muyduk ?" Ensem uyuştu ve kıkırdadım. "Eğleniyorsun değil mi Araf Yılan ?" Gözlerinde ki ifade kayboldu "Hem de nasıl ?" Etrafa baktım ve bir kez daha güldüm"İntikam mı alıyorsun?" Elini hafifçe salladı "Aramızda polislerin on iki sokağın kameralarının lafı olmaz."

"Bir an beni sinir etmeye çalışıyorsun sandım yanlış anlamışım o halde." Başıyla onayladı "Kesinlikle ," üst kattan gelen adım seslerini ardından açılıp kapanan kapıyı duydum. "Güneş olduğunda görüşmeyiz demiştin."

"Gelmem dedim , sen geldin."

"Teknik olarak burası benim evim." Sır verir gibi eğilip "Alev ile ayrıldığınızı Ateş bilmiyor mu ? " Sesli güldü "Bunu da nerden çıkardın ?" Omuz silktim "Öyle hissettim ," Bacak bacak üstüne atıp "Polisleri nasıl hallettin ?" Göz kırptı "Kanıtları yok ettim." Göz devirdim "Cesedi mi yok ettin imkanı yok Kuzgun. Polisler kapıdaydı saniyeler için de kan kokusunu cesedi ve kanları temizleyemezsin."

"Kanıtları yok ettim dedim Alya. Senin kanıtlarını."

"Hımm ," dedim memnuniyetle hafifçe sallandım "Tam senden beklenecek bir hareket."

"Biliyorum." dedi. Benimle konuşmak istemesinin altın da bir şey yattığı belliydi. Sözlerinin devamı vardı ama devam edemedi. İkimiz de ufak hareketi hissettik. Göz kırptım ve hafifçe el salladım. Salonda ki hareketlilik bahçeye çıkan kapıdan birinin girdiğinin habercisiydi. Gözlerimi oraya diktim ve görüş alanıma giren kişiyle kıkırdadım "Zamanlaman mükemmel kahve ?" deyip bardağı hafifçe havaya kaldırdım.

Eser beni görmeyi beklemiyordu afalladı. Kuzgun'a baktı ve beni inceledi. Üzerimde ki kıyafete anlam veremedi daha sonra sorgulamayı kenara bıraktı ardından yüzüne ağırlık çöktü. Yaprakların yere düştüğü , sözlerin fısıldanıp kurşun etkisi yaptığı , ilk gidenin kendisi olduğu o günün ağırlığı yansıdı gözlerine. Yutkunup havaya kaldırdığım bardağa baktım ve indirip masaya koydum. Senden nefret ediyorum. "Burada olabileceğini düşünmemiştim ," elini ensesine attı "Konuşmanızı mi böldüm ?"

"Hayır ,"dedim arkama yaslanıp kahveyi kafama diktim. Zihnimde dün geceden bir kesit belirdi. Barmenin defalarca doldurduğu kokteylleri az önce kahveyi içtiğim gibi içtiğim ve barın bunaltıcı havasını hissettim. "Bende aynı şeyi sana soracaktım. Burada olmanı beklemiyordum."

"Birkaç gündür burada kalıyorum." Tek kaşımı kaldırıp Kuzgun'a baktığım da "Bir kahve daha içeceğim." demiş ve ayağa kalkıp kupasını alıp tezgaha adımlamıştı. "Bir şey mi oldu ?"dedim sormamı bekleyen gözlerine kayıtsız kalamamıştım. "Afra bizde kalıyor. Rahat etsinler diye eve gitmedim." Anladım dercesine başımı sallarken aklımda dolanan tek şey bizim evin boş olduğu gerçeğiydi. Ben eve gitmemiştim , Kaya zaten gitmezdi. Aren de muhtemelen sututyodaydı. Evde tek olan biri varda. Kar Tanesi...Korumalar ona bakıyorlardır ama bizden biri olmadığın da yemekten ve sudan kesiliyordu. Uzun zamandır onunla ilgilenemiyordum.

Biraz Kar Tanesi biraz da Rüzgar alabilir miydim ?

Arda ve Eser beraber yaşıyorlardı. Afra'nın Arda'ya sığınması kaçınılmazdı. Her şeye rağmen sevindim. Arda ve Afra beraber olmayı hak ediyorlardı. Rüzgar ve benim hikayemiz de sağa sola savrulan onlar olmuştu. İnkar edilemez tek gerçek buydu. "Sen iyi misin ?" Ayağa kalktım. Abim inmemişti onunla konuşmak isteyen yanım hala benimleydi. Merdivenlere ilerlediğim de "Ellerindeki yara geçti gözü de iyi durumda ," ilk basamakta durdum "Arda ile de araları düzeldi."

"Kötü muydu ?"dedim merakla. Yüzüne döndüğümde tebessümle karşıladı. "Poyrazla konuştuk biraz. Ona da Rüzgar anlatmış. Afra'nın yerini bulup oraya gitmek üzere yola çıktıklarında konuma yaklaşmak üzereyken etrafları sarılmış halde bulmuşlar. Adamları hallettikten sonra gerilmişler."

"Ayrıntı verecek misin yoksa ben mi tahmin ediyorum ?" tereddütle kurduğu cümlelerin sebebi bendim. Rüzgar anlatmış dedikten sonra onu susturmamı beklemişti. Rüzgar'dan duymak isteyeceğimi düşünmüştü. Ama bu konu Rüzgar'la ilgili değildi. Eser anlatabilirdi. Gözlerimde ne gördüyse anlatmaya düzgünce devam etti. "Arda Afra'nın iyi olduğunu daha doğrusu hayatta olduğunun sevincini yaşarken Rüzgar başka bir şeye odaklanmış. Afra'nın yaralarından daha çok kızarmış gözlerine. Ben Poyraz anlatırken ağlayacak kadar çok mu acı çekti diye düşünüp öfkelenmiştim ama olay farklıymış...Afra bunu bilerek yapmış ," Ses tonu öfkesinin Afra'ya yöneldiğini bağırıyordu. "Rüzgar'ın sorularına verdiği cevaplarda ele vermiş. Senin nerde olduğunu sorduğunda Afra gittiğini söylemiş. Rüzgar'da buraya hiç gelmedi bu da ya sizden vazgeçti ya da sizden daha önemli bir işi var demiş. Ama asıl sorusu..."

"Asıl sorusu ?" dedim çıktığım merdiveni geri inip " Öğrendiklerini Ömür'e söyleyebilecek misin ?Onu iyileştirmek için ona yük oluşuna değdi mi ?" Eser sustu. Bildikleri bunlarla sınırlıydı , emindim. Bu sözlerden sonra Rüzgar S.R.A'ya gelmişti. Beni arıyordu. Suskunlar'ın peşine düştüğümü düşünmüştü. Albert'ın evine olan saldırı için S.R.A'nın çökmesi gerektiğini anlamıştı. Suskunlar'ın orada olacağını düşündüğümü ve benim yanıma bir şey olur diye endişelendiği için gelmişti. S.R.A'da olsam yanına gelirdim , orada olmadığımı anlamıştı. En azından aradığı şekilde. Bu yüzden onu çağıran Suskunu takip etmeyi seçmişti. Beni...

Rüzgar benim orada olmadığımı hissedip yine bana gelmişti...

Zihnimde bir kıkırtı yankılandı. 'Gelmek mi ?' daha yüksek sesle güldü 'Rüzgar'ın sana geldiği bir anı anlatsana bana Ömür ? Bende hep senin gittiklerin kalmış da ?'

"Teşekkürler ,"dedim ve merdivenlere doğru baktım. Abimle konuşmak veya sadece susmak bir kez daha geride kalmıştı. Gelen cesaretimi rafa kaldırmıştım. Üzerimi değişmem gerekmese çıkıp giderdim. Fakat bu kılıkta dışarı çıkmak bana bile fazlaydı. Merdivenleri tekrardan tırmanmaya başladığımda "Alışkanlıklarından vazgeçmen gerekiyor ,"dedim ve başını kaldırmış bana bakan gözlere "Unutma ben seni mahfeden kişiyim. Artık sorularıma cevap vermemelisin. Kendine bunu yapma." Merdivenleri ağır ağır çıkarken Bade'nin Kaya'ya toplantı salonunda söylediklerini anımsamıştım. Bade zeki bir kadındı. Kalabalıkta çığlık atar ama attığı çığlık sadece dikkati başka bir yere çekmek istemesiydi. Toplantı salonunda da bunu yapmıştı. Kaya'ya söylediği sözler canımı yakmak için olduğu kadar uyarı amaçlıydı. Aslında olay başından beri Eser'di. Bade beni Eser için uyarmıştı. Merdivenler bittiğinde sızlayan ayak tabanlarım canımı fazlasıyla yaktı. Aşağı baktığımda Eser'i göremedim ama ilk kez bir konuda Bade'ye hak verdim.

Eser konusunda hatalı olan bendim.

Eser benim kardeşimdi , askerim değil.

Kuzgun'un odasına girip kapıyı arkamdan örttüğümde bir şey düşmüştü. Ses çıkmadan , çok ağırdı ama yer tüy misali konmuştu. Baktım da göremedim ama hissettim. Bir şey benden gitmişti. Dolabın üzerinde ki aynaya baktım. Yansımama gülümsedim hafifçe. Bana gülümsedi hafifçe. Elim üzerimde ki kıyafete gittiğinde yavaşça çıkarıp yatağa attım. Yan dönüp görebildiğim kadar sırtıma baktım. İzlerim benimleydiler. Rüzgar her birine dokunmuştu ama görmemişti. Sahiden hissettiği an kavrulmuştu gördüğünde yok mu olacaktı ? Dudaklarımdan hafif bir gülücük kaçtı. Rüzgar sırtımı göremeyecekti...Kor sözlerini tutmamıştı. Ben de tutamayacaktım.

Dün Emma'ya söylediğim bir kelime dolanıyordu zihnimin sessizliğinde. 'Kabullenmek'. Rüzgar ile Blac'ın cenazesine giderken aramızda gecen ama havada kalan konuşmamızda ki gibi. Kabullenmiştim. Rüzgar ile benim eksiğimiz şuydu ; beraber olmayı beceremiyorduk. Geliyordu , gidiyordum. Sarıyordu , sarılıyordum. Öpüyordu , ölüyordum. Yaralarımın üzerinde gezdiriyordu parmaklarını , merhem gibi acısı diniyordu. Sonra geçiyordu her şey gibi eli silinip gidiyordu.

Oysa silinmemesi gereken tek şey oydu.

Dolaptan aldığım kıyafetleri üzerime geçirdim. Bunlar ablamındı. Paçalarını biraz düzelttikten sonra odadan çıkıp tekrar merdivenlere ilerledim. Abimden ses yoktu. Kahve istemiş ama odasından da çıkmamıştı. Gelseydi belki gitmezdim. Gelseydi belki konuşurdum. Gelseydi...buraya gelme sebebimi söylerdim...Ateş Bozkurt bir gün sarılalım olur mu ? Eskisi gibi sarılalım...

Merdivenleri indiğimde Kuzgun'un karşısında yerimde Eser oturuyor tıpkı benim gibi kahvenin dumanını izliyordu. Kuzgun ise az önce bana yaptığı gibi sorularını hazırlamıştı. Dikkatleri bana döndüğünde salona ilerleyip masanın üzerine bıraktığım silahımı belime taktım. Bunu da dün gece bırakmış olmalıydım. Hole geri döndüğümde "Dün gece başına bir iş açtıysam kusura bakma Kuzgun ," kaşları çatıldı soru soracaktı ama izin vermedim. Dış kapıya ilerleyip kapıyı açtım. "Arabalarından birini alıyorum. Benimki sende kalsın." Buraya geldiysem gece fazlasıyla tuhaf geçmiş demektir. Arabanın halini görmek istemiyordum. Erteleyecektim , bu konuyu en uzak köşeye itecektim.

Korumalar adımlarımın nereye gideceğini bildikleri için garajın kapısını almışlardı. İçeri girdiğimde burnuma o muhteşem koku çarptı. Yeni araba kokusu. Bu kokunun üzerine bir şey tanımazdım. Garaj demiştim ama burası oto galeriden farksızdı. Sol tarafım Kuzgun'un araçlarıyla doluydu. Ama o an araba değil de farklı bir tercih yapmaya karar verdim. Adımlarım beni arkaya götürdü. Kapalı kapıyı açıp sağımda kalan lambayı yaptığım da derin bir nefes aldım. Arabaları seviyordum ama motorlara karşı da boş değildim. Karşım da ise resmen motor cenneti duruyordu. Alev Bozkurt'un göz bebekleri. Asansör sistemi ile duvara yerleştirilmiş motorlar , yan yana dizili yarış motorları...Sayamazdım.

Arka cebimde ki telefonumun titremesi ile başımı hafifçe iki yana salladım. Motorların arasında gezerken aramayı cevapladım. "Tercihlerin mi değişti Ömür Bozkurt ?" elbette içeri girdiğimi ona söyleyen özel bir sistemi vardı. Şaşırmamalıydım. "Hayır sadece geziyorum."

"Herkes sonun da motora dönecek."

"Onları seviyorum." dedim gözüme kestirdiğim canavara doğru ilerlerken "O olmaz ," durdum "Asma yüzünü olmaz çünkü virajları iyi alamıyor. Sen virajlarda hız azaltmak yerine gazı kokluyorsun ," doğruydu "İlerle en arkada asansörde kumanda da üçe bas ," Dediğini yaptım. Kumandayı alıp üçe bastığımda duvara sabitlenmiş motorlar kıpırdadı. Sistemi çok güzel kurmuştu. Dönme dolap misali üçüncüye sıra geldiğinde dudaklarım aralandı. "Nasıl ?Mükemmel değil mi?"

"Bu..." Adım atamadım bu şey mükemmelin de ötesindeydi "Abla ! Bu harika bir şey ! Kaç beygir bu !?" Hızlıca platforma çıkıp kilitle sabitlenmiş tekerleklerinden başlayarak incelemeye başladım. "Deneyerek öğrenmeye ne dersen ?" Sesi...yumuşacıktı. Şey gibiydi...anneminki gibi...Elim durdu "Emin misin ?" dedim az önce ki heyecanımın aksine kısık sesle. Gülümsediğini hissettim. "Güle güle kullan ," bekledi "Kardeşim." Ardından telefonu kapattı.

Telefonu kulağımdan indirip siyah ekrana baktım. Ardından arka planda kalan motora. Dudağım hafifçe kıvrıldı. Belki de gerçekten umut vardı. Buraya , bu eve gelmem bir adımdı. Ben atmıştım. Ben yapmıştım. Bizim için yapmıştım. Onlara adım atmam içimi huzurla doldururken diğer yarım sızladı. Dudağım da ki gülüş kaybolurken motorun üzerinde duran anahtarı alıp diz çöktüm. Tekerlekteki kilitleri açtığımda motor kendini bana bırakmıştı. Güçlüydü ama gücüne rağmen hafifti bu en sevdiğim özelliklerindendi. Ayağını açıp duvara asılı kasların yanına ilerledim. İlgimi çeken mat kaskı aldıktan sonra motora ilerleyip bindim. Uzun zaman olmuştu ve üzerine oturmak bile o farklılık hissiyle dolmamı sağlamaya yetmişti. Kaskı taktıktan sonra anahtarı da takip çevirdim. Duyulan o ses...muhteşemdi.

Rüzgar , Bade ve ablam haklıydılar ama yine de bunu onlara söylemeyecektim. Motorlar güzel canavarlardı.

Garajın açık kapısından hızla çıktığım da korumalar hazırlıklıydı. Kapı çoktan açılmıştı. Rüzgarı hissetmek özgür hissetmekle birdi. Evime gidecek önce Kar Taneme kendimi affettirecektim. Sonra belki Rüzgar'a giderdim. Bir kez daha...Yine gider söz alırdım. Anlık da olsa huzur bulurdum. Hızımı arttırdım. Araçların arasından geçtim. Virajlarda hızımı arttırdım , ölüme gülümsedim. Tozlanmış masada yanıp sonen ışığın altında oturan bedenler kıpırdandı. Zaman donmuş muydu ? Ölüm orada değil miydi ? İki benden birbirlerine baktı ve aynı anda başlarını çevirip ölümü aradılar. Ölüm gitmemişti hissedebiliyorlardı. Ama görünmüyordu. İki bende de yutkundu. Oda soğudu. Ölüm masada değildi.

Enselerindeydi.

Zaman donmamıştı. Ölüm saati almıştı. Anlamayalım , bakmayalım sadece hissedelim diye. Ürpermedim , bu hamleyi tahmin etmediğim için kendimi suçlamadım. Ama karşım da ki suret için aynısı söz konusu değildi. Öfkelendi ayağa kalkmak yıkıp geçmek istedi ama kalkamadı. Ölüm ona fısıldadı , kıpırdayamadı. Kontrol oyunculardan çıkmış ölüme geçmişti.

Bedenimi sarmalayan rüzgar beni uyarıyordu. Uyarısını alıp kabul ettim. Tanıdık yola girdiğimde kalbim huzursuzca kıvrandı. O an bir şeyi daha 'kabul ettim.' Ben eve uzun zamandır huzurla gitmiyordum. Eve gittiğim günlerin sayılı olma sebebi de buydu. Ev dinlenmek içindi. Sana , ailene aitti. Ben ise oraya ait hissetmemiştim. Oysa içindekiler ailemdi. Bir şeyler çoktan değişmişti. Sesi yankılanmış ama sağır kesilmiştim. Şimdi ise kendime herkese söylediğim o cümleyi söylüyordum. 'Benim fısıltımı kimse bastıramaz.'

Bunu yapan ben olsam bile.

Dediğim diğer cümlede fısıldadı. Dramaya gerek yoktu. Sahnede oynamak isteyen kendi skecini yazmaya başlayalı uzun zaman olmuştu. Fakat kalem sadece tek kişide olabilirdi. O da yakında kendini belli edecekti.

Motorun hızını yavaş yavaş kestim. Açılan kapıdan içeri girdiğimde korumalar meraklı gözlerle belki de uzun zamandır gelmediğim için garipseyen gözlerle beni incelediler. Fakat bende onları inceledim. Ardından eve baktım. Motordan inip kaskı üzerine koydum. "Efendim." arkamda duran korumaya başımı sallayarak "Biliyorum." dedim. Geldiği gibi sessizce uzaklaştı. Ağır adımlarla evime ilerledim. Elimi yavaşça kapıya koydum ve ittirdim. Açık kapı ardına kadar açıldı. İçeri girdiğimde kapıyı kapattım. Ve kapandığından emin oldum. Alışmıştım kapıyı açar açmaz ayağıma dolanan Kar Tanesi'ne. Alışmıştım yanımda biten ve sorulan soran Afra'ya. Alışmıştım salonda göz kırpan Aren'e. Alışmıştım Kaya'nın merdivenlerden inip beni izleyişine. Alışmıştım içimdeki huzursuzlukla onlara gülümsemeye. Alışkanlıklarda bir yerde son bulurdu.

Adım attığımda yanımda duran Afra , koltukta bana bakan Aren , merdivenleri çıkmaya başladığımda Kaya yok oldu. Artık burada değiller dercesine , artık bitti dercesine kayboldular. Merdivenler bitti ama evin içinde ki o boşluk bitmedi. Odalara baktım merdivenin başında dururken. Afra'nın kapısı kapalıydı. Aren'in kapısı kapalıydı. Kaya'nın kapısı kapalıydı. Sanki elimi atıp kulpu indirsem açılmayacakmış gibi. Sanki arasam cevaplanmayacakmış gibi.

'Gemiler geri dönmez.'

Cevaplanmayacaktı. Eskisi gibi açılmayacaktı. Kalbimin odaları kanı pompalayamadı. Kendi kanıyla boğulmaya başladı. Ben ise odama doğru ilerledim. Kapısı açık olan odama ilerledim. Kilitli değildi ama ne o odanın kapısının açık olduğunu fark eden olmuştu ne de limanın küllerini uzun zamandır sakladığımı anlayan. Kimse içeri girmemişti. İçerde olduklarını sanarak yaşamayı seçmişlerdi. Ayaklarım odama ilerledi. Açık kapının önünde durdum.

Kar Tanesi yatağında yatıyordu. Başını kaldırdı bana baktı ve ardından başını on patilerinin üzerine koydu. Gözlerinde sevgi hareketlerinde özlem vardı ama içerideydi. Dikişleri yeni alınan elimi yavaşça yumruk yaptım. Kasılan tenimi hissettim. Gözlerim odayı incelemek için harakete geçti. Yerde oyuncaklar vardı. Kar Tanesi'nin. Oyun oynasın diye dışarı da değillerdi. Buraya gelirken eşyalarını koymak için kullandığım bavulu gardırobumun üzerinde değildi.

Arkası donuktu. Yere diz çökmüş önünde Kar Tanesi'nin eşyaları vardı. Açılmış bavulum da hemen yanında duruyordu.

Rüzgar , Kar Tanesini almaya gelmişti.

Rüzgar benim düşündüğümü benden önce düşünmüştü.

Yutkundum ama boğazım kuruydu , geçmiyordu.

Kar Tanesi bir kez daha başını kaldırdı. Bana baktı ama onun bile gözlerinde kırgınlık vardı. Nerde kaldın dercesine. Ardından başını bir kez daha tüylerinin arasına geri gömdü. Rüzgar'a baktım uzun uzun. Oyuncakları topluyordu ama elleri yavaşlamıştı. Hissetmişti , her zaman hissederdi. Bir kez daha yutkundum boğazım acıyordu. Elinde ki oyuncağı bavula koydu ve yavaşça ayağa kalktı. Gözlerim sızladı. "Yalnız kalmıştı ,"dedi sesi kesikti "Sen gelene kadar bakayım diye düşünmüştüm..." Bir kez daha yutkundum. "Sana gelene kadar mı ?" Sessiz kaldı. "Bana bak Rüzgar ," ellerimi iki yana açtım "Bak yine ben geldim , sana. Bir kez daha."

Ellerim iki yanıma düştü. Yavaşça döndü önce ellerime sonra bileğime sonra boynuma en sonda gözlerime baktı. "Özür dilerim."

"Alıştım ,"

Saplandı.

Kalbine.

Hissettim.

Kalbimde.

"Birkaç gündür yoktum. Bulursun beni diye beklediğim birkaç gün. Saymadım. Sonra unuttum Rüzgar. Gözümü açtığım da abimin evinde Kuzgun'un yatağındaydım. Seninkinde değil , senin yanında değil. Bulmadın beni. Sonra öğrendim. Kayıp olan tek ben değilmişim. Sende gitmişsin ," gözlerim daha da yandı "Gidişimin anlamı yokmuş. Herkes yine gitmiş !"

Elimi saçımdan geçirdim. Tutamıyordum. Onu karşımda görmek öfkemi tutamıyordum. İlk defa , öfkemi sakinleştiremiyordum. Poker maskesini takamıyordum. Suskun olamıyordum. "Dışarıdan bir şeyler oluyor. Suskunlar sokaklarda , birilerini öldürüyorlar. James belki de yakında dönecek. Sevgilisi kayıp güya. Arda'nın bana aldığı mavi gül soldu ," odanın köşesinde ki gülü işaret ettim. "Abim başka bir şey çeviriyor. Afra , Aren benden gitti , ben istedim. Çok şey oldu Rüzgar ama öyle boş öyle gereksiz gibi ki...Konuşmaya değmezmiş gibi ! Yaşandı bitti dercesine ! Sen gidişimi görme dayanamazsın diye arkamda alevler varken bile gidemediğim o gün gibi...Çok şey oldu Kor. Ama sadece oldu...Her şeyin ortasında belki gelirsin diye bir kez belki gelirsin diye...Sonra anladım...Her şeyin her yaşanan şeyin boş olma sebebi bu...Yan yana duramıyoruz...Sözler veriliyor tutamıyoruz...Saatler geçti Rüzgar hani gün bitmeden elimi tutacaktın ? Biz her şeyi telafi ederiz de sözler iyileşecek mi ? Bana verdiğin sözlerin cam kırıkları derimi yüzüyor Kor...Toplayabilecek misin ? Hani beraber değilken olanları anlatacaktık ? Anlatabilecek misin ?"

Çok şey söyledim ondan cevap bekledim ama o sadece tek bir kelime söyledi. "Ağlama." Genzimi çektim. Ağlamaktan nefret ediyordum. Başımı eğdim "Her neyse..." kısık sesimle mırıldandım. "Ağlama ,"dedi bir kez daha "Canım yanıyor ağlama." İlk defa daha çok ağlayasım geldi. Başımı kaldırıp kızaran gözlerimle "Hisseder misin o zaman ?" Dudaklarım titredi "Daha çok ağlarsam acımı hisseder misin ?" Yıkıldı omuzları çöktü "Ömür...öyle deme ," dedi elini kolunu nereye koyacağını bilemedi "Ben hissediyorum...Seni hissediyorum." Bir adım attı ama durdurdum. Havaya kalkan elimde ki bilekliğe baktı. Onun bana söz verdiği gece taktığı bilekliğe. O sözü tutmayışı beni yok etmişti ama fark etmemiştim. Şimdi onu da fark ediyordum. Yük olan her şey teker teker düşüyordu omzumdan. "Tek bir sorum var Rüzgar. Cevap verebilecek misin ?..Kaldırabilecek misin ?.."

Başka çaresi yoktu. Cevap vermek zorundaydı. Ya dudaklarını aralayacak ya da sessizliği cevabı olacaktı. Başımı dikleştirdim. Ben her zaman dik dururdum. Göz yaşlarımı sildim. Benim okyanuslarım taşmazdı. Ben Ömür Alya Bozkurt'dum dik duracaktım. Her zaman. "Beni hissettiğini söylüyorsun. Sarılıyorsun , söz veriyorsun. Değişmedim diyorsun. Aylar beni değiştirmedi diyorsun ," yüz ifadesi aklıma kazınıyordu. "O zaman ne-" durdum dudaklarım aralandı ama o kelimeyi söyleyemedim. Gözlerimi kapatıp açtım. "Benim hayatım da yan karakter gibi davranıyorsun ?" Gözlerim de ki o acizlik ifadesini yok ettim. "Benim yanımda durmuyorsun. Bana bunu hissettiriyorsun. Değiştin mi Kor ? Bana verdiğin sözlerin ömrü artık ben değil miyim ?"

Ağırdı.

Bu çok ağır bir soruydu. Çok ağır bir ithamdı. Gözlerinde okyanus çöktü. Gözlerinde depremler oldu. Yer göğe sarıldı. Gök yıkıldı. Durmadım. "Senden intikam mı almalıyım Rüzgar Kor ?"

'Rüzgar...senden intikam alacağımı mı düşünüyorsun ?...'

İçi boş yeminlere yerim yoktu. Karanlığa sığınmaktan korkmazdım. Biri odamı aydınlatan ışığa hedef aldıysa ondan önce çeker vururdum. Ben Ömür Bozkurt'dum. Düşmezdim.

Kar Tanesi dikleşti ve odadan çıktı. Hareketi ani olmuş endişeyle arkamı dönüp kapıya bakmıştım. "Kar Tan-" hissettiğim hareketle tekrar önüme döndüğüm de bedenim bedenine hapsoldu. Bir eli enseme gitmiş diğer elini belime bastırmıştı. Başımı geriye doğru yatırdığımda kalbim göğüs kafesimi zorlamıştı. "Yapabilecek misin ?" dedi okyanusu alevler içindeydi. Yakmıştım , okyanusu kendi ateşiyle yakmıştım. "Benden intikam alabilecek misin ?" Yandım. Sular da yanardı. Yandım. Ensemde ki elini boynuma kaydırdı. Parmak ucumda iyice yükseldiğim de baş parmağı şah damarımın üstünü yavaş yavaş okşuyordu. "Evet ," dedi yüzüme iyice yaklaşırken "Cevap vermeyecek misin?"

Gözlerimde ki ifade değişti. Kor karşımdayken şartları eşitledim. Bozkurt'a karşı Kor. Güzel bir oyun olacaktı. "Yan karakter mi ?"dedi cevap vermemi beklemeden "Baştan sona sen olmuşken bana layık gördüğün yer yan karakter mi ?" Kaşları çatıldı yanan okyanusları şiddetle kıyıya vurdu. Alevleri evleri yakmaya başladı. Suyu görenler umutlandı ama su ateşi söndürmek için değildi. Boğmak içindi. "Ağlama dedim ," ağlamıyordum "Düşen her göz damlana öfkeleniyorum. Kayboluyor okyanusumda. Öfkemi kontrol edemiyorum. Kontrol et diye sana bakıyorum sen ise bana ," başını yan yatırdı "Daha çok ağlarsam acımı hisseder misin diye soruyorsun ," boynumda ki elini tekrar enseme kaydırdı. "Hayır, " dedi belimde ki baskısını artırırken "Göz yaşların canımı yakıyor. Öfkeden kör oluyorum. Canım yanmıyor Ömür , kül oluyor."

Dudağım kıvrıldı.

Ayaklarımı yere bastığımda aramızda ki mesafe açıldı. Ama vücudum hala onunla bütündü. "Yoruldum ," dedim gözlerimle ateşine meydan okuyarak. "Ayaklarım ağrıdı." Söndü. Kıyıda yaptığı katliam durdu. Sular geri çekildi. Alev söndü.

"Sen ," dedi sesinde ki gülümseme gözlerimi inceleyen bakışları eşliğinde belimde ki elini aşağı kaydırdı. "Tam bir baş belasısın." Ayaklarım yerden kesildiğinde bacaklarımı beline doladım. Eğilip anlımı anlına yasladım. Gözlerim dudaklarındaydı "Evet , öyleyim."

Oyun oynamayı da iyi bilirdim.

İstediğimi ise her zaman alırdım.

🎭



 

 

Loading...
0%