Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25.Bölüm - Kan Dönümü

@elif.kinik

 

 

"Bütün mesele
sana olan sevgimdi."

 

Kesik kesik nefesler duyuluyordu karanlık koridorda. Cızırtılar geliyor fısıltılarla kayboluyordu. Tanıdıktı karanlık , bir o kadar da yabancı...Duvarı tutarak ilerleyen beden soğuk bir şeye değdiğinde durdu. Bu camdı. Ama karanlıkta ayırt bile edilemiyordu. Saçmaydı pencere içeriye ışık ve temiz hava girmesini sağlardı. Neden hiç ışık yoktu ?

Kulpu bulup açtı ama yine hiçbir şey değişmedi. Dışarısı da karanlıktı tek bir ışık zerresi biliy yoktu. Karanlıktan korkmazdı ama boşluk korkuttu.

Yıldızlar neredeydi ?

Dolunay düşmüş müydü ?

Gökyüzü neden boştu ?

Yağmur dinmiyordu. Dinmek istemiyor gibiydi. Sabahın aksine üzerimde Rüzgar'ın gömleği vardı. Bir nevi telafi etmek istemiştim. Rüzgar'ın merhametini kenara koyacak sözler ettiğimi biliyordum. O an benimle konuşanın Kor olduğunu da biliyordum. Fakat ben ikisini de seviyordum. Beni Kuzgun'dan kıskanmazdı ama bu ilk bulduğu fırsatta üzerimde ki kıyafetten kurtulmamı sağladığı ve buna sinir olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Fakat rahatlamıştım. O sözler zehir niteliğinde dökülmüştü dudaklarımdan ve Kor zehirli olmasına rağmen elini bana değdirmekten çekinmemişti.

Ve o an elimi teninde eskisi gibi özgürce dolaşmasından aldığı zevki gördüğümde gerçekten inanmıştım. Rüzgar , gitmeyecekti. Boynuma yasladığı başı elimi tutan eli , gözlerime bakan gözleri bana tek bir şeyi anlatmıştı. Rüzgar kendini affettirmeye çalışıyordu. Kendini , kendine affettirmeye çalışıyordu. Ve ben buna izin vermiştim. Önce kendini affetmesi daha sonra ise ona kızgın olmadığımı anlamasını istiyordum.

İç çekip yan döndüm. Yağmur daha da hızlandı. Yarı açık olan balkondan içeri giren rüzgar perdeyi öfkeyle savuruyor damlalar içeri giriyordu. Rüzgar'ın yastığını kollarım arasına alıp başımı iyice gömdüm. Aşağıdan gelen sesleri ise umursamadım. Bu benlik değildi. Şu an orada yanlarında olmam sohbetlerinin arasında ki kelimeleri dinleyip tartmam , Bade'yi izleyip planlarını öğrenmem ve kendimi daha da yıpratmam gerekiyordu. Ben ise hepsini şaşırtarak Kar Tanesi'ni korumanın kucağından alıp odaya çıkmayı seçmiştim. Şimdi o yatağın ucunda yorganın altına girmiş yatıyordu ben ise Rüzgar'ı beklerken yastığıyla idare etmeye çalışıyordum.

Gözlerimi kapattım , uyuyamayacaktım sadece Rüzgar'ı bekleyecektim. Ama elbette beklerken bile boş duramıyordum. Kar Tanesi benim yerime huysuzca miyavladı. Dikleşip bilekliğe baktım. Bu Kelvin'di. Bileklik üzerinden sinyal gönderiyordu. Gözlerimi açıp kapattım ve yanımda ki komodinde duran telefonu alıp arkasını açtım. Bataryayı çıkarıp tekrar taktım. Sim kartına da aynı işlemi yaptıktan sonra açma tuşuna üç kere kısaca basıp çektim. Telefon titreyip açılırken ekranda Suskunlar'ın maskesi belirdi. Bunu Afra tasarlanmıştı. Nasıl yaptığını hiç sormamıştım. Sadece gurur ve mutluluk duymuştum.

Telefon açıldığı an ekrana çağrı düşmüştü. Cevaplayıp kulağıma götürdüğümde o çoktan konuşmaya başlamıştı. "Senin derdin ne !? Kaç gündür neredesin Ömür ?" Yavaşça kayıp tekrardan uzandım. "Bileklikten baksana konum veriyor sana." dedim gözlerimi kapatarak. "Ömür Alya ! Burada neler oluyor bir fikrin var mı ?" Gerçekten bezmişti. Öfkeli değildi. "Var. Sizi ben bir araya getirdim. Her şeyinizi biliyorum." Gereksiz bilgilerdi belki de. "Ömür burada sessiz savaş var."

"Taht savaşları mı ?" Kar Tanesi mırıldanarak yanıma geldi ve Rüzgar'ın yastığının üzerine yerleşti. Harika şimdi yastığı da değişmem gerekiyordu. "Oysa tahta geçmelerini istedikleri varisleri elemiştim. Dahası da mı var ? Bana isim ver cellatları yollayayım." Gök gürledi , Kar Tanesi rahatsızca bana sığındı. Korkmuştu. "Dalga geçme ciddiyim ," İyi de bende ciddiydim "Bak herkes çok gergin."

"Ekrandan Afra ve Aren'in verilerini indir. Biraz gevşerler." Göz devirdiğini hissettim. "Neden gelmiyorsun ?"

"Çünkü korksunlar istiyorum. Çünkü korkudan geberecek kıvama gelsinler istiyorum. Çünkü geldiğimde hepsinin belasını seveceğim , huzur içinde son günlerini geçirsinler istiyorum."

"Huzur mu ? Sen işkence çektiriyorsun. Suskunlar bilinmezlikten nefret ederler. Ama seni bilinmezliğin içine sürüklediler sende onlara aynısını yapıyorsun. Yüzlerine çarptığın şey sensiz bir hiç oldukları." Dudağım kıvrıldı "Kabul eden oldu mu ?"

"Dalga mı geçiyorsun , bir baltaya sap olamadıklarını ilk anda anladılar. Biri plan yapsın , kendilerine emir versin diye bekliyorlar. Bu şerefsizlerin beyni basmıyor ve farkındalar."

"Beyinleri basıyor Kevin. Ama ayrı planları ve ayrı zekaları var. Hepsi baskın karakter. Benim deyip duruyorlar. Ben ise onların düşündüklerini tek çatı altında birleştiriyorum." Derin nefes aldı. "Yani sonuç olarak ne zaman geleceksin ?" Kar Tanesi'ne sarılıp kendime çektim. Mırıldanıp başını göğsüme sakladı. Sanırım barışmıştık. "Dolunay'dan sonra." Dehşete kapıldı. Ani hareket etmiş olmalı ki düşme sesi geldi. "Sen gerçekten dalga geçiyorsun ! Asla başaramazlar ! Ya ölürüz ya da piç kurusu kaçmayı başarır !" Beyaz tüylerini okşadım yumuşaktı "Hım öyle mi ?"

"Sen...sen kafayı yemişsin !" Sesinde ki bıkmışlığın arkasında bundan zevk alan bir manyak vardı. "Beni lider olarak görmüyorlar Kevin çünkü o sınırı koruyamadım. Senin sözlerin bunlar ve sonuna kadar haklılar. O sınırı silecek ve tekrar kuracağım. Bunun bedelini de onlara ödeteceğim."

"Bir şeyleri sürekli silip tekrar kuramazsın."

"Ben bitmiş bir dünyanın içine küle dönmüş bedenlerin intikamını alabilmek için doğdum. İzle de gör kaç sınırı silip tekrar kuracağım ," esnedim "Bu şehire geldiğimde Kuzgun bana bir şey dedi. Bu şehir seni özledi ardından bunun şehir ile ilgili olmadığını söyledi. Uyandım Kevin ve bunun uykuyla bir ilgisi yok." Cevap beklemeden aramayı sonlandırıp telefonu kapattım. Birkaç saniye sonra kendiliğinden açılacak ve normal haline dönecekti. Aldığım yere koyup Kar Tanesi'ne iyice sarıldım. Kızımda , beni özlemişti , küs olsada.

Gözlerim hangi ara uykuya yenildi bilmiyordum. Saçlarım da gezen eli hissettiğimde zar zor gözlerimi aralayabildim. "Merhaba ," dedim diken misali batan gözlerimi zar zor açık tutarken. Ses etmedi saçımla oynamaya devam etti. Kaşlarım çatıldı. Bilincim tamamen açıldığında başımı kaldırdım. Dikkatle yüzüne bakmama gerek yoktu gözleri kızarmıştı "Ah gerçekten , uzak dur." dedim ve hızla doğruldum. Gülümsedi "Sorun d-"

"Sorun Rüzgar. Alerjin var." Odayı hızla kontrol ettim. "Dışarıda odaya girdiğimde çıktı." Yorganı kenara atıp ayağa kalktım. Üzerimde ki tişörtü düzelttim. O ise beni izledi. Yastık kılıflarını çıkardım , pikeyi topladım , yorganı da kenara attım. "İlk defa görmüyorsun beni kendi kıyafetlerinin içinde. Git de yeni tişört getir bana. Şurayı toplayayım bende." Dudağı kıvrıldı ama ikiletmeden giyinme odasına ilerledi. Dolaptan aldığım pikeyi serdim , yastıkların kılıflarını da değiştim. Yorganın yıkanması gerekiyordu. Elinde kendi tişörtlerinden biriyle yanıma geldiğinde "Kar Tanesi'nin burada olması senin için doğru değil." O ise dudağında ki gülümsemeyle üzerimde ki kıyafeti iki yanından tuttu. Kollarımı havaya kaldırdığımda çıkarıp yorganın üzerine attı."İlaçları kullanırsam sorun olmuyor."

"Kullanmıyor muydun zaten ?" Dedim sert bir sesle. Yaklaştı biraz daha yaklaşsa olmayan direncim bir kez daha kırılacaktı. Burnumun ucunu öptü. "Evde kedi beslemesine izin verdiğim tek kişi sensin. Bu yüzden kullanmıyordum. Şimdi tekrar başlarım sorun değil benim için." Dudaklarımı büktüm "Onu sokağa da atamam zaten..."Sözlerim daha da güldürdü "Ama odaya almam." Göz kırptı "Kedinin psikolojisi için odaya girmemesi daha iyi ," Burnumdan güldüm. Gözleri köprücük kemiğimin birkaç parmak altına kaydı. "Haksız olduğumu söyleyemezsin."

Öne doğru uzanıp aramızda ki mesafeyi kapattım. Parmak ucumda biraz yükselip ellerimi arkamda birleştirdim. Burnumu burnuna sürtüp "Haksızsın demedim , demem de. Ama şimdi üzerimi giydir de anlat mavişim." Onun gibi göz kırptığımda başını iki yana salladı."Yanımda uyuyacaksın ," dedikten sonra bir adım uzaklaşıp tişörtü kollarımdan ardından başımdan geçirip üzerimi düzeltti. Gözlerimi yüzünden çekmeden yatağa oturdum. "Üzerimi değişip geliyorum." Sessizce onayladım. Tekrar giyinme odasına ilerlediğinde sırtımı yatak başına yaslayıp dizlerimi uzattım. Dün gece sırtımda ki yaralarla meşguldü ama elini dizimden de çekmemişti. Eklem yeri olduğu için dikiş atılamıyordu. Atılsa uzun süre hiç kıpırdamadan yatmam gerekirdi ki bu imkansızdı. Bu yüzden birkaç gün sargıda gezmiş daha sonra kendi haline bırakmıştım. Ama hala tam olarak toparlamamıştı. Kabuk bağlıyor dizlerimin üzerine çöküşümde koşuşumda tekrardan açılıyordu ama az da olsa iyileşmişti.

Rüzgar tekrardan yanıma geldiğinde üzerine bir şey giymemiş altında ise eşofmanı vardı. Dizini yatağa koyup diğer tarafıma geçti. Başını yastığa değil bacağımın üzerine koydu. Elim hiç zaman kaybetmeden saçlarının arasına karıştı. Diğer elim ise kalbinin üzerinde yerini aldı. "Fyodor ," dedim emin olmak için "Burada değil mi ? Bodrum da ?" Gülümsedi , gülüşünden öpmek istedim.

"Evet ," dedi ve gözlerini kapattı "Aşağıda."

Yazar Anlatımıyla

Bir duvardan diğer duvara kadar boydan cam olan yemekhanede tek ses onun çatal ve bıçağından geliyordu. Yetkililer lüks restoranlara gidiyor veya oralardan yemek geliyordu. Ama Fyodor bu yere tıkılmıştı. Burada yemekhane olması bile adama tuhaf geliyordu. Tek bir aşçı çalışıyor o da Fyodor ve birkaç personele yemek yapıyor günün devamında oturuyordu. Fyodor ona bir an özenmişti daha sonra bu his nefrete dönüşmüş , öldürme iç gülüşüyle dolmuştu. Fakat yapacağı küçük bir hataya bile yer yoktu. Kovulması demek Bozkurt'un kucağına düşmesi demekti.

Hatırladığı anla öfkesi daha da arttı. James ona tuzak kurmuştu. Sebestian'ı , Ateş'i öldürebilirsin diye yanına vermiş ama o piç gözlerini Kor'a diktiği için planı boşa gitmişti. Ateş'in fişinin o akşam çekilmesi gerekiyordu. Fyodor'un yegane amacı buydu ama eline yüzüne bulaşmıştı. Yemek tam bir fiyaskoydu. Belki de yanlış yapmıştı , kendini küçük düşürmüştü. O orospu çocukları onu kayle almamış , alay etmişlerdi. Ateş'in öfkesini hatırladı o bile sahteydi. Emma ile tehdit edeceğini biliyordu. Ateş Bozkurt , Fyodor'u ezberlemişti.

Zekasına lanet etti.

James'a lanet etti. Kuzgun o gece peşine düştüğünde James onu kurtarmaya gelmemişti. Fyodor daha sonra açık kitabı görebilmişti. James onun masaya oturmasına izin vermişti çünkü gizli hamleleri olduğunu ve o gizli hamleyi de yok edecek kadar deli ve zeki olduğunu herkese göstermişti. Aldığı son habere göre James yaralanmıştı. Daha sonra olanları öğrenememiş başını dışarı dahi çıkartamamıştı. Belki de James , Sebastian'ı kendisini öldürsün diye göndermiş olabilir düşüncesini kafasından atamıyordu.

Fakat adamın bilmediği şey James onu öldürme işini Ateş Bozkurt'a bırakmıştı. Çünkü Fyodor'u unutmuştu. Yatağında makinelere bağlı halde yaşayan kadın dışında düşündüğü başka bir şey yoktu. Şimdilik.

"Yemeğini yemelisin oynamak doğru değil." Başını kaldırıp takım elbise içinde ki adama baktı. "İşin erken bitmiş eski dostum."

"Hala buradamısın diye bakmaya geldim." Fyodor gülüp önünde ki tabağı ittirdi "Bir yere gitmiyorum." Adam ters çevrilmiş sandalyeyi alıp karşısına koyup oturdu. "Belki de gitmen gerekiyordur ," Fyodor bundan hoşlanmadı "Daha fazla burada kalamazsın. Sana ev ayarlayabilirim hatta yurt dışına da çıkarabilirim. Ama daha fazla burada kalamazsın Fyodor(!)" İsmini iğnelercesine söylemişti. "Yaşadığımı söyleseydim başın belaya girerdi." Elbette buna inanmadı. Karşısında oturan beden yalancının önde gideniydi. "Senin başın belaya girerdi ," Öne eğildi "Ötersem ölürdün bu yüzden söylemedin. Şimdi de yeni bir kimliklesin ama yine de peşinde seni öldürmek isteyenler var. Hiçbir şey değişmemiş. Boşa ölmüşsün dostum."

Fyodor sözlerine güldü "Yapacak bir şey yok. Can çıkmadan huyum değişmeyecek."

"Nasıl becerdin? Ateş'i peşine takmayı?" Cama baktı ve düşen yağmur damlalarını izledi "Ortaya çıktım hepsi bu." Gözlerini devirdi "Bozkurtlar husumeti olduğu birini bırakmazlar ama senin husumetin Korlaydı. Üzerinden bayağı zaman geçti , Bora yaşadığını duymuştur çoktan senin için gelmiş olmalıydı."

"Gelmedi çünkü Ateş beni istiyor." İç çeken adam "Bende bunu soruyorum. Neden seni istiyor ? O toplantıya kadar seni bilmiyorlardı." Fyodor güldü hatta kahkaha attı. "Belki de öncesi vardır."

"Tanrı aşkına Ateş Bozkurt seni nerden tanıyor ola-" sustu. Fyodor'un bakışları her şeyi anlattı. "Lanet olsun ciddi misin ?" Ağır ağır onayladı. "Bu çok saçma ! Bozkurtlar uyuşturucu taşımazlar!"

"Taşıdı ama ! Ateş Bozkurt benim mallarımı kendi gemileri ile taşıdı."

"Bu...Bu nasıl oldu ?" Derin nefes alan Fyodor "Gücüm bitmişti doğru , öldürüldüm ve Kor beni bulamasın diye saklandım doğru ama temelim sağlamdı. Uyuşturucu üretmeye ve dağıtmaya devam ettim. Farklı isimlerle. Yukarıdan kontrol ettim. İşlerimi yaptırdım. Ateş'de birinin peşindeydi. Sevkiyatlarımdan birini patlattı. Aylarca uğraşıp görevlendirdiğim elim ayağım olan adamları indirdi. Hakkını yememek lazım çok kararlıydı. Ve sonunda beni buldu. İstediği adamı vereceğimi söyledim." Ellerini iki yana açtı ve keyifle kendini takdir etti.

"Bu kadar basit olamaz."

"Bileceklerin bu kadar." Adam yumruklarını sıktı "Hala bana güvenmiyorsun."

"Kendim hariç kimseye güvenmiyorum. Ki haklıyım. Bak şu an buradayım. James bana kazık attığı için. Güvenseydim çoktan Ateş'in tavanında sarkıyor olurdum." Sessiz kalan adam bir süre sonra ayağa kalktı. "Odana çıkmalısın. Ortalıkta çok gözükme." Ardından yemekhaneden ayrıldı.

Adam muhteşem bir haz duydu. Kaybetmişlik onu mutlu ediyordu. İstediğini alamayan insanların yüzünde ki öfkeden mutluluk duyuyordu. Bu duyguyla yıllardır tekti. Şimdi ise başkalarını bu duyguya hapis edebilirdi. Eğlenceliydi...öyle değil mi ?

Fyodor tabağında ki yemeği yemeye başladı. Kaçan iştahı adamın yüz ifadesi ile geri gelmişti. Mutluluk buydu. Tabağında tek kırıntı kalmadığında ittirip ayağa kalktı. Odasına gidip teslimatların rotasını kontrol etmeliydi. Ateş Bozkurt biliyordu bu yüzden trilyonlar değerinde ki iki teslimatın güzergahını değiştirmişti. Son rötuşlarını yapacak ve gönderecekti. Tabii hala nasıl göndereceğini bulamamıştı ama onu da bulurdu. Telefonla anlatacak kadar basit , evrakları kuryeyle gönderecek kadar da deli değildi. İzlendiğini aklından asla çıkarmıyordu. Bunu kenara koyup yemekhaneden çıktı. Merdivenleri ağır ağır çıkarken elleri cebindeydi.

Burada kalacağı günlerin sonuna yaklaşıyordu. Bir şekilde yurt dışına çıkmalıydı. Eğer Londra'dan güvenle ayrılabilirse devamı kolaydı. Ateş Bozkurt'un eli her yere uzanıyordu doğru ama kendi bildiği farklı isimlerle tanındığı topraklarda şansı boldu. Bu yüzden telefonu çıkartıp rehbere girdi. Üç numara alt altaydı. En üstekini aradı. Karşı tarafın haber vermeye niyeti yok gibiydi. "Benim ekmeğimi yiyorsun cesaretin de boyunu aşıyor." Sakin olmayı kendine hatırlatıp telefonu kulağına tuttu. Boşta kalan eliyle de odasının kapısını açtı. "Çok yoğunum Tom bu yüzden dönemedim. Kaçış için uğraşıyorum. Seni orada bırakmayacağım."

Fyodor büyük bir hata yaptığını anladığın da çok geçti.

Fare kapana bastı.

"Merhaba ," diyen adamın yüzü görünmüyordu. Ama sesi ve rahatlığı kim olduğunu belli ediyordu. Odanın karanlığında tekli koltukta bacak bacak üstüne atmış oturan suret elini hafifçe salladı. "Ateş Bozkurt'un selamını getirdim." Fyodor hızla arkasını döndü. Açık kapıya ulaşabilecekmiş gibi. Kapı bir el yordamıyla kapandı. Karanlıkta kalsalarda kapıyı kapatan elin parmağında ki yüzüğü gördüğüne emindi. Bu oydu. Bora Kor'un parmağından bir an olsun çıkarmadığı yüzüktü. Dehşeti her yeri sardı. Adım sesi duyuldu ve yüzüğün sahibi sırtını kapıya yasladı.

Hızlı hızlı aldığı nefesleri yakmak istercesine iki küçük ses duyuldu. Zippo çıkmaktan çıkan alev karşısın da ki yüzü aydınlattı.

"Poyraz Kor ," Fyodor ölü görmüş gibi sarardı. Titreyen bacaklarına zar zor emir verip bedenini yan çevirdi. Diğer zippo çakmak da arkasında ki suretin yüzünü aydınlatıyordu "Rüzgar Kor." Onlar Bora değildi , onun çocuklarıydı. Zihninin en diplerinde buna lanet eden ses fısıldadı. Keşke o olsaydı.

"Sana selam getirdiğini söyledi ," Poyraz'ın ses tonu babasının aynısıydı. Fyodor o an bir şeyden emin oldu. Buradan çıkması için kalan sayılı günleri dolmuştu. Planda ki aksilik ise canlı kısmıydı. Buradan sağ çıkamayacaktı. Ateş Bozkurt'un tavanında sarkma sırası ona gelmişti. Lanet olsun...ölecekti..."Selamı almalısın."

"Tom beni duyuyo-"Yanında sallanan elinden çekilen telefonu kapatan Poyraz telefonu yere attı. Ayakkabısının ucuyla üzerine basıp ekranı kırdı. "Tom ? Vay be öldün yetmedi , yaşadın o da yetmedi , karınca gibi koloni mi kurdun ? Gerçi uyuşturucu üreten ve satan bir ölü olmayacağına göre ismini değiştirmen beni şaşırtmamalı ," diyen Poyraz ikizine baktı "Bu ara ölüp dirilmek ve çoklu kişilik gibi bol bol ismin olması popüler galiba ikizim biz de mi birkaç düzine isim seçsek ? Rusya'da , Almanya'da , Çin'de ne bileyim farklı isimler havalı olurdu."

"Orospu çocuğu olan korkudan ölmeyi alışkanlık haline getirmiş insanlar ," Poyraz ikizinin sözlerine hazırlıklıydı keyifle devam etmesini bekledi "Boş ver ikizim ,"

"karakter meselesi."

"Karakter meselesi."

İki aynı ses tonu ve aynı anda aynı kelimeleri telaffuz etmek. Onları ayırt etmenin hiçbir yolu yoktu. Fakat Fyodor , Poyraz'ın parmağında ki yüzüğe şükretti. Buna şükretmek zorunda kaldı. En azından kimin kim olduğunu buradan ayırt edebilirdi , yüzüğü çıkartmadığı sürece. Fakat Fyodor , Poyraz Kor ile hiç karşılaşmamıştı. Onun yolunu kaybetmiş , labirentte sağa sola çarpan fareleri izlemekten nasıl zevk aldığını bilmiyordu. Şanslıydı ki , tanışmak üzereydi.

Hangisini dinleyeceğini hangisinin daha tehlikeli olduğunu düşünen yanı her saniye daha da silikleşiyordu. "Burası güzelmiş Fyodor ," diye konuşmaya devam eden Rüzgar adamı yükten kurtarmış dikkatinin çoğunu üzerine çekmişti. "Güvenli görünüyor. Düşmanı dışarıda tutabiliyor mu ?" Sesi ifadesizdi. Tek bir duygu zerresi barındırmıyordu. "Neyse bunu sonra konuşuruz Ateş Bozkurt'a gidene kadar benim misafirim olacaksın."

"Size James'ın ne planladığını söylesem beni bırakır mısınız ?" Kaşlarını çatan Rüzgar "Bu önemli bir bilgi mi ?" Dedi koltuğun kolunda duran elinde yanan çakmağın ateşi değişti. "Eğer öyle değilse izin vermeden konuştuğun için tırnaklarını sökeceğim." Bununla yetinmeyecekti değil mi ? "Onu en iyi tanıyan benim."

"Kız arkadaşım senden daha çok şey biliyordur." Ne yani bu yaşlı bunak Rüzgar'a , Ömür'ün bilmediği bir şeyi mi söyleyecekti ? Kimse sevgilisinden daha fazla bilgiye sahip olamazdı. "Onun bile bilmediği."

"Bu beni memnun etmiyor Fyodor aksine öfkelendiriyor. Kimse benim canımdan daha fazla bilgiye sahip olamaz. Bu hoşuma gitmedi." Adam göğüs kafesini zorlayan kalbine zar zor söz geçirdi. "Sen bilirsen o da bilir." Rüzgar kaşlarını çattı ve öne doğru kaydı. "O bilir isterse bana söyler ve ben öyle bilirim ," Fyodor dehşetin daha da arttığını hissetti. Kor bütün gücünü kadına bırakmıştı. "Ateş Bozkurt'a ölü değil diri lazımsın ama sanırım sözümü tutamayacağım. Ömür'ün bilmediği bir şey biliyorsan bildiklerini ona anlatacak daha sonra da geberip gideceksin."

"Ona anlatmamı isteyeceğini sanmıyorum ," dedi adam canının bir kıymeti yokmuşcasına "Bu selamını getirdiğin adamla ilgili."

"James'dan , Ateş Bozkurt'a atladın ," arkasına yaslandı "Daha da sinirleniyorum ," ikizine baktı "Canın pasta çeker ya ikizim onun gibi ," tekrar Fyodor'a baktı. "Canım seni öldürmek istiyor."

"Ateş Bozkurt Almanya-"

"Kes !" boşta ki elini havaya kaldıran Rüzgar "Ömür'e söyleyeceksin. Onun bilmediği hiçbir şeyi bilmeyeceğim." Rüzgar Kor kararlıydı , sevdasından başka hiçbir şey saklamayacaktı. Yaptığı her şey , kırılan kalbi , tutamadığı sözleri hepsi sondu. Ne yaptıysa onun için yapmış ama bu kendisinden iğrenmemesi için yeterli değildi. Günlerdir onu görmüyor verdiği sözün üzerini iyiden iyiye çiğniyordu. Ömür Alya'nın yakasına yapışıp öfkeyle hesap sormasını istiyordu. Ömür hesap sormalıydı.

Kadının ona duyduğu ihtiyacı hissediyordu.

Çünkü adamında onun yanında olmasına ihtiyacı vardı.

Sebebi buydu. Rüzgar Kor bir daha ayrı düşmesinler diye yapmıştı. Her şeyi bu yüzden yapmıştı.

Kilit Ömür'dü. Kapıda ise kadının sureti duruyordu. Kilide ulaşmasına izin vermiyordu. Rüzgar buna seyirci kalamazdı. Kadını kendi savaşında bırakamazdı. Bu yüzden savaşa dahil oldu. Kilidi istemediğini söylemedi ama anahtarı da aramadı. Kapıda dikilen suret afalladı ve yerinden ayrılıp anahtara yöneldi.

Ve Rüzgar Kor istediğini aldı. Kilit tam karşısındaydı.

Ömür oradaydı.

"Bu mu ?"dedi adam "Buraya Ateş beni istediği için mi geldin ? Ortak nokta bulabiliriz. Sadece sor cevaplayayım." İşe yaramıyordu. Fyodor yolun sonuna gelmişti. "Babamın başlattığını bitirmek istiyorum ," konuşan Poyraz'dı. Fyodor tekrar yan döndü. Adam elinde ki zippo çakmaktan çıkan renkli alevi izliyordu "Ama benim bile duracağım bir nokta var Fyodor. O da kardeşime duyduğum sadakat. Seni parçalara ayırmıyorsam Rüzgar'a ait olduğun için. Ne olacağına o kadar verecek. İsterse seni bizi buraya gönderen (!) Ateş Bozkurt'a teslim edecek. İsterse derini yüzecek. Bu yüzden ," gözlerini kıvılcımdan çekip Fyodor'a çevirdi. Küçük ateş yüzünün yakının da aldığı nefeslerle titreşiyordu. "O iğrenç sesini kes."

Rüzgar'ın dudaklarında kısa bir gülümseme oluştu. Fyodor görmedi ama ikizinin yüzüne bakmadan dudaklarında ki gülümsemeyi hisseden Poyraz içinden ona aynı gülümseme ile karşılık verdi.

Çakmağı tek hamlede kapatan Rüzgar ile Poyraz da aynısını yaptı. "Gitme vakti." Poyraz daha fazla beklemedi. Canının diğer yarısının iki kelimesini emir olarak aldı ve Fyodor daha arkasını dönemeden onu dizlerinin üzerine çöktürdü. "Rüzgar ! James patlatacak ! Her yeri patlatacak ! Planı bu ! Yapacak ! Güç topluyor !" Poyraz ellerini bağladığında Rüzgar göz devirdi "Topladığı gücü sikeyim. Aylardır toplaya toplaya bitiremedi."

"Sebastian ! Senin için değil Ateş için gelecek ! Çok şey biliyor ! Ateş için gelecek !" Rüzgar'ın ufak el hareketini karanlıkta gören Poyraz durdu ve Fyodor'un saçlarını çekip başını öne çıkardı. "Her şey Ateş'de bitiyor. O yaptı !" Dudaklarını aralayan Rüzgar kelimeleri yuttu. Hayır , neyden bahsediyorsa Ömür önce duyacaktı. "Neyi o yaptı ?" Okyanus mavisi gözleri ikizinin okyanuslarına değdi. Poyraz ikizini içinde olduğu kargaşadan hızla kurtardı.

Fyodor gözlerinin dolduğunu hissetti. Saçının çekilmesi veya ölecek olması değildi. Kulaklarında yankılanan 'Baba !' Haykırışlarıydı. Poyraz saçını daha da çekip konuşması için baskı yaptığında gözlerinin karanlıkla bütünleştiğini hissetti. "Kızım James'ın aptallığı yüzünden ölmedi ," iki adamın da kaşları çatıldı "Ateş yüzünden öldü."

"Ateş Bozkurt'un seninle ne gibi bir işi olabilirde gelip kızını öldürsün ?" Poyraz sessiz kalan ikizi yerine sorusunu yöneltti. "Beni ona vermeyin. Öldürecekseniz de siz öldürün. Öyle söylerim." Bu cümleleri yetti. Poyraz alayla gülüp Fyodor'un başına siyah çuvalı geçirdi. Rüzgar ise kapıya yöneldi. Bu duydukları bile fazlaydı. Ama aptal değildi. Ateş'in gizli saklı işleri olduğunu biliyordu. Hepsinin vardı ve asla sorgulamazlardı. Önce saygıdan sonra ise sadakatten. Rüzgar bunları Ömür'e anlatacaktı. Devamına sevdiği karar verirdi.

Kapıyı açan adam odaya ışık girmesini sağlarken Fyodor bundan mahrum kaldı. Önden çıktığında Poyraz ensesinden tuttuğu adamla arkasından geldi. Rüzgar karşında duran bedene başıyla selam verdi. "Ben sözümü tuttum sizde tutun." Sesi tanıyan Fyodor küfür savurdu. Yarım saat önce yemekhane de konuştuğu adamdı. Kendi arkadaşıydı. Güvenmemekte haklıydı ama buraya sığınmasını sağladığında güvenmiş olmuştu değil mi ?

Rüzgar telefonunu çıkarıp karşı tarafı aradı. Çok geçmeden açılan telefon ile ekranı adama çevirdi. Gözlerinde korku belirmiş "Söz verdin Kor bırakacağım dedin." Keyifle gülümseyen Rüzgar "Bırak gitsinler Eser. İstediğimizi aldık." Gözlerinden yaşlar akan ve korkuyla başına doğrultulmuş silaha bakan iki kadın duyduğu sözlerle silahı doğrultan adama baktılar. Eser silahı indirip "Nasıl istersen ," demişti. Arama sonlandığında Eser içinde kurşun olmayan silahını beline takip kadınların ellerini ardından ağızlarını açtı. "Serbestsiniz."

"Teşekkürlerimizi sunuyoruz sayın büyük elçim." Diyen Rüzgar alayla gülüp merdivenlere ilerledi. Poyraz hemen arkasından onu takip ederken Türkçe mırıldandı "Sormayayım diyorum ama canımın diğer yarısı Arda nerde ?"

Soruyla merdivenleri inmeye devam etsede duraksamıştı. "İşi vardı." Kaşlarını çatan Poyraz "İşi mi , Arda'nın senden önemli işi mi varmış ?" Yalanı yememiş ama şakayla devam etmişti "Kadın olsa sana aşık olacak. Senden başka ne işi olabilir ?" Çenesini sıkan Rüzgar yanından geçtiği insanlar yokmuşcasına "Afra ile birlikte." Olayı anlayan Poyraz şakayı kenara koydu. "Ona söylemedin değil mi ? Bu piçi almaya geldiğimizden haberi yok ,"

Sessiz kalan Rüzgar cevap vermişti. "İkiz bunu yapmamalıydın. Arda'nın tercihlerine müdahale edemezsin." Omzunun üzerinden ikizine bakan Rüzgar "Sevgilisiyle birlikte bir şeye müdahale ettiğim yok."

"Yani Arda'yı yanından uzaklaştırmaya çalışmıyorsun öyle mi ?"

"Bunu neden yapayım ki ?" Poyraz düşünüyormuş gibi yaptı "Hım belki kendini suçluyorsundur. Şey için mesela Arda'nın buraya gelmesine sebep olduğun için. Veya şey de olabilir aynı evdeyken sırf seni düşündüğü için Afra'yı bile aramaması da olabilir. Hatta dur belki de öfkeni hakim olamayıp Afra'ya bağırıp küfür etsen daha az etki edecek sözler söylediğin içindir. Ha Arda buna tepki vermemişti değil mi ?"

"Yapma ," dedi Rüzgar durup "İkizim olabilirsin ama zihnimi okuma."

"Aynı yerden çıktık. Elimde değil."

Göz devirip arabanın kapısını açıp bindi. Gülen Poyraz bagajı atıp tepinen Fyodor'u içeriye ittirdi. Silahını çıkarıp kabzasıyla ensesine vurdu. Bagajı kapatıp Rüzgar'ın yanına oturdu. "Bil diye söylüyorum ben senin sevgilin değilim. Tiribin bana işlemez. Neyi neden yaptığını anlatmadan anlıyorum."

"O gün öyle demiyordun ama." Poyraz keyifle güldü "İşime hangisi geliyorsa ," kemerini taktı "Anlatacak mısın yoksa ben okumaya devam edeyim mi ?" Cevap vermeyen Rüzgar aracı çalıştırdı. Kapı açıldığında elçilikten çıktılar. "Peki ben anla-"

"Arda'nın gelmesini istemedim. Hepsi bu. Rahatsız olduysan kusura bak. Umurumda değil , ikizim olduğun sürece gittiğim her yere geleceksin."

"Gelmem demedim ki ayriyeten rahatsız olmadım , olmam. Konuyu saptırmaya çalışma. Ulan siz yapışık geziyorsunuz çocukken Arda'yı az kıskanmadım ben." Tek kaşını kaldıran Rüzgar "Hala kıskanıyorsun." Aksini söylemeyen Poyraz "Neyse konu bu değil ," Tepkisine gülen Rüzgar başını hafifçe iki yana salladı. Poyraz ikizini paylaşmayı , doğduğu günden beri sevmiyordu. Fakat Arda'ya bir süre sonra alışmak zorunda kalmıştı. Çünkü onunda yanına Hayal'i gelmişti. Fakat bu yirmi dokuz yaşında olsada aniden patlayan kıskançlığına söz geçirebileceği anlamına gelmiyordu.

"Arda derini yüzecek." Diyerek konudan sapmamaya özen gösterdi. "Bir şey yapamaz. Haklıyım." İç çeken Poyraz "Haklı değilsin Rüzgar. İlk defa haklı değilsin. Aklınla değil duygularınla hareket ediyorsun. Arda , Afra'ya aşık olabilir ama her zaman ilk tercihi sen oldun."

"Sorun da bu Poyraz ," aracın artan hızı Poyraz'ı rahatsız etmedi. "Çocuk değiliz ama her zaman ilk tercihi ben oluyorum." Kaşlarını hayretle havaya kaldıran Poyraz "Yok sen cidden delirmişsin. Buna Arda'ya sakın söyleme Rüzgar. Ciddiyim sakın söyleme. Kalbini kırarsın." Gaza daha sert basan adam direksiyonu sıktı. "Beni-"

"Seni anlıyorum. Ama sende şunu anlamıyorsun. Arda çocuk değil. İlişkisi ve dostu arasında dengeyi sağlayacak zekaya sahip. Sen ağır basıyorsun çünkü hayatına aldığı kadınında ağırlığı Ömür'de. İkisi de önceliği her zaman size verdi. He eğer bundan sıkıldıysan iyileş. Bedenin turp gibi git o ruhunu iyileştir. Ondan sonra daha dikkatli bak. Bu bir şeyi değiştirir mi ? İllaha değişen olur ama ," başını hafifçe iki yana salladı "Onun kardeşliği seni bile aşar. Demem o ki Rüzgar Kor , Arda'nın kardeşliği sana olsa da senin bile söz hakkın yok."

Rüzgar sessiz kaldı. Poyraz daha fazla bir şey söylemedi. Aralarında ki tek ses aracın motorundan geliyordu.

 

Ömür Alya Bozkurt

Saçlarıyla oynamaya bir an olsun ara vermedim. Sözleri bittiğinde de konuşmadan saçlarıyla oynamaya devam ettim. "Konuşmayacak mısın ?" Eğilip yanağını öptüm. "Anlattığın için teşekkürler ," dikleşip kapalı gözlerini izlerken saçıyla oynamayı sürdürdüm. "Sen mi götüreceksin abim mi almaya gelecek ?" İç çekip "Abin gelecek." Anladım dercesine başımı salladım. Rüzgar'ın götüreceğini düşünmüştüm. Saçında dolaşan elimi tutup dudaklarına götürdü. Avcumun içini öptükten sonra dikleşip oturdu. "Tahminen yarım saatten az vaktimiz var. İstediğin her şeyi sorabilirsin , cevaplayacaktır."

"Sormayacağım." Kaşları çatıldı "Neden ?" Dizlerimi kendime çektim "Abim , öğrenmek istemiyorum." Yüzü yumuşadı."Korkuyor musun güzelim ?" Çenemi dizlerime yasladım. "Duyacaklarım için endişeleniyorum. Onun zekası çok farklı çalışıyor Rüzgar. Bunu söylemekten hoşlanmıyorum bir daha da söylemem ama ," hafifçe başımı iki yana salladım. "Onunla baş edemem. Ateş Bozkurt ile baş edemem. Beni kolaylıkla yenecek ikinci kişi o. Kıpırdamadan beni yerle bir eder. Duyacaklarım bana çok şey katacak belki ama kesin olan bir şey öfkeleneceğim. Öfkemi kontrol edemiyorum. Bu aralar baş edemiyorum. Kontrolü kaybettim. Sadece..." yaklaştı dizlerim göğsüne değdi "Sadece ?"

Yutkundum "Sadece öldürmek istiyorum ," yüz ifadesi değişecek mi diye bekledim ama değişmedi "Öfkelendiğim hatta öfkelenmeden sadece öldürmek istiyorum. Kim fark etmeden yok etmek istiyorum ," gözlerimi kapattım "Ellerim masumiyetini kaybetti." Ellerimi sözlerim biter bitmez iki avcunun arasına aldı. "Ellerin masumiyetini kaybetmeyecek , buna kimse sebep olamaz , sen bile."

"Ama-"

"Bunun aması yok bebeğim. Böyle bir şeyin aması olmaz. Bana bak ," gözlerimi açtım "Otoparkda verdiğim sözü tutmadım evet ," itirafı canımı yaktı. "Ama nehrin orada verdiğimi bozmam ," sormak istedim neden ama soramadım "Yemin ederim ,"dedi tıpkı o gece söylediği gibi.

"Öğreteceğim sana...Tekrardan kendin olmanı sağlamak için kendimden geçmem gerekse de yapacağım...Bunca felaketin arasında , kopartacağın kıyametin ortasında , gözlerin kan ile dolduğunda , ellerin -imkansız olsa da - masumluğunu kaybettiğinde , olasılıklar ardı arkasına sıralanıp duramazsın dediğinde , çığlıklardan zevk almaya başladığında, uyuyan uyandığında , öğreteceğim sana...Değer verdiğin insanların arasında yalnız kaldığında , ölsem de öğreteceğim sana ," Her kelimeyi ezberlemişti. O gece de olduğu gibi ölümü çağırma demek istedim ama ses tonu yine hipnoz etmişti "Yaralarının iyileşmesi gerektiğini , ağlamanın güçsüzlük olmadığını , sevginin aptallık olmadığını , korkunun cesaret getirdiğini , korkunun insan olduğunun göstergesi olduğunu ölsem de öğreteceğim sana ," bir daha ölümü çağırma demek istedim tıpkı o anda ki gibi yine ama dilim laldı. Doldu gözlerim engel olamadım. Yine. "Ne olur bir tanem bir daha önden git diyeceğimi düşünme ," dudaklarım titredi , bedenim titredi , ruhum titredi , kalbim titredi. "Gidişini görmeye dayanamadım...Kalbim un ufak oldu toplayamadım... Sana bir daha git diyemem , izleyemem ," Başını omzuna doğru yatırdı. "Lütfen sevgilim , tekrardan sığın bana. Tek kalınca kayboluyorsun , tek kalınca yok oluyorsun. Tek kalma , ölüyorsun. Ölürüm..."

Dizlerimin üzerine oturup kollarımı boynuna dolamam saliselerimi aldı. "Rüzgar ," dedim geriye çekip "Görüyor musun sahiden ?"

"Görüyorum."

O gece söylediğim sözlerimin gerçekleşmeye başlamıştı. Olasılıklar arka arkaya sıralanmış , değer verdiğim insanlar arasında yalnız kalmıştım. O gece verdiği sözü tutuyordu. Yaraların iyileşmesi gerektiğini dudaklarının öpüşüyle anlatmıştı. Kollarında ağlamıştım , çekinmeden. Korktuktan sonra orada kalmamış , ayağa kalkmıştım. Korkunun bir duygu olduğunu , insanlık olduğunu anlamaya başlamıştım. Kabul edemesem de anlamaya başlamıştım.

"Arda hakkında Poyraz ile konuştunuz değil mi ?" Poyraz ile konuştuğunu söylemişti. Konunun Arda olduğunu anlamam zor olmamıştı. "Hıhı."dedi anlatmasını beklemek istedim. Aşağıdan gelen sesler olmasa bunu yapacaktım o da anlatacaktı. "Bade yukarı gel artık Ateş abi gelecek !" Hayal'in sesi buraya geldiğine göre bodruma da ulaşmıştı. "Kardeşin fazla vahşi."dedim geri çekilip ayaklarımı yere değdirirken. Rüzgar bu dediğime güldü. "Bir süredir Fyodor'u bekliyor."

"Üzerimi değişmeliyim değil mi ?" Tek kaşını kaldırdı "Sormadım say." deyip parmak ucumda hızla koşup giysi odasına girdim. Kahkaha attığını duyduğumda keyfim fazlasıyla yerindeydi. Tişörtü çıkarmayı düşünmüyordum. Altıma siyah eşofmanı giyip Rüzgar içinde tişört alıp kapıya ilerledim. "Hop." Başımı göğsüne çarptığım da dudaklarımı büzdüm. "Bana dokunma." dedim geri çekilerek tişörtü göğsüne vurdum. Afallayarak tuttu. "Niye ?" Bilmiyordum , dokunmasındı.

Odanın kapısına ilerlerken tişörtü üzerine geçirip peşimden geldi. "Niye ki ?"dedi bir kez daha. Omuz silktim. Merdivenleri inerkende "Ama niye ki ?" Yine omuz silktim. Dudaklarını büzdü. İçten kahkaha attım ama dışarıdan ona aynı şekilde karşılık verdim. Merdivenler bittiğinde ikimizde bu tatlı halleri rafa kaldırdık. "Hele şükür ," Hayal kollarını göğsünde bağlayıp mutfaktan çıktı "Kardeşini oradan çıkartır mısın ?" Rüzgar bodruma inen merdivenlere doğru baktı "Çıkmadı mı daha ?"

Poyraz'da mutfaktan çıkıp yanımıza geldiğinde Rüzgar'a baktı. İkisi arasında sesiz bir bakışma geçti. "Gerçekten mi ?"diyen Rüzgar iç çekti "Benim suçum yok ikiz. Öğrenmiş ve fazlasıyla öfkeliydi." Hayal'e baktım. Masanın üzerinden kupayı alıp bana uzattı. "Yeni yaptım. Canım çekti de sende bak güzel olmuş mu ?" Limonatayı ikiletmeden dudaklarıma götürdüm. "Arda'nın duymayacağını düşünmüyordun herhalde." Çok güzel olmuştu. Yüzümden anlaşıldığına da emindim. Hayal'de anlayıp kocaman gülümsedi. "Ben söylerim diye düşünüyordum." Hayal'in cevabı gecikmedi. "Evet gelince söylersin. Tabii fırsat verirse." İmasını elbette anlamıştık.

Aşağıdan gelen sesleri merdivenlere baktık. Önce keyifle kaplı bir ıslık sesi duyuldu sonra Bade göründü. Memnuniyet dolu yüzüyle merdivenleri çıkıp yanımıza geldi. "Eğlenceyi kaçırdınız."diyen Bade elinde ki kurumuş kanları üzerine silmeye çalışıyordu. "Gebertirim seni ," diyen Hayal , Bade'nin üzerine yürüdüğün de Poyraz belinden tuttu , Bade ise üç adım geriledi. Dengesini son anda sağlayıp merdivenden düşmekten kurtuldu. Fakat düşmesine izin vermeyecek olan abisi çoktan elini bileğine koymuş dengesini tamamen sağladığından emin olunca bırakmıştı.

"Git elini yıka ! Kan lekesi çıkmıyor !" Ters ters Poyraz'a baktı "Bunun kıyafetlerini makinede üç tur yıkadım !" Rüzgar tek kaşını kaldırıp Poyraz'a bakınca , ikizinin bakışlarıyla ellerini hızla havaya kaldırdı. "Sadece yardım ettim."

"Neye ? Kemiklerinin kırılmasına mı ?" Bade söz almak istercesine elini havaya kaldırıp "Kemik kolay kırılmıyor," ardından ellerini önünde birleştirdi "Koyun , dana , arka bacağını keserken bizim erkekler zorlanıyorlar."

"BADE KOR ! SEN AŞCISIN !" Yavaş yavaş Rüzgar'ın diğer tarafına geçtim. Hayal'in anne damarı tuttuysa asla cevap veremez aralarında duramazdım. Tabii diğer sebebi de Rüzgar ile Bade'nin arasında durmak istemememdi.

Poyraz'da benim gibi gerilemişti. Saniyelik bakışlarımız buluştu ve ikimiz de dudak büküp omuz silktik. Canımıza susamamıştık. "Tamam ben gidip elimi yıkayayım. Evet , üstümü de değiştireceğim." Ardından hızla yanımızdan ayrıldı. Dile getirmediğim kendime sakladığım bir gerçek daha ortaya çıktı. Bade...hayat doluydu. Gülümseyen yüzünü , bana gülümseyen yüzünü görmeyeli bayağı olmuştu.

"Kapıyı açın !" Dışarıdan gelen korumanın aceleci sesi ile merdivenlere ilerleyip basamakları indim. Rüzgar'da hızla arkamdan geldi. "Kaçamazsın Rüzgar Kor. Arda senin için geliyor." Hayal'in kıkırtı eşliğinde söylediği benide güldürdü. "Gül sen gül akşam pansuman yapacaksın." Merdivenler bittiğinde "Yaparım ," dedim omuz silkerek. "Ama gelen abim. Arda değil." Kapının önüne geldiğimde kapı kolunda ki kan lekesini umursamadan kolu indirdim. Burnuma direk o metalik koku çarptı ardından iniltiyi duydum. Acı ve kesik kesik.

İçimde ki doktor köşesinde oturmaya devam etti. Meslekten uzaklaştığım doğruydu ama bu şerefsizlere acımamak meslekle de ilgisi yoktu. İçeri girdiğimde başını kaldırmadı , kaldıramadı. Kan. Kıkırdadı. Ölüm çok yakın. Parmaklarında Ömür. Öldürelim. Çok zevkli olacak. Canım istiyorum. Kan... Arkamdaydı. Elimi arkaya uzatıp ellini tuttum. O abimindi. Öldürmeyecektim. Abimin değilsede Rüzgar'ın hakkıydı. Benim değil. Ben sadece ona bakmak istemiştim. Ona bakınca ne diyeceğini merak etmiştim. Ve cevabımı almıştım.

'Birini öldürdün değil mi ?' İçimde kıkırtılar koptu. Tuhaf bir tabirdi ama doğruydu. İçimde kıkırtılar koptu. 'Evettt , çok zevkliydi.' Geri gittim. Rüzgar'ın göğsüne yaslandım. Hissettim , onun varlığına ihtiyacım vardı. "Buradayım." dedi kısık sesiyle. Anlıyordu. Görmüştü , itiraf etmedim ama o görmüştü. 'Rüzgar'a göründün mü ?' Kıkırdadı. 'Yok , o kayıptı. Seni terk etmişti.' Alay ediyordu ama ciddiydi. 'Birine göründün mü ?' Keyifle hareket etti. 'Doğru soru bu.' Rüzgar diğer elini belime koydu. Hiç beklemeden tişörtün altına sokup sırtımda ki yara izlerinden birini okşadı. 'Cevabı ?' Bekledi ve kıkırdayıp 'Bilmem.'

"Geliyorlar ," diyen Rüzgar ile zihnimden çıkıp başımı göğsüne yaslayıp yüzünü görebilmek için yan yatırdım. "Sakın unutma sadece sen."

"Odaklanamıyorum." dedim çok kısık sesle. "Odaklanmanı sağlayalım o zaman." Sesler merdivenin başında yoğunlaştığında eğilip dudaklarını sertçe dudaklarıma bastırdı. Ses gitti , kıkırtı un ufak oldu. Odaklandım. Ana.

Adımlar yaklaşıyordu. Dudaklarımı aralamamı beklemedi sert öpüşü aralamama sebep oldu. Dudaklarının hissine odaklandım ama kalbim abimin geldiğini bağırıyordu. Sorun şuydu ki bu dahada Rüzgar'ın öpüşüne çekilmeme neden oluyordu."Ömür nerede ?"diyen abimin sesi ile Rüzgar yüzüme daha da eğildi. "Aşağıda abi , Rüzgar ile." Evet buradayız ama görmesen daha iyi olur."Yaşıyor mu?"diyen abim ile Rüzgar'ın öpüşü alt dudağıma yoğunlaştı. "Kısmen."diyen Bade'nin sesinden sonra Rüzgar aniden öptüğü gibi aniden geriye çekildi. Eli de tenimden uzaklaştı. Ben uzaklaştığı an elimi kapıya koydum. Ve saliselerden daha kısa sürede nefesimi toplayıp bakışlarımı Fyodor'a sabitledim.

Ses mi ? Kalbimden başka bir şey hissetmiyordum. An mı ? Beş saat kadar başka bir şey hissedemeyeceğime emindim.

Tamam...

Abimin görüş alanına girdiğimde yüzüne döndüm."Hoş geldin abi." dedim başımla da selam verirken. Rüzgar ise sadece başıyla selam verdi. Sanırım birileri benim kadar çabucak toparlayamamıştı."Kolay oldu mu ?" yanıma gelip baygın adama baktı. "Elçinin eşiyle kızını bulan Hayal sayesinde gayet kolay oldu." Hayal övgüyü alıp kabul etti."Ölmedi değil mi?" Rüzgar aynı sakinlikle "Az önce inliyordu sadece bayıldı." Abim cevap vermedi.

"Uyandıralım mı abi ?"diyen Hayal ile Poyraz şaşkınlıkla ona baktı. İçten içe güldüm. "Ben uyandırabilirim , zevkle gönüllü olabilirim ," Merdivenleri gölge kadar sesiz inen Arda ellerini açıp kapatırken yanımıza geldi."O kadar enerjiyle doluyum ki esen rüzgar bile dindiremez !" Yutkunma sesini duydum sandım. Rüzgar çok ufak adımla arkama geçti. "Seni dışarıda mı bıraktı ?" diyen abimin dudağı kıvrılmıştı. "Aramıza hoş geldin ," Laf sokmuştu değil mi ? Ama Rüzgar'a değil , bana. "Konuştu mu ?"dedi ve o anda ortamda sadece ikimiz kaldık.

"Bir şeyler söylemiş." Bakışları Fyodor'dan koptu. Tuhaftı , yer altımızdan kaydı. Oyuncakları bırak diyen sesi tekrar duyuldu. Çocuk halime döndüm. İlk okul , orta okul , yaz tatilleri. Hepsinde o vardı. Anılar arasında gittim geldim ama güvendeydim. Rüzgar olmadan güvendeydim. Abim koruyordu. Abiydi o korurdu. Unutmuştum , abiler korurdu. Bakışları benden koltuğunda tuttuğum nefesi verdim.

Yanlış anlamış olmalıydım. Ateş Bozkurt'un gözlerinde ki ifade yalvarma mıydı ?





Loading...
0%