@elif.kinik
|
"Güzel yalan ama ben doğruyu biliyorum."
Güneş bulutların arasından gülümsüyordu. Dinen yağmur ile dört bir yanı toprak kokusu sarmıştı. Şöminede yanan ateş sönmüş tekrar yakma girişiminde bulunmamıştım. Ellerimin arasında dumanı tüten kahvenin sıcaklığı yüzüme vururken sessizliği dinliyor , zaferimin tadını çıkarıyordum. Güzeldi , yüzlerindeki ifade çok güzeldi. Gözlerine yerleşen endişe tohumları çok güzeldi. Satranç gibiydi. Beyaz veya siyah taşları alman önemli değildi. İlk hamleyi yapmak kazandığın anlamına gelmezdi. Önemli olan son hamleydi. Oyunu bitirecek son hamle de şahı almaktı. Beyaz veya siyah olman değersizdi.Taşını koruyamıyorsan değerin yoktu. Onlarda bunu yapacaklardı.Taşlarını koruyamayacak ilk hamleyi yapmanın maçı kazandıracağına inanacaklardı. Öyle ya Owen ve James yanlarından ayrıldığım an korumalarını iki katına çıkarmışlardı. James'ın düşüncelerini değiştirmiştim. O masaya kendime inanarak oturduğumu anlamıştı. Ama Owen için aynısını söylemek güçtü.Yanlarına gelmemi abim ve ablamın bir oyunu olduğunu düşündüğüne emindim. Sonuçta Ateş Bozkurt ve Alev Bozkurt kardeşlerini tehdit eden birine karşı öylece duramazdı. Abimin yüz ifadesini hatırladım. Londra'ya geleceğimin duyulduğunu ve James'ın beni saklamaları gerektiğini söylediğini söylerken yüzünde büyük bir alay vardı. Kız kardeşini tanıyordu. Ne dersin seni saklamalı mıyım ? Esaret altında yaşamak ister misin ? dediğinde benden önce gülmeye başlamıştı. Komikti , çok komikti. Fakat James ona cevap verdiğimde gülmemişti. Espiri anlayışı çok çabuk değişmişti. Oysa bu sadece başlangıçtı.Yapacağım hamleler onu sarsacak arka arkaya darbeler vuracaktı. Ama o masada ki biri diğer hamlelerimi görecek kadar yaşamayacaktı. James bana Yin-Yang'dan bahsetmişti. Benim için Yin-Yang'ın anlamı iyilik ve kötülük değildi. Ölüm ve yaşamdı. O geceyi anlatırken hissettiği her bir duygu hala tazeydi. Üzerinden yirmi sekiz yıl geçmesine rağmen zaferi ona güç vermeye devam ediyordu. Zaferi ölüm ile gelmişti. Ölümün geldiği gün yaşam da gelmişti. James dengeyi bozduğunu sanarken yeni bir denge kurulmuştu. O gece Suskunlar ölmüştü. Dolunay külleri kendine saklamıştı. Şimdi ise külleri geri vermek için geri sayıyordu. Dolunay yakında yükselecekti. Bacaklarıma sürten tüyler ile bardağı bırakıp kedimi kucağıma aldım. "Kar Tanem ," başını öpüp göğsüme yasladım. "Sevdin mi burayı ? Bir süre burada kalacağız ama sonra geri döneceğiz," mırıldanıp kollarım arasına iyice yerleşti. "Annen dün çok güzel şeyler başardı biliyor musun ? İlk oyunu kazandım," sözlerimi anlıyor gibi dikkatle yüzüme bakıyordu. "İkinci , üçüncü , dördüncü...hepsini kazanacağım ," kimse olmadığı için dudaklarımı büzüp mırıldandım "Ama sanırım bir oyun berabere kalacak. Kazanan ve kaybeden de olmayacak." Rüzgar'a karşı kazanacak veya kaybedemeyecektim. Berabere kalacaktık belki de çoktan kalmıştık. Bu konuda konuşmuyordum. Kaya ve Aren çok üzerime gelmiyorlardı çünkü biliyorlardı. Bu konuyu muhatabı ile konuşmak istiyordum. Muhatabım ise , onunla daha yüz yüze gelememiştim. Şirkete geldiğimde arabasını görmüştüm , orada olduğunu biliyordum. O beni görmüş ama ben görememiştim. Gördüğüm zaman izleyeceğim yol kesinleşecekti. Kar Tanesi düşüncelerimi duymuş gibi patisini elimin üstüne koydu. "Yine yaptım değil mi ? Sevdiğim adamdan bir işmiş gibi bahsediyorum ," iç çektim "Tamam endişeliyim hatta korkuyorum." fısıltım ile Kar Tanesi başını boynuma sürttü. Bu camiada kadınsan iki şeye bakarlardı. Güzelliğine ve arkanda ki isime. Ben bu camiaya girmemiştim ben içinde doğmuştum.Yürümeye başladığımda koşmayı da öğrenmiştim. Düşmekten nefret ederdim ama canım yandığı için değil sevenlerim üzüldüğü için. O yüzden düşmemeyi öğrenmiştim. Önümde çukur varsa bunu bilirdim.Tuzak varsa bozardım. Yasak varsa tartardım. Gücüm böyle doğmuştu. Babasının prensesi değildim , ben babamın kendisi olmayı öğrenmiştim ve bundan gurur duyuyordum. Babalarımızın bıraktığını biz devir almıştık ama dizi ve filmlerde ki gibi bundan nefret etmiyorduk. Biz böyle olmayı seviyorduk. Babamı hiçbir zaman annem ile tehdit edememişlerdi çünkü annemin babamdan aşağı kalır yanı yoktu. Hatta babamdan daha güçlüydü. Biz onların yerine geçtiğimizde onlardan geri kalmamıştık. Rüzgar'ı hiçbir zaman benimle tehdit edememişlerdi. Beni hiçbir zaman Rüzgar ile tehdit edememişlerdi. Çünkü güçlüydük , birbirimize bağlıydık. Benden hiçbir şey saklamamış , her şeyi en ufak ayrıntısına kadar anlatmıştı. Birbirimize dürüst ve yalınsak hata yapmazdık. Hata yapmazsak bizi tehdit edecek bir şey bulamazlardı , bulamamışlardı. Ama şimdi bulmuş olmalarını umuyordum. Rüzgar'ı benimle tehdit edecek bir şey bulduklarını umuyordum. Aniden ülkeyi terk etme sebebinin bu olmasını umuyordum. Beni korumak için benden ayrılmış olmasını umuyordum. Güldüm , komikti. Fazla kitap okumuş , Türk dizisi izlemiştim. Rüzgar benden bu sebeple ayrılmazdı. Korkum da burada başlıyordu. Rüzgar'ı benden ayıracak tek şey...kendisiydi. Çalan telefonla kucağımda uyuyan Kar Tanesi'ne dikkat ederek sehpaya eğildim. Aramayı cevaplayıp arkama yaslandım "Kardeşim hallettin mi işini ?" Afra , Hayal'in yanına şirkete gidecek ardından stüdyoya geçecekti. Üniversitede fotoğrafçılık üzerine eğitim almıştı. Yıllar geçtikçe daha da gelişmiş ismini duyuran bir fotoğrafçı olmuş , stüdyolar açmıştı. Bu stüdyolardan biride buradaydı. Başında ise bir yıldır Arda vardı. Afra benim için neyse Arda'da , Rüzgar için oydu. Rüzgar , Londra'ya gelince beraberinde birçok bedeni de getirmişti. İkizi ve kız kardeşi onu takip etmişti. Poyraz'ın sevgilisi , Rüzgar'ın can kardeşi olduğu için Hayal , Rüzgar'ın en yakını olduğu için Arda , Bade'nin sevgilisi aynı zamanda Arda'nın kuzeni Eser'de peşinden gelmişti. Zincirleme ilerlemişti. Lise de sınıfımızın yarısını biz oluştururduk. Kalabalık bir aileydik ama şimdi doğu ve batı gibiydik. Beraberdik , küs veya düşman değildik. Sadece uzak kalmıştık. Doğu , batı olmadan yapamazdı. Batı , doğu olmadan anlamsızdı. "Hallettim ama hala şirketteyim." Öğlen olmadan stüdyoya geçeceğini söylemişti. Saate kaydı gözüm , öğlen olmak üzereydi. "Yolunda gitmeyen bir şey mi var ?" arkadan Arda'nın sesini duyduğumda kaşlarım çatılmıştı. Arda sabahları stüdyoda olurdu. Eğer şirkette olursa bir şey yolunda gitmiyordur. "Dün gece daha doğrusu güneş doğmadan silah deposuna saldırı olmuş. Silahların bir kısmını almış diğerlerini ise yakmışlar." bedenim kasılmış elim yumruk olmuştu. Kucağımda uyuyan Kar Tanesi gergin halimi hissedip uyanmış ve kucağımdan yere atlamıştı. "Korumalar , kaybımız var mı ?" ayağa kalkıp kapıya ilerledim. "Korumalar ne olduğunu bile anlamamış.Yeni gelen araçlarda ki malları yerleştirirken saldırmışlar. Biliyorsun bu durumlar için hazırlıklılar fakat depoda patlama olmuş. Bir şekilde içeri girmiş olmalılar." "Korumalar dedim Afra , olayı sormadım." bir süre sessiz kalmış "Beş kişi orda , ikisi ise hastanede vefat etmiş."ayakkabımı giymek için eğildiğimde gözlerimi kapattım. "Tamam...geliyorum ," kendime birkaç saniye süre tanıdım. Onlar da candı...İşleri bu deyip geçilecek bir mesele değildi. Sevdiklerimize bir şey olmasın diye çırpınıyorsak onlarında bir ailesi olduğunu unutamazdık. Şimdi ise yedi ailenin yüreğine ateş düşecekti. Bunu yapan bedelini ödemeliydi. Ayakkabılarımı giyip zaman kaybetmeden garaja ilerledim. "Kapıyı açın." Garajın anahtarını cebinden çıkartan koruma düğmeye basıp yanıma doğru koşar adım geldiğinde ben aracın kapısını açmıştım. "Efendim bir sorun mu var ?" yüzüne baktım. "Telefonunuzu açık tutun." Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamasına yetmişti. Kapıyı kapatıp kemerimi taktım. Motoru çalıştırıp gelecek cezaları ve ışıkları umursamadan gaza bastım.Yıllardır her türlü arabayı kullanmıştım ve bu işte iyiydim ama yine de yolda makas atmaktan kaçınırdım. Fakat benim kurallarımda esnerdi ve bu durum kurallarımı esnetmem için yeterli bir sebepti. "Kardeşim arıyor." gözümü yoldan sadece saliselik çekip numaraya bakmış ve aramayı cevaplamıştım. "Haberi şimdi aldık , yoldayız." "On dakikaya şirkette olacağım. Dikkatli gelin Aren. James'ın bu işle ilgisi var mı bilmiyorum ama dünden sonra sizi de araştırdığına eminim. Güne hızlı başladık bir de sizin takip edildiğiniz haberini duymak istemiyorum." Aren ve Kaya sabah onlara verdiğim işi yapmak için çıkmışlardı.Takip edilirlerse sorun değildi gözleri kapalı atlatır , olası bir saldırıda kolaylıkla geri püskürtebilirlerdi ama gerilmiştim. "Endişelenme kardeşim birazdan yanında oluruz." demiş ve arama sonlanmıştı.Tahmin ettiğim gibi on dakika içinde şirkete gelmiştim. Kapının önünde bekleyen Don'u gördüğümde aracı park edip ona doğru ilerledim. "Bu işin altında kim var ?"elinde ki güvenlik kartını bana uzattığında alıp cebime koydum. "Corc Black." sinirle nefes aldım. "Canına susamış olmalı, " asansörün önüne geldiğimizde düğmeye basıp Don'a döndüm. "Vefat eden korumaların ailelerine ulaştınız mı ?" Don benimle göz teması kurmaktan kaçınarak "Evet , haberi verdik efendim. Vefat eden arkadaşlarımızdan birinin eşi hamileydi fenalaştığı için şu an hastanede ," yüzüne bakmaya bir son verip gözlerimi yere diktim. Daha dünyaya gelmeyen bir çocuk babasız mı kalmıştı ? "Bebek de annenin de durumu iyi." anladım dercesine başımı sallamakla yetindim. Don'un kendini bizden daha kötü hissettiğini biliyordum. Saçı başı dağılmış gözleri kan çanağı gibiydi. İntikam için yanıp tutuştuğunu ve arkadaşlarının kanını dökenin bedelini ödediğini duyana kadar rahat etmeyeceğini de biliyordum. Asansörün kapıları açıldığında bindim. O dışarda kalıp başıyla hafif bir selam verdi. "Başımız sağ olsun." dedim ardından kapılar kapandı. Kat altıya basıp cebimde ki güvenlik kartını okuttum. Hangi katta olduğumuzu gösteren dijital ekranda ismim çıkmış arkamda kalan aynaya doğru dönmüştüm. Yansımama iki saniye kadar dikkatle bakmış ardından "Retina taraması başarılı." sesiyle asansör hareket etmişti. Kat altıya herkesin giriş yetkisi yoktu sadece biz ve bazı korumalar. Burada çalışanların hepsi yapması ve yapmamaları gerekenleri çok iyi bilir , saygıda kusur etmez , ihanete yaklaşmazdı. İş başvurusu yaptıklarında diğer şirketler gibi bizden beklentiniz veya maaşınız ne kadar olması taraftarısınız gibi sorular sorulmazdı. Hangi üniversitede eğitim aldığına bakılmaksızın ailesi incelenir ihanet edip etmeyeceği tartılırdı. Silah kullanımı öğretilir , alanında en iyi dövüş hocaları ile çalışıp kendini geliştirirdin. Tıpkı James'ın restoranında paralı askerlerin çalışan kılığında olması gibiydi fakat paralı askerleri kendi tarafına çekmen çok kolay olurdu. Sadece aldığı ücretin üstünü vermen yeterdi. Bizim çalışanlarımızı para ile kandıramazdın. Çünkü aldıkları para CEO'nun aldığı maaştan daha fazlaydı. Bunun yanında ailelerini korur ve çocukları varsa eğitim , sağlık masraflarını karşılardık. Asansörden inince geniş bir koridor beni karşılamıştı. Sağa gidersem şirketin beyni dediğimiz odaya , sola gidersem ise terasa ulaşırdım. Afra'nın , Hayal ve Poyraz'ın yanında olduğunu tahmin ettiğim için sağa yöneldim ama attığım adım havada kaldı. Vazgeçip , terasa yöneldim. Ablam ve abimin sesi terastan geliyordu yanılmıyorsam Kuzgun da yanlarında olmalıydı. Görüş alanıma girdiklerinde tahmin ettiğim gibi Kuzgun'da yanlarındaydı ve beni gören ilk o oldu. Elinden eksik olmayan çay bardağını masaya bırakıp ayakta duran abim ve ablam gibi ayağa kalktı. Kuzgun'un bakışını takip edip beni bulan ablam ve abimle terasa girdim. "Merhaba , rahatsız etmedim umarım." yanlarına ilerleyip başımla hafif selam verdim. "Hoş geldin Alya'm." diyen ablam yüzünde oluşan gülümseme ile bana sarılmak için bir adım atmış ama Kuzgun elini beline koyup onu kendine çekmişti. Ablam kaşlarını çatıp Kuzgun'a baktığında , ben teşekkür eden gözlerle kehribar rengi gözlerine bakmıştım. Şu an bunu yapmak istemiyordum. Ablamın bakışları bana döndüğünde ondan önce davranıp gözlerimi onlardan çekmiştim fakat abim saniyelik de olsa gözlerimde ki ifadeyi görmüştü. Ellerini cebine koyup iç çektiğini fark etsemde bir şey yapma gereği duymadım. "Haberi almışsın." "Evet , başımız sağ olsun." dedim abimin mavilerine bakıp. "Rüzgar ile karşılaştın mı ? Buradaydı ve fazlasıyla öfkeliydi." diyen Kuzgun ile ona ters bir bakış attım. O ise bunu umursamayıp omuz silkti. Şu an Rüzgar'dan önce gelen bir mesele vardı ve Kuzgun bilerek dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. "Hayır karşılaşmadım ve sence de öfkeli olması normal değil mi ? Corc Black haddini fazlasıyla aşmadı mı ?" abim korkuluklara yaslanıp "İhale Blackleri tuzağa çekmek için bir oyundu. Corc aç gözlü şerefsizin teki kardeşi ihaleye girmek istemedi fakat o yine de girdi. Bunu biliyordum ve istediğim olduğu içinde halimden memnundum." "Fakat takip edildiklerini anladılar ," diyen ablam sandalyeye oturdu. "Bile isteye açık bir şekilde takip ettirdik ama o aptal bunu Kor'un yaptırdığını düşündü. Geçenlerde bir toplantı yapmışlar. Owen ve kimliğini belirleyemediğimiz biri daha ," bildiğim şeyleri anlatıyordu. "Blackler sadece bir yeri patlatacakları zaman birileriyle gizlice buluşuyorlar." Gözlerimi devirdim. "Bu cümleyi birinden daha duyarsam düşüp bayılacağım." diye ağzımın içinde mırıldandım."Bildiğin şeyleri anlatmamız seni sıktı mı yavru kurt ?" diyen Kuzgun ile bir kere daha gözlerimi devirdim. "Blacklerin bir yere saldıracağını biliyordum ki görüyorum siz de biliyordunuz. Ben bu işi size bırakmış ve bu detayı umursamamıştım. Sanırım büyük bir hata yapmışım." "Senin umursadığın detay James mıydı ? Veya Owen'da olabilir. Dün gece ortalığı karıştırmışsın." diyen abimin dudağında ufak bir tebessüm vardı. Evet abi , umursadığım detay Owen çünkü yakında alevler içinde can verecek. "James ve Owen ile tanışmak için çok heyecanlıydım." Bay hitap eki kullanmamıştım çünkü abimler çok iyi biliyordu. Düşmanıma biz bizeyken eğer Bay diye hitap edersem yakında ölüm haberini alırlardı ve eğer bu ufak detaya dikkat etmezsem abimler olayı çok çabuk anlardı. "En tepeden başladın her zamanki gibi." diyen ablam Kuzgun'un dudaklarına götürmek üzere olduğu çayı almış ve içmişti. Eli boş kalan Kuzgun ise büyük bir hayal kırıklığı ile ablama bakmıştı. İçimden bu hallerine gülsem de dışarıya bir şey yansıtmadım. Fakat bu ifadesizliği çok sürdüremeyecektim. "Şimdi düşüneceğimiz şey onlar değil. Corc Black onun fişi hemen kesilmeli." abim ağır ağır başını salladı ardından "Onu Kor'a bırakmaya karar verdim." Kaşlarım çatılırken "Eğer ona bırakacaksan bunu en başta yapmalıydın abi." sesim sert çıkmıştı. "Herkesin kendi eğlencesi var. Ben düşmanlarımla oyun oynamayı seviyorum." Dudaklarımı aralamıştım ki söyleyeceklerimin ağırlığını fark edip sustum ve ellerimi yumruk yaptım. "Susmak sana yakışmıyor Bozkurt ," diyen abim yaslandığı yerden doğrulmuş "Söyle , senin oyunun yüzünden yedi ailenin ocaklarına ateş düştü , çekinme söyle." kendim susturmasam söyleyeceğim cümleyi söylemesi vücudumda kısa bir titremeye sebep olmuş , yumruk yaptığım ellerimi açmıştım. "Sen...eğer düşmanını bir oyuna çekiyorsan onun arkasında mutlaka bir şey vardır ," yere düşen bakışlarımı tekrar gözlerine sabitledim. "Bir şey buldun değil mi ?" içten bir şekilde gülümsedi. "Blackler bir yerleri patlatmakla ünlüler doğru fakat bu değirmenin bir kaynağı var.O kaynağı buldum." Şimdi daha net olmuştu. Rüzgar bu yüzden sinirlense de abimin işine karışıp Corc Black'i öldürmemişti. Asıl hedefleri Blackler değildi onların tedarikçisiydi. Don'un bundan haberi olmadığını umuyordum aksi halde 'Benim bundan neden haberim yok ?' adlı uzun bir konuşma yapmamız gerekecekti. "Sanırım bu planı kendi aranızda yaptınız ," dedim bir şey bilip bilmediğimi anlamamaları için sabit bir sesle. "Adamlar açık takip yaparken Black öylece tuzağınıza mı düştü ?" "Hayal ve Poyraz." diyen ablam ile eksik parçalar tamamlanmıştı.O iki deha oturdukları yerden Blacklere sert bir darbe vurmuştu. "Adamlar açık takip yaparken bir şekilde Corc Black'ın telefonuna veya herhangi bir teknolojik cihazına ulaştı ve Poyraz ile Hayal'de..."deyip devamını getirme gereği duymadan güldüm. "Şimdi sıra Rüzgar'da. Corc Black'in artık emekli olma zamanı geldi." abimin sözlerinin ardından Kuzgun parmağını şıklatıp "Black ortadan kalktığı an bizde tedarikçinin fişini çekeceğiz. Böylelikle geride kalan Jayk Black'in de eli kolu bağlanacak." Don'un Jayk Black hakkında söylediklerini hatırladım.'O kardeşine göre daha zeki ve daha kurnaz' Bu hamle ile Jayk ikizinin intikamını alacak gücü bulamayacaktı. Doğrusunu söylemek gerekirse iyi bir plandı. "Fakat yine de kardeşinin intikamını almaya çalışacaktır. Güçlü bir saldırı olmasa da deneyecektir." diyen ablam bakışlarıyla bu saldırının kime karşı olabileceğini anlatmıştı. "Endişe etmeyin kendimi koruyabilirim ayrıyeten bana saldırmak her yiğidin harcı değildir. Sadece dener zarar veremez ," dedim ve arkamı döndüm. "Bana müsaade , gidip diğerlerine de bakayım. Eğer bana işiniz düşerse arayın.Ya da aramayın bana işiniz düştüğünde zaten haberi gelir." dedim ve terastan ayrıldım. Biraz uzaklaştıktan sonra telefonumu elime alıp sanki bir şeye bakıyormuş gibi yaptım ve kolonun arkasına geçip görüş alanlarından çıktım. Bence iyi idare etmiştim. Ablamın ve abimin gülüşünü duyduğumda bu düşünce tuzla buz oldu. Çok sevdiğim bir animasyon filmi vardı. Orda bir şarkı da şöyle diyordu. Eskiden çok yakındık , şimdi uzak.Yavaş yavaş yürümeye başladım. Eskiden çok değil bir buçuk yıl önceye kadar her ailede ki kardeşler gibiydik. Kavga etsek de iki dakika geçmeden başka bir konu üzerinde konuşmaya başlar ve yine kavga ederdik. Abim ve ablam benim yanımda çocuk gibiydiler , ben de onların yanında öyleydim. Sonra bozuldu. Suçlu onlar değil diye bağıran yanımı ise sadece sessizliğim ile boğuyordum. Ablamın bana sarılmak için hamle yaptığı an geldi gözümün önüne. Kendini affettirmeye çalışmıyordu gözlerinde ki ifade bana bir şey anlatmaya çalışıyordu. Ben ise bana anlatmak istediği şeyi dinlemek istemiyordum. Durup derin nefes aldım. Keşke onlara karşı da duygularımı kontrol edebilseydim. Düşmanlarıma duygularımı yansıtmıyorsam , sevdiklerime karşı tam tersiydi. Onlara karşı duygularımı çok daha kısa süre saklı tutabiliyordum. Bu benim en nefret ettiğim özelliğimdi. Öfke ile dolmam çok kısa sürüyor ve onu kontrol etmem ise imkansız oluyordu. Abim ve ablam da bu duruma dahildi. Onlara öfkeliydim hayır ben onlara kırgındım. Çekip gitmelerine kırgındım. Londra'ya gelmeleri Rüzgar'dan bağımsızdı. Düşünmüştüm acaba bir bağlantısı olabilir mi diye ama hayır yoktu. Çünkü abim ve ablamın aniden çekip gitmesiyle bunu Rüzgar'a sığınarak atlatmıştım. Gidişleri çok kötü bir döneme denk gelmişti. Ben o zamanlar büyük bir savaşı kaybetmiştim ve bedelini ödüyordum. Sabahını hatırlamadığım bir gün , abim ve ablamın yanıma gelip , gideceklerini söylemesiyle son bulmuştu. Onlara ihtiyacım olduğu bir dönemde beni bırakıp gitmişlerdi. Buna anlam veremiyordum ben bunu kabul edemiyordum. Bu durumdan da nefret ediyordum. Bu beni güçsüz yapıyordu ve benim buna tahammülüm yoktu. Güçsüz bir yanım olmamalıydı , olamazdı. Ben düşersem olmazdı. Omzuma dolanan kol ile kapattığımı bilmediğim gözlerimi araladım. "Nereye daldın ?" Kaya'nın anlayışla kaplı sesi daldığım yerden çıkmama yetmişti. "Ohoo biz de diyoruz yeni aksiyon vardır bizimki depresyona girmiş." Aren sağ tarafımda yerini alıp saçımı karıştırdığında güldüm. "Bence biraz depresyona girmesi güzel olurdu. İnsan olduğunu hatırlardı belki veya ne bileyim duyguları falan olduğunu. Ama tabii sen robottun değil mi affedersin Ömürcüm ," diyen Afra'da anne edasıyla yüzüme bakmış ardından kıskançlık damarı tutmuş olmalı ki beni kendine çekip belime sarılmış ters ters Kaya'ya bakmıştı. "O benim kardeşim niye yapıştın ?" Huzur bulduğumu hissettim. Düşersem beni kaldıracak üç can yoldaşıma baktım. Yorulursam ben dinlenirken arkamı kollayacak kardeşlerim olması en büyük şansımdı. Onların en büyük destekçimdi ve iyi ki varlardı. Fakat onların varlığı benim düşmemem ve dinlenmemem gerektiğinin de en büyük kanıtıydı. "Bende size bakmaya geliyordum." dedim boğazımı temizleyip. "Daha çok şarjı bitmiş robot gibi yolun ortasında dikiliyor gibiydin." belime sardığı kollarını çözüp saçlarını toplayan Afra her zaman ki gibi formundaydı. "Güzel haberlerim var ama söylemekten vazgeçtim." dedim arkamı dönüp asansöre doğru iki adım attım. "Sen bakma ona. Anlat ne oldu ?" diyen Kaya kolumdan tutup geri çekti. "Madem çok ısrar ediyorsun." deyip üçünün de gülen yüzüne baktım ve abimlerle aramızda geçen konuşmayı anlattım. "Ee Rüzgar neredeymiş ben görmedim ?"diyen Afra'ya üçümüz de aynı yüz ifadesi ile baktık. "Gerçekten buna mı takıldın ?" diyen Aren ile Afra "Hadi ama karşınızda Ateş Bozkurt var bir şeyler çevirdiği aşikardı. Ayriyeten Kuzgun'un bu ihale olayında Ateş abiye destek vermesi yolun sonunda Black'leri bekleyen büyük bir tuzak olduğunun kanıtıydı." "İhalenin tuzak olduğunu biliyorduk evet ama tedarikçinin peşinde olduklarını bilmiyorduk ," Kaya kaşlarını çatmış "Bu da ya plandan Don'un haberi yoktu ya da bize söylemedi demek oluyor." Biz kısaltma olarak Don desek de tam adı Donatello'ydu. Korumaların şefi , abimin ise sağ kolu gibiydi. Abim bir plan yapacaksa bundan mutlaka haberi olurdu. Fakat Ateş Bozkurt'un bilmediği bir detay vardı. Don'u onun yanına ben yerleştirmiştim , böylelikle Londra'ya geldiklerinde ne yaptıklarını , attıkları her adımı öğrenmiştim. "Haberi olmadığına eminim." dedim düşünceli bir sesle. "Corc Black'in James ile nasıl bir ilişkisi var?" "Yok ," dedi Afra Kaya'ya gülerek."Corc defalarca James'ın oyununa katılmak istemiş fakat her defasında reddedilmiş." "Yanılmıyorsam onu kızdırmış olmalıyım." dedim keyifle."Tek onu değil birçok kişiyi kızdırdın. James'ın oyununa katılman herkesin seni merak etmesine sebep oldu." diyen Aren kollarını göğsünde topladı."Yakında bir şeyler ayarlarlar." Aren'e göz kırpıp "Bilirsin ilgi odağı olmayı severim ama bence bir dahaki buluşmamızın sebebi çok daha farklı bir şey olacak. Dolunay yaklaşıyor." dedim kısık bir sesle. Aren'de aynı benim gibi kısık sesle "Böyle dediğinde kendimi kurt adamlar gibi hissediyorum." dedi. Kaçan keyfim tamamen düzeldiğinden kendimi yenilenmiş gibi hissediyordum. "Sohpetinize doyum olmuyor ama gitmeliyiz Aren." Kaya saatine bakmış "Dediğin gibi dolunay yaklaşıyor son hazırlıkları tamamlamamız gerekiyor ," gitmek için arkasını döndüğünde bir şey unutmuş gibi yüzünü buruşturup bana bakmıştı."Don'un iş yükünü hafifletmemiz gerekiyor." "Biliyorum ama az kaldı yakında sadece kendi işiyle ilgilenecek. Biraz daha dişini sıkması gerekiyor. Şu an ondan başka kimseye güvenemeyiz." "Evet , evet biliyorum sadece hatırlatmak istedim. Hadi görüşürüz." demiş ve Aren ile yanımızdan ayrılmışlardı. "Hayal'in yanına gidiyorum bilgisayarımı bıraktım onu almam gerekiyor geliyor musun ?" başımı hafif iki yana salladım. "Hastaneye gideceği. Malum doktorum gidip odamı düzeltmem , ilgileneceğim hastaların dosyalarını okumam lazım." onaylamış ardından sarılmıştı. "Dikkatli ol , burada işim bitince stüdyoya geçeceğiz ," Yüzünde ki gülümseme anlam kazandı. Kullandığı çokluk ekinin sahibi Arda'ydı. Liseden beri birliktelerdi ama Rüzgar'ın arkasından buraya gelen Arda ile bir yıldır telefon dışında görüşememişlerdi. Rüzgar'ın Arda gibi bir dosta sahip olması beni çok mutlu ediyordu ama buraya gelme sebebi iki kalbin arasına mesafe girmesine sebep olmuştu. "Yanlış düşünüyorsun. O mesafe sadece bizim ilişkimize mi girdi ? Ömür bence bizi düşünmek yerine kendini düşün ve sorulması gereken soruyu sahibine sor. Çünkü sizin durumunuz bizden beter." "Tamam beraber büyüdük ama bu da fazla." dedim şakayla karışık git artık derken. "O bakışlar bana sökmez Bozkurt. Yeri gelir zihnini okurum yeri gelir kan kusana kadar seni döverim. Hadi kaçtım ben." demiş ve yüzünde ki gülümseme ile koşarak uzaklaşmıştı. Başımı iki yana sallayıp tebessümle asansöre doğru ilerledim. Asansörü çağırmak için havaya kalkan elim üzerimde hissettiğim gözler ile havada kalmıştı.Kalbim varlığını bağırırken gözlerim ağır ağır bana bakan gözleri buldu. "Rüzgar." sesim kısık çıkar sanmıştım ama normal çıkmıştı. Bu durum ise içten içe canımı yaktı. Sanki dün konuşmuşuz gibiydi. Bu güzel bir şey miydi ? Yoksa bu ona karşı kırgın bile hissedemeyecek kadar uzaklaştığımı mı anlatıyordu ? Kalbimin atışı uzaklaşmadım dese de bir yandan da öyle olmadığını bağırıyordu. O an bir kez daha korktuğumu hissettim. Karşımda duran okyanuslara verdiğim sözü tutamadığımı hissettim.Ta ki sesini duyana kadar. Birbirine girmeye başlayan düşüncelerim beni bataklıkta boğmaya çalışırken sesi her şey yolunda dememe yetti. "Ömür." sesi benim aksime kısık çıkmıştı. Ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Ben de bilmiyordum ama onun el pençe haline dayanamadığım için "İyi misin ?" dedim.Gözlerim gözlerinden bir saniye ayrı kalmak istemezcesine okyanuslarını inceliyordum. Sorumu duyduğundan emin değildim bende ne sorduğumu bilmiyordum.Yutkundu bakışlarını yırtmak istercesine bileğimi kaşıdığım elime düştüğünde çocuk gibi ellerimi arkama sakladım. Hiç olmadık anda alerjim tutmuştu. "İyiyim sen nasılsın ?" gözlerini bir süre arkama sakladığım ellerimden çekmese de sonunda tekrar okyanuslarımız buluştu. "İyiyim çok şükür." biz ne yapıyorduk ? Daha sonra sorgulayacaktım. Bu düşüncem zihnimde yankı yaptı ve istemsizce dudaklarımda buruk bir tebessüm oluştu. Ben her olasılığı hesaplar , gelebilecek her hamleyi tahmin ederdim...ama düşünemiyordum. Haklıydım , biz Rüzgar ile berabere kalacaktık. Derin nefes aldım "Başımız sağ olsun , abimlerle konuştum. Bir şeyler çevirdiğini tahmin ediyordum. Harekete geçecek misin ?" iş konuşmak sanırım en doğrusu olacaktı. Zaten başka bir şey de gelmiyordu aklıma. "Daha fazla zaman kaybetmek istemiyorum. Bu işe bir son vereceğim." gözleri ruhumu okuyordu. "Yardıma ihtiyacın olursa artık buradayım." dedim şakaya karışık kısık bir ses tonuyla. "Gerçekten ," demiş ardından iç çekip "Dün...ortalığı karıştırmışsın." başını hafif öne eğmiş elini açıp kapatmıştı. Söyleyeceği cümleyi değiştirmişti ve gözleri bunu bağırıyordu. Sorun yok dedi okyanuslarım benden bağımsız. Dudaklarımız iş , gözlerimiz hasreti konuşuyordu. "Evet , benden de azını bekleyemezsin değil mi Kor ?" dedim neşeyle. Güldü. Görev başarılı. "Beklemezdim , beklemiyorum da. Masaya nasıl oturdun ?" durdu ve kabanımın cebine doğru baktı. "Davetiye olmadan içeriye giremezdin." dudaklarının söylediğini duymadım. Okyanusları doğru mu anladım diye sorarken ona doğru olduğunu göstermek için arkama sakladığım elimi cebime attım. Zippo çakmağı gördüğünde yutkundu ve gözlerini kapatıp açtı. Elimde tuttuğum çakmak Korlar'ın simgesiydi. Çakmağın altında Kor ailesinin mührü , sırt kısmında ise kime ait olduğuna dair kişinin imzası oluyordu. Diğer çakmaklardan ayıran özelliği ise çıkan ateşin renginin değişiyor olmasaydı. "Bu kadar şaşırma. Unuttun mu bunu bana sen verdin ?" dudaklarım şaka yaparken gözlerim ben hala senin ailenim diye bağırıyordu. Ve Rüzgar bağırışımı duyuyordu. Gözleri bağırışıma karşılık veriyordu. Ailesi olduğumu biliyordu. Ve Rüzgar Kor beni özlemişti. "Unutmadım ," dedi güçlü bir sesle. Dizi veya filmlerde ki gibi yakasına yapışmadım çünkü okuma yazma biliyordum. Rüzgar'ı okuyabiliyordum. Yanan ruhunu görebiliyordum. Sesime hasret , kokuma hasret ruhunu okuyabiliyordum. Sebepler umurumda değildi çünkü sevdiğim adama güveniyordum. Bana anlatmak için yandığını biliyordum. Sadece bana ihtiyacı vardı. Ruhuna dokunmama ihtiyacı vardı. Sormadığım soruların cevabını vermek için beni bekliyordu. Kızabilir miydim ? Bana anlatmak için yanıp tutuşurken ona kızabilir miydim? Kızmadım aksine gülümsedim. Ona izin verdim. Kimsenin açıklama yapmasına izin vermeyen ben onun bana kendini açıklamasına izin verdim. Karanlıkta kalmış şehri aydınlanıyordu. Onu kurtarmamı isteyen ruhunu yokluğumdan kurtaracaktım. Sessiz bir anlaşma yapmaya başladı gözlerimiz. Bunca zaman ayrı kalan okyanuslar yavaş yavaş birbirine karışacak , ezbere bildiklerimizi sanki ilk defa öğreniyormuşuz gibi hissedecek en sonunda pes edecektik. Sınıra geldiğimizde çıkan fırtına dalgaları kabartacak okyanus taşmak ve yıkmak isteyecekti. Belki de eskisi gibi yağmura sığınacak fırtınanın dinmesi için birbirimizi dinleyecektik. Bazı kavuşmalar hemen olur arada ki sebepler bedenlerin yan yana gelmesine engel olamazdı. Bizede olmayacaktı çünkü sebepleri umursamayacak kadar özlemle doluyduk. Okyanuslarımızın yaptığı anlaşmanın altına sessizce imzamızı attık. Telefonumun sesi ikimizinde gözlerini daldığımız sulardan çıkarmıştı. Arayana bakıp aramayı sessize aldım. Hastaneden arıyorlardı. "Sanırım gitmen gerekiyor." Buruk bir tebessüm hakimdi dudaklarına. "Evet , gitmem gerekiyor." Başını hafifçe salladı , uzanıp asansörü çağırdı. Bir adım geri gidip "Sinirli olduğunu söylemişti Kuzgun." dedim hafif kısık sesle. Dudaklarındaki tebessüm yerini güneş ışığı olan gülümsemeye bıraktı. "Öyleydim ama artık değilim." sen varsın dedi okyanusları. Artık sen varsın. Asansörün kapısı açıldığında Rüzgar binmişti. "Bundan sonra buradayım." dedim gözlerimizin konuşmasına dudaklarımıda dahil ederek. "Gelemeyecek kadar korkak , son nefesime kadar bekleyecek ömrüm var." ve asansörün kapıları kapandı. Kapanan kapılara bakarken içimde varlığını bile unuttuğum küçük çocuk sevinç çığlıkları atıyordu. Rüzgar içimde ki çocuğu uyandırmıştı. Sevdiğim adam beni seviyordu ve hala beni arkasında bırakamayacak kadar çocuktu. Lise zamanında bir alışkanlık edinmişti. Ben bir yere gideceksem o benden önce yanımdan ayrılırdı. Rüzgar değişmemişti. En büyük korkularımdan biri yersiz çıkmıştı. O hala benimle doluydu. "Sen hala burada mısın ?" diyen sesle başımı hafif iki yana sallayıp asansörün kapısına bakmaya bir son verdim. Sesin geldiği yere doğru döndüğümde Afra hemen yanında ise Arda beni karşıladı. "Neye sırıtıp duruyorsun sen ?" diyen Afra yine anne edasıyla parmağını sallamıştı. Zekamı kullanıp aynı edayla parmağımı sallayıp ikisini gösterdim. "Sizi görünce bir gülümseme sardı." Afra yemedim bakışları atarken Arda yanıma gelmiş "Hoş geldin Alya." sarılmıştı. Gülümsemem solmazken ben de ona sarıldım. "Hoş buldum. İyi misin ?" Geri çekilip aynı gülümsemeyle "Çok şükür gayet iyiyim. Sen ?" "Çok şükür bende iyiyim," dedim asansörün düğmesine basıp. "Hastaneye gitmem gerekiyor. Odaya yerleşip devir alacağım hastalar hakkında diğer genel cerrah ile konuşacağım." "Ben de tam olarak bu yüzden neden hala burada olduğunu sormuştum." diyen Afra bir kez daha gözlerini kısmıştı. Cevap verecektim ki asansör geldi. Hızlıca içeri geçip kapı kapansın diye arka arkaya düğmeye bastım. "Cevap verecektim ama görüyor musun asansör geldi. Başka zamana artık." dedim kapı kapanmaya başlarken. Afra "Ömür Alya !"diye bağırdığında Arda sevdiği kadının bu halini aşkla izliyordu. Fakat aklına bir şey gelmiş olmalı ki kapı kapanmadan öne doğru bir adım atıp "Rüzgar'da aşağı inmek için buraya geliyordu konuştunuz mu ?" diye sormuş Afra soruyu duyunca heyecanla bana dönmüştü ki kapılar kapandı. Kendimi iyi hissediyordum hayır kendimi çok iyi hissediyordum. Bu uzun zamandır hissedemediğim bir duyguydu. Bir şeyler değişecekti. Aynaya dönüp saçımı düzelttim yüzümdeki gülümsemeye baktım. Evet emindim bir şeyler değişecekti. Sırtımı aynaya dönüp elimde sıkıca tuttuğum çakmağı cebime koyup telefonumu çıkardım. Ekrana düşen mesajlara göz devirip bildirim çubuğundan göz attım. Emma : Telefonumu neden açmadığını sorabilir miyim ? Emma : Yada dur ondan önce Londra'ya geldiğini bana söylemeyi düşünüyor muydun ? Emma : Hani önümüzde ki ay gelecektin ? Emma : Kafanı kırmak istiyorum ! Emma : Abine çekmesen olmazdı zaten. Konuyu abime getirmesine gülmeden edememiştim.Telefonu cebime koyup asansörün kapılarının açılmasını bekledim. Kapılar iki yana açıldığında dudaklarındaki gülümseme kaybolmuştu. Kalın topuklu botumun çıkardığı sesi dinlerken çıkışa doğru yürüdüm. Çalışanlar başlarıyla selam verirken şirketten çıkmıştım. Arabaya önüne geldiğimde gözüm Rüzgar'ın arabasını aradı ama yeri boştu. Nereye gittiğini merak ederken arabaya bindim. Kemerimi takıp motoru çalıştırdım. Keyfim yerinde olduğu için güzel bir şarkı açtım. El ele tutuşmuş konuşarak şirketten çıkan Arda ve Afra'yı gördüğümde gaza basıp önlerinden hızlıca geçtim. Dikiz aynasına göz attığımda Afra yüzüne gelen saçları arasında ayağını yere vurup ismimi bağırdığını , Arda'nın ise kahkaha atarak sevgilisini sakinleştirmeye çalıştığını gördüm. Afra ile uğraşmayı seviyordum. O da bunu çok iyi biliyor ne kadar sinirli görünmeye çalışsa da güldüğüne emindim. Sabah kurallara uymayarak kullandığım aracı şimdi sakince kullanıyordum. Acelem yoktu , hastanemizin genel cerrahı olan Emma bunca zaman beklemişti yarım saat daha beklerse sorun olmazdı. Fakat benim için farklı planları olan misafirimiz erken teşrif etmişti. Takip ediliyordum. Keyfim de kurallara uyan yanım da beni terk etti. Bir kez daha. Dört araba arkamda olan siyah aracın plakası bana kimin beni takip etme cesaretinde bulunduğunu söylemeye yetmişti. Kırmızı ışık yandığında durdum ve ne yapacaklarını sakince beklemeye başladım. Önüm boştu istersem gaza basıp birkaç hamleyle onları atlatabilirdim ama bu hiç eğlenceli olmazdı. Oyun oynamak istiyordum.Yüzümü buruşturdum. "Bazen gerçekten abim gibi oluyorum. Ama o da ağzının tadını biliyor," kıkırdadım "Oyun oynamak , düşmanlarını aptal yerine koymak fazla eğlenceli." Yaklaşan motorların sesini duyduğumda ne yapmak istediklerini anlamıştım. Motorlar çok geçmeden yanımda yerlerini almıştı. İkisi önde ikisi ise arkamdaydı. Camı açmadan yanımda ki motora baktım. Sürücüsü ceketinin içinde ki silahı gösterip beni korkudan titretirken (!) onları takip edeceğimi belli etmek için farları bir kez açıp kapattım. Çok korkunçtu (!) Işık yeşile döndüğünde beni yönlendirmelerine izin verdim. Trafikten çıkıp ara sokağa girdiğimizde önümü ve arkamı saniyeler içinde kapatmışlardı. Dudağımı büktüm "Tüh kaçacak yerde kalmadı ," silahımı belimden çıkarıp torpidoda ki susturucuyu taktım. Önümde ki araçta dört kişi olmalıydı. Arkamda ki araçta taş çatlasa altı , motorcuları da sayarsak on dört kurşun gerekiyordu. Silahım da dokuz kurşun olduğu için bir diğer şarjörü de cebime koydum. "Evet , bu ürkütücü durumdan fazla kurşun harcamadan çıkalım." Önümdeki aracın kapısı açılıp Corc Black indiğinde silahımı belime koyup kapıyı açtım. "Merhaba , Bayan Bozkurt." Arabamın kapısını kapatıp aramızda altı adım kalacak şekilde karşısına geçtim. "Merhaba , Bay Black.Tanışmak için böyle bir yol seçmeniz hoşuma gitti." dedim tane tane gözlerimle gülümserken. "Ah kusura bakmayın ben meraklı biriyimdir. Ortada dolaşan söylentiyi duyunca da sizi görmek istedim." "Söylenti değil Bay Black , duyduğunuz doğru." dedim yalandan yüzümü üzgünüm dercesine buruşturdum. "Eminim öyledir Bayan Bozkurt ," dedi alayla "James'ın masasına oturduğunuza inanamam pek mümkün değil." Alay eden gülümsemesi beynimde ölüm diye bağıran yanımı uyandırsa da bunu elbette dışarı yansıtmadım. "Benimle resmi konuşuyorsunuz ," kaşları çatıldı "Siz düşmanlarınızla resmi konuşmazsınız Bay Black. Bu da demek oluyor ki benim düşmanlarımla resmi bir şekilde konuştuğumu öğrenmişsiniz. Şu ana kadar sadece Bay Owen , Bay James ve Bay Max bu konuşma tarzıma şahit oldular. Yani karşıma çıkmadan bu söylentinin doğruluğunu teyit etmek için üçünden biriyle görüşmüş olmalısınız. Şimdi bir daha düşünün. Bunlar söylenti mi ?" Şah. Dişlerini sıkıp iki adım yaklaştığında arkasında olan koruma hızlıca yanına geçmiş ve kulağına eğilip bir şey söylemişti. Black gözlerini kapatıp birkaç saniye beklemiş ve attığı adımları geri almış , iki adım gerilemişti. Bu hareketiyle korumanın bana yaklaşmaması gerektiğini söylediğini anlamıştım."Haberi aldınız mı Bayan Bozkurt ? Sabaha doğru sizin depolardan birine ziyarette bulundum." konuyu değiştirmişti. "Elbette aldım Bay Black. Sizi tebrik etmeliyim bu büyük bir cesaret örneğiydi. Ama umuyorum ki sizi kimse örnek almaz. Bu arada tepenizde ki saati farkındasınız değil mi ? Sanırım geri sayıyor , bozulmuş olmalı." dediğimde gözlerinde şimşekler çakmış benim dudağımda ise gülümseme oluşmuştu. "Soyadın sana fazla güç veriyor ," ve beklediğim hamle gelmişti. Soyadımın bana verdiği güce sığındığımı düşünen bir beyin yoksulu daha karşımda duruyordu. "Ama bu işe yaramaz Bozkurt. Soyadının arkasına sığınman seni korumaz." dediğinde başımı ağır ağır anlıyorum dercesine salladım. Elim ise yavaş hareketlerle belime gitmiş susturucu takılı silahımı kavramıştım. Hamlemle arkamda bulunan aracın kapıları açılmış , motorlu korumalar da silahlarını bana doğrultmuştu. Kıkırdadım elimi silahımdan çekip hafifçe iki yana doğru açtım. "Sanırım soyadının arkasına sığınan bu kadın sizi fazlasıyla korkutuyor. Sizi soy adımın arkasına sığınarak öldürüp , soy adımın arkasına sığınarak çekip gitmeli miyim ?" Mat. Geriye gidip korumasının arkasına geçtiğinde gözlerimi kırpıştırdım. "Yolumu açın Bay Black , işe geç kalıyorum." dedim ve arkamı dönüp arabama ilerledim. Kapıyı açıp koltuğa yerleştiğimde öfkeyle kızaran yüzü zaferimin ödülüydü. Silahımı yan koltuğa koyduğumda korumasına arabayı çekmesini söylemişti. Sandığımdan daha kısa ve kolay bir konuşma olmuştu. Kemerimi bağlayıp motoru çalıştırdım.Yolumu kesen araç çekildiğinde ayağımı gaz pedalına hafifçe bastırıp yanlarından yavaşça geçtim. Arkamda kalan bedenler ilk değildi ve son da olmayacaktı. Güç erkeklere mahsus değildi. Zeki bir kadın güçlü bir erkeği yenebilirdi.Bu hiçbir kitapta yazmasa da bilen bilirdi. Oyun bitmişti.
🎭
✨️Duyurular için hesabımı ve yeni bölümlerden alıntı için Okyanusdan_kor'a Instagram sayfasını takip edip bana ulaşabilirsiniz 🫣 ✨️Bölümler hakkında yorum yapmayı unutmayın. Dolunay'ın öfkesi sizden uzak , yıldızların gülüşü yolunuzu aydınlatsın. Yeni bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın ve gölgeler de kalın.
🎭
|
0% |