Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm - Dolunay'ın Külleri

@elif.kinik

 

 

 

 

 

"Sabrettim ,

yirmi sekiz yıl kadar."

Rüzgar Kor'un anlatımıyla...

Güç adama güzellik kadına verilmişti ve her şeyi yenen güç güzelliğe yenilmişti. Bende ise olay farklı olmuştu. Gözlerime benzeyen gözlerini gördüğümde bir şeylerin yolundan çıktığını ama dağılırken bile kendine hayran bıraktığını anlamıştım. İnsanlar çok acizdi , bazen gözün bile göremediği bir mikrop seni yatalak ederdi bazen ise nefesini kesen iki çift göz olur ayakta dursan bile çoktan hastalığın pençesine düşmüş olurdun. Bu hissi hastalığa benzetmek doğru değildi ama bir yandan da doğruydu. Bütün dünyanı , seni sen eden kadını arkanda bırakıp gittiğinde bu his sadece bir hastalığa dönüşürdü. Dönüşmüştü...Kalbimi sarmış her nefes aldığımda paramparça etmişti. Sevdiğinden ayrılan herkes bu hissi hissetmişti ama bu çaresizlik de ikiye ayrılıyordu. Birinci yol sevdiğinle tekrar kavuşacağın , ikinci yol ise aynı sokaktan geçsen bile onunda herkes olduğunu kabul edeceğin...

Ayrılık acı vermezdi acı veren seçeceğin yoldu.

Bizim için ikinci yol hiç var olmamıştı. Bir yıldır sesi haram , gözleri uzak , gülüşü yasak olsada bizim için sadece birinci yol vardı. Öyle ya , o gün karşısına geçip en aciz halimle uzun bir süre olmayacağımı söylediğimde gözlerinde sadece anlayış vardı. Ben o gün ona ayrılalım bile diyememiştim nasıl ayrılabilirdik ? Ama canımı yakan en büyük etken de ömrüm olan kadının gözlerinde ki anlayıştı. O anlayış beni yok etmişti , herkese karşı kullandığım ateşim beni yakmaya başlamıştı. Sormamıştı neden dememişti , diyememişti...Benim sevdiğim kadın acı çektiğinde sadece gülümserdi , dik durur ve yenilmediğini bağırırdı. Ve ben o gün ömrüm olan kadının güçlü durmasına sebep olmuştum.Tek dinlendiği yer benken , ben ona güçlü ol demişti. Olmuştu...o öyle güçlü durmuştu ki kimse acısı olduğunu anlamamıştı. Düşmanları diz çökmüş , karşı çıkanlar boyun eğmişti ama ömrüm her savaşında kalbindeki 'Neden ?' sorusuna direnmişti.

Her zaman güçlü duran biri en sonunda acı çektiğini unuturdu.

Unutmuştu...

İki saat önce , asansörün önünde onu gördüğümde gözleri gözlerime değdiğinde kalbimi saran çaresizlik beni özgür bırakmıştı. Çünkü sevdiğim kadının gözlerinde ki güç beni diri diri toprağa gömmüştü. Hasret duygusu beni sarmadan okyanuslarının benim okyanuslarımdan ne kadar uzak olduğunu görmüştüm. Sonra hasret beni ele geçirmiş okyanuslarında kaybolmuştum. Kalbim ilk günkü gibi atmış , uzun süre sonra rahat bir nefes almamı sağlamıştı. Konuşamamıştım , konuşamamıştı.Ta ki el pençe duran halime daha fazla dayanamayana kadar. İyi misin demişti iyiyim demiştim. Baştan sona yalan , baştan sona anlamsız bir konuşmaydı ama bize zaman kazandırmıştı. Okyanuslarımızın birazda olsa birbirlerine değmesi için zaman kazanmıştık.Yetmemişti , yetemezdi. Aramızda nedenler , ensemizde sebepler vardı. Kalbimizde hasret , gözlerimizde kayıp vardı.

Ayrı kaldığımız ayların sebebi benken bir o kadarda değildim ve bu nasıl açıklayacağımı bilmediğim bir durumdu.

Ömür bilinmezlikten nefret ederdi. Emin olduğum iki şey vardı. Biri o Türkiye'de ben buradayken attığım her adımı bildiği diğeri ise neden Londra'ya geldiğimi öğrenmemek için bütün nedenlere sırt çevirdiğiydi. O bilinmezlikten nefret ederken ben onu bilinmezliğin ortasına bırakmıştım. Neden diye sormasa da , sormak istediği cevapsız soruların cevabını sadece benden duymak istemişti. Önünde çukur olup olmadığını öğrenmek için her olasılığı hesaplayan kadın , konu ben olduğumda sadece yürümüş önüne bakmamıştı. Düşmüştü ve güçlü durmak zorunda kaldığı için düştüğünü bile fark etmemişti.

Unutmuştu...

İşte bu yüzden bende olaylar farklıydı. Güç de güzellikte beni ben eden kadındaydı. Benim ateşimin kaynağı oydu ve ben en değerlimde bunu saklamaktan gurur duyuyordum.

Bazı acıları ise zaman iyileştirirdi bizim zamana değil aramızda ki sorulmayan sorulara rağmen yan yana durmaya ihtiyacımız vardı. Belki böylelikle onun dudaklarından neden sorusunu duyabilirdim belki böylelikle acı çektiğini ona anlatabilirdim ve belki böylelikle aramıza giren ayların sebebini anlatabilirdim. Keşke diyorum bazen. Keşke bu kadar dik ve güçlü olmasaydık da bizi birbirimizle tehdit edip ayrı düşürmüş olsalardı. O zaman kavuşmamız daha kolay olurdu. Ama bizi birbirimizle tehdit edebilecek tek kişi bile yoktu. Aramıza giren ayların sebebi keşke ben olmasaydım. Keşke gözlerimi dört açıp görseydim ve keşke o darbeyi yemeseydim. Keşke sevdiğim kadın gibi önümde çukur var mı diye baksaydım. O zaman her şey çok farklı olabilirdi.

Dedim ya insanlar acizdi.

Arabada yankılanan telefon sesiyle gözlerimi açıp dikleştim. Aramayı cevapladıktan sonra tekrar arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. "Rüzgar ," Hayal'in ses tonu hoşuma gitmeyen bir şeyler söyleyeceğinin habercisiydi. "Corc Black , Alya'nın yolunu kesmiş." Güzel bir gündü. Hava açıktı , evet bugün güzel bir gündü. "Yaşıyor mu ?" Hafif bir meltem esiyordu. Şaşırtıcı bir şekilde bahar havası vardı. "Alya az önce arayıp Kuzgun'a söylemiş. Böyle bir hamle bekliyorduk zaten ," Hayal her zaman önce aklındakileri söyler daha sonra soruna cevap verirdi. "Soruna gelecek olursak evet yaşıyor. Fakat gururu bayağı sarsılmış galiba ," kıkırdadı "Işıklarda sıkıştırıp ara sokağa yönlendirmişler. Kameraları kapatmışlar ama Corc Black'in araç kamerasını hacklemek pek zor olmadı. Dudak okuyabildiğimi de hesaba katarsak , Ömür Alya tam olarak tozu dumana katmış." dudaklarımdaki gülümseme adı geçse yeşermek için yemin etmişti. "Peki Black şerefsizi nerede ?" dedim pencereyi hafif açıp temiz havanın içeri girmesini sağladım. O buradaydı. Ömür bu şehirdeydi. Hava bu yüzden böyle güzeldi. "Sana doğru geliyor. Yedi dakikaya yanında canımın diğer yarısı." diyen Poyraz konuşmaya dahil olduğunda gözlerimi açıp boynumu kütlettim. Ömür'ü tehdit etmiş ve oradan sağ çıkmıştı. Bunun nedenini biliyordum. İç çektim. Bana bırakıyordu. Bana güveniyordu ve ona yönelen tehditi görmezden geliyordu. "Kuma diyeceğim ama sizinle büyüdüm kıskanmıyorum ," diye mırıldanan Hayal ikimizin de gülmesine neden olmuştu. "Neyse işimize bakalım biz Poyraz'ın ikizi ," iyi ki kıskanmamıştı. Kıskansa ne yapardık ? "Tablet yanında değil mi ?" yan koltukta ki tableti elime aldım. "Evet ne yapacağım ben bu hurda ile ?" Gözleri , yüzü...Gözlerimin önündeydi. Hafif tebessümü. Elini arkaya saklarken ki gözlerinde ki ifadesini...Seviyordum. Çok seviyordum.

"Hurda mı ?" diye bağıran Poyraz "O yazılım bizim sekiz ayımızı aldı !" Camdan gökyüzüne baktım. Sanki mavilik farklıydı. Sanki okyanusun rengini çalmıştı. "Tamam da ne yapacağım yani ?" Ne yapacağımı biliyordum. Son kez gökyüzüne baktım , evet emindim. Bir tuhaftı ama çok yakışmıştı. Gökyüzüne , okyanus yakıştı.

"Üç dakikaya oradan geçecek." diyen Hayal ile ekranda çıkan yazıları onayladığımda ekran dörde bölünmüştü. Black'in ve korumaların içinde bulunduğu araçların kontrolü saniyeler sonra bende olacaktı.

Düşmanında şereflisini isterdim. Adil bir dövüş olsun , o dövüşün sonucunda kaybetmeyi de göze alırdım ama onlar adil de şereflide olmamayı seçiyorlardı. Meseleleri benimleyken kardeşim ve Hayal'i hedef almıştı. Bir yere kadar Poyraz'ı hedef almasını onu öldürmek istemesini anlayabiliyordum çünkü o da Kor soyadını taşıyordu fakat Hayal'i hedef almak adiceydi. Arabalarına bomba yerleştirmişlerdi. Normalde değil arabaya , yanlarına bir kilometre bile yaklaşamazlardı ama o gün kimsenin aklı yerinde değildi. Poyraz ve Hayal aldıkları haber ile diğerleriyle beraber soluğu hastanede , yanımda almışlardı. Dikkatsiz davranmıştık bedelini ise az kalsın canım dediğim iki kişiyle ödüyordum. Bombayı Don fark etmişti. Şirkete gittiğinde bizi görememiş ardından ne olduğunu öğrenip arkamızdan gelmişti.Tedbirsiz olduğumuzu arabaların parkından bile anlaşılıyordu. Geldiğinde tedbir almış fakat o yokken herhangi bir şey oldu mu diye kontrol etmek için araç kameralarına bakmıştı. Böylelikle arabaya binmeden bombayı fark edebilmiştik.

Poyraz normalde asla yapmayacağı bir şey yapmış ve Corc Black'den alınacak intikamı bana bırakmıştı. Hayal'e gelecek herhangi bir zararda bütün cihanı içinde kim olduğunu umursamadan yakacağını bildiğim için bu kararı beni şaşırtmış ama bir o kadar da işime gelmişti. Böylelikle beklemeye başlamıştım ta ki Ateş abi karşıma geçip planını anlatana kadar. Karşı çıkmak istemiştim fakat plan mantıklıydı. Blackler'in arkasında ki tedarikçiyi bulmamız Corc Black'in fişini çektiğimde kardeşinin elini ayağını bağlayacaktı. Bu yüzden kabul etmiştim.Yapılan saldırı bize pahalıya patlamış ama amacımıza da ulaşmıştık. Böyle olmamasını ve hiçbir adamımızı kaybetmeden , hiçbir ocağa ateş düşmeden bu defteri kapatmak isterdim. Olmadı ve verdiğimiz kayıplar içimde ki ateşi harladı.

Ömür ile karşılaştığımız esnada Black'in yerini tespit etmek üzereydik. Bu yüzden şirketten ayrılıp yola çıkacak son hazırlıkları yapacaktım. Daha fazla beklemeyecektim. Bu gün bu iş bitecekti.

Corc Black artık yolun sonundaydı.

Yaklaşan arabalarla"Sonra görüşürüz ," demiş ve aramayı sonlandırmıştım. Cebimde ki çakmağı çıkarıp parmaklarımın arasında çevirdim."3,2 ve 1." tabletin ekranına bastığımda arka arkaya seyreden araçların hızı düşmüş ve gittikçe yavaşlayıp en sonunda ise birkaç adım ötemde durmuşlardı. Araçları istop ettirip kapıları kilitledim. Far görmüş tavşan gibi kaldıklarına emindim. Korkusunun daha da artması için beş dakika kadar beklemiş ardından kapıyı açıp aşağı inmiştim. Temiz havayı içime çektiğim de Corc Black'in kapıyı açmak için bağırıp camı yumruklamasını dinledim. Doğrudan onun arabasına doğru ilerleyip camı tıklattım. "Ben senin sesini duyuyorum sen benimkini duyabiliyor musun ?" sessizlik olduğunda ağır ağır başımı salladım "Sanırım duyabiliyorsun ," arabaya yaslanıp tablete baktım. "Şimdi korumalarını buradan biraz uzaklaştıracağım. Ben senin gibi şerefsiz değilim onlara zarar gelsin istemiyorum ," tablettin ekranına gereken bilgileri girerken "Keşke korumaların seni takip etmek yerine seninle aynı araçta olsalardı. Ama sen arabada yalnız olmayı tercih ediyorsun huzur veriyor değil mi ? Bende tek başıma araba kullanmayı severim ," yan koltukta Ömür olmadığı sürece. "Fakat sen sanki fazla rahattın Black ? Yoksa ," güldüm "Yaptıklarının yanına kalacağını düşünmedin değil mi ?" Üç aracı Black'in arabasından uzaklaştırıldıktan sonra tabletin ekranını görebilsin diye cama yaklaştırdım. "Teknoloji bayağı hızlı gelişiyor. Araçları hacklemek çocuk oyuncağı olmuş. Baksana yerimden bile kıpırdamadan araba sürebiliyorum. Bilgisayar oyunu gibi ama gerçeği. Eğlenceli , denemek ister misin ? Hayır mı neyse artık başka zamana ," başımı hafifçe salladım "Ama sen hiç konuşmuyorsun Black yada konuşuyorsun da ben mi duyamıyorum ? Dur biraz , camını açayım." demiş ve camı çok az aralamıştım.

"Bu yeni oyunun mu Kor ? Ne yaptığını sanıyorsun ?" küçük boşluktan ellerini uzatmaya çalışıyordu. Sanırım şerefi gibi fizik bilgisi de yoktu. "Oradan çıkamazsın biliyorsun değil mi ?" dedim küçük bir çocuğa laf anlatmaya çalışır gibi. "Kes ! Cevap ver bana ! Ne yaptığını sanıyorsun Kor !?" bana sesini yükseltti. Evet doğru duymuştum bana sesini yükseltti. Hafif hafif başımı sallayıp elimde ki çakmağı yüz hizama çıkardım. Aralık olan dudaklarını birbirine bastırdı. Hızlı hızlı aldığı nefes hırıltılıydı. "Bana sesini yükseltmemelisin , bu beni kızdırır. Beni kızdırmak ister misin ?" cevap vermediğinde kaşlarımı kaldırdım. "Soru sorduğumda cevap vermezsen bu beni dahada kızdır." dedim tane tane. Arka arkaya yutkundu. "Hayır ," yaşarken boyun eğdi "Seni kızdırmak istemem." Düşmanın şereflisi ve onurlusunu sevme sebeplerimden biri de asla boyun eğmeyip , ölsem de boynum dik gideceğim demeleriydi. Şerefini satanlar ise yaşamak için boyunlarını eğer tasmalarını kendi elleriyle uzatırdı. Onlar için yeni sahip yeni umut demekti. Oysa köpekler sadıktı. Camın arkasında birazdan canını bağışlamam için yalvaracak insan ise ne kadar da korkaktı ?

"Ben de öyle düşünmüştüm ," tableti arabanın üstüne koydum ve çakmağı çevirmeye başladım. "Anlamıyorum biliyor musun ? Neden bu kadar aptal olduğunuzu anlamıyorum. Sahiden siz neden bu kadar aptalsınız ? Bir cevabın var mı ?" başını hızlıca iki yana salladı. "Az önce bana sesini yükselttiğinde zihnimin uçsuz bucaksız bir yerinden şöyle bir düşünce geçti 'Acaba ölürken , yaşadığı zamanın aksine başını dik mi tutacak ?' sanırım sizden çok şey bekliyorum ," boynumu kütlettim "Soruna gelecek olursak , hayır bu yeni bir oyun değil. Diğer soruya cevabım ise ," dudağım kıvrıldı "Seni öldürüyorum Corc Black." yaslandığım yerden doğrulup tableti aldım ve arabama doğru ilerledim. "Rüzgar ! Anlaşabiliriz ! Ne istersen yapacağım ! Tanrı şahidim olsun ki yapacağım !" tableti yolcu koltuğuna koyup bagajı açtım.

"Anlaşmak mı ?" Türkçe konuşup kendi kendime güldüm. "Kardeşime yaptığın için affetsem , Ömür'ün yoluna çıktın diye yakarım seni."

Benzini alıp geri döndüm. Birazını yere döküp arabaya doğru yol çizdim. Geri kalanı ise aracın üzerine döktüm. "Yalvarırım yapma !" Sesi müzik gibiydi ama bu tarz müzik sevmiyordum. Şişeyi de aracın altına atıp çakmağı bir kez daha yüz hizama kaldırdım. "Kardeşimin arabasına yerleştirdiğin bomba...şimdi nasıl hissettireceğine yakından bakacaksın ," dizimin üzerine çöküp son kez çakmağı çevirip açtım Çıkan küçük kıvılcım bana gülümsedi. "Duyduğuma göre partileri severmişsin. Havalara uçmaya hazır mısın ?" benzine yaklaştırdığımda iki aşığın kavuşması gibi küçük kıvılcım ile birbirlerine sarılmışlardı. Ayağa kalkıp uzaklaştım , ceketimin cebinde ki güneş gözlüğünü takıp izlemeye başladım. Alevler arabaya ulaştığında son kez çığlığını duydum.Ve araç büyük bir gürültüyle patlayıp küle dönmeye başladı.

Küçük kıvılcımın etkisi büyük olurdu.

Zaman veya mekan önemsizdi.Önemli olan sana yapılanı unutmamak ve en mutlu olduğu , en beklenmedik anda saldırmaktı.

Babamın da dediği gibi ' Her şeyden kaçabilirsin ama Kor'dan asla.'

Çünkü o her zaman ensendeydi.

🎭

Ömür Alya Bozkurt'un Anlatımıyla...

Corc Black'i arkamda bırakıp daha fazla zaman kaybetmeden hastaneye geçmiştim. Emma kapıda beni karşılamış beraber odama çıkmıştık. Biraz sohbet etmiş daha sonra hastalar hakkında konuşmuştuk. İlgilendiği hastaların yarısını ben almış ve dosyaları inceleyip hastalarla görüşmüştüm. Ardından kafeteryaya inmiş kahve almış , çıkan dumanları izliyordum.Tıpkı topuklu ayakkabılarımın yürüdükçe çıkardığı ses gibi , hoşuma gidiyordu. Ufak şeyler güzel olurdu. Kocaman dünyada kaostan kaçmak için ufak şeyler en iyisiydi. Kabul etmek gerekirse bu şu beni mutlu eder demek için bir aramaya giremezdim. O arayışa girmek yerine daha farklı şeylerle uğraşıyordum. Plan yap , olasılık hesapla , mutlu olmak istersen ise sadece gülümse. Sesleri dinle ve dumanları izle. Bu kadar yeterdi. Dahasına gerek yoktu. Dahasına zamanım yoktu.

"Kahvende bir şey mi var ?" gözlerimi kırpıştırıp başımı kaldırdım. "Beş dakikadır kafeteryanın kapısından seni izliyorum. En sonunda yanına geldim ," kahveye baktı. Dumanlar gitmiş , mutluluk bitmişti. "İyi misin ?" sandalyeyi çekip karşıma oturdu. "Beni dikizlemek yerine yanıma gelecek misin diye merak etmiştim." dedim soğuyan kahveyi üç yudumda bitirip boş bardağı kenara koydum. "Fark ettin yani seni izlediğimi ?" kaşlarını çatmış alayla gülümsemişti. "Emma ameliyat kötü mü geçti ?" ben hastalarla görüşürken Emma yoğun bakımdan çağrılmıştı. Daha sonra hastasının iç kanama geçirdiğini duymuştum. Dudaklarında buruk bir gülümseme oluştu.

"Kurtaramadık." iç çektim "Başımız sağ olsun." Bu gün fazla ölüm haberi alıyordum. "Sağ ol." dedi kısık bir sesle. Doktor olmak hayat kurtarmak güzeldi. Fakat kurtardığın hayat sayısı kadar ölümde olurdu. Hastalarla yakın bağ kurma derlerdi ama vicdanı olan herkes bir kere göz göze geldiği birinin bile ölüm haberini aldığında üzülür içi parçalanır gibi hissederdi. Bizim için ise durum daha da farklı oluyordu. Yakın bağ kurma dedikleri hastaların güldükleri anları da acı çektikleri anları da görüyorduk.Yaşam dolu olduklarını ve cansız bedenlerini gördüğümüz gibi. Hastaneler zordu. Doktor olmak , sağlıkçı olmak zordu.

"Sabaha karşı silah deposuna saldırı oldu." konuyu değiştirip ölümden uzaklaştırmak isterdim ama sağım solum ölümdü. "Şaka mı yapıyorsun ?" demiş ardın hızlıca başını iki yana sallayıp "Kaybınız var mı ?" sadece gözlerimi açıp kapattım. "Kim , kim bunu yapmaya cesaret etmiş ?" hafifçe etrafa bakmış öne doğru eğilip "Listede olanlardan değil değil mi ?" dudağım kıvrıldı. "Endişelenme listeden değil , Corc Black." Kaşları çatıldı"İyi de onda o cesaret ne arıyor?" omzumu indirip kaldırdım."Rüzgar hamlelerine karşılık vermediği için cesaret patlaması yaşadı."dedim umursamazca. "İyi de Kor yapılana hemen karşılık vermez ki." onayladım.

"Aptallar , düşmanlarını tanımıyorlar ama sorarsan güçlüler." Akıl olmadan güç işe yaramıyordu. "Peki Rüzgar ne yapacak ?" bu kısa soru iki alt başlığa ayrılıyordu. Birincisi , Rüzgar ile konuştun mu ? İkincisi , Rüzgar ne zaman hamle yapacak ? "Gerekeni ," dedim yüzüme yerleştirdiğim gülümsemeyle. Anladığım ama cevap vermediğim soruları için göz devirmişti. "Peki abim ne yapıyor ?" sorum tıpkı onu sorusu gibi iki başlığa ayrılıyordu. Birincisi , abim ile aranız nasıl ? İkincisi , öğrenmemesi gereken bir şey öğrendi mi ? "Aynı ve hayır." dedi alt başlıklara da cevap vererek.

Emma abimin kız arkadaşı olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Fakat hayatımızda bundan daha farklı bir yere sahipti. Emma ileriki zamanlarda oyunun gidişatını değiştirecek en önemli piyonlardandı.

Çaprazımızda oturan iki kişi kalkıp kafeteryadan çıktığında baş başa kalmıştık. Elini cebine atmış "Sana bir şey getirdim ," masanın üzerine koyup önüme doğru ittirdi. "Bir kez tak , bitene kadar çıkarma." dedi ben metal bilekliğe bakarken. "Biliyor musun ?" dedim bilekliği alıp takarken "Bir kez değil bin kez olsa yine bu yola girerdim."

"Biliyorum ," dedi minnettar bir gülümsemeyle "Ömür sen bütün kuralları bozacaksın ve yenilerini yazacaksın. Sözüm söz son nefesimi verecek olsam da her zaman yolun yolum olacak." dedi şüphe barındırmayan sesiyle. "Hayır , kuralları bozmayacağım , onlar dengeyi bozdular. Ben dengeyi geri kuracağım. Fakat bu sefer iyiliğin içinde kötülük , kötülüğün içinde iyilik olmayacak ," arkama yaslandım."Yaşam ve ölüm olacak."

"O kadar emin ve sessiz ilerliyorsun ki gözlerinin önünde olanı bile fark etmiyorlar." doğru söylüyordu , çok uzun zamandır onlara haber veriyordum. Anlamamışlardı , açık bir şekilde hamle yapmıştım. On kişi oturdukları masadan birini almıştım ama bunu bile fark etmemişlerdi. "Bugün daha da açık olacağım Emma çünkü bugün yıldızların arasında dolunay var. O masada dokuz kişi kaldılar fark etmediler şimdi sekiz kişi kalacaklar ama bu sefer kayıplarını fark edecek ve korkudan titremeye başlayacaklar."

Bugün dolunay vardı.

Küller özgür kalacaktı.

Bugün dolunay vardı.

Ölüm tebessüm edecek yaşam gülümseyecekti.

Bugün dolunay vardı.

🎭

Hastaneden çıkıp temiz havayı içime çektim. Saat yedi olmuştu. Bazılarına göre hava kararınca gün bitmiş oluyordu oysa bizim için yeni başlıyordu. Başımı hafif geri atıp gökyüzüne baktım. Şehrin ışıklandırması gökyüzünün parıltılarını saklıyordu. Buna rağmen dolunay parlıyordu. Işığını kimse söndüremezdi bunu bağırıyordu ama insanlar anlamak istemiyorlardı. Güneş doğduğunda gece olsun , gece olduğunda gün aysın istiyorlardı. Ellerinde olanın kıymetini bilmek bizim için çok zordu. Elindekini kaybetmek ise çok kolaydı.

İnsan oğlu acizdi.

Düşüncelerim beni kendisine çekerken başımı iki yana salladım. Arabamın anahtarını çıkarmak için çantama uzanan elim bileğimdeki metal bilekliği hatırlamamla havada kaldı. Kolumu göğüs hizama çıkartıp Emma'nın yanındayken yapmadığımı yapıp inceledim. Üzerine işlenmiş anatomik kalp desenine hafifçe dokunup aktifleştirdim. Küller yeryüzüne indiğinde insanların arasında yaşamaya devam edecek bozulan dengeyi yavaş yavaş geri kuracak o gecenin faillerini teker teker avlayacaktık. Ve olası bir tehlikeye karşı birbirimizden haber almalı , nerede olduğumuzu bilmeliydik. Bunu da bileklikler sayesinde yapacaktık.

Hastanenin kapısının önünde dikilmeye son verip arka taraftaki otoparka ilerledim.Yürürken aynı zamanda çantamın içinde arabanın anahtarını arıyordum. Sinirle derin nefes aldım.Beni tanıyan biri bu çantanın bana ait olmadığını kolaylıkla anlayabilirdi. "Ah Afra ah." Hastaneye gideceğim zaman çanta almam konusunda uzun sohbetlerimiz olmuştu. Dün gece yarın hastaneye gideceğim deyince arabaya çantalarından birini koymuştu. Ben ise hastaneye girerken çantayı almak ve anahtarı içine koymak gibi bir hata yapmıştım. Şimdi ise içine koyduğum anahtarı bulabilmek için kazı çalışması yapmam gerekiyordu. "Sanki podyuma çıkacağım çanta olmazsa olmuyor mu ? Ulan zaten sen de takmıyorsun. Pantolon , tişört giyen sen , hangi sebeple bu bavulları alıp dolabına koyuyorsun ki ?" Afra rahat kıyafetler giymeyi severdi ama kullanmayacağı çantaları da almayı seviyordu. "Çok şükür." anahtara altın bulmuş gibi bakmaktan kendimi alamadım. Çantayı kapatıp başımı kaldırdım ve yüzümde ki gülümseme yavaş yavaş soldu.

O burada olmamalıydı.

Konuştuğu kişiyle konuşmamalıydı.

Otopark görevlilerinin kulübesinin önünde duran Rüzgar'a ve karşısında ki adama baktım. O adamı tanıyordum. Evet , o adamı çok iyi tanıyordum. Bakışlarımı oradan çekip arabama ilerlemek istedim ama yapamadım. Çünkü Rüzgar çünkü sevdiğim adam çok dalgın görünüyordu. Düşüncelerim beni kendine çekmeye çalışırken zaman kaybetmemek için kaçmıştım ama şimdi zamanı da kaybedebilirdim , kendimi de. Umurumda değildi. Rüzgar...dalgındı.Yorgun görünüyordu. O...çaresiz görünüyordu. Bütün dünyayı yakmak istedim. Onu çaresizliğe sürükleyen her şeyi yok etmek istedim. Yapamadım çaresizliğinin sebebini bilmiyordum. Sorsam anlatır mıydı ? Sorunun cevabı kocaman bir evetti.

Çantanın kulpunu avcumda sıktım. Sabah , uzun zaman sonra ilk defa gözlerimiz buluştuğun da her şey yoluna girecek gibiydi. Bir o kadar da yok olacak gibiydi...

Karşısında duran adam Rüzgar'a kağıt uzattı ve gülümsedi. "Artık dah-" gözlerimi hızlıca yere çevirdim. Bu mesafeden onları duyamazdım ama dudaklarını okuyabilirdim. Fakat bunu yapmayacaktım. Bunca zaman benden ayrılma sebebini ondan duymak için kör ve sağır olmuştum.Ve ben ne olursa olsun onunla ilgili bir meseleyse kimseden değil ondan duymak isterdim. Öyle ya o da bunu çok iyi bilir her zaman en ufak ayrıntıyı bile bana anlatırdı. Şimdi bunu bozmayacaktım. Okyanus gözlerinde benim sevdam varken ona olan sadakatimi bozmazdım. Bana anlatana kadar bekleyecektim. Biliyordum anlatacaktı veya anlatmak istediğini okyanusları bağıracaktı. Ben de dinleyecektim. Ne kadar zaman alırsa alsın onu iyileştirecektim. Çaresiz olma sebebini öğrenecek ve yok edecektim.

Ya da sadece sarılırdım. Çünkü sarılsam geçerdi. Ya da gülümserdim. Çünkü gülümsersem de geçerdi.Ya da sadece bakardım. Çünkü baksam da geçerdi.Ya da hemen önünde dururdum. Çünkü önünde durursam...dinlenirdi.

"Sevgilim ," Rüzgar'a baktım. "Dinlenmek ister misin ?"duyacakmış gibi mırıldandım. "Eğer dinlenmek istersen ben senin içinde savaşırım ," gülümsedim "Mutlu olmak ister misin ?" başımı hafif sağ omzuma doğru yatırdım "Sana tekrardan mutluluğu öğretirim ," iç çektim "Rüzgar sen gelmedin ," bunu demek istememiştim ama dudaklarımdan çıkmıştı. "Ben sana geldim. Söz veriyorum okyanusum," yutkundum "Eğer anlatırsan ben senin yerinede güçlü olurum ," gözlerimi kapattım. "Seni hala seviyorum. Beni hala seviyorsun ," başımı yere eğdim "Sadece anlat. İyileştiremezsem o benim ayıbım olsun..."

Duysaydı , onu gördüğümü bilseydi gelir ve anlatırdı. Bilmiyordu o yüzden sorun yoktu. Ben iyiydim. Sorun yoktu , her şey yoluna girecekti.

"Ne yapıyorum ben ? İyice kafayı yedim." Bileğime taktığım metalin varlığı gözlerimi açmama omuzlarımı dikleştirmeme yetmişti. Son kez Rüzgar'a baktım hastaneye geleceğimi biliyordu ama bu saate kadar kalacağımı düşünmediğine emindim. O bana gelmeden savunmasız bir anında karşısına çıkmam elini ayağını birbirine dolardı. Bu yüzden onlara görünmeden geçip arabama ulaşmam gerekiyordu. Fakat otoparkın girişinin önünde duruyorlardı , görünmeden geçmem çok zordu. Arabayı bırakıp gitmeyi düşünmüştüm ki Rüzgar gülümsedi ve karşısında ki adama hafif sarılıp gitti. Konuştuğu adamda telefonu ile konuşarak uzaklaştı.

Ne güzel gülümsüyordu.

"Kendine gel Ömür ," mırıldanıp hızlı adımlarla otoparka yürüdüm ve arabama ulaştım. Binip motoru çalıştırdığımda saat gözüme ilişti. Sekiz olmak üzereydi , geç kalıyordum. Trafik kurallarını bir kez daha ihlal edecektim , bu hoş değildi. Bir gülüş planımı geriye atmasaydı her şey güzel olabilirdi. Hayır o gülüş her şeyi daha güzel yapmıştı. Plan sarksa da olurdu. Rüzgar için geç kaldığım zamanı yakalardım. Dudağım kıvrıldı ve gaza bastım. Hastane arkamda kalıp yola çıktığımda araçların arasından geçiyor hızımı arttırıyordum. Bu yolda bu hızı yapmak tehlikeliydi ama yapacak bir şey yoktu.Yakalamam gereken bir zaman vardı. "Ups ," Sirenlerini yakıp arkamdan gelmeye başlayan polis aracına dikiz aynasından baktım. "Üzgünüm ama o altında ki araçla beni yakalaman biraz zor." Yapabileceği tek şey ceza göndermek olacaktı. Dengeyi geri kuracaktım ama bir daha ki sefere trafik kurallarına uyarak bunu yapsam daha iyi olabilirdi.

Arabayı park edip üç araç önümde olan arabaya ilerledim.Tekerleğinin arkasına koydukları anahtarı alıp bindim. Gideceğim yere arabamla gitmek sadece kendimi açık etmem olurdu.Telefonu arabaya bağlayıp yan koltukta duran kulaklığı taktım. Park yerinden çıkıp bu sefer daha yavaş sürmeye özen gösterdim. Az önce ki gibi polisi peşime takmam riskli olurdu. "Kardeşim arıyor." Aren'in aramasını cevapladım. "Her şey hazır," Tahmin ettiğim gibi çoktan hazırlardı. Sesinde tehlikeli bir tını belirdi. "Zıkkımlanıyor." dedi. Birazdan başına gelecekleri bilemezdi. "İçsin , günahla başlayan hayatı aynı şekilde bitecek." Onaylayan mırıltılar çıkardı."Nasıl yaşarsan öyle ölürsün." dedi ve beklediklerini söyleyip aramayı sonlandırdı.

Şehirden uzaklaşmıştım , yol bir kilometre sonra tekrardan ikiye ayrılacaktı. Sağdaki yolu tercih edip geri şehir merkezine girecektim. Arabamı bıraktığım sokak Afra'nın stüdyosunun yakınlarındaydı. Kameralarla oynamıştık arabayı park edip stüdyoya doğru ilerlediğim görülüyordu. Polisiye filmlerde olduğu gibi eğer bir şey yapacaksan arkanda iz bırakmayacaktın. Ben sekiz ondan beri Afra , Kaya , Aren ile beraber stüdyodaydım. Kimse aksini iddia edemez kamera ile oynadığımız anlayamazdı. İyiydik hayır biz işimizde çok iyiydik.Ve karşımızda olan fosiller benden şüphelenseler de kanıt bulamayacaklardı. Bu gece James ve onun değerli arkadaşlarının dikkati tek bir yerde toplanacak saklananlar da deliklerinden çıkacaktı.

Şehre tekrardan girdiğimde ölüme üç kalmıştı. Sokakları ardı arkasına geçtim. Evlerin sıra sıra dizildiği mahallerin arasında dolaştım ve en sonunda hedefim olan mahalleye geldim. Böyle bir yer seçmesi beni şaşırtmamıştı. Bir şeyi saklamak istediğinde onu ortada bırakman gerekirdi. O da tam olarak bunu yapmıştı. Üç katlı evi , etrafında güzel bir bahçe. Normal bir ev sakini ve iş adamı gibi görünüyordu. Merak etmiştik onun gibi bir korkağın korumasız bir şekilde normal bir mahallede yaşadığını.Tuhaftı ve tuhaf olan her şey başlı başına kötülük kokardı. Evin bulunduğu alana kuş bakışı baktığında ise çizdikleri resim değişiyor işin aslının farklı olduğu anlaşılıyordu.Toplam dört sokak onun pis işlerini yapan adamlarla doluydu. Bunu fark ettiğimizde hepimiz tebrik etmiştik.

Evi tam ortada yer alıyordu , Kaya'nın tabiriyle kendine kale inşa etmişti.Ona ulaşmamız için kaç adamı ezip geçmemiz gerekiyordu ?

Sıfır.

Çünkü biz zaten onun burnunun dibindeydik. Evindeki hizmetçi , üç günde bir bahçesiyle ilgilenmek için gelen bahçevan...Kendine kale inşa edebilirdi. Kendini surlar arkasına saklayıp önümüze sayısız adam çıkarabilirdi. Ama zaten içeride olan birinden korunabilirdi ki ?

"Nerede kaldın ?" arabayı onun sokaklarından uzak normal bir mahalleye park etmiş ve yolumu gözleyen kardeşlerimin yanına gelmiştim. "Kusura bakmayın birileri peşime takılmasın diye Londra turu yapmam gerekti," dedim Kaya'ya takılıp. Elinde ki dürbünü alıp evinin bahçesinde içki içip keyif yapan hedefimize baktım. "Herkes yerlerini aldı mı ?" Afra onayladı. "Emir bekliyoruz." Dolunaya baktım kocaman gülümsüyordu. Zamanı geldi diye mırıldandı.Tekrar doğun ve bu sefer yok olan değil yok eden olun. Olacaktık , yirmi sekiz yıl sonra yok edecektik.

Dürbünü bırakıp elimi arkaya uzattım. Aren maskeyi uzattı. Ellerim arasında duran maske James'ın o günün hatırası diye sakladığı en büyük zaferiydi.Tek fark bu maske yeniydi. Tıpkı yaşam gibi parlıyordu. Maskeyi taktım. Saçı , yüzü , köprücük kemiklerine kadar örtüyordu. Sesi dışarıya vermiyor içinde bulunan mikrofonla diğerleriyle iletişimi sağlıyordu.Dumana karşı da yarım saat kadar koruma sağlayabiliyor , boğulmanı engelliyordu. Afra , Aren ve Kaya'nın da maskelerini taktığına emin olduktan sonra üzerimde ki kıyafete saniyelik göz gezdirdim. James seslerini duyamadıkları gibi cinsiyetlerini de öğrenemediklerini söylemişti. Bunun iki sebebi vardı. Biri hiçbir zaman o kadar yakından görmemişlerdi. İkincisi ise üzerimizdeki kıyafetlerdi. Siyah olup vücut hatlarımızı örtüyordu.Elbette bir erkek ile kadını ayırabilmek için bu yeterli değildi. Boy , cüsse en basitiydi. Bunu da düşünmüş , önlemini almıştık. Fakat önlem alırsak alalım bu yeterli değildi o yüzden gölgelerden çıkmayacaktık. Gölgelerde kalacak onların kendi gölgelerinden bile korkmalarını sağlayacaktık. Dolunayı daha fazla açlıkla sınamamak için açık olduğunu bildiğim mikrofona konuştum. "Dolunay külleri serbest bırakıyor , karanlığa gülümseyin ," gülümsedim.

"Suskunlar küllerinden doğdu."

Ve ışıklar gitti.

Maskelerin içinde olan gece görüşü otomatik olarak aktifleşti. Kurduğu mahallesine herhangi bir ışık zerresi bile ulaşmasın diye çevrede bulunan evlerinde ışıkları kesilmişti. "Adamlar evlerinde çıktılar ," diyen ses Emma'ya aitti. Krallarına ulaşamayacak olmaları onlar için kötü olacaktı.Yeni gelen malları yerleştirmek için hedefimizin hemen karşısında bulunan evde duran adamları yerlerinden ayrılmıştı. Herhangi birinin saldırmayacağını bildikleri ve savunma sistemlerine güvendikleri için rahatlardı. Rahatlık , kaybedişi de beraberinde getirirdi. Kurdukları krallıkta kralları savunmasızdı. Çok üzücüydü. "Harekete geçiyoruz." Emma ve yanında ki suskunlar korumaları ve diğerlerini hedefimizden uzak tutacaktı. "Başlayın." dememle karanlık aydınlandı. Çünkü birkaç dakika önce içki içerek oturan hedefimizin evi alevlere sarılmıştı.

Arkamı dönüp çıktığımız evin çatısından inmek için merdivenlere ilerledim.Yükseklik olarak her yeri görebileceğimiz ev onun sokaklarının bittiği yerdeydi ve sahipleri geçen hafta taşınmıştı. Zamanlamaları güzeldi.Yoksa bir komşularının havaya uçuşunu izlemek zorunda kalacaklardı. Bunu istemezdim. Sakince yürüdüm , ona ait sokaklardan geçtim. Ona ait her şeyin yok oluşunun kokusunu içime çektim. "Hedef görüş alanımızda değil." diyen suskunun sesinde gerginlik vardı. Buraya kadar gelmişken her şeyi kaybetmekten korkuyordu. Kıyamet koparken ben sadece yürüdüm. Alevlerle dans eden evin sıcaklığını hissetmeye başlayana kadar da tek kelime etmedim. Çünkü biliyordum o korkak kaçmamış aksine ölüme doğru koşmuştu. Bahçeye girdiğimizde yere devrilmiş masaya , kırılmış içki şişelerine etrafa sıçrayan alevlere baktım. Aralarından geçip alevlerle dans eden evin dansına ortak olmak için ilerledim.

"Hedefi gören var mı ?" diğer suskunun sesinde de gerginlik vardı. Hepsini yatıştırmak için konuştum. "Kaçmadı." Birbirimizin sözlerine güveniyorduk. Dudaklarımdan çıkan tek kelime gerginliklerini tuzla buz ederdi. Etmişti de. Eve girdiğimde yanan duvarlar çöken duvarlar umurumda olmadı. Buradaydı biliyordum. Işıklar gittiği zaman direk korunaklı evine girmişti. Görmemiş olmam bilmediğim anlamına gelmezdi. Onları öğrenmek için çok uzun zamanım olmuştu. Korkularını , sevdiklerini , düşünce yapılarını her şeyi biliyordum. Bahçeden direk evine girmiş ve alt katta ki tünele ulaşmaya çalışmıştı. Herhangi bir saldırı durumunda eğer tünele ulaşmayı başarırsa buradan kaçmayı başarabilirdi.Yani o öyle düşünüyordu.Tünelin çıkışında suskunlar çoktan yerlerini almışlardı. Fakat tünele ulaşacak zamanı olmamıştı. Bundan da emindim.

"Dikkat edin , yer çökmek üzere." diyen Afra etrafa bakıyordu."Çıkın oradan !" diyen Emma'ya diğerleri de katılmış çıkmamızı söylemeye başlamışlardı. Ama hayır bunca zaman beklemiştik şimdi can verişini görmeden çıkamazdık. Umarım ölmemiştir gözlerimle görmem gerekiyordu. "Çıkacağız." diyen Kaya sözünün aksine salona daha doğrusu salondan geriye ne kaldıysa oraya doğru ilerledi. "Bingo." Tek dizinin üzerine çökmüş bir şeye bakıyordu. Eskiden ada mutfağı olan alana girdiğimde deskin önünde yatan bedeni gördüm ve dudaklarım keyifle kıvrıldı. "Size kaçmadığını söylemiştim." mırıldanıp Aren'in yanına çöktüm. Elimi ölmüş mü diye kontrol etmek için boynuna uzatmıştım ama buna gerek kalmamış göğsü inip kalmıştı ve acıyla inlemişti. "Evet aç gözlerini ve günümü şenlendir." diye kıkırdayan Afra arkamızda duruyordu. Kaya'da yanında yerini aldığında , bir kez daha acıyla inledi. Bulduğu güçle bileğimi yakaladığında yüzümü buruşturdum.

Bu iğrenç şey bana mı dokunuyordu ? Tiksintiyle elimi geri çektim.

"Y-yardım." konuştu ve ben acı dolu sesini bir ninni gibi dinledim. "Y-yardım...et..." ölümden yardım istiyordu. "Aç gözlerini ve kimden yardım istediğini gör." sanki sözlerimi duymuş gibi gözlerini zar zor araladı. Yüz ifadesini izledim. Gördüğünün halüsinasyon olduğunu düşündüğünü biliyordum. "H-hayır ," başımı hafifçe omzuma doğru yatırdım. "H-alisi...Öhö Öhö ," dudağımı büzdüm. "H-ayır..." istemesem de sertçe bileğini tuttuğumda kısık olan gözleri irileşti. "İmkan-imkansız..." imkansız diye bir şey yoktur Owen.İmkansız diye bir şey yoktur. "Öldü...onlar...öldü..."

"Hortlak görmüş gibi." dedi Kaya eğlenceli bir sesle. "Hortlak gördü zaten kardeşim." Aren'de aynı ses tonundan muzdaripdi. Gerçi hangimiz değildik ki ? "Bir şey demeye çalışıyor sanırım." diyen Afra ile dudaklarını oynatmaya ve konuşmaya çalışan Owen'in yüzüne doğru hafifçe eğildim. Ne söylediğini öğrenmek değildi amacım gözlerinde ki o korkuyu yakından görmek istemiştim. Zihnime kazınıyordu. Dudakları kıpırdamayı kesti. Nefes alışı durdu ama açık kalan gözlerindeki korku yaşamaya devam ediyordu. Son nefesini vermeden gördüğü son şey suskunların ölmediği oldu.

Kaya omzuma dokunduğunda Aren ile beraber ayağa kalktık. İşimiz bitmişti artık gitme zamanıydı. "Dışarıda durum ne ?"Afra'nın sorusu saliseler içinde cevaplandı. "Burası kontrol altında." batı kanadında ki ekipti. "Burası da kontrol altında." doğu kanadında ki ekibin ardından kuzey ekibi de her şeyin yolunda olduğunu söylemişti."Peki ya sizde ?" suskunların merakla beklediği asıl soru buydu. Evden ardından da bahçeden çıktığımızda ikinci bir patlama oldu. Alevlerin dansından uzaklaştığımızdan emin olduktan sonra yüzümü gökyüzüne dağılıp dolunaya ulaşan dumanlara döndüm. "Burası kontrol altında ," dedim gülümseyerek"Hedef yok edildi." Afra benim daha fazla bir şey demeyeceğimi anlamış olacak ki "Geri çekilin." emrini verdi. Arka arkaya anlaşıldı cevapları geldi. Ben ise dumanları izliyordum. Çok güzellerdi.

"Dumanlar beni mutlu ediyor." dedim yüzümde solmayan gülümseme ile. Afra yanıma geldi benimle beraber dolunaya ulaşan dumanlara baktı. "Hayır etmiyor...sadece ettiğini sanıyorsun." kaşlarım çatıldı. "Anlamadım ?" Kaya , Afra'ya sözlerine devam etmemesi gerektiğini söylemek için bir adım öne çıkmıştı. Afra ise soruma cevap verdi. "Sürekli hesap yapan zihnin üzerine görev bellediklerini zamanla mutluluk olarak düşünür." bakışlarımı alev topuna dönmüş evden çekmedim. "Mutlu hissediyorum Afra." bana baktı "Mutluluk ne demektir Alya ?"artık gülmüyordum.Sustum. "Dolunay sana gülümsemiyor Alya. Güneşi bul diye yalvarıyor. Peki ya sen ne zaman dolunayı dinleyeceksin ?"

Ben dolunayı dinliyordum. Külleri sakladığı yirmi sekiz yıl için ona olan borcumuzu ödememizi istiyordu. Ben dolunayı dinliyordum. Dumanlar beni mutlu ediyordu. Benim güneşi bulmama değil sadece dolunayı dinlemem gerekiyordu.Geceyi aydınlatan dolunayı dinlemem gerekiyordu.Hepsi sadece bu kadardı. Sabah olup güneş doğduğunda dolunay bize göz kırparak kaybolacak ona olan borcumuzu ödememiz için yirmi dokuz gün kaldığını söyleyecekti. Ben dolunayı dinliyordum ve dinlediğim için suskunlar tekrardan doğmuştu. Devamı önemli değildi.

"Gitmeliyiz ," polis , itfaiye ve ambulansın sesleri yaklaşıyordu. "Burada işimiz bitti." dedi Aren elini belime koyup bana yolumu göstermek için. Afra'ya baktım.Yüzümüzü örten maskelere rağmen birbirimizin yüzünde ki ifadeleri ezbere biliyorduk. Ardından Aren'in belimdeki elini elime alıp sıkıca tuttum. Kardeşim aynı şekilde elimi sıkıca tuttuğunda Afra'nın kafamı karıştıran sözlerinden kurtulmuştum. Aren benim bir diğer sığınağımdı , kaybolduğumda beni bulurdu. Ben kaybolmazdım , kaybolmamı sağlayan tek şey kardeşlerimden gelecek bir hamle olurdu. Kardeşlerimden gelecek hamleden de yine onlara sığınarak yolumu bulurdum.Yine bulmuştum. Berabersek kazanırdık , ayrıysak kaybederdik. Suskunlar dolunayı dinlediğim kadar kardeşlerim elimi tuttuğu için tekrardan doğabilmişti.

Biz yirmi sekiz yılın ardından o gecenin intikamını almaya başlamıştık. Suskunlar dengeyi kuracak , iyiliğin içinde kötülük , kötülüğün içinde iyilik olduğu değil , yaşam ve ölümü anlatacaktı.

Dolunay bir kez daha gülümsedi ve usulca mırıldandı. Yirmi dokuz gün başlamıştı.

 

🎭

 

Loading...
0%