@elif.kinik
|
"İlk oyunun kazananı benim. Son oyunu da kazanacağım."
Gözlerini kapatıp dinlenmeyi ve güzel rüyalar görmeyi umardık. Bazen istediğimiz olur dinlenmiş uyanır yüzümüzde ufak bir gülümseme olur gördüğümüz rüyayı yorumlamaya çalışırdık. Bazen ise yorgun yattığın yataktan daha yorgun bir şekilde kalkardık. Nefesini düzenlemek için kalp atışını kontrol altına almaya çalışırdın. Aynı zamanda etrafına bakıp sadece kabus deyip kendine temkinlerde bulunurdun. Nefesin düzene girdiğinde ya geri uyuyup yorgunluğundan kurtulmaya çalışırdın ya da yataktan çıkıp gerçek dünyaya dönerdin. Peki ya uyumadığı halde rüya görenler onları nasıl uyandıracaktık ? Bunun cevabını verebilmek için yirmi sekiz yıl gerekliydi. Bu süre zarfında rüya görenler özgürce gezmişti. Her özgür adımlarında bir daha kabus görmeyeceklerine inanmışlardı. En son attıkları adımda ise düşme hissiyle sarsılmış sıçrayarak uyanmışlardı. Etraflarına dikkatlice baktıklarında sadece gölge görmüşlerdi. Gölgeler yaşıyordu ve yaşadıkları her anda onların gördükleri rüyaların kabus olarak geri dönmesini sağlayacaklardı. "Evet ," ekrana sırtımı dönüp benim için ayrılmış sandalyeyi çekip oturdum. "Suskunların ikinci hedefi başarıyla etkisiz hale getirildi ," masanın başında oturduğum için hepsini görebiliyordum."Owen'ın ölmeden gördüğü son yüz biz olduk. Zor bir gün oldu ama amacımıza ulaştık şimdi diğer adıma geçeceğiz. Bundan önce bir şey söylemek isteyen var mı ?" masanın sağ tarafında ortada oturan Jasmine başını hafifçe iki yana sallayıp ilk defa başını kaldırıp bana ve diğerlerine baktı. "Sadece...rahatlamış hissetmem normal mi ? O evin havaya uçtuğunu gördüğümde sanki biri sırtıma saplı hançeri çekip aldı. Bu...sanırım ben uzun süre sonra derin nefes aldım." gözleri buğuluydu , mutluluk ile doluydu. "Bu daha başlangıç ," dedi Jasmine'in karşı çaprazında oturan Abel "O gecenin faillerinin hepsi aynı şekilde can vermeden sırtımızda ki hançerler bizi terk etmeyecek." "Hadi ama çocuklar bırakın bu duygusallığı. Biz yıllardır ölüyüz ,"dedi Kelvin gülerek "Yaptığımız planları uygulayacak ve bunun tadını çıkaracağız." Kaya ona katılıp "Her ay biri onların akıbetine ortak olacak. Fakat yıllardır plan yapıyoruz diye rahatlayamayız." Aren araya girdi. "Aksine daha çok çalışmalıyız. Yeni hedefimizi belirlememiz gerekiyor." konuşma sırası bana gelmiş olmalı ki bakışlar bende toplandı. "Hedefimiz zaten belli. Listeden gitmeye devam edeceğiz ," Kaya önünde ki tabletten birkaç ayarlama yapmış ve arkamda ki ekranda hedeflerimizin resimleri görünmüştü. "Philip Norman'ın ardından , Owen Grant şimdi ise sırada Albert Javed var. Onun hakkında bildiklerimizi tekrar gözden geçirelim." Boris'e döndüm. Önünde ki dosyayı kapatıp anlatmaya başladı. "Albert Javed o olay olduğunda yirmi sekiz yaşındaydı. Milletvekili babası sayesinde yaptığı pis işler kapatılıyordu ," klasik "James ile tanışması 1994 yılı Mart ayında oluyor. Albert sektöre girmeye kararlı fakat babasının milletvekili olması işini kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyor. Sonuçta bu duyulursa ortalık bir hayli karışırdı. Buna bir çözüm bulması gerekiyordu , bulmuşta. Kendi işlediği suçları babası işledi olarak göstermiş. Daha doğrusu bu aklı ona biri vermişti. Listede bulunan bir diğer hedefimiz Edwin Dusten. Albert bir süre onun yanında kalıp işlerini yapmış daha sonra ise Edwin aracılığı ile Jamesla tanışmış. Böylelikle Albert'ın işleri büyümeye başlamış.Tabii aynı zaman da Edwin'in de." sözü yanında oturan Dina aldı. "James onlara teklifte bulunmuş. Suskunların ölümüyle işlerinin daha da büyüyeceğini adını duymayan kalmayacağını şöhret sahibi olacaklarını. Albert elbette bunu kabul etti , o gece çakmağı tutanlardan biri oldu...Şu ana gelecek olursak James ile güzel bir dostlukları var çünkü James'ın artıkları onun için ziyafet oluyor. İkisi de bu durumdan oldukça memnun." "Yaşadığı yer hakkında ne biliyoruz ?" Aren dikkat kesilmişti. Bu anlattıklarını ilk defa duymuyorduk ama her defasında daha dikkatle dinlemeliydik. Nokta veya virgül kaçırmak sonumuz olabilirdi. Bizim sonumuz gelirse Suskunlar bir daha asla doğamazdı. "Burada ben devreye giriyorum ," Kelvin ayağa kalkıp Kaya'nın önündeki tableti aldı. "Konar göçer bir hayatı var desem yalan olmaz. Almanya , Rusya , Yunanistan , Çin çoğunlukla aylarca kaldığı ülkeler. Şu an da Çin'de. Eğer planımız işe yararsa ki yaradığına eminim Albert yakın zamanda Londra'ya gelecek. Hortlayan ölüleri görmeye ," dudağındaki prisikle oynadı. Keyfi yerinde olduğunda tik gibi bunu yapıyordu. "Buradayken kalacağı yeri tahmin etmek güç değil ," ekranda evin projesi göründü. "Camlar kurşun geçirmez içeriye temizlik görevlisi bile almıyorlar , boşken bile korunuyor. En alt katında elbette olası saldırılar için kaçış tüneli var. Bizi ilgilendiren sorun ise şu ," sıkıntıyla nefes aldı "Bu şerefsize saldırabiliriz ama saklanamayız. Evi geniş bir arazide bulunuyor ve bir şehri aydınlatmaya yetecek kadar ışık sistemine sahip. Sistemi çökertsek bile en fazla üç dakika , üç dakikanın sonunda yedek sistem devreye girecek. Londra'nın en büyük şirketlerinden S.R.A ile çalışıyor. Işıklar olası bir saldırıda kesildiğinde S.R.A'nın yedek sistemi devreye giriyor ve yedek sistemi kapatmanın tek yolu şirketin kontrol odasına girmek. Bu bana saçma gelmişti sırf bir ışıklandırma için bu kadar zahmete girmeye gerek var mı ? Varmış çünkü Albert S.R.A'nın kurucusu Jolie'nin babası oluyor. Tahmin edersiniz ki kız Albert'ın üzerine kayıtlı değil ve yine tahmin edersiniz ki kızı masum bir iş kadını değil ," ekranda bu seferde kadının bilgileri göründü. "İnsan kaçakçılığından tut , çocuk kaçırıp organlarını almaya kadar giden uzun bir listesi var." Bunu her duyduğumda o kadını bulup canlı canlı bütün organlarını çıkartma isteği ile dolup taşıyordum. "Fakat unutmuyoruz ki ," Kaya değişen bakışlarımı hatta bakışlarımızı görmüş olacak ki araya girmişti "Suskunlar olarak listede olmayan kimseye dokunmuyoruz." bu madde bazen işime geliyor bazen ise o maddeyi yakıp yok etmek istiyordum. "Evet evet ondan." diyen Kelvin yerine geri oturdu. Umuyordum ki bu kadın ile normal zamanda karşılaşırdık o zaman organlarını sökmek adı altında güzel bir tanışma ayarlayacaktım. "Planımız ne ?" güzel soruydu. Nixie'ye bakıp "Bunun üzerinde düşünüyorum ve yardıma da açığım." dedim. "Sanırım ben bu konuda yardım edebilirim ," Afra kucağında eksik olmayan bilgisayarı ile toplantı salonuna girip doğruca yerine ilerledi. Bilgisayarını masaya koyup "S.R.A sadece Albert'ın evinin ışıklandırması ile ilgilenmiyor onun logosunu bugün Owen'ın evinde gördüm." Kaşlarım çatılırken doğrudan Owen'ı izlemekle sorumlu olan üçlüye baktım. Onlar da şaşkınlıkla bana baktıklarında "Bu bana bildirilmedi ?"dedim haberleri olmadığını yüzlerinde ki ifadeden anlasam da. Dina'a o evde temizlikçi olarak çalışmış , Boris bahçıvan , Kelvin ise şoförüydü. Ama bu detayı hiçbiri fark etmemiş miydi ? "Alya bundan haberimiz yoktu ," Dina , Afra'ya döndü "Emin misin o evin her karışını biliyorum logo olsaydı görürdüm." Afra tebessüm etti. "Onlara kızma görmemeleri çok normal daha doğrusu tanımamaları. S.R.A farklı bir logo ile Owen'a hizmet veriyormuş ve o logo bu işlerde eli ayağı olmayan bir güvenlik şirketine ait." "Afra doğru dürüst anlat şunu." sinirlerim saniyeler içinde gerilmişti. Haberim olmayan her şey beni sinirlendirir ve fazlasıyla gererdi. "Tamam tamam dikkatle dinleyin ," iki kere söylemesine gerek yoktu. "Eve girdiğimizde etrafa bakarken devrilmiş dolabın orda yarısı yanmış bir kağıt gördüm. Üzerinde sıradan bir güvenlik şirketine ait logo bulunuyordu. Owen'ı fazlasıyla iyi tanıyoruz onun adamları aylarca eğitim alıp öyle yanına veriliyor böyle sıradan güvenlik şirketleriyle işi olmazdı. Ve bu kağıdın oraya bir reklam broşürü olarak koyulmadığı da ortada. O yüzden döndüğümüzden beri araştırıyordum. Ve karşıma yine S.R.A çıktı. Bu kadın aynı zamanda bu heriflere koruma yetiştiriyor ," işte şimdi taşlar yerine oturmaya başlamıştı. "Albert'ın kızı aynı zamanda onların güvenliğinden sorumlu kişi oluyor ve bu sahte logoyu kullanma sebebi de bir şey ters giderse suçu gücü olmayan ve kolaylıkla kapanabilecek güvenlik şirketlerine atmak." "Yani diyorsun ki eğer bu şerefsizlerin adamlarından biri iş üzerinde yakalanırsa benim böyle bir şeyden haberim yoktu korumaları bana bu şirket sağlıyor deyip işin içinden sıyrılacaklar doğru mu anladım ?" "Aynen öyle Emma." Kaçan keyfim fazlasıyla yerine gelmişti. Arkama yaslanıp gülümsedim. Suskunların ilk amacı listede bulunan herkese ölümü tattırmaktı. Listede bulunanlardan birine bizden önce davranıp öldüren olursa öldürdüğünün yerine geçecekti. Eğer olurda listede bulunan biriyle iş yaparsan o da suskunların hedefi haline gelecekti. Kurallarımızı henüz bilmiyorlardı ama yakında öğreneceklerdi. Kurallarımızı öğrendiklerinde onlarla iş tutan herkes onlara sırt çevirecek ve yaşamayı seçeceklerdi. "Keşke başka bir şey dileseydim ," Türkçe mırıldandıktan sonra daha sesli bir şekilde ingilizce konuştum. "Albert'ın kızı Jolie listede ki hedeflerimizle iş yapmıştır ," herkes heyecanla kuracağım cümleyi bekliyordu. "Kurallarımız belli. Listede olan biriyle iş yapan herkes düşmanımızdır." Elbette babasına yardım ettiğini biliyorduk ama bu başkaydı. Baba-kız ilişkisinden çıkmış ve diğerleriyle de iş yapmıştı. Ve kuralları duyurduğumuzda buna son vermeyeceğine de emindim. Organları yerinde kalacaktı ama bundan sonra hiçbir çocuğa da dokunamayacaktı. "Güzel haberlerimiz bol olsun ama planımız ne ?" Tegan'a dönüp dudaklarımı araladığım esnada Afra "Bunu biraz daha erteleyebiliriz. Beyler ve bayanlar saygıdeğer Suskunlar James ve Edwin an itibariyle Owen'ın evine ya da ondan geriye ne kaldıysa , olay yerine vardılar. Telefonuna girdiğim için konuşmaları dinleyebiliriz , bağlıyorum." ardından seslerini duyduk. ... "Bu saçmalık da ne !? Owen nerede ?" James'ın öfkeli sesi , zaferimizin kırıntıları "Efendim ," bu rahmetli Owen'ın korumalarından olmalıydı. "B-biz saldırıya uğradık...elimizden hiçbir şey gelmed-" acı bir inleme sesi duyuldu. James korumaya vurmuş olmalıydı. Sanırım Owen'a sandığımızdan daha fazla değer veriyordu. "Ne demek elimizden bir şey gelmedi lan !? Bu kadar adam koruyamadınız mı ?" bu listedeki diğer bir hedefimiz Edwın'dı "Göremedik." işte başlıyorduk. "Ne , neyi göremediniz ? Ağzının içinde konuşma!" yüzünü göremesem de ağzından köpükler saçan köpekten farkı olmadığını biliyordum. James'ın emrine itaat eden koruma daha yüksek ama korkulu sesiyle "Saldıranları göremedik...mahalle tamamen karanlığa gömüldü." Çok kısa süre sessizlik oldu daha sonra Edwin "Kaç kişi öldü ? " tereddüt , yıllar geçse de karanlık onların en büyük korkusuydu. "Kaç adam öldü ?" dudağım kıvrıldı. "Kaybımız yok efendim." öne doğru eğildim. "Aptallar kendinizi değil Owen'ı koruyacaktınız !" James'ın sesi hala gürdü. "H-hayır efendim ," korumanın sesi daha da titremeye başladı "Onlar bizi vurmadılar." işte geliyordu. "Ne?" ve James afalladı "Ne dedin sen ?" eli ayağı buz kesmişti bundan emindim. "Bizi vurmadılar ama Bay Owen'a ulaşmamıza engel oldular. Atışları...uyarı ve oyalama gibiydi. Bunu fark ettiğimizde çıkmaya çalıştık o zaman daha da yoğunlaştı atışlar. Sanki bize zarar vermek istemiyor gibiydiler. "doğruydu , korumalara zarar vermek istemiyorduk. Çünkü bunu geçinmek için yapanlar vardı ve biz her korumanın ailesini araştırıp savaş meydanın da 'Aa bu iş olarak yapıyor onu vurmayın' diyemezdik. O yüzden masum olanlar için suçlu olabilecekleri de görmezden geliyorduk. "Bu şaka olmalı !" Edwin alayla güldü "Taklitçiler kendilerini ne zaman bu kadar geliştirdiler ?" kendimi tutamayıp kahkaha attım. Suskunlar efsane olmuştu evet ama kimse bu kadar ileri gidemezdi. Edwin inkar aşamasındaydı. James'ın ise gür sesinden eser yoktu , sesi de soluğu da kesilmişti. "James bir şey desene bu taklitçileri bulmamız gerekiyor !" "Taklitçi değil yalnız biz orijinaliz." diye mırıldandım kıkırdayarak. "James tepki versene ! Şaka yapıyor olmalısın ! Onların gerçekten yaşadığını düşünmüyorsun değil m-"arkadan gelen yeni bir sesle cümlesi kesildi "Efendim!" bu koruma James'ın koruması olabilirdi. "Efendim." nefes nefese kalmıştı. "Neler oluyor ?"ve yine yanılmamıştım James'ın korumasıydı. "Almanya'dan haber var." bir kez daha kahkaha attım ve ellerimi birbirine vurdum. Zamanlama harikaydı. "Konuş." Koruma nefesini düzenleyip "Bay Philip Normen'ın korumaları...bulunmuş." şu an keyiften kalkıp oynayabilirdim. O kadar güzel bir zamanlama olmuştu ki. "Bunun için miydi bu telaşın ? Öldüklerini zaten tahmin ediyor-" "Onlar yaşıyorlar ," sessizlik "Bay Philip'in evine on iki kilometre uzağında bir depoda bulunmuşlar...Sağlıkları gayet iyiymiş...Efendim kilo bile vermemişler." bingo "S-sen ne dediğini farkında mısın ?" bu sefer titreyen ses Edwin'a aitti. Philip Normen suskunların ilk hedefiydi. Bir ay önce çıkan dolunayda Almanya'da tıpkı Owen gibi evinde can vermişti. Fakat o tarih suskunların doğuşu için erken bir tarihti bu yüzden korumaların susması gerekiyordu. Bizde hepsini misafir olarak ağırlamaya karar verdik. Çok uzağa değil rahmetli patronlarının evinden on iki kilometre uzakta bir depoya yerleştirdik. Ne yemeklerini ne sularını eksik etmedik. Yatmaları için katlanabilir yatak bile verdik bu kadar iyi niyetli insanlarız. Ve Owen'ın ölümüyle Almanya'da bulunan Philip'in attığı her adımdan haberimiz olsun diye içlerine yerleştirdiğimiz üç suskuna haber verdik. Korumaların gitmelerine müasade ettiler ve haber tam zamanında James'a ulaştı. "B-bu imkansız ! Lanet olsun bu imkansız !" James'ın bir yere vurduğunu duyduk. "Sadece taklit! Bu gerçek olamaz ! Öldüler ! Tanrı aşkına onlar öldü ! Ben öldürdüm ! O değersiz canlarını ben yaktım ! Geberdiler ! Lanet olsun !" Afra'ya kapatması için işaret verdim ve ellerimi masaya koyup ayağa kalktım. "Tebrikler arkadaşlar. Suskunların doğuşu bir süre daha taklit olarak bilinecek. Onlara daha fazla acı çektirmek için en iyi yöntem bilinmezliktir." "Bu bir süre ne kadar ?" Maddox herkesin merak ettiği soruyu sormuştu. "Biliyorsunuz ki listede bulunan bir kişi saklandı onu saklandığı delikten çıkarıp buraya getirmemiz gerekiyor....Bu taklit meselesi daha da büyüyecek," masanın diğer ucunda oturan dört Suskun'a baktım. "Sokakları gezin ve duvarlara suskunların maskesini çizin. Küçük çetelere, suskunların adını etrafa fısıldayın. Bu fısıltılar gittikçe büyüyecek. Birkaç gün içinde James'ın kulağına ulaşacak. James ise delirme raddesine gelecek. Böylelikle deliğe saklanmış faremize ulaşacak. O ortaya çıktığında herkesle konuşmak için toplantı isteyecek iste o zaman o toplantıya biz damga vuracağız. Taklit değil gerçeğiz ve artık burada olduğumuz herkes duyacak ," dikleştim "Diğer konuya gelirsek planımız hazır. S.R.A'ya girmemiz ve içeride olup bittiğini öğrenmemiz gerekiyor." Hepsinin yüzüne baktım. Bütün suskunların şu an aktif görevi vardı. Listede olan her bir hedefimizin evlerine sızmıştık , onları izliyorlardı. "Biz boştayız ," Boris'e döndüm "Biliyorsunuz Owen öldü yeni göreve çıkabiliriz." Başımı hafifçe iki yana salladım. "Olmaz , dediğin gibi Owen öldü ve siz çok uzun zamandır onun etrafındaydınız. Bir süre gözden uzak olmalısınız. Ayrıyeten Owen'ın korumaları S.R.A'nın eseriyse oraya girmeniz ölüm fermanınızı imzalamanız olur ," aklıma gelen isimlerle "Philip'den sorumlu Suskunlar ne zaman dönüyorlar ?" onlar Almanya'daydı yani burada tanınmıyorlardı. "Üç gün sonra burada olacaklar." Kelvin'i onayladım "Haber verin gelir gelmez S.R.A'ya girmenin bir yolunu arasınlar. Son olarak bilekliklerinizi asla çıkarmayın. Herhangi bir tehlike sezdiğinizde basmaktan geri durmayın. Unutmayın sizden başka kimse önemli değil ," masadan uzaklaşıp toplantı salonunun çıkışına yürüdüm "Toplantı bitmiştir." 🎭 Kıyafetlerimizin ve silahlarımızın bulunduğu odaya gelip ortada bulunan pufa oturmuş elimdeki maskeyi kontrol ediyordum. Her görevden sonra her suskun kendi techizatının kontrolünden sorumluydu. Silahlar , görevde giydiğimiz kıyafet ve maskelerin içindeki düzenekler teker teker kontrol edilirdi. Toplantıyı bitirip soluğu burada almıştım. Diğerleri gelmeden birkaç dakikam vardı ve bu sürede biraz dinlenmek istemiştim. Herhangi bir ses duymadan sessizlik içinde birkaç dakika deşarj olmama yeterdi. Uykum yoktu ama toplantı salonundan çıktığım an bedenime bir ağırlık çökmüştü. Mutluluk ne demektir Alya ? Her şey güzel gidiyordu. Planlarımız tıkır tıkır işliyordu. Dolunay sana gülümsemiyor Alya. Almanya'daki suskunlar buraya gelip yeni görevlerini aldıklarında S.R.A hakkında yeterli bilgiye ulaşacağımıza inanıyordum. Güneş'i bul diye yalvarıyor. O zaman Albert'ın işini bitirebilecektik. Peki ya sen ne zaman dolunayı dinleyeceksin ? Maskeyi kenara koyup öne eğildim. Dolunay bana başka bir şey mi demeye çalışıyordu ? "Ben...bir şeyin üzerini mi kapatıyorum ?" tüylerim diken diken olmuştu. Afra her zaman benim hislerimi benden daha iyi anlamıştır eğer o bir şey diyorsa ben de mutlaka bir hata vardır fakat...yoktu ki. Ben gayet iyiydim. Her şey yolundaydı. Dolunay ise sadece intikam istiyordu. O gece alıp sakladığı küllerin intikamını ve borcunu ödememizi istiyordu. "Sanırım bu sefer yanıldı." diye mırıldandım. Her insan yanılabilirdi Afra'da yanlış anlamış olmalıydı. "Efendim." Omzumun üzerinden kapıya doğru baktım. "Müsait misiniz ?" kendime verdiğim sürenin sonuna gelmiştim. Hafif güldüm , kendimi de güzel kandırırdım. Bazen daha fazla çalışarak bazen ise dinlenmek isteyerek. Don'un geldiğini bildiğim için buraya gelmiştim. Dinlenmek gibi bir amacım yoktu. "Seni buraya hangi rüzgar getirdi Don ?" iç çektim "Bana iyi haberler mi kötü haberler mi getirdin ?" kapının önünde dikilmeye son verip içeri girdi. Maskeyi elime alıp yanıma oturmasını işaret ettim. "Güzel şeyler söyleyecek gibisin." yanıma oturduğunda "Evet , hoşunuza gidecek haberlerim var." dedi , memnuniyetle. "Harika , seni dinliyorum." "Owen ve Corc Black'ın buluştuğu kişiyi buldum." Don , Londra'ya geldiğim gün arabada rahmetli Owen'ın gizli bir şekilde Corc Black ve biriyle buluştuğunu söylemişti. "Beklediğimden hızlı oldu ," kiminle buluştuklarını öğrenmem gerekiyordu bu yüzden gizemli adamımızı veya kadını bulmasını sert bir dilde söylemiştim. Fakat depoya olan saldırı da Don arkadaşlarını kaybetmişti , yas tutuyordu. Buna rağmen bulması beni şaşırtmış aynı zaman da Kaya'nın Don'un üzerindeki iş yükü hakkında söylediklerini hatırlatmıştı. "Evet kimmiş ?" ceketinin cebinden çıkardığı fotoğrafı aramıza koydu. "Hector Sly," resmi alıp incelerken o da anlatmaya başladı. " Kırk sekiz yaşında , neler ile uğraştığını saymak isterdim fakat ömrümüz yetmez. Aklınıza gelebilecek her türlü işte parmağı vardır fakat sadece biri bizim için önem taşıyor en azından şimdilik ," merakla devam etmesini bekledim. "Para kazanma yöntemi insanlara yardım etmek. Böyle denildiğinde güzel şeyler geliyor aklımıza ama asıl amacı yardım adı altında dolandırmak ," merakım gittikçe artıyordu. "Blackler 2017 yılında ciddi bir zarara uğradı. Fakat ne olduysa iki ayda zararlarının iki kati kar ettiler. Kimse nasıl olduğunu anlamamış. Çakalların hüküm sürdüğü yerde zararlarını kapatacak çeşit çeşit yol olduğundan olsa gerek kimse de kurcalamamış. Parçaları birleştirmeye başladığınıza eminim ama ben devam edeyim...Blackleri bu zarardan kurtaran kişi Hector olmuş. Borçlarını kapatmış ve geri ödeme istememiş. Çok saçma değil mi ? Telaffuz bile edemeyeceğimiz kadar yüklü miktar paradan bahsediyoruz ve geri ödeme istemiyor. İşte burada Hector'ün planı devreye giriyor. Yavaş yavaş Blackler ile yakınlaşıyorlar. Onlara Rusya'dan finans buluyor , önemli iş adamları ile tanıştırıyor , zenginliklerine zenginlik katmalarını sağlıyor. Kaleyi içten fethediyor. Blackler Hector'e güvenince de artık istediği şeyleri sorgulamıyor." "Sorgulamayan Corc Black olmalı. İkizi öyle kolay kolay kimseye güvenmez." dedim düşünceli bir şekilde. "Evet o kardeşine bile güvenmiyor ama neyde hakkı varsa yarısı da kardeşine ait olduğu için onun yaptığı her hatayı örtmek zorunda. Hector'de bunu bildiği için Corc Black üzerinden ilerliyor. Mutlaka duymuşsunuzdur Japonya'da Blacklerin çok ünlü bir oteli var. Fakat artık otelin ortağı Corc değil çünkü , Hector'ün getirdiği belgeleri imzalayarak kendi hisselerini Hector'e devretti ," kaşlarım hayretle kalktı "Yeni bir iş aldım diye Corc Black'i kandırıyor. Belgelere göz gezdiren Corc'ta imza atıyor. Hector o kadar sessiz ve yavaş hareket ediyor ki bu durumdan daha Blacklerin haberi yok. Dahasını da yaptığına eminim fakat bu olanlar kimse duymadan sessizce yapıldığı için elimdeki bilgi bununla sınırlı." "Peki Hector'ün bu kadar içlerine girmesine Jace öylece izin mi verdi ?" "Başka çaresi kalmadığı için çünkü ya elinde bulunan yerleri satacaktı ya da biriyle gizli bir anlaşma yapacaktı. Biliyorsunuz eğer elinde olan yerleri satarsa bu bir nevi 'Benim işim bitti ' demek. Bu sinyali alan akbabalar başına üşüşür geri kalan her şeyi de sömürürlerdi ," bahsettiği akbabalar Blacklerin defalarca beraber yemek yediği , iş yaptığı hatta dostum dediği kişilerdi. Bunlardan biri de James'dı. Onların dostluğunda bile şeref yoktu düşmanlığından bir şey beklenir miydi ? "Hector şu an bizim hedefimiz değil , Owen rahmetli oldu , Corc Black'in de Owen'a katılması yakındır. Rüzgar'ın yakın zaman da onu ziyaret edeceğine eminim ," Don'un kıvrılan dudağını gördüğümde "Ya da çoktan etmiştir." dedim ve ona doğru döndüm. Başını hafifçe salladı " Kor uzun süreli bekleyişine son verdi. Corc Black'den geriye sadece kor kaldı." Yapmıştı , Rüzgar intikamını almıştı. Ölüm kazanmıştı. Peki ya geride kalan yaşam o ne yapacaktı? "Jace Black ?" Don omuz silkti "Öfkeli , intikam yemini ediyor , baş belası olsa da sonuçta kardeşiydi ," iç çekti "Dürüst olmam gerekirse efendim Jace'in ne yapacağını kestiremiyorum ama o küçük hamleler yapmayacaktır. Şimdi yas tutacak ve plan kuracaktır....Ateş Bey'in onların tedarikçisini bulup indirmesi onu tamamen durdurmaya yetmeyecektir." Don'un abimlerin planından haberi olmadığını gözlerindeki mahcup ifadeden anlayabiliyordum. Sorun olmadığını belli etmek adına gülümsedim. "Biz hiçbir düşmanımızı hafife almayız Donatello bunu sen de biliyorsun ," genelde onu rahatlatmak istediğimde tam ismiyle seslenirdim. "Güçsüz görünenler güçlü , güçlü olanlar ise güçsüz olabilir. Biz asla bu riski almayız. Rahatla çünkü Jace Black intikam almak istese de buna güç bulamayacak. Kor o kadar kolay saldırabileceği biri değil. Ve yanılmıyorsam kardeşinin ölümü ile iş yükü iki kat artacaktır. Corc dikkatsiz olsa da işiyle ilgilenirdi , Jace'nin intikamından önce işlerini yoluna koyması gerekir. Ve abimlerin yaptığı hamle de öyle kolayca toparlayabileceği bir şey değil. Ayağa kalkması uzun zaman alacaktır." "Ama bu size mesaj göndermeyeceğim anlamına gelmez." onayladım. "Bir şeyler deneyecektir ama eminim bunu püskürtebiliriz." Biraz da olsa rahatlamış görünüyordu. "Hector hakkında bir şey daha söylemem gerekiyor ," devam etmesi için başımı hafifçe salladım. "Hector birkaç ay önce Rüzgar Kor ile görüşmüş ," dudağım kıvrıldı. "Yeni hedef olarak onu mu seçti bilmiyorum ama Rüzgar Bey onunla iyi dalga geçmiş olmalı." "Konuştuklarını bilmiyorsun anladığım kadarıyla." "Evet efendim fakat daha sonra Bade Hanımla da görüştüğünü öğrendim." yeni durağım belli olmuştu. "Ne yapmamı istersiniz ?" önüme dönüp elimde ki fotoğrafa gözlerimi diktim. "Dinlenebilirsin Donatello bugün sadece dinlen." ayağa kalkıp başıyla selam verdi ve sessizce çıkıp gitti.
🎭
Arabanın motorunu istop ettirip karşımdaki görkemli restorana baktım. Futbol sahasından biraz daha büyük bir alana inşa edilmiş , dışı mat siyaha boyanmıştı. Sade ama şıktı. Binayı yoldan ayırmak için etrafında yer alan demirliklerde mat siyaha boyanmış , sivri kısımları göz yormayan ama dikkat çeken altın sarısı rengindeydi. Müşterileri güneşten veya yağmurdan korumak için girişte otomatik tente yer alıyordu. Karşısında bulunduğum otopark da oraya aitti. İki katı kapalı diğer ikisi açık otopark olarak hizmet veriyordu. Arabadan inip kabanımı giydim. Havalar gün geçtikçe daha da soğuyordu. İç çekip adımlarımı hızlandırdım. Girişe geldiğimde iki kadın koruma önüme geçmişti. Durup eğdiğim başımı kaldırdım. "Hava soğuk izninizle içeri girmek istiyorum." dedim tebessümle. Bu şehrin soğuğunu bile seviyor olmam üşümediğim anlamına gelmezdi. Kısa saçlı korumanın yüz ifadesi hızlıca değişmiş "Hoş geldiniz Alya Hanım." demiş , yolumdan çekilmişlerdi. Kolay gelsin dedikten sonra içeri girdim. Yüzüme çarpan sıcaklık etrafımı sarıp sarmalarken ellerimi açıp kapattım. Birkaç saniye bekleyip ısındıktan sonra emin adımlarla masaların olduğu alana ilerledim. Rezervasyonları kontrol eden görevli başıyla hafif selam vermiş ve işine geri dönmüştü. Korumalardan birinin arka tarafa doğru ilerlediğini gördüğümde bizim için her zaman rezerve olan masaya varmıştım. Çantamı masaya koyup duvardaki kabartmalara baktım. Bu restoranı özel kılan iki şey vardı. Biri ismi olmayışıydı. Herhangi bir yerde reklamını göremezdin buna da gerek yoktu. Çünkü ismi olmamasına rağmen herkesin dilindeydi. İkincisi ise içeride duvarlara işlenmiş kabartmalardı. Her duvarda küçük küçük kabartmalar yer alıyordu. Bunlar, ateş , yılan ve saldırmaya hazır duran kurttan ibaretti. Mekanın en büyük kabartmalarından biri ise şu an karşımda duruyordu. Saldırmaya hazır dişlerini gösteren kurt , kurdun bedenine sarılmış yılan ve kurtla yılanı sarmalayan yanan bir ateş vardı. Kurt beyaz altından yapılmış , yılan onun yanında biraz daha koyu tasarlanmıştı. Yanan ateş ise kırmızı renge sahipti ve yakmak yerine güç veriyordu. Kurt bizim ailemizi , yılan Kuzgun'u , ateş ise Kor'u temsil ediyordu. Bu kabartma aslında üç ailenin birbirine olan bağlılığında simgesiydi. Babam ve Baran abinin dediği gibi beraber olduğumuz sürece her zaman kazanırdık , savaşı kaybetsek bile. "Ömür Alya Bozkurt." dudağım kıvrıldı ve yavaşça arkamı döndüm. "Bade Kor." her zamanki gibiydi. Gözlerinde ölümün pırıltıları , dudaklarında sözlerinin senedi , ellerinde güç vardı. "Yüzünde ki ifade değişmeyen kurdun asaleti mi yoksa başlatacağın savaşın çağrısı mı ? " "Yanımda olan senin için çağrı , karşımda olacaklar için kurdun öfkesi , sessiz kalacaklar için asaleti." kısa saçlarını geriye doğru attı. Abileri Poyraz ve Rüzgar'dan farklı olan kahverengi gözlerindeki ölümün parıltıları kaybolup yerini dostluğa bıraktı. Aramızda ki birkaç adımı kapatıp kollarını bedenime doladı. "Hoş geldin." aynı şekilde sarıldım. "Hoş buldum." hafif geri çekilip ellerini koluma koydu "Nasılsın ? " ben de ise daha iyi bir soru vardı. "Karşılama komitesinde yoktun ," ne diyeceğimi tahmin ettiği için kıkırdadı "Gelmesem gelmezdin öyle değil mi ?" omuz silkip "Bilirsin genlerimde var." "Bilmez miyim ? Siz Korlar kimsenin ayağına gitmezsiniz." Tek kaşı havaya kalkıp çarpık bir gülümsemeyle mırıldandı. "Gitmezdik sanırım senin burada ki varlığın Korların temsilcisi olan abimi bu huyundan vazgeçtirecek." kabanımı çıkarıp sandalyeyi çektim. Bazı gerçekler vardı değişmezdi. Ve bazı gerçekler vardı sözler saklardı. "Kahven vardır öyle değil mi ?" ben otururken o garsonu yanına çağırıp kahve istemişti. "Abimle karşılaştığınıza eminim." Karşıma oturup arkasına yaslandı. "Elbette aksini düşünemezsin." dedim aklıma Rüzgar'ın hastanede konuştuğu adam gelirken. İçimden sormak geldi hatta sözler dilimin ucuna kadar geldi ama kendime engel olup yuttum. Bunun için vakit yoktu , öğrenmem gereken şeyler vardı. Orada konuştuklarını zamanı gelince Rüzgar bana anlatacaktı. "Ya bildiğini öğrenmeye ya da yapılan hatayı düzeltmeye gelmişsindir. Hata yapmadığıma göre bildiğin hangi bilgiyi öğrenmek istiyorsun Bozkurt ?" dedi keyifle. Bade bu huyumu çok severdi. Kabanımın cebindeki fotoğrafı önüne ittirdim. "Hector Sly geçtiğimiz aylarda Rüzgar ile konuştu." Fotoğrafa tiksinir gibi bakıp "Sende abimle ne konuştuğunu mu merak ediyorsun ?" "Rüzgar ile konuştuğunu öğrenmek istesem onun yanında olurdum." "Yani ne konuştuklarını bilmiyor musun? Formdan mı düştün Alya ?" dedi takılarak. Gülümsedim "Türkiye'deyken burada attığınız her adımı aldığınız her nefesi bilen ben bunu da bilirdim ama sende çok iyi biliyorsun ki söz konusu Rüzgar olduğunda düşmanımızla bile görüşmüş olsa o anlatana kadar konuştuklarını sormam ," keyfi her sözümle daha da artıyordu. Bade gerçekten de her zamanki gibiydi. Abisine verdiğim değer onu memnun ediyordu. O bir Kor'du. Bu unutulamazdı. Ne ben ne de dışarıdakiler , bunu kimse unutamazdı. "Buradayım çünkü Hector Rüzgar'dan sonra seninle konuştu." Kahveleri getiren garson servis yaptıktan sonra uzaklaşmış Bade ise anlatmaya başlamıştı. "Dürüst olmak gerekirse buraya gelmesi beni şaşırttı. Rüzgar abimden sonra Poyraz abimle konuşmayı dener sanmıştım. Ama o direk buraya geldi. Poyraz abim daha çok arka planda kalmayı seçtiği için diye düşünsemde konuşmaya başladığında beni kolay lokma olarak gördüğünü anladım ," büyük bir hata. Bade değil kolay lokma olmak Hector'u suya götürür susuz getirirdi. Omuz silkti "Bu herif soyadının anlamını taşıyor. Sinsi olduğu doğru fakat aynı zamanda tam bir aptal. Para kazanmak için zor duruma düşen insanları kolluyor. Yanlarına yanaşıp onlara destek oluyor gibi görünüyor ve her şey yoluna girdiğinde karşı tarafın bütün mal varlığını almış oluyor. Son hedefi Blackler'di ; onlardan alacağını almış olmalı ki yeni av peşine düşmüş. Abimle ne konuştuklarını söylememi istemiyorsun anladığım kadarıyla ama benimle konuşurkende ona söylediklerinin bir kısmını tekrar etti ," devam edeyim mi dercesine baktığında devam etmesini işaret ettim. "Corc Black , Poyraz abimin arabasına bomba koyduğunda intikam işini hiçbirimizin beklemediği bir şekilde Rüzgar abime bıraktı ," pek Poyrazlık bir hareket değildi. O arabada Hayal'de vardı ve Hayal'in tırnağı kırılsa Poyraz kimin orda olup olmadığına bakmaz yakar , geçerdi. "Rüzgar abimde her zaman yaptığı gibi beklemeye başladı. Unuttu sansınlar istedi en mutlu anlarında saldırmak için. Daha sonra Ateş abinin planıyla bu bekleyiş biraz sarpa sardı ," buraları biliyordum ve bakışlarımla belli edip asıl olaya geçmesini istedim. "Hector'ün para kazanma yöntemi dolandırmak olsada geride birini bırakmayı sevmiyor. Bizim Corc Black ile olan husumetimizi de bildiği için onu öldürmesini istemek için abimin yanına gitmiş ," sanırım adamımız ellerini kirletmek istemiyordu. "Abim onunla güzelce dalga geçince Hector şansını benden yana kullandı. Amacı bana kalırsa benim aracılığım ile Poyraz abime ulaşmaktı. Beni tanımadan yanıma gelmesi büyük hata oldu. Bir ara zehirlemeyi ve acı içinde kıvranırken can vermesinin nasıl olduğunu düşündüm ama Eser bunun etik olmadığını söyleyince el mecbur vazgeçtim." Yüzünde oyuncağı elinden alınmış bir çocuğun ifadesi vardı. "Sanırım sevgiline bir teşekkür borçluyum." dedim iğneleyici bir sesle. "Sevgilin ? O sesindeki tınısa da ne Bozkurt ? Düşmanına mı sesleniyorsun ?" arkamda olan Eser gülerek yanıma gelmiş ve elini omzuma koymuştu. Önce eline daha sonra yüzüne bakıp "Elini mi kırsam kafanı mı sevgilisi , seçmek ister misin?" omzumu sıkıp "Tamam haklısın üzgünüm ama bence barışabiliriz ," yüzüne boş boş baktığımda "Hiç mi umut yok ?" cevap vermediğimden olsa gerek önümde eğilip ellerimi tuttu. "Tamam gerçekten özür dilerim gelmem gerekirdi. Gelemesemde en azından aramam gerekirdi. Çok yoğundum evet evet bu bahane değil ama gerçekten söz veriyorum kendimi affettireceğim. Barışabilir miyiz ?" Yandan Bade'ye baktım. Yüzündeki gülümsemeyle bize bakıyordu. Eser'e dönüp çenemi kaldırdım "Neden ? Neydi bu kadar önemli olan bir kere bile aramadın ?" sanırım neden diye rahatça sorabileceğim tek kişi Eser'di. Çünkü sorduğum soruların cevabı ağır olmuyordu. "Diğer bir şubeyi açıyorduk da." dediğinde elimi geri çekip koluna vurdum. "Bahaneye bak ! Hala çok gıcıksın !" ayağa kalkıp göz kırptı "Ve hala yanımda çok rahatsın." Bir sorunun cevabı ağırsa o soruyu soramazdı insan ve Eser bunu çok iyi biliyordu. Rüzgarlar Londra'ya geldiğinde onlarla iletişimim kopma derecesine gelmişti. Konuşamıyorduk çünkü benimle konuşurken rahat etmiyorlardı. Hep diken üzerinde oluyor söyledikleri her söz sanki suç işliyormuş gibi çıkıyordu. Onlara Rüzgar'ı sormamdan korkuyorlardı. Daha doğrusu Poyraz korkuyordu. Bu bir yıl içerisinde Poyraz ile iletişimimi bu sebeple kesmiştim. En iyisinin bu olduğunu biliyordum. Fakat Hayal ve Eser kendileriyle iletişimimi kesmeme izin vermemişti. Her telefonla konuştuğumuzda rahat ve doğal cevaplar vermiştiler. Diken üzerinde değil her zaman ki halimizle konuşmuştuk. Çünkü onlar bir şeyi çok net biliyorlardı. Rüzgar'ı onlara sormazdım. Poyraz'ın ise bunu sadece sözde bildiğini anlamıştım. Eser ve Hayal ile konuşmaya devam etsem de Hayal'e , Eser gibi 'neden ' diye soramıyordum. Çünkü o nedenin cevabı başka konulara bağlanıp duymak istemeyeceğim şeyleri duymamı sağlayabilirdi. O yüzden sadece Eser , ona rahatça neden diye sorabiliyor , gelecek cevaplara karşı endişe beslemiyordum. Bir 'neden ' beni yok edebilirdi. Bu şu an da alabileceğim bir risk değildi. En azından Rüzgar bana gelene kadar bu riski almayacaktım. "Haklısın ," dedim gülümseyerek "Yanında hala çok rahatım inkar edemem." deyip kahvemi yudumladım. "Ne güzel ne güzel iyi ki kıskanç biri değilim ," Bade , Eser'e sanat eseriymiş gibi bakmış ardından bana dönmüştü. "Bu arada sen neden Hector'ü araştırıyorsun ?" güzel soru ama cevabım yalan olacaktı. "Düşmanlarımın her adımını bilmeliyim." O kadarda yalan olmamıştı. "Yüzeysel bir cevap ," Eser , Bade'nin yanına oturup "Bu kurcalamayın demek soruyu değiştirelim. Corc Black'in başına gelenleri duydun değil mi ? Biz çok üzüldük ," dedi alayla "Arabasının içinde parçalara ayrılmış." Tahmin ettiğim gibi Rüzgar , Corc Black'i arabasında onun Poyraz'a yapmak istediği şekilde ortadan kaldırmıştı. Tek farkı Kor bomba kullanmazdı. Aklıma Londra'ya gelirken uçakta veda ettiğim sevgili dostum Joseph gelmişti. Safım günlerce almak istemediğim bir arabayı benden almak için çırpınıp durmuştu. En sonunda da istediğini almıştı fakat az kalsın o araba sonu olacaktı. Ben Rüzgar'ın aksine bombayı kullanıyordum en azından bana karşı haince yaklaşıp şerefsizce saldıranlara karşı. Joseph Almanya'da yapmaması gereken bir şey yapıp mekanlarımdan birini basmış hiçbir suçu olmayan masum insanları öldürmüştü. Bunun bedelini ödemesi gerekiyordu fakat o ölmekten korkmuyordu , başına silah dayamak onu korkutmazdı. Ama kale gibi korunduğunu düşündüğü malikanesine kaçacak kadarda benden korkardı. Çünkü biliyordu ben onu öldürmeyecektim acı çekmesini sağlayacaktım. Ve her zamanki gibi amacıma ulaşmıştım. Dibinde patlayan bombayla sağ ayağını ve yüzünün yarısını kaybetmişti. Çok üzücüydü en azından onun için. "Kor'dan daha azı beklenemezdi ," dedim ve kaşlarımı çatıp "Hector senden Corc Black'i öldürmeni mi istedi ?" Bade kahvesini bitirip "Evet , tabii bunu direk söylemedi. İntikamımızı alabilmemiz için bize yardım edeceğini ve bunun gibi bir düzine laf sıraladı. Corc'dan alabileceğini aldı , arkada birini bırakmayı sevmediği için de ," güldü "İşini görmüş olacaktı. Hem de Corc'un ikizi Jace ile yakın olabilecekti , sömürecek bir insan daha. Jace zeki bir adamdır. Hector'e muhtaç olduğu o dönem geçtikten sonra Hector'ü hayatlarından çıkarmak istedi ama Corc buna müsaade etmedi. Kısaca özetlemek gerekirse Hector , Corc'dan alabileceği her şeyi almış ama Jace ulaşamıyordu. Kardeşi ölürse eğer Jace yas tutarken işleri yoluna koymaya çalışacaktı. Bu sırada da Hector ona yanaşabilecekti." "Şimdi Corc öldü , bir nevi Hector'ün istediği oldu. Jace yas tutarken işlerini düzeltmeye çalışacak. Aynı zamanda güçsüzleşti , Hector bu fırsatı değerlendirecektir." Eser düşünceliydi. Kahvemi bitirip kenara bıraktım ve arkama yaslandım. "Jace bu hatayı yapmayacaktır çünkü Kor çoktan Hector'un foyasını ortaya çıkardı." İkisinin de kaşları çatıdı. "Nasıl yani abim ne yaptı ?" "Hector , Rüzgar ile onun mekanında görüştü ve eminim ki Rüzgar onun teklifini kayda almıştır. Jace Black düşmanımız olsada Hector'e güç kazandırmayacaktır. Corc'u ortadan kaldırdıktan sonra Hector ile ilgili elinde bulunan kesin kanıtları Jace gönderdiğine eminim." Bade'nin kaşları hayretle kalktı "Bunu abim mi söyledi ?" başımı hafifçe iki yana salladım. "Hayır, Rüzgar'ı tanıyorum yapacağı veya yapmayı düşündüğü çoğu şeyi bilirim." dedim ve konuyu istemeden Rüzgar ve bana getirmiş oldum. "Tamam daha fazla kendimi sıkmayacağım ," diyen Bade öne doğru eğilip "Aranız nasıl ? Konuştunuz mu ?" demişti. Eser gerilip elini Bade'nin koluna koymuş "Güzelim , Ömür daha yeni geldi sayılır. Zamana ihtiyaçları yok mu sence de ?" Eser rahatsız olacağımı düşündüğü için beni korumaya çalışıyordu. Ama rahatsız olmamıştım ve zamana değil birbirimize ihtiyacımız vardı. Yeterince zamanımız olmuş ve bu bir işe yaramamıştı. "Sorun yok ," dedim tebessümle. "Sorusuna cevap veremem ama duymak istediklerini söyleyebilirim. Kaçmayacağız Bade , bir kere göz göze geldik değil kaçmak birbirimize koşacağımıza eminim.Çözeceğim , sana söz veriyorum abini iyileştireceğim." dedim onun sessiz sorusunu cevaplayarak. Fakat bu cevabım Eser'in hiç hoşuna gitmemişti. "Alya sen yara bandı değilsin biliyorsun değil mi ?" başımı hafif omzuma doğru yatırdım. "Bir ilişkide yara bandı yoktur Eser , yaralının yarasını saracak şey yara bandı değil sevdiğinin sesi , gülüşüdür." Başını iki yana salladı. "Peki ya sen Alya ? Sen ne olacaksın ? Senin acın ne olacak ?" Benim acım yoktu. "Benim –" elini kaldırıp kimsenin yapamayacağı bir şekilde sözümü kesti. "Acım yok mu diyeceksin ? Deme çünkü bu yalan. Sadece güçlüsün ve gücün acını saklıyor." "Bundan kötü bir şeymiş gibi bahsediyorsun." ve Afra gibi konuşuyorsun Eser. "Bu doğru değil , senin de iyileşmeye ihtiyacın var." iyileşecek bir yerim yoktu ama dinlenecek bir yerim olması güzel olabilirdi. İnkar etmek istesemde zihnim yoruluyordu. Belki de Rüzgar'ın varlığı zihnimin gücünü düşürmüştü. Sürekli dinç olan zihnim yorgunluğun tohumlarını ekiyordu. "Yaram yok ama dinlenecek bir yer arıyorum ," sanki bu söylediğim mucizeymiş gibi yüzüme baktı. "Ve bunu Rüzgar'da bulacağıma eminim." dedim ve bu sözler dudaklarımdan çıktığında omzumdan bir yük kalkmış gibi oldu. Sebepsiz bir rahatlama üzerime çökerken bu durumdan hoşlanmadım. Gardımı indirmek gibiydi , bu hoş değildi. Bu hiç hoş değildi. "Hayır ," diyen Eser masaya düşen gözlerimi üzerine çekti. "Sakın Ömür yüzünde yine o bakış var. Çatılan kaşların itiraf ettiğin şeyden memnun olmadığını gösteriyor ama kalbin o rahatladı. Bundan eminim o yüzden lütfen , kendine bu kadar yüklenme." Yüz ifademi görüyorsun ama arkasında ki hikayeyi tam olarak bilmiyordun Eser. Buzdağının görünen kısmı Rüzgar'dı ve altında da çok büyük sebeplerim vardı. Ben düşersem herkes düşerdi. Bu riski alamazdım. "Abim ," Bade boğazını temizleyip "Çocuk yanını katletti Ömür." yerimde dikleştim. "Bade , ne yapıyorsun ?" Eser kaşlarını çatmış sevgilisine bakarken "Devam et." dedim sabırsızca. "Abimin çocuk tarafı sendin Alya. Abim senden ayrıldığında arkasında seninle beraber çocuksu yanında bıraktı. Yirmi dokuz yaşında olabilir ama o senin yanındayken veya sen yokken bile çocuk gibi davranabiliyordu. Seni bıraktığında çocukluğunu da terk etti." Bildiğim ama düşünmek istemediğim şeyi böylelikle duymuş oldum. Derin nefes alıp "Devamını duymasam daha iyi olur. Rüzgar'ın söylemesini istiyorum." dedim nazikçe. Eser onaylayıp Bade'nin başka bir şey söylememesi için yüzüne bakmış , Bade ise kısa bir an onunla göz göze gelmiş ardından zihnime yer edecek o cümleleri kurmuştu. "Kadın adamı severse olgun davranır. Adam kadını severse çocuk olur ," nefesimi tuttum "Kadın adamdan giderse adam olgunlaşır. Adam giderse çocuk yanını katleder ," devam etme demek istesem de bir şey söylemedim. "Abim senden ayrıldığında bir çocuğu katletti Alya." "Bade ," diyen Eser "Sus lütfen güzelim. Olur mu ? Rica ediyorum , lütfen." dedi Eser yalvarır gibi. Araya girme ihtiyacı duyup "Sorun yok , Rüzgar onun abisi ," Eser bana baktı ama bir şey demedi ben ise sessiz sorusunu duydum. Beni soruyordu. Sorun yoktu , ben gayet iyiydim. "İçin rahatlayacaksa Rüzgar'ı iyileştireceğim Bade ama şunu bil olur mu ? Onu sizin için veya öyle görmeye dayanamadığım için değil , aşık olduğum için iyileştireceğim. Kendimi anlayamadığımda beni benden iyi anlayan adamı sevdiğim için iyileştireceğim. Onsuz yapamayacağım için değil birbirimize iyi geldiğimiz için iyileştireceğim. Onu kaybetmekten korktuğum için değil değer verdiğim için iyileştireceğim. Başlatacağım savaşta sığınabileceğim tek liman olduğu için değil sadakatinden şüphe etmediğim için iyileştireceğim. Onsuz yaşayamam diye değil onunla ve ya onsuz kazanabileceğimi bildiğim için iyileştireceğim ," iç çektim "Rüzgar'ı kazanacak bir savaş olarak görmüyorum. İçin rahat olsun Bade Kor. Bundan sonra buradayım." Bir şey söyleyemedi , Eser'de daha fazla kurcalamayacağını anlamış olacak ki rahatladı ama gözleri üzerimdeydi. Düşündüklerimi anlamaya çalışıyordu. Belki de cevabı ağır olan bir soruyu sormaktan kaçınıyordu. Kurcalamayacaktım , Eser'de bunu istiyordu ve benimde işime geliyordu. Rahatça konuşabildiğim tek kişiyi kaybetmek istemiyordum. "Efendim ," yanımıza gelen koruma başıyla selam vermiş "Duymak isteyeceğinizi düşündüğüm bir haberim var." Bade "Dinliyorum." demiş ve dikkatini oraya yönlendirmişti. "James'ın dostlarından biri olan Owen'ın evine saldırı olmuş , öldürülmüş." Konunun değişmesi güzel olmuştu. Saate baktım , öğlen olmak üzereydi. Haber Bade'ye ulaştığına göre abimler de duymuş olmalıydı. Bir saat içinde sektör sallanacaktı. Kaşları çatılan Eser "Nasıl ? Owen'ın kendine ait bir mahallesi yok muydu ? Koruması ile övünüp durduğu." Sonu olan mahallesi mi ? O kadar da güvenli değildi. "Vav kim yapmışsa ellerine sağlık. Dünyadan bir şerefsiz eksildi ," dedi Bade kıkırdayarak. "Ve gerçekten kim yapmış ?" diye sordu merakla. Koruma yutkunmuş "Efendim ," nasıl söyleyeceğini bilemiyor gibi bir kaç saniye beklemişti. "Yapanın Suskunlar olduğu söyleniyor." Ve gözleri irice açılan iki beden. "Nasıl ?" diyen Eser "Yanlış duymuş olmalısınız Suskunlar yirmi sekiz yıl önce öldürüldüler." koruma başını iki yana salladı "Doğru duyduğuma eminim. Owen sadece o ölmüş , tek bir korumanın bile burnu kanamamış. James olay yerindeyken öfkeden deliye dönmüştü. Edwin ise...sanki dilini yutmuş gibiydi." "Bu mümkün mü ?"diyen Bade şaşkındı hem de fazlasıyla şaşkındı. "Taklit olabilir , daha önce de Suskunlar'a özenenler olmuştu." "Hangi taklit masadan birini öldürdü ?" Eser'in sorusuyla Bade sustu. "Bir şey daha var ," diyen koruma diğer güzel haberi verdi. "Geçtiğimiz ay Almanya'da öldüğünü düşündüğümüz Philip Normen'ın korumaları bulunmuş ve oldukça sağlıklılarmış." Arkama yaslandım. Eser şaşkınlıkla gülüp "Sanırım ortalık fazlasıyla karışmak üzere." İkisine baktım. Onlar Suskunların düşmanı değillerdi. Tehlike yoktu , sevdiklerimi korumak istediğim doğruydu. O yüzden gözüm sürekli üzerlerinde olacaktı. Olurda yanlış yapmaya Suskunlar'ın kurallarını çiğnemeye kalkışırlarsa buna engel olacaktım. Çünkü eğer kuralları çiğnerlerse...onları ben bile kurtaramazdım. Ben Ömür Alya Bozkurt , yirmi sekiz yaşında , Suskunlar'ın lideriyim. Onların kurallarına bağlı ve yeminliyim. Suskunlar'ın kurallarını çiğneyen herkes bunun bedelini ödeyecekti. Ben Ömür Alya Bozkurt , yeni kurallar koyacak , ölümle yaşamı anlatacaktım. Şimdi...kıyamet çanları çalmaya başlayabilirdi. Suskunlar yaşıyordu.
🎭
|
0% |