@elif_18835
|
1. Bölüm: Savaştan Dönen Asker (1908, Bir sonbahar sabahı) Teknik olarak yalan sayılmazdı. Ablamı kendimden güzel görüyordum ama bunu dışa yansıtmıyordum. Her ne kadar da babam benim ablamdan daha güzel olduğumu söylesede ablam benden çok daha güzeldi. Ben bir prensessem o bir kraliçeydi. Bunları söylerken ablam gelmişti ve elimde tuttuğum kırmızı tokayı alıp “Ben senden daha güzelim kabul et bu yüzden bu tokayı babam bana aldı" derken mutfağa babaannemin yanına gidiyordu. Mutfağa geldiğimizde ablam tokamı yanan fırının üzerine götürüyordu. Ablam bana “Eğer benim senden güzel olduğumu kabul etmezsen tokanı yakarım" demişti. Dediğim gibi ablamı kendimden güzel buluyordum ama eğer ona bunu söylersem hep bunu bana hatırlatacaktı. Eğer ki söylemezsem babamın bana altı ay önce aldığı ve bir daha ne zaman geleceği belli değilken ve ya belki hiç gelemeyebileceği ihtimallerini göz önünde bulundurursak bana bir daha hediye alacak mı belli değilken hediyeyi yakması hiç hoş olmaz. Ona bunu söylememek cesaret ister. Başka bir seçeneğimde yoktu. Hediyenin yakılması ile yakılmaması arasında ince bir çizgi vardı ve ben bu çizgi üzerinde dans ediyor olabilirdim. Babaannemin sesini duyduktan sonra ablam biraz korkmaya başlamıştı. Babaannem gelip “Patlıcan tatlısı yapıyorum sizin yüzünüzden yanacak"demesiyle ablam biraz daha korkmaya başlamıştı ve artık neredeyse tokamı bana verecekti. Evin bir anda kapısı açılmıştı ve annem içeri gelip babanız daha gelmedi mi dedi. Ablamla birbirimize bakıp aynı anda “Babam cepheden geldi mi ?" demiştik. “Bilmiyorum ama hekim bana eve gitmem gerektiğini ve eve babanızın geldiğini söyledi" annem bize bunları söyledikten sonra biri kapıyı çalmıştı ve içeri çok tanıdık iki kişi gelmişti. Babam ve çocukluk arkadaşı Komutan Sabri gelmişti. Aslında Sabri amca da babam gibi eğlenceli birisidir. Salona gittiklerinde Sabri amca her geldiğinde oturduğu koltuğa oturmuş babam ise o koltuğun karşısındaki koltuğa oturmuştu. Sabri Amca her geldiğinde kahve içerdi. Kahveni nasıl istersin diye sorduğumuzda bize üç seçenek sunmuştu her zaman ki gibi. Aynı seçenekler ama bunu yapmak onun hoşuna gidiyordu. Ablamla birlikte ona cevap vermemizde bizim hoşumuza gidiyordu. Anneannem,vannem ve biz ikimiz. Seçenekler bunlardı. Her zamanki gibi anneannemden seçenekleri söylemeye baslamıştık. Sorduğumuzda yüzü sirke satar gibi olmuştu. “Ne yani ben ne zamandan beri acı kahve içiyorum" “O zaman annemiz" Yüzündeki sirke satan ifade biraz yumuşamaya başlamıştı. “Olabilir ama anneniz hala doğru cevap değil. Aynı zamanda ben sade kahve içmiyorum" “Doğru cevap biz miyiz?" “Evet küçük prensesler doğru cevap sizsiniz. Ben hep şekerli kahve içmişimdir." Sonra babama doğru dönmüştük. Babama nasıl istersin diye sormadan “Benimki az şekerli olsun" demişti. Babaannemin bunları duymamış olması imkansız gibi birşeydi. Mutfağa gidip cezvede kahve yapmaya başlamıştık. Daha doğrusu yapmaya başlamıştım. Ablam hiçbir zaman bana yardım etmemişti. Hiçbir konuda. Her zaman ben yapardım. Ablam bir şey yapması gerekirken bana “Hilâl benim yerime sen yapsana. Söz veriyorum senin bir sonraki işini ben yaparım ama eğer yapmazsan senin o küçük sırrını anneme söylerim. Özellikle babaannem duyarsa vallaha kalpten gider kadın." Hep bu cümleyi söyleyerek onun işlerinide ben yapıyordum. Eğer yapmazsam o küçük sırrı Selanik'de duymayan kalmazdı. ... Bir kaç gün sonra babam, abime silah kullanmayı öğretirken babamın arkadaşı Komutan Sabri gelip babam ve ona vazife verildiğini söylemeye gelmişti. Babam eve gidip birkaç eşya alıp gideceğini söylemişti. Eve birlikte gidip babama toparlanmasında yardım etmiştik. Babam kapıdan çıkarken annem babamın omzunu hafifçe tutup konuşmaya başlamıştı. “Gitmeni istemiyorum yüreğimde bir ağrı var. Başına birşey gelmesinden korkuyorum" “Karıcığım başıma bir şey geleceğini düşünüyorsan yanılıyorsun. Koskoca komutanım başıma en fazla ne gelebilir ki?" Babam bunları söyleyip evden çıkıyordu. Babama hoşçakal demek için abimle birlikte kabıda bekliyorduk. Babama hoşçakal dedikten sonra konuşmaya başlamıştık. “Merhabayla hoşçakal aynıdır." “Merhabayla hoşçakal aynı mı?" “Evet çünkü eğer bi şeye hoşçakal diyorsan, başka bir şeye merhaba dersin. Her son yeni bir şeyin başlangıcıdır." Abim mutsuz bir şekilde babamın gidişini izliyordu. Uzun süredir bu anı bekliyordu. Silah kullanmayı öğrenmek istiyordu. Tam öğrenecekken babama vazife verilip gitmesi gerekmişti. İstediği herşeye tam kavuşacakken elinden alınıp gidiyordu. Bunlar abimin başına hep geliyordu. ... On yaşına girerken çok istediği bir oyuncak vardı. Doğum gününde abime o hediyeyi almıştım. Birkaç gün sonra abimin arkadaşları o hediyeyi görüp elinden almışlardı ve kırmışlardı. On bir yaşına girmesinin ardından üç ay sonra ilk defa halamızı görecektik ama gideceğimiz zaman halamızın öldüğünü öğrenmiştik. En son olan bu olay var birde.On iki yaşına girmesine bir kaç gün kala babam ona silah kullanmayı öğretecekken babama vazife verdiler ve gitmesi gerekti. Babam evden gittiktikten sonra evde bir telaş oluşmuştu. Abim evin hiçbir yerinde yoktu. Evde bakılmamış yer kalmamıştı. Annem dışarı çıkıp dışarıdada arıyacaktı. Annemin arkasından bende evden çıkmıştım. Annem bunu fark etmemişti. Annemin arkasından küçük adımlar atarak ilerliyordum. Annem abimi bulduğunda elinde babamın el tabancası vardı. Yanında mektepden en yakın iki arkadaşı vardı. Arkadaşıyla kavga ediyordu. Abimin elinden ilk arkadaşı tabancayı almaya çalışıyordu. Abim vermek istemiyordu. O çocuk tabancanın tetiğine eli gidiyordu ve birden güm diye bir ses çıkmıştı. Çocuk kendi elinde tuttuğu silahla kendini vurmuştu. Diğer çocuk koşup diğer çocuğun babasının yanına gidiyordu. Abim beni ve annemi gördukten sonra biz ona, o bize doğru koşmaya baslamıştık. Abimi küçük sahil gibi olan yerden aldıktan sonra koşarak eve gidiyorduk. Abim, ablam, annem, babaannem ve ben çantalarımızı hazırlayıp, kimliklerimizi de aldıktan sonra tren istasyonuna gidiyorduk. Yolda yürürken annemin kalbime bir ağrı girmişti. Biraz daha ilerledikten sonra karşımıza Sabri amca çıkmıştı. Sabri amcayla tren istasyonuna kadar gelmiştik. Trene binecekken Annam ve Sabri amca konuşmaya baslamışlardı. “Sabri, Ömer nerede?" “Ömer sonraki trenle gelecek." “Biliyor musun Sabri bunlar hiç inandırıcı gelmiyor. Bana gerçeği söyle." "Tamam söyleyeceğim..." “Sonunda." Sabri Amca biraz derin bir nefes almıştı. Biraz sessiz kalmıştı. Fazlasıyla çok kekeliyordu. Eminimki annem kötü birşey söylemesinden korkuyordu. Aslında kekelemesinden kötu bir şey söyleyeceği belliydi. Sabri Amca kötü bir haber vereceği zaman hep kekelerdi. "Başınız sağ olsun" Annem birden solmuş bir gül gibi Sabri amca'nın gözlerine bakmıştı. Sonra konuşmuştu. “Vatan sağ olsun" |
0% |