Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Sunulan Teklifler

@elifebrarrd

Dudağımdan çıkan küçük öksürükle beraber elimi dudağıma götürdüm gözlerimi hafifçe aralamıştım ama yüzüme vuran ışıkla homurdanarak elimle yüzümü kapattım ışığa bir süre bekleyip alıştıktan sonra burasının bir hastane odası olduğunu fark etmem uzun sürmemişti yataktan oturur pozisyonda doğrulup etrafa bakmayı bıraktım ve kapı tarafından gelen tıklatılma sesi ve kapının açılmasıyla tedirgin olmuştum "biraz daha uyanmasan öldü sanıcaktım" dedi aniden odaya daldığı gibi konuşmaya başlayan yusuf, onun girdiğini görünce şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırmıştım "yine mi sen" dedim bıkkınlıkla her delikten çıkıyordu bu çocuk, yusuf gözlerini devirip ellerini cebine koydu "ben olmasam başından hasar aldın diye ambulans gelene kadar ölmüştün ben seni oradan kurtardım" dedi ve devam etti "ha bide bize lazımsın kime çalıştığını öğrenmeliyiz" Yusuf'a artık ağlayacak gibi bakıyordum ben ajan olamayacak kadar sakarım ya! Yusuf'tan hayır gelmeyeceğini anlayıp üstündeki örtüyü kafama kadar çekip uzandım "kim ne konuşacaksa konuşsun ben ajan değilim" dediğimde güldüğünü hissetmiştim ama fazla umursamadım "ben doktoru çağırıp geliyorum" yusuf odadan çıkıp kapıyı kapattıktan sonra o gittiği için üstündeki örtüyü kaldırıp acıyacağını bilsemde kolumdaki serumu tuttum "asil ağda çeker gibi tamam mı" dedim kendi kendime ve üçe kadar sayıp çektim ama acıyla beraber ağzımdan küçük bir çığlık çıkmıştı elimle kolumu ovalayıp yine kendime kızdım bu sırada açılan kapıdan ellilerinde gözüken bir doktor girmişti ve ardından yusuf'la beraber iki kişi daha... Bunlar kaç kişiler yeter ama! Önden gelen doktor bana sıcak bir şekilde gülümseyip elindeki orta boy defterden birşeyleri incelemeye başladı "sonuçların gayet iyi görünüyor asil" dedi doktor ve başını defterden kaldırdı "sadece sert çarpma sonucu bilincini kaybetmişsin ha bide..." dedi ve devam etti "vücudunun belli kısımlarında morluklar ve kanama vardı onlarada pansuman yapıp sardım gayet iyisin sadece bir süre dinlenmek lazım" dedi ve yanında duran siyah saçlı biçimli çocuğa baktı siyahlı ona başıyla onaylama verince doktor odadan çıktı "sizden daha başka varmı sürü gibisiniz amına koyayım bitmiyorsunuz birinizden kaçıyoruz diğerine yakalanıyoruz" dediğimde Yusuf'un arkadan güldüğünü duyunca ona gözlerimi kısarak bir bakış attım Yusuf'un yanındaki sarışın çocuk elini yumruk yaparak dudağına götürüp yalandan ökdürür gibi yaptı ve "o zaman asıl konuya geçelim mi artık" dedi ne konusundan bahsediyor bu? Gözlerini devirip üstümdeki örtüyü kenara atıp ayağa kalktım ve ellerimi göğsümün biraz üstünde birleştirip önlerinde durdum "asıl konu ne acaba beni ajan diye suçlamanızmı? Güleyim bari, bırakın şu saçma konuşmaları ben gitmek istiyoru-" dediğimde eli cebindeki siyah saçlı çocuk sözümü kesti "bir yere gitmiyorsun konuşmalıyız" dedi gözlerimi kısıp bir süre yüzünü inceledim kaşları odaya girdiğinden beri çatık dudakları düz bir çizgi halindeydi elmacık kemiklerrinin belirginliği yüzüne ayrı bir hava katıyordu ama yüzünü asıl güzelleştiren açık kahverengi gözleriydi çok açıktı sarıya tapıyordu mükemmel bir renge bürünmüştü o gözler... Ah hayır asil onun gözlerini inceleyip durma!

Düşüncelerimi kovmak için başımı iki yana sallayıp siyahlı çocuğun arkasında bize gülen yusufa baktım "sende çok gülme hatırlatırım ajan diye şüphelendiğin kişiyi dışarıda bırakacak kadar salaksın" dedim tatlı bir şekilde yüzü düşmüştü "ne bekliyordun el kadar kızsın en fazla ne yapabilirsin ki sen" dedi yusuf alay dolu bir gülümsemeyle elimi yumruk yapıp gülümsedim ve yusufa doğru yürüdüm elimi yaptığım yumruğa ve bana baktı ve onun önünde durup elimi kaldırıp hızla yüzüne yumruk atacakmış gibi yaptım o eliyle yumruğumu sarınca ise bacak arasına sert bir tekme atıp sağ elimle yaptığım yumruğu yüzüne geçirdim afallamış bir şekilde bacak arasına yediği tekmenin acısıyla inleyip öne doğru eğildi bir adım geri çekilip onun hizasında diz çöktüm yerde bana öfkeyle bakmasını aldırmadan beğenmemiş gibi başımı iki yana sallayıp cıkladım "ama biz senden dövüşmeni istedik önümde diz çökmeni değil" dedim dudak asarak burada olduklarını unuttuğum siyah ve sarılı olan kişilerden sarışın olan uzun bir ıslık çaldı "yusuf sende ammâ hanım hanımcık çıktın oğlum insan böyle eziklenir mi" dedi gülerek ona taraf döndüğümde önceden dikkat etmediğim bir şeyi fark edince elimle ağzımı kapattım "ay sende mi nerenin deliğinden çıkıyorsunuz siz bir daha bana yardım eden olmasın tövbe ağlayacağım artık bitmiyorsunuz" dedim ağlamaklı bir yüz ifadesiyle sarışın kişi sabah bana yardım eden yusufun yanındaki çocuktu o'da yeni fark etmiş olacakki gözleri fal taşı gibi açılmıştı "abi sende karşılaşa karşılaşa bununla mı karşılaştın" dedi sarışın olan şaşkın bir ifadeyle O'na göz devirip yerimden kalktım ve siyahlının karşısında durup kollarımı göğüs kafesimin üstünde bieleştirip "ne konuşacaksanız konuşun benim burada kalacak vaktim yok" dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak boyu oldukça uzun olduğu için başımı kaldırarak bakmam gerekmişti sadecw başını sallamakla yetindi ve yusufa baktı "kalkın ayağa gidiyoruz eve geçelim orada konuşuruz burada kalmamıza gerek yok" dedi otoriter sesiyle bu adam niye bu kadar agresif? Oflayarak başımı iki yana salladım ve yusufun kalkmayacağını fark edince ona yaklaşıp elimi uzattım "senin yüzünden yolun ortasında bayılmış olabilirim ama malesef vicdanlı bir insanım vicdanım el vermiyor" dedim dudak bükerek, bana alttan bir bakış atıp homurdanarak elimi tuttu onu yerden çekip kaldırdım ve uzaklaştım onların haraket etmediği fark edince elimi cebime koyup kapıya yöneldim arkamdan bakışlarını hissediyordum "nereye gidiyorsun" dedi bir ses arkamdan ona bakmadan "e gidiyoruz işte hızlı olun sizde" dedim ve kapıyı açtım yüzüme vuran soğuk hava tenime temas edince ürpermiştim ama alışınca dışarı çıkıp toprağın nemli kokusunu içime çektim diğerleride içeriden çıkıp yürümeye başladılar ne kadar isteksiz olsam bile olacakları merak etmem elde değildi

 

-işin ucunda ölmediğim sürece tabii-

 

Onları takip etmekle yetinerek arkadan yürümeye devam ettim yusuf ve sarışın arasında bir sohbet geçiyordu siyahlı ise onları pek umursamadan elleri ceplerinde yürüyordu yerdeki taşları tekmeleyerek sinirimi çıkarmaya çalışıyordum aslında şuan kaçabilirdim ama yine birşey olursa bu sefer acının kat kat fazlasını yaşardım yusufun anlattıklarına kulak kabartıyordum ama ne anlattıklarından gram bir şey anlamamıştım aralarında sürekli gülüşüp duruyorlardı konuyu merak etmedim değil tabii sanırım sadece yürüyüp dedikleri yere gideceğim ve sonra konuşup ayrılacağım ve mükemmel hayatım kaldığı yerden devam edecek

 

 

Kapıyı açıp benim içeri girmemi beklemişlerdi ayakkabılarımı çıkartıp içeri adımımı attım onlarda arkamdan geliyordu ev düzeni oldukça iyi ve düzgündü özellikle temiz... Onları beklemeden rastgele bir oda'ya girdim sanırım burası salondu bana fark etmiyordu bu yüzden omzumu silkerek içerideki tekli koltuklardan bir tanesine oturdum yanımda birilerinin oturmasını istemiyorum sanırım fazlasıyla rahatsız edici... Siyahlı, sarılı ve yusuf'da içeri girerek yerleşmişlerdi şimdi fark ediyorumda ben onlara niye renkle sesleniyorum bunların isimleri ne keşke sorsaydım, neyse söylerler heralde

 

Oda genellikle beyaz ve bej renginde düzenlenmişti iki tane uzun koltuk iki tanede tekli koltuk vardı tam ortada siyah bir masa ve üstünde 3 bardak ve viski duruyordu demekki içiyorlardı... İğrenç o şeyin tadı gerçekten berbat onu nasıl içebiliyorlar? Hem günah günah içilmez o, gözlerimi masadan ayırıp karşımda oturan siyah saçlı kaşı çatık maymuna baktım ellerini göğsünde birleştirmiş bir şekilde yüzüme bakıyordu bende aynı şekilde ona odaklanıp bir kaşımı kaldırdım şuan çok rahatsız edici şekilde fazla bakıyordu bende O'na aynı şekilde bakıyordum ama o rahatsız olmak yerine eğleniyordu dudağında alaycı bir gülümseme belirmişti gözlerimi devirip ondan bakışlarımı çektim çünkü araya yusuf konuşarak girmişti "bora defne yanlış yola sapmış trafiğe takılmışlar" dediğinde bir anlık defne kim diye düşündüm ama pek umrumda olmadı en azından siyahlının adının bora olduğunu öğrendiğimize göre kaldı sarılı, bora başını iki yana salladı "neredeler şuan" dediğinde bu seferde cevap vermesi için yusufa döndüm neden merak ettiğimi bilmiyorum ama sıkıldığım için sanırım birilerinin konuşmaları hoşuma gidiyordu

yusuf alt dudağını ısırıp gülmemek için direniyor gibiydi "girdikleri yolu bilmiyorlar ana yola çıkmaya çalışacaklar olmadı ben arabaya taktığımız takip cihazıyla arabanın konumunu bulurum pek sıkıntı değil" yusuf sustuğunda yalandan elimi yumruk yaparak dudağıma götürüp öksürür gibi yaparak beni fark etmelerini sağladım asıl konuyu konuşsak ve ben buradan çıksam çok mutlu olacaktım konuşmak için kendimi düzelttim ve söze girdim "acaba diyorum şu muhabbet bitsede artık asıl konuyu konuşsak mı bende gitsem artık sizinlede bir daha karşılaşmasak?" dediğimde yusuf gözlerini devirdi "emin ol şuan senden daha çok istekliyim gitmene" dediğinde yanaklarımı şişirdim "bunu diyen ve onu buraya getiren kişinin aynı olması dışında ben bir sıkıntı göremiyorum" dedi sarışın olan gülmemek için yanağımı dişledim o sırada boranın varlığını unuttuğumu fark ederek ona baktım "evet beni konuşmak için çağırdın şimdi konuş ne konuşacaksan" dediğimde bora elindeki telefondan başını kaldırarak bana baktı ve telefonu yanına bıraktı "peki o zaman adın asildi değilmi?" dediğinde başımla onaylayınca konuşmasına devam etti "memnun oldum asil bende bora şimdi soruma tek cevap istiyorum kim için çalışıyorsun?" dediğinde artık ağlamak isteyecek bir duruma gelmiştim bunlar niye acaba kimseye çalışmadığımı anlamayı reddediyor? Oflayarak elimi saçıma geçirdim "sanırım bunu kaç defa tekrar etmem gerekiyor bilmiyorum ama kimseye çalışmıyorum" dediğimde hızla konuşmaya devam etti "kimseye çalışmıyorsan o okulda ne işin vardı?" diye sorduğunda onu beklemeden bende istedikleri cevapları vererek kurtulmak için konuştum "evden kaçtım ve orada 1 gece kalmaya karar verdim" dediğimde sözlerime pek inanmış gibi durmuyordu ama yinede başını olumlu anlamda sallayıp iki elini dizinde birleştirerek öne doğru eğildi "bak son kez soracağım ve bana düzgün bir cevap vereceksin sen şu ana kadar en rahat sorguladığım kişisin bence şansını fazla zorlama yoksa bu işi acılı yoldan çözerim" dediğinde sesi net ve sakindi kaşlarımı kaldırarak bende onun gibi eğildim "bunu bir tehdit olarak mı algılamalıyım?" diye sordum kısık bir tonda dudaklarını bükerek omuz silkti

"Nasıl algılamak istiyorsan öyle algılayabilirsin şimdi soruma cevap ver" sözünü bitirdiğinde ayağa kalkarak elini beline götürdü ve silahını hızla çekerek bana doğru tuttu yusuf tam ağzını açıcaktıki sarışın onu durdurdu başımı dik bir şekilde tutup tedirgin olduğumu göstermemeye çalıştım -tabii ne kadar başarılı olduğum tartışılır- silaha odaklanmamaya çalışarak boranın yüzüne baktım ve derin bir nefes alarak "bora bak nasıl inandırırım bilmiyorum ama kimseye çalışmıyorum evden kaçtım ve onlardan uzak bir gece kalabileceğim bir yer bulamayınca o okulu seçtim ve oraya gittim ama sağolsun yusuf yüzünden daha 1 saat bile kalamadan buraya getirildim ve ayreten çantamıda orada düşürdüm yani diyorum ki beni ister öldür ister yaşat ama artık pek umrumda değil kimseye çalışabilecek kadar iyi değilim" tek solukta söylediklerimin ardından içime biraz nefes çektim kollarımda ve yüzümde oluşan yaralarıda göstererek kanıtlamaya çalıştım "bunlarda evden kaçtığımın kanıtı artık inanıp inanmamak sana kalmış" dedikten sonra ayağa kalktım ve silahın önünde durdum "şimdi ya öldür yada silahını indir" sert sesim ve korkmama rağmen sergilediğim dik duruşum karşısında yutkunarak kısa bir saniyeliğinede olsa şaşırdığını belli etmişti ama sonrasında bunu fark ederek yüzünü eski haline döndürmüştü ve sonrasında kaşlarını çatarak avaş bir şekilde silahını indirdi ve yerine geri yerleştirdi silahın hedefinden çıktığım anda tuttuğum nefesimi derin bir şekilde verdim eğer inanmasaydı gerçekten de sanırım buradan çıkabilecektim ama kafası delinmiş bir ceset halinde

 

Bora hala bana bakıyordu bende o kesene kadar göz temasını kesmeyi düşünmüyordum ama... Kapı çalınınca ikimizde aynı anda bakışmayı kesmiştik hayır yani niye herşey ben birisini incelediğim sırada araya giriyor ki! Sarışın hızlı bir şekilde kapıya yönelip kapıyı açmıştı ve kapıda oldukça fazla kişi vardı yok ama artık! Bunlar kaç kişi böyle ve neden bu kadar çoğalıyorlar? "Hadi ama gerçekten de benim suçum değildi" diyerek içeri girmişti önden içeri giren kız ve beni daha görmemiş olmalıydı ki hızla kendini koltuğa bırakıp devam etti "bora beni daha fazla dışarıda tek bırakmanız gerek böyle giderse evde çürüyeceğim!" diyerek isyan etmişti kız o sırada diğerleride içeri girmişti ama onlar beni fark etmiş ve gözlerini bana dikmişler di birisi dışında... Arka tarafta duran çocuk başını yere eğmiş bir şekilde sweatshirt'ünün kapşonunı yüzüne iyice çekmiş kendini saklamaya çalışıyordu hadi ama bunlar kim böyle? Öndeki siyah saçlı fazlasıyla korkutucu görünen kız ellerini önünde birleştirmiş beni sürüyordu "bora bu kız kim? Lütfen bana yine birilerini evde öldürmek için bu kızı getirdiğini söyleme en son evi temizleyemez kadar canım çıkmıştı" dedi bıkkınlıkla ve ben iyice tırsmaya başlamıştım bunu fark eden siyah saçlı kızın yanındaki oldukça uzun boylu ve oldukça çekici beyaz saçlı çocuk ona dirsek attı ve kız ona dönünce ise uyarıcı bir bakış attı buradan çıktığımda ilk işim beynimi deterjanla yıkamak ve girdiğim tüm olayları kafamdan yok edip hayatıma normal şekilde yeniden devam etmek olacak sanırım o sırada koltuktaki kızıl saçlı kızda yerinden fırlayıp yanıma geldi ve yanaklarımı avuçlayıp iki yana çekiştirdi aldığım yaralarla beraber onun bu kadar sert sıkmasıyla ağzımdan küçük bir acı çığlığı çıktı kız acıttığını fark ederek ellerini çekti ama şok olmuş gibi bir ifade vardı yüzünde "lan bora eve kız mı getirdi-" diyecekti ki duraksadı ve ağzı açıldı "yoksa sevgilin mi! Ay Allah'ım bu günlerimide görecektim bora büyümüşte sevgili yapmış!" ellerini birbirine çırparak sevinçle bana yaklaştı ve ben daha ne olduğunu anlamadan kollarını belime sararak beni havaya kaldırdı ve ben şaşkınlıkla kendimi kurtarmaya çalışırken beni etrafında döndürüp yere geri bıraktı bir adım geriye sendeleyip son anda dengemi geri topladım gözüm yan tarafta duran yusufa kaymıştı gülmemek için zor duruyordu ona gülersen seni öldürürüm bakışları attığımda elini fermuar gibi dudağını çekip yüzünü yere gömdü yeniden karşımdaki kıza döndüğümde mutlulukla yerinde zıplıyordu "adın ne? Ne zaman tanıştınız? Bora seni nasıl öldürmeden dayandı?" soruları tek nefeste söyleyerek sustuğunda bir anlık soruların saçmalığına takıldım yani bora konuştuğu kızları öldürüyor mu? Yok artık!

 

Soruların ardından daraldığımı hissediyordum ve borada bunu fark etmiş olacak ki söze girdi hızlıca "defne kızı rahat bırak o sevgilim değil" dediğinde karşımdaki kızın adınıda öğrenmiş oldum defne dudağını üzülmüş bir şekilde bükerek boraya baktı "kim o zaman" dediğinde boradan önce yusuf atlamıştı konuşmaya "önemli birisi değil defne sadece bir konu hakkında konuşmamız gereken bir kız ve konuda sanırım kapandı değil mi bora? Kız gidebilir artık?" dediğinde yusufun sözleriyle artık buradan kurtulmanın heyecanıyla boraya döndüm hızla o ise yusufa sinirlenmiş gibi bakıyordu ama bu siniri kısa sürmüştü bana dönerek başını olumlu anlamda sallafı ve izin verir gibi kapıyı gösterdi "evet gidebilirsin ama ondan önce dışarıda seninle konuşmam gereken bir konu var" dediğinde buradan gitmeme izin verdiği için mutlulukla gülümseyip başımı salladım ve bana bakan tüm gözleri umursamadan kendimi hızla dışarı attım ve mutlulukla temiz havayı içime çektim ama o sırada boranında dışarı çıkıp bana baktığını görünce kendimi düzeltip yüzümdeki gülümsemeyi sildim ve ona yaklaştım "hızlıca konuşalım bir an önce gitmem lazım" dediğimde başını olumlu anlamda salladı "ilk öncelikle bu gördüklerini kimseye söylemeyeceğinden emin olmalıyım" dedi ve cebindeki telefonunu çıkartıp bana uzattı "telefon numaranı yaz buraya" dediğinde tam telefona uzanıp numaramı yazıcaktım ki bir şeyi hatırlayarak duraksadım "şimdi şöyleki benim telefonumda yok" dediğimde yalan söylediğimi düşünmüş olacakki oflayarak başını iki yana salladı kendimi savunmaya geçerek hızla konuştum "gerçekten yok evden kaçmadan önce evde telefonum kırılmıştı" dediğimde sanki o evde ne olduğunu ve benim neden yaralar içinde telefonsuz kaçtığımı sorgular gibiydi ama fazla düşünmeden bana bir adım daha yaklaştı "o zaman gözüm üzerinde asil bunu birilerinden duyarsam bu sefer sonunun ölüm olacağından kendi ellerimle onaylayacağım" dedi ona bakmam için başımı kaldırmam gerekiyordu benden kat kat uzun ve kaslı bir vücudu vardı yutkunarak başımı olumlu anlamda salladım ve ondan uzaklaşmak için bir adım geri çekildim "peki şimdi gidebilir miyim?" onaylayan bakışlar gönderdiğinde bir şey söylemesine izin vermeden hızla arkamı döndüm ve sanki bir daha burayı görmek istemiyor gibi koşmaya başladım

 

uzun süre bence terk edilmiş yerler veya fazla uğranmayan mekanlara gitmek yerine sokakta kalsam daha mantıklı olacaktı

 

Param olmadığı için 2 gündür aç geziyordum miğdemin guruldamaları çoğalmaya başlamıştı ve hava fazlasıyla soğuktu dışarıda geçirdiğim bu iki gün boyunca sadece bulduğum çeşmelerden içtiğim sularla idare ediyordum miğdemi su orucu tutuyorum diyerek ikna etmeye çalışsamda bu hayatta en sevdiğim şey yemek yemek olduğu için miğdem buna ikna olmuyor ve isyan çıkartıyordu oturduğum kaldırımda üşüdüğüm için hem kollarımı ovalayarak ısınmaya çalışıyor hemde sıkıldığım için sokakta top oynayan çocukları izliyordum boğazımda hissettiğim batma hissiyle öksürmeye başladım elimi boğazıma götürüp şiddetlenen öksürüğümün dinmesi için içimden dua ettim ama pek dinecek gibi durmuyordu ve artmaya devam ediyordu ki karşımda duran bir çift ayakkabı gördüğümde başımı yavaşça kaldırıp karşımdaki kişinin yüzüne bakmaya çalıştım yaşlı bir teyze duruyordu karşımda elini uzatmış bana bakıyordu tereddütle eline baksamda kadının sıcak gülümsemesi üzerine birşey olmayacağını düşünerek öksürüklerimin arasında kadının elini tuttum beni ayağa çektiğinde ona uyarak ayağa kalktım öksürüklerim hafiflemiş ve dinmişti o sırada yaşlı kadın çantasından bir şişe su çıkartıp bana uzattı "yavrum bu soğukta ne işin var buralarda evin barkın yok mu senin ay çok kötü öksürüyordun bide hasta olucaksın bu gidişle" dediğinde zorla elime tutuşturduğu suyu açarak içmeye başladım boğazımdaki batma hissi geçince konuşabilecek bir duruma gelmeyi bekledim ve iyi hissettiğim an kadına gülümsedim "biliyorum hava soğuk teyze ama ben evden kaçtım" dediğimde kadın şaşkınlıkla elini ağzına götürdü "kızım öyle olmaz gel evime oturup konuşalım bu konuyu hem ne kadar süredir sokaktasın?"

 

"İki gün" dedim

 

Teyze sıcak elleriyle yine elimi kavradığında ben daha ne olduğunu anlamsdan benide peşinden götürmeye başladı "donacaksın dışarıda gel evimde biraz misafir ol hem yanlız yaşıyorum bir kaç saatlik bir ev arkadaşı beni mutlu eder itiraz istemiyorum" dediğinde şaşkınlıkla kadına bakıyor ve onun peşinden ilerliyordum tam itiraz edecektim ki kadının haklı olduğunu fark ettiğimde dudaklarımı geri birleştirdim hem aç hemde soğuktan donmak üzereydim

 

Kısa bir yürümenin ardından teyzenin evine varmıştık bir apartmanın 3. Katında oturuyordu beni içeri aldığında üstüme bir battaniye vermiş ve elime sıcak bir bitki çayı tutuşturmuştu çayın sıcaklığı sayesinde kendime gelmiştim salonun koltuğuna kendimi büzerek daha fazla yerleştim ve sanki hiç çıkmak istemiyormuş gibi kafamı dizime gömdüm o sırada ayak seslerinden adını sonradan öğrendiğim mine teyzenin yanıma geldiğini anlamıştım "yavrum hadi mutfağa geç yemek hazırladım sende acıkmışsındır şimdi" yemek kelimesini duyunca başımı hızla yerimden kaldırdım ve miğdemde aç olduğunu belli etmek ister şekilde guruldadı yaşlı kadın samimi bir şekilde kıkırdayarak bana baktı battaniyeyi bırakmadan onunla beraber mutfağa yürüdüm mine teyzeyle çabucak kaynaşmıştım tatlı bir kadındı gerçektende yardım sever birisi olmaşıydı çünkü bana bakan herkes tiksinir bakışlar atarak yanımdan uzaklaşıyordu ama mine teyde bana yardım etmeyi seçmişti yemek kokusuna doğru yürüyerek masaya yerleştim ve mutlulukla karşımdaki makarnaya baktım kokusunu içime çekerek mutlulukla gülümsedim o sırada mine teyzede tabağını alıp masaya yerleşmişti kendimi hızlıca makarnaya dalarken bulmuştum "ay kızım boğulacaksın yavaş ye" demişti mine teyze ama açlıktan dolayı onu dinlemeden devam ettim, en sonunda tabağım bittiğinde masanın üstündeki peçeteden bir parça kopararak ellerimi sildim mine teyzede son lokmasını yemiş bana bakıyordu "ee yavrum anlat bakayım neden kaötın evden?" dediğinde biraz tedirgin oldum ama bu kısa sürmüştü yalandan öksürerek bende mine teyzeye gülümsedim "evden kaçmamın sebebi babamdı kaçacağım gece oldukça ağır bir dayak yedim daha sonrasında annem araya girmeye çalıştı ve babamın onu masaya itmesiyle yerde baygın kaldı kaçmadan önce annemi kurtarmak istedim ama başarılı olamayacağım için ilk önce iş ve kalabilecek rahat bir ev bulmaya karar verdim ama şuan ki sonuç sadece hüsran" dediğimde mine teyze üzülmüş olmalı ki öasada uzanıp elini elimin üstüne kapatıp parmağımı okşadı "ah yavrum sizin için üzüldüm istersen bir kaç gece burada kalabilirsin bir iş bulduğundaysa istersen gidersin" dediğinde hızla itiraz ettim mine teyze tonton tatlı ve merhametli bir teyzeydi ama bunu kabul edemezdim kimseye yük olmamalıydım mine teyze en sonunda kabul etmeyeceğimi anlayınca sen kazandın der gibi ellerini havaya kaldırdı "peki öyle olsun kızım ama bir şeye ihtiyacın olursa bana ulaşabilirsin"

 

Saat çok geç olmaya başlayınca mine teyzeye son kez sarılıp herşey için teşekkür ettim gitmeden önce zorla kabul etmesemde elime ekmek arası bir şeyler ve bir şişede su verip öyle göndermişti beni elimi ısıtarak yürümeye devam ediyordum akşam vakti olduğu için hava fazlasıyla soğumaya başlamıştı kışın istanbul sokakları fazlasıyla serin oluyordu bu yüzden insanlar çoğunlukla sokaklarda değil evlerinde vakit geçiriyordu yılbaşının yaklaşmasının mutluluğuyla evlerini süsleyip şömine başında sıcak kahvelerini yudumluyorlardı sohbet edip eğleniyorlardı ama bizim gibi salaklar sokaklara kaçıp kendini kurtardığını sanıyordu salak işte bende kalmak için okula gitmeyi düşünüyordum aslında ama yine başıma bela almak benim için oldukça kötü olurdu bu yüzden orayı çoktan elemiştim bu yüzden yine iki gündür sadece oturarak etrafı izleyip sabahladığım Park'a geldim ve herhangi bir bank'a oturup başımı gökyüzüne kaldırdım bugün yıldızlar etrafı süslemişti yıldızların güzelliğine karşı küçük bir tebessüm oturmuştu dudaklarıma huzurla gözümü kapattım bugün bence dinlenebilirdim bunu hak ediyordum -bu tartışılabilir bir konu tabii- yüzümdeki küçük tebessümle ağır ağır gözlerimi yumdum ve kendimi uykunun soğuk kollarına teslim ettim belkide kabuslara...

 

"Hey sen salıncakta ki kız" diyerek yanıma doğru yanaşmıştı köşede oyun oynayan benimle yaşıt görünen kız yanıma yaklaştığı sırada hafifçe sallanıp ona bakmak istemedim uzun süredir kimseyle konuşmuyordum ve birisi yanıma yaklaşınca kötü hissediyordum başımı öne eğip bakmamaya çalıştım ama kız saçımdan tutarak kafamı ona bakmam için kaldırmamı sağlamıştı acıyla bağırıp elimi onun elinin üstüne götürüp elini saçlarımdan uzaklaştırdım "ne istiyorsun" dedim bıkkınlıkla kız elini öne uzatınca bir kıza bir eline bakıyordum hiç birşey anlamamıştım ve o'da bunu fark etmişti gözlerini devirip "para ver para boş boş bakma yüzüme" dediğinde bu işin sonunun kötü olacağını anladığım için elimi cebime soktum ama evden para almadığımı ve sadece elime değen bir metalden başka param olmadığını anlayınca elimdeki parayı tutup kıza uzattım o ise kızmış gibi elimdeki paraya alarak yere attı "sana para ver dedim gersksiz 1 lirayla ne yapmamı bekliyorsun sen!" dediğinde oturduğum salıncaktan kalkıp kızın karşısına geçtim ve bunu yapmamla beraber arkamda beliren kızın belime tekme atıp ben daha ne olduğunu anlamadan yere sermesi bir oldu acı dolu bir şekilde bağırdım ama karnıma yediğim tekmeyle susmak zorunda kaldım sessiz göz yaşları dökmeye başladım o tekmenin ardından sıralanan tekmekerke durmaları için yalvardım ama beni dinleyecek gibi değillerdi en sonunda ağzımdan gelen kanla kızlar bunu gördüğünde dehşetle vurmayı bırakıp koşarak yanımdan uzaklaştılar bende daha fazla şey olmaması için zorlada olsa ayağı kalktım ama yolun sonundan bana yaklaşan babamı fark ettiğimde korkuyla bir adım gerilesemde o çoktan yanıma varmıştı yüzüme yediğim tokatla baiım yan tarafa düşmüştü gözümden gelen yaşları engellemek için gözlerimi kapattım ve başımı önüme eğdim "özür dilerim bab-" diyecektimki sözümü bağırarak kesti parktaki herkes bize bakıyordu ama kimse yardım bile rtmiyordu... "özür dilemeyeceksin! Sana daha kaç kez kendini korumauı öğrenmeni söyleyeceğim" dediğinde ağlamamak için dişlerimi sıktım "ama baba onlar iki kişiydi ben yapamazdım" dedim ama o ise daha sesli bir şekilde bağırmıştı "karşı çıkacaksın! Benim kızım böyle olamaz utanıyorum senden!" dediğinde artık dayanamamıştım ve ağlamaya başlamıştım ve son duyduğum ses babamın bana üstten bakıp "yüz karasısın" demesi olmuştu acaba diğer insankarın babasıda onlara böyle davranırmıydı?

 

Gözlerimi yine açtığımda etrafta ne o çocuğu nede babamı göremeyince anlamıştım hepsi bir kabustu... Kabul etmek istemediğim gerçeklerimdi... Ağladığımı fark ettiğimde gözlerimi silip kendime gelmek istedim parkta kimse yoktu yoldan geçen arabaların sayısı azalmıştı herkes yavaştan evlerine dönüyordu hepsinin bir evi vardı hepsinin bir ailesi hepsinin iyi bir babası vardı peki benim annem dışında başka kimim vardı? Kimse. Beni evden kaçmaya sadece annemi o masaya fırlatarsk ikna eden babam beni kurtarmaya çalışan annem arabanın çarpmasıyla ölen kardeşim kasvet ve kan kokan bir evim beni parayla birilerine satmaya çalışan teyzem daha yüzlerini görmesem bile benden nefret eden akrabalarım... Bunlara aile denebilir miydi? Yıllarca sevgi beklediğim bu ortamda sadece yüzüme yediğim küfürler ve yumruklar olmuştu eğer böyle kişilere aile dersem içimdeki çocuğa ihanet etmiş olurdum hayır onlar ailem değildi onlar benim için bir yabancıydı benim tek ailem annemdi ve ölse bile asla kalbimden çıkmayacak küçük kardeşim... Hayatını yaşayamamıştı o belkide öldüğü için sevinmeliydim çünkü o hayatın güzel yüzünü görmüş ve kötü yüzüyle asla karşılaşmamıştı ve bu onun için daha iyi olanıydı değil mi?

 

Kendini kandırmayı kes asil ve üzülmeyi bırak geçmiş geride kaldı ileri bak ve dik dur

 

Oturdupum banktan kalktığım sırada yanıma bırakılan bir çanta fark edince duraksadım bir dakika bu benim çantamdı! Uzun süre sonra içimi kaplayan mutluluk kırıntılarıyla çantamı hızla elime aldım ve üstünde bir not fark ettim notu çantanın üstünden çıkartıp okumaya başladım

 

Çantanı benim yüzümden kaybetmiştim içine bakmadım eksik varmı yokmu bilmiyorum bundan sonra sanırım seninle işim kalmadı ha birde... Oraya bir telefon bıraktım hadi Allaha emanet!

 

Not kısaydı ve altında bir isim yazmıyordu ama kimin yazdığı açıkça ortadaydı notu yusuf bırakmıştı peki ama benim burada olduğumu nasıl biliyordu? Notu Bank'ın üstüne bırakıp gerçektende telefon bırakıp bırakmadığına baktım gerçektende telefonu görünce bir tık şok geçirmiştim telefonu elime alıp açtım şifre yoktu ve şarjıda tamamıyla doluydu bu işime gelirdi telefonu kapatıp cebime koydum ve çantanın içini kontrol etmeye başladım fenerim dışında herşey içindeydi feneride zaten okulda düşürmüştüm yani kısaca tüm eşyalarımda tamdı ve içinde yedek kıyafetlerimde duruyordu bu yüzden bir yere geçip üstümü değiştirsem iyi olacaktı çünkü uzun süredir banyo yapmadığım için fazla olmasada kan ve ter kokuyordum en azından değiştirerek ter kokusundan kurtulabilirim

 

sanki bir daha kaybetmek istemediğim bir bebekmiş gibi çantayı sırtıma takıp mutlulukla olduğum parktan uzaklaşıp sokakta yürümeye başladım artık paramda vardı yani yemek ve su sıkıntısıda çekmeyecektim Allahım şu çantayı yanıma alarak ilk kez akıllılık ettim!

 

 

Girdiğim çıkmaz sokakta ortalıkta kimse olmadığı ve bu taraftan araba dışında başka bir şey geçmediği için rahatlıkla çöp konteynerı'nın yanında kendimi gizleyerek üstümü değiştirebilirdim çantamdan siyah bir boğazlı kazak ve geniş bir ppantolon alıp üstümü çıkarmaya koyuldum kazağı üstüme geçirince üstüme yapışmış diğer kıyafettem kurtulduğum için mutluluk duyuyordum pantolonuda aynı şekilde giydiğimde diğer elbiselerimi orada bırakarak çıktım sokaktan nedense bu sokakta soğuk fazlasıyla esmiyordu ve içimde birisi beni takip ediyormuş gibi bir his vardı ve bunu doğrulamam için arkamdan gelen tek bir dal sesi yetmişti... İçimden kendime koş! Emri vererek koşmaya başladım arkamı dönüp arkamdaki kişiye bakmaya çalıştım ama arkamda kimse yoktu korkmaya başlamkştım iyice kimsenin olmadığını görsem bile gizlice takip ediyor olabilir düşüncesiyle daha hızlı koştum ve sokak sokak atlayarak izimi kaybettirmeyi denedim en sonunda yorulduğumu hissetsem bile insan yoğunluğunun olduğu bir yere gitsem güvende olacağımı hissederek gördüğüm ilk kafeye girdim kafenin sıcak ve kahve çekirdeği kokusuyla rahatladığımı hissetmiştim derin bir nefes alarak dikkat çekmemek için herhangi bir masaya geçtim bu saatte fazla yoğun olmasalar bile kafede tek tük birkaç kişi vardı ve bu benim yinede güvende hissetmemi sağlıyordu yanıma yanaşan garson ne istediğimi sorunca şimdilik istemediğimi söyleyerek yanımdan uzaklaşmasını bekledim garson uzaklaştığında cebime attığım telefonu çıkartıp biraz incelemeye başladım numaralara girince bir numaranın kayıtlı olduğunu fark rttim ama isim yazmıyordu aramakta tereddüt etsemde kim olduğunu bilmediğim için mesaj bölümüne girdim ve o numaraya mesaj atıldığını görünce kaşlarımı çattım ama mesaja baktım

 

Bu numara benim numaram boradan gizli kaydettim öğrenirse beni büyük ihtimalle bunu yaptığım için balkondan sarkıp bir saat özür diletecek bak bunlara katlanıyorum ama sırf dışarda kalma diye ben yusuf bir akrabamın oteli var seni oraya göndereceğimi söyledim eğer otele gidip "yusuf taşkın gönderdi beni" dersen sana bir oda ayarlayacaklar ve para ödemeden kalabileceksin otelin konumunu yolladım sana tamam şimdi kesinlikle artık görüşmemek üzere Allaha emanet ol!

 

Mesajı okuyunca yüzümde küçükte olsa bir tebessüm oturmuştu böyle bir şeyi kesinlikle beklemiyordum... Mesaja karşılık olarak sadece "çanta telefon ve kalabileceğim bir yer bulduğun için teşekkür ederim yusuf" yazarak gönderdim elime gelen fırsatları geri çeviremezdim bu yüzden bunu reddetmek yerine hiç bir şey almadan dışarı çıktım telefonu yine cebime atıp yürüyerek attığı yeri öğrendim attığı konumu biliyordum o otel oldukça lüks bir oteldi ve otelin sahibi çokta ünlü olmasa namıdeğer birisiydi yusuf gerçekten çok şanslı hissediyor olmalıydı

 

otele yaklaştığım sırada arkamdan gelen tanıdık sesle duraksadım bir dakika... Efe?

 

"Asil!" diye bağırmıştı arkamdan ona taraf döndüğümde çoktan yanıma varmıştı "ne işin var burada bu saatte evde olman gerekmezmiydi?" diye sordum efe ise sadece gülümsedi "bana soruyorsun ama... Asıl senin ne işin var evin bu taraftan uzak ve annenler genellikle bu saatte dışarı çıkmana izin vermez" dediğinde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı "sen" dedim devamını getirmek için yutkunmuştu "sen ailemin buna karşı olduğunu ve evimin buraya uzak olduğunu neredeb biliyorsun?" dediğimde efenin yüzü kızarmıştı ama yinede kendini toğarlamaya çalışıp hızla konuştu "şey işte burada hani çok fazla kişi yaşamaz ya evin buradan uzaktır diye düşünmüştüm hem birde kimsenin ailesi bu saatte dışarıda olmasına izin vermez farkında mısın saat sabahın 4'ü" dediğinde sabah olduğunu yeni fark etmiştim "peki senin ne işin var burada?" diye sordum gözlerini devirip biraz uzağımızdaki oteli işaret etti "burada kalıyorum asıl sen neden buradasın?" dediğinde yutkundum ne demek burada kalıyordu? Ah yusuf seçeceğim oteli!

 

Şaşırdığınu belli etmemek için yüzüme bir gülümseme kondurdum "ne güzel demek burada kalıyorsun..." bşr bahane bulabilmek için kısa bir süreliğine duraksadım ama o ise nedensizce benim yüzümdeki yaraları izliyor ve bana bakmıyor gibiydi bunu fırsat bilerek ne yapabileceğimi düşündüm ev ilaçlandı bir süre burada kalıcam desem olurdu heralde ama o zamanda buradan erkenden çıkmam gerekirdi bir şey anlamaması için... Ah olsun fikir fikirdir! "Bizim evde ilaçlama olacak ve kalacak bir yer olmadığı için 1-2 günlüğüne buradayız" dediğimde o hala yüzümdeki yaraya bakıyordu gözlerimi devirip elimi ona doğru salladım daldığını yeni fark etmiş gibi yerinden hafif sıçrayıp bana baktı "ne diyordun?" diye sordu kıkırdayarak başımı iki yana salladım "diyorum ki bir süre burada kalıcam evimiz ilaçlandı" efe anladığını belirtircesine kafasını salladı ve güldü "peki o zaman artık daha çok görüşeceğiz desene" dediğinde bende gülümsemesine karşılık verdim "evet! Peki o zaman artık geçelim mi fazlasıyla yorgunumda" dediğim gibi arkamı dönüp yürümeye bailamıştım ki efe bileğimi tuttu, efe'ye dönüp bileğimde ki elini gösterdim o ise rahatsız olduğumu anlamış gibi çekmişti elini hızlıca "biliyorum haddimden fazla soru sordum ama... Yüzündeki yaralar ve saçındaki kanın sebebi ne?" dediğinde gülümsedim "evet haddinden fazla soru soruyorsun neyse hadi gel" dedim ve yürümeye devam ettim o ise sadece arkamdan bir süre bakıp bana yetişmek için koşmayı seçmişti

 

༒ 

 

Otel odasına geçtiğimde oldukça büyük bir oda olduğunu fark ettim bir oda bir salon rahat bir otel odasına benziyordu yatak odasına girdiğimde odayla birleşik olan banyoya geçmek için can atıyordum odanın köşesinde bir boy aynası vardı aynanın önüne geçtiğimde bağırmamak için kendimi zor tuttum 2 gün boyunca beni bu halde görenler niye yanımdan kaçtığı şimdi anlaşılıyordu... Dayak yediğimden beridir etrafım kan içindeydi yüzümdeki yaralar yüzünden kendimi tanıyamıyordum bile... Saçlarım dolanmış ve acayip kabarmıştı kazağımın kolunun bir köşesi yırtıktı gerçekten bok çukuruna düşmüş gibi hissediyorum bu ben olamam, aynanın önünden hızla uzkalaşıp kendimi bir daha görmek istemeyerek odanın içindeki dolaba yürüdüm lütfen içinde giyecek bir şey olsun umuduyla dolabın kapağını açtım ve rahatlayarak tuutuğum nefesimi verdim yusuf bunuda halletmişti sanırım yusufa gerçekten fazlasıyla borçlanmıştım dolabın içinden iç çamaşırı ve bir pijama takımı çıkartıp yatağın üstüne koydum ve dolabı kapatıp banyoya girdim üstümdeki leş gibi kokan kıyafetlerden hızla kurtulup soyundum ve duş kabininin altına girdim suyu açmamla beraber başımdan aşağı inen sıcak su ile beraber ilk kez vücudumun gevşediğini hissettim acaba iki gündür yaşıyor muydum?

 

Duştan çıkıp pijamalarımı giymiştim saçlamı o kadar uzun süre taramamıştım ki açana kadar yarım saat uğraşmıştım resmen! ama işin sonunda saçlarım çok güzel olmuştu pamuk gibi yumuşacıktılar duştan sonra sıcak bir kahvenin güzel olabileceğini düşünerek odaya kahve istemiş ve kahve gelince ise üstümde bir şal ve kahvemle balkona çıkıp oturmuştum hava fazlasıyla estiği için üşüsemde soğuğu kemiklerime kadar hissetmeyi tercih etmiştim ama bir süre sonra inadı bırakıp kahvemi bitirdiğim gibi odama geçmiştim aynadan kendime bakmamaya çalışarak yatağın yanına ulaştım ve yatağın altına hızla girdim yatağın yumuşak dokusu tenime değdiği gibi uykum gelmeye başladı ve günün sonuda böyle gerçekleşti elif mutlu olacaksın...

 

 

"N'oluyor lan" gözümü ellerimle ovalayıp yavaşça açtım eğer kapıda kim varsa benden çekeceği var çünkü resmen arkasından hayalet kovalıyormuş gibi kapıyı çalıyordu homurdanarak battaniyeyi kenara ittim ve yavaşça ayağa kalktım yatağımın yanında yere attığım şalı üstüme alarak istemeye istemeye odamı terk ettim büyük salona girdiğimde kapıya yaklaşıp kim olduğunu umursamadan hızla kapıyı açtım "kim o hayvan gibi kapıyı çal-" diyecektim ki karşımdaki kişinin efe olduğunu fark ettim ama asıl şok ben daha ne olduğunu anlamadan elinde iki şişeyle bombalama içeri dalmasıydı kaşlarımı çatarak kapıyı kapattım ve o koltuğa oturduğu sırada karşısında durup kollarımı göğsümün altında birbirine kavuşturdum "ne yaptığını sanıyorsun sen?" dediğimde o sadece gülmekle yetindi ve koltuğun yanını eliyle oturmamı işaret edercesine gösterdi bıkkınlık ve yorgunlukla yanına oturdum heyecanlı gözüküyordu ama nedenini asla anlayamıyordum efenin yüzüne uzunca odaklandığımda onu bu kadar çok incelemediğimi ilk kez fark ettim gözlerinin rengi açık bir kahve tonuydu ve gülümsediğinde yanağında gamzeleri beliriyordu yüzü oldukça zayıf olmasına rağmen vücudu biçimli ve güzeldi onu haddimden fazla incelediğimi görünce başımı önüme çevirdim efe hala sırıtıyordu onun söze başlamayacağını fark edince ben konuşmaya karar verdim "ne için geldin?" soruma karşılık burada olduğunun farkına yeniden varmış gibi öksürdü ve yüzünü düzeltti "şimdi asil..."

 

"Gevelemeden söyle" dedim

 

"Sana bir teklifim var"

 

Teklif mi? Ben her teklif aldığımda başım derde giriyor nedense... işte sanırım şimdi sıçtım!

 

 

Loading...
0%