4. Bölüm

2. Gazal Sözü

Elif Açeh
elifezgaceh

Şok içindeydim. Dedem, babamı vurmuştu. Buna inanamıyordum. Şu an defteri kaldırmalıydım yoksa sayfaları teker teker yırtacaktım. Sandığı açtım ve defteri yerine koydum. Bu ambiansın dağılması için odamdan çıkıp teyzemin yanına gittim. Oturma odasında saksıdaki çiçekleri suluyordu. Benim geldiğimi duyunca bana döndü.

"Ben de senin yanına gelecektim. Defteri görünce beni unuttun. Gel beraber bir şeyler yapalım."

Pasta yapmaya karar verdik. Mutfağa gittik ve malzemeleri tezgâhın üzerine koyduk. Teyzem, pasta yaparken arkadan müzik açtı. Pastayı pişirip süslemesini bana bıraktı. Çok güzel bir çilekli pasta yapmıştık. Ardından koca bir tabak mısır patlattık. Her şey hazırdı. Geriye içecekler kalmıştı. Teyzem hazırladığımız şeyleri oturma odasına götürmemi istedi. Ortadaki büyük sehpayı koltuğa yaklaştırdım ve malzemeleri yerleştirdim. Televizyonu açıp teyzemi beklemeye başladım. Yaklaşık on dakika sonra elinde kahvelerle içeri girdi. Yanıma oturup kahveleri sehpanın üzerine koydu. Komedi filmi açtı. İzlediğimiz film aşağı yukarı iki saat sürdü. Bulaşıkları mutfağa götürdüm ve makineye yerleştirdik. Bedenim burada, teyzemle olsa bile ruhum ve düşüncelerim defterde kalmıştı. Beynimde "Gidip defteri oku! Aileni tanıma fırsatın varken tanı. Yarın yurda döneceksin ve gelecek hafta sonuna kadar bunları kafandan atmak zorunda olacaksın." cümleleri dönüp duruyordu. Bu sese daha fazla karşı koyamadım ve teyzemden izin isteyip odama çekildim. Sandıktan defteri aldım. Nerede kaldığımı buldum ve okumaya devam ettim...

Ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece "Poyraz" diyebiliyordum. Ona da sesim yetmiyordu. Boğazımda bir yumru vardı sanki. Siyah arabanın ön yolcu kapısı açıldı ve Doruk inip arka kapıyı açarak önce Poyraz'ı, daha sonra da beni bindirdi. Yerine geçti. Şoför koltuğunda oturan Yağız gaza bastı ve bizi dün tuttukları eve götürdü.

"Neden buraya geldik? Hastaneye niye gitmiyoruz? Poyraz ölecek!" dedim hıçkıra hıçkıra.

Yol boyunca Poyraz'ı uyanık tutmaya çalıştık ama çok kan kaybetti ve ölmesinden çok korkuyordum. Elini hiç bırakmadım gelene kadar. O da benim elimi tuttu ve "Korkma... Biz ayrılmayacağız... Baba, Gazal'ı koruyun. Onu almasınlar..." dedi güçlükle.

Yağız ve Doruk arabadan inip yavaşça Poyraz'ı indirdiler. Poyraz'ı kollarına alıp eve götürdüler. Biz de, Emin babamla arkalarından girdik. Feray annem, Poyraz'ın halini görünce ağlamaya başladı. Rengi bembeyaz olmuştu. Neredeyse bayılacaktı. Derin bir nefes aldı ve "Ne oldu?" dedi.

"Bir şey yok. Anne... Sakin ol. İy... İyi... İyiyim." dedi Poyraz ve on saniye sonra bayıldı.

"Poyraaz! Poyraz uyan! Lütfen uyan!" diye çığlık attım ve bir anda dizlerimin tutmamasıyla yere düştüm.

Emin babam omzumu tutarak "Kızım kalk! Bizim, en çok da Poyraz'ın sana ihtiyacı var. Poyraz iyileşecek. Sizin güçlü sevdanız yaşatacak Poyraz'ı. Hadi kalk, güçlü olmalıyız!" dedi.

O da çok perişan bir haldeydi ama ben ve Feray annem bu durumdayken ona güçlü olmak ve bizi toplamak düşüyordu. Üzerindeki yükü hafifletmek ve herkese umut olmak için zar zor ayağa kalktım. Babama bakıp "İyiyim, toparlanıyorum." anlamında iki gözümü kapatıp açtım. Feray anneme döndüm, ağlıyordu. Sımsıkı sarılıp sessizce ağladık. Doruk birini aradı ve telefonu kapattıktan sonra doktor çağırdığını söyledi. Doktor gelene kadar birkaç çarşafla kanayan yere baskı yaptık. Yaklaşık 10 dakika sonra Poyraz uyandı, bu sırada doktor geldi. Yaraya baktı. Kurşun içerideymiş. Bizden birkaç malzeme istedi. Malzemeleri getirip önüne koyduk.

"Bir kişi kalsın ve beni asiste etsin."

Aramızda konuşup benim kalmam yönünde karar kıldık. Doktorun dediği her şeyi yaptım ve işlem sonrası yarayı temizleyip sargı beziyle sardı. Gece biraz ateşi çıkabileceğini, sabaha bir şeyi kalmayacağını söyledi. Bir de yaraya iyileşene kadar pansuman yapılmasını söyledi. Doruk, doktoru uğurladı. Daha sonra herkes odaya geldi ve Poyraz'ın iyi olup olmadığını sordular. Her şeyi baştan sona anlattım. Feray annem, Poyraz'ı alnından öptü. Sonra da bana sarılıp beni yanaklarımdan öptü. Öz annemden görmediğim bir durumdu. Ben de ona sarıldım. Sonra ağlamamak için geri çekilip "Ben sofra hazırlayayım. Acıkmışsınızdır!" deyip mutfağa gittim koşar adımlarla.

Birkaç dakika içinde sofrayı kurdum. Yemeğimizi yedikten sonra sofrayı aynı hızla topladım. Herkesi dinlenmeye odalarına gönderdim. Ben de, Poyraz'ın başında bekliyordum. Saat akşam sekiz buçuk olmuştu.

Poyraz'ın telefonuna mesaj geldi.

" Poyraz, nasılsın? Uzun zamandır konuşamadık. Seninle buluşup konuşmak istiyorum. Eğer uygunsan yarın her zamanki yerde buluşalım. :)" Afet

Mesajı okuduktan sonra birkaç dakika şok geçirdim. "Bu ne demek oluyor?!" der gibi bakarak Poyraz'a başımı çevirdiğimde onun yaralı halini görünce bakışlarım ve düşüncelerim yumuşamıştı. Elini tuttum ve yavaşça öptüm.

O kadar zor kavuşmuştuk ki biz! Hâlâ da tehlike sürüyordu. Sürekli ayrılma korkusu vardı içimde. Sanki ikimizden birine her an bir şey olacak gibi geliyordu. Ne de olsa Urfa'dayız. Boran Ağa'nın çevresi geniştir. Bizi buldurup ikimizi de öldürür. Bu korkuyla yaşarken ona, kimden geldiğini bilmediğim bir mesaj yüzünden kızıp aramıza mesafe mi koyayım? Kıyamam ki ona! Benim yüzümden bu halde. Kulağına eğilip "Özür dilerim! Senden, annenden ve babandan çok özür dilerim. Benim yüzümden bu haldesin. Özür dilerim!" diye fısıldadım. Sonra doktorun söyledikleri aklıma geldi. Ateşi olup olmadığını yoklamak için elimi, alnına ve boynuna koydum. Hafiften yükselmeye başlamıştı. Hemen kalkıp sirkeli su hazırlayıp çarşafı küçük parçalara ayırarak, sirkeli suya batırdım. Daha sonra da Poyraz'ın alnına koydum. Ateşini düşürmeye yetmiyordu. Mutfağa gidip dolabı açtım ve ateş düşürücü aradım. İlacı buldum ama Poyraz uzun süredir hiçbir şey yememişti. Dolapları karıştırırken tarhananın olduğunu gördüm. Bir tencere alıp ocağın üzerine koydum. Çorba yaptım. Tepsiyle içeriye götürdüm. Soğutarak Poyraz'a içirdim. Zar zor tabağın yarısına kadar içirebildim. En azından ilacını içebilecek kadar doymuştu. İlacını da verdikten sonra mutfağa gidip bulaşıkları yıkadım.

Mutfaktaki işleri bitirip "Acıktınız mı?" diye sormak için Yağız ile Doruk'un odasına gittim. Kapıyı açtığımda masada uyuyakaldıklarını gördüm. Yavaşça dürtüp yataklarına yatmalarını söyledim. Lambayı söndürüp parmak uçlarımda odadan çıktım. Poyraz'ın yanına döndüğümde Feray annemin odada olduğunu gördüm.

"Uyandınız mı?"

"Evet kızım. Sen de yoruldun. İstersen gidip biraz dinlen."

"Poyraz bu hâldeyken uyuyamam. Teşekkür ederim düşünceniz için. Ama onu çok bekledim. Yanından ayrılmak istemiyorum."

Çorba yaptığımı, isteyip istemediğimi sordum.

"Yok, sağ ol kızım! Madem sen buradasın ben gidip yatayım. Oğlum önce Allah'a sonra sana emanet!"

Anneme söylemesem de çok uykum gelmişti. Ama zaten sevdiğim bu hâldeyken uyuyamazdım. O, beni kurtarmak adına vuruldu. O iyileşene kadar ona bakıp gerekirse günlerce uykusuz kalacaktım. Eğilip kulağına "Poyraz, umuyorum beni duyuyorsundur. Eğer duyuyorsan söyleyeceklerimi iyi dinle. Beni bırakma! Sensiz hiçbir şey güzel değil. Sensiz her şey yarım. Lütfen iyileş! Beni kendi memleketimde yabancı bırakma. Daha seninle yaşamamız gereken bir sürü gün var. Unuttun mu? Hayallerimizi gerçekleştirmeden ölmeyecektik. Verdiğimiz sözleri tutmak zorundayız. Seni çok ama çok seviyorum!" diye fısıldayarak alnına bir öpücük kondurdum.

Gözlerime yaşlar doldu. Ancak akmalarına izin vermeden sildim. Eğer Poyraz, beni bu hâlde görürse üzülür. Hem onun hem de sevdamız için güçlü olmam lazım. Tüm umutsuzluklarımı ve olumsuz düşüncelerimi zihnimin karanlık odalarına hapsedip iyi duygularımı meydana çıkardım. Bize inandım ve her şeye rağmen ayakta duracağım. Şimdi bütün inancımı topladığıma göre Poyraz'a ve onu iyileştirmeye odaklanmalıyım...

 

Bölüm : 13.01.2025 23:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...