Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@eliffbulu

28 Ekim 2023

"Atış serbest!" Ve ardından gelen kulak uğuldatan patlama sesi. "Kartal 2 konuşuyor, etraf temiz. Ellerinize sağlık arkadaşlar. Başardık."

Bugünün bilmem kaçıncı oparasyonuydu, yaklaşık üç gündür uyuyamamanın verdiği yorgunluk ama çokta başarılı bir şekilde operasyonları yönetmenin verdiği mutluluk birbirine karışmıştı.

"Elfida, kızım odama gel." Kulağımdaki cihazdan gelen Arif başkanın sesi ile bulunduğum odadan çıkarak onun odasına gittim. "Buyrun, başkanım."

Arif başkan başıyla önünde duran sandalyeyi işaret etti. O her zamanki gibi masasında oturmuştu. Dediği gibi oturdum. "Elfida, bunun için doğru zaman değil biliyorum fakat vatan zaman beklemiyor kızım."

Bu konuşmayı beklediğim için derin bir nefes aldım. Ne diyeceğini biliyordum.

"Artık zamanı geldi." Dedi. "İsimsizler timi senin yeni görevindir. Unutma, senin evin burası, görev yerin orası."

Başımı salladım. "Emredersiniz, başkanım." Dedim.

Tam kalkacakken "Elfida," dedi. "Buyurun, başkanım."

"Sen çok başarılı bir ajansın, aynı zamanda bir asker. Orada da en az burda olduğun kadar gayretli olmanı istiyorum. Görev yerini gidince öğreneceksin." Başımı salladım. "Teşekkür ederim, başkanım."

Benim için yıllar önce hazırlanmış, artık neredeyse evim olmuş o odaya doğru yürüdüm. Elimdeki kartı odanın kapısının yanındaki okuyucuya okutarak odama girdim.

Etrafa bakındım. Gözüme ilk çarpan şey masamın üzerine duran bir kamuflajdı.

Ne yani, bir anda masama bunu koyup beni gönderecekler miydi?

Evet, ajan olabilirdim ancak çok çok da iyi bir askerdim.

Derin bir nefes alıp masadan kamuflajı aldım. Yatağın altında duran küçük bavula eşyalarımı yerleştirdim. En son tek bir şey kaldı;

Babamla olan fotoğrafım.

Babam için gelmiştim, vatanım için gidiyordum.

Fotoğrafı elime alıp iç çekerek baktım. Çok küçüktüm. Belki 6 belkide 5 yaşındaydım. Babam son görevine gitmeden tam bir gün önce çekilmişti fotoğraf.

Fotoğrafta 5 yaşındaydım,

Şimdi ise tam yirmi yedi

Babamız geçen tam 22 yıl vardı hayatımda. Tabi buna hayat denilebilirse.

Babam bir askerdi, fakat şehit olmuştu. Babam Şehit olduktan sonra o çocuk yaşımda bile anlamıştım neler olduğunu. Şehitlik en üst rütbeydi.

Ve ben, babamı öldüren -şehit eden- o teröristlerin leşini almak için çalışıyordum.

Babamın saçının teli, onlardan elli bin kişi etmiyordu.

Kız çocuklarının ilk aşkı babası derler. Benim son aşkım da babam olmuştu. Babam yaşasaydı belki olmazdı.

Tamamen toparlandığımda odadan dışarı bavulla beraber çıktım. Ve meslek arkadaşlarım. Sanırım biraz zor olacaktı onlardan ayrılmak.

Dışarı çıktığımda herkesim tesisteki masaların etrafında toplanmış olduğunu gördüm. "Elfida," tanıdık bir ses. Eylül.

Gözlerimi onun üzerine çevirdiğimde onun bana dolu dolu baktığını gördüm. "Ah, hadi ama yapma şunu. Kız çocuğu gibisin."

Eylül güldü. "Öyle hissettirmiştin. Şimdi ise gidiyorsun Elf." Elf, bu bana taktığı lafakpı. Biraz ismimden birazda kulaklarımdan olsa gerek tanıştığımız günden beri böyle hitap ediyordu.

Yalan yok seviyordum.

Elimi enseme atıp hafifçe kaşıdım. "Herkesle sarılıp gitmem gerekiyor. Vatan beklemez arkadaşlar. Hepinizin ne kadar başarılı olduğunu biliyorum. Merak etmeyin, görevim biter bitmez buradayım."

Herkesle tek tek sarıldıktan sonra kapıda duran yedi korumadan birisi yanıma yaklaşıp çantamı aldı sonra ise bavulumu.

Tesisten aşağı inerken yanında Arif başkan da vardı. "Geri gelmek isteyecek misin?" Sorusuyla kaşlarımı çattım.

Asansörde en alt kata inmeyi bekliyorduk. "Neden gelmek istemeyim ki, başkanım?" Dedim. "Boş ver, öğreneceksin. Zamanla."

Anlam veremeyerek başımı salladım. Asansör durduğunda ikimizde arabaya doğru ilerledik.

"Elfida, yolun açık olsun kızım."

Ve aklımda tek bir anı canlandı.

"Yolun açık olsun de babaya." Dedi annemin aklımda kalan sesi. Sonra ise içimdeki çocuk konuştu. "Yolun açık olsun baba."

Aklımdaki anıyı gözlerimi yumarak silmeye çalıştım; olmadı.

"Sağolun, başkanım."

Arabaya bindim ve yıllarım o teşkilatta kaldı.

Bana bilgi vermek için yanıma gönderilen kişinin hava limanına gidene kadar anlattığına göre görevim büyük bir terör örgütü liderini yakalamaktı.

Bilgi veren kişinin yani adını yeni öğrendiğim Serhat Abinin anlattıklarını dinleyerek hava limanına yaklaşmıştık bile. Fakat Serhat Abinin bana yönelttiği soru tüylerimi diken diken yaptı.

"Baban Şehit olmuş, doğru mudur?" Dedi. Bekledim, babam... Hayatımdaki güvendiğim tek insan olan adam.

Başımı salladım "Şehit oldu." Dedim. "Başın sağ olsun." Dedi.

"Vatan sağ olsun."

Araba durduğunda ikimizde indik.

"Görevin çok önemli unutma, ne tek kalbini ne de tek aklını kullan. Mesleğin sana ikisini aynı anda kullanmayı öğretti, Elfida Türkeç. Vatan size emanet."

Serhat abinin sözleri ile gözlerim ona döndü. "Biliyorum." Dedim ve gülümsedim.

Teşkilatın benim için aldığı uçak bileti ile klasik uçak işlemlerini yaptık. Ve uçağa bindim.

Ankara, çocukluğumun geçtiği o şehir.

Her duyguyu farklı bir semtinde barındıran şehirim.

1 saat sonra

Uçak Hayat Hava Limanında durduğunda bavulumu alarak uçaktan indim. Şehirin Ekim ayında olmamıza rağmen boğucu derecede sıcak bir havası vardı.

Telefonumun zil sesinş duyduğumda cebimden çıkararak kimin aradığına baktım.

Başkanım arıyor...

Hemen açıp telefonu kulağıma yaklaştırdım. "Buyrun başkanım." Dedim. "Elfida, sağında duran Mercedes markalı siyah arabaya bin. Onlar seni diğerlerinin yanına götürecek." Dedi. "Tamamdır, başkanım." Telefonu kapatarak gözlerimle etrafı güzelce süzdüm. Biraz ileride sağ tarafımda duran arabayı gördüğümde yürümeye başladım.

Arabaya yaklaştıkça içeride iki erkek önde ve arkada bir kadının oturduğunu gördüm. Arabanın arka kapısını açarak arkaya oturdum. "Elfida türkeç," önde sağ koltukta oturan adam konuştuğunda başımı salladım. "Ekibine hoş geldin."

Ekibine...

Arabaya hareket ederek hava limanından uzaklaştı. Kimse konuşmadan Reyhanlı İl Komutanlığı yazan yerin önünde durdu.

Herkes arabadan indiğinde yan yana oturduğum kız konuştu. "Eşyaların arabada kalsın, Arif başkan senin için bir ev ayarlamış. Seni burdaki işleri hallettiğimizde oraya götürecekler." Sesi kararlı ve kadınsıydı. "Tamam."

Kapından içeri girerken en önde ben yanımda adını bilmediğim o kız arkamızda ise arabadaki adam vardı.

Aklıma ilk gelen soruyu sordum. "Ekibin diğer kalanı nerede?"

"Hepsi görevden dönmeyi bekliyor." Dedi. "Ekipte baska istihbarat görevlisi var mı?" Bu daha önemli bir soruydu.

"Ben varım, Elfida."

Ve tanıdık bir ses. Sesin geldiği yere arkama döndüm.

Kan bağıyla değil, can bağıyla bağlandığım kardeşim.

Buğra.

Buğrayla birlikte arkadan beş ya da altı kişi geldiğinde ekibin tamamlandığını anlamıştım.

"Ben, Asya." Dedi yolun başından beri yanımda olan o kız. "Asya Akbulut."

Dikkatli inceleme fırsatım yeni olduğunda fark etmiştim. Gözleri maviydi.

Sonra aralarından uzun boylu esmer saçları kısa olan bir erkek konuştu.

"Alper Acar."

Onun yanıda duran, boyu uzun olmasına rağmen diğerlerine göre kısa kalan hafif sarışın olan erkek de kendini tanıttı.

"Yasin Aksel."

Sonra onun yanıda duran adam konuştu. Bu adam diğerlerine göre daha az somurtuyordu.

"Yaltı, sadece Yaltı."

Soy adı ile sıkıntısı mı vardı bunun?


Birkaç isim daha söylendi


"Akın Aslan."

"Ömer Küçükbey."

"Kerem Demir."

Ve uzaktan gelen, gittikçe yaklaşan gür bir ses.

"Barın Alp Yıldırım," dedi ve ekledi.

"Komutan, Barın Alp Yıldırım."

Fazla mı ego vardı bu herifte?

Ah, neyse.

"Eğer konusma faslınız bittiyse yarbayımın yanına gitmemşs gerek."

Adının Kerem olduğunu hatırladığım kişi başını sallayıp "Tamam, komutanım."

Barın Komutan önden ilerleyerek gelmemiz için bir işaret yaptı. Koridorda yürüyüp en sonda bulunan odaya girdik. Girmeden önce gözüme çarpan şey ise odanın girişinde bulunan Yarbay Sinan Özen yazısıydı.

Komutan kapıyı tıklatıp 'gel' sesini duyunca içeri girdi. Tabii arkasından bizde.

"Tim tamamlandı, Komutanım." Dedi Barın Komutan.

Yarbay Sinan ise başını salladı. "Aslanlarım," işte duymak istediğim buydu. "Görevinizde başarılar dilerim."

"Sağol, komutanım!"

"İsimsizler timi." Barın Komutanımın söylediği şeye anlam veremeyerek kaşlarımı çattım. "Askerimin kurduğu, bana emanet ettiği tim." Bu kez konuşan Sinan Yarbayım idi.

"Çocuklar, görevinizi layıkıyla yerine getirmenizi istiyorum. Hemde fazlasıyla. Sizlere güvenim sonsuz. Bir terör örgütü üyesi ve lideri olan, Akgün Liyan. En kısa sürede yakalanıp Türkiye Cumhuriyeti devletinin adaletine teslim edilecektir. Ve bunu siz yapacaksınız."

Birkaç saniye kimse konuşmadı. Hepimiz emindik. Yapardık. Sonra ise Komutan konuşmaya başladı.

"Emredersiniz, Komutanım!" Dedi gür sesi ile.

"Emredersiniz, Komutanım.!" Dedik hepimiz aynı anda.

Akgün Liyan, İsimsizler timi tarafından hiç uğramadığı bir eziyet çekecekti.

"Çıkabilirsiniz, yarın sabah erkenden sınıra gidiyoruz." Komutan başını salladı.

Hepimiz dışarı çıktık. "Elf," ve sonunda Buğra'nın sesi. "Efendim?" Kapının önündeydik herkes de oradaydı.

"Başkan yerimizi ayarlamış, dairelerimiz karşılıklı. Seni de bırakacağım." Gözlerimi onaylar şekilde kırptım.

Bakışlarımı etrafıma doğru çevirdiğimde Komutanın beni süzdüğünü fark ettim.

Neye bakıyor bu?

Gözlerini üzerimden almasını beklerken dik dik ona bakıyordum.

Komutanını dövmek meslek hayatını tehlikeye atar mı acaba?

Kesinlikle

"Evli misin?" kaşlarımı çatarak tekrar ona döndüm. "Anlamadım?" Dedim.

"Basit bir soruydu, evli misin?"

Beklenmedik bir soruydu. "Ne?" Diyiverdim. O ise ellerini yukarı kaldırıp. "Sana burada evlenme teklifi etmeyeceğim merak etme." Dedi ve şunları söyledi.

"Soy ismin bir tanıdığımın soy ismi ile aynı, o yüzden sordum." Bir Komutan asker için fazla samimi konuşmuyor muydu?

"Hayır." Dedim.

"Anladım, tamam." Dedi.

Asya bana dönüp "Arabada eşyaların vardı. Onları alsan iyi olacak." Dedi. "Teşekkürler." Dedim ve saygı amaçlı hafifçe başımı salladım.

Arabadan eşyalarımı alıp Buğra'nın yanına gittim o sırada tim dağılmıştı.

Buğra bagajı açıp eşyalarımı koymama yardım ediyordu. "Kırk yıl düşünsem seninle aynı time geleceğim aklıma gelmezdi." Güldü. Bende güldüm.

"Bende," dedim. "E, ne demişler Buğra bey."

Bagajın kapısını kapatıp bana baktı. "Ne demişler?" Dedi.

Unuttumkine.

"Unuttum." Dedim.

Alıştığını biliyordum. Söyleyeceğim çoğu şeyi arkadaşlarımın yanında unutuyordum -tek arkadaşım Buğra ve Eylüldü- Buğra ise bana bakıp "Şu B12'ni ne yapsak düzelir acaba?" Dedi.

Ellerimi 'bilmiyorum' anlamında kaldırdım.

Buğra ön koltuğa doğru gidip arabaya bindi. Bende hemen diğer taraftan dolanıp sağ koltuğa bindim.

Hatay, biraz değişik bir şehirdi. Ve fazla sıcak.

Son olan 6 Şubat depreminden sonra hala tamamen toplanamamıştı şehir.

Şimdiden Ankara'yı özlemeye başlamıştım.

Araba yavaş yavaş hareket etmeye başlarken camı açarak içeri hava dolmasını sağladım. Yaklaşık on beş dakika sonra bir binanın önünde durduk. Arabadan inip bagaja doğru ilerledim. Çantamı bagajdan alıp Buğra'nin durduğu yerde durdum.

"B blok, 4. Kat, 17. Daire"

Binanın giriş kapısından geçerek içeri girdik. Asansörün düğmesine basıp gelmesini beklerken telefonumu almak için elimi deri ceketimin üzerine attım.

Ceketin bütün ceplerine bakıp telefonu yinede bulamayınca aklımda arabada olabileceği geldi.

"Kafama ediyim ben," diye söylendim sessizce.

Buğra anlamayarak bana baktı.

"Telefonumu arabada unuttum, ama karakoldaki arabada." Dedim.

"Alırız birazdan, ben giderim eşyalarımı bırakınca."

"Yok yok, ben alıp gelirim. Seni yormak istemem oraya kadar." Gülümsedi, gülümsedim.

Asansörün kapısı açıldığında ilk ben arkamdan ise Buğra çıktı. Eliyle karşılıklı iki kapıyı gösterdiğinde gülümsedim.

"Yeni evin hayırlı olsun, Elf."

Elimdeki anahtar ile gösterdiği evin kapısını açtım. Heyecanlı mıydım? Bilmiyorum. Belkide sürekli bana ait olmayan yerlerde kalmaya alışmıştım.

Çünkü MİT'te çalışmak bunu gerektirirdi. Her gizli operasyonda farklı yerlerde kalır, her zaman farklı kimliklere bürünürdüm. Çünkü bizim işimiz buydu; gizlilik.

Adınız sanınız belli olmaz, isimsiz olurdunuz.

İçeri girip kapıyı kapattığımda içeride her şey vardı. Tamamen sade bir şekilde dekore edilmişti.

Eşyalarımı girişin olduğu yerdeki dolaba bırakıp içeride dolandım.

Derin bir nefes alıp odaları gezmeye bile tenezzül etmeyerek anahtarla beraber tekrar evden çıktım. Telefonu alıp gelirsem Arif başkanla da konusman gerekecekti.

Karşı dairemde oturan Buğra'nın kapı ziline basarak beklemeye başladım. Kapı açıldığında "Telefonumu almaya gidiyorum." Dedim.

Pat diye konuya girmeyi severim.

"Ben bırakayım seni, bir dakika." Diye arkasına dönüp eline anahtar alarak kapıyı kapattı. "Gerek yoktu."

"Gerek vardı."

Başımı sallayıp asansöre binerek aşağı indik. Tekrar arabaya geçip karakola girdik.

Yarbayımı gördüğümde ikimizde yerimizde durarak asker selamı verdik.

Yarbay ise başını sallayıp bize doğru yaklaştı. "Rahat" dedi. İkimizde ellerimizi senkronize bir şekilde indirerek rahat pozisyonunu aldık.

"Başkanım aradı," dediğinde başımı yavasça Buğra'ya çevirdim.

"Sizden bahsetti biraz." Dedi. "Odama gelin."

İkimizde "Hemen, Komutanım." Dedik.

Yarbayın odasına girip yarbayım koltuğuna oturduğunda ikimiz ayakta beklemeye başladık.

"Rahat asker, oturun."

Koltuğa oturup dinlemeye başladım.

"İstihbarat için çocukluktan beri yetiştirildiğini de öğrenmiş oldum." Dedi.

"Evet, Efendim." Dedim

Buğra'ya döndü.

"İstihbarata girmek için baya uğrasmışsın."

"Evet, Efendim."

"Yarın çıkacağımız operasyonunun büyük bir bölümü sizde. Akgün Liyan'ı kız kardeşi Sevda Liyan'ı takibe alacaksanız. Gerekirse bir an bile yanında ayrılmayacak nereye gittiğini, kimlerle görüştüğünü, abisiyle ilgili ne yaptığını, hepsini öğreneceksiniz."

Sert bir emirdi.

"Emredersiniz, Komutanım!" Dedik aynı anda.

"Size güveniyorum çocuklar, gidebilirsiniz." İkimiz ayağa kalkıp tekrar asker selamı verdik.

"Sağol, Komutanım."

Odadan çıkarak girişteki görevliye aklıma gelen ilk ismi söyledim. "Komutan Barın Alp Yıldırım, onun timindeyim. Arabada bir eşyam kalmış onu almam gerekiyor." Dedim.

"Gel al, ajan."

Yutkundum.

Komutanım?

Arkamı döndüm. Beklemiyordum açıkçası. Elinde araba anahtarı ile sert ve büyük adımlarla girişe doğru yaklaşıyordu. "Araba açık ne alacaksan ak diyecektim ama telefonunu arıyorsun. O da bende."

Ne oluyor be?

Cebinden telefonumu çıkardı.

Benim telefonumu? Komutan kendi cebinden? Çıkardı?

Kendime gelerek bir selam verdim hazırol durumdaydım.

"Rahat," dedi. Elimi indirip rahat pozisyonunu aldım.

"Al." Dedi bana telefonumu uzattı.

"Sağolun komutanım." Diyerek telefonu aldım.

"Gidebilirsiniz Asker." Dedi. Başımı sallayıp ileri blr adım attım.

"Yalnız, dikkatli ol buralarda," dedi.

"Emredersiniz, Komutanım." Dedim.

Buğra ise oturmuş bildiğin burnundan soluyordu. Gözleri benim üzerimdeydi.

"Haydi gidelim"

Arabaya binerken telefonun ekranının açılmasıyla durdum.

Bilinmeyen numara arıyor...

Telefonu açıp kulağıma yaklaştırdım.

"Çok yanlış yapıyorsun, Türkeç."

Sesi kapatarak Buğra'ya seslendim.

"Buğra! Buğra çabuk!" Buğra iki saniye içinde dibimde bittiğinde. Telefondaki ses tekrar konuştu.

"Ateş ve Barut yan yana gelemezler."

Sesi açıp konuştum.

"Kimsin lan sen?"

"Timinin peşinde olduğu adam."

Akgün Liyan.

Başımı dehşetle Buğra'ya çevirdim.

"Komutana haber ver."

"Görüşmek dileğiyle Türkeç, seni özleyeceğim."

Ve telefon kapandı.

Akgün, beni tanıyor olabilir miydi?

Ajanlık hayatım boyunca bir sürü düşman edinmiştim evet bu artık halledilebilir bir şeydi.

Ve telefon tekrar çaldı.

Başkanım arıyor...

"Buyurun başkanım." Dedim.

"Elfida az önceki konuşmaların hepsi kayıt altında. Askeriyeye de ulaştırıldı. Herkes incelemeye aldı. Şimdi hemen karakola girip komutanın yanına gidiyorsunuz."

"Tamamdır, efendim."

Telefonu arka cebime atarak ilerledim. "Bu adamın benle ilgisi ne?" Deli gibi kafamda elli tane soru vardı.


🎀


Loading...
0%