@eliffbulu
|
Türk olmak. Fazlasıyla gurur verici birşeydi. Ve Türk korkmazdı. Sonuna kadarda böyle olacaktı. Akgün Liyan, İsminde meymenet yok amına koyayım. Telefonu hızla deri ceketimin cebine atarak Buğra'ra bağırdım. "Koş, çabuk ol koş." Buğra'nın arkamdan geldiğine emin olarak karakol kapısının olduğu yere koşmaya başladım. Kapıdaki güvenliğe hafif bir gülümseme ile içeri girdim. Ben içeride oturan Barın Komutanı gördüğümde Buğra çoktan yarbay'ın odasına girmişti. "Komutanım!" "Ne oluyor, asker?" Asker selamı vererek hazır şeklinde durdum. "Rahat, söyle asker." Rahat durumuna geçerek konuşmaya başladım. "Akgün, Akgün Liyan aradı." Dedim. "Teşkilatı mı?" "Hayır, yani evet sayılır. Beni aradı. Konuşma kayıt altına alındı merak etmeyin." Dedim. "Bunu bekliyordum." Dedi derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti. "Kayıt karargaha ulaştı mı?" "Evet, komutanım." Dedim Başını salladı. "Komutanım, izin verirseniz birşey sormak istiyorum." "Sor, Asker." "Akgün neden sizi değilde beni aradı?" Dedim. Yutkundu. Bakışlarını kaçırdı ve tekrar bana baktı. Huzursuz hissetmişti. Beden dili okumada iyiydim. Fakat neden böyle yapmıştı, bilmiyordum. "Milli İstihbarat Teşkilatı'na çalısıyorsun. Bazen bizden bile çok şey biliyorsun. O yüzdendir." Tam birşey söyleyecekken lafı ağzıma tıkıp konuşmamı kesti. "Bu konuşma burada bitti. Şimdi arama kaydından haberdar olduğumuzun haberini Sayın başkanıma söylüyorsun. Sonra da toplantı düzenlenecek." Dedi. Bu adamın bu huyundan nefret ediyorum. "Baş üstüne komutanım." "Gidebilirsin." Uzun koridorda yürüyerek bir koltuğa oturdum. Telefonumu cebimden çıkarıp istihbaratta çalışan arkadaşıma, Eylül, mesaj attım. Komutanımın ve yarbay'ımın aramadan haberi var. Birazdan toplantı düzenlenecek gibi duruyor. Başkanıma haber vermem istendi Mesajı gönderdim. Kafamda binbir türlü soru vardı. Acaba kafama boş yere mi takmıştım? Bu adam neden Barın Komutan yerine beni aramıştı? Gerçekten istihbarata çalıştığım için olabilir miydi? Akgün'ün benimle ne bağlantısı olabilirdi? Şaka falanda ben bu adamın adına taktım. Böyle isim mi olur? "Saçmalama Elfida, yoktur öyle birşey" diye söylendim kendi kendime. Ama ya varsa? Dedi iç sesim. "Ya yoksa?" Bu sefer cevap verdim iç sesime Acaba bu paranoyaklığın kaçıncı seviyesi? Eğer işi seninleyse ne bok yemeyi düşünüyorsun? "Sanane lan, sus bir sen. İç sesim misin düşmanım mı?" Dedim sinirle. "Ama yoktur dimi öyle birşey?" Dedim bu sefer tedirgin olarak. "Bilmem, var mıdır öyle birşey?" Konuşmadığıma yemin edebilirim. Erkek sesi miydi o? "Galiba kafayı yedim." Dedim. Ve başka bir ses geldi. "Hepten sıyırdın bence." Yok yok, kafayı yemiş olabilirim ama bu kadar değil. Ses arkamdan geliyor. "Sen bu kafayla nasıl istihbarata alındın?" Aha komutan, şimdi sıçtık. Heyecanla ayağa kalkıp "Komutanım," dedim hafif bir titreme ile. "Ah, cidden..." Biraz aptaldım galiba, Elimi başıma götürüp selamda durdum. "Rahat," dedi. Elimi indirip komutana baktım. O yavaş adımlarla benim oturduğum koltuğa oturdu. Bir bacağını diğer bacağının üzerine atıp kolunu ise kenara yasladı. "Komutanım izninizle ben gideyim." Ve cümle yarıda kesilir. "Dur orada." Dedi. Adamın sesi... "Tamam komutanım." Bana bakıp hafifçe süzdü. "anlat bakalım." Dedi. Anlayamaz bir şekilde "Ne anlatayım, komutanım?" Dedim. Başını geriye yaslayıp kollarını önünde birleştirdi. Kasları felaket duruyordu. "Neden buradasın?" "Devletim için, komutanım." "Neden o kadar meslek varken bu denli tehlikeli bir işe girdin?" "Devletim için, komutanım." "Peki," dedi gözlerini tamamen üzerime dikti. Yeşil olduğu besbelliydi gözleri. "Telefonunun arkasında resmi olan ölen babanın, İstihbarata çalışman ile bir ilgisi yok yani." Dedi sorgular bir sesle. Yutkundum. Ne diyecektim? Evet mi? Hayır mı? Cesur davranırsam başıma iş alır mıydım? Ve sonunda o cümleleri kurdum. "Türk intikam için yaşar, intikam için ölür. Bende türküm ve babamın intikamı için yaşıyorum. Ve ölene kadarda leşini kenara attığım her bir pisliği babamın intikamını almış sayacağım." Başım dik bir şekilde konuştuktan sonra sustum. Komutanım ise bir süre beni izledikten sonra ayağa kalktı. Onun ayağa kalkmasıyla bir adım geriledim. "İntikam için yaşamayı bilirim, Türkeç." Bu, benimde acım var, anlamına mı geliyordu? "İkinci katın ilk odasında toplantı düzenlenecek. Arama ile İstihbarat başkanı ile konuşup oparasyon hakkında bilgi alıp vereceğiz." Dedi. Yavaş bşt adımla bana yaklaşıp aynen şunları söyledi; "O sırada uslu uslu odaya gidip başkanınla konuşuyorsun, Türkeç." Başımı salladım. "Emredersiniz, Komutanım." Arkasına dönüp merdivenlere yöneldi. "Düş peşime." Dedi. Sabır Allah'ım. Gene başladı gene başladı gene başladı. Merdivenlerden peşine düşüp yukarı çıkmaya başladım. Üst katın odalarından birinin önünde durdu. Kapıyı çalıp içeri girdi. Onunla beraber bende girdim. Ortada geniş bir masa ve sandalyeler vardı. Timden herkes oradaydı. Masanın etrafındaki sandaylelerde iki tane boş yer vardı. Birisi benim birisi onundu. Hemen yerine geçerek herkes gibi ayakta durdum. Komutanımda yerine geçmişti. İçeriye Yarbay girdiğinde ise herkes selamda durdu. "Rahat!" Diye komut verildi. "Oturun askerler." Hepimiz oturduğumuzda yanımda Asya diğer yanımda Buğra vardı. "İsimsizler Timi, iki gün sonra Çarşamba günü gece yola çıkıyoruz. Sizin için bir ev ayarladık. Güvenli olacak. Siz burada konaklarken İstihbarat ile iletişimde olacağız." Oparasyon detayları anlatılmaya başlanmıştı. "İstihbarat Ajanlarımız, Elfida Türkeç ve Buğra Aksoy Akgün'ün belli adamlarını göz takibine alacak. Bu sırada ise askerlerimizden birkaç tanesi ajanların yanında olacak. Diğerleri ise gelen bilgiler ile birlikte hareket edip oparasyonun olacağı yerde hazır bulunacak." Dedi. Buğra'ya baktım. Fazlasıyla rahat duruyordu. İki gün sonra, bugün pazartesiydi ayın kaçıydı onu bile hatırlamıyordum. Herkesin ne yapacağı anlatıldığında yarbay, komutana bakıp konuştu. "Elfida'nın yanında Yüzbaşı gidecek." Hassiktir! Ne demek o benimle gelecekti. "Emredersiniz, Efendim." Dedik aynı anda. Yarbay Sinan'ın ayağa kalkmasıyla herkes kalktı. "Elfida, odama gel kızım." Başımı onaylar bir şekilde salladım. "Hemen, efendim." Yarbay odadan çıktığında kapıya doğru yöneldimki koluma uygulanan baskı ile başımı çevirdim. Buğra kolumu tutmuş bana bakıyordu. "Neden çağırdı?" Dedi. "Bilmiyorum." Dedim. Başını sallayıp kolumu bıraktı. Yarbayın odasının kapısının önünde durup kapıya tıkladım. 'gel' sesini duyduğumda içeri girip hazırda durdum. "Rahat, otur kızım." Dedi. Sinan Yarbayın masasının önündeki koltuğa oturup "Buyurun, efendim." Dedim. "Kısa keseceğim. Seninle alakalı çok fazla iyi şey duydum fakat biraz dosyalarını karıştırınca aileni de öğrendim." Dedi. Neydi şimdi bu? Bugün olanlar gerçek değildi bence. "Anlamadım efendim?" Dedim. "Anne ve baban sen küçükken ölmüşler doğru mudur?" Başımı salladım. "Evet Efendim." Dedim. Sonra ekledim "Annem bir hastalıktan dolayı vefat etti ben on beş yaşındayken." Dedim. "Baban içinde başın sağolsun." Dedi. "Vatan sağolsun" dedim. Gözleri ışıldadı. "Asker miydi?" Dedi. "Evet, askerdi." Dedim. "Adı neydi?" Diye sorunca gururla konuştum. "Hakan Türkeç, 2000 Hatay." Donup kaldı. Yüzünde duran hafif gülümseme kayboldu. "Anladım kızım. Bir ihtiyacın olursa hemen gel. Vatanımın askerinin emanetsin." Dedi. "Sağolsun, efendim." Biraz daha konuştuktan sonra dışarı çıktım. Karakolun önünde duran Buğra'nın arabası ve tanıdık bir arabayı gördüm. Beni arabam la o. Buğra kendi arabasının önünde duruyordu. "Lan sıpa gel arabanı getirttik." Diye bağırdı bana doğru. Sıpa ne lan karizmam çiziliyor. Sabır çekerek arabaya doğru ilerledim Buğra'nın yüzüme fırlattığı anahtarı havada tutarak arabama bindim. "Sıpaymış." Diye söylendim arabayı çalıştırırken. Arabayı karakolun bahçesinden çıkarıp yolda ilerlemeye başladım. Ta ki enseme dayanan soğuk bir namluyu hissettiğimde. "Şimdi kimseye haber vermeden beni oparasyonun yapılacağı yere götürüyorsun." Yutkundum. Şimdi gerçekten ayvayı yemiştim. 🎀 |
0% |