Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm

@eliffbulu

Korkuyor muydum? Hayır. Korkmuyordum. Peki neden böyle hissediyordum?

Araba hala hareket halindeydi. Arabada dinleyiciler duruyordur inşallah.

"Bakıyorum gıkın çıkmıyor ajan." Dedi aynadan sırıtışını gördüğüm adam. "korktun mu yoksa?"

"Sikerim lan korkunu!" Diye yükseldiö bir anda ama arkadan boynuma dolanan ipe benzer birşey hem sesimi hemde nefesimi kesmeme sebep oldu. "Dediklerimi yap, beni oparasyonun yapılacağı yere götür." Dedi ve ipi çekti.

Tabiki bir nefes kesme ile bayılacak değildim. Benim girdiğim mülakatlarda kat ve kat daha fazlası yaşanıyordu.

Düşün elf, düşün kızım. Akıllısın sen bulursun bir çözüm.

İç sesimle cebelleşip bir çözüm bulmam gerekiyordu. Dinleyicilerin arabada olup olmadığını anlamam gerekiyordu.

Işıklar kırmızı olduğunda frene basıp arabayo durdurdum. Ellerim direksiyonu sıkıca kavrarken dişlerimi dudaklarıma geçiriyordum.

Işıkların yanmasına birkaç saniye vardı yalnızca birkaç saniye.

Aklıma gelen şey ile kafamı hafifçe kaldırdım. Eğer arabadan inecek olursam bu silah başımda patlayacaktı. Ama eğer bu adamı kandıracak olursam bu silah onun farklı yerlerinde patlayacaktı.

Yeşil ışık yandığında arabayı haraket ettirerek bilmediğim bir yere doğru girdim. Burası bir ormana çıkıyor gibi duruyordu.

Aptal adam! Sence oparasyon yerini bize iki gün önceden söylerler mi?

Gaza fazlasıyla basarak hızlandım. "Nereye gidiyoruz?" Diye sordu. Namluyu bu sefer hafifçe bastırıyordu enseme. "Oparasyon yerine. Dedin ya aptal." Diye aşağıladım.

"Yanlış bir hareket yapma. Hatay'ın karış karış her yerini biliyorum en ufak bir şeyde sıkarım kafana kadın!"

Allah'ım, sen yardımcımsın ne olur bir yol göster.

Derin bir nefes aldım. Ama kulağıma gelen bir sesle dondum.

"Elfida, adama bir şey belli etme. Nereye gittiğini biliyoruz. Aklındakini de anladım. Planını uygula ve gerisini bize bırak. Kendine zarar gelmeden bu işin içinden çık."

Komutan Barın Alp Yıldırım'a ait bir sesti bu.

Kendime gelerek dikiz aynasından adama baktım. Duymuş gibi durmuyordu.

Duyması da imkansızdı.

İkiye ayrılan yoldan sağa dönerek ağaçların olduğu bir yerde arabayı durdurdum. "Geldik." Dedim. Elimi kemere attığımda adam hareketlendi. Silahı daha enseme daha çok bastırdı.

"Eğer bir iş çeviriyorsan kimse ne ölünü ne dirini bulur." Dedi. Ve arabadan indi bu sırada da silahı bana doğru tutup benim olduğum tarafın kapısını açtı.

"İn." Dedi. Sakince inerek kapıyı sertçe kapattım. Beni kolumdan tutup önüne aldı silahı arkamdan tuttuğunu hissediyordum. "Orman burası. Burada ne bok var da getirdin." Dedi bağırarak.

"İleride bir ev var güvenli ev bizi oraya alacaklar. Oraya araba ile gidersek dikkat çekeriz ağaçların arasından ilerlememiz lazım." Diye aşırı profesyonel bir yalan söyledim.

Cevap bile vermedi kahpe.

Aga bari teröristin insaflısı denk gelse.

İleri doğru yürüyorduk. Ve asla bir yapı görünmüyordu. "Elfida şimdi!" Diye bir ses kulağımı çınlattığında aniden arkamı dönüp adamın elini bükerek vurdum. Silahı elinden bir çırpıda alarak adamı yere serdim.

"Mal mısın oğlum? Bari elimi falan bağlasaydın." Dedim büyük bir ciddiyetle

🎀

Zeki kızdı.

O hariç bütün tim oparasyonlara çıktığımız arabadaydık.

Onu bulmak için.

Araç hareket ederken Elfida'nın kulaklığına aynen şunları söyledim.

"Elfida, şimdi!"

Ve büyük bir hışırtı sesi.

Eminim ki adamı çoktan yere sermişti. Fakat bilmediği bir şey vardı. Elfida'yı takip eden bir kişi değildi.

Adam peşine onlarca kişiyi takmıştı. Ve Elfida bunu fark etmemişti. Ya da fark etmiş olabilir miydi?

Tedirginlik içinde dizimi saklarken bilgisayardan görüntülü olarak irtibata geçtiğimiz Arif Nihat başkanı dinliyordum.

"O kızı hemen sağ bir şekilde bulun!" Dedi. Bu bir emirdi. "Elfida Türkeç'in en ufak bir yerine zarar gelirse başımıza çok büyük dert olacak."

Bunun anlamını sadece ben biliyordum.

Elfida, babası gibi fedakarlığı temsil eden asil kadın.

Çoktan elfida'nın arabasını gördüğümüzde arabayı durdurup araçtan indik. "Bir tek göreviniz var; Elfida'yi bulmak. Nasıl ve ne pahasına olursa olsun bulacaksınız." Emiri verdiğimde hepsi bir ağzından "Emredersiniz, Komutanım!" Dedi.

Belimde duran silahı alıp kontrol ettim. Elimde hazır bulundurduğum silahla birlikte araçtan ilk ben indim. Sonra ise diğer askerler.

"İleriye doğru üçer kişi dağılın. Asya, Yaltı, Kerem. Siz sağ tarafa doğru gidin." Diyip elimde üçünü gösterdim. Üçü aynı anda başını sallayıp gösterdiğim yere doğru yürüdü. "Ömer, Yasin ve Akın siz ters yöne doğru ilerleyin. Yasin, nişancı silahını hazırda bulundur ve göz takibine alabileceğiniz bir yere geçin."

Onları ise ilk grubu gönderdiğim yönün tersine gönderdiğim de sadece Buğra ve ben kalmıştık. Karakolda bize haber veren İlkay ise masa başı işler ile ilgileniyordu.

Buğra'ya bakarak tok bir sesle konuştum. "Yürü."

Buğra belindeki silahı fazlasıyla sinirli bir şekilde çıkarıp şarjörünü kontrol etti. Sonra ise elinde hazır şeklinde bulundurdu.

Fazlasıyla hızlı ama dikkatli adımlarla ileri doğru koşuyorduk. "Türkeç, beni duyuyor musun?" Diye yakamdaki gizli kulaklığa konuştum.

Ses ver Elfida, ses ver.

Ses yoktu. En ufak bir ses bile gelmedi. Kapatmış olabilir miydi? Sadece ufak bir hareketle dokunması gerekiyordu.

"Türkeç, beni duyuyor musun?" Dedim tekrar.

Yine ses yoktu.

"Elfida oparasyonlarda dövüşürken mikrofonu devre dışı bırakır." Diye bir ses arkamdan geldiğinde konuştum. "Baya iyi tanıyorsun galiba onu, asker." Dedim.

"Evet." Dedi.

"Kurt1 ve kurt2. Haber var mı?"

"Kurt 2 konuşuyor. Komutanım Asya Elfida hanımın boynunda gördüğü kolyeyi yerde bulduğunu söyledi."

"Asya, emin misin?" Diye emin olmak istedim. "Evet, Komutanım. Elfida'nın karakola gelirken boynunda duran kolye bu. İçinde fotoğraf var."

"Kurt 1 sizde durum ne?" Diye bu sefer onlara sordum. "Temiz burası komutanım." Diye bir cevap aldım.

"Karış karış her yeri arayın. Elfida Türkeç bulunacak." Dedim.

Ses ver artık Elfida.

Zeki kızsın sen yaparsın.

Buğrayla birlikte hala ileri doğru giderken gördüğüm şey adımlarımı hızlandırmama sebep oldu.

Elfida'nın arabasına binen adam. Aynı adamdı. Ve yerde baygın bir halde yatıyordu.

"Elfida nerede?" Diyen Buğra'ya baktım. "Aklındakini yapıyor." Dediğimde anlamadı. "Adamın belindeki ve elindeki silah, yok. Elfida adamı burada bir güvenli ev olduğu yalanı ile kandırdı. Ve şuan peşinde bu adamın diğer adamları var." Dedim ve gerisi Buğra'dan geldi.

"Elfida'nın saçma takıntısı." Dedi ve sakince konuştu. "Elfida yanına bomba almadan hiçbir yere gitmez."

İşte benim askerim.

"Kurt 1 ve kurt 2 beni dinleyin. Asya ve Akın. Bizim ilerlediğimiz yola gelin burda yatan adamı alıp karakola dönün gerisi bizde."

"Emredersiniz komutanım."

Buğra ile birlikte bu sefer koşarak ilerlemeye başladık. Fazlasıyla ormanlık bir alandı fakat ağaçlar burada kesiliyordu.

Yakamdaki kulaklığa dokunarak konuştum. "Elfida, duyuyor musun bilmiyorum ama geldik. Ne yaptığını biliyoruz."

Yolun bittiği yerde yaklaşık altı metre ileriden gelen bir patlama sesi.

Yutkundum.

"Umarım sağsındır." Dedi Buğra.

"Kurt 2 konuşuyor. Komutanım o ses neydi?"

"Kurt 1 konuşuyor. Komutanım patlama sesi buradan duyuldu sizin yakınlarınızdayız geliyoruz."

"Herkes ağaçların bittiği yere gelsin."

Önümüzde iki şeritlik bir yol vardı ve yolun diğer tarafında patlama.

Arkamızdan adım sesleri geldiğinde onlara döndüm. Asya ve Akın hariç hepsi buradaydı.

"Komutanım, Elfida hanımdan ses alamıyoruz. Bir şey olduysa?" Dedi Yaltı.

Tam ben konuşacakken hepimiz durduk. Yüksek ama fazlasıyla eğlendiği belli olan bir ses bağırarak şunları söyledi.

"KOMUTANIM! BUNLARIN SAĞ OLANLARINI ALIN!"

tekrar baktığım yere hızlıca döndüğümde bu tarafa doğru koşarak gelen Elfidayı gördüm. Yolun bu tarafına geçip bize baktı.

Kolundan kan damlıyordu.

"Komutanım," diye bana baktı.

"Patlattın mı adamları?" Diye bu sefer ben konuştum.

"Yok komutanım estağfurullah. Adamlarla biraz kavga edince susmadılar bende de el bombası vardı dört tane. Dedim boşa gitmesin patlatıveriyim."

Elini kaldırıp susması için bir hareket yaptım. "Koluna ne oldu?" Dedi Buğra Elfidaya doğru yaklaşıp kolunu tuttu.

"Dur lan acıyor zaten siktiler kolumu orospu..." Küfürüne devam edeceği sırada başını kaldırıp bana baktı.

"Kusura bakmayın komutanım."

Başımı salladım sonra ise yakamdaki kulaklığa son kez dokundum.

"Yarbayım ve başkanım." Dedim

Anında bir ses geldi sonra ise telefonum çaldı.

Üzerimdeki kamuflajın iç cebinden telefonu çıkardım.

Yarbayım arıyor...

"Emredin yarbayım."

"Durum ne komutan?"

"Askerimiz fazlasıyla iyi bir şekilde işten kurtuldu fakat bir ekip gönderip sağ kalan adamları aldırmanız gerek." Dedim

"Sağ kalan adamlar derken?"

"Yarbayım, tahmin ettiğimiz gibi Elfida Türkeç'in arabasına binen adam tek gelmemişti peşinde başkaları vardı. Elfida arabasına binen adamı yani Muhammed Çetini etkisiz hale getirdiğinde bu kez diğer adamları peşine takıldı. Elfida ise adamlaro ormanlık alanın dışına çekerek birkaç el bombası kullanmış." Diyerek durumu tamamiye açıkladım.

"Ekip gönderiyoruz, Barın."

"Sağolun, Yarbayım." Dedikten sonra telefon kapandı.

Telefonu tekrardan kamuflajımın cebine atıp herkese seslendim. Bu sırada ise Buğra'nın Elfida'ya olan yakınlığı ve dokunuşları gözümden kaçmamıştı. Hep birlikte görevlere gitmişler. Aralarında bir şey var diye düşündüm. Neyse.

"Yardım ekibi gelecek birazdan." Dedim."Elfida, kaç kişilerdi?" Diye sordum Elfida'ya bakarak.

"Şu arabaya binenle birlikte 9 kişilerdi, Komutanım." Diye cevap verdi. "Kaç tanesi öldü?" Diyince Elfida başı dik bir şekilde "Ölmediler, geberdiler. Sadece iki tanesi tam bombaya denk geldi diğerleri kenara kaçmayı başardı. Yani yedi tanesi yaralı iki tanesinin leşini alabilirsiniz."

"Tamam, kolun içinde ekipler birazdan yardımcı olur." Dediğimde "Gerek yok komutanım ağır değil." Diye bir cevap aldığımda ona doğru yürüyüp üstündeki ceketin kolunu yukarı doğru çektim. Dişlerini sıkıyordu.

"Emirlere itaat etmek zorundasın, Türkeç. Ve bu bir emirdir."

Kolunu tamamen açtığımda kolu tamamen kan içindeydi. "Gerek yokmuş." Diye mırıldandım sinirle.

Kolunu bırakıp Yaltı'nın çantasının kenarında gördüğüm bandanayı işaret ettim. "Şu bandanayı versene, Yaltı." Yaltı hemen bandanayı çıkarıp bana uzattı. Ben ise bandanayı alıp tekrar Elfida'nın yanına geçtim. "Ne yarası bu?" Dediğimde bana bakıp. "Orda patlama olurken adamlardan birinin elinde bıçak vardı. O anda koluma taktı bıçağı."

Kurşun yarası değilmiş en azından.

Bandanayı sakince kolunun etrafına dolayıp fazla olmayacak şekilde sıkıp bağladım. "Ekip gelene kadar bekleyemez gibi duruyordu."

"Sağolun, komutanım."

"Elfida, sen benle gel. Karakola geçiyoruz." Dediğimde Buğra konuştu. "Bende geliyorum." Diyip ileri bir adım attığında. "ikinizle daha sonra konuşacağım. Şimdilik yanyana görünmeyin bu kadar. Hadi Elfida."

"Hemen, Komutanım."

Elfida'nın arkamdan geldiğine emin olarak geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladım. Tim'den uzaklaştığımızda adınlarım yavaşladı, onun yanımda yürümesi için. "Buğra ile aranda ne var?"

Bu onu şaşırtmıştı. "Ne?" Dedi. "Bunu neden-" diye sormaya devam ederken. "İstihbarat ajanısınız. Vatana bu şekilde çalışırken iki ajanın arasında duygusal bir şeyim olmasını başkanınız istemez." Dedim.

"Buğra ile aramda bir şey yok, Komutanım. O benim kardeşim. Yıllardır herkes bunu böyle bildi. Başkanım da dahil." Dedi.

"Yine de aklında bulunsun, Türkeç." Dedim. "Ha bu arada," dediğimde başımı onun olduğu tarafa, sol tarafıma, çevirdim. "Askere sadece vatan emanet edilir. Yürek değil."

"Bizim kalbimiz vatan, Komutanım. Sizin nasıl görevlerden veya mülakatlardan geçtiğinizi bilemem ama bize kalbimizin vatanımızdan başka hiçbir şeyi kaldıramayacağını öğrettiler." Sesi fazlasıyla netti.

Babası gibi konuşuyordu. O konuşurken babası konuşuyor gibi hissediyordum.

Umarım haberin vardır, Elfida, umarım haberin vardır.


🎀


2000 - 20 Mayıs - İtalya

"Baba! Baba uyan lütfen." Diye yalvardı küçük bir erkek çocuğu yerde yatan babasına. "Baba ölemeyiz yalvarırım."

Ortalık kan revandı. Küçüçük bir erkek çocuğu bu manzaraya maruz kalmıştı. Tek amaçları sakin bir tatil yapmaktı.

O küçük çocuğun hayatı tamamen o gece değişecekti.

Yüksek bir ses Küçük Barın Alp'in olduğu odaya doğru yaklaştı. "Yardım edin!" Diye bir çığlık attı Barın Alp.

"Çocuk içeride, Babası ve annesi maalesef Vefat etmiş, Komutanım."

Bu ses o sesti. Küçük Barın Alp'in babası Feza'nın arkadaşlarından birisi olan Hakan Türkeç'in sesi. Çok severdi Barın Alp Hakan amcasını.

"Hakan amca!" Dedi belki duyar diye. Hakan ise Barın Alp'in sesini duyar duymaz odaya koştu. "Alp! Geldim oğlum." Dedi. Yerde anne babasının ölü bedeninin yanıda oturan Barın Alp'i bir çırpıda kucağına aldı.

"Hakan amca, babamla annem..." Barın Alp güçlükle konuştuğu sırada Hakan onu göğsüne batırdı. "Şşt, yok bir şey oğlum sakin." Dedi.

Bağrına bastığı küçük çocukla beraber odadan çıktı Hakan.

Feza ile bir dertleri yoktu baskını yapan teröristlerin. Sadece onu Hakan'ın yanında görmüş Hakan'ın canını yakmak istemişti. Ve bunun bedelini iki canını kaybeden Barın Alp ödemişti.

"Annemle babamın intikamını alacağımıza söz ver Hakan amca."

"Türkiye, vatandaşının kanını yerde bırakmaz. Teşkilat her yerde intikam alacak, Alp." Dedi. "Sen anne ve babanın intikamını alacaksın."

Barın Alp Yıldırım, intikamını daha 8 yaşındayken kafaya koymuştu.

🎀

Loading...
0%