Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm

@eliffbulu

Koluma atılan dikiş kolumu kasmama neden oluyordu. Sırası mıydı şimdi yaralanmanın? Komutanımla birlikte karakoldaydık. Saçma bir şekilde ben revirde koluma dikiş attırırken koltuğa oturmuş bütün sakinliği ile kolumu izliyordu.

Hemşire elindeki dikiş aletini bırakıp "Bitti, Elfida hanım. Çıkabilirsiniz. Ağrınız olursa reçetede yazan ağrı kesici ilaçların içebilirsiniz." Dedi ve gülümsedi

"Teşekkürler," diyip ayağa kalktım. O sırada komutanım da ayaklanmıştı. "Hadi yukarı." Diye emir verdi.

Revirden çıkıp karakolun ilk katına indik. Üniformasındaki yıldızlara dikkat ettiğimde Rütbesinin YüzBaşı olduğunu anlamıştım. Fakat şuan karşımda duran adamların rütbeleri galiba başıma iş açacaktı.

Sinan yarbayım ve üniformalarının omzundaki yıldızlardan anladığım kadarıyla iki adet Albay.

Yürürken Barın'a bakıp bir şey demesini bekledim. O ise fısıldayarak "Üst rütbeliler ama cana yakın insanlar. Muhtemelen bomba olayını soracaklar. Sakin ol."

Önüme dönüp albayların ve yarbayın karşısında ikimizde hazır ol durumuna gelip asker selamı verdik.

"Rahat asker." Dedi Albayların birisi.

"Elfida Türkeç, sen misin asker?"

"Benim komutanım, Emredin." Dedim.

"Birkaç soru soracağım, sonra gidebilirsin."

Başımı bir kez sallayıp kendimden emin bir şekilde ellerim arkada bağlı olarak duruyordum.

"Bomba olayını detaylı bir şekilde anlat, daha sonra neden ekipleri beklemek yerine onları patlattığını söyle."

Şimdi sıçtık.

Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.

"Efendim, Görev arkadaşım Buğra bana arabamı getirtmiş karakolun girişinde bekliyordu. Ben arabama biner binmez enseme bir silah dayandı. Silahı tutan kişi oparasyonun yapılacağı yere gitmemi istediğini söyledi."

Tekrar konuşmaya başladım.

"Ben adamı ormanlık bir alana doğru götürme kararı aldım, çünkü bu sırada peşime takılan diğer adamları da fark etmiştim. Komutanımın emri ile adamdan kurtuldum. Fakat diğerleri kalabalıktı. Adamı yere serdiğim sırada silahını alarak ormanın diğer tarafına doğru koştum karşıya geçtiğimde onlar da gelmişlerdi. Ağaçların arasına saklanıp silahı kontrol ettim ama iki tane mermisi kalmıştı. Yani ya ordan ölü olarak çıkacaktım. Ya da elimdeki bombaları onların üzerinde patlatacaktım."

Yarbayım sakince başını salladı ve devam etmemi söyleyen bir bakış attı. Bende devam ettim

"Teröristler olduğum yere yaklaştığında ilk önce dövüşmeyi denedim fakat adamlardan birisi koluma bıçak taktı. O sırada daha fazla dayanamayacağımı fark edip elimdeki el bombalarını patlattım. Ama ölmeleri için değil, yaralanmaları içindi, komutanım."

"Tamam, asker. Yeterli. Bundan sonraki oparasyonlarında komutanın ve bizim dışımızda verilen bir emir olmadıkça kendini riske atmadan gerek. Çok deneyimli bir ajansın bu konuda güvenimiz sana sonsuz."

Bir adım geriye atıp asker selamı verdim. "Sağolun, komutanım."

Albaylar başını salladı.

Saygıyla çıkarak karakolun önünde durdum.

Araba?

Ah, cidden sinir bozucuydu.

Eve nasıl gidecektim şimdi?

Cebimden telefonumu çıkarıp saate baktım o sırada gözlerim tarihe takıldı.Yarın oparasyona çıkıyorduk. Saat ise akşam 5'e geliyordu. Arkamdan bir ses duyduğumda geriye döndüm.

"Atla hadi, bırakayım seni."

Komutan.

"Komutanım, gerek yok aslında,"

Merdivenlerden aşağı iniyordu. Bir insan nasıl merdivenden inerken bile karizmatik olabilir ki?

Kendine gel kızım, komutanın o senin.

"Emirlere uymak, Elfida. Emirlere uymak en büyük kural."

Bu bir emir miydi yani?

Ne çok soru soruyordum kendi kendime.

Komutanım gelip önümde durdu. Benim boyum 1.76 idi. Uzun bir kadındım. Kısa değildim fakat ona başımı kaldırarak bakıyordum. En az 1.90 diye düşündüm bakarken.

"Bu bir emir miydi komutanım?"

"Bir emirdi Elfida."

Bekledim, bir şey yanlıştı. İçimden bir ses bunu yapmamam bu adamla yakın olmamam gerektiğini söylüyordu.

"Hadi gidelim." Başımı salladım. O benden önce ileri doğru yürüdü.

Arabasının olduğu yere geldik.

Yuh, amına koyayım bu ne?

Adımlarım yavaşlamıştı. "Ne oldu ajan, çok mu beğendin arabamı?"

Adamın arabası Porsche?

"Güzelmiş, komutanım." Dedim sakin bir ses tonu ile.

"Mesai saatleri dışında komutanım demene gerek yok ayrıca unuttuysan hatırlatayım; Özel askeriz biz. Bordo bereliyiz ya."

Gözlerimi devirdim.

Arabaya binip onunda binmesini bekledim. "Bu sefer sizin ensenize silah dayanmaz umarım, komutanım."

Arabaya binip arabayı çalıştırdı.

"Sanmam, Türkeç."

🎀


(Burayı yazardan okuyacaksınız)


Unutulmuş gibi hissediyordu. Barın Alp Yıldırım'ın Elfida'ya bu kadar yakın olması canını sıkıyordu Buğra'nın.


Arabasında fazlasıyla hızlı gidiyor eve ulaşmaya çalışıyordu. Evinin olduğu yere gelince arabasını durdurdu. Arabadan inip arabayı kilitledi. Asansörle dairesinin olduğu kata çıktı.

Elfida ile karşı karşıyalardı.

Bir nefes alıp kendini toplamaya çalıştı. Evi açıp içeri girdi. Ayakkabılarını çıkarıp çözülmesi ve göz gezdirilmesi gereken dosyaları incelemeyi düşünüyordu. Salona ayak basar basmaz salonda oturan Eylül'ü görmeyi beklemiyordu.

"Eylül?" Eylül ayağa kalkarak Buğraya yaklaştı.

"Buğra,"

"Kız sen ne zaman geldin?" Diye aniden sorup Eylül'e sarıldı.

"Kesinlikle beni özleyeceğinizi düşünüp geldim." Dedi.

Buğra güldü. "Tabi özledik. Hatay'a geldiğimden beri konuşmuyoruz. Ankara'dan erken ayrıldım biliyorsun sende." Eylül Buğra'dan ayrılıp başını salladı.

"Elfida karşıda oturuyormuş. Ona da uğradım ama evde değil galiba. Açmadı kapıyı."

Buğra derin blr nefes aldı. "Yaralandı da, komutanla birlikte karakoldaydı."

Eylül şaşırıp olayları sordu, Buğra ise sıkılmadan tek tek anlattı. Sonra aklına gelen şeyle durdu. "Sen eve nasıl girdin?" Dedi.

Eylül sırıtıp. "Ankara'ya izine geldiğin gün anahtarının aynısından bende çıkarttım. Bir gün geleceğimi biliyordum." Dedi.

Buğra gülümsedi. "Başıma belasın yani,"

"Tatlı bela diyelim Buğracığım biz ona."

İkiside gülerek konuşmaya devam etti.

Eylül, Buğra'nın istihbarattan ilk arkadaşıydı. Yıllardır çok iyi anlaşır asla ayrılmazlardı. Buğra Hatay'a göreve geldiğinden beri çok fazla konuşmamışlar buna rağmen hala samimiyetleri aynı kalmıştı.

"Kahve içer misin?" Diye sordu Buğra Eylül'e

"Olur."

🎀

"Komutanım, çok teşekkür ederim bıraktığınız için sağolun."

Komutanım arabayı evin önünde durdurmuş ama hala inmemiştim. Barın Komutanım bana dönerek "Önemli değil." Dedi. Daha sonra arabadan inmek için arabanın kapısına elimi attığımda arabanın kilitlenme sesi geldi.

"Bekle." Dedi. Sesi derindi.

"Komutanım-"

Sözümü kesip konuşmaya başladı.

"Yarın oparasyona çıkıyoruz, erkenden karakolda olman gerekiyor. Şimdi bunu neden söylediğim konusuna gelirsek. Operasyonda dikkatli olmanı istiyorum."

Şaşırmıştım ama belli etmedim

"Merak etmeyin komutanım, oparasyon için elimden geleni yapacağım." Dedim fakat o sanki bundan memnun kalmamış gibi bir yüz ifadesine büründü.

"Oparasyonda yaralanmalar olabilir ama senin yaralanmanı istemiyorum. Üstesinden gelemeyeceğin bir işe kalkışma."

İyi hoşta bu benim görevimdi. Bunu yapmam gerekiyordu.

"Komutanım, bu benim görevim."

Sakince bana döndü. "Söylediklerim bir emirdi. Ve sen hala bana komutanım dediğine göre benim emirlerim altındasın."

"Ama bu yaptığınız şey benim işimi tehlikeye atıyor. Sizin emirlerinize uymak benim görevimse, sizinde o emirleri vatanı korumak amacıyla vermeniz sizin göreviniz." Bekleyip tekrar konuştum.

O tamamen yan dönüp beni dinliyordu.

"İstihbarat ajanıyım, bir Yüzbaşı değil. Zaten sizin yaptığınız gibi fazlasıyla büyük oparasyonları yapamam. Fakat o oparasyonları planlamak ve bunlarla ilgilenmek benim görev..."

Bir anda sustum.

Dudaklarımın üzerine kapanan bir dudakla sustum.

Hayır, bu olmamıştı değil mi?

Gözlerim kapanmış onun beni öpmesini hissediyordum. Birkaç saniye sonra geri çekildi. Ama hala yüzlerimiz arasında beş ya da altı santim vardı

"Komutanım." Dedim. "Arabayı izliyorlar. Belli etme ve o tarafa bakma." Dedi.

Arabayı tararlarsa bu arabadan asla sağ çıkamazdık. Bunun verdiği hafif korku ile kalbim hızlanmaya başladı.

"Sakinleşmen için tekrar mı öpmem gerekiyor?"

Siktir!

Bu susmam için yeterliydi.

"Hayır." Dedim ama sesim fazlasıyla az çıkmıştı. Komutanım pislik bir sırıtışla yüzüme baktı.

"Şimdi arabadan inip seninle beraber apartmana giriyorum."

Yavaşca geri çekildi. "Çiftmiş gibi görünüp şüpheli olmadığımızı kanıtlamaya çalışacağız."

Başını 'aynen' der gibi salladı.

Arabanın kapısını açıp arabadan indi. Bende arabadan inip yürümeye başladım arkamdan kilit sesi duydum. Daha sonra elime bir el dolandı. Yüzüme gülümseyip

"Yemekte ne var karıcığım?"

Bu cidden can sıkıcı ve kalp ritimimi bozmama neden oluyordu.

"Zıkkımın kökü var kocacığım." Sessizce söyleyip bende yalancı bir gülümseme taktım yüzüme.

Apartmanın girişine el ele girip asansörün olduğu yere geldik. Tam elini bırakacakken apartmana giren bir adamı gördüğünde beni belimden kendine doğru çekti.

Eli yavaşça belime dolandı.

Beni kendine yaslayıp iyice yakın durmamızı sağladı. Başımı kaldırıp ona fısıldayarak. "Bu kadarı fazla değil mi, Komutanım?" Dedim.

O ise bunu yapmaktan memnunmuş gibi bir tavırla bana baktı. "Hayır." Dedi sonra bana baktı.

"Ayrıca bana komutanım deme." Dedi kulağıma yaklaştı. Yanaklarımız birbirine değiyordu. "Hiçbir ajan ya da asker komutanıyla öpüşmez."

Afallayıp geri bir adım atacağım sırada konuştu. "Tabii, görevler hariç."

Gerçekten iyi değildi bunu yapması. Bu yaşananlar gerçek olamazdı değil mi?

Asansör geldiğinde belimden tutmayı bırakıp beni yanına doğru aldı daha sonra tekrar elimi tuttu.

Asansöre binip düğmeleri gösterdi. Evin olduğu kata tıklayıp yukarı doğru çıkmasını bekledik. Asansöre bizden başka kimse binmemişti. Kata geldiğimizde asansör durdu kapısı açıldığında çıktık. O hala elimi bırakmamıştı.

Deri ceketimin sol cebinden sağ elimle anahtarı aldım tam kapıyı açacakken bir kapı sesi daha duyuldu.

Buğra'nın evi

Buğra ve Eylül kapıdan çıkmış ikimizi el ele görünce donakalmıştı.

"Siz?" Eylül eliyle komutanımı ve beni gösterdi.

Açıklaması kolaydı; görev.

Şimdi ne bok yiyecektik?


🎀


Loading...
0%