Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm

@eliffbulu

"Siz neden el elesiniz?"

Elimi ışık hızıyla Komutanımın elinden çektim. "İçeride konuşalım," dedi Komutanım Buğra'ya bakıp. Buğra başını sallayıp ileri bir adım attı. Ben kendi evimin kapısını açıp üçünün de içeri girmesini bekledim.

Herkes içeri girdiğinde oturma odasına geçip koltuğa oturduk.

"Barın, bir açıklama bekliyoruz." Dedi Buğra.

Barın mı? Sadece ben mi komutanım diyordum mesai dışında?

Komutanım ise tekli koltuğa oturmuş üzerinde üniforması, hafif dağılmış saçları, şişmiş gözleri ile çok rahat bir şekilde konuşmaya başladı.

"Aşağıda arabayı izliyorlardı. Şüpheli davranmamak için çift gibi rol yaptık. İçerideki kameraları da izliyorlardır diye el ele girdik. Bu kadar basit."

Buğra ve Eylül bana baktı.

Başımı 'evet' anlamında salladım.


Daha sonra ortam sessizleştiğinde "Çay, kahve ya da başka bir şey içmek ister misiniz?" Diye sordum.

İnşallah evde içecek vardır.

"Yok, canım daha demin Buğradayken kahve içtik biz."

Eylül konuştuğumda gülümsedim. "Peki," diyip komutanıma baktım.

"Komutanım siz?" Diye sordum.

Barın Komutanım bakışlarını üzerime dikip birkaç saniye beni izledi. "Hayır."

Hoyor, dağ ayısı insan bir teşekkür eder!

Gülümsedim. Eylül boğazını temizler gibi yapıp konuştu "Ben kalkayım, Elfida." Dedi. Ayağa kalktığında Buğra ve bende ayağa kalktık. "Canım, dursaydın biraz daha otururduk." Dedim. Eylül eliyle kolumu okşayıp "İşlerim var ama en kısa zamanda tekrar gelirim. Merak etme." Gülümsedim, Buğra ve Eylül'ü kapıdan uğurlayıp gitmelerini bekledim.


Gittiklerinde evin kapısını kapatıp içeri geçtim. Komutanım ise oturuyordu.

"Komutanım,"

"Sana kaç kere söyleyeceğim bilemiyorum ama bana dışarıda böyle seslenme, Türkeç."

Kısık sesle oflayıp komutanımın oturduğu koltuğun karşısındaki koltuğa oturdum.

"Ama komutanım,"

"Bir kere daha bana görev dışında komutanım dersen elli tur bu bahçeyi koşarsın."

Yapar mıydı acaba?

"Peki komutanım."

Aha, gelsin elli tur koşu.

"Neyse, şimdi yarınki oparasyonu konuşacağız. Bana dosyalarını getirir misin?"

Başımı salladım. Çalışma odama girip başkanımın oparasyonla ilgili hazırladığı belgeleri ve notlarımı aldım. Hepsini üst üste koyup oturma odasına doğru yürüdüm. Ortadaki masaya belgeleri koyup ayakta bekledim.

"Bilgisayarını da ver."

Koltuğun üzerinde duran bilgisayarı alıp onu da belgelerin yanına koydum komutanım ayağa kalkıp bana yaklaştı.

Önümden yavaşca geçip ortadaki masanın en yakın olduğu koltuğa oturdu.

"Çat kapı gelip inceleme yapmayı severim, Türkeç. Umarım rahatsız olmazsın."

"Estağfurullah, Komutanım." Diyip oturduğu yerin yanına oturdum. Arada mesafe bırakmaya özen gösterdim.

Bana bakıp 'bu kız akıllanmaz' der gibi başını sağa sola salladı.

En sonuna belgeleri incelemeye başladık

Yarın sabah gün doğmadan önce Kuzey Irak'a yola çıkıyorduk. Akgün kendini en ücra köşelerde gizlemiş yurt dışına kaçmayı planlıyordu. Detaylıca birkaç bilgiyş komutanına anlatıyor elimdeki dosyaları ona veriyordum. "Adam gölge gibi, karda yürüse iz bırakmaz." Komutanım elindeki Akgün Liyan'ın belgesine bakıyordu.

Bilgisayarımı açıp şifreyi girerken konuştum. "Bizim işimiz bu, komutanım. İz bırakmayanı bulmak."

Bilgisayarın şifresini girip istihbaratın bana gönderdiği dosyayı açtım.


"Özel değilse bir şey soracağım."

Komutanına baktım. Önüme gelen bakır gibi ama turuncuya çalan saçlarımı geriye attım.

"Buyrun, komutanım. Sorun." Diyip bekledim.


"İstihbaratta çalışıyorsun. Ölü olarak bilinenlerden misin?"


Yutkundum, soru fazlasıyla ağırdı. Evet istihbarata girerken bu tartışılan bir olaydı. Yalnızca güvenliğim sağlanıyordu. Ve herkes tarafından ölü biliyordum.

"Hayır, Komutanım. Alt rütbedeyim. Kimliğim gizli fakat yaşadığımı biliyorlar." Dedim. Başını salladı

Tekrar bilgisayatla ilgilenmeye başladım. Dosyadaki ayrıntıları izliyordum.

Gözüme çarpan bir yazı vardı.

Sara Liyan. Akgün Liyan'ın tek kızı.

"Komutanım, bu adamın kızı varmış." Dedim elimde dosyadaki yazıyı gösterdim.

"Sara Liyan, evet. Genç yaşta bir kız babasının işlerini evden kontrol ediyor. Bir nevi istihbaratcısı gibi."

Başımı salladım. "Bu adamın karısı kim?"

Biliyordum, Hafza Liyan. Amerika da doğmuş büyümüş ve Türkiye'ye düşman olmuş biriydi. Üç yıl önce MİT'in nokta oparasyonunda geberip gitmişti.

Daha doğrusu gebertmiştim.

Komutanım elindeki kağıda bakıp dondu. "Komutanım?" Diye seslendim.

"Karısı, Milli İstihbarat Teşkilatının nokta oparasyonlarından birinde öldü. Üç yıl önce." Ademelmasının yavaşça kaydığını gördüm. "Neden tedirgin oldunuz?"

Başını bana çevirdi. "Tedirgin olmadım. O oparasyonda sende varsın diye düşünüyordum." Dedi.

"Evet vardım,"

Başını salladı. Birkaç saat boyunca dosyalarla ilgilendik. Oparasyona bilgi aşaması olarak tamamen hazırdık. Masanın üzerinde duran telefonumun ekranını açtım.

*22.09*

Saat geç olmuştu. "Bu kadar yeterli." Diye söylendi Komutanım. "Elfida, Dosyalar için sağol." Komutanım ayağa kalktı. Bende onun ardından kalktım elimde ilk önce onun geçmesini gösterip "Ne demek komutanım, asıl siz sağolun." Dedim.

Evin kapısını açıp çıktı bende kapıdan ona baktım. "Sabah almaya gelirim."

Kaşlarımı çattım. "Komutanım, kendimde gelebilirim. Gerek yok hem yakışık almaz."

Bir komutanın askerine bu şekilde davranması ne zamandır normaldi ki zaten.

"5'te hazır ol. Erken uyu. Oparasyonda uykusu olan askerleri sevmem."

Başka birşey demeden asansöre bindi.

"Değişik adam."

Kapıyı kapatıp oturduğumuz koltuğa doğru yaklaştım. Dosyaları toplamayı es geçerek masadan telefonumu alıp odama geçtim. Uzun zaman sonra evde uyumak güzel bir histi. Odamın ışığını açıp yatağıma uzanmadan odaya göz gezdirdim.

Geniş, ferah bir odaydı. Penceresi yola bakıyordu. Pencerenin olduğu tarafta yatak bulunuyordu. Devamı klasik şeylerdi. Duvara yaslanan bir gardırop, küçük puflar, yatağın yanında bir şifonyer gibi şeyler de vardı.

Telefonun ekranına tıklayıp saate baktım.

22.22

Aynı saatleri görmeyi severdim.

Yatağa doğru yaklaşıp uzandım. Rahat değildim, üzerimi değiştirmem gerekiyordu ama halim yoktu.

Birkaç dakika hareketsiz kalarak uyumaya çalıştım, en sonuna kendimi uykuya teslim edip, uyudum.

🎀


*05.28*

Fazlasıyla erken kalkıp üzerime kamuflajımı giydim birkaç ekipmanı alıp gerisini karakoldan alacağımızı düşündüğüm için başka bir şey almadım.

Telefonumu kontrol edip cebime attım silahının şarjörünü doldurup yanıma yedek birkaç şarjör aldım. Kapının çalmasıyla irkildim, dalmıştım.

İlk başta Buğra olduğunu düşünmüştüm ama o zile saat kaç olursa olsun defalarca basar, beni sinir ederdi. Elimdeki silahı bırakmayıp sıkıca kavradım. Kapıya doğru ilerleyip kapının deliğinden karşıya baktım.

Komutanım.

Rahatlayıp kapıyı açtım. Üzerinde her zamanki gibi kamuflajı vardı onun üzerinde ise ekipmanlarınıj olduğu bir yelek. Saçları dağınık duruyordu. Gözleri ise yine hep olduğu gibi şişti.

"Hazır mısın?"

"Komutanım, bakın gerçekten yanlış anlamayın fakat bir asker ve komutanın bu kadar samimi olması..."

Devamını anlatamayıp sustum o ise gözlerini devirip konuştu.

"Birincisi, Türkeç; Şu an karakolda değiliz. Senin evindeyiz. İkincisi ise; Aramızdaki muhabbet işten başka bir ley değil. Herkesin gideceği arabaya gideceğiz bu kadar."

Açıklaması ile yuktundum. Haklıydı.

"Şimdi uzatma ve gidiyoruz."

Başımı salladım. "Tamam komutanım."

İki dakikada işimi haledip komutamla birlikte evden çıktım. Binanın girişine inip komutanımın arabasını aradı gözlerim.

Komutanım farklı bir arabaya doğru gittiğinde kaşlarımı çattım. Ama çokta kurcalamyıp arabaya bindim. Komutanım da Arabaya binip çalıştırdı.

Fazla hızlı bir şekilde yola çıktık. Derin bir nefes aldığını hissettim. "Dün dediklerimi umarım unutmamışsındır. Eğer kendi boyundan büyük işlere kalkışırsan-"

Daha fazla tahamül edemeyip konuştum.

"Komutanım, artık bunu yapmayı kesin. Lütfen. Bu benim görevim ve bunu yapmam gerekiyor."

Arabanın hızı arttığında yutkundum. Aklıma o an geldi. Deli gibş bağırıp yardım istediğim ama aslında sesimi kimsenin duymadığı o gün.

"Biraz yavaş gidin, lütfen." Dedim sakinliğimi koruyarak.

"Hayırdır, ajan. Hız korkuttu mu seni?"

Ona bakmayıp sakince emniyet kemerine sarıldım. "Hayır."

Daha fazla üstelemedi. Hızlıca karakolun önünde durdu.

"Kuzey ırak'a gidiyoruz." Başını yavaşça bana çevirdi. Bende ona baktım.

Karakolun belli belirsiz yanan giriş ışıkları az da olsa gözümü alıyordu. "Sen yardım et Allah'ım." Diye fısıltı ile konuştum.

"Başlasın bakalım eğlence, şehitlerimizin intikamını bir kez daha almaya gidiyoruz." Komutanım fazlasıyla hırslı bir şekilde konuştu. Hala bana bakıyordu. Yüzümü incelediğini fark ediyordum. Gözleri gözlerimle buluştu.

"Vatana yanında bir yüzbaşı ile hizmet etmek nasıl bir his, Türkeç?"

Bekledim.

"Bir ajanla göreve çıkmak nasıl bir his, Komutan?"

Dudağı belli belirsiz yukarı kıvrıldı. "Öğreniyorsun," dedi. Daha sonra arabanın kapısını açtı. "Görelim bakalım bu terör örgütünü."

Bende indim. İkimiz hızlı adımlarla karakolun içine ilerledik. Girişte daha önce görmediğim bir görevli vardı. Eliyle kapıyı 'kimsiniz' der gibi kapatıp bize baktı. Daha girişe gelmemiştik.

Komutanım ise fazlasıyla havalı bir şekilde "Yüzbaşı Barın Alp Yıldırım." Dedi.

Görevli anında kenara çekilip kapıyı açtı. İkimiz ses çıkarmadan içeri gitmiştik.

Şimdi ise Kuzey Irak'a gidecektik.

Vatanımın tüm şehitlerinin intikamı bir kez daha alınacaktı.


Loading...
0%