Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm

@eliffbulu

Şarjörler değiştirilen silahların tiz sesleri kulaklarımı dolduruyordu. Herkes hazırlanıyor helikopterin gelmesini bekliyordu. "Komutanım, helikopter birazdan burada olacak." Ömer komutana seslenip bekledi. Komutanım başını salladı. "askerler, dışarı."

Hepimiz dışarı çıkmış helikopterin inişini izliyorduk. Fazla gürültü vardı. Helikopter bir süre sonra ileride durduğunda hepimiz birbirimize baktık. Sinan yarbayım kendinden emin adımlarla komutanımın önünde durdu.

"Komutan, her şey senin elinde, sizin elinizde. Yolunuz açık olsun aslanlarım."

Komutanım ise asker selamında durup konuştu. "Sağ ol, Komutanım!"

Daha sonra İsimsizler Timi olarak biz konuştuk.

"Sağol, komutanım."

İsimsizler Timi, kimler miydi?

Yüzbaşı Barın Alp Yıldırım.

Kıdemli üsteğmen Asya Akbulut.

Üsteğmen Akın Aslan.

Teğmen Yaltı.

Astsubay Kıdemli Başçavuş Emre Yılmaz.

Astsubay Başçavuş Yasin Aksel.

Astsubay Kıdemli Üstçavuş Ömer Küçükbey.

Astsubay Üstçavuş Alper Acar

Astsubay Çavuş Kerem Demir.

Milli İstihbarat Ajanı Buğra Aksoy.

Milli İstihbarat Ajanı Elfida Türkeç.

Biz İsimsizler Timi'ydik.

"Şehitlerimiz için!" Dedi gür sesiyle Komutanım.

Yutkundum, 'babam için' dedim içimden.

"Şehitlerimiz için!" Dedik hepimiz.

Konuşmayı uzatmayarak helikoptere yürüdük komutanım ilk olarak bindiğinde arkasından sıralanıp bindik. Herkes yerleştiğinde yanımda Buğra diğer yanımda Yaltı oturuyordu.

Helikopter havalandıktan kısa bir süre sonra Buğra sakince kulağıma doğru yaklaştı. "Kolun nasıl oldu?" Diye fısıldadı. "İyi merak etme, basit bir bıçak yarası." Dedim.

Buğra yavaşça benden uzaklaşırken Komutanımın gözlerini üzerimde hissettim. Tam karşıma baktığımda ise tek bir mimik yapmadan Buğra'ya bakıyordu. Gözleri usulca üzerime doğru kaydı. Onun gözleriyle kısa bir süre gözgöze geldikten sonra hemen başka tarafa baktım.

Sessizdik. Kimse konuşmuyordu. En son sarışın biri konuşmaya başladı. Yanlış hatırlamıyorsam bu Yasin'di.

"Ee, komutanım. Bugün bana ne serbest." dedi. Sesi oldukça eğlenir gibi çıkmıştı.

"Te Allah'ım sen sabır ver." dedi bu kez Ömer. Timdeki birkaç kişiden gülme sesleri yükseldi.

Komutanım yanındaki Yasin'e baktı.

"Susmak," dedi "Susmak serbest nişancı."

"Tüh be!" Diye yalancı bir üzüntüyle konuştu, Yasi. Bu sefer onun olduğu tarafa doğru bakıp ben konuştum.

"Birazcık daha konuşmaya devam edersen, komutanım bu gerginlikte seni yer valla." Dedim

Yasin bu sefer şakayı abartıp "Kim kimden yerse."

"Bu işin tadı kaçtı, Muhsin." Dedi bu kez birisi.

Kıkırdayıp önüme döndüm. "Gevşeklik yapma nişancı."

Ortam bu şekilde giderken komutanımın telefonu çaldı. Yani o telefonu çıkarınca fark etmiştim. "Emredin Sayın Başkanım." Dedi. Arif Başkan mı aramıştı?

Biraz bekledi, daha sonra şaşırdığım o şeyi söyledi.

"Tam karşımda efendim."

Gözleri beni buldu. Tekrardan.

"Emin olun başkanım, kendisi ölümüne gidiyor. Fakat onu korumak için elimizden geleni yaparız."

"Merak etmeyin başkanım. Fakat önceliğimiz vatan. Hiçkimse veya hiçbir şey vatanımın bir karış toprağı kadar değerli olamaz."

Cümleleri ile herkes susarken ben yalnızca son kurduğu cümlede kalmıştım.

Hiç kimse veya hiçbir şey, vatanımın bir karış toprağı kadar değerli olamaz.

"Emredin, başkanım. İyi günler."

Telefonu kapatıp kamuflajının üzerindeki ceketin iç cebine koydu.

Daha sonra birkaç kez timdeki herkesi süzdü. "Mermi," dedi.

Mermi derken?

"Buyrun komutanım." Asya bu.

Asya'nın lakabı mermi miymiş?

"Elfida ile beraber olacaksınız. ikimizin de ne kadar iyi asker olduğunu biliyorum. Beraber olacaksınız." Dedi.

Bu bize güvendiği için miydi yoksa benim intikam için kendi canımı on dakikada yok sayacağım için mi?

"Tamamdır, komutanım."

Uzun bir sessizliğin ardından helikopter iniş yapacağının haberini verdi. Hepimiz sıkıca tutunup inmeyi bekledik.

Helikopter bir araziye iniş yaptığında il önce komutanım ardında Asya onun ardında ben inmeye başladık. Komutanım "Asya," dedi. Asya bir adım atıp komutanımın önünde durdu. "Emredin, komutanım."

"Ormanlık alanın ortasına saklanıyor. İki katlı bir ev. Yarın Kuzey Irak'tan, İtalya'ya kaçmayı planlıyor." Dedi komutanım.

"Acımayın, diri getirin yeter." Daha sonra bana döndü. "Ve mümkünse kimseyi dört tane el bombasıyla patlatmayın."

Laf atana bak, birazdan ortalığı ateşe verecek.

"Ormanın içine doğru, dağılın."

Asya bana bakıp gözüyle önünü işaret etti. Şaka gibi birde başıma asker mi dikmişti.

"Yasin, Akın ve Ömer. Siz şu ağaçların arasından." Daha sonra diğerlerine baktı. "Kerem, Yaltı, Alper. Siz onların tersine ağaçların diğer tarafından." Eliyle ormanın girişini gösterdi.

"Buğra ve Emre siz benimle gelin." Dedikten sonra Asya'ya baktı.

"Sen onun başında dur, sizde bizim ters yönümüze gidin."

Asya başını bir kez aşağı yukarı yaptı. Daha sonra komutanımın girdiği yönden ilerleyip ikimiz dağıldık.

Belimdeki silahı çıkarıp elimde tuttum. Asya önde ben arkada gidiyorduk.

"Dikkatli ol." Dedi.

"Onlar dikkatli olsun. Benim dikkatli olmama gerek yok, mermi."

"Hep böyle misindir sen?"

"Nasılmışım?" Diye sordum.

"Kendinden emin, burnu havada." Deyince istemsiz gülümsedim. "Burnu havada demeyelim. Ama evet genelde öyleyim." Hala yürürken konuştum. "Babam gibi."

"Çok mu seviyorsun babanı?" Dedi.

"Sevdiğim tek şey babam."

"Şanslısın demekki. Şimdi nerede baban? Ajan olduğunu bilmiyordur."

Yutkundum. O kadar ağır bir soruydu ki.

Cevap vermediğimi anlayınca adımları yavaşladı. "Öldü mü?"

Hemen cevabı verdim. "Ölmedi, şehit oldu."

"Başın sağ olsun." Diyince her zamanki o cevabı verdim. "Vatan sağ olsun."

Asya'nın önündeki ağacın arkasında bir hareket gördüğümde Asya'ya seslendim. "Dikkat et!" Asya olduğu yerde kaldı. Fakat ona doğru silah çoktan doğrutulmuştu. Elimdeki silahı havaya kaldırıp nişan aldım.

Tetiği çektiğimde adamı çoktan boynundan vurmuştum.

Asya adamın yığılıp kaldığı yere yaklaştı. Eliyle nabzına baktı. "Ölmüş pezevenk." Dedi ağzının içinde.

Ayağa kalkıp adamın fotoğrafını çekti. Bense adamın kollarından kaldırıp sürükleyerek ağacın arkasına gözükmeyecek şekilde bıraktım.

"Can borcum oldu sana." Bana bakarken ben adamı bıraktığım yerden uzaklaşmış yürüyordum. "Bana borcu olanları sevmem, mermi. Bir an önce ödersin umarım."

Gözlerini kırptı. "Eyvallah." Dedi.

"Her zaman, mermi."

 

🎀

 

Ormanlık alanın ortasına bulunan eve girmeye çalışıyorlardı. Barın Alp yanına iki askerini almış evin arka bahçesindeki adamları izliyordu. Birkaç dakika sonra sağındaki Buğra'ya eliyle ileriyi gösterdi. Aynı hareketi Emre içinde yapmıştı.

 

Elindeki silaha kamuflajının üzerindeki yelekten susturucu çıkarıp taktı. Hafifçe eğilip yürümeye başladı. Adamlar arkasını dönmüş bahçenin duvarından onları göremezdi bile.

Barın Alp duvarın dibine doğru yürüdü. Onun birkaç metre sağında Emre diğer tarafında ise Buğra duruyordu.

Derin bir nefes aldı.

Allah'ım sen güç ver bize. Diye geçirdi içinden.

"Şimdi!" Gür sesiyle iki yanındaki askerlere seslendi eğildiği yerde ayağa kalkıp elindeki silahı önce tam önündeki adama daha sonra yanındakine sıktı. Buğra ise çoktan birini vurmuş yere sermişti. Emre duvarın dışında ortalığı kolaçan ediyordu.

 

Barın Alp duvardan bir eliyle güç alıp duvarın diğer tarafına atladı. Birkaç adımda bahçenin önündeki adamlara belli etmeden yerdeki adamların yanına doğru gitti.

 

Yaşıyorlardı. Rastgele birinin yakasından tuttu. "Başınız nerde köpekler?"

Adam başını sağa sola salladı korkuyla. "Ben... Ben Türkçe bilmiyor." Dedi adam bozuk bir Türkçe ile.

Barın sinirle güldü. Adamı hafifçe oturur şekilde tuttu. "Sen Türkçe bilmiyorsan dilini bilmediğin ülkenin çocuğuna, kadınına el kaldırmayacaksın o zaman." Elindeki silahı bir kenara bırakıp adama bir yumruk vurdu.

"Sen Türkçe bilmiyorsan, dilini bilmediğin ülkenin askerinin arkasından iş çevirmeyeceksin."

Bir yumruk daha.

"Nerde lan amına koyduğumun lideri!"

Bir yumruk daha.

"Neredeler?"

Adamın ağzından kanlar akıyor bir şey söylemeye çalışıyordu. Buğra, Barın Alp'in durumunu görüp ona doğru yaklaştım sessizce konuşup "Komutanım, ölecek durun bir şey söylüyor." Barın Alp adamı bir anda bırakıp yere tamamen yatmasını sağladı. Daha yerdeki silahını alıp ayağa kalktı.

Silahın ucunu adama doğru tutup yukarı aşağı uyarır şekilde salladı.

"On beş saniyen var, it." Daha sonra Buğra'ya baktı. "Konuşmazsa sık kafasına."

Öldürmezlerdi ondan alacakları bilgiler vardı, yalnızca blöf yapıyordu.

Buğra başını bir kez aşağı salladı. Daha sonra yere bir bacağını bükerek oturdu.

Adam korkuyla "Abi, abi." Dedi.

Buğra konuşmasını bekledi Barın Alp ise etrafa bakıp Emre'yi aradı. Buğra adama baktı. Tam birşey söyleyecekken balı yana doğru yattı.

Barın Alp kamuflajının yakasındaki mikrofona doğru konuştu.

 

"Emre," bekledi.

 

"Komutanım, bahçeyi temizledik ön taraftaki adamlar şüphelendi gibi ama bu tarafa gelmiyorlar. Bir an önce arka bahçenin sol tarafından gelin."

"Tamam, herkes orada mı?"

Birkaç saniye ses gelmedi. "Komutanım, herkes burada." Dedi Emre.

Barın Alp birkaç adım atıp evin duvarının sol tarafına doğru yürüdü "Buğra, adamı bırakıp gel."

Buğra komutanının arkasından sessizce yürüdü. Fazlasıyla büyük olan villanın arka duvarından sol tarafına doğru yürüyorlardı.

"Çok garip." Dedi sessizce.

"Ne garip, komutanım."

 

"Aylardır yakalamaya çalıştığımız adamın şimdi bu kadar kolay bulmamız. Ve bu kadar güvenliksiz bir yerde."

 

Sesinde şüphe vardı. "Belki de bu sefer hazırlıklı değillerdir." Dedi Buğra. Bahçenin sol tarafına birkaç adım kaldığında duvarın dibine doğru geçti. Duvarın kenarından bahçeye baktı. Tim buradaydı. Rahatlayıp onlara doğru yürüdü. Herkesi gözleriyle süzdü.

 

Akın'ın ellerinde kan lekesi vardı, yine öfkesine yenik düşmüştü. Yasin'in sarı saçları kir içinde kalmış nefes nefeseydi. Asya ise kendinden emin fakat şüpheli bir şekilde etrafa göz gezdiriyordu. Ömer ve Kerem ellerindeki silahlara bakıyordu. Alper ise aşık olduğu silahına bakıyordu.

Fakat gözleri birisini aradı. Bu sırada ise hem Buğra hem Barın Alp onların yanına gelmişti.

Gözleri o turuncu saçların sahibini göremedi.

"Elfida?" Dedi.

Herkes birbirine baktı. Barın Alp ise bu kez Asya'ya baktı. "Nerede?" Dedi.

Asya ise yutkundu diğerlerine baktı.

"Bilmiyorum, Komutanım."

Barın Alp sinirle konuşmaya başladı. "Ne demek bilmiyorum! Ben sana demedim mi beraber hareket edin diye?"

Çenesindeki kaslar belirginleşmiş burnundan soluyordu.

"Bahçeye girer girmez ortadan kayboldu." Asya çaresiz bir şekilde Komutanına bakıyordu.

"Ön bahçeye bakın beraber ilerliyoruz."

Barın Alp öne doğru geçip onların da peşinden geldiğine emin olunca ön bahçeye yürüdü.

Bahçeye girdiği anda ona doğrultulan silah onu şaşırtmamıştı.

"Oo, Komutan." Dedi silahın sahibi. "Özlemişim be seni."

Barın Alp dişlerini sıkıp arkasına baktı. Herkes silahını adama doğru tutmuş emir bekliyordu.

"Said," dedi Barın Alp dişlerini sıkarak "Pişman olacağın şeyler yapma."

Said, Barın Alp'in askerlik hayatının o azıllı düşmanı.

"Yoh be komutan, neye pişman olacakmışım." Diye aynı bozuk Türkçeyle konuştu Said. "Kızı sen mi aldın?" Barın kendini es geçip aklındaki kişiyi sordu.

"Ne kızı?" Diye Sordu Said.

"Siktirtme şimdi gelmişini geçmişini bana! Kız nerede dedim."

Said anlamaz bir şekilde Barın Alp'e bakıyordu. "Vallah ben bu sefer bilmiyem komutan."

Arkadan Asya ve Akın aynı anda "Komutanım, izin verin sıkalım kafasına."

"Bekleyin, askerim ellerinde olabilir."

"Komutan sen beni anlamıyon mu? Yoh diyom. Ama olsa da güzel olurdu he."

Barın Alp Said'in kurduğu cümlelerle sinirlenip bir adım ileri gitti. Tam bir hamle yapıp Said'in elinden silahı alacaktı ki said tetiği çekip kurşunu Barın Alp'in omzuna sıktı.

Timdeki diğerleri ise tetkikleri aynı anda çekti.

Barın sol omzuna sağ eli ile bastırıp acının geçmesini bekledi. Bu onun için hiçbir şeydi.

Omzuna doğru bakıp başını yukarı kaldırdı. Ondan kısa olan Said'e.

Daha sonra Said'in arkasındaki yüzünde kar maskesi olan turuncu saçları maskesinin etrafından çıkan kadın'a baktı.

Elfida'nın gözleriyle gözlerini buluşturdu. Elfida güven verir bir şekilde gözlerini kırptı.

Barın Alp ise belli etmemek için tekrar Said'e baktı.

Elfida ise ses çıkarmadan yürüyüp elindeki Tabancayı yukarı kaldırdı. Said'in ensesine bir anda namlunun ucunu yaslayıp konuştu.

"Bir kurdu öldüreceksen mermiyi omzuna değil," dedi daha sonra silahın tetiğini çekti. "Aynen böyle kafasına sıkacaksın."

Ve kulakları uğuldatan bir silah sesi.

Said korkuyla çığlık atıp "Öldürme!" Dedi.

Barın Alp ise gururla askerine baktı.

"İşte benim askerim."

Elfida son anda silahı yukarı tutmuş mermiyi havaya sıkmıştı.

Said diz kapaklarını yere yaslayıp yerde duruyordu ellerini yukarı kaldırmış onu öldürmemesi için Barın Alp'e yalvarıyordu.

"Komutanım, içeride Akgün yok. Bu alçaklar tuzak kurmuşlar. İçeriden bir bilgisayar buldum. Şifresi de şu arka bahçedeki adamlardan birindeymiş."

Elfida elindeki postacı çantasını Barın Alp'e uzattı. Bu sırada elindeki silahı Said'e tutuyordu.

Barın Alp Elfida'dan çantayı alıp etrafına baktı. Tam çantayı alacakken aklına gelen şeyle durdu, Elfida'ya baktı. Ve ikisinin de ağzından aynı anda o kelime çıktı.

"SİHA'lar!"

Barın Alp kolundaki saate baktı. "Yedi dakika bir 18 saniye." Dedi.

Arkasını dönüp tim'e baktı. Asya çantasından bilgisayarını çıkarmış yasinle birlikte İHA'ların konumuna bakıyordu.

Diğerleri onlara siper olmuş elindeki silahlarda etrafa bakıyordu.

"Tim, bahçeden dışarı çıkın."

Herkes bir anda Komutana baktı. "Elfida, Yasin siz benimle gelin. Asya mikrofondan İHA'ların konumunu bana haber ver."

Barın Alp elindeki çantayı Akın'a uzattı. Akın çantayı alıp ileri yürüdü.

Herkes ön bahçeye doğru koşmaya başlamış elindeki silahları hazırda tutuyordu. Asya ise bilgisayarı çantasına attı. Yerdeki Said'i kolundan tutup kaldırdı. Said'le birlikte o da diğerlerinin birkaç adım gerisinde yürümeye başladı.

Yasin ve Elfida birbirine baktı. Ne yapacaklarını biliyorlardı.

"Arka bahçeye!" Yasin elindeki KNT-308'i onları korumak için kullanıyordu.

Elfida arka bahçeye doğru koştu "beş dakika 43 saniye." Dedi.

İHA'lar en fazla 15 dakika havada kalıyordu. Birazdan konuma gelirlerdi.

Arka bahçeye geldikleri anda yerdeki adamlardan birisi ormana doğru duvardan atlamış koşuyordu.

"Kaçıyor!" Dedi Elfida.

"Kaçamaz amına koyayım!" Yasin elindeki silahı sabitleyip nişan aldı. Koşan adama bir el sağ topuğuna bir el sol topuğuna ateş etti.

Elfida dikkatini ordan çekip diğer adamlara baktı. Yerde yatan birisi vardı. Barın Alp'in bahçeye girdiği anda dövdüğü adam.

Yere adamın olduğu kısma geldi dizlerinin üzerinde durup adamın üstünü aramaya başladı. Gözlerine adamın kolu çarptığında yutkundu.

Dikiş ipi ve bir şişlik vardı.

"Komutanım." Dedi.

Barın Alp üzerini aradığı adamı bırakıp Elfida'ya baktı. "Şifre bu adamda, kolunda."

Şifreyi Elfida birkaç dakikada bile bulabilirdi. İstihbaratta çalışıyordu. Fakat şifreyi değil adamdaki çipi bulmaları lazımdı.

Barın Alp Yasin'e baktı. "Çık çabuk." Dedi. Yasin ise "Komutanım bırakamam sizi burada." Barın Elfida'nın yanına eğilip konuştu.

"Yasin çık, ormana kaçan adamı al uzaklaş."

Yasin son çare komutanını dinleyip duvardan karşı tarafa atladı. Yürüyüp ormandaki adamı aldı. Adamı sürükleyip ormanın girişine doğru yürümeye başladı.

Barın Alp ise belinde yedek silahının olduğu yerde duran çakıyı aldı. Çakıyı açıp yerdeki adamın kolundaki dikişlerin üzerine doğru bastırdı.

"Ne çıkarsa şansımıza be, komutanım."

Barın Alp varla yok arasında güldü. "Acele etmezsek burada patlayacağız biliyorsun değil mi? Ve sen hala gırgır şamata derdindesin." Dedi.

Elfida ise Barın Alp adamın dikişlerini açarken onu izliyordu. "Vatan sağolsun, komutanım. Öleceksem burada vatanım için öleyim."

Barın Alp dikişleri açmış kenarlarından tutup ayırmıştı.

"Seni bilmem, Türkeç ama ben kendi ülkemde, ülkem için ölmek istiyorum."

Elfida 'tabi o da doğru' der gibi başını salladı.

"Adamın kolunun içine mi saklamışlar çipi? Değişik seçim."

Elfida elini adamın koluna attı. Küçük bir kapsülün içinde çip ve kağıt parçası duruyordu.

"19 saniye," dedi Asya mikrofondan. "Komutanım, SİHA'lar geldi!"

Elfida kapsülü kamuflajının içine attı. Beraber ayağa kalktılar.

"Hadi koş!"

 

🎀

 

Yasin sağa sola yürüyüp diğer askerlere bakıyordu. "Yok yok gelmiş olmaları lazımdı şimdiye kadar." Dedi.

 

Herkes helikopterin indiği yere gelmiş bekliyordu.

Asya ise bilgisayardan görüntüyle istihbarata bağlanmış Arif başkan ve Sinan Yarbayla konuşuyordu.

Mikrofonların hepsinden bir patlama sesi yankı yaptı. Herkes korkuyla birbirine bakıyordu. Patlama olmuştu ama ne Komutanları ne de asker arkadaşları ortada yoktu.

Arif başkan ise ona verilen mikrofona doğru konuştu.

"Elfida ses verin." Dedi. Ses gelmeyince tekrar konuştu. "Komutan, ses verin."

Arif elini önündeki masaya vurdu.

Ömer ise herkesin aklındaki o soruyu sordu.

"Şehit mi oldular?" Herkes telaşla mikrofonları kontrol ederken bu kez Asya konuştu.

"Komutanım lütfen ses verin."

Ses yoktu.

Ortalık tamamen sessizliğe büründü. İsimsizler Timi, komutanını ve ajanlarından birine ulaşamamanın verdiği korkuyla dua ediyordu.

Buğra korkuyla konuştu. "Kardeşim o benim! Ölmüş olamaz." Dedi. Korkuyordu, kardeşi gibi gördüğü kızın ölmesinden.

Buğra yerde oturan elleri bağlı Said'e yaklaştı. "Orospu çocuğu!" Dedi ağız dolusu bir nefretle. Elini yumruk yapıp bir tane vurdu. "Ne vardı lan bizi uğraştırmasaydı bu piç kurusu!" Bir kez daha vurdu. "Kafasına sıksaydık işte orada!"

Akın yürüyüp Buğra'ya yaklaştı. Elini omzuna attı. "Buğra, tamam yeter. Burak lazım o bize." Buğra'yı çekip kaldırdı.

Tam başka birşey daha söyleyecekler herkesin kulaklığına ilk önce bir hışırtı daha sonra ise konuşma sesi düştü.

"Başkanım çipi aldık. İyiyiz."

Barın Alp Yıldırım'ın sesi.

Arif yarım bir gülümseme takınırken İsimsizler Timi birbirine sarıldı.

 

"Yalan söylüyor, arkadaşlar. Omzundaki yara derin. Biz geliyoruz. Hemen Türkiye'ye dönmemiz gerek." Bu kez Elfida konuştu.

 

Buğra Said'i bırakıp mikrofona konuştu. "Dikkat edin, bekliyoruz."

Arif bilgisayarın başındaki Asya'ya konuştu. "İlk yardım ekipleri gelmek üzeredir. Önceden göndermiştik. Bir an önce Türkiye'ye dönün."

Ve her askerin duyunca mesleği ile bir kez daha gurur duyacağı o cümleyi kurdu.

"Türkiye Cumhuriyeti devleti sizinle gurur duyuyor."

 

🎀

 

Selamlarr, umarım beğenmişsinizdir ben yazarken fazlasıyla eğlendim.

 

Türk damarım biraz atmış olabilir 🇹🇷

Oy vermeyi unutmayın, ballarım.

 

Loading...
0%