@eliffbulu
|
Etraf dumandan gözükmüyor yüzümdeki kar maskesi sayesinde dumanı solumuyordum. Patlamanın kulakları sağır edecek sesi yüzünden birkaç dakikadır kulaklarım çınlıyordu. Nihayet gözlerimi açmayı becermiş etrafına bakıyordum. "Komutanım!" Ses beklerken gelen acı dolu inleme ile şaşırdım. "Ah," Komutanım etrafımda gözlerimle aradım. "Komutanım?" Dedim. Beynim durmuş gibiydi. "Arkandayım. Kalk hadi." Yavaşça ayağa kalkıp arkama döndüm. komutanım çok rahat bir şekilde yerde uzanmış bir eliyle omzundaki yarayı tutuyordu. Hızlıca uzandığı yere doğru yaklaşıp oturdum. "Komutanım, iyi misiniz?" Elini elimde yarasının üzerinden çekip kamuflajının üzerinden yarasına baktım. "Karargaha haber vermemiz lazım." Dedim. Elimde yarasına bir anda bastırdım. Acıyla inleyip kendini yere doğru bastırdı. "Özür dilerim." Diye mırıldandım. "Komutanım, hadi kalkmamız lazım." Başını salladığında ayağa kalktım elimi ona uzattım. Elimi sıkıca tutup, benden destek alarak ayağa kalktı. Birkaç adım ileri yürüyüp bulduğumuz ilk ağacın dibine çöktük. Elim ilk önce yakama gitti. Aradığım şeyi bulamadım. Mikrofonum koşarken düşmüş olmalıydı. "Komutanım, mikrofonum düşmüş." Başını salladı. Kamuflajından telsizi alarak konuştu. "Çipi aldık, iyiyiz." Dedi. "Tekrar ediyorum; başkanım çipi aldık, iyiyiz. Bu kez elinden telsizi alıp ben konuştum. "Yalan söylüyor, arkadaşlar. Omzundaki yara derin. Biz geliyoruz. Hemen Türkiye'ye dönmemiz gerek." Telsizden gelen gülüşme sesleri mutlu olduklarını gösteriyordu. Birkaç dakika sonra ise ikimizin de gülümseyerek birbirine bakacağı o cümleyi kurdu Arif başkanım. "Türkiye Cumhuriyeti devleti sizinle gurur duyuyor." Telsizi kamuflajına koyup derin bir nefes aldı. "Aferin, ajan. Beklediğimden cesur çıktın." Güldüm. "Eyvallah komutanım." Gözüm tekrardan omzuna kaydı. "Komutanım, kurşun içerde daha fazla dayanamazsınız. Hızlı olmamız gerek." Ağaca tutunup ayağa kalktı. Bende onunla beraber kalktım. İlk geldiğimiz yolun tersine yanındaki yoldan ilerliyorduk. Yol fazla taşlıydı ve yürümemiz zorlaşıyordu. "Kolun nasıl senin?" Sağındaydım. Yürüyorduk. Ona bakıp konuştum. "Şuan omzunuzdaki yarayı düşünmen gerek, Komutanım." Sıkıntıyla bir nefes verdi. "ama ben sana soruyorum, Ajan." Dedi. "Kolum iyi, daha kötü yaralar aldım. Sorun olmadı." "Kaç yıldır görev yapıyorsun?" Dedi. Teşkilata ilk geldiğim an geldi aklıma. Kimseyi tanımadığım, herkesin birbirine yabancı olduğum zamanlar. "22 yaşında girdim." Sanki daha fazla şey öğrenmek istiyor gibi "Kaç yaşındasın?" Diye sordu. "Yirmi yedi." Dedim. "Niye böyle bir görev seçtin? Dosyanda yazılım konusunda çok başarılı olduğun yazıyor. Operasyonel görevler yerine karargahta siber uzman olabilirdin." Aniden babam canlandı gözlerimin önünde. Heybetli vücuduyla küçük Elfida'yı kucaklayan babam. "Öyle gerekti." Dedim. Ayrıntı vermemem gerekiyordu. Ne kadar komutanım olsa da mesleğim olabildiğince gizli olmak zorundaydı. "Daha önce bir timle çalıştın mı?" "Hayır, kendi ekibim vardı. Nokta operasyonları gibi operasyonlara beraber gidiyorduk. Daha fazla bilgi veremem." Başını salladı. Yaklaştığımızı hissediyordum. "Baban?" Dedi. "Ne zaman şehit oldu?" Yutkundum. Sanki bir şeyler kopmuştu içimde. Göğüs kafesimin içinde çırpınan bir kuş göğsümü parçalayarak çıkmaya çalışıyordu. "beş yaşımdayken." Onun konuşmasını beklemeyip devam ettim. "çok küçüktüm, varla yok arasındadır küçüklük anıları. Ama benim babamla olan anılarım o kadar net ki. Sanki hayatımın yalnızca beş yılını yaşamış gibiyim. Daha beş yaşımda babamın yokluğunu iliklerime kadar hissetmiştim. Tabi başlarda ne olduğunu anlamadım. Ta ki sekiz yaşında bir asker “babanın intikamını alıyoruz” deyinceye kadar" bekledim devam etmeyecektim ama “Devam edebilirsin. “Sekiz yaşında bir kız çocuğu ne yapar komutanım? Oyun oynar ne bileyim oyuncakları olur koşar eğlenir. Ben babamın intikamını almak istedim. Deli gibi sadece intikam istiyordum. Lisede bile sadece babam için çalıştım. O askerlerin yardımıyla yetiştirildim. Babamın emaneti olduğum için. Ben babam için yaşıyorum, komutanım.” Sustum, devamını getiremedim. "Çok acıyor mu?" Diye sordu. Neyi kastettiğini biliyordum. “Yaralarım mı? Hayır alıştım.” “bu kadar başarılı olmanın bir sebebi olmalıydı zaten. Unutma Türkeç kendi ağzınla söylemiştin bana; Türk intikam için yaşar intikam uğruna ölür.” Yavaşça başımı sallayıp önüme döndüm. Birkaç dakika sonra kamuflajlı askerleri gördüğümde emindim. Akgün'ü alamasak da başarmıştık. Said yerde oturmuş onun önünde Buğra ve Akın duruyordu. Herkes adım sesleri yününden bize doğru bakarken Buğra elindeki silahı yere nazikçe bırakıp onlara yaklaşırken koşarak bana geldi. Bir anda sarıldı. Kollarımı ona sardığımda gözlerimi kapattım. Kardeşim. O bana sarılırken komutanım birkaç saniye bize bakıp daha sonra ilerleyip Yasin’in yanına yürüdü. Geri çekilip ellerini yüzüme koydu. "İyi misin? Bir şeyin var mı? Yaralandın mı?" Nefes almadan peş peşe sorular sorarken elimi susması için kaldırdım. "İyiyim, yaralanmadım. Komutanım yaralı." Deyip elimde ileriye doğru yürümüş Yasin'e sarılan Komutanımı gösterdim. "Tamam, helikopter birazdan kalkış yapacak. Hemen ülkemize dönelim." Başımı salladım. Yavaşça yürüyüp Tim’in yanına geldim. İlk önce Ömer daha sonra Asya olmak üzere bütün tim sarıldı. Herkes sarıldıktan sonra kerem “ulan bu istihbaratçılar hep ilgimi çekti. Adamlar hayal ürünü gibi her işin içine giriyor.” Kerem’in kurduğu cümleye cevap vermek için tam ağzımı açacakken komutanım “Hayırdır, tütüncü etkilenin mi Elfida hanımdan?” Kerem alaycı bir gülümseme ile komutanıma bakıp bana döndü “Valla ne yalan söyleyeyim komutanım. Etkilendim.” Gözlerimi devirdim. Kerem hala bana bakmaya devam ederken komutanımın söylediği şeyle tüm tim kıkırdamaya başladı. “Karakola dönünce bahçeyi yüz ke turla belki oradan da etkilenirsin.” Komutanım yürüyüp sağlık ekiplerinin olduğu tarafa yürüdü. “Sıçtın, oğlum. Valla salmaz bu adam seni.” Buğra bir kahkaha patlatıp keremin ensesine bir tokat geçirdi. Başımı sağa sola sallayıp telefonumu çıkardım. Saat dokuza geliyordu. Telefonumu tekrar kamuflajımın cebine attım. Sağlık ekiplerinin olduğu tarafa yürüdüm. Sağlık ekipleri Komutanımı almış geldikleri küçük helikopterin dibindeki sedyeye oturtmuşlardı. “Ne kadar sürer?” komutanım doktora soru sorarken olduğum yerde onlardan bir metre geride durdum. “Yarım saat kadar, kurşun fazla derinde ise bir saat.” Komutanım beni fark ettiğinde göz göze geldik. Nedense Said’in onu vurduğu benim Said’i etkisiz hale getirdiğim o an geldi. Beni kurtarmak için kendini tehlikeye atmış. Benim Said’in elinde olduğumu düşündüğü için vurulduğunda bile umurunda olmamıştı. Her askerin yapacağı şeydi. Sonuçta onu askeriydim. Kollarımı birbirine bağlayıp onları izleyeme başladım doktor uyuşturucu iğne olduğunu düşündüğüm iğneyi omzuna yaptı. Daha sonra kolundan damar yolu açarak bir serum aktı. Bildiğin dağda ameliyat yapmaya başladılar. Eline malzemeleri alıp sedyenin üzerine komutanımı yatırdı. Diğer doktor da elinde malzemeler hazır bekliyordu. Müdahale etmeye başladıkları sırada telefonumun zil sesi ile kollarımı açıp telefonumu elime aldım. Başkanımın aradığını görünce telefonu açıp kulağıma yaklaştırdım. “Buyurun başkanım.” “Ne durumdasınız, Elfida?" “Efendim, bir çip ve bilgisayar aldık. İçerisinde ne olduğunu bilmiyorum. Tabii şu anlık.” Biraz bekledikten sonra başkanım tekrar konuştu. “çipi ve bilgisayarı en kısa sürede bize ulaştırman gerek. Karargaha gelmeni istiyorum Elfida. “ Derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim. “başkanım, bu adamlar üç gün sonra yapılacak bir operasyondan bahsettiler. Türkiye için çok önemli dediler aralarında. Eğer izin verirseniz çipin içindeki operasyon planını incelemek istiyorum.” Arkadan siber uzmanımız olan Bulut’un sesi geliyordu. “başkanım eğer Elfida çipteki bilgileri incelerse, biz buradan bilgisayarın içine erişebiliriz.” Bulut’un bahsettiğini biliyordum, kolayca bilgisayara erişim sağlayabilirlerdi. Olduğum yerden geriye doğru dönüp yürümeye başladım. Bu sırada başkanım konuştu. “tamamdır. Öyleyle yapmanız gereken ne varsa yapın. Bu planladıkları operasyon hakkında en ufak bilgilere bile sahip olmak istiyorum, anlaşıldı mı?” “emredersiniz, başkanım.” Telefonu kapatıp timin olduğu yere tekrar gittim. Herkes bir yerde bekliyordu. Buğra’ya yaklaşıp “Helikopter ne zaman geliyormuş?” “birazdan burada olur dediler.” Başımı sallayıp Asya’nın yanına oturdum. Benim geldiğimi görünce oturmam için yana kaydı. “komutanım nasıl?” “İyi gibi. Ameliyata başladılar. Kurşun derinse bir saat sürebilirmiş.” Bir şey söylemdi. Bende sustum, aradan biraz zaman geçitken sonra helikopter sesi duyuldu. İkimizde ayağa kalkıp helikopterin inişini bekledik. Helikopter inişi gerçekleştirdikten sonra Alper ileriden hızlı adımlarla gelip “Komutanım ne durumda? Şimdi yola çıkabilir mi?” “Ameliyata başladılar ama yarım saat kadar sürer dedi doktor, eğer kurşun derindeyse bir saat.” Alper başını sallayıp “bakıp geliyorum.” Alper’in doktorların olduğu tarafa yürümesine kalmadan komutanımı gördüğümde şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. Asya ileri yürüyüp “Komutanım?” dedi sorar bir sesle. “Hadi gidiyoruz.” Üzerindeki kamuflajını değiştirmiş, yenisini giymişti. Dev cüssesi sanki hiç yara almamış gibi sapasağlamdı. Tim bir şey demeden helikoptere doğru yürürken Yasin komutanıma doğru yaklaşıp “Oğlum, sen kahvaltıda yürek mi yedin?” Asya da dahil helikoptere binerken onlara yetişip yanlarına bindim. Yasin’le komutanım helikoptere bindi. Yasin ve komutanım yan yana oturduğu sırada Yasin konuşmaya devam etti. “Sen vuruldun vuruldun.” Komutanım bıkkınlıkla “Yasin, zaten sinirliyim. Canını aldırtma şurada bana.” Sesi hafif yüksek çıkmıştı. “Tükiyeye varınca hemen hastaneye gidiyoruz.” Komutanım sesli sabır çekip geriye yaslandı. “yüzbaşım, kalkış yapıyoruz.” “tamam.” Helikopter kalkış yaparken komutanım yaslandığı yerde gözlerini kapatıp kollarını birbirine bağladı. Kısa açık kumral saçları toz içinde kalmış dağılmıştı. Gözlerini kapatmıştı ama kapalı olmasına rağmen biliyordum gözlerini sanki beynimde hep canlanıyordu. Yeşil rengindeydi gözleri. Yakından bile zor belli olan kulağının altında küçük bir yara izi vardı. Fazlasıyla iri vücudu ile her kadının olmasa da çoğunun aşık olacağı türden bir erkekti. Düşündüğümden çok daha az tepki vermişti. Dayanıklı mıydı yoksa alışkın mı? İnsan nasıl vurulup kurşun içerideyken bile çok az tepi verip, on be dakikada ameliyat edildikten sonra bile bu kadar ifadesiz olabilirdi ki? Gözlerim kapanıyor gibi hissediyordum. Aslında uyuduğum uyku benim için yeterliydi. Birkaç gündür yorulduğum için diye düşündüm. Bende geriye yaslanıp gözlerimi kapattım.
🎀
Helikopterden arka arkaya indiler. Başta komutanları vardı. Ellerine birkaç bilgi geçse de Akgün’ü alamamışlardı. Herkes indiği sırada Yarbay tam karşılarında durdu. Barın Alp soğuk yüz ifadesi ile yarbayına baktı. Tim yan yana dizilip karşısındaki yarbaya baktı. “hoş geldiniz, arkadaşlar.” Barın Alp usulca başını salladı. “Hoş bulduk, komutanım.” Dedi. “Öncelikle, zaten buna benzer bir oyun bekliyorduk. Bu adam terör örgütü lideri. Bu kadar kolay olması içinde bir şey olduğunu gösteriyordu.” Askerlerine baktı bir bir. Vatanı için yıllarını veren askerlerine. “Şimdi sadece önümüze bakıyoruz. Elimizde ne var?” Asya ileri atılıp konuştu “Komutanım, müsaadenizle.” Deyip izin aldı. Yarbay başını salladığında Asya anlatmaya başladı. “Komutanım, Elfida bir çip ve bilgisayar buldu. İçerisinde ne olduğun bilmiyoruz. Bilgisayar karargah tarafından incelenecek. Elfida ise çipi inceleyecek.” Asya lafını bitirip bir adım geri gitti buz kez barın Alp konuşmaya başladı. “Komutanım, Elfida’nın bahsettiğine göre üç gün sonraki bir tarihe bir plan yapılıyor. Muhtemelen aldığımız çip ve bilgisayarda bununla ilgili bilgiler var.” Barın Alp konuşmasını bitirip bekledi. “Sayın başkanımız ile konuştum. Gereken her şeyin yapılmasını istiyor, bizde elimizden geleni yapacağız.” Tim hep bir ağızdan “Emredersiniz, komutanım.” Yarbay Barın Alp’e bakıp “Komuta sende asker.” Barın alp iki adımda komutanının karşısına geçti. “Sağ ol komutanım!” Yarbay yanındaki askerler ile karakola girdi. Barın Alp ise timin karşısına geçip “Dağılabilirsiniz arkadaşlar.” dedi. “Sağ ol komutanım.” Herkes sırayla dağılırken Yasin Barın Alp’in yanına geldi. “Hastaneye gidiyoruz hadi.” Diye konuşup kolundan çekiştirdi. Barın Alp sinirle kolunu çekti. “Yasin, gitmem dedim, bitti.” Yasin ikna etme çabalarına başlarken Elfida yorgun bir şekilde yürüyordu. Fark etmişti. Neyi var ki? Diye düşündü. Elfida’nın gidişine dalmışken Yasin elini Barın Alp’in gözünün önünde salladı. “Burada mısın lan? Kim laf anlatıyorum ben iki saattir.” Barın Alp Yasin’in elini sallamasıyla kendine gelirken Yasin komutanının baktığı yere baktı. Elfida’yı gördü. “Komutanım, Elfida değil mi o?” Barın ağır ağır başını salladı. “evet.” Dedi sadece. “ayaklarını yere sürterek yürüyor.” Diye mırıldandı Yasin. “yorgundur, en çok uğraşan oydu.” Diye ekledi. “siz niye bakıyordunuz komutanım?” Barın kendini toplayıp Yasin’e baktı. “Oğlum sende lanlı lunlu konuşuyorsun, sonra da komutanım. Ayrıca ben nerden bileyim neden bakıyordum, baktım işte öylesine.” Hızlıca konuşup karakolun çıkışına doğru yürümeye başladı. “Komutanım bakın beni dinleyin gidelim.” Yasin koşarak Barın Alp’e yetişti. Barın Alp hiçbir şey demeden çıkışta park halindeki arabasın ilerledi. Cebindeki anahtarı çıkarıp arabanın kilidini açıp şoför koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırırken sağ koltuğa oturan Yasin’e baktı. “bela mısın lan sen benim başıma ?” “hastaneye sür.” Barın Alp gözlerini devirip önüne döndü. “Sırf sus diye yapıyorum.” Yasin istediğini elde etmiş bir şekilde sırıttı. “hadi.” Arabayı hastaneye doğru sürdü. Yarım saat gibi bir süre sonra hastaneye geldiklerinde muayene odasına geçtiler. Gerekli müdahaleler yapıldıktan sonra doktor “pansuman için tekrar gelmeniz gerek, yapmayı biliyorsanız siz de yapabilirsiniz. Geçmiş olsun.” Deyip odadan çıktı. Barın Alp üzerini giyinirken odaya Yasin girdi. “Uğraştırdığın şeye bak, ben şimdiye kadar eve varmıştım.” “Bu halde varsan ne bok yiyecektin. Teşekkür etmen gerek.” Barın Alp üstünü giyip ayağa kalktı. Muayene edildiği sedyenin etrafından dolanıp odanın kapısına ilerledi. ”Yürü, seni de bırakayım eve.” Deyip Yasin’e baktı. Yasin’in arkasından yürüdüğünü görünce önüne dönüp odadan çıktı. Yasin ve ikisi yan yana hastanenin koridorunda yürüyüp dışarı çıktı. Merdivenlerden inip ikisi de arabaya doğru yürüdü. Barın Alp arabaya bindi. Yasin de dolanıp yan tarafa binince arabayı çalıştırdı. Yasin’in evinin olduğu yola girdi. Yıllardır en iyi arkadaşı Yasin olmuştu. Her zaman yanında Yasin vardı. Yasin teşekkür edip arabadan indi. Barın Alp arabayı kendi evine doğru sürdü. Aklında Elfida vardı. Neden sürekli onu düşünüyordu? “sanki düşünecek başka bir şey kalmadı.” Dedi direksiyonu sola kırıp dönüş yaparken. Bekledi bir süre “zamanı mıydı be?” dedi bu kez kendi kendine. “bu işin sonu hayır değil.” Arabayı evinin otoparkına par edip asansöre bindi. Oturduğu kata gelip evinin kapısını açtı. İçeri girip kapıyı kapattı. Ayakkabılarını çıkarıp vestiyerin altındaki ayakkabılığa koydu içeri yürüyüp salona girdi. Ortadaki masanın üstündeki belgeler ile birkaç saniye bakıştıktan sonra kamuflajının üstündeki yeleği ve onun altındakini çıkarıp siyah atleti ile kendini L şeklindeki koltuğa bıraktı. Gözlerini kapatıp kendini uykuya bıraktı. 🎀
Sonunda eve gelmenin rahatlığı ile asansöre bindim. Nedenini anlamadığım bir halsizlik vardı üzerimde. Asansör dördüncü katta durunca inip evin anahtarını çıkardım. Kapının önünde asılı olan şey ile dondum Zincirin ucunda bir künye. Elimi uzatıp künyeye baktım. Üzerindeki isim silinmiş sadece şehir ve bir tarih vardı 2000 - Hatay Babamın şehit olduğu tarih ve şehir. Künyenin sahte olduğu belliydi. Ama bu künyenin kapıma asılmış olmasını değiştirmezdi. Künyeyi asılı olduğu yerden çıkarıp elime aldım. Arkasını çevirdiğimde küçük bir kağıt parçası ile karşılaştım. Katlanmıştı. Kağıdı açıp içine baktım. Güven çok önemlidir, Türkeç. Daha da önemli olan şey kime güvendiğindir. Doğru bildiğin yanlışların aslını herkes biliyor. Görüşmek üzere...:)
|
0% |