
3 Nisan 2000
Uğruna feda edeceğiniz şeyi seçmek zorunda kalıyorsanız, gözden çıkardığınız her şey bir ömür omuzlarınızda yük olarak kalır.
Hakan'ın öyleydi.
Lojmandaki evlerinin küçük salonunda kucağında turuncu saçlı kızıyla bir oraya bir buraya yürürken aklında olan tek şey, kızını nasıl gözden çıkaracağıydı.
Bir öpücük bıraktı kızının şakağına. Kızı pek oralı olmadı, elindeki ona benzeyen bez bebeğinin saçları ile oynuyordu. Kocaman yeşil gözlerini bebekten çekerek başını kaldırıp babasına baktı.
"Baba." Dedi meraklı sesiyle.
"Babam." Dedi, Hakan hemen.
Küçük kızı kelimeleri toparlamak ister gibi bir süre bekleyip sonrasında bebeğini kucağına bastırdı. "Annem dedi ki," dedi i harfini uzatarak. Hakan başını devam etmesi için sallarken bir yandan da odanın içinde geziniyordu. "Yarın gidecekmişsin. Uçakla."
Titrek bir nefes aldı, Hakan. Kızına bakmaya bile korkuyordu.
Vazgeçerim, kıyamam diye.
Yıllarca Milli İstihbarat Teşkilatı'nın daire başkanlığını yapmıştı. Eline dostuna yalnızca bir yüzbaşı olduğunu söylerken, Türkiye'nin en gizli yürütülen operasyonlarını bile o yönetiyordu.
"Evet babacığım. Gideceğim." Dedi tedirgin olduğu belli olan ama kızının asla anlamayacağı bir sesle.
Turuncular içindeki küçük kızın dudakları büzüldü. "Geleceksin değil mi baba?"
Hakan'ın adımları durdu. Nefes almayı bile unuttuğu sırada kızına bakmaya cesaret buldu. Düşündü.
Gelecek miydi? Evet. En azından şimdilik böyle düşünüyordu.
Yutkundu. "Evet." Kızının huzursuz bakışlarını üzerinde hissetti. Ağladım ağlayacak olduğunu görünce kendini toparlayarak yüzüne koca bir gülümseme taktı.
"Hatta o çok sevdiğin çokomeller var ya..." Dedi başını sallayarak. "Onlardan da alacağım."
Kızının dikkati o kelimeyi duyar duymaz babasına döndüğünde "Kaç tane?" Diye sordu.
"Çok tane." Dedi babası gülerek.
Kızı da güldü.
Kapıdan girip eşi ve kızına hayretle bakan Feyza kollarını göğsünde bağladı. Yaslandığı yerden ayrılarak onlara yaklaştı. "Bakıyorum beni unutmuşsunuz, baba kız çok güzel eğleniyorsunuz."
Hakan bir kolunu kızından çekerek karısını da yanına doğru getirdi. Ona kolunu sarıp göğsüne yaslarken, Feyza hem eşinin beline hemde kızına sarılmıştı.
Mutlu aile tablosuydu bu.
O tablo bir evin duvarında iki çiviyle asılmıştı. Sağlam bir şekilde duruyordu. Şimdilik.
Saatler ilerledikçe Hakan'ın içindeki sıkıntı arttı. Ama belli etmemeye çalıştı. Oturup kızı ve karısıyla saatlerce ilgilendi. Kızı istiyor diye dört bölüm hayalet Casper izledi. Gıkı çıkmadı.
Saat gece yarısını geçtiğinde, o evin duvarında duran tablonun bir çivisi yavaşça yerinden çıktı. Tablo tek bir çiviye tutanarak duvarda kaldı.
Sabah oldu. Hakan üzerindeki takım elbisesiyle beraber eşinin ve kızının uğurlamasıyla kapıdan çıktı.
Feyza kucağındaki kızının elini kaldırdı. "Yolun açık olsun, de babaya." Dedi gülümseyerek. Gözleri dolu doluydu. Bir sorun vardı, o da biliyordu.
"Yolun açık olsun baba."
Kapı kapandı. Annesinin küçük versiyonu gibi duran kızları ile Feyza baş başa kaldığında hiçbirinin aklından o kapının bir gün sonra tekrar çalınacağı geçmemişti.
Bir zil sesi duyuldu. Feyza kızını salonda bırakarak kapıya yürüdü. O kapıyı açarken kalbine vuran ağrıyı dindiremedi. Kapı ardına kadar açıldığında, karşısında duran komutan ve subay kıyafetli askerleri görmesiyle dizlerinin bağı çözüldü. Kendini yere bıraktı.
Yakındı, Feyza "Hayır." Dedi içi acıya acıya. "Gelecekti! Gelecekti Hakan! Nerede? Hakan nerede?" Bakışları askerlerin arasında gezdirdi. Ama gördüğü tek şey, subaylık fotoğrafını tutan bir asker ve onun arkasındaki ambulanstı.
"Başımız sağ olsun."
O evin duvarında asılı olan mutlu aile tablosu, tutunduğu tek çiviyi de bırakarak yere düştü. Etrafa dağılan cam parçalarının hedefi, o küçük kız oldu.
Upuzun turuncu saçları neredeyse boyunda olan kızı yavaş yavaş yürüyüp onlara yaklaşırken annesinin kendini kaybedip bayıldığını değil, uyuduğunu sandı. Askerlere gülümseyerek baktı. "Babam da asker, onu tanıyor musunuz?"
Babasının gerçekten gittiğini anlaması seneler sürdü, küçük kızın. O cenaze töreninde babasının fotoğrafını tabutun yanında gördüğünde koşa koşa gidip çerçeveyi elinde almış tüm tören boyunca vermemişti. O törende fotoğrafı taşıyan kişi, sadece beş yaşında bir kız çocuğuydu.
O kız çocuğunun adı, Elfida'ydı.
Feda edecek olan Elfida.
Babasının gözden çıkardığı, Elfida.
Elfida; feda etmek, demekti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 44.15k Okunma |
2.97k Oy |
0 Takip |
26 Bölümlü Kitap |