Yeni Üyelik
1.
Bölüm

-Savaş-

@elifnisaaltun

Selamünaleyküm herkese 😊

Yeni ve ilk yazdığım bir hikaye ile geldim sizlere

Ama şimdiden söylemek istiyorum. Bu bölümde ve bir sonraki bölümlerde İsrail-Filistin savaşı ile ilgili diyaloglar ve paragraflar yer alacak.

Eğer gerçekten okumak istemiyorsanız, şimdiden çıkmanızı tavsiye ediyorum.

Hepinize iyi okumalar 🤗


''Kızım, hadi kalk! Kahvaltı bitti sen gelene kadar!''

Gözlerim kapalı yatakta yüzüstü döndüm ve ayaklarımı çıkardım. Zar zor bedenimi yataktan çıkarıp esneye esneye lavaboya adımladım. İşlerimi halledip yemek masasına, annemin yanına oturdum.

''Çok şükür kızım! Teşrif edebildin masaya!''

''Sana da günaydın anneciğim.''

Her sabah olduğu gibi annem yine dua etmeye daha doğrusu yakınmaya başladı.

''Allah'ım, senin izninle kızımı hayırlı birisiyle evlendirmeyi bana nasip et,'' dediğinde içtiğim suyu geri püskürttüm. Hemen elimin ucunda duran peçeteyi alıp ağzımı sildim. İlk defa böyle bir şey dediğini duyuyorum annemin. Allah'tan babam evde değildi.

''Anne! Ne diyorsun sen ya? İstemiyorum ben evlenmek falan! Evde kalacağım,'' dediğimde gözlerini kısmış bana baktığını gördüm ama bu bakış, normal bir bakış değildi. Daha çok 'birazdan geliyor anne terliği' bakışıydı.

''Kızım, sende biliyorsun ki yalnızlık Allah'a mahsustur. Senin gönlün olmadığı için kimseyi de bulamıyorum sana. Ne olur kararından dönsen? Hem babanda bende yaşlandık. Bak abin evlendi, yuvasını kurdu maşallah. Üç ay sonra da kazasız belasız çocuğu olacak hayırlısıyla."

Annem konuştukça ben daha da kötü oluyordum. İstemiyordum evlenmek falan. Hem bir kere evlenmek fazlasıyla masraf gerektiren bir işti. Ve bu işte ciddi olmak şart. Çocuk oyuncağı da değil ki.

"Annem, bak ben yirmi altı yaşında genç bir kızım. Lütfen, kalbini kırmak istemiyorum ama evlenmek istemiyorum ben. Rabbim ileri de gönlüme göre birisini nasip eder belki bana ama ben şimdi evlenmek istemiyorum."

Annem surat asıp tekrardan işine devam etti. Bu dünyada en son istediğim şeylerin arasında bile değildi annemin kalbini kırmak. Ama istemiyordum işte. Yüce Rabbim bana hayırlı bir eş nasip ederdi ileri ki zamanlarda. Ama şimdi değil. Ben şimdi istemiyorum.

Anneme babamın nerede olduğunu sorduğumda çarşıya gittiğini söylemişti. Bende kahvaltımı yapıp mutfak işlerinde anneme yardım ettim. Her yeri pırıl pırıl yaptıktan sonra odama geçtim ve üstümü değiştirip yatağıma oturdum. Yatak başlığı da duran başörtümü alıp başıma geçirdim ve arkadan birleştirdim.

Boş durmayayım diye banyodan abdest alıp geri odama geldim ve yerdeki rahlemi alıp Kur'an-ı Kerim'i de üstüne koydum. Eûzü besmele çekerek hatmime kaldığım yerden devam ettim.

Yaklaşık bir saatin ardından gözlerim yorulmuş ve gördüğüm Arapça yazıları da yanlış okur olmuştum. Daha fazla günaha girmemek için sadakallahülazim deyip Kur'an-ı Kerim'i kapattıktan sonra eski yerine koydum. Rahlemi de komodinimin yanına bıraktım.

Öğle ezanına daha iki saat vardı ve ben çok sıkılmıştım. Çalışma masama oturup boş boş dışarıyı seyrettim. Bir kez daha Rabbimin yarattığı güzelliklere seyre daldım. Her şey bir düzen bir nizam içindeydi. Etrafa baktığımda usta bir ressamın çizdiği bir tablo gibi gözüküyordu. Ağaçlar, gökyüzü, topraklar... Her yer o kadar güzeldi ki. İmtihan dünyasını bu kadar güzel yaratan Allah'ım, cennetini nasıl yaratmıştı acaba?

Bazen düşünmeye başlarım. Acaba cennete girebilir miyim? Yüce Rabbim beni cennetinde ağırlar mı? Haramlardan kaçınırım, iyiliklere yönelirim, bana doğru olan şeyi, kişileri hayatıma alırım. Helal yollardan ilerlerim, namazımı kılar, oruçlarımı tutarım. Ama yine de bir şeyler eksik gibiydi kalbimde. Her şey büsbütün tamamken bir şey eksikti. Ya da benim kafamda kurduğum bir şeydi.

Yarın pazartesi olacaktı ve ben okula öğretmen olarak gidecektim. Amacım, her şeyi bir çırpıda anlatıp bitirmek değil; bilgiyi paylaşmak, öğrencilerime yeni şeyler öğretmekti. İlkokulda din kültürü ve ahlak bilgisi dersi veriyordum. Öğrencilerim arasında yaramaz olanlar da bulunsa, onları kendi çocuğum gibi seviyor ve değer veriyordum.

Penceremin önünden kalkıp odamdan çıktım ve annemin yanına geldim. O da Kur'an okuyordu. Benim geldiğimi görünce sayfasını bitirip sadakallahülazim dedi. Annemin yanına oturup baktım sadece. Sıkıntıdan patlayacaktım.

''Anne, ben çok sıkıldım. Evde yapacak hiçbir şey yok,'' dedim annemin sabah yaptığı gibi yakınarak.

"Kur'an-ı Kerim'i oku, sıkıntılarını alır inşallah," dedi annem sakin bir ses tonuyla. Annem her zaman bu şekildeydi; hep sakin düşünür, öyle konuşurdu. Asla öfke veya sinirle hareket etmezdi.

''Okudum.''

Annem aklına daha yeni bir şey gelmiş gibi gözlerini belertti.

''Kız Sahra! Bak ben unuttum sen niye bana hatırlatmıyorsun? Çok ayıp oldu,'' deyip mutfağa ilerledi. Hâlâ ne olduğunu anlayamamışken, bende annemin peşinden ilerledim.

''Ne oldu anne? Neyi unuttun?''

''Bizim alt kata bir aile taşınmıştı. Bende onlara hayırlı olsun demek adına kek yapmıştım.''

Demek ki odama kadar gelen güzel kokunun sırrı belli oldu.

''Ve sende keki yapıp biraz soğusun, sonra gelip bakarım dedin ve unuttun,'' diyerek sözünü tamamladım. Ah annem, ah!

Annem hafifçe kolumu çimdikledi. Dudaklarımın arasından küçük bir inilti çıktığında hemen kolumu tuttum.

"Anneye laf söylenmez. Bu da sana ceza olsun," deyip kek dolu tabağı bana uzattı.

"Sen götüreceksin aşağıya."

"Anne benim ne işim olur öyle kek götürmekle falan. Ant olsun ki küçümsediğimden değil ama bu kadınlar arasında olmuyor mu? Sen götür, hem sohbet muhabbet etmiş olursun."

"Eğer hemen başına başörtünü alıp keki aşağıya götürürsen akşama tavuk pilav yaparım."

"Nerede benim başörtüm?" deyip odaları aramaya başladım. Oturma odasında, koltukta gördüğüm başörtümü alıp aynadan hızlıca başımı yaptım ve keki alıp merdivenlerden aşağıya indim. Kapının önünde bir sürü eşya vardı. Tam elimi uzatmış, kapıyı çalacakken kapı açıldı. Bende mecburi elimi aşağıya indirdim.

Kapıyı açan kişiyle gözlerim buluştuğunda, bakışlarımı hızla başka yöne çevirdim. Bunun iki nedeni vardı: Birincisi, karşı cinsle göz teması kurma konusunda her zaman zorlanmam; ikincisi ise bunun günah olarak kabul edilmesiydi.

"Bir 'Buyurun?' sesi duyduğumda sakin bir şekilde konuşmaya başladım. Hayatımda erkeklerle bu kadar az konuşmuş olmam nedeniyle biraz utanç duydum. Bir de karşımda duran kişi yaşıtım gibi durunca işim daha da zorlanmıştı.

"Annem, hayırlı olsun dileklerimizi iletmek için kek yapmıştı," diyerek tabağı ona uzattım. Ona bakmadığım için, yüz ifadesini de görememiştim doğal olarak.

''Mübarek, bu mahallede herkes yeni taşınan birilerine bir şeyler mi verir?'' dedi gülmeyle karışık bir sesle.

Söylediklerine karşı sadece tebessüm ettim. Daha önce yaşadığı yerde böyle bir şey yoktu sanırım. Ama bizim mahallemiz de böyle işte. Herkes birbirine karşı sıcakkanlı ve samimidir. Bazı teyzeler dedikoducu da olsa onlar da tatlı insanlardır.

''Bizim mahallemizde herkes birbirine karşı ılımlı davranır. Yeni taşınan kişilere de hayırlı olsun babında bir şeyler yapıp getirirler,'' deyip tabağı tekrardan ona uzattım.

İlk başta şaşırdığını belli eden bir ses çıkardı. Daha sonra konuşmaya başladı tekrardan.

''Hiç gerek yoktu ama, sağ olun,'' deyip tabağı elimden almak için ellerini uzattı. Tabağın etrafını saran parmaklarımı biraz geriye çekip ona verdim. Tebessüm edip ayrıldım yanından ve evimin kapısını tıklattım. Annem kapıyı açtığında içeriye girdim ve 'zafer benim' bakışı atıp odama girdim tekrardan.

Saatler su gibi geçmişti. Öğle ezanı birazdan okunacaktı. Bende abdestimi tazelemek istediğim için banyoya ilerledim. İşimi halledip odama geldim ve namazlığımı kıbleye doğru serip başörtümü sardım başıma. Şimdi tek gereken ezanın okunmasıydı. On beş yirmi metre yukarımızda bir camii olduğu için duymamız çok zor değildi.

Ezan sesini duymamla oturduğum yerde düşüncelere daldım. Aklım sürekli Filistin-İsrail savaşına gidiyordu. Orada daha bebek olanları bile hiç acımadan öldürüyorlardı. Her namaz sonrasında onlar için dua ederdim. Çünkü biliyorum ki; Peygamber efendimiz (s.a.v.) gibi onlar da İslam dini için savaşıyorlardı. Pes etmeyi herkes bilirdi. Önemli olan savaşmaktı. Ülkeleri, dinleri için mücadele vermekti.

Karşıma çıkmıştı sosyal medyada. Bir adam vardı, İsrail askerleri o Filistinli adamı alıp diz çöktürmüştüler. Ama adam ne yaptı? Öleceğini bile bile gülmeye başladı. Ya da başka bir videoda, yine Filistinli bir çocuk, psikolojisi alt üst olduğu için ağlamak yerine gülüyordu. Bir başka çocukta un almaya gitmişti ama geri geldiğinde anne ve babası şehit olmuştu.

Ama Allahû Teala ne diyor?

O şehitler, Allah'ın kendilerine bağışladığı nimetlerle sonsuz bir mutluluk duyarlar. Arkalarından gelecek olup, henüz kendilerine katılmamış olan mücâhid kardeşleri adına da: "Onlara hiçbir korku yok, onlar asla üzülmeyecekler" müjdesiyle sevinirler. (Âl-i İmrân/170)

Orada şehit olan her bir anne, baba, çocuk, bebek demeden herkes Allah'ın izniyle cennete girecek. Evet, herkes yakını şehit oldu diye üzülüyor, ağlıyor ama bu dünya imtihan dünyası zaten. Asıl yaşamımız diğer dünya da başlamıyor mu?

Gözlerimden yanağıma akan sıcak sıvı kendime gelmeme neden olmuştu. Her zaman olduğu gibi yine ağlamıştım. Duygusal birisiydim. Her üzücü olaya hemen ağlıyordum. Gözyaşlarımı sildikten sonra seccademin başına geçtim ve estağfurullah çekerek namazıma başladım. Dört rekat sünnetimi kıldım. Daha sonra dört rekat farzını ve iki rekat son sünnetini.

Rabbena dualarını da bitirip el açtım Allah'a. Her zaman yaptığım gibi yine dua etmeye başladım.

Ya Rabbim, sen oradaki çocukların, ailelerin, anne babaların daha fazla acı çekmemelerini onlara nasip et ve onları her türlü kötülükten muhafaza eyle.

"Amin'' diyerek duamı sonlandırdım. Gözyaşlarım yine akmıştı. Bu savaş ne zaman bitecekti? Ölümler, katliamlar ne zaman son bulacaktı?

Bir hadise var,

Hiç kimse görmüyor!

Bunca işkenceyi, katliamı...

Hiç kimse duymuyor.


Kapatıp kulaklarını, gözlerini

Sessiz kalmak normal mi?

Orada şehit olan her bir kardeşimiz

Acı çekerek ölmeyi hak eder mi?


Hangi anne, baba...

İster çocuğu yanından göç etsin?

Kimse duymadığı, görmediği müddetçe,

Sağırız, körüz hepimiz!

Bu şiiri boş bulunduğum bir anda yazmıştım. Sadece Filistinli insanları düşünerek, onların çektiği acıları empati yoluyla anlamaya çalışarak yazmaya çalışmıştım. Ama ne hacet ki onların yaşadıklarının yanında bizim yaşadıklarımız toplu iğnenin topu eder. Ve ne yazık ki biz yaşamadan hiçbir şeyi anlamayan bir toplumuz.

Tesbihatimi yapıp katladım namazlığımı. Aynanın karşısına geçip gözlerimi inceledim bir süre. Göz kapaklarım şişmişti ve gözlerimin içi kan ağlıyordu. Anneme görünmeden lavaboya geçip elimi yüzümü yıkadım hemen. Az da olsa geçmişti. Tekrardan odama çıkıp yarın için çantamı hazırlamaya başladım. Din kültürü ve ahlak bilgisi kitabını, cüzdanımı, karton bardağımı ve lazım olan diğer eşyaları.

Karton bardak kullanmamın nedeni; okuldaki bardaklar ne kadar temiz olurlarsa olsunlar yine de onları kullanamamamdı. Hiçbir şekilde o bardakları ya da kupaları kullanamıyordum.

Her şeyimi tamamlayıp çantamı makyaj masamın üstüne koydum. Tekrardan oturma odasına gidip televizyon seyretmeye başladım. Kapının çalma sesini duyduğumda başımdaki başörtümü düzeltip kapıyı açtım. Babam gelmişti. Selam verip elindeki poşetleri aldım. Oda selamımı almıştı. Poşetleri karıştırmayı küçüklüğümden beridir çok sevdiğim için babamın neler aldığına baktım.

Her zamanki gibi hiçbir boykot ürününü almamıştı. Aldıklarını dolaba yerleştirip babamın yanına geldim. Olmazsa olmazımız haber gündemlerini izliyordu babam.

''Ooo, öğretmen hanım? Sizin yolunuz düşer miydi hiç buralara?" dedi babam şakayla karışık bir sesle. Tebessüm ettim.

"İltifat olarak kabul ediyorum beyefendi. Benim yerim her zaman sizin yanınız," dedim gülerek. Babam da güldü ve beni kollarının arasına aldı. Huzur bulduğum ve güvende hissettiğim yerler arasındaydı babamın yani başında olmak. Allah'ıma binlerce kez şükürler olsun ki ben aile yönünden çok şanslı bir insandım. Annem; beni anlar, babam ise her zaman bizi güvende tutardı.

Haber izlemekten sıkıldığım için odama çıktım ve biraz kitap okumaya karar verdim. İş yoğunluğundan dolayı okuyamadığım kitabımı okuyacaktım.

Paulo Coelho: Simyacı

Kaldığım sayfadan devam ettim. Önemli gördüğüm ya da beğendiğim yerleri işaretleyerek yaklaşık iki saatimi kitap okumaya harcadım.

İki saatin ardından tekrardan seccademi serip namaza durdum ve ellerimi kıyama açtım. Daha sonra başladım namazıma. Dört rekat sünneti kıldıktan sonra dört rekat farzını kıldım ve el açtım Allah'ıma. Bizi özene bezene yaratan Allah'a.

Rabbim, sen Filistin'deki insanları koru. Onları her türlü kazadan beladan muhafaza eyle ve oradaki anne babaların daha fazla acı çekmelerine engel ol.

"Amin" diyerek dualarımı tamamladım. Namazlığımı özenle katlayarak eski yerine yerleştirdim. Bilgi sahibi olduğum halde, yine de tekrar yapmanın faydalı olacağını düşünerek din kültürü ve ahlak bilgisi kitabımı açtım ve yarınki ders için çalışmaya koyuldum. Yarın için gerekli yerlere baktıktan sonra kitabımı kapatıp geri çantama yerleştirdim.

Nedenini bilmediğim bir sebepten dolayı kendimi çok kötü hissediyordum. Belki savaştan dolayıdır, bilemiyorum ama bir burkulmuşluk hissi vardı. Hemde kalbimin tam ortasında.

''Sahra! Kızım gel salatayı hazırla!'' diyen annemin sesi ile kendime geldim ve mutfağa geçtim. Durgunluğum hâlâ üstümde dururken domatesleri doğramaya başladım. Daha sonra salatalığı, marulu ve diğer yeşillikleri. Annem üstümdeki durgunluğu fark etmemişti.

''Tuzu uzatır mısın kızım?''

Yanımdaki tuzluk, ona uzatmaya çalıştığım sırada elimden kayıp düştü. İlk anda şaşkınlık yaşadım. Ardından tuzluğu yerden alarak anneme doğru uzattım. Annemin eline bakıyordum ama o, tuzluğu almamıştı. Yüzüne baktığımda ise, gözlerindeki anlayış dolu ifadeyle bana bakıyordu.

''Şüphesiz, her zorluğun altında bir kolaylık vardır.''

İnşirah/5

''Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur.''

Âl-i İmrân/160

''Allah, kuluna yetmez mi?''

Zümer/36

''Ama anne, oradaki hiçbir annenin, babanın, küçücük bir çocuğun ya da yeni doğmuş bebeğin suçu yok ki!'' dedim ağlayarak. Gözyaşlarım yine ve yine akmaya başlamıştı.

''Endişelenme kuzum, elbet onlara büyük bir azap vardır. Bizim tek umudumuz, Allah'a el açıp duamızı eksik etmemek. Hadi sen git biraz istirahat et. Ben hazırlarım sofrayı.''

Israr edecektim ama bunu yapacak mecalim yoktu. Sanki günlerdir sırtımda bir yük taşımışım da daha yeni sırtımdan atabilmişim gibi. Annemi onaylayıp odama çıktım. Yorganımı açıp yatağımın içine girdim. Yorganı yüzüme kadar çekip ağlamaya devam ettim. Yarına kadar gözlerimin altı balon gibi şiş olacaktı ama şuan tek istediğim ağlamaktı.

Melekler, insanları ağlatan kişilere lanet okurmuş. Peki beni ağlatan kim?

Allah'ım! Sen Filistin'de ve Doğu Türkistan'daki Müslümanlardan yardımını esirgeme. Bunca işkenceyi, zulmü yaşatan her birini sende cennetinde yaşatma! Onların cezası çekilmeden cennetin kokusu dahi alınmasın.

Ağlamanın da verdiği etkiyle kendimi derin bir uykuya teslim ettim.

...

Birinin beni hafifçe dürtmesiyle uykumdan uyandım. Soluma döndüğümde annemi gördüm. Uykulu hâlimden çıkıp yatakta dikleştirdim kendimi. Gözlerim istemsizce pencereme kayınca gökyüzünün karardığını gördüm.

''Kızım, hadi kalk çok uyudun bugün,'' dedi şefkatli sesiyle. Tebessüm edip yatağımdan kalktım. Lavaboya adımlayıp gözlerimin açılması için iyice yıkadım yüzümü. Aynadaki yansımama baktığımda bir an korkmuştum. Yarın okulum vardı ve benim gözlerimin altları şişmişti. Hemde fazlasıyla.

Yapacak bir şeyim yoktu. Olmadı buz koyacaktım. Mutfağa geçtiğimde babamın odada en sevdiği diziyi seyrettiğini gördüm. Bir tabak alıp kendime tavuk pilav koydum. Oysa ne hevesle istemiştim annemden yapmasını. Şimdi yiyesim bile gelmiyordu.

Sanki günlerce hasta olmuşumda yemek yemeye ihtiyacım varmış gibiydim. Tek sıkıntı; iştahımın olmamasıydı. Zar zor birkaç lokma ağzıma alıp yedim. Zaten yiyebileceğim kadar koymuştum. Tabağımı silip kaşıkla beraber bulaşık makinasına koydum.

Odama geçip kapımı kapattım ve çalışma masama yöneldim. Sayısızca yazdığım şiirlerin arasına bir tanesini daha eklemeye başladım.

Ey zalim İsrail,

Sızlamaz mı hiç vicdanın?

Daha doğmamış bebekleri...

Neden katlettin?

Olmadı yarın okula gitmezdim. Bedenimde anlamadığım bir yorgunluk vardı ve hiç geçmeyecek gibiydi. Sarsak adımlarla odamdan çıktım ve buzluktan kumaş buz torbasını aldım. Geri odama girip kapımı kapattım ve yatağıma girdim. Buz torbasını gözlerime bırakıp sadece huzurlu olmayı diledim.

Öğrencilerimin hepsi beni çok sever. Diğer öğretmen arkadaşlarım gibi aynı hatayı üst üste yapan öğrencilerime kızmıyorum. Ya da bağırmıyorum. Bir kere şahit oldum, Allah affetsin. Esra öğretmen karşısındaki küçücük kız çocuğunu sınıfın ortasında azarlıyordu. Hemde teneffüs olmasına rağmen.

İstemeden de olsa araya girip müdahale ettim. Hiçbir kız ya da erkek çocuğuna bu şekilde bağırıp çağırması bana çok haksızca gelmişti. O günden beridir Esra öğretmenle aramızda bir soğukluk yaşanıyordu. Bende çok takmıyordum.

Sınıftaki öğrencilerimin beni bu hâlde görmelerini asla istemezdim. Her biri beni sevgiyle kucaklardı. Eminim ki, eğer yarın beni bu durumda görürlerse, tüm dikkatleri dağılacak ve dersi takip edemeyeceklerdi.

Zaten bu seneden sonra tayinimi isteyecektim.

Bir ara düşündüm uzun uzun. Çoğu ortaokulda ilahiyat dersleri adam akıllı verilmiyordu. Bu seneden sonra Allah'ın izniyle ortaokulda ilahiyat derslerine girmek için tayinimi isteyecektim. Zaten senenin kapanmasına çok bir şey kalmamıştı.

Gözümdeki buz, gözümü acıttığı için diğerine koydum. Kapımın açılma sesi geldiğinde gözümdeki buzu alıp gelen kişiye baktım. Her zaman yanımda olan ve beni her daim koruyan, kollayan kişi gelmişti. Annem.

''Anne, bir şey mi oldu?'' dedim yataktan kalkarak.

''Uzan kızım, uzan. Rahatsız olma. Durumunu merak ettim. Bir şey de yemedin zaten. Öyle açı açına olur mu? Gel bir şeyler ye.''

Annemin endişeli bakışlarından onun benim için ne kadar kaygılandığını anlayabiliyordum. Ancak iştahım tamamen kapalıydı; yemek yemeyi bir yana bırakın, boğazımdan bir lokma bile geçiremiyordum.

''Yok annem, aç değilim ben. Hem zaten yarın okula gideceğim. Acıkırsam yerim orada bir şeyler. Hadi, sen git yat. Allah rahatlık versin.''

Kurduğum cümlenin mantıksızlığının farkındayım ama annemi bir tek bu şekilde gönderebilirdim.

''Eh, peki madem. Aç değilim diyorsan. Sana da Allah rahatlık versin kızım,'' diyerek yanaklarımdan öptü ve odadan çıktı.

Annem odadan çıkıp gittiğinde buzu tekrardan gözüme yerleştirdim. Derin bir nefes çektim içime. Günün yorgunluğundan hafta içi hiç böyle olmuyorum ama hafta sonu düşüncelerimle baş başa kalınca içime kapanıyorum.

Annem beni akşam namazına kaldırmayı unutmuş olmalı ki kılamadım. Nefsimin söylediklerini, şeytanın kulağıma fısıldadıklarını dinlemeyip yatağımdan kalktım ve abdest aldım. Havlu ile her yerimi hafiften kurutup lavabodan çıktım. Geri odama geldiğimde namazlığımı kıbleye serdim ve başörtümü başıma geçirip namaza durdum.

Niyet edip 'Allahu ekber' dedikten sonra başladım namazıma. Bedenim çok yorgun ve argın olduğu içim sadece dört rekat farzını ve iki rekat son sünnetini kılabildim. Namazımı bitirip dua için elimi açtım Allah'a. Bizi yaratana. Bize merhamet edene ve bizi her türlü beladan koruyana.

Allah'ım, bir kez daha geldim huzuruna. Senden yardım dilemek için. Filistin'deki Müslüman kardeşlerimiz için. Orada daha anne karnında ölen çocuklar için. Doktor olduğu hâlde çocuğunun cesedine bakamayan anne için. Senden yardım dilemeye geldim Allah'ım. Sen onların daha fazla acı çekmelerine engel ol. Oradaki anne ve babaları daha fazla evlat acılarıyla sınama Ya Rabbim.

Bir duama daha ''Amin,'' deyip namazlığımı katladım ve yatağıma uzandım. Ne kadar uyusam da vücudum daha fazla üstündeki yorgunluğu kaldıramıyormuş gibi hissediyordum. Sırtımdan belime doğru inen ağrı ile yüzümü buruşturdum. Birkaç saniye sonra ağrı yok olunca rahatladım.

Hayatım boyunca gerçekleştirdiğim tüm iyi işleri hatırlayarak onlara tek tek tebessüm ettim ve bu düşüncelerle yeniden uykunun kollarına bıraktım kendimi. Bilincim kaybolmadan hemen önce aklımdan geçen son düşünceler ise şu cümlelerdi:

Her korkan kaçmaz, ama her kaçan korkaktır. -Özdemir ASAF


Bölüm sonuuuu

Nasıl buldunuz bölümü?

Son cümle hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yukarıdaki şiirleri ben kendim yazdım. İnşallah şuan iki arada bir derede kalanlar için bir yararı olmuştur.

Eğer beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Allah'a emanet olun :)

Sağlıcakla kalın 🤍


Loading...
0%