@elifti_4
|
"Bir votka daha alabilir miyim?" dedim.
Bilmem kaç tane alkol almıştım vücuduma. Başım epey bir ağrıyordu.
Son votkayı içip eve gitmeye karar verdim daha fazla burda durmak istemiyorum.
Aslında eve bile gitmek istemiyordum ama pek bir seçeneğim olduğu da söylenilemezdi.
Bardan çıkıp taksi beklemeye başlamıştım ama 3. taksi bile durmamıştı. Böyle olmasından pek haz etmiyordum. Durmama amacınız neydi ki?
Ardından yanıma yeşil gözlü kahverengi saçlı kumral bir çocuk geldi. Sanırım o da taksi bekliyordu.
Pek umursamadım. Bir taksi daha geçti, durmadı.
En sonunda dayanamayıp koskoca yolu yürümeye başladım, hani ne olurdu biri dursaydı?
Eve ulaşmadan yorulmuştum bile. Yine de yürümeye devam ettim. Eve varmalıydım.
Biraz daha ilerlerken arkamdan bir çıtırtı sesi geldi. Ya da ben öyle hissettim çünkü kafam bin beş yüz olmuş durumdaydı.
Ardıma bakmadan yürümeye devam ettim. Ama ses giderek yakınlaşıyordu. Biraz ürperdiğimi hissettim. Arkamdan gelen şey neydi veya kimdi?
Adımlarım yavaşlamıştı artık. Korku sinmişti içime. Birden bir ses yükseldi.
"Hey sen!" diyordu sesin sahibi. Umursamadım, başkası da olabilirdi. Ama tekrar "Sana diyorum, durup bir arkana bakmayacak mısın?" dedi.
Korkudan titremeye başladığımı hissettim fakat alkolün etkisi de olabilirdi, ah bilmiyorum.
Durdum. Ve yavaşta olsa arkamı dönmeye başladım. Arkamı tamamen döndüğümde şaşırmıştım. Sesin sahibi taksi beklerken yanıma gelen çocuktu.
"Senin derdin ne!" dedim hafif sitemkâr bir sesle. Gülmeye başladı. Neler oluyordu?
Yanıma geldi. Açıkçası güvenmiyordum, yanıma gelmesi bile beni tedirgin ediyordu.
Dayanamayıp sordum. "Neden seslendin, neden yanıma geliyorsun, amacın ne?"
Devasa bir nefes aldı ve geri verdi. Amacı neydi?
"Bak bana küçük hanım" dedi. Küçük hanım derken? Ne diyordu bu?
"Zaten yeterince kafam yerinde değil bay uzun. Söyleyeceklerinizle de ilgilenmiyorum. Lütfen bırakır mısınız peşimi?" dedim.
"Bay uzun mu?" dedikten sonra devasa bir kahkaha patlattı. Evet bay uzun ne oldu beğenemedin mi? Göz devirdim.
Lafına devam etti. "Beni bölmeyeceksen konuşmama devam edebilir miyim peki küçük hanım?"
Beni mi sınıyordu bu hadsiz?!
Uzun bir sessizlik sonra konuşmaya devam etti. "Taksi beklediğini fark etmiştim ama hemen hemen hepsi geçip gitti, biraz ileride bir taksi bekliyor gelmek ister misin?" dedi. Açıkcası biraz şaşırdım. Bunu söylemek için mi bunca yolu o da benimle beraber gelmişti? Her neyse hayır diyemezdim çünkü yorgunluktan bitap düşmüştüm. Kabul ettim ve beraber taksinin olduğu tarafa doğru ilerledik.
Bir süre sonra taksiden indim. Eve doğru yol aldım. Aşırı uykum vardı. Eve girer girmez odama gidip kapıyı kapattım. Üstümü değistirme zahmetinde bulunmadan direkt yatağa yattım. Başım çatlayacaktı yoksa.
12 saat sonra
Uyandığımda saat 13.00'tü. Bu kadar saat uyumuş muydum? Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Düzgün bir duş aldım. Rahat kıyafetler giyecektim bu gün. Gardrobu açtım. Kahverengi bir eşofman takımı seçtim. Üstümü giydim ve hemen mutfağa gidip zift gibi bir kahve hazırladım. Başımın ağrısı hala devam ediyordu çünkü.
Kahvemi ve laptopu alıp balkona çıktım. Öylesine bir film açtım. Bir yerden sonra sarmayınca laptopu kapattım ve iş yerine gittim. Mesleğimi alır almaz bir restoran açmıştım. Küçüklük hayalimi yerine getirmiştim, bu çok güzel bir histi.
Bazen iş arkadaşlarıma yardım ettim bazen masamda oturdum bazen de gelen müşterileri ağırladım.
Zaten 15.00'ten sonra pek gelen olmuyordu o yüzden restorantta kalmanın pek anlamı yoktu ama bırakıp da gidesim yoktu restoranımı.
Restoranı kapatma saati gelince yavaştan herkes çıkmaya başlamıştı.
En son ben de restoranı kitleyip çıktım. Bu sefer yanımda babamın aracını da almıştım çünkü taksi bulmak zordu. Arabaya binip arkadaşıma doğru sürdüm. Bugün kız kıza evlerinde toplanacaktık.
Güzin'in evine giderken aniden bir şey oldu. Bir ses, büyük bir ses. Ardından bir araba arkadan dank etti. Öne doğru savruldum ve zaten gerisini hatırlamıyordum. Ambulans sesleri, polis sesleri, paramediklerin bazı soruları, ses karmaşıklığı hakimdi. Yine neler oluyordu? Yavaş yavaş bilincimi kaybediyordum. En son hissettiğim şey sedyeye yatırılıp ambulansa alınmamdı.
Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Neler olmuştu? Neden hastanedeydim? Kafam neden ağrıyordu? Kolumda neden sürüm iğnesi vardı?
Bir hemşire uyandığımı söyleyerek odadan çıktı. Ardından odaya bir doktorla girdi. Bir dakika bu doktor, bu doktor o çocuktu. Ne yani o doktor muydu?
"Sonunda uyanabildin ha küçük hanım." dedi.
"Aynen uyandım," dedim ters bir aksilikle. Normalde doktorlara saygım sonsuzdu ama bu çocuktan hiç hoşlanmamıştım.
Malesef doktorlara saygılı olan tarafıma yenik düştüm ve cümlemi "yani evet uyandım." şeklinde düzelttim.
Doktor güldü. Bence ortada komik bir şey yoktu. Göz devirmekle yetindim.
Bazı testler yapmamız gerektiğinden filan bahsetti.
Kafam sargıya alındı.
Bütün testleri olduktan sonra yaklaşık yarım saat içinde taburcu olabileceğim söylendi.
Ama herhangi bir baş ağrısında hastaneye gelmemi çünkü şiddetli bir şekilde kafamı vurduğumdan bahsettiler.
Ben ise Güzin'in derdindeydim. Bu gün kız kıza toplanacaktık. Benim yüzümden mahvolmuştu.
Hemen Güzin'i aradım. Telefon ikinci çalışında açıldı. "Alo Güzin" dedim. Hemen söze atladı, "Burçin ne oldu? Bu saate kadar nerdesin? Neden gelmedin? Bir şey mi oldu? Söylesene; acil işin mi çıktı? Eve mi gittin? Başına bir şey gelmedi umarım."
Paniklemişti. "Güzin" dedim. "Biraz sakin olur musun? Kötü bir şey olmadı. Hastanedeyim şuan, birazdan gelirim." dedim.
"Hastanede ne işin var? Ne oldu sana? Burçin söylesene? Hangi hastanedesin adres at geliyorum hemen. Ve evet itiraz istemiyorum" diyip telefonu yüzüme kapattı. Mecburi konumu atacaktım yoksa tek tek hastane hastane gezecekti. Bundan eminim.
Konumu attıktan on beş dakika sonra geldi.
Başından beri ne olduğunu anlattım. Taburcu olup çıktık hastaneden. Güzin'lere gittim. Çünkü bu gün onlarda kalacaktım ama her şey mahvoldu.
Hani bir günde olay çıkmazsa olmaz.
Evlerine vardığımızda kapıyı açıp içeriye girdik. Her şey yerili yerindeydi. Beni beklemişti bunca saat.
&
Gece saat bire yaklaşınca kapı çaldı. Kim gelmiş olabilirdi ki? Babam? Sanmıyorum çünkü burda olacağımdan haberleri vardı.
Kapı çalmaya devam etti. Güzin gidip kapıyı açtı, tabi ardından yanına bende gittim. Ve ikinci şok.
Doktor burda mı yaşıyordu? Bu evde? Güzin bir abisi olduğundan bahsederdi ama hiç tanışma gerçekleşmemişti, belki de sevgilisiydi?
Hayır abisi olmazdı değil mi? Sevgilisi olsa da illa haberim olurdu. Peki kimdi bu?
Sanırım şaşıran tek kişi ben değildim çünkü "Küçük hanım? Senin burada ne işin var?" dedi.
Sence ne işim olabilir bay bilmiş?
Güzin atladı söze,"Abi sana söylediğim kız arkadaşım hani bu gün toplanıp bir şeyler yapcaktık ya ama küçük sorunlar oldu işte neyse. Senin buraya gelme amacın neydi abi?" dedi.
Hayır inanamıyorum cidden abisi mi?
Tamam Burçin şaşkınlığını bir kenara at. Sakin ol; nefes al ve ver, nefes al ve ver. Tamamdır.
"Evimin anahtarları burda kalmış abiciğim onlar için geldim." dedi.
İyi madem burda kalmıyordu. Ay Burçin sanane ister burda kalsın ister kalmasın seni ilgilendirmiyor.
Güzin arka odalardan birine gidip bir şeyler karıştırmaya başlamıştı. Ben hâlâ kapının önünde bekliyordum. Ardından şöyle bir soru sordu. "Eee küçük hanım şimdi nasılsın? Kafan ağrıyor mu?" Şimdi sanane demek vardı ama kendimi tuttum. "İyiyim" demekle yetindim.
"Yüzünden düşen bin parça ama hiç de iyi görünmüyorsun." dedi.
Ne alaka şimdi iyiyim işte tam cevap verecektim ama Güzin gelmişti pek de umursamadım.
Anahtarı verdikten sonra kapıyı kapattı.
Salona geçtik tekrardan. Şimdi sorsa mıydım acaba cidden abin miydi diye?
Aklımdan bu düşünceler geçerken birden "Evet Burçin abimdi. Sana söylediğim o abim" dedi. Bu kız her defasında aklımı okumak zorunda mıydı? Bu düşüncemi sesli bir şekilde de dile getirdim. "Güzin her defasında aklımı okumaktan vazgeç!." Hafif sitemkâr biraz da alaylı bir sesle söyledim. Sonra da ikimizde kahkahaya boğulduk.
&
Artık çok fena uykum gelmişti. "Güzin artık uyusak mı?" dedim. Hemen onayladı. Onun da uykusu vardı belliydi.
Çantamdan diş fırçamı ve macunu çıkartıp lavaboya gittim. Dişlerimi fırçalayıp, yüzümü yıkadım. Ardından saçlarımı taradım. Ve lavabodan çıktım.
Arka odalardan birini bana verdi Güzin.
Ardından odaya yedek pijamalarla girdi. Bana uzattı.
Hemen üstümü değiştirip verdiği pijamaları giydim.
Ardından yatağa uzanıp derin bir uykuya daldım.
&
Burası da neresiydi? Neden buradaydım? Nasıl gelmiştim?
Kafam da bir sürü soru vardı. Hepsini geri plana atıp yürümeye başladım. Bir oda çarptı gözüme, kapısı yarı açık. Görünmeyeceğimden emin bir yere gidip odaya baktım.
Ben, ben vardım. Bu benim doğum günümdü. Annem, babam arkadaşlarım.
Bir göz yaşı süzüldü yanaklarımdan. Annem oradaydı.
Yanlarına gittim, fakat fark etmediler. O anda şimşekler çaktı beynimde ben rüyadayadım.
Bundan sonra olacakları biliyordum. Adım gibi emindim ama izledim, izlemekle yetindim. Mumları üfledim ilk olarak ardından alkış sesleri. Bundan sonra olacaklar canımı bir kez daha yakacaktı. Paylaço anneme doğru yaklaştı, diğeri babama. Tuttular babamı anneme de bıçak sapladılar. Engel olamadım, yere çöküp ağlıyordum. Ne yapabilirdim ki? Bıçağı çekti önce annemin karnına batırdı sonra çekip kalbine tekrar karnına ve annem yere düştü. Annem yere düştü, ortalık kan gölü oldu. Annemin kanı. Artık uyanmalıydım. Burçin uyan artık, uyan. Polis siren sesleri ambulans sesleri, annem ölmüştü.
Bir daha geri gelmeyecekti.
Annem ölmüştü, öldürülmüştü, annem cinayete kurban gitmişti.
Aniden yataktan kalktım, ter içinde kalmıştım. Ayağa kalkıp lavaboya gittim. Yüzüme su çarptım birkaç defa.
Tekrar odaya gittim. Daha sonra uyuyamadım, uyuyamazdım.
Korkuyordum. Evet korkuyordum. Paylaçolardan korkuyordum, kanlı bıçaklardan, annemi öldüren o bıçaklardan.
O câni yakalanmamıştı, kurtulmuştu, kaçmıştı.
Kendimi toparlamam gerekti, Güzin beni böyle görmemeliydi. Anlardı, yine o rüyayı, kâbusu gördüğümü anlardı. Ve bu sefer psikoloğa gitmemek için itiraz edemezdim.
Sabahın saat 06.00'sıydı. Üstümü değiştirdim, ardından kahvaltı hazırlamaya başladım. Güzin hâlâ uyuyordu. Uyandırmak istemedim, kafamı dağıtmam gerekiyordu.
Yaklaşık on beş yirmi dakika sonra her şey hazırdı. Masayı balkona kurmuştum çünkü içeri biraz havasızdı.
Son olarak gidip Güzin'i uyandıracaktım. Odasına gittim. Fakat Güzin yoktu. Lavaboya gitmiş olabilir düşüncesiyle oraya yöneldim. Kapıyı tıklattım ama ses yoktu. Açtım orada da değildi. Nereye kaybolmuştu?
Yoksa yine rüyada mıyım? Kendimi cimcikledim, hayır rüyada değildim canımın acısını hissettim. Peki neredeydi? En mantıklısı telefon açmak olacaktı. Salona gidip telefonu koltuktan aldım, tam arayacakken kapı çaldı. Bu saatte kim gelmiş olabilir? Kapıyı açmaya gittim.
Açtığımda Güzin elinde üç ekmekle kapıda duruyordu. "Aklımı aldın Güzin, haber vermeden neden çıkıyorsun. Ödüm koptu başına bir şey geldi diye." Güzin güldü, "Gülme, korktum diyorum sana, sen ise gelip gülüyorsun komik mi?"
"Burçin, tamam bir sakin ol. Uyandığımda seni kahvaltı hazırlarken gördüm, evde de ekmek yoktu. Ekmek almak için markete inmiştim, zaten orada da abimi gördüm birazdan o da gelir. Senin için sorun olmaz di mi?" "Yok olmaz. Ama haber ver bir dahakine. Bu konudaki hassasiyetimi biliyorsun Güzin, aklım çıkıyor." dedim.
İçeriye geçip "Tamam" dedi harfleri uzata uzata. Güldüm bu haline. Mutfak balkonuna geçtik ikimizde. Bir kaç dakika sonra ise kapı çaldı. Güzin gidip açtı bu sefer. Dediği gibi abisi yani çok sevgili doktor bey gelmişti.
Ben pek umursamadan kahvaltımı yapmaya devam ettim.
Güzin ve abisi de masaya geçti, ve hep birlikte kahvaltımızı yaptık. Arada abi kardeş atışmaları oldu, güldük filan işte sonra masayı toplamaya koyulduk. Bulaşıkları ben makinaya dizdim. Güzin masayı sildi, abisi masa örtüsünü silkeledi.
Sonrasında herkes işi için evden çıktı. Ben ve Güzin restorana bay bilmiş ise hastaneye gitti.
&
Bu gün restoran biraz daha yoğundu. Çeşitli markaların cioları başkanları yemeğe buraya gelmişti.
Bu gün yemekler olduğundan daha iyi yapılmalı ve verilmeliydi. Bu restoranımız için çok önemliydi. Çünkü gazetelere çıkacaktık, ve restorana yıldız verilecekti. Daha da tanındık daha da bilindik bir marka olacaktık. Bu yüzden hataya yer yoktu, ve olmayacaktı.
Her şey planlandığı gibi gidiyordu. Siparişler alınıyor mutfağa getiriliyor, yemekler hazırlanıyor ve garsonlara veriliyordu.
Baya yoğun bir mesainin ardından kurulun başkanı Cevdet Bey beni çağırmıştı.
Bazı övgülerde bulunmuştu ve restoranım için güzel şeyler yazacağından bahsetmişti.
Tam o an havalara uçmamak için zor durdum.
İstediğim gibi olmuştu. Restoran daha da tanındık olacaktı ve bir restoran daha kurulcaktı. Çok mutluydum, kimse de bozamazdı bu mutluluğumu.
Geri kalan müşteriler günlük müşterilerimizdi bu yüzden Güzin ve ben restorandan çıktık.
Günlerdir aklımda olan bir fikir vardı. Yeni ev almak. Bunun farklı farklı nedenleri vardı elbet.
Hem babamla yaşadığım evin restoranıma uzak olması, hem de merkeze uzak olması. Bazen kafam estiği gibi evden çıkamıyordum çünkü ormanlık bir alanda idik.
Bu fikrimi babam ile de görüşücektim. Bu yüzden Güzin ile hemen vedalaşıp eve gittim.
Babamın gelmesine henüz saatler vardı. Ve tabi ki de evde yalnızdım.
Mutfağa gidip kendime bir limonata yaptım. Malûm yaz sıcağı.
Odaya tekrar gelip telefonu kurcalamaya başladım. Gelen mesajları tek tek cevaplamaya çalıştım. Açıkçası bu da benim eğlencemdi. Fakat aralarında gözüme yabancı bir numara takıldı. Bu da kimdi? İlk başta açmak istemedim ve mesaj sayfasından çıktım ama tekrar bir bildirim geldi ve aynı numaraydı.
Mesajlaşma sayfasına yeniden girdim ve numaraya tıkladım. İlk başta Selam diyordu. Sonrasında ise Rahatsız ettiysem kusura bakma, ben hastanedeki doktor. Hatırlıyorsundur umarım :) Merak ettim nasılsın? diyordu. Bir dakika numaramı nereden almıştı? Güzin vermiş olmazdı değil mi?
Sayfaya girip mesaj yazmaya başladım.
Malesef hatırlıyorum. Numaramı nerden aldın? Güzin mi verdi?
Ardından telefonu kapattım.
Ve limonatadan içtim. Bir ya da iki dakika sonra telefona bildirim geldi.
Neden hatırlamak istemez miydin? Haha dalga geçiyorum neyse. Evet Güzin'den aldım, sadece hastamın şu an ki durumunu merak ettim.
diyordu. Cidden sorunlu biri.
Evet hatırlamak istemezdim. Hastanın şu an ki durumu da gayet iyi, Merak edilecek hiç bir durum yok. İyi günler.
Telefonu tekrar kapattım. Limonatamdan son yudumu içip bardağı mutfağa götürdüm. Geldiğimde bir mesaj daha vardı.
Bu kadar çabuk mu benden sıkıldın? Üzdün beni küçük hanım. Gerçi sıkıcı biri değilimdir ama konuşma pek iç açıcı değilmiş.
Aynen sıkıldım.
Küçük hanım demekten ne zaman vazgeçiceksin?! Ben bana lakap takılmasından hoşlanmam, bırak artık bu lafı.
Bu sefer telefonu kapatmam yerine mesaj gelmesini bekledim.
Bunu restorantta Zıpır Başkan denilen kişi mi söylüyor acaba??
Gözlerim yerinden çıkacak kadar açıldı. Bir dakika bunu nerden biliyor? Güzin söylemiş olamaz dimi? Lütfen biri beni şuan yok etsin, bunu bilme olasılığı yok ya hayır olamaz. Güzin sen söylememiş ol lütfen sen söylememiş ol.
Yutkundum. Ardından bir şeyler gevelemeye başladım.
Bir dakika nerden çıkardın şimdi, ne alaka? Beni mi deniyorsun? (Gözlerini kısmış bakan emoji/ evet emojileri yazmayı daha çok seviyorum ve evet değişik bir fantezim var sus gülme.)
Mesajı attım ardından Güzin'in mesaj sayfasına girdim. Umarım o söylememiştir.
Güzinnnnn!!! Bak buraya çabuk. Sen mi abine restoranda ki lakabını söyledin!!!
Mesaj sayfasından çıktım. Utanç yerini sinire bıraktı. Bunu yapmamış olsun, Güzinnnnn Güzin yaktın beni Güzin. Doktordan mesaj geldiğini fark ettim, onun mesaj sekmesine girdim.
Bilmem Güzin söylemiş de olabilir söylememiş de olabilir. (Gülen emoji/ sanırım benim ile aynı fantezin var küçük hanım ya da Zıpır Başkan mı demeliyim ha?/ göz kırpan emoji/)
Bence direkt yerin dibine gömülmem gerekiyor.
Of tamam. Ama lütfen Zıpır Başkan deme.
Tekrar Güzin'in sekmeye girdim. Bu sefer mesaj gelmişti.
Burçin şey kusura bakma ya bir an laf arasında ağzımdan kaçtı. Sinirlenmedin di mi?
Hem de nasıl sinirlendim Güzin hem de nasıl. Tamam nefes alıyoruz ve geri veriyoruz Burçin. Nefes al ve ver, nefes al ve ver.
Tamam Güzin şu an için tek dileğim yerin dibine gömülmek olduğu için dileklerimi senin için kullanamam!
Ve sekmeyi kapat. Telefonu da kapattım daha fazla rezil olmak istemiyordum. Ardından kapı çaldı. Büyük ihtimalle babam gelmişti. Hemen gidip kapıyı açtım. Babam değildi, Güzin'in abisi gelmişti. Ne? Evimi nerden biliyordu? Ya bir gün kalp krizi geçirecektim bundan artık eminim.
Ani bir refleksle kapıyı kapattım. Sonra bu yaptığının saçmalık olduğunu fark ettim ve tekrar açtım. Gözlerimi kırpıştırdım. Hayır gerçekti buradaydı. Ve sinir yüklenmeye başladı.
Şu sıfatı her gördüğümde sinirlenmem normal değildi.
"İçeriye almayacak mısın küçük hanım ya da," "Tamam geç içeri." lafını anında kestim. Hayır bunu söylememeliydi.
"Neden geldin? Güzin mi gönderdi? Hayırdır noldu? Yoksa Güzin'ne mi bir şey oldu? Konuşacak misin artık?!" Ani bir çıkış olabilirdi bu laflarım ama Güzin benim her şeyimdi. Dostum, kardeşim, hayat arkadaşım, yoldaşım.
Bön bön bakmayı bırakıp konuşmaya başladı. "Öncelikle sen hep böyle çok fazla soru mu sorarsın? Ayrıca bir şey olduğu yok. Ve evet Güzin gönderdi. Kafandaki soruyu da cevaplayayım hayır taksiden indikten sonra seni takip etmedim adresi Güzin verdi."
Şimdi hakkını yememek lazım bir anlığına takip ettiğini düşünmüştüm. Ve hayır tabi ki çok konuşmuyorum.
Gözlerimi kısıp "Çok konuşuyorsun derken? Evime ansızın geliyorsun ne olduğunu söylemeden gerekli ve haklı olan sorularımı soruyorum gelip bana çok konuştuğumu mu söylüyorsun bravo ya. Çık git çık git almıyorum seni evime hadi bekleme git git!"
Yalandan korkmuş bir tavırla baktı. "Tamam tamam sakin ol Zı- küçük hanım çok konuşmuyorsun lafımı geri aldım. Şimdi gideyim mi peki?" Evet git. Göz devirdim. "Artık gelme amacını söyleyecek misin?"
"Güzin gelmemi istedi" dedi. Güzin mi istedi? Ne için ki? Ona sinirlendiğim için olamaz değil mi? Hayır amacı başka bir şey olmalı, yoksa Güzin benim ona her ne olursa olsun her hangi bir kötü duygu beslemeyeceğimi bilir.
"Ne için?" dedim. "Konuşmamız için" dedi.
İlk başta sustum, sonradan fark ettim holde öylece dikiliyoruz salona geçtik. Az önce kalktığım koltuğa oturdum o da karşımda ki tekli koltuğa oturdu.
"Peki, ne konuşacağız?" Sustu önce sonra "Bilmem git konuş dedi bana Güzin, ne hakkı da konuşacağımı söylemedi." Düşünüyormuş gibi bir hâli vardı.
Ardından "Tanışalım mı!?" dedi ve ekledi "yani istersen" güldüm bu hâline.
"Zaten tanıyoruz ya birbirimizi yeteri kadar, ne gerek var şimdi buna" Yüzünü astı. "Bakma böyle, daha çok gülesim geliyor" dedim. O da gülmeye başladı. Fakat hâlâ öyle bakıyordu. En sonunda dayanamayıp "Ay tamam yeter bakma öyle öyle kabul tanışalım" dedim.
"Ee adın ne? Sana hitap edebilmem için önce adını bilmem gerek di mi?" ve yine gülümsedim. Aslında gülmenin bir nedeni yoktu öylesine de gülümseyebilirdin.
"Dora," dedi ilk ve sonra ekledi "Dora Dek Aroğlu". Bir dakika Dek mi? Dek onun adı mıydı soyadı mıydı? Soyadı idi muhtemelen. Fakat her nasıl bakıyorsam "Evet Dek adım soyadım değil, biraz saçma gelebilir kulağa ama adımı seviyorum annem koymuştu bence güzel bir isim."
Cidden kulağa saçma geliyordu, o nasıl isim be! Kurcalamaya değmez.
"Ben de Burçin, sıradan işte kulağa saçma gelmeyen"
"Bana atıf mı yaptın sen az önce?" dedi. Evet yani ne olmuş.
Umursamadım.
"Adının anlamı ne Burçin?" Adım öz Türkçe'den bir isimdi. Dişi geyik anlamına geliyordu ve mecazen de kırılgan ve incinmiş kimse demekti. Adımın anlamı buydu. Hiç te beni yansıtmıyordu.
"Dişi geyik"deyi verdim birden, de demez olaydım. Öyle bir kahkaha attı ki sanki ömürlük gülmemişte şuan gülesi gelmiş gibiydi.
Tip tip yüzüne baktım, hâlâ gülüyordu şerefsiz. Komik mi ulan!?
"Komik bir şey mi var Dek Bey?" komik miydi Allah aşkına ya!
"Defol git evimden, istemiyorum bir saniye daha kalmanı. Git hadi, git kalk çabuk.
Kalkmadı. Ulan ben seni, ben seni kovamaz mıyım?! Bittin oğlum sen.
Mutfağa gidip elime bir oklava aldım ve hemen salona girdim. Hadi bakalım Dek'çim şimdi gitme zamanı.
"Üç saniyen var defolup gitmen için" Elimdeki oklavayı görür görmez gözleri açıldı fakat yerinden kıpırdamadı.
Daha da yaklaştım, gidecekti banane. Benim evim hem izinsiz geldi.
"Hadi! Çık git yoksa o kafanı darma duman edeceğim"
Yavaş adımlarla ve eli yukarıda bir şekilde kapıya doğru ilerledi. İçimde gülme isteği uyandı bu haline fakat tuttum.
"Hadi bas git gelme bir daha. Hem neden izinsiz geliyorsun? Kız kardeşinin arkadaşı olabilirim fakat senin değilim. Yapma bir daha bunu" son sözümü söyleyip kapıyı yüzüne kapattım. Daha fazla tahammül edemiyordum.
&_____________
Selam arkişlerrrrrrrr ilk bölüm bu kadardı nasıl beğendiniz mi???? Ay umarım beğenmişsinizdir kalp kalp ❤️
Beğendiyseniz yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın pleasee ♡
Seviliyorsunuzzzz
Ayrıca modellerin adını buraya bırakıyorum
Burçin: Barbara Palvin
Dora Dek Aroğlu: Jensen Ackles
Eveetttt modellerimiz bunlarrrr
Her şey için sonsuz teşekkürr
Gelecek bölümde görüşmek üzeri sağlıcakla kalın 🎀
|
0% |