@eliose._
|
Bu gece bir farklılık var. Orman, her zamankinden daha sessiz, sanki nefesini tutmuş beni izliyormuş gibi. Gecenin karanlığı ağır, adımlarımın altında ezilen yaprakların hışırtısı bile duyulmaz olmuş. Arabamı garaja park ettikten sonra, elime aldığım topuklu ayakkabılarımın sivri uçları avucuma batıyor. Yine de bu acıyı severim, canlı olduğumu hatırlatır bana.
Eve girdiğimde, boşluğun beni karşılayacağını biliyorum. Pietro çoktan uyumuştur. Sessizlik, geniş salonun her köşesine sinmiş. Gözlerim, mermer zeminle ahenkle dans eden ayak izlerime kayıyor. Parmak uçlarımda ilerliyorum, üst kattaki banyoya doğru. Yine de, her adımımda içimde garip bir huzursuzluk büyüyor. Sanki bir şeyler ters gidecekmiş gibi.
Merdivenlerden çıkarken ayaklarım hızlanıyor, topuklu ayakkabılarım elime daha da ağır geliyor. Banyo kapısına yaklaştığımda, Pietro’nun odasının önünde yere yığılmış bir gölge fark ediyorum. Kalbim hızlanıyor. Gözlerim karanlığa alıştığında, gölgenin Pietro olduğunu anlıyorum. Yerde, sanki bilinçsizce düşmüş gibi yatıyor. Gözlerim dalıyor, fakat yüreğimde bir kıpırdama bile yok.
Pietro’nun uyku hastalığı var. Bu, onun laneti. Ne zaman olursa olsun, nerede olursa olsun, bir anda uykuya dalabilir. Kardeşim. 19 yaşında, güçlü görünmeye çalışan, fakat her an yıkılabilecek bir kule gibi. Ne kadar kırılgan olduğunu bilirim, ama bunu ona asla belli etmem. Aramızdaki soğukluk, onunla aramdaki derin uçurum, bu anı belki daha da tuhaf kılıyor. Yine de, onu öyle gördüğümde içimde bir sıcaklık hissediyorum. Uyku halinde, bu dünyadan kopmuş gibi. Yumuşak, masum bir ifade var yüzünde. Bu masumiyeti, benden uzak, güvenli bir dünyaya aitmiş gibi.
Yavaşça yanına çöküyorum. Elimdeki ayakkabıları yere bırakıyorum, soğuk mermer zemine. Parmaklarım Pietro’nun saçlarına dokunuyor. Uyurken bu kadar sakin göründüğüne inanamıyorum. Onunla aramızdaki sorunlar, kavgalar, öfke nöbetleri bu anda silinip gitmiş gibi. Uykusundaki haliyle onu seviyorum. Tüm kırgınlıklar, anlaşmazlıklar yok olmuş gibi. Onu kucaklayarak kaldırıyorum. Pietro’yu kollarımda taşırken, hafifliğini, kırılganlığını daha derinden hissediyorum. Bu kadar zayıf olması, bana ne kadar güçlü olduğumu hatırlatıyor. Ya da belki sadece, onu korumak zorunda olmadığım için rahatlıyorum.
Pietro’yu odasına götürüyorum. Yatağına dikkatlice yatırıyorum ve üzerini örtüyorum. O an, içimde bir suçluluk dalgası kabarıyor. Kardeşime karşı hissettiğim bu anlık merhamet, benim ne kadar zayıf olduğumu gösteriyor. Ama bu gece, ben zayıf değilim. Bu gece, sadece görevimi yerine getirdim.
Banyoya girdiğimde, aynadaki yansımamla karşılaşıyorum. Kan lekeleri gömleğimi süslemiş, bir sanat eseri gibi. Çıkarmadan önce, bir an durup o lekelere bakıyorum. Her biri, bu geceye ait birer anı, birer kanıt. Su, musluktan akmaya başladığında, tüm bu izleri geride bırakacağımı biliyorum. Ama onları tamamen silemem. Her biri, içimde bir yerlerde kalacak.
Elbiselerimden kurtuluyorum, suyun sıcaklığı tenime dokunuyor. Pisliğimden, kanımdan ve tüm bu geceyi üzerimde taşıyan yükten arınıyorum. Fakat Pietro'nun odasında bıraktığım o kısa an, aklımın bir köşesinde yankılanmaya devam ediyor. İçimdeki karanlığın ağırlığıyla baş başa kalıyorum. Kardeşimin sakin yüzü gözlerimin önünde beliriyor. Kendi içimdeki zıtlıklarla boğuşurken, bir an bile tereddüt etmiyorum.
Pietro, benim bir parçam. Ama aynı zamanda, benden ne kadar uzakta olduğunu da hatırlatıyor. Ve ben, bu gece ona olan sevgimi, en karanlık yanımla birlikte yeniden keşfetmiş olabilirim. Ama sadece bu gece. Sadece bu sessizlikte.
~
Banyodan çıkarken, suyun üzerimde bıraktığı serinlik hızla kayboluyor. Kan lekelerini, geceye ait izleri geride bıraktım ama içimdeki karanlıkla baş başa kalmak, her zamankinden daha zor. Kalbim, Pietro’ya karşı hissettiğim o anlık merhametle ağırlaşıyor. O, benim küçücük kardeşim, bana düşman kesilmiş o çocuk. Ve ben… onun ablası, aynı zamanda da bir katil.
Adımlarım beni nereye götürdüğünü biliyor. Merdivenleri tekrar iniyorum, bu sefer çok daha dikkatli, sessizce. Evin derinlerinde saklı olan, kimsenin girmeye cesaret edemediği, sadece benim bildiğim o gizli odanın önüne varıyorum. Ahşap kapının soğuk yüzeyine dokunduğumda, içimdeki huzursuzluk bir anlığına duruyor. Bu oda, benim sığınağım, sırlarımın mezarı.
Kapının önünde durup yüzümü taratıyorum. O an, kendimle yüzleşiyorum; aynadaki görüntümle değil, derinlerdeki gerçekliğimle. Kapı usulca tıslayarak açılmadan önce parmak izimi okutuyorum. Son olarak, dört haneli şifremi giriyorum: **6190.** Bu rakamların ritmi, hayatımın gizli melodisi gibi. Kapı hızla açılıyor ve aynı hızla kapanıyor arkamdan, tıpkı bu karanlık dünyanın beni tekrar kucaklaması gibi.
Odaya girdiğimde, bir an durup derin bir nefes alıyorum. Bu oda büyük değil, ama içinde taşıdığı ağırlık her köşeyi dolduruyor. Tavandan sarkan soluk sarı ışık, ortadaki tahta masa ve sandalyeye vuruyor. Masanın üzerinde dağılmış kâğıtlar, birer hatıra, birer günah izi. Odanın bir köşesinde, duvara dayalı duran devasa bilgisayar monitörü, hayatımın karanlık yanının penceresi. Ve karşı duvarda, zeminden tavana kadar uzanan koca bir kitaplık. Bu kitaplıkta sırlarım, işlediğim günahlar, öldürdüğüm insanların hayatlarına dair her şey saklı. Her bir kurbanımın hikayesini özenle yazdım, onları unutmamak için, kendimi unutmamak için.
Işığı açar açmaz, doğruca bilgisayara yöneliyorum. Parlak ekran, karanlık ruhuma aydınlık bir yol açıyor. Gelen mesajlar dikkatimi çekiyor. Kaptan’dan. Kaptan… Varla yok arası bir figür. Belki gerçek, belki de sadece benim uydurduğum bir hayal ürünü. Yüzünü hiç görmedim, varlığına dair tek kanıt bu mesajlar. Ama o beni her yerden görebiliyor, hissedebiliyorum.
Üç mesaj, üç kurban, üç cinayet. Kaptan’ın sesiz emirleri. Her biri birer öykü, her biri birer ölüm fermanı. Ekrandaki satırları dikkatle inceliyorum, her bir kelime zihnime kazınıyor. Üç isim arasında birini seçmem gerekiyor. Kalbim daha hızlı çarpıyor, ama zihnim sakin kalmayı başarıyor. Bu geceki kurbanım belli: **Ali Asaf.**
Ali Asaf… Ne iş yaptığı tam olarak bilinmeyen bir moda tasarımcısı. Görünüşte oldukça saygın biri, ancak kaptanının edindiği bilgilere göre, defilelerinde kadınlara zorla uyuşturucu verip onlarla birlikte olan karanlık biri. Yarın büyük bir alışveriş merkezinde defile düzenleyecekmiş. Bir avcının gözleriyle, onu izlemeye hazırlanıyorum. Plan kafamda şekillenmeye başlıyor. Ali Asaf, benimle tanışacak.
Masanın üzerindeki dağınık kâğıtları toparlıyorum, her biri benim için kıymetli birer kayıt. Bugünkü cinayet hakkında her şeyi yazıyorum. Her detayı, her hissi, hiçbir şeyin unutulmasına izin vermemek için. Bu odada, her şey kontrolüm altında, her şey benim için kusursuzca düzenlenmiş. Fakat dışarıdaki dünya, benim için hep bir belirsizlik taşıyor.
Yazmayı bitirdiğimde, derin bir nefes alarak odayı terk ediyorum. Kapı arkamdan tekrar kapanıyor, sanki bu sırlar odası, beni içine hapsedip korumak istercesine. Ama ben bu karanlık dünyanın dışına çıkmak zorundayım. Pietro’nun odasına doğru yöneliyorum.
Kapısını usulca açtığımda, onu hala aynı masum uyku halinde buluyorum. O kadar kırılgan görünüyor ki, bir anlık merhamet dalgası içimde yükseliyor. Ama biliyorum ki bu merhamet, benim için bir zaaf. Onun yanına sessizce yaklaşıyorum, uyurken onu izliyorum. Pietro, benim tüm karanlığımın, tüm suçlarımın dışında kalan tek parça. Fakat ona karşı olan sevgim, beni daha da zayıf kılıyor. Bu zayıflığı içimde hissettiğimde, ona yavaşça eğilip bir fısıltıyla özür diliyorum:
"Özür dilerim Pietro… Bir katil olduğum için… Seni de bu karanlığa sürüklediğim için."
Kardeşim, beni sevmez. Bunu biliyorum. Belki de nefret eder benden. Ama bu, benim için önemli değil. Onu sevmem, onu korumam gerekiyor. İyi geceler dileyerek odadan çıkıyorum, kapıyı yavaşça kapatırken kalbimde bir ağırlık hissediyorum.
Kendi odama doğru ilerlerken, düşüncelerimle baş başa kalıyorum. Pietro, benim için bir zaaf, ama aynı zamanda bu hayatta tutunduğum son dal. Kendi karanlığımda boğulmadan önce, onun varlığına tutunuyorum. Yatağıma uzandığımda, gözlerimi kapatıyorum, ama düşüncelerim durmuyor. Kaptan’ın sesi zihnime tekrar doluyor, yarının planı şekilleniyor.
Fakat o an, zihnimde beliren tek şey Pietro’nun o masum yüzü. Onu ne kadar sevdiğimi, ama aynı zamanda ne kadar tehlikeli olduğumu düşünüyorum. Uyumak için gözlerimi kapattığımda, içimdeki bu karanlıkla nasıl baş edeceğimi bilemiyorum. Ama bir şeyden eminim: Yarın, bir kez daha bu karanlık dünyada hüküm süreceğim.
|
0% |