@eliptikbisiklet
|
Benden olur cevabını aldığından beri aptal bir sırıtış vardı Kutay'ın yüzünde. Tamam olur dedik de ne gerek vardı yani böyle ayran budalası gibi davranmaya. Ağzının ortasına çat diye vursam ne tepki verirdi acaba? Dua etsin araba kullanıyordu da bu hayallerimi rafa kaldırmıştım. Beni yine duygular arasında sürüklediği bir gün oluyordu. İçimde bir yerlerde hâlâ kırgın bakan bir Çiçek vardı. Bir de yanındaki adama olur demiş ne yaşayacağını bilemeyen kangurusuna asla sahip çıkamayan bambaşka bir Çiçek. Hangisi daha ağır basıyordu karar veremiyordum. İkimiz için yeni bir yol çiziyorduk. Belki bu yolda beni çok kırıp dökecekti ama yaşamaktan da kendimi alıkoyamıyordum. Araba Asiye teyzemlerin kapısında durunca elim emniyet kemerine uzandı. Daha ben kemeri çözemeden Kutay da elime uzandı. Birbirimize ilk dokunuşumuz değildi ama başkaydı işte. "Buradan dönüş yok Çiçek değil mi?" Vazgeçerim diye mi düşünüyordu yani. O beni bunca sorunumla kabul ediyorsa bende vazgeçmezdim artık. Heralde vazgeçmezdim yani. "Alnından öpüp artık namusumsun mu diyeyim Kutay? Hayır ne bekliyorsun. Ben anlamadım ki." Koltukta yan dönüp elimi avucunun içinde aldı. Kemerle temasımızı kesmişti tamamen. "Fena fikir değilmiş aslında." Elimi çekip az önce hayalini kurduğum şeyi yapıp çat diye vurdum dudaklarına. Önce gözleri büyüdü şaşkınlıktan. Böyle bir hareket beklemiyordu doğal olarak. Sonra ona vurduğum elimi tutup tek tek öptü parmak uçlarımı. "Şiddet sorunları çözmez Çiçeğim." "Bunu da senin söylemen ne büyük ironi." Ona da komik gelmişti ki kahkası arabayı doldurdu. Sabahtan beri buz tutmuş içimi sıcacık etti. Kutay böyle bir adamdı işte. Canıma kastı vardı. Kendi kemerini çözüp benimkine uzandığında onun tarafındaki kapı açıldı. Mirsat abi Kutay'ı yakasından tuttuğu gibi çekiştirip indirdi arabadan. Daha biz şoku atlatamadan da yumruğunu indirdi Kutay'ın suratına. Abi dur yapma etme diye çırpına çırpına indim arabadan. "Sen sakın karışma Çiçek. Bu it bana bugünkü şovunun hesabını verecek" Elini Kutay'ın yakasından asla çekmeden sarsıp duruyordu. "Sen bir anlat bakalım Kutay efendi. Ulan sen hiç utanmadan Çiçeğe mi yürüyorsun?" Anlayamadığım bir şekilde Kutay asla karşılık vermiyordu Mirsat abiye. Bir başkası olsa eminimki şimdiye çoktan karşılığını alırdı. Kutay iyi bilirdi çünkü yumrukçayı. "Doğru konuş Mirsat." Mirsat abi iki yakasından da tuttuğu gibi burnunun dibine çekti Kutay'ı. Öfkeden gözü dönmüştü resmen. "Senden mi öğreneceğim lan ben nasıl konuşacağımı? Yedin bir bok bari şu kuyruğunu indir. İte bak hem kardeşime yürüyor hemde hâlâ bana posta koyma derdinde." Yanlarına yaklaşıp Mirsat abiyi Kutay'ın yakasından ayırmaya çalışıyordum ama nafile. Deli gücü vardı adamda. "Abi hadi bırak da öyle konuşalım. Bak insanlar duyacak bir şey varmış gibi." İkisinin bakışları da aynı öfkeyle bana döndü. Osmanlı tokadını bir ona bir ona çakıverecektim şimdi. "Ne demek bir şey varmış gibi Çiçek. Var ya zaten kızım." "Ay Kutay bir dur sende Allâh aşkına." Kadının derdi sakız adamın derdi öküz derler ya. Tam tersiydi şuan. Ben ortalık durulsun diyordum. Bu da hâlâ bir şey yok mu diyordu. "Ne var lan ne var? Elini tuttun lan sen Çiçeğin. Gördüm ben." "Tuttum amına koyayım. Ne yapacaksın?" Tersine traş hiç hayra alamet değildi yani. Hani sakinleşsek de öyle konuşsak derdimizi anlatırdık belki. Baktım ki iş kötü yerlere gidecek gibi nasıl yaptığımı hiç anlayamadan aralarına girdim. Mirsat abinin havalanan yumruğu bu sebepten inemedi. "Çekil Çiçek. Bu gevşeğin ağzına bir ayar çekeceğim ben." Bir yandan Mirsat abi bir yandan Kutay çekeleyip duruyordu aradan çıkayım diye. "Abicim bir dur artık gözünü seveyim ya. Gel ikimiz bir konuşalım olmaz mı?" Mercandan öğrendiğim nazlı kardeş numarasının işe yaraması umut ettim çaresizce. Mirsat abi Kutay'ı iktirip yerinde dolanıp durmaya başladı. Benim hatırıma vurdu kırdıya ara vermişti şükür. Sönmeyen öfkesine yapacak bir şey yoktu. "Ulan ben şüphelendim. Şüplendim de kendi kuruntum zannettim. Mercan neyse Çiçek de odur dedim. Herif gözümün önünde aldı götürdü kardeşimi." Kutay çekiştirilmekten buruşan gömleğinin yakalarını düzeltmeye çalıştı. Yüzünde de pis bi gülüş vardı. Bizi daha da zora sokacak bir şey yapmazdı inşallah. "Mirsat'ım eniştene böyle davranmak sana hiç yakışıyor mu? Medeni ol biraz." Kutay'ın medeniyetten anladığı neydi bilmem ama benimki suratına inen yumruk değildi mesela. Çığlık çığlığa koştum Mirsat abiye. Bunca bağırışa da evde kim varsa döküldü bahçeye. Bizimkiler tam kadro buradaydı. Bunu bekliyorduk zaten. Peki Kutay'ın ailesinin burada ne işi vardı? Olay gittikçe boka sarıyordu resmen. Kimsenin aklının ucundan ikisinin kavga edeceği geçmediğinden onlarda şaşırmışlardı. Rezil olmadığımız bir günü boşa geçmiş sayıyorduk resmen. Ben yer yarılsada yerin dibine girsem diye düşünüyordum. Bu iki dengesiz herif de hiç utanmadan neyi paylaşamadıklarını anlatıyorlardı. Beni. "Yeter dedum. Hepinuz içeru." Asiye teyzemin ültimatomuyla herkes ip gibi sıralanıp içeri girdi. Mercan dürtükleyip durmasa kendimi daha iyi hissedebilirdim. Bir de kaş göz yapıp gülüyordu. Adama olur dediğimin akşamına herkesin bunu öğrenmesine gerek var mıydı gerçekten? Sanki mevlütteymiş gibi sıralanmış bekliyorduk kim ne diyecek diye. Bu gerginlik seviyesi beni öldürecekti bu gidişle. "Kutay ne deyi bu Mirsat? Anlat bakayum?" Bu soruyu en son cevaplaması gereken kişi Kutaydı. Adamın sağı solu belli olmuyordu ki. "Asiye teyzem-" "Senun adun Kutay değuldur. Sen sus." Evren bana götüyle gülüyordu. Yalnız evren olsa yine iyi durumu az buçuk anlayan herkes halime gülüyordu. Basbaya biliyorlardı işte Kutay'ın olmayacak bir şey söyleyeceğini. "Ben Çiçeğe sevdalandım." Bomba nedir? Nasıl atılır? "Niyetim ciddi Asiye teyze. Gönül rızası varsa nikahıma alacağım." Atom bombası işine bak kardeşim. "Elbet nikahuna alacaksun. Çiçek benim iki gözümden biridur. Onu üzenu affetmam." Yalnız ikisi konuşuyordu. Bana da bir fikrim sorulsaydı keşke. Bu geceyi ağlayarak geçiririm hayat görüşümü değiştiririm diye düşünüyordum. Bu gidişle değişen tek şey medeni durumum olacaktı. Ben kurtlanmış gibi kıpırdanıp durdukça Mercan beni dürtüyordu. Daha ona da verilecek ifadelerim vardı. Hiçbir şey düşündüğüm gibi ilerlemiyordu. Benim şu anda bugün duyduklarıma ağlamam lazımdı. Ağlanacak halime gülüyorduk hep birlikte. "Gereken neyse yaparuz Asiye. Çiçek bizumda değerlimizdur artuk." Sultan teyzeciğim bir sen eksiktin yani. Ateşe benzinle gidiyordu mübarek. Benim kontrolümde olmadan da harlandıkça harlanıyordu. "Ee sen ne dersun bu işe sari şekerum." Birilerinin aklına gelebilmiş olmam ne hoş. Sanki kendi kendilerine alıp vermemişler gibi bana soruyorlardı şimdi de. "Mustafa amcacığım ben o kadar da değil diyorum." Yani aslında yuh demek istiyorum. Oldu olacak isterseniz sabaha nikah dairesinde alalım soluğu demek istiyorum da diyemiyorum. "Kutay iyi bir adam. İlgisini de hep belli etti. Bunu şu anda karşınızda konuşmak beni çok geriyor ama bu kadar ileriyi düşüneceğimiz bir durumda değiliz. İyi bir arkadaş iyi bir evlat iyi bir iş ortağı olduğu iyi de bir eş olacağı anlamına gelmeyebilir. Yanlış anlaşılmak istemiyorum. Henüz birbirimizi bu anlamda tanıyabildiğimiz söylenemez. Üstelik ben şu günlerde çok hassas bir dönemdeyim. Biraz düşünmeye kendimi dinlemeye ihtiyacım var. Eğer müsade ederseniz Kutay'ı tanımak istiyorum. Evlilik hayalleri kurmak için çok erken. Yanlış mı düşünüyorum?." Benim en sade haliyle düşüncelerim bunlardı. Aile büyüklerinin yanında konuşurken de fazlasıyla gerilmiştim. Kutay'ı istemiyor değilim. Yalnızca kendi duygularımdan da Kutay'ın duygularından da emin olmaya ihtiyacım vardı. "Çiçek kızım doğru söylüyor. Özellikle siz ikinize bu lafım." Bakışları Asiye teyzemle Sultan teyzenin üzerinde gezindi. "Kızı bunaltmayın. Gençlere ısrarcı olmayın. Ha deyince olacak iş değil bu. Bırakın ölçüp biçsinler. Ne zamanki bize ihtiyaçları olur. Ben o zaman evlatlarımın arkasında dururum." Şükür ki aramızda mantıklı insanlarda vardı. Yusuf amca ellerini dizlerine vurup yerinde doğruldu. Ailesine de hayde deyip önüne kattı. Kutay yanımdam geçerken göz kırpınca Mirsat abi de nispet yapar gibi kolunu omzuma sarıp beni kendine çekmişti. Çocuk gibilerdi gerçekten. Dua ediyordum ki Merdan yoktu. Bunca insanın içinde bir de o apır sapır konuşacaktı. Hepten delirecektim. Misafirleri uğurladıktan sonra Mercan'a yanaşıp Merdan'ı sordum. Şükür halı sahaya gitmiş. En azından bu badireyi böyle kaos daha da büyümeden atlatmıştık. Mustafa amca yatın artık geç oldu deyince bir kedi gibi mırlamadığım kalmıştı. Bir an önce sabah olsun ve bugün artık bitsin istiyordum. Fakat benim mesai daha yeni başlıyordu. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar öğrenmek isteyen bir Mercan vardı çünkü. Sen çık geliyorum deyip odaya yollamıştı beni. Ben kanatları kırılmış uçmayı unutmuş yaralı bir kuştum. Yıllarca bir daha uçamayacağımı düşünmüştüm. Ama her şeye rağmen iyileşiyordum artık. İçimde özgürce uçmayı bekleyen durmadan kanat çırpmak isteyen bir kuş vardı. Uçmaya hazır olduğumu kanatlarımın iyileştiğini ilk görmesi gereken de Mercandı. Az uğraşmamıştı benimle bu hale gelebileyim diye. Odanın kapısı tıklatılınca koşup açtım hemen. Bir tepsiye ikimize çay koymuş en sevdiğim kekten dilimleyip getirmişti. Anlaşılan mesai uzundu bu gece. Getirdiği örtüyü yere serip karşılıklı bağdaş kurarak oturduk. Çayımla kekimi önüme alıp rahat bir pozisyona geçtim. Yerimde de durabildiğim söylenemezdi. Ağzımı açıp bir şey de söyleyemiyordum ki. Kendimi nasıl açıklamam gerektiğini nereden başlamam gerektiğini kestiremiyordum. "Şikayetçiyim dersem Allah çarpar Çiçeğim ama elin ayağın durmuyor. Ne oldu kız sana? " Bu kız beni neden böyle kitap olur gibi okuyordu yahu. Çayından bir yudum aldı. Duramıyordum yerimde. "Mercan benim kanatlarım var-" Daha söyleyeceklerimi tamamlayamadan ağzındaki bir yudum çay ile boğuluyordu. Öksürmeye başlayınca hemen kalkıp sırtına vurdum. Elimi tutup yüzüme baktı uzaylıymışım gibi. "Neyin var? " Şok olmuştu tabi ben böyle dan diye kanatlarım var deyince. "Kanatlarım var Mercan. Tabi böyle söyleyince de bir tuhaf oldu ama. Hani sen bir gün bana geldiğinde Kutayı görmüştün ya." Evet dercesine başını salladı. Baya iyi gidiyordum şuan. En azından mantıklı konuşmaya başlamıştım. "İşte o gün biz tesadüfen karşılaşmadık marketin önünde. Yani o gün tesadüfen karşılaştık da sonra Kutay benim peşimden gelmiş sanırım. Poşetleri taşımama yardım etti. Bende nezaketen kahve yaptım." Kahveyi Kutay'ın ısrarları sonucu içtiğini bilmesine gerek yoktu artık. "Kendimi Kutay'ın yanında iyi hissediyorum Mercan. Hırsızın girdiği gece ben Mirsat abinin odasına çıkınca Kutay'ı odada buldum. Camdan girmiş dengesiz herif. İlk o gün verdi bazı şeylerin sinyalini. " Garibim şoktan şoka giriyordu. O da bu kadarını beklemiyordu tabi. Adamın kedi gibi camlara tırmanması akıl işi değildi. "Bütün yaralarımı açıp göstermek istedim ona. İçimde bir kanguru var. Kutay için çalışıyor gibi. Kutay'ı gördüğümde şirazesini kaybedip deli gibi koşmasına asla engel olamıyorum." Dizlerinin üstünde emekleyerek yanıma yaklaştı. Yüzümü avuçlarının arasına aldı. Sağa sola oynattı bir kaç tur. "Çiço! Valla sensin kız. İçine bir şey mi kaçtı senin? Tövbe estağfurullah. Küle mi bastın? Ekmeğe mi oturdun? Yıllarca benim yapamadığımı bu adam nasıl Bana yedirip içirdiklerinden bende şüpheleniyordum ama bunu bu deliye söylemeye gerek yoktu. Ellerini itip kurtuldum esaretinden. "Of Mercan bir şey anlatıyorum sana şurda. Ne dalga geçiyorsun? " Ayağa kalkıp kekimi aldım elime. Sanki tek derdim kekmiş gibi. Yerden destek alıp kalktı o da. "Anlat Çiçeğim. Anlat bacım. Sen yeter ki bana böyle şeyler anlat. Aferin kız sana. Çocuğu okuma yarışmasında birinci olan anaların gururunu yaşıyorum şu an. " Abartılı haline göz devirip yerime oturdum. O da yerine geçip oturdu. Biraz bu süreci anlattım ona. İlk defa dinliyordu çünkü. Baştaki alaycı hali uçup gitmişti. İlgiyle dinledi anlattıklarımı. "Saçlarıma bahar dalı diyor Mercan. Benim dallarımı kırma diyor. Ne bileyim benimde Kutay'ın rüzgarına kapılasım varmış herhalde." Ellerini kalbinin üstüne koyup hülyalı hülyalı baktı bana. "Aayy Çiçek ya saçlarına bahar dalı mı diyor? Ne romantik." Tam da Mercan'ın vereceği tepkilerdi bunlar. Her şeyi açıkca anlatınca bir utanma gelmişti. Yanaklarımın cayır cayır yandığını hissediyordum. "Topraklarımıza kök mü salacaksın kız Çiçek? Nenem bu haberi duyunca kurban kesecek valla." Elimdeki çatalı dizine fırlatmamla gerçek dünyaya geri döndü. "Ay noluyorsun Çiçek be?" Parmağımı tehdit eder gibi salladım burnunun dibinde. "Bana bak bir Allah'ın kulu daha duymayacak bu işi. Daha dün bir bugün iki bile diyemiyorum. Bugün bir daha anlıyor musun Mercan?" "Aman anladık. Ben sussam ne olur sen Kutay abiyi susturabileceğini mi zannediyorsun? Alnına Çiçek yazdırıp gezmez umarım. Ay neydi akşamki hali?" Kendini tutamayıp gülmeye başladığında bende güldüm. Sesini kalınlaştırıp Kutay'ın taklidini yaptı. "Ben Çiçeğe sevdalandım. Rızası varsa nikahıma alacağım." İkimizinde bu deşarja ihtiyacı varmış ki gözümüzden yaş gelene kadar güldük. Çok özlemişim Mercanla boş beleş muhabbet etmeyi. Ortalığı toplayıp bulaşıkları da bir koşu mutfağa indirdik. Yatağa birlikte geçip yan yana yattık. Eskileri konuşup gülüştük. Tahmin bile edemeyeceğim kadar iyi gelmişti bana. "Bir kız çocuğu doğdu." Ne demek istediğini anlamayamadığımdan başımı çevirip yüzüne baktım. Mercan gözlerini tavana dikmiş öylece bakıyordu. Bir hüzün çökmüştü ikimizede. "Bir süre sessizlik olduğunda eskiler öyle dermiş. Nenemden duydum." Bende bakışlarımı tavana dikip Mercan'a eşlik ettim. Kutay'ı anlatmıştım. Anlatmam gereken bir de Süha bey vardı. Üzülürüm diye soramıyordu minik kuşum. İçten içe deli gibi merak ettiğinden adım gibi emindim. Gözlerimi kapatıp Süha beyi hatırlamaya çalıştım. Benimle asla alakası olmayan bir adamdı Süha bey. Bizi es kaza yan yana gören biri kızı olduğumu asla düşünmezdi. "Beni doğuran kadın ölmüş Mercan." Gözlerim kapalıydı ama nefes bile almadan bana baktığını hissedebiliyordum. "Hep birbirini sevmiş iki insanın anlık bir şehvetle hataya meyletmiş olduklarını düşünmüştüm." Gözlerimin kenarından yaşlarım kayıp gitti. Kutay'ın bahar dallarına karıştı her biri. "Beni doğuran kadın eskortmuş Mercan. Para karşılığında birlikte olmuş o adamla. Sıfır duygu yani. Asla bir gençlik hatası değil." Mercanın kolu bana uzanınca bende ona doğru döndüm yatakta. Yüzümü Mercan'ın göğsüne gömüp Kutay da olduğu gibi akıttım içimdekileri. İçimden bile anne diyemiyordum ama çok kırgındım o kadına. Beni istemeyişine kırgındım. Bir kez bile peşime düşmeyişine kırgındım. Anne diye ağlayamamıştım hiç. Bunun için bile kırgındım. İçim çıkarcasına ağladım Mercan'ın göğsünde. Bir yandan ağlayıp bir yandan da Süha beyin anlattığı her şeyi Mercan'a anlattım. Onunda benden pek farkı yoktu. Hem ağladı hemde hiç durmadan sevdi saçlarımı. Kimse sevmese de Mercan severdi beni. Biraz kendimize geldiğimizde Mercan kalkıp çantasından peçete getirdi. Yüzümüzü gözümüzü sildik. Yatak başlığına sırtımızı dayayıp uzattık ayaklarımızı. "Peki Süha bey. Onunla ilgili ne düşünüyorsun Çiçek?" "Ben onu affedemem Mercan. Babasına ihriyacı olan küçük Çiçek büyüdü artık. Şimdi bu kendini büyütmüş kadın hiç sahip olmadığı bir şeyin yokluğunu da çekmiyor ne yazık ki." Yine çok bekletmeden geldik ❤ Kalbimiz kırık ama iyileşeceğiz 🌼 |
0% |