@eliptikbisiklet
|
Hayatını hiç bir yere ait olmadan geçiren bu Çiçeği tarlalarına ektiğini söylüyordu Kutay. İçimdeki delice kök salma isteğine karşı koyamıyordum. Renklenmek Kutay'ın bahçesini güzelleştirmek istiyordum. Kollarımı beline dolayıp başımı ait olduğu yere koydum. Bu tarlalar benimdi. "Sen nereden geldin Kutay ya." Başımı göğsünden kaldırdım ama temasımızı hiç kesmedim. Çenemi göğsüne dayayıp aşağıdan bakıyordum yüzüne. "Hastaneye mi?" "Hayır. Hayatıma." Parmakları yine bahar dallarına kavuşmuştu. Usul usul okşuyordu her bir telini. Avucunu yanağıma dayayıp baş parmağıyla elmacık kemiğimin üstünü okşadı. "Seni ilk gördüğümde anlamıştım Çiçek. Bu sarı saçlarının beni kendine kul köle edeceğini anlamıştım." Göğsüne sert olmayan bir vuruş yapıp kalkacaktım da kolunu hemen sarıverdi belime. "Ondan mı öyle davranıyordun bana." "Nasıl davranmışım?" Kollarında çırpınıyordum ayrılmak için. Bana mısın demiyordu. "Bok gibi." Gerçekten de bok gibi davranmıştı. Sanki ben yalvarıp yakarup getirtmiştim onu havaalanına. Öyle bir hali tavrı vardı o zaman. "Cık cık cık. Hiç ağzına yakışıyor mu böyle kelimeler?" "Kutay sen mi söylüyorsun bunu? Uçan kuşa kadar her şeye küfrediyorsun be sen." Atik bir hareketle omuzlarımdan tutup geriye çevirdi beni. Kolunun birini de omzuma sarıp ikimizi ilerletmeye başladı. Senkronize bir şekilde atıyorduk adımlarımızı. "Sen bana bakma yavrum. Benim mizacım bu." Benim mizacımda bu diye inatlaşmak vardı şimdi. Ancak konuyu dağıtmamak adına uzatmadım. "Beni ilk gördüğünde neyi anladın da bana öyle davrandın acaba?" Saç diplerimde bir kez daha hissettim dudaklarını. Kokumu içine çekerek öptü. "Güneş gibiydin Çiçek. O kalabalığa rağmen saçların ben buradayım diyordu. Sonra o adı lazım olmayan puşt geldi sana selam verdi ya. Bak orada attı işte kafam. Işığınla gözümü kör etmiştin ama o piç sana selam verdiğinde ışığını o da görüyor mu diye delirdim. Sonra gelen o uğursuz haberle bedenime sığamadım sanki." Uğursuz haber dediği de Tahir beyden geldiği söylenilen evlilik haberiydi sanırım. Ağzında acı bir tat varmış gibi yüzünü buruşturdu bu konudan bahsederken. Tahir beyin adı bile geçsin istemiyordu. Bir çok gerçek gün yüzüne çıkmış olsa da Kutay eminim ki Tahir mevzusunu aşamayacaktı. Geçmiş mevzular şurda dursun bir de üzerine yalan yanlış durumlar vardı. Öleceğini bilse Tahir beye yumuşamayacak gibiydi. "Çiçek ben seni kısıtlamam ama sen yinede beni çok sınama yavrum." "Sen beni tehdit mi ediyorsun Kutay?" Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp başını iki yana salladı. "Asla. Seni tehdit etmem söz konusu bile olamaz. Senin canını sıkmam ama başkalarının canı için garanti veremiyorum. Artık sıkar mıyım yakar mıyım. O da o anki psikolojime bakar." Arabaya yaklaştığımız için kolunu omzumdan ayırıp kendi tarafına doğru yürümeye başladı. "E bu tehdit işte Kutay." Kapısını açıp yerine yerleşirken yandan bir bakış attı yüzüme. Sen ciddi misin der gibiydi bakışları. "Yavrum bu da benim serseri serbest stilim." Bunları söylerken güneş gözlüğünü takıp kaşlarını indirip kaldırmasaydı öfkelenebilirdim. Ama öyle sevimli görünüyordu ki yapmak istediğim tek şey yanaklarını sıkıp sağa sola çekiştirmekti. İkimizde yerimize yerleşince Asiye teyzemlere kadar yine Kutay'ın ilümünatik mesajlar veren türkülerini dinledik. Kapının önüne gelince de sanki ben eve girmeden giderse biri beni alıp kaçacakmış gibi kapı açılana kadar bekledi. Eve girerken kimsenin görmediğine emin olduğum bir anda uzaktan öpücük attım. Kutay önce şaşırdı sonra dudaklarına dişlerini geçirdi. Sanırım onunda benim gibi dudakları karıncalanıyordu. Kapıyı da Mercan açtı diye şükür mü etsem küfür mü etsem karar veremiyordum. Yüzündeki o pis gülüşle süzüp duruyordu beni. Hayır bir şey söylese cevap alacağından emin olduğu için yalnızca yüzündeki o pis gülüşle yetiniyordu. Tam ağzımı açıp bir şey söyleyeceğim anda kapı çalınca kapıya doğru attım adımlarımı. Kapıda gördüğüm kişinin gerçekliği sorgulamak için Mercan'a baktım. O da aynı şok dalgasının içindeydi. Önce birbirimize sonra yine kapıdaki gelene baktık. O kadar saçma bir görüntü veriyorduk ki mecburen gülümsemek zorunda kaldım. "Buyurun Tahir bey." Daha ben Tahir beyin kapıdaki varlığının şokunu atlatamamışken arkasından gelen ufak tefek kadının gerçekten burada olup olmadığını anlamaya çalıştım. Buradaydı Ayşegül gelmişti. Kader ortağım. Dert ortağım. Büyüyüp aklımız başımıza gelene kadar da suç ortağımdı. Ayşegül benim çocukluğumdu. Yuvada yan yana yataklarda büyümüştük. Çok gece ağlayıp çok gece birbirimizde bulmuştuk teselliyi. Onun da bambaşka acıları vardı "Sen nerden çıktın?" İlk şoku atlattıktan sonra Ayşegül'e doğru attığım adımları hızlandırdım. Kollarımızı aynı anda dolamıştık birbirimize. "Anamın amından çıktım Çiçek. Bunu sesli söylemek isterdim de kusura bakma artık ortam müsait değil." Kulağıma yalnızca ikimizin duyabileceği bir yükseklikte söylediklerine ağız dolusu güldüm. Bu kızın ağzı bozuk hallerini bile özlemiştim. "Burayı nasıl buldun sen?" Ayşegülden ayrılıp Mercan'a döndüğümde onunda benimle aynı şaşkınlığı yaşadığını gördüm. "Haberin vardı da bana söylemediysen fena olur Mercan." Tehdit niteliği taşıyan sözlerime karşılık başını hızlı hızlı iki yana sallayarak ikna etti beni. Ayşegül ve Mercan'ı birbirine dolaşmış görünce dayanamayıp aralarında aldım soluğu. Nerede olduğumuz aydınlanmasını yaşadığımızda sarılma işine bir son verdik. Tahir beyin mahcup hali dikkatimi çekmişti. Birbirimizi bulunca adamı unutmuştuk resmen. Tamam yardım etmişti de zamanlaması şaşsa şu an burada çok farklı şeyler yaşıyor olabilirdik. Elbette ki Kutay beni yargılamazdı. Ancak onun bir kırık bakışı bile beni huzursuz hissettirirdi. Tam da bu sebepten hızlı adımlarla Tahir beye yaklaşıp elindeki valizi aldım. "Teşekkür ederim Tahir bey. Arkadaşıma yardımcı olmuşsunuz. Zahmet edip buraya kadar da getirmişsiniz. Biz sizi daha fazla tutmayalım." Belki yaptığım doğru değildi. Belki de iki yakın arkadaşım bile şu anda yaptığım şey için beni kafalarında yargılıyor olabilirlerdi ama benim Kutay'ı üzmeye hiç niyetim yoktu. Anlatsam oturur dinlerdi. Anlayış da gösterirdi. Ancak beni bu kadar el üstünde tutan bir adamı böyle hassas bir noktasıyla sınamaya hakkım yoktu. Zamanında yaşadığı dedikoduların bile aslı astarı yokken önünü alamamıştı. Şimdi aramızdaki duygusal ilişki bu kadar yeniyken ve Kutay ekstra bir özen gösteriyorken benimde onu huzursuz edecek her şeyi ince eleyip sık dokumam gerekiyordu. Ne yazık ki Tahir bey ne kadar elersem eleyeyim hep eleğin üzerinde kalacaktı. Tahir beye öyle ağzımın ucuyla teşekkür edip içeri kaçtıktan sonra Ayşegül'ün valizini odaya çıkardım. Ben gelene kadar çoktan mutfakta almışlardı soluğu. Asiye teyzemde kapıda yaşanan curcunaya kayıtsız kalamayıp geldiğinde görmüş Ayşegül'ü. Biz Mercan'la üniversiteden mezun olurken tanışmışlardı. Ayşegül benim tek davetlimdi. Başka da davet edebileceğim kimse yoktu zaten. Mustafa amca ve Asiye teyzeyle o gün tanıştırmıştık. Merdan okulundan dolayı mezuniyete katılamamıştı. Mirsat abiyle Mustafa amca da aynı dönemde işleri bırakıp gelemeyecek olunca yalnızca Asiye teyzemle ikisi gelebilmişlerdi. Kız kıza mutfakta geçirdiğimiz anlarda yükselen kahkahalarımız ev halkını rahatsız etmesin diye arada uyarıyordum ama ikisi de bana mısın demiyordu. Bir araya gelince de konuşacak çok konumuz vardı. Mercan sağolsun daha ilk dakikadan ötmüştü Kutay meselesini. Kimdir nedir necidir diye iki saat soru cevap yaptık. Neyse ki Kutay sözlüden geçmişti. "Ulan ne konuştunuz bu kadar?" Mirsat abi elindeki havluyla saçlarını kurulayarak mutfağa girdiğinde Ayşegül'den habersiz olduğunu hep birlikte anladık. Zira kilitlenmiş gibi bir bize bir Ayşegül'e bakmasının başka bir açıklaması yoktu. "Misafirimiz kim?" Havluyu başından indirip ne yapacağını bilemeyince Mercan'ın kucağına bırakıverdi. "Abi napıyorsun ya?" Mercan havluya canlı bomba muamelesi yapınca uzanıp ben aldım elinden. Bu iki birbirini tanımayan arkadaşı tanıştırmak adına Mirsat abinin yanına yaklaşıp Ayşegül'ü gösterdim. "Ayşegül benim arkadaşım Mirsat abi. Mercan da tanıyor doğal olarak. Bizi ziyarete gelmiş." Nereden tanıştığımızı sormamıştı. Sorsaydı ne söylerdim hiç bilmiyorum. Ayşegül bu konuda çok hassas olduğu için ondan izin almadan hayatıyla ilgili bir bilgiyi paylaşmak istemedim. Ellerinin bir kaç kez eşofmanının üzerine sürtüp Ayşegül'e uzattı. "Memnun oldum Ayşegül. Hoşgeldin." Mirsat abinin Ayşegül'e olan bakışları Mercan'ında dikkatini çekmiş olacak ki bir abisine bir Ayşegül'e bakıyordu. Asla olmaması gereken bir şey oluyordu. Engel olmak istiyordum. Ancak elimden bir şey gelmeyecek gibiydi. Ayşegül, Mirsat abinin ona uzattığı ele bakıp sonra bakışlarını yüzüne dikti. Elini havada bırakmıştı. Yalnızca başıyla kabul etti ona uzatılan eli. "Hoşbulduk Mirsat abi." Bazen dalga geçmek için Mirsat diye seslenip alay ettiğimde bile abi demem için terslenen adamın Ayşegül abi deyince rengi attı. Elini indirip benim kucağıma bastığım havluyu aldı. Ne diyeceğini bilemeyen bir hal içinde elini ensesine vurdu bir kaç kez. Havluyu bahane ederek mutfaktan çıkıp gitti. Mirsat abi Ayşegül'den etkilenmişti. İsterdim ki Ayşegül de ona bir karşılık versin. Vermezdi. Mercan abisinin tavrının şaşkınlığını atamıyordu üzerinden. Mirsat abinin yanında bugüne kadar öyle çok kadın görmemiştik. Asiye teyzemin zoruyla birileriyle görüşmüştü. Bir çoğuyla ikinci kez bile oturmamıştı belkide. Açıkça söylemiyordu. Ancak biz biliyorduk ki Mirsat abi çarpılmak istiyordu. Yanlış yere çarpılıyordu farkında değildi. Ayşegül dünyadan bi haber bardaklara doldurduğu çaylarla bahçeye çıktı bizden önce. Elimdeki çekirdeği tabaklara doldururken bir gözümde kapıdaydı. Bir gelen giden var mı diye kolaçan ediyordum ortalığı. Baktım ki kimse yok çekirdek paketini tezgaha bırakıp keki dilimleyen arkadaşıma yanaştım. "Mercan, Mirsat abinin bakışlarını sende gördün mü?" Keki kestiği bıçağı tezgaha o kadar sert bırakmıştı ki bir duyup gelen olacak diye aklım çıkmıştı. Ayşegül de Mirsat abi de haklarında konuştuğumuzu duysalar şişe dizerlerdi bizi. "Ay Çiçek bir an hiç sormayacaksın zannettim." Hâlâ gördüklerine inanamıyordu garibim. "Benim abim ya benim abim. Ayşegül'e nasıl baktı gördün değil mi?" O da biri duyar diye korktuğundan mutfak kapısını kapattı. "Bu adam biz dizi izlerken bile dalga geçmiyor muydu? Yok ne aşkıymış aşk diye bir şey yokmuş. Eros bunu okuyla götünden vurdu haberi yok." Kendimi tutamayıp güldüğümde Mercan da bana katıldı. Birbirimizi susturmak gibi bir çabamızda yoktu. Gözümüzden yaş gelene kadar Mirsat abinin götünden vuruluşuna güldük. Mercan haklıydı. Mirsat abi gerçekten götünden vurulmuştu. "Ay kızılcık şerboya ne demişti hatırlıyorsun değil mi Çiçek?" Ellerini karnına bastırıp gülüşüne engel olmaya çalıştı. Onun da benim gibi gülmekten karnı acımıştı sanırım. "Kızım ekonomik kriz bu diziyi de vurmuş. Baksana yeni oyuncu alamadıklarından millet birbirini dönmeye başladı." Sesini de Mirsat abiye benzetmek için kalınlaştırınca bizde kayış tamamen koptu. Olduğumuz yerde çöküp kendimizden geçene kadar güldük. "Ay Mercan bunlar yakında kadın kadına adam adama da dönerler. İş oraya varıyor demişti ya bir de." Gözlerimizden akan bu yaşları bir gören olsa ağladığımızı düşünürdü kesinlikle. Yeteri kadar güldüğümüzden emin olunca gözlerimi silip yerden kalktım. Mercan da bana tutunup kalksın diye elimi uzattım. Daha Mercan elimi tutamadan ansızın açılan mutfak kapısı aklımı almıştı sanki. "Çiçek." "Kutay sen nerden çıktın?" Bu soruya bugün hoş bir cevap almamıştım ama insanoğlu akıllanmıyordu işte. "Yavrum eve gidiyordum. Seni bir göreyim dedim. Neden ağladın sen?" Kutay yine bütün ilgisini bana veriyordu. İşin garip tarafı Mercan yanımdan geçerken söylenmese bende unutmuştum varlığını. "Tamam Kutay abi en çok senin sevgilin var. En sevgili sizsiniz." Kutay, Mercan'ın ne demek istediğini anlamamış olacak ki ne diyor bu diye kaş göz yapmıştı bana. Eline aldığı kek tabaklarıyla söylene söylene mutfağı terk etmişti Mercan. "Derdi ne bunun?" Omuzlarımı silkip dudaklarımı büzdüm. Nazımı çekmeye dünden razı bu adama nazlanasım vardı benimde. Bana doğru attığı adımları olduğum yerde bekledim. Neden bekliyorsun demezdi bana. Ben geldim sende bana gelsene demezdi. Benim burada onun gelişini beklemem bile yeterdi Kutay'a. Parmaklarımız birbirine dokunacak kadar çok yaklaşmıştı yanıma. Elini çeneme kondurup kendine doğru kaldırdı başımı. "Gökyüzümün dalgasının sebebi nedir Çiçek hanım?" Etkileneceğini bile bile elimi göğsüne koydum. Daha dokunduğum anda irkilmişti. Yerinden bile kıpırdatmıyordum oysaki. "İnanmayacaksın ama çok gülmekten oldu." Parmak uçları gözlerimin altını kuruladı yavaşça. Yine camdan bir bebektim Kutay için. "Sen ne dersen ben ona inanırım Çiçek." İstiyordu ki kollarında yok olayım. Göğsümün ortasında çırpınan bu kanguruya da acıması yoktu. Zavallı koşmaktan bir hâl olmuştu. "Çiçek çekirdek-" Mirsat abinin Kutay'ın burada olduğunu bildiğine yemin edebilirdim. Hatta buraya da sırf Kutay'ı kızdırmak için geldiğine adım kadar emindim. "Oğlum senin evin yok mu lan?" Kutay'ı kolundan asılıp ayırmıştı ikimizi. Kendi götünden vuruldu ya. Acısını böyle çıkartıyordu işte. "Kayınçom sen eniştenle nasıl konuşuyorsun böyle?" Kolunu Mirsat abinin boynuna dolayıp bu defa Kutay asılan taraf oldu. İtişip kakışarak mutfaktan çıktıklarında çekirdek tabaklarını elime alıp arkalarından yürüdüm. Kutay ve Ayşegülü tanıştırırken bir tuhaf hissetmiştim kendimi. Mercan zaten Kutay'ı tanıdığından sanırım aramızdakileri öğrendiğinde böyle olmamıştı. Şimdi Kutay, Ayşegül tarafından canı gönülden kabul görsün istiyordum. Yeni tanışmalarına rağmen iletişimleri iyiydi. İlk dikkatimi çeken Kutay'ın Ayşegül'ün elini sıkma girişiminde bulunmaması oldu. Bu tutumu Ayşegül tarafından da hoş karşılanmıştı. Bunu anlayacak kadar tanıyordum arkadaşımı. Uygun bir anda Kutay'a sessizce sormuştum bunu. Göz kırpıp vücut dili diye cevap vermişti. Anlamışmıydı yani elini uzatsa da Ayşegül'den bir karşılık alamayacağını. Kutay bu insan ilişkilerinin vakkosuydu resmen. Bir markaydı kendisi. Bugün bir farklılık yapıp yere örtü sermiştik. Asiye teyzem Mustafa amcayı gençler rahat rahat otursun diye kolundan tuttuğu gibi sürüyüp çıkarmıştı bahçeden. Merdan da beni Kutay'ın yanında görmeye dayanamadığı için terk etmişti bizi. Bütün sevdiklerim yanımda ve sağlıklılardı. Sessizce şükrettim Allah'a. Bugünüme de şükrediyordum. Ancak yaşadığım şeyler yaşarken ateşte yürütmüş olsa da bugünki sahip olduğum bu kadın yapmıştı beni. Bütün akşamı Kutay ve Mirsat abinin atışmalarını dinleyerek geçirmiştik. Saat ilerleyince Mirsat abi Kutay'ı açık bir dille kovduğunda yolculamıştık onu. Kızları da yatakları ayarlasınlar diye odaya göndermiştim. Yavaş yavaş dağıttıklarımızı topluyordum bahçede. Arkamdan duyduğum ayak sesleriyle dönüp baktığımda gelenin Mirsat abi olduğunu gördüm. "Abi tam zamanında geldin. Tepsi çok ağır oldu da sen götürür müsün?" Mercan'ın bu yavru kedi taktiği gerçekten iş görüyordu. Mirsat abi tepsiyi kucaklayınca bende kalan öte beriyi aldım elime. Mutfağa girdiğimizde teşekkür etmiştim ama gitmemişti. Vardı bir karın ağrısı. "Abi sen bırak istersen ben hallederim gerisini." Mirsat abi kapıya doğru ilerleyince gidiyor sanmıştım. Ancak o gitmek yerine kapıyı kapatmıştı. Bir süre eli kapı kulpunda öylece kaldı. Ne konuşacağını düşünüyordu sanırım. "Çiçek, bu Ayşegül bana neden abi dedi şimdi?" İşte dökülmeye başlamıştı. Garibim vurulduğu yerin farkında değildi. Bana doğru döndüğünde ne söyleyeceğini bilemeyen haline içim burkuldu. Düşündüğümüzden daha çok takılmıştı bu konuya. "Abi, Ayşegül olmaz." "Bir istediği, sevdiği mi var?" "Yok abi öyle değil." Mirsat abi hızlı adımlarla yanıma yaklaştı. "Neyse mesele söyle Çiçek. Bırak sonra ben karar vereyim oluruna olmazına." Başımı iki yana sallayıp reddettim ama o da ısrarını sürdürmekte kararlıydı. "Abim sen bana güvenmiyor musun? Sen bana ne söylesen benimle mezara gidecek. Bunu biliyorsun değil mi?" Ellerini bana uzattı çaresizce. Küçük yaşlarda uzattığım o eli kimse tutmuyor diye çok kızardım. Öfkem boyumdan büyüktü. Bugün bile hâlâ hatırladıkça yüreğimin sızısına engel olamıyordum. "Abi konu seninle alakalı değil. Ayşegül'ün durumu karışık biraz." "Çiçeğim. Benim güzel kardeşim sen beni dert sahibi mi yapacaksın?" "Abi anlamıyorsun ki." Yüzünü bir hışımla sıvazlayıp öfkesinin kör ettiği gözlerini üzerime dikti. "Bulmaca gibi konuşma Çiçek. Ne düşüneceğimi şaşırdım." "Abi Ayşegül benim yuvadan arkadaşım." İlk andaki yüzünden geçen şaşkın ifadeyi yakalamıştım. Okuldan arkadaşım olduğunu düşünmüştü belkide. Ya da sosyal bir ortamda tanıştığımızı bile düşünmüş olabilirdi. Böyle bir durum beklemiyordu. "Olabilir." "Abicim Ayşegül benim gibi değil." "Ne demek istediğini bir de ben anlasam." "Mirsat abi." Kıvranıyordum olduğum yerde. Söylemek de söylememek de keskin bir bıçaktı sanki. Mirsat abi başını sallayıp söylemem için teşvik ediyordu beni kendince. Daha da strese girdiğimden haberi yoktu. "Abi, Ayşegül cinsel istismar sonrası geldi yuvaya." Kutay beyciğim ve incileri 😁 Şükür kavuşturana diyelim 🌼❤ |
0% |