@eliptikbisiklet
|
Eroğlu ailesinin genetiğinde vardı sanırım bu. En olmadık vakitlerde karşıma çıkmaya ant içmiş gibilerdi. Karşımda bana elini uzatmış bu adamla kan bağım vardı. Her zaman kan bağı önemsiz diye düşünmüş bu görüşü savunmuştum. Ancak zamanında kurduğum o beylik cümleler bir pranga olup dolanıyordu sanki ayaklarıma. Daha Süha bey ve Doğan abiyi bile tam anlamıyla kabul edememişken bir de Hakan vardı şimdi karşımda. Buraya ne amaçla geldiğini bile bilmiyordum. Arabanın orada dikilip yalnızca bize bakan bu kadının da Oya hanım olduğunu anlamamak için aptal olmam gerekirdi. O neden gelmişti? Beni doğuran kandından zamanında alamadığı hırsını şimdi benden almak istiyor olabilir miydi? Yanımda Fuat abi varken bir gerginlik yaşansın istemediğim için Hakan beyin bana uzattığı elini karşıladım. "Çiçek" "Biliyorum. Yoğun bakımdan Çiçek Hemşire." Elimi o bırakmayınca ben çekmek zorunda kaldım. Fuat abiye doğru döndüğümde anlamsızca bana baktığını gördüm. Yine bu zavallı adamın kafasını karman çorman etmiştim. Çarpık ilişkilerimizden haberi olmadığından hastane kapısına gelen bu adamların eminimki belalım olduklarını düşünüyordu. Bir nevi de bela gibilerdi zaten. "Fuat abi ben iki dakikaya geliyorum." O kadar şen şakrak bir adamın böyle anlarda gösterdiği olgun tavırlar beni kendisine hayran bırakıyordu. "Dert etme Çiçek. Ne zaman istersen o zaman gel. Yoruldun zaten." Cebinden çıkardığı nikotin sakızını görünce gerginliğime rağmen gülmeden edemedim. O da böyle değişik bir adamdı işte. Fuat abi yanımızdan ayrılınca yüzleşmem gereken tarafa döndüm mecbur. Kaçmak istemiyordum zaten ancak herkesle de böyle ansızın yüzleşmem gerekmiyordu bence. "Buyurun Hakan bey. Sizi buraya getiren nedir?" "Doğan abime abi diyorsun bana Hakan bey. Öyle mi Çiçek hanım?" Ne bekliyordu ki. Karşıma çıktığı ilk anda boynuna sarılmamı bekliyorsa eğer daha çok beklerdi. Kaktüs gibiydim ben. Çiçeklerimi görmek isteyenin dikenlerimle muhattap olması gerekiyordu. "Hakan bey. Hâlâ neden burada olduğunuz hakkında bir açıklamada bulunmadınız. Ayrıca kendinizi tanıtmadan beni nasıl arabanıza alırsınız?" "Yalnız kırılıyorum Çiçek. Sen bana şöför muamelesi yaptın. Üstüne bir de ters ters baktın. Ben bunlara bir şey diyor muyum?" Gerçekten çatmıştım ya. Akıllısı beni bulmuyordu. Delisi peşimden ayrılmıyordu. Bir tane akıl mantık işi yoktu etrafımdaki insanlarda. "Hakan bey." İkaz etmek amaçlı araya girmiştim ama genel tavrımı böyle rahat yoksa beni mi sınıyor anlamamakla birlikte lakayt tavırlarına sinir oluyordum. "Çiçek sen böyle kaşlarını çatıp durursan erken yaşta kırışırsın bak." Eliyle alnımı ve iki kaşımım ortasını işaret etti. "Botoks falan dünya para. Hem bebek gibi kızsın. Şu güzelliğe yazık etme." "Ne" "Kızım sen nasıl sağlıkçısın? Aşırı mimik kullanımı erken yaşta kırışıklığa sebep olur." Hadi ben bilmiyordum da bu Hakan nereden biliyordu tüm bunları? "Hakan be-" "Çiçek abime abi diyorsan bana Hakan bey diyemezsin." Tövbe estağfurullah. Doğan abi gibi hem argo konuşup hem de yüz bin kere tövbe etmeme çok az kalmıştı. "Siz bir şey mi kullanıyorsunuz? Her neyin etkisinde olursanız olun benimle böyle konuşamazsınız." Sarhoş muydu bu adam? Bu kadar rahat tavırları bir tuhaftı doğrusu. Arabadayken ya da sonrasında böyle değişik bir hareketini görmemiştim de. "Valla ben senin etkindeyim Çiçek. İlk defa kız kardeşim oluyor. Heyecanlıyım biraz." Güneş'i hatırlamadığı için kız kardeş olarak saymıyordu sanırım. Görmese de biliyordu sonuçta böyle konuşması beni bile rahatsız etmişti. Annesi duysa kim bilir ne kadar üzülürdü? Gözüm istemsiz olarak Oya hanıma kayınca Hakan'ın da dikkatini çekti bu durum. Ben daha ne olduğunu anlamadan bileğimden tuttuğu gibi sürüklemeye başladı. "Hakan bey napıyorsunuz? Burası benim iş yerim bu şekilde davranmanız uygun değil. İnsanlar bize bakıyor." Bileğimi bırakmadan hızını yavaşlattı. Şimdi daha sakin yürüyorduk. En azından artık kaçırılıyor gibi görünmüyordum dışarıdan. Oya hanımın bakışlarından anladığım kadarıyla oğlunun yaptıklarını tasvip etmiyordu. Kınayan bakışları benim göremediğim bir kızıl ötesi ışın yayıyordu sanki. "Hakan bir durun olsun çocuğum. Bırak kızın kolunu." Hakan annesinin söylediklerini bir emir niteliğinde yerine getirdi. Doğan abi haklıydı. Oya hanım gerçekten aslan terbiyecisiydi. Elimi Hakan'ın esaretinden kurtarınca nereye koyacağımı bilemedim. İnsan sonuçta hayatında kaç kez biyolojik babasının karısıyla tanışırdı? "Oya ben yavrum. Süha beyin eşiyim." Öyle kibar konuşuyordu ki elimde olmadan hayran hayran izliyordum Oya hanımı. Tam bir hanımefendiydi. Hali, tavrı, konuşması, hitabı gerçekten örnek niteliğindeydi. Bana uzattığı elini hiç bekletmeden karşıladım. Avucuna aldığı elimi sıcacık karşıladı. Dokunuşundan bile nezaket akıyordu. "Çiçek." "Biz seni biliyoruz yavrum. Yıllar olduk varlığından haberdar olalı." Öyle ya beni aradıklarını söylemişlerdi. Sanırım bu süreç Oya hanımdan hiç saklanmamıştı. Elini koluma koyup şefkatle sıvazladı. "Sen meşgulsün Çiçek. Biz seni bugün daha fazla rahatsız etmeyelim. Senden ricam yarın bize biraz zaman ayırman. Seninle konuşmak istediğim bir kaç mesele var. Sende kabul edersen eğer yarın akşam bir yemek yiyelim." Böyle konuşup da beni yarın akşam bir köşede evire çevire döverse insanlığa olan inancımı kaybederdim. "Olur Oya hanım. Müsade ederseniz ben görevimin başına döneyim." "Elbette yavrum. Hayırlı işler." Oya hanım benimle konuşurken öyle içten bir ses tonu kullanıyordu ki etkisine kapılmamak elde değildi. Gülümseyip başımı salladım Oya hanıma. Aynısını Hakan'a yapmak içimden gelmeyince dönüp yürümeye başlamıştım ki kendisi o koca adımlarıyla yetişmişti hızıma. Omzunu hafifçe omzuma vurunca ters ters bakıp döndüm önüme. "Abi sözü dinlemezsen pişman olursun Çiçek. Bak memur maaşın yetmez o botokslara. Sonra gelirsin abi botoks yaptıralım diye." Bu adam bizimle aynı havayı teneffüs etmiyordu kesinlikle. Kokladığı bambaşka bir şey vardı. Ayık kafayla böyle yaşıyorsa işimiz işti. Hiç muhattap olmadan adımlarımı hızlandırdım bir an önce hastaneye girmek için. Arkamdan attığı kahkahaları duymamak için sağır olmam gerekirdi. Hadsiz. Hadi benden çekinmiyordu da hasta insanlardan da mı utanmıyordu? Kutay olsa küfrederdi. Ben onu da yapamıyordum. Sağa sola bakınmadan kendimi yoğun bakıma attığımda hiç kimse sormamıştı kiminle gidip geldin diye. Fuat abi sağolsun karışıklık olmuş başka bir şöförle gidip gelmişler diye açıklamış durumu ben yokken. Yalnızca çocukları konuşmuştuk. Şükür aldığımız son haberlere göre ayrılmamışlardı. Geçici bir süre orada misafir edilecekler babaları sağlığına kavuştuğunda da bir çözüme kavuşacaktı durumları. Kuş gibi hafiflemiş hissediyordum kendimi. Korkmazlar diyemezdim çocuklar için. Elbette korkuyorlardı hâlâ. Ancak güvendeydiler artık. Nöbetin ilerleyen saatlerinde de işleri bir yoluna koyup oturduğum anda telefonum çalmaya başladı. Doğan abi arıyordu. Bugün yaşanılanları duymuş olmalıydı. Haberli olduğunu hiç düşünmemiştim. Haberi olsa benim ters bir tepki vermemden onunla da arama mesafe koymamdan korkardı. "Efendim Doğan abi." "Abim. Telefonu yine Doğan bey diye açacaksın diye korka korka aradım." Haberi olmuştu Hakan ve Oya hanımla tanışmamızdan. Sesinden akan gerginliği fark etmemem imkansızdı. "Hakan iti seni kızdıracak bir şey yaptı mı?" Saçma sapan hareketlerini tuhaf bulmuştum ama kızdım diyemezdim sanki. O anlık öfkelenmiştim. Ancak şimdi düşününce yaptıklarını komik bile buluyordum. Kaş çatmaktan kırışırsam botoks yaptırmak isteyeceğimi düşünmüştü. Şaşkın. "Hayır kızdırmadı." Derin bir nefes aldığını telefonun ucundan dahi anlayabiliyordum. "Benim haberim yoktu Çiçek. Haberim olsa böyle bir karşılaşmanın önüne geçmek için elimden geleni yapardım." "Bilgin olmadığını tahmin ettim zaten Doğan abi. Sorun değil." Sesindeki endişe tenimin altındaki karıncalanmaya sebep olmuştu. Gerçekten beni kaybetmekten korkuyordu. "Nasılsın?" Halimi hatrımı soruyordu ama altındaki ne hissediyorsun mesajını almıştım. "İyiyim Doğan abi. Sen nasılsın?" "İyiyim abim. Sesini böyle duydum ya inan daha iyiyim." "Kırılacağım bir diyalog içinde değildik merak etme. Yarın akşam yemeği için sözleştik. Oya hanım benimle konuşmak istediğini söyledi." Öyle kibar bir kadını geri çevirecek değildim. Benimle ne konuşmak istediğini bilmiyordum ancak konuşmanın gidişatı hoşlanmayacağım şekilde ilerlerse en kötü kalkar giderdim. "Annem seni üzecek bir şey söylemez. Hakan biraz gevşektir. Canını sıkacak olursa hemen ara beni." "Abi ben çocuk muyum? İstersen bir de arkana saklanayım." Bir süre cevap vermesini bekledim. Uzayan sessizlikle telefonun kapandığını düşündüğüm için kontrol ettim. Kapanmamıştı. "Doğan abi?" "Buradayım." "Cevap vermeyince sesim gelmiyor zannettim." "İsmimi kullanmadan ilk kez abi dedin bana. Böyle şeyler yapmadan önce benim yaşımı göz önünde bulundur Çiçek." Farkında bile değildim ki. Mirsat abiye de çoğu zaman sadece abi derdim. Doğan abiyle durumlar farklı olduğu için sanırım büyük anlamlar yüklüyordu. Ne de olsa kendisi öz abimdi ve onu kabulleniyor olmamdan memnundu. "Beni abi olarak görmen bana yalnızca abi diye seslenmen neler hissettiriyor bilemezsin Çiçek. Bu sebepten heyecanımı maruz gör lütfen." Ne denirdi ki şimdi buna karşılık? Hem delice bir hisle abim olsun istiyordum hemde ona ümit verip sonrasında aklıma yatmayan bir şey olduğunda kendimi geri çekersem hesap vermek istemiyordum. En mantıklı olan konuyu değiştirmek gibi geldi. "Yarın için tedirgin değilim. Senin de diken üstünde olmanı istemem Doğan abi. Ben hayatımdaki tüm problemlerle başa çıkabilecek yaştayım." "Sen çok güçlü bir kadınsın Çiçek. Ancak arkanda dağ gibi duracak bir abin olduğunu da unutma." Büyük vaatler veriyordu bana göre. Daha beni ne kadar tanıyordu ki. Belki de ben sürekli sorun çıkartan biriyim. Konuşmanın kalanında günümün nasıl geçtiğini konuştuk. Tüm olan biteni de biliyordu. Benimle gurur duyduğunu söylediğinde içimde bir yerlerde oluşan o hissi tarifleyecek kelimeyi bulamadım. Bu hissettiklerimden sebep aile olarak tanımlayabileceğim insanlara nankörlük yapıyor gibi hissediyordum. Mezuniyetimde olduğu gibi ilk atandığımda da hep yanımdalardı. Desteklerini bir an olsun esirgememişlerdi. Şimdi hayatıma bir çığ gibi düşen bu insanlara karşı içim her ısındığında kendimi ihanet ediyor gibi hissediyordum. Doğan abiye bu yaşadığım ikilemi hissettirmemek için konuşmayı uzatmadım. Kendimi boşa düşürmemek içinde deli gibi çalıştım. Akşam bakımlarına kimsenin elini sürdürmedim. Depo raflarını düzenledim. Kısa bir an bile düşünecek boşlukta olsam sanki kafamın içinde yirmi kişi aynı anda konuşuyordu. İlerleyen saatlerde Kutay aradığında ilk kez açmak istemedim telefonu. Anlardı. Sesimin tonundan dahi anlardı bir sıkıntı olduğunu. Açmazsamda çıkar gelirdi. Böyle bir huyu vardı kendisinin. Kutay en başından beri bana hep şeffaf davranmıştı. Seher konusunu bile gizleyip saklamamış her zaman ne düşünüyorsa açıkça söylemişti. Hakan ve Oya hanımla yaşadığımız bu ilginç tanışmayı duyduğunda benim kadar şaşırmadı. İlla ki seni tanımak isteyeceklerdi demişti. Sesimdeki titreşimi elbette hissetmişti ama beni daha kötü hissettirmemek için üstelemedi. Bir kaç saat sonra kapıya helen pide siparişiyle anladım ki tam bir deliyle birlikteydim. Pideyi getiren kurye güvenliğe benim ismimi vermiş. Herhangi bir sipariş vermediğimiz için başta dalga geçiyorlar zannettim. Çok ısrarcı olunca da gidip bir bakayım dedim. Pideleri Kutay göndermiş. Kurye elime iki tane de kağıt tutuşturup gidince bir pidelere bir notlara bakıp kaldım. Bildiğimiz not kağıdına yazılıp dörde katlanmıştı. İlkini açtığımda gülmeden edemedim. "Yanında yokum entel dantel işleri bırak çatalı bıçağı karıştırmadan adam gibi ye şu pideleri” İnsan bir jest yapar da böyle bir not mu bırakır. Kutay'a akıl sır ermiyordu. Sağı solu belli olmuyordu işte. Pide ile romantiklik de bu kadar olurdu herhalde. Diğer kağıdı açtığımda dolan gözlerimden akmaya meyleden yaşları akıtmamak için büyük çaba sarf etmem gerekti. Şöyle içimi açıp göstersem yine de eksik kalırdı hislerim. "Talip olduğum yolu yokuşlarıyla seviyorum. Viraj da olsa yokuş da olsa ben bu yoldan dönmem Çiçek." Kutay benim bu hayatta çaresiz hissettiğim tek adamdı. Derdim de oydu dermanım da. Hakan'ı nasıl buldunuz? 😁 Peki ya Oya hanım? |
0% |