@eliptikbisiklet
|
Pişman mıydım? Eve giremiyordum. Burada böyle bekledikçe bataklığa saplanıyor gibi hissediyordum. Oturduğum yerden çantamı avucuma alarak kalktım. Düşündüğüm tek şey biraz buradan uzaklaşıp nefes almaktı. Evin yokuşunu yavaş adımlarla inmeye başladığımda bir planım yoktu. Ne yapacağıma karar vermem gerektiği ana göre şekillenecektim. Arabaların geçmeye başladığı işlek yola kadar yürdüğümde bir otobüs ya da taksi bulma umuduyla biraz bekledim. Baktım ki gelen giden yok yol boyunca yürümeye başladım. Aklım biraz olsun yerinde olsaydı karakollara düşecek kadar yaşadığım o iğrenç olaydan sonra burada böyle yürüyemezdim. Deli cesareti dedikleri bu olsa gerekti. Zira pek normal değildim tam da şu anda. Doğru tarafa yürüdüğümden emin değildim ama durmak bana bir şey katmıyordu. Tanıdığım kimsenin beni böyle dağılmış görmesini istemiyordum. Zaten artık arayıp çağırabileceğim insan sayısı yine bir elin beş parmağını geçmiyordu. Yanımdan geçen siyah renkli araba biraz ilerimde durunca ayaklarım olduğu yere çakıldı önce. Sonra soğuk kanlı davranmaya çalışıp sakince yanından geçmeye karar verdim. Bir kaç adım atmıştım ki arabadan inen tanıdık bedenle adımlarım yavaşladı. Beni burada bu halde görmeyi beklemediği çok açıktı. "Çiçek hanım?" "Tahir bey." Dörtlülerini yaktığı arabanın kapısını kapatıp bana doğru adımlamaya başladı. "Düştüm. Ondan böyle oldu." Başını salladı yalnızca. Düşmediğim de o kadar belliydi ki. Şükür üstelememişti halimi. "Gideceğiniz yere bırakayım isterseniz. Buralarda taksi bulamazsınız." Hiç itiraz edecek lüksüm yoktu. Boyun eğip sessiz kaldığımda sözsüz onayımı almıştı. Tahir bey önde ben arkasında arabaya yürüdük. Konuşmadan yerlerimize yerleştiğimizde hem başka seçeneğim olmadığı için el mahkum binmiştim bu arabaya hemde içim küfrediyordum kendime. Yaptıklarım söylediklerimle çelişiyordu. Kutay'ı milletin diline düşmesin diye terk etmişken aptal gibi Tahir beyin arabasına binmiştim. Bir gören olsa bunun lafı olmayacaktı sanki. "Çiçek hanım?" Akıp giden yola gitmişken birden seslenince korkmuştum. "Korkutmak istemedim. Seslendim ancak duymadınız. Sizi nereye bırakayım?" Gidecek tek bir kapım vardı. Yalnız başıma o eve girmekten deli gibi korksamda başka seçeneğim yoktu. Yalnızca benim yol tarifim ile iletişim kuruyorduk. Halimi hiç sormamış olması sorguya çekmemesi tedieginliğimi bir tık azaltmıştı. Araba o bildiğim yolda yavaşlayıp durduğunda titrek bir soluk bırakıp elimi çantamın içine attım. Bir iki karıştırdıktan sonra elime gelen anahrarı avucumda sıktım. Başımı Tahir beye çevirdiğimde bana değil yola bakıyordu hâlâ. Bugün için minnet doluydum ona. Beni hem buraya kadar getirmişti hem de rahatsız olacağım tek kelime etmemişti. "Size de zahmet oldu. Teşekkür ederim." İnmek için kapı koluna uzandığımda elini kolumda hissettim. Diğer eliyle cebinden çıkardığı kartviziti uzattı. "Arkasında şahsi numaram yazılı. Bir ihtiyacınız olursa çekinmeyin." Normalde olsa asla almazdım ama o kadar kibar davranmıştı ki elini havada bırakmak istemedim. Kartviziti Tahir beye hiç dokunmadan çekip aldım elinden. Başımı bir kez sallayıp indim arabadan. Hemen gitmeyeceğini anlayınca beklemeden apartmana attım kendimi. Her adımda daha da ağır geliyordu omuzlarımdaki yükler. Bu merdivenleri bir polis memurunun kolunda inmiştim en son. Biraz daha sabredip kendimi bana ait dört duvara attığımda bir de bunun için ağlayacaktım. Titreyen ellerimden düşen anahtarı zor bela yerine yerleştirdiğimde derin bir nefes alıp açtım kapıyı. Ortalık biraz tozlanmış olsa da sanki sabah çıkmışım gibi her şey yerli yerindeydi. İçeriye adımı attığımda ayağımla kapıyı kapatıp elimdeki çantayı bir kenara fırlattım. Sırayla ayakkabılarımda aynı kaderi yaşadı. Daha fazla ayakta duracak gücü bulamadım kendimde. Dizlerimin üzerine çöküp haykırarak ağlamaya başladım. En başa dönmüştüm işte. O yurt kapısından çıktığım gün kadar kimsesiz hissediyordum kendimi. "Allah'ım Kutay gitti." Eğer gerçekten Allah'la konuşabiliyor olsaydık şimdi bana sen git dedin de gitti demez miydi? "Allah'ım Kutay gitti." Bu defa sitemle söylemiştim hıçkırıklarımın arasında. Şikayet ediyordum kendimce. Ne bok yediğimi O da görmüştü. Dizlerimin üzerine eğilip yüzümü parkenin soğukluğuna kapattım. İçim çıkana kadar ağladım orada öyle. İçim çıksaydı da Kutay benden çıkmasaydı. Daha şimdiden deli gibi özlemişken nasıl dayanacaktım? Kulağıma dolan bir kapı yumruklanma sesiyle gözümü açtığımda yerimde doğrulamadım önce. Bedenimi hareket ettirmem zaman aldı. Yerde öyle kapanıp ağlarken uyuyakalmıştım. Kapı bir öncekine nazaran daha şiddetli vurulmaya başladığında ağzımda atan kalbimin yerinden çıkacağını düşündüm. Kapıdaki her kimse hem zile basıyor hemde durmadan kapıyı yumrukluyordu. İçeride olduğum anlaşılmasın diye küçük adımlarla kapıya yanaşıp delikten baktığımda alı al moru mor bir Mercan vardı kapının arkasında. Kapıyı yavaşça açtığımda öfkesini anlamamak için aptal olmak gerekirdi. "Neredesin sen Çiçek?" Görüntüsünün aksine sesi aynı öfkeyi kusmuyordu bana. Kendini iyi dizginliyordu. Şimdilik.. "Mercan ben.. " "Evet sen Çiçek. Neredeydin?" "Mercan özür dilerim kardeş-" Kapıyı itip içeri girdiğinde arkasından bakakalmıştım. Onun aksine kapıyı yavaşça kapatıp salonun ışıklarını açtım. Ortalık kararacak vakte gelmişti. Orada öyle iki büklüm ne kadar uyumuştum acaba? "Neden buradasın?" Benim gibi çantasını fırlattığında artık öfkesini kontrol etmekte zorlanıyordu. "Bu evde ne işin var Çiçek?" Cevap vermeyişim onu daha da öfkelendiriyordu. Sanki dudaklarım mühürlenmiş gibi açamıyordum bir türlü. "Ve daha komik bir sorum var sana. Senin burada ne bok yediğini ne ben ne Kutay abi bilmiyorken Tahir abinin nereden haberi var?" "Kutay'ı mı aradın?" Hırslı adımlarıyla yanıma yaklaştığında dengemi bozacak kadar sertçe omzumdan itti beni. "APTAL MISIN SEN? SENİN BURADA NE İŞİN VAR?" Bu kadar bağırmasına alışık değildim. Mercan hep şen şakrak bir kadın olduğu için onu ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. Elini saçlarına daldırıp dağıttığında canının yandığına emindim. Hoyrat davranıyordu. Hem kendine. Hem bana.. "Mercan bir dinle-" "Dinlemedim mi Çiçek? Sen bana ne zaman geldin de ben sana yok dedim. Ya benim aklım almıyor." Salonun ortasında durmadan dönüp duruyordu. Sanki kendini kontrol etmeye çalışıyor edemezse bana saldıracakmış gibi duruyordu. "Annem aradı beni. Deli gibi çekti gitti dedi. Bir durup düşünsün ardına düş dedi. Eve bir gittim yerinde yeller esiyor. Bak bunu-" Gözüme sokmak ister gibi sabah saçlarıma taktığım fuları burnumun dibine soktu. "bahçe kapısının önünde buldum. Aklıma neler geldi Çiçek. Her yerde seni aradım. Kutay abiyi-" "Kutay'la konuştun mu?" "Bir bok yedin değil mi?" Başımı ayaklarıma indirip akmaya inat eden yaşlarımı koyverdim. Ben gerçekten bok yemiştim. "Terk ettim ben Kutay'ı." "Ne ettin!? " Başımı kaldırdığımda ilk dikkatini çeken yanaklarımdan süzülen yaşlar oldu. "Sen ciddisin." Ellerini ağzına kapatıp yaşadığı şoku atlatmaya çalıştı. Allah'ım ben bugün sevdiğim insanlara neler yapıyordum böyle? "Neden ama? Kızım bu adam senin ağzına bakıyordu. Dilinden adını düşürmeyen adamı niye terk ettin?" "Anlamıyorsun Mercan." "ANLATMIYORSUN Kİ ANLAYAYIM. SEN BENİ DELİRTECEK MİSİN ÇİÇEK? KIZIM SENİN BU EVDE NE İŞİN VAR?" Mercan'a doğru attığım adımda kendini geri çektiğinde bir adım daha atmaya cesaret edemedim. "Bizi de mi terk ettin?" Başımı iki yana sallayıp inkar ettim. Ben Mercan'ı nasıl ter ederdim? Yanaklarımdan süzülen yaşlar elbisemin açıkta bıraktığı omuzlarımı ıslatıyordu. Kendimi cesaretlendirip bir adım daha atma girişiminde bulundum ancak yine havada kalmıştı adımım. "Kutay abi ne yaptı sana?" Dudağımın üzerinden içeriye süzüldü bir damla yaşım. Dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirip burnumu çektim. O kadar çok ağlamıştım ki bugün durmadan akıyordu. "Hiç bir şey." "Hiç bir şey?" Alayvari bir soruydu bu tekrarlayış. Mercan bile beni yargılıyordu. Üstelik daha ne öğrenmişti ki. Annemin bile isteye sırf bir intikam uğruna evli bir adamla birlikte olduğunu duysa ne düşünürdü? "Sen beni delirteceksin bugün. Bende aptal gibi aradım adamı. Resmen adamla taşşak geçmişim." Bedenini koltuğa boş çuval gibi bıraktığında bende cesarete gelip bir kaç adım attım. Ya fark etmemişti ya da bir karşılık verecek kafada değildi şu anda. "Ne dedi?" Bakışlarıyla bir mezar kazıp içine itiyordu beni. Her an kendimi daha da yakın hissediyordum o mezara. "Elinin körünü dedi." Kedi gibi sürtüne sürtüne yaklaşıp yanına oturdum. "Mercan, ne olur söyle. Ne dedi?" Yandan bir bakış atıp fesubhanallah gibi bir şeyler söyledi ağzının içinde. "Çiçek sen madem ne dedi ne dedi diye böyle dolanacaktın. Ne diye adamı bok gibi bıraktın?" Gözlerimin yeniden dolmaya başladığını fark ettiğinde başını çevirip gözlerini kapattı. "O kadın gelmiş bugün. O mu bir şey dedi sana?" Kendimi tutamayıp ellerimi yüzüme kapattığımda daha içli ağlıyordum. Ben bugün içimde bir yerlerde dile getiremesemde hep istemiştim bir ailem olmasını. Oya hanımın anlattıkları bana ağır gelmişti. Üstüne o Semra denilen kızın söyledikleri gelince kendimi Kutay'ı kirletiyor gibi hissetmiştim. Onu asla haketmiyorum gibi gelmişti. Mercan'a ne söylemişti acaba? Omuzlarımda hissetiğim eller beni kendine çekince hiç direnmeden Mercan'ın göğsüne bıraktım başımı. Oya hanımla konuşmalarımızın tamamını anlattım. Duydukları renkten renge sokmuştu onu da. Ben sakinleyip kendime gelene kadar tek kelime etmeden dinledi. Sakinleştiğimi anladığı ilk anda da ellerini üzerimden çekip arkasına yaslandı. "Zor şeyler yaşadın kabul ediyorum ama bunu Kutay abiye yapmamalıydın Çiçek. Sana söylediklerinde ne kadar ciddi olduğu hakkında en ufak bir fikrin yok." Yerinde kıpırdanıp vücudunu bana çevirdi. Ellerini önce yüzüne sonra dizlerine sürttü. "Ya bu adam sırf sözünü çiğnememek için Seher'le evlenecekti. Yazık ettin be kızım. Şimdi ne senin gözündeki yaşa bakar ne kendi içindeki aşka." Kutay bana bu kadar gaddar davranabilir miydi? Bana bakarken içi gidiyor gibi olan hallerini aratacak mıydı yani? Farkında olmadan Mercan'larla da arasına bir soğukluk sokmuştum. Hatta belki iki aile arasında bile sorun olabilirdi bu durum. Zaten benim neyimeydi ki bu aşk meşk işleri. Yüzüme gözüme bulaştırmıştım. "Olan olmuş artık. Sen zaten bir geri dönüş istesen olayları bu kadar tırmandırmazdın diye düşünüyorum. Ne diyelim. Sağlık olsun." İstiyorum. Allah beni kahretmesin ki bana baktığı gibi bir başkasına bakacak diye ödüm kopuyordu. Kutay'la ne konuştuğunu da anlatmıyordu. Benim hâlâ ondan bir şeyler sakladığımın farkındaydı. Tam da bu sebepten anlatmıyordu bence. Çantasını alıp kalktığında şaşkın bakışlarımı ona çevirdim. "Hadi kalk gidiyoruz." "Mercan ben gelemem." "Gelemezin?" Başını bir kaç kez aşağı yukarı sallayıp kabul etmeye çalıştı sanırım söylediklerimi. Bir kaç adımda yanıma yaklaşıp kolumdan tuttuğu gibi kaldırdı beni yerimden. Tutuşu canımı yakmıyordu ancak sertti. "Ne olsun istiyorsun sen? Seni burada böyle bırakıp gitsem neyi düzeltecek bu Çiçek? Çıldırmak üzereyim artık. Neden kızım ya? Neden?" "Neden mi? Neden öyle mi? Sen benim nelere yaşadığımı ne çabuk unuttun Mercan? " derin nefesler aldım sakinleşmek için, yok olmuyordu. Onu kırmak asla istemezdim. Ama o beni neden kırıyordu? Her zor anımda benim kırıklarımı benimle toplamamış gibi. "Sen unutmuşsun ama ben hiç unutmuyorum." İşaret parmağımla şakağıma bastırdım. "Bak Mercan hepsi burda. Sen unutmuşsun ama ben sana hatırlatayım. " Kolumu çekip kurtardım elinden. "Ya insan kendini büyütür mü Mercan? Benim ilk büyüttüğüm çocuk kendim oldum. Fiziksel ruhsal bütün yaralarımı kendim sardım. Yoklukları ayrı yaraydı varlıkları ayrı yara. Ya ben ne yaşıyorum siz farkında mısınız?" Yumruk yaptığım avucumu sertçe vurdum göğsüme. Ruhum öyle sızlıyordu ki fiziksel acılarımı hissedemiyordum. "Anlıyorum ama Mercan. Ben hepinizi anlıyorum. Senin bu eve gelişime çıldırmanı da Kutay'ın bu çıkışlarını da anlıyorum. Hatta ne var biliyor musun? Ben düne kadar hayatımda olmayan bu insanları bile anlıyorum. Ancak siz beni anlamıyorsunuz. Dışarıdan takmıyor gibi göründüğüm o yıllarda ne ateşlerde yandım ben. Hayatımın her evresinde ayrı ayrı savaşlar verdim." Durup bir soluklandım. Konuşmaya başlamışken ne var ne yok dökmek istiyordum içimden. "Sen ilk regl olduğunda gidip akıl danışacağın bir annen vardı. Ağrın olduğunda karnına masaj yapmıştır eminim. Ya ben.." Sağ gözümden akıp giden yaşı hırsla sildim. "Ben o her ay gözümüz kapalı bile kullanabileceğimiz pedin doğru kullanımını bembeyaz pantolonum kana bulandığında öğrendiğim. Bilmiyordum çünkü. Doğrusu anlatcak bir annem yoktu. Karnelerimi heyecanla bekleyen, düşük notlarımın hesabını soracak geleceğimden endişe edecek kimsem yoktu. Ben bunları yaşarken kapısını açanda oldu sıkı sıkı kapatanda. Hepsine eyvallah edip tek başıma yürüdüm ben bu yolu. Şimdi verdiğim kararlar ya da sergilediğim tavır yanlış olabilir. İstersen yardımıma koşarsın istersen beni görünce yolunu çevirirsin ancak benim şimdiki doğrum bu." Kaç yıllık arkadaşım dahası kardeşimdi o benim ama o bile bu kadar yaralı olduğumu bilmiyordu. Hata bendeydi belki de göstermemiştim kimseye. Bir Kutay'a bak buram acıyor diyecek kadar indirmiştim gardımı. Şimdi o da yoktu işte. Az önce bağıra çağıra ağlayan, çırpınan ben değilmişim gibi yerimde dikleştim. "Ben bu gece evimde uyuyacağım Mercan. Bugüne kadar yaptıklarınız için teşekkür ederim. Yeterince rahatsılık verdim size. " Konuşmamın başından beri yerine çakılmış gibi beni izleyen Mercan ben böyle konuşunca hızla yanıma gelip elimi tuttu. "Kalamazsın. Bırakmam. Ne biçim konuşuyorsun vedalaşır gibi. " İçi acıyordu o bunları söylerken adım gibi biliyordum. Biliyordum ama benimde biraz kabuğuma çekilmeye ihtiyacım vardı. Elinin üzerine elimi koyup sıktım. Sonra yanağına elimi koyup sevdim biraz. "Seninle vedalaşamam ben. Bilmiyormuş gibi konuşma. Bırak biraz nefes alayım. Çok geldi bana bugün olanlar. Hepinizi üzdüm. Bende çok üzüldüm. Senden biraz zaman istiyorum sadece. " Yine o anlardaydık işte. Onun beni anladığı, sözsüz bir şekilde iletişim kurduğumuz. Usulca başını saladı. Şimdi de o ağlıyordu beni kaybettiğini düşündüğü için. Benim ondan vazgeçmem mümkün değildi ama biraz kendimle kalıp düşünmem belki de bir tedavi olmam lazımdı. Mercan halimi anlamış olacak ki yalnızca başını sallayıp çıktı evden. Ayakta duracak takatim olduğunda bir duşa girip üzerimi değiştirdim. Duş sonrası her şeyi düşünmeden yapmıştım. Nevresimleri hızlıca değiştirip makinaya attım. Üzerimi değiştirip odayı havalandırdım. Kapılaeı kilitleyip kendimi yatağa bıraktığımda hiç düşünemden gözlerimi kapattım. Biraz bile düşünsem bana uykuyu haram edecek her şey gözümden de kulağımdan da gitmezdi. Eve döndükten sonra ilk günlerim derinlemesine temizlik yapmakla geçti. Depresyon temizliği yapıyordum. Neyin öfkesi olduğunu bilmediğim bir öfkeyi koltuktan, halıdan, perdeden çıkarırcasına temizlik yapmıştım. Bir haftadır işe gidip geliyordum yalnızca. Bu süre zarfında Mercanla ve Asiye teyzemlerle de bir kaç kez konuştuk. Kimse bir daha o gecenin bahsini açmamıştı. Mercanla eskisi gibi olamamıştık henüz ama normal konuşuyorduk. Yemeğimi yedikten sonra kendime çay demleyip onu da içtim. Ortalığı toplayıp pijamalarımı giydim. Yatmaya hazırlanırken dışarıdan mahalleyi ayağa kaldıran müzik sesi gelmeye başladı. Bu gençlere de akıl sır ermiyordu doğrusu. "ÇİÇEEEEKK!" Dışarıdan gelen sesle yüreğim ağzımda kendimi balkona attım. Gördüğüm manzaraya gülsem mi ağlasam mı karar veremiyordum. Ayy kim geldi? 😁 Çiçeğimi anlayalım artık ya. Bu kızı neden üzüyorsunuz? ❤ |
0% |